Eskiçağda Cinsiyet ve Kadın
H. PALAZ ERDEMİR
ISBN: 9786058217522
Sayfa: 160
Baskı Yılı: 2019
Baskı Yeri: İstanbul
Yayınevi: Serencam Yayınları
LIBRI VII (2021) 73-77
Geliş Tarihi: 19.02.2021 | Kabul Tarihi: 28.02.2021
Elektronik Yayın Tarihi: 01.03.2021
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2021
H. PALAZ ERDEMİR, Eskiçağda Cinsiyet ve Kadın. İstanbul 2019. Serencam Yayınları, 160 sayfa. ISBN 9786058217522
Prof. Dr. Hatice PALAZ ERDEMİR tarafından kaleme alınan bu eser, İçindekiler, Önsöz (9-10), Giriş (11-15), Eskiçağda Cinsiyet ve Kadın (16-17), Mezopotamya Toplumlarında Cinsiyet ve Kadın (17-24), Eskiçağ Mısır Toplumlarında Cinsiyet ve Kadın (24-45), Eskiçağ’da İran Toplumlarında Cinsiyet ve Kadın (45-53), Anadolu ve Çevresinde Cinsiyet ve Kadın (53-62), Hellen Toplumunda Cinsiyet ve Kadın (63-90), Roma Toplumunda Cinsiyet ve Kadın (90-107), Kelt, Amazon ve İskit Kadını (107-120), Eskiçağ Arap Toplumunda Kadın (120-123), Sonuç (124-128), Kaynakça (129-138) bölümlerinden oluşmaktadır.
Kitapta yer alan ve ilk bölüm olarak karşımıza çıkan Eskiçağ’da Cinsiyet ve Kadın (16-17) bölümü içinde kitapta bulunan diğer bölümlere bir giriş niteliğinde olup, okuyucuya ilerleyen bölümleri daha iyi anlayabilmek için kadın ve erkek cinsiyet rollerinin ve kadının toplumdaki yerini göden geçirmek adına daha sonraki bölümlerde detaylandırılacak olan bilgilerin bir ön özetini vermektedir.
Kitabın bu bölümü Mezopotamya Toplumlarında Cinsiyet ve Kadın (17-24) iki alt başlıkta incelenmektedir; Mezopotamya Sosyal hayatında Cinsiyet ve Kadın (17-22), Mezopotamya Mitolojisinde Cinsiyet ve Kadın (22-24). Sümer, Asur ve Babil Hanedanlıkları bu bölümde incelenen devletlerdir. Bunlardan ilki olan Mezopotamya Sosyal hayatında Cinsiyet ve Kadın (17-22) bölümünde cinsiyet ve kadın olgusunu toplumsal, siyasal ve dinsel olarak ele almıştır. Toplumsal olarak genel anlamda aile kurumu, aile kurumunun içinde cinsiyet ve kadına verilen önemler ve haklar irdelemiştir. İkinci alt başlıkta ele alınan Mezopotamya Mitolojisinde Cinsiyet ve Kadın (22-24) bölümünde ise kadını ve erkeğin konumu hakkında mitolojilerin fikir verebileceği unsuruna değinilmiştir. Eskiçağ Doğu mitolojilerinde kadın aşk ile özdeş görülmüştür. Aşkın tanrısı yok ancak tanrıçası vardır. Aşkın kadınla özdeşleşmesi erkeğin kadını güzel ve zarif bulmasıyla bağlantılı olup; aynı zamanda erkek tanrıların uğurlarında savaşmasına sebep oldukları için, kötülük ve balaların kaynağı olduklarını anlatılmasıyla ister istemez kadın imgesi mitin anlattığı şekliyle toplum gözünde yer etmiştir. Ayrıca Mezopotamyalıların gözünde cinsiyetin tanrı ve tanrıçalara atfedilen özelliklere değinilmiştir. İktidar gibi bilgisi, bilgeliği, savaşmayı, yazıyı ve kanun yapmayı bu toplumlarda erkeğin yaptığı işleri tanrılara atfetmişken; tanrıçalar ise kadının doğuran, doyuran, sosyal hayatı düzenleyen, aşkı, evi ve evliliği sembolize eden unsurlar ile tanımlanmıştır.
