LIBRI
Epigrafi, Çeviri ve Eleştiri Dergisi
  • tr
  • en
  • Ana Sayfa
  • Dergi Hakkında
  • Son Sayı
  • Arşiv
  • Yayın Etiği
  • Yayın Gönderme
  • Yazım İlkeleri
  • Yayın Süreci
  • İletişim
Anasayfa » 2016 » Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı?

Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı?

Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı?

Jacques Le GOFF

ISBN: 9786053327936
Sayfa: 118
Baskı Yılı: 2016
Baskı Yeri: İstanbul
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

LIBRI II (2016) 427-430
DOI: 10.20480/lbr.2016031
Geliş Tarihi: 25.11.2016 | Kabul Tarihi: 10.12.2016
Elektronik Yayın Tarihi: 20.12.2016
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2016

pdf  PDF indir

references  PDF görüntüle

info  Atıf Düzeni

J. LE GOFF, Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı? İstanbul 2016. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 118 sayfa. Çev. A. Berktay. ISBN: 9786053327936

Tarihyazımının (historiyografya) temel meselelerinden birisi olan tarihsel dönemlendirmenin nasıl yapılacağı sorunu bugüne kadar pek çok tarihçiyi üzerinde düşündüren bir sorun olmuştur. Fernand Braudel’in (1902-1985) 20. yüzyılda ortaya attığı longue durée kavramı geleneksel tarihsel dönemlendirmeyi sorgulamamıza neden olsa da tam olarak yeni bir dönemlendirme tezi ortaya koyamamıştır. Ünlü Fransız tarihçi Jacques Le Goff (1924-2014) ise bu sorunsalın çözü­müne katkıda bulunmak adına kendi çalışma alanı olan Ortaçağ’ın kronolojisi ve dönemlendir­mesi hakkındaki fikirlerini bu eserinde savunmuştur. Fransızca olarak Faut-il Vraiment Découper L’Histoire En Tranches? başlığıyla 2014 yılında yayımlanan ve Ali Berktay tarafından Tarihi Dö­nemlere Ayırmak Şart mı? şeklinde Türkçe’ye çevrilen eser, 2016 yılında ülkemizde yayınlanmış­tır. Kitap İçindekiler (V), Teşekkür (VII-VIII), Önsöz (IX-X), Giriş (1-4), Kaynakça (105-112) ve Dizin (113-118) kısımlarıyla birlikte tartışılan konuları irdeleyen sekiz bölümden oluşmaktadır. Önsöz’de eserin bir tezden ziyade bir sentez olduğu ve tarih yazımında dönemlendirme konu­suna katkı yapmayı amaçladığı vurgulanmaktadır. Giriş’te ise dönem (Fr. période; Hel. periodos), dönemlendirme (Fr. périodisation) ve yüzyıl kavramları üzerinde durulmakta ve insanlar tarafın­dan belirli ön kabullerle ortaya çıkarılan bu tip kavramların insanoğlunun zaman üzerinde hâki­miyet kurma iddiası için gerekli olduğu ifade edilmektedir.

Eski Dönemlendirmeler (5-12) adlı birinci bölümde, insanların en eski devirlerden itibaren zaman üzerinde hâkimiyet kurabilmek için yaptıkları dönemlendirme gelenekleri ele alınmakta­dır. Yahudi-Hıristiyan geleneği olarak adlandırılan en eski iki dönemlendirmeden biri zamanı mev­simlerin sayısından hareketle dört parçaya bölerken diğeri insan yaşamının çağlarına atfen altı parçaya ayırmaktadır. Bunlardan birisi ve en eski dönemlendirme olarak kabul edilen Daniel kitabındaki dönemlendirme zamanı birbirini takip eden dört parçaya ayırmaktadır. Diğer dö­nemlendirme geleneği ise, Aziz Augustinus’un De Civitate Dei adlı eserinin IX. kitabında yer alan zamanın altı parçaya bölünmesi örneğidir. Daniel’in dönemlendirmesinde “gerileme” fikri mev­cutken De Civitate Dei’de “adım adım çökme” fikri vardır. Yazar özellikle De Civitate Dei’nin ortaya koyduğu dönemlendirmeyi izleyen pek çok âlim olduğunu ayrıca bu dönemledirmeye hâkim olan “adım adım çökme” fikrinin Ortaçağ’da mundus senescit (dünya yaşlanıyor) deyimiyle kendisini gösterdiğini ve bu yaklaşımında 18. yüzyıla kadar ilerleme fikrinin önündeki engeller­den biri olduğunu iddia etmektedir. Bununla birlikte yazar, insanoğlunun zamana hâkim olmak konusunda sarf ettiği çabaya hatırı sayılır bir etkisinin olduğunu söylediği ve İskit kökenli genç rahip Dionysios’un ortaya attığı İsa’nın tecessümünün öncesi ve sonrasının arasına temel bir ko­puş anının konulması fikrinin bizim bugün kullandığımız “İsa’dan Önce (İÖ)” ve “İsa’dan Sonra (İS)” tabirlerini ortaya çıkardığını belirtmektedir.

Yazar, Ortaçağ Terimi Sonradan Ortaya Çıkmıştır (13-19) adını verdiği ikinci bölümde 14. ve 15. yüzyıllarda, İtalyan şair ve yazarlarca içerisinden çıktıkları dönemin olumsuzluklarına vurgu yapmak için kullanılmaya başlanan Ortaçağ terimini ve bu terimin sonraki dönemlerde ifade ettiği anlamı incelemektedir. 14. ve 15. yüzyıllarda ortaya çıkmaya başlayan