Homo Narrans İnsan Niçin Anlatır? Mit Masal ve Hikâyenin Arkeolojisi
İ. GEZGİN
ISBN: 9786056911934
Sayfa: 230
Baskı Yılı: 2020
Baskı Yeri: İstanbul
Yayınevi: Redingot Kitap
LIBRI VII (2021) 27-29
Geliş Tarihi: 19.02.2021 | Kabul Tarihi: 24.02.2021
Elektronik Yayın Tarihi: 28.02.2021
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2021
İ. GEZGİN, Homo Narrans İnsan Niçin Anlatır? Mit Masal ve Hikâyenin Arkeolojisi. İstanbul 2020. Redingot Kitap, 230 sayfa.
ISBN: 9786056911934
Kitap yazar İsmail Gezgin’in kısa bir özgeçmişiyle başlamaktadır. Onu takiben içindekiler bölümü ile devam etmektedir. İçindekiler bölümü, yazarın okuyucuyu kitabın içine davet ettiği Bir Varmış Bir Yokmuş (9-10) ile başlamaktadır. Yazar konuları üç ana başlık ve üç alt başlıkta okuyucuya sunmuştur. Bu başlıklar sıra ile Evren Kuran Mitler (13-102), Kültür Kuran Mitler (103-182) ve Anlatının İdeolojisi (183-194)’dir. Bu başlıkların ardından çalışma Kitap Okuma Önerileri (227-230) ile son bulmaktadır.
Bir Varmış Bir Yokmuş (9-10) bölümünde yazar, tekerlemeler ile anlattığı hikâyenin okuyucunun hikâyesi olduğundan ve keyfini çıkartmasını istediğinden bahsetmektedir. Evren Kuran Mitler bölümü (13- 102), kendi içerisinde alt başlıklara ayrılmaktadır. İlk alt başlık, Her Şeyden Önce Söz Vardı (13-17)’dır. Burada yazar mythos ve logosu yani mitolojiyi kelime kökeni ile incelemiş ve kelimenin nereden geldiğini anlatmıştır. Ardından insanın doğa ile olan bağını nasıl koparttığını ve gerçeği gökyüzünde aradığını anlatarak modernleşmenin bir nevi doğadan uzaklaşmak olduğunu aktarmıştır. Eksik İnan ya da İnsanın Eksikliği (18-22) isimli 2. alt başlıkta yazar, Platon’un Şölen adlı eserinde bulunan insanın varlığı ile alakalı mitik bir öyküyü anlatmıştır. İnsanın cinsiyetinin üçe ayrıldığı ve üçüncü cinsiyet olan iki insanın birleşmesinden oluşan bir yaratığın Zeus’a başkaldırdığını ve bu başkaldırışı sonunda Zeus’un bu iki insanı birbirinden ayırıp ömürleri boyunca kayıp yanlarını aramalarını sağladığından bahseder. Bu durum insanın tanrılara baş kaldırmasını sonlandırıp artık kendi yalnızlıkları ile başa çıkması gerektiğini göstermiştir. Bu mitik öykü ile yazar insanın en başta cinsiyet rollerinin olmadığı toplumsal kimliklerin bulunmadığı bir dünyanın var olduğunu belirtmiştir.
Dil İnsanın Şeytanıdır (23-29) isimli 3. alt başlıkta yazar, insanın yaratılışının dil ile bağlantılı olmasına değinmektedir. Tüm insanlığın yaratılışı ile tek bir dili konuştuğundan ve daha sonra tanrılara kafa tutan insanların bir önceki bölümdeki gibi benzer cezalandırılmış dillere bölünmüş olduğunu anlatmaktadır. Bütün canlılarla aynı dili konuşan insanlar sonrasında kendine özgü bir şekilde farklı bölgelerde farklı diller konuşmaya başlamıştır. Bu durumu Gılgamış tabletlerinden bir örnekle belirten yazar, dilin insan hayatındaki önemini bu bölümde bizlere aktarmaktadır. Simgesel İnsan (30-36) başlıklı 4. alt başlıkta ise yazar, insanın dille ilişkisinin yaşamın doğanın dışına taşması ile başladığından, doğanın sesi sayesinde ve yaşadığı sosyal koşulların izin verdiği ölçüde arkaik bir dil konuştuğundan bahsetmektedir. Bu bölümde kök dilin nasıl simgesel dile dönüştüğünü hangi kırılma noktalarından geçtiği ve hangi imgelerin dil üzerinde etkisi olduğunun üzerinde durarak simgesel dilin oluşumundan bahsetmiştir.