Diğer bir bölüm olan Eskiçağ Mısır Toplumunda Cinsiyet ve Kadın (24-45) da kendi içinde iki bölümde incelenmiştir. Bunlardan ilki Mısır Sosyal Hayatında Cinsiyet ve Kadın (24-35), ikincisi ise Mısır Mitolojisinde Cinsiyet ve Kadın (35-45) olarak ele alınmıştır. Bu bölümün ilk parçası olan Mısır Sosyal Hayatında Cinsiyet ve Kadın (24-35) kısmında genel hatlarıyla kadını sosyal yaşamdaki tüm rollerine değinilmiştir. Eğitim hayatından, sosyal hayattaki yerlerine, yönetime ne denli ve ne derecede katılabildiklerine, aile içerisindeki rollerine ve aile kurumu içerisindeki haklarına, sosyal hayatın içinde rollerinde üzerlerine düşen görevlere, cenazelere kadar toplumun içerisinde kadın rolü ve kadının yeri irdelenmiştir. Mısır toplumlarında kadın ve erkek birer birey olarak görülmüştür, bunları o dönemden kalan eserlerde kadın ve erkeğin beraber tasvir edilmelerinden anlayabilmekteyiz. Nefertiti, Nefertari, VII. Kleopatra gibi kadınlar firavun olabilmiş ve diğer yandan Amon kültürünün en yüksek mevkiine çıkabilmiştir. Eskiçağ Mısır’ında toplumun temel taşı olan aile yapısına da önem verildiği gerek sosyal hayatta geleneklerle gerekse kanunlar ile garantiye alındığı görülmektedir. Anneye saygı ön plandadır. Evlilikler evvelde sadece üst tabakanın hakkı iken daha sonradan toplumun temel taşı olan aileyi sağlam temellere oturtabilmek için bu konuda düzenlemeler yapılmış ve evlilik hakları ile aile sağlam temellere oturtulmuştur. Mısır’da evlilikler genelde tek eşli olduğu görülmektedir. Fakat siyasi çıkarlar doğrultusunda çok eşli evlilikler de gözlemlenmiştir. Hanedan sülalesinde ensest evlilikler de görülmektedir. Bu evlilikler cinsel amaçla değil daha çok dini ve siyasi amaçla gerçekleşmiştir. Dönem kadınları süslerine ve bakımlarına önem gösterdikleri de kullanılan eşyalar ile desteklenmiştir. Peruklar, makyaj malzemeleri kıyafetler ve takılar bunların destekleyicisidir. Renk olarak sarı ve maden olarak altının tercih edilmesi de güneşin ve tanrı Ra’nın renkleri olmasından dolayı bir kutsal güç sembolü olarak görülmesinden ötürüdür. Kedi bu kültürde kutsal görülmüştür. Kediyi tanrıça Bastet yerine koyan kadınlar yürüyüşlerini taklit ederek, makyajlar yaparak ona benzemeye çalışmışlardır. Bu bölümün ikinci kısmı olan Mısır Mitolojisinde Cinsiyet ve Kadın (35-45) da Tanrıçaların kadına atfedilmek istenen ya da ideal kadın motifleri ile donatılan tanrıçalar görülmektedir. Kadının ailesine kol kanat geren ve onlara bağlı, sevdalı, çocuklarına ve evine müşvik, fedakâr varlıklar olarak idealize edildiği vurgulanmıştır.
