Luvi Uygarlığı Anadolu ve Ege Arasında Kimlik, Kültür, Dil ve Din Luviler ve Batı Anadolu’nun Luvik Grupları Cilt II
A. MOUTON, I. RUTHERFORD, İ. YAKUBOVİÇ (Eds.)
ISBN: 9786057942142
Sayfa: 346
Baskı Yılı: 2020
Baskı Yeri: Antalya
Yayınevi: Kalkedon Yayınları
LIBRI VII (2021) 69-71
Geliş Tarihi: 16.02.2021 | Kabul Tarihi: 22.02.2021
Elektronik Yayın Tarihi: 01.03.2021
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2021
A. MOUTON, I. RUTHERFORD, İ. YAKUBOVİÇ (Eds), Luvi Uygarlığı Anadolu ve Ege Arasında Kimlik, Kültür, Dil ve Din Luviler ve Batı Anadolu’nun Luvik Grupları Cilt II. Çev. İ. Erman – M. Eyrik. İstanbul 2020. Kalkedon Yayınları, 346 sayfa, (19 Harita, 25 Fotoğraf, 37 Çizim ile). ISBN 9786057942142
Luviler üzerine yapılan tartışmalar Anadolu araştırmacılarının çevreleriyle sınırlı değildir. Luvi dilinin en yakın akrabaları olan Likya ve Karya dillerine Güneydoğu Anadolu’da birinci binyıldaki alfabetik geçişte rastlanmıştır. Anadolu’nun batısındaki Arzava’nın hükümdar isimleri Luvice ya da Luviceye oldukça yakın isimlerdir. Grekçede de Luviceden alınan birtakım sözcükler bulunmaktadır. Truva ve Miletos da üzerlerinde Anadolu hiyeroglifinin kullanıldığı objelerin her iki bölgeye de dışarıdan getirilmiş olduğu ihtimaline rağmen, Batı Anadolu’da doğal yerlerinde bulunan birtakım grafiti ve kaya kabartmaları açıkça Anadolu hiyeroglifi ile yazılmıştır. Bütün bu bulgular Luvilerin Batı Anadolu’daki varlığına işaret etmektedir. Hitit Kanunlarında, Arzava yer adı olan Luviya’nın yerine kullanılmıştır. Bazı araştırmacılar Luviya ve Arzava’nın aynı yer olduğu noktasında birleşmiş bu da onları Luviya yurdunu Anadolu’nun batısında aramaya sevk etmiştir. Ancak Luviler tüm Anadolu’ya ve hatta farklı coğrafyalara yayılmıştır. Bu kitap da bu konu Luviya ve Luviler üzerine farklı açılardan ele alınan çalışmalarla incelenmektedir.
Luvi Uygarlığı üzerine yayımlanan bu çalışmanın ikinci cildi, dördüncü ve beşinci kısım ana başlıkları adı altında yayımlanan makalelerden oluşmaktadır. Dördüncü kısımda Luviler ve Batı Anadolu’nun Luvik Grupları başlığı altında beş makale bulunmaktadır. İlk makale Christoph Bachhuber’in, “James Mellaart ve Luviler: Bir Kültür –(Pre) Historyası” isimli makalesidir (10-36). Yazar bu çalışmasının giriş bölümünde James Mellaart’ın “Luvi” terimini arkeolojik söyleme kazandıran ilk kişi olmasından, Luvilerin Anadolu’ya gelişlerinden bahsetmektedir. Luvice sorununa hem materyal kültürü bakımdan hem de epigrafik bağlamda, etno-linguistik-tarihsel kategoride yeni bakış açıları sunmaktadır (18-21). Metalin metalaştırılmasıyla birlikte Anadolu’nun farklı bölgelerinde kullanılan ağırlık ölçümlerini de materyal kültürü bakımından Luvice ile olan benzer kullanımlarına dikkat çekilmiştir (21-26). Hisarlardaki tüketim, üretim ve değiş tokuşun metalin uzak mesafedeki irtibat ağlarının kontrol noktası ve servetin tüketildiği yerler olması nedeniyle uzak seçkinlerin arasındaki bağıntıyı kurmaya çalışmaktadır (27-30). Kapanış düşünceleri kısmında da konuyu değerlendirmektedir (31-32).