Bilen İnsan (37-54) isimli 5. alt başlıkta yazar, Homo Sapienslerin kendisini tanımlayan dilin içerisinde, insan olmanın kaynağını bilme yani bilgiyle evrimleştiğini anlatmaktadır. İnsanlığın, hayvanlıktan insanlığa geçişiyle kendisinin hayvan olduğunu bilmesi ve bunu unutmak istemesi trajedisi olduğundan bahsetmektedir. Homo Sapienslerin bilgi ile nasıl başa çıkmaya çalıştıklarını anlatan yazar, Ölümden Kaçış (44-49) ve İlerlemeci İnsan (49-54)’da, bilginin sonucunda ölümü nasıl kabul edip öğrendikleri bilgiler ile nasıl ilerleyip kendilerini geliştirmeye başladıklarından bahsetmektedir. Homo Narrans (55-60) başlıklı 6. alt başlıkta yazar, dil nedeniyle mitlerin oluştuğunu ve mitlerin rastgele kurgulanan yani anlatılan öykülerden ibaret olmadığını belirtmektedir. Mitolojinin insanı insan yapan temel yapı taşlarından biri olduğu ve insanın yaşamı dönemsel olarak nasıl algıladığını anlatan öyküler olduğunu anlatmaktadır.
Evren Kuran Mitler (61-64) isimli 7. alt başlıkta ise yazar, tüm insanlığın dünya ve hayat tasavvurunu mitik evrensel bir şema üzerine kurduğunu, hayatın herhangi bir senaryosunun olmadığını isimlerin, kahramanların ve yerlerin değiştiğini ancak öykü ve kurgunun her zaman aynı olduğunu aktarmıştır. Mit ve Anlam (65-70) isimli diğer alt başlıkta yazar, mitlerin canlı birer varlık olduğunu, eskiyen kısımların bir süre sonra onarıldığını, koşullara uyum sağladığını ve içeriğinin onu ortaya çıkaran tarihsel ve sosyal koşullarının tamamını kapsayacak genişlikte olduğunu aktarmaktadır. Simgesel Arkeolojik İzler (71-72) başlıklı bir sonraki alt başlıkta da yazar, Dünya üzerinde bazı mitolojik merasimlerin Arkeolojik örneklerini okuyucuya sunmaktadır. Mitos ve Ölüm (73-92) isimli 10. alt başlıkta yazar, Dünya’nın En Eski Miti (82-86) ve Şaman (86-91) başlıklarıyla bize mitos ve ölümü anlatmak istemiştir. Mitolojik unsurlar içerisindeki ölüm ve ölü gömme adetlerini aktarmış olup, öbür dünya ve bu dünya arasındaki insan ve diğer canlıların ölü gömme adetlerindeki yerini belirtmiştir. Anlatının Sanatı (92-102) isimli 11. alt başlıkta yazar, anlatının mitoloji üzerindeki etkisini, insanların inançlarını ilk önce Paleolitik mağaraların duvarlarına yansıttığını ve bu geleneğin günümüz katedrallerine kadar devam ettiğini aktarmaktadır. Paleolitik insanın hayatında, boğanın büyük bir yere sahip olduğu ve insanlık tarihinin tüm dönemlerde ve tüm bölgelerde boğanın bereket ve güç sembolü olduğunu aktarmaktadır.
Kültür Kuran Mitler (103-182) başlıklı kitabın ikinci ana başlığı kendi içerisinde alt başlıklar oluşturmaktadır. Yazar ilk alt başlık olan Dönüşüm’ü (105-117), Bilmek ve Cinsellik ve Cinsiyeti İnşa Eden Anlatılar alt metinleriyle açıklamıştır. Bu bölümde canlı olmanın bir ölüm yolculuğu olduğunu yani asıl formu olan cansız olana doğru yolculuk arzusunda olduğunu anlatmaktadır. İnsan Cennette iken yani ölümdeyken Dünya’ya geldiğini ve canlı olduğunu, kendini bundan böyle çalışan hayvana dönüştürdüğünü ve en büyük metamorfozu gerçekleştirdiğinden bahsetmektedir. Bu dönüşümün ne şekilde olduğunu semavi dinlerle örnekleyen yazar, insanlığın nasıl ataerkil bir topluma dönüştüğünü de bu bölümde aktarmaktadır. Kültürün Kuruluşu (118-127) alt başlığında yazar, Bilgeliğin Bedeli (121-127) alt metniyle Prehistorik insanın yerleşik hayata geçişinin bir kültürel zorunluluk olduğunu aktarmıştır. İnsanın tarım medeniyet ve teknoloji alanlarında gelişmesinin temelinde ölüm beklentisi olduğunu yani ölümden sonraki hayatın beklentisi olduğunu aktarmaktadır. İnsanı İnsandan Ayıran Mitler (128-139) alt başlığında yazar, insanlığı kendi içinde birbirinden ayıran temel unsurun mitler olduğunu aktarmaktadır. Bu düşüncesini geçmiş ya da uzak ve yakın gelecekte yaşanmış örneklerle desteklemektedir. Aynı Şeyleri Yaşamak (140-142) alt başlığında yazar, insanlığın yaşadığı bölge, teknoloji ve zamanın sürekli değiştiğini ancak mitlerin sürekli aynı kaldığını aktarır. Aktarımın insanın mitolojisinin aynı olmasındaki temel unsur olduğunu belirtmektedir.