Üçüncü bölüm olarak ekle alınan Eskiçağ’da İran Toplumlarında Cinsiyet ve Kadın (45-53) İran toplumlarında da diğer toplumlar gibi din unsurunun cinsiyet ve kadının konumu üzerinde büyük bir etkisi olduğu görülmektedir. Kadının Zerdüştlüğün hâkim inanış olduğu dönemlerde erkekten pek ayrı tutulmadığı görülmektedir. Hatta kutsal kitapları olan Avesta’da kadınların özel gün ve durumlarında kollandığı belirtilmektedir. Ve her eskiçağ toplumunda da olduğu gibi kadın annelik olgusundan ötürü bu toplumda da saygı görmüştür. Çok tanrılı dine geçildiğinde kadının daha pasif bir duruma geçtiği de gözlemlenmektedir. Eski İran dininin etkisiyle ortaya çıkan Mecusilikte de kadın geri planda olmamıştır. Mecusilerde adın erkek bir arada çalışır, dini ritüellerini ve bayramlarını beraber kutlarlardı. Hatta sosyal hayatta da erkeklerle beraber yer alabilmişlerdir. Eski İran’da kadın evlenebileceği erkeği seçebilir hatta boşayabilirdi. Pers yönetici kitlesinde kardeş evlilikleri de yapılabilmektedir. Eskiçağ İran’ında kadınlarda hükümdarın yakın çevresinde danışmanlık yapabilir, erkeklerle birlikte önemli mevkilerde görev alabilirdi.
Diğer bir bölüm olan Anadolu ve Çevresinde Cinsiyet ve Kadın (53-62) kendi içerisinde ikiye ayrılmış Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Cinsiyet ve Kadın (53-54), Hitit Toplumunda Cinsiyet ve Kadın (55-62) olarak ele alınmıştır. Anadolu üzerinde sosyal ve siyasi durumlarla ilgili bilgimiz Asurlu tüccarların bırakmış oldukları kil tabletlerden edinilmektedir. MÖ II. bin yıllın başlarında (MÖ 1950-1750) Anadolu’ya ticaret amaçlı gelen tüccarlar çok sayıda yazılı vesika bırakmıştır, bu vesikaların pek çoğu Kültepe’de (Karahöyük) ele geçirilmiştir. Kadını sosyal hayattaki yerini buradan takip edebiliriz. Bu bölümün ikinci parçası olan Hitit Toplumunda Cinsiyet ve Kadın (55-62) içerisinde iki bölüm olarak incelenmiştir. İlki Hitit Sosyal Hayatında Cinsiyet ve Kadın (55-58), ikincisi Hitit Devlet Yönetiminde Kadın (58-62). Hititlerin Orta Anadolu’da varlığını MÖ 1750’den itibaren görmekteyiz ve haklarında edindiğimiz bilgilerin pek çoğunu Boğazköy arşiv vesikalıklarından edinmekteyiz. Hititlerde kadını devletin üst kademesinde bulunan kadınların hükümdarlardan bağımsız olarak da rol aldığı görülmekte olup iç ve dış siyasette aktif olarak bulundukları anlaşılmaktadır. “Tavanannalık” müessesesi hükümdardan bağımsız ve ona eş denk olarak hükmetme yetkisi olan bir müesseseydi. Sarayda büyük hükümdardan sonra en yetkili kişiydi. Hükümdarların annelerine verilen sıfattı. Hükümdarların eşlerine de “Şakuwaşşar” denilmekteydi. Hükümdarın değişmesi ile değil ancak Tavananna öldüğünde Şakuwaşşar Tavananna makamına yükselirdi. Kadınların yönetimde bu denli söz sahibi olması Eski ve Orta Hitit Devleti döneminden ziyade İmparatorluk döneminde gözlemlenmektedir. Bu müstesna yer devletlerarası yapılan mektuplaşmalarda da gözlemlenmiştir.