Deniz Sarı, “M.Ö. Üçüncü ve İkinci Binyıllarda Batı Anadolu’da Kültürün Gelişme ve Göç Teorileriyle İlişkisi” isimli makalesinde Batı Anadolu’nun, MÖ II. ve III. binyıllarda Orta Anadolu’dan ayrı olarak kendine ait bir kültürel birliğe sahip olması ve kendi gelişim seyrini izlemesini coğrafyanın o dönemde kendini diğer komşu bölgelerden yalıttığı için olduğunu ifade etmekte ve birbirinden farklı kültürel grupları, Erken Bronz Çağı süresince çömlekçilik gelenekleri üzerinden tanımlamaya çalışmaktadır. Edip, MÖ III. ve II. binyıldaki kültürel bölgelerle belli çanak çömlek gruplarının örtüşme göstermesinden hareketle bir yandan III. ve II. binyıllarda Batı Anadolu’da (Erken Bronz Çağı ve Orta Bronz Çağı) kültürel/siyasi yapılanmanın oluşu dışarıdan Batı Anadolu’ya “Luvi istilası” ile ilişkilendirilen bir göç ihtimalinin olmadığını somut temellerle ortaya koymaya çalışmıştır (37-55).
Alice Mouton ve IanRutherfod, “Luvi Dini, Bir Araştırma Projesi: ‘Hitit’ Müneccimliği” adı altındaki makalede Batı Anadolu’daki bulgularla Hitit ritüel metinlerindeki aracılık görevi olan “MUŠEN.DU” yani müneccimlik denilen figürler arasındaki metinlerde Arzawa ile bağlantı kurulmaktadır. Kehanetsel tekniğe dair eldeki listelerin de Luvice olduğu ileri sürülmektedir. Kuş kehaneti terminolojisi ve müneccim isimlerinin Luvice/Luvik belki de Arzawaca dilinin hakim olduğu ifade edilmektedir (57-61). Bir diğer taraftan Yakın Doğu’nun kalan kısmı ve Yunan kaynaklarındaki müneccimlik olgusunun Luvice terminolojisi ile örtüşen tarafları örnekler ile açıklanmaktadır (62-70).
Rostislav Oreshko, “Batı Anadolu Hiyeroglif Yazıtları: Hitit İmparatorluğu’nun Uzaklara Erişen Kolları mı Yoksa Yerel Dil Gelenekleri mi?” adlı makalesinde; Batı Anadolu’da hiyeroglif yazı kullanımıyla ilgili sorunların yanıtlarını ortaya koymaya çalışmaktadır (75-76). Çalışmanın devamında Batı Anadolu Bölgesi’nde bulunmuş bilinen tüm hiyeroglif yazıtların detaylı analizi yer almaktadır. Kral Tarkasnawa’nın üzerinde çok tartışma yapılmış KARABEL A ve bununla bağlantılı KARABEL C1 ve C2 yazıtlarına yer verilmiştir. SURATKAYA duvar yazıları (77-101) ve AKPINAR ikinci yazıtı (102-105), ÇİVRİL çömlek parçaları (106-108), yeni ortaya çıkarılan KARAKUYU-TORBALI dikilitaşı (109-124) ve KOCAOĞUZ kaya bloğu (125-142) yazım geleneği üzerinde durulmuştur. Sonuçlar, Anadolu Hiyerogliflerinin kökenleri hakkındaki sorular bölümünden (143-154) sonra Ek 1: Arzawa’nın kutsal büyük kraliçesi (155-160) ve Ek 2: *109.*285 “Avcı” unvanının okunuşu bölümleri (161-165) bulunmaktadır.