Birikim İnsanı (143-150) alt başlığında yazar, kültürün hiçbir zaman düz bir çizgide ilerlemediğini ve bu gelişimin aktarımının tek yolu olan dilin önemini belirtmektedir. Evcil Hayvan Miti (151-166) alt başlığında yazar, Aynı Gemide olmak (156-164) ve Dildeki Hayvan (164-166) alt metinleriyle insanlığın Neolitik dönemle birlikte günlük yaşantısı, beslenme ve barınma, ibadet etme ve zamanı kullanma biçimlerinde ciddi değişiklikler olduğunu aktarmaktadır. İnsanların yaşamlarının yeniden kurgulanmasının sonuçlarının, Akdeniz havzası kültüründe büyük değişikliklere yol açtığından bahsederken, insan ve evcilleştirilmiş hayvanın farklı mit örneklerle aktardığını görmekteyiz. Mitlerin Dili (167-171) alt başlığında ise yazar, toplumun temel olarak iki farklı dil kullandığını bu dillerden ilkinin gündelik yaşamda kullanılan dil olduğunu, diğerinin ise toplumsal değerlerin aktarılması sırasında kullanılan dil olduğunu aktarmaktadır.
Anlatının Tarafları (172-176) alt başlığında yazar, mitolojik anlatıların üç tarafı olduğunu aktarmaktadır. İlk taraf mitolojik anlatının kendisi olduğunu, ikinci tarafın konuşan yani hikâyeyi aktaran kişi ve son olarak üçüncü taraf hikâyeyi dinleyen kişi olduğunu bize aktarmaktadır. Bir Deneyim Alanı Olarak Mitler, Masallar (177-182) alt başlığında yazar, Anlatının Bağlayıcılığı (179-182) ile bize mitolojik anlatıların içerisindeki senaryoların insanın tüm yaşantısında karşısına çıkabilecek zorluk ve tehlikelerin bir ön gösterimi veya çözümü olabileceğini aktarmaktadır. Mitolojik anlatılarda, anlatım dilinin en önemli nokta olduğunu yazar bu bölümde okuyucuya sunmaktadır.
Yazar üçüncü ana bölüm olan Anlatının İdeolojisi (183-194) başlıklı bölümde, tüm topluluklarda anlatılmış mitolojilerin inanca atfedildiğini ve ideolojilerin tamamının bu inançla birlikte uygun yerlere ve sınıflara yerleştirildiğini aktarmaktadır. Değerlerin Anlatısı (186-190) alt başlığında yazar, onur, ahlak, vicdan, vatan sevgisi, kahramanlık, vefa ve umut gibi kavramların hâkim ideolojideki değerinin nasıl oluştuğunu aktarmaktadır. İdeolojinin Mitleri (191-194) alt başlığında yazar, burjuva, elit veya aristokrasi sınıfının tüm değerlerin oluşumunda baskın bir rol üstlendiğini aktarmaktadır. Yazının sözlü aktarımdan daha kalıcı olduğunu belirten yazar, günümüze kadar ulaşmış tüm mitolojik unsurların yazılı dille aktarıldığını anlatmaktadır. Anlatının Tarihi (195-204) ilk ana alt başlıkta yazar, insanın avcı toplayıcı dönemlerinden semavi dinlere inancına kadar olan dönemde insanın inancını arkeolojik verilerle aktarmaya çalışmış ve şeytan anlatısını neolitik dönemden daha önceye gitmediğini belirtmektedir.
Şiddeti Normalleştiren Anlatılar (205-222) ikinci ana alt başlıkta yazar, toplumda oluşan cinsiyet rollerini, eril söylemleri ve kadınlara karşı hissedilen tüm bu şiddetin nedenine değinmektedir. Bu nefreti örneklerle aktaran yazar hikâyelerde verilen mesajların sadece kadınlara verildiğini ve cinsel saldırganlığın erkekliğe verilen bir cinsiyet rolü olduğunu iğneleyici bir dille aktarmaktadır. Arzu Nesnesi Homo Deus Olan Homo Sapiens İçin Bir Son (223-226) üçüncü ve son alt başlıkta yazar, insan evladının mitolojik hikâyelerdeki gibi tüm sınırlarını zorladığını, ölümü göz ardı etmek için uygarlığa sığındığını ve bu medeniyette geçmiş hikâyelerini dil ile aktardığını belirterek kitabına son vermiştir.
Akdeniz Üniversitesi
Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü
Tuğçe Orman (MA.)
tugcemamak@gmail.com
Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2021/lbr-0287