Kitapta incelenen beşinci bölüm olan Hellen Toplumunda Cinsiyet ve Kadın (63-90) kendi içerisinde beşe bölünmüştür. Bunlar Hellen Sosyal Hayatında Cinsiyet ve Kadın (63-71), Hellen Dünyasının Farklı Toplumu Sparta’da Cinsiyet ve Kadın (71-74), Hellen Mitolojisinde Cinsiyet ve Kadın (74-77), Hellen Tiyatrolarında Cinsiyet ve Kadın (77-87), Aristophsnes’in Hayali Kadını Lysistrata (87-90) olarak incelenmiştir. İlk bölüm olan Hellen Sosyal Hayatında Cinsiyet ve Kadın (63-71) genel hatlarıyla toplumda doğuştan itibaren yaşanan farklılıklardan bahseder. Kadınların vatandaş olarak görülmediği bu toplumda eril bir iradenin hâkim olduğu açıkça söylenebilir. Çocuk doğduğu günden beri kaderi babanın iradesindedir. Eğitim konusunda da erkek çocuk öncelikliydi. Ksenephon Atina’da evlilik çağına gelmiş kızların evlendikten sonra kocaları tarafından eğitilmeleri gerekecek derecede aşırı eğitimsiz olduklarını söylemektedir. Kızların evde günlük hayatlarını idame ettirecek kadar okuma yazma bilmeleri yeterli görülmüştür. Kadın toplumsal yaşamda ancak evin sürekliliğini sağlamak suretiyle ve soyun devamını sağlamak göreceli bir saygı görmüştür. Eskiçağ felsefi düşüncesi de cinsiyete anlam yüklemiştir. Bu bölümün ikinci kısmı olan Hellen Dünyasının Farklı Toplumu Sparta’da Cinsiyet ve Kadın (71-74) da diğer Hellen toplumlarına nazaran Sparta’da çok farklı bir durumun olduğu görülür. Kadın vatandaş olarak görülebilmiş ve mülkiyet hakkı kadına tanınmıştır. Toplumu kadının ve erkeğin ortak emeği olarak gören Sparta’da kadına erkeğe tanınan haklar tanımış erkeklerle beraber eğitim ve talim yaptıkları gözlemlenmiştir. Sparta’da tek eşli aile hayatı her iki cinsiyet açısından da gevşektir. Kadın tarafından ve erkek tarafından çok eşlilik normal karşılanırdı. Esas olan sağlıklı bir nesil olduğundan olsa gerek, daha önce sağlıklı çocuk dünyaya getirmiş olan kadın erkekler tarafından tercih edilmiştir. Evde uzun zaman geçirmediklerinden babalar zayıf bir otoriteye sahiptir ve kız çocukları ile ilişkileri zayıftır, erkek çocuklarını ise devlet yetiştirmiştir. Üçüncü bölüm olan Hellen Mitolojisinde Cinsiyet ve Kadın (74-77) kısmında ise mitolojide kadından bahsedilmiştir. Bu hususta kadının yerini anlamamız için en önemli unsur dindir. Din kavramı Hellen toplumlarında kadının toplumsal statüsünde belirleyici olmuştur. Her ne kadar Gaia tüm tanrıların ve insanların anası olsa da tüm hakimiyet yine göklerin tanrısı olan Zeus ile belirtilmiştir. İlk kadın yaratılana kadar da insanoğlunun başına ne bela ne de keder gelmiştir. Pandora miti bu konuyu işlemektedir. Hellen mitolojisi kadını yaratılıştan itibaren hatalı, kusurlu, aceleci ve hatta aptal ve günahkâr ilan etmiştir. Diğer ele alınan bölüm olan Hellen Tiyatrolarında Cinsiyet ve Kadın (77-87) kısmında ise mitolojiyle beraber dönemin cinsiyet ve kadın kavramlarını anlayabileceğimiz yazılı eserler olan dönem tiyatrosu incelenmiştir. Mitoloji gibi tiyatroda dini kökenli olduğu kadar dini amaçlıdır. Tiyatro Hellen dünyasında kadın-erkek ilişkilerini abartılı ve fantastik ele alan ancak gerçekleri ve toplumsal beklentileri de yansıtan yönüyle önemli bir yer almaktaydı. Özellikle şenlik ve bayramlarda icra edilmeleriyle de toplumun içindeki yerleri muazzamdı. Genel anlamda kadın konularında işlenen unsurlar sadakatsizlik sonucu olan felaketler, savaş ve toplumsal baskıların kadın üzerine oluşturduğu yükler ve etkiler, tutku ve hırsa düşen karakterlerin hüsranı, dönemin startlarında yapılan benzetmeler yardımıyla bozuk ya da eksik görünen unsurların eleştirisi şeklinde karşımıza çıkar. Kadın her ne kadar felaketler, kötülük, zaaf ve zayıflıkla ele alındıysa bir o kadar içindeki fedakârlık ve yüce gönüllülüğü ile de karşımıza çıkar. Bu bölümün son kısmı olan Aristophanes’in Hayali Kadını Lysistrata (87-90) kısmında da Aristophanes’in (MÖ 456-386) yazdığı ve aynı isimde bir baş karakterinin olduğu eserde dönemin kadın problemlerine, dönem şartları ve ahlaki anlayışı çerçevesinde konuyu nasıl işlediğine değinilmektedir.