Alexander Herda, “Yunanlıların (ve Bizim) Karyalılara Bakışımız” çalışmasıyla yazılı antik kaynaklar üzerinden Karyalılar hakkında farklı yaklaşımlarda bulunmaktadır (171-176). Küçük Asya’nın “İyonyal” Yunanlıları başlığı altında Homeros, Herodotos ve Hesiodos’un aktarımları üzerinden Karyalılar hakkında bilgi vermektedir (177-180). Yunanlıların Karyalılara bakışları kısmında Homeros’un İlyada’nın ikinci kitabının son bölümünde, Miletoslu Karyalıların işgalci Akhalı Yunanlıların tipik benzerleri olduğunu söylemektedir (180-182). Karyalılar: kimler ve neredeler? sorusunun altında Karyalılar hakkında en fazla bilgi veren ve kendisi de Karya kökenli olan Heredotos olduğunu nakleden yazar; Karyalıları, Demir Çağı’nda Pedesa/Gökçeler çevresinde yaşamış olan Leleglerden ayırt etmek gerektiğine vurgu yapmaktadır (183-188). Karyalılar ve Miletos’un diğer yerli halkları kısmında bu tartışmasına yazar devam etmektedir (189-198). Karyalıların nereden geldikleri ve yerleşim problematiğine dair aktarımlardan sonra Karya kültürünü Yunan kültürüne göre, Yunanlılardan Karyalılara Kültürel çöküş mü? kısmında mukayeseye koyulan müellif, Arkaik Yunanların veya Yakın Doğu kültürlerinin oluşturduklarına benzer bir “Hochkultur” oluşturamayan Karyalıların kültürün değişik alanlarında yüksek düzeyde gelişime ulaştıklarını yazmaktadır (198-206). Bu durumu da Karyalıların gemici ve gemi yapımcısı olarak Antikitede ün saldıkları ile örneklendirmektedir (206-213). Karyalı mimarlar, heykeltıraşlar ve taş ustaları seksiyonunda Karyalıların Lidya’ya İyonya’ya, Perslerden, Filistin, Mısır’a kadar aktif olduğu aktarılmakta ve Karyalı mimarlardan, yapılan mimari eserler ve heykellerden bahsedilmektedir (214-224). Akabinde Karyalı kadınlardan (225-228) ve Karya alfabesinin icadından, alfabe üzerine çalışan isimler ve buna yönelik olarak izi sürülen eserlerden aktarımda bulunan yazar bilgi-belge dayanağından kopmadan devam etmektedir (229-238). Son olarak da özet bölümünde Karyalıların barbar olmadığını söylemektedir (239-241).
Edisyonun beşinci kısmında Ege’nin Luvileri ya da Luvik Grupları Arasındaki Kültürel Temaslar adı altında yer alan dört makaleye yer verilmiştir. Alan M. Greaves, “İlahi Şeyler: Artemisyon’un Fildişleri ve Efes’in Luvi Kimliği” yazısında Efes’teki Artemis Tapınağı’nın Erken Bronz Çağı’nın Akdeniz ve Anadolu’sunun proto-historik dünyasının araştırılmasına dair yeni yöntemlerin denenmesi için bu tapınağı ideal bir kaynak gösterip; Efes alanını “Şey Gücü” [ThingPower] teorisi üzerinden, eşya öncelikli yorumlayarak bir deney alanı olarak kullanmaktadır. Makalede, bu çok önemli eşya setininin ilk elden ayrıntılı incelenmesine dayanmakta; bunları işlev, keşif, şekil, malzeme ve süsleme bağlamlarına dayanarak değerlendirip sonra da alanda bulunan eski kült içinde o döneme dair bölgesel ve “kozmolojik” önemi olarak tanımlanabilecek bir yere yerleştirmektedir (261-263). Eşyalar keşif bağlamı, bölümünde Efes Artemision Tapınağı’nda ortaya çıkarılan fildişi aşık kemiklerinin süs eşyasından ziyade Batı Anadolu Bölgesi’nde bulunanların çoğunlukla işlevsel olduğu söylenmektedir (264-267). Yazar Morfolojik olarak da fildişi aşık kemiklerinin fiziki biçimlerini ve ayrıca süslemesini incelemiştir (267-271). Aşık kemikleri üzerine araştırma ve kazı yapmış olan Hogarth’ın başta olmak üzere çeşitli araştırmacılarında görüşleriyle birlikte yazar bu konuyu Yorumlar bölümünde açıklamaya çalışmıştır (272-282). Tartışma ve Sonuçlar kısmında, Batı Anadolu’da Luvi kimliğinin kesin tanımının sorunlu meselesine, Bronz Çağı’nda ve Demir Çağı’nda, aşık kemikleri üzerinden Efes Artemision’daki kült işleyişinin kehanet işlevi, Luviler dahil birçok Anadolu kültürü tarafından yaygın olarak paylaşılmış bir özellik olarak görülebileceği ifade edilmektedir (283-290).