Kitabın diğer bir bölümü olan Roma Toplumunda Cinsiyet ve Kadın (90-107) kendi içerisinde dört kısımda incelenmektedir, Roma Sosyal Hayatında Cinsiyet ve Kadın (90-92), Roma Vatandaş Hukukunun Konusu Olarak Kadın (92-104), Roma Mitolojisinde Cinsiyet ve Kadın (105-106), Roma Devri Tiyatro ve Edebi Eserlerinde Cinsiyet ve Kadın (106-107). Bunlardan ilki olan Roma Sosyal Hayatında Cinsiyet ve Kadın (90-92) kısmında genel toplumsal hayatta kadının yeri incelenmektedir. Roma toplumunda eğitim çok önemliydi. Çocuklara okula gitmeden evvel aile içinde örf ve geleneklerin aktarılmasına özen gösterildiği belirtilmektedir. Sosyal hayatta kadının doğumdan gelen sosyal durumuna bağlıydı. Roma’da anne-baba köle ise çocukta köle olarak doğardı. Fakat anne hamileyken özgürlüğüne kavuşursa çocukta hür bir çocuk olarak dünyaya gelirdi. Kölelerin evlilikleri hukuken geçersizdi. Doğan çocuğun hak ve hukukları konusunda annenin statüsüne tabi olduğu da dikkat çekmektedir. Ancak anne ve baba azat edilir ve özgür kalırsa evlilikleri hukuken geçerli olurdu. Roma sosyal yaşamında kadının cinsel bir obje olarak görülmesi aşikâr durumdadır. İffetli aile kadınları dışında sosyal hayatta kadın kavramı fahişelik olgusuyla karşımıza çıkmaktadır. Bölümün diğer bir kısmı Roma Vatandaş Hukukunun Konusu Olarak Kadın (92-104), bu bölümdeki bilgilerin büyük bir kısmı Roma’nın elit kısmına hitap etmiştir. Dördüncü ve son kısım olan Roma Devri Tiyatro ve Edebi Eserlerse Cinsiyet ve Kadındaysa (106-107) genel olarak edebi ve teatral eserler de erkeğin kadın yüzünden ve kadın düşkünlükleri sebebiyle diğer önemli işlerinin aksatmaların onlara getireceği felaketler işlenmiş. Kadına düşkünlükten daha önemli işlerinin varlığı imajı çizilmiştir. Eserlerde Toplumun kurulumunda ailenin önemi ve aile içerisinde kadın erkek rollerine değinilerek idealler ve beklentilerde karakterlere yüklenilen görevlerle açıkça belirtilmiştir.
Kitapta incelenen diğer bir bölüm yedinci bölüm olarak karşımıza çıkan Kelt, Amazon ve İskit Kadını (107-120) bölümüdür ve bu bölüm kendi içerisinde üç kısımda incelenmiştir; Keltler (107-112), İskitler (112-115), Hayali Kadınlar ya da Amazonlar (115-120). Bu kısımlardan ilki olan Keltler (107-112) genel yaşam coğrafyaları ve toplumsal yaşam düzenleri hakkında genel bilgilerin verilmesi ile başlar. Bu bölümde Keltlerin Galatlar ve Galler olarak farklı isimlerle anıldıklarına da değinilmiştir. Kendi içerisinde bir alt başlık olan Kelt Toplumunda Cinsiyet ve Kadın (109-112) altında da kadının ve cinsiyetin toplum içerisindeki yeri hakkında dönem bilgilerini işler. Genel anlamda göçebe yaşayan bu topluluklarda kadının savaşçı ve daha aktif bir rolü olduğu kanısı yaygındır. Aile bağları kuvvetli olan kadınlar eşlerine sağdıkları. Tecavüz affedilemeyen bir suçtu. Sık sık yaşanan kabileler arası iç savaşlarda ve dış güçlerle olan savaşlarda arabulucu vasıflarına sahip oldukları da kadınların belirtilmiştir. Kelt toplumlarında kadınların sosyal ve siyasi hayattan ayrı tutulmadıkları ve etkili oldukları da görülmektedir. Dini açıdan ana tanrıça kültünün benimsenmesinde