T. Millington, “ArayüzdeIyarri: Ares’in Kökenleri” adlı makalede Yunanlı Ares ile Luvi İyarri arasında bir bağlantı olabileceği fikrini inceleyerek, Ares ve İyarri isimlerini dilsel zeminde ilişkilendirenlerde dahil olmak üzere Ares’in Kökeni: Etimolojiler ve İyarri başlığında Ares’in etimolojisi hakkında önerilmiş birçok teoriyi incelemektedir (295-298). Ares ve İyarri birbirlerine ne kadar benziyorlar? adlı tartışma bölümünde İyarri’nin Luvilerin baş savaş tanrısı Ares’in de Yunanlıların savaş tanrısı olduğu konusunda aynı düşünceyi paylaşan diğer araştırmacılarla söze başlayan müellif (299-304) kökenler ve dolayımları (304-305) kılık değiştirmiş İyarri mi? Anadolu’da Ares (305-312) başlıkları altında tartışmasını ve açıklamalarına devam etmektedir. Sonuç olarak yazar, klasik ve erken Helenistik dönemdeki Ares ve İyarri’nin, Ares kimliğinin gelişiminin başlarında etkili olduğunu göstermeye yetecek bulgu olmadığını, İyarri kültlerinin ve diğer eski Anadolu tanrılarının, Anadolu’daki Ares kültünün gelişiminden etkilenmiş olabileceğini, ancak Roma’nın Mars kültünün Ares’e ait bu Anadolu kültlerinin gelişimine önemli bir vasi rolü katkısı yapmış olabileceğini söyleyerek bize kesin bulgular değil ihtimal dâhilinde veriler sunmaktadır (313-315).
Annette Teffeteller’in, “Lazpa’lı Şarkıcılar: Bronz Çağı Lesbosu’nda Kimlikleri Yeniden Yapılandırmak” adlı kitabın son makalesinde MÖ XIII. yüzyılın başlarında Akha Kralı’nın Hititlerin Kralı’na bazı adaların söz konusu olduğu bir toprak ihtilafı üzerine gönderdiği mektupta anlatılanlarla alakalı olduğuna dair konsensusun çelişkili oluşunu Geç Bronz Çağı’nda Lazpa/Lesbos: metinsel bulgular bölümünde (321-328) tartışarak bunu aynı konu üzerinden arkeolojik bulgularla destekleyerek Lesbos’un Yunan Arkaik Çağı’ndan itibaren kültür olarak tamamen Anadolulu olduğunu söylemektedir (329-334). Genç Bronz Çağı Lazpa/Lesbosu’nda Luviler bölümünde tarihsel, arkeolojik ve metinsel bulgular ışığında burada Yunanların bulunduklarını ve karşılıklı olarak etkilendikleri Anadoluluların da Luvileri işaret ettiğini ifade eden yazar burada düzenlenen festivallerden bahsetmekte ve şarkıcıların da Luvi ve Ahhiyawalı olduğunu söylemektedir (335-340).
Luvi Uygarlığı’nın Batı Anadolu’daki mevcudiyeti ve yer tayini noktasında çözüm önerileri sunmaya çalışan makalelerden oluşan bu yayında, her bir başlık altında bu sorunsala somut veriler üzerinden çözüm aranmaya çalışılmıştır. Yazılı kaynak ve arkeolojik bulgular üzerinden bu tartışmaya her bir eserin müellifi çözüm odaklı yaklaşma gayretindedir.
Akdeniz Üniversitesi
Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü
Gülsün ACAR (PhD.)
gulsunacar952@gmail.com
Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2021/lbr-0301