bu durumun garipsenmeden toplumsal bir olgu olduğunun göstergesi olarak görülebilir. Evliliklerde yapılan uygulamalar, gerek çeyiz (drahoma), gerekse miras -ve öyle ki şaibeli ölümlerde eşin köle gibi sorgulanması- hayatta kalan eşin hak sahibi olması kadının da hukuki olarak haklara sahip olduğunun göstergesi olarak görülebilir. Mitolojik alanda kadın figürünün çokluğu ve onlara atfedilen görevlerinde sosyal hayatta ki kadının görevleri ve rollerinin baskınlığı ile de ilişkilendirilebilinir. Bu bölümün ikinci kısmı olarak karşımıza çıkan İskitler (112-115) kısmında yine genel kaynaklardan edinilen coğrafi lokasyon ve köken bilgileri ile incelenir. Bir bozkır halkı olan İskitlerin pek çok coğrafyaya seferler de düzenledikleri bahsedilir. Bu bölümde de bu genel bilgileri takiben cinsiyet ve kadın ile ilgili bölüm bir alt başlık olarak incelenen İskit Toplumunda Cinsiyet ve Kadın (113-115) kısmında ele alınmıştır. Göçebe, mücadeleci ve savaşçı olan bu toplumda da kadının sosyal hayattaki rolü diğer Eskiçağ toplumlarından farklılık gösterirken Kelt toplumuna benzerlik göstermektedir. Hestia-Tabiti, kadın tanrıçanın çok saygı görmesinden yola çıkılarak kadının toplum içerisindeki saygınlığına da atıfta bulunulabilir. Bölümün son kısmı olan Hayali Kadınlar ya da Amazonlar (115-120) kısmında Amazon kelimesinin açıklanması yapılmış, A-mazon göğsü olmayan. Bu toluma bu ismin verilmesinde, savaşçı olan bu kadınların yayı daha iyi gerebilmek için göğüslerinden birini aldıklarına değinilmiştir. Kimilerine göre hayali mitolojik figürler olan Amazonların bazı çalışmalarda da varlıklarının kesin olduğu kanısı görülmektedir. Fakat bu konuda fikir birliği sağlanamamıştır. Bu kısımda kendi içinde Amazon Kadınları (116-120) olarak bir alt başlık da detaylandırılmıştır.
Sekizinci bölüm olan Eskiçağ Arap Toplumunda Kadın (120-123) kısmında pagan Arap toplumunda kadının sınırlı yerinden bahsedilmektedir. Kadının toplumdaki yeri o kadar sınırlıdır ki bu doğduğundan bile talihsizliklerle dolu olan kız çocuklarının kaderinden görülebilir. Kız çocukları babaları tarafından diri diri gömülürdü. Acımasız olan bu uygulama gerek sınırlı kaynaklar ve fakirlikle gerek ilerleyen dönemlerde erkeklerin daha faydalı toplumsal işlerde bulunacağı buna keza savaş durumunda faydalı olacakları, kızların ise savaş durumunda esir düşerek klana utanç getireceği kanısının da yaygınlığı gözlemlenebilir. Buna keza göçebe hayat süren Arap kabilelerinde kadına düşen günlük iş sayısının da yadsınamayacak kadar fazla olduğu gözlemlenmektedir. Sosyoekonomik üretim alanlarında her gün çabalayan ve çalışan kadının bu çabalarının dahi ona önemli bir hak kazandırmadığı görülür.
Bu kitabın son bölümü olan Sonuç (124-128) kısmında işlenen tüm başlıkların ortak öğeleri ve Eskiçağ’da genel anlamda kadının nasıl görüldüğü bunların yorumu ve yazarın bu çalışma hedefi hakkındaki yorumunu içermektedir.
Akdeniz Üniversitesi
Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü
Hasan Hüseyin AYAN (MA.)
hhuseyinayan@gmail.com
Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2021/lbr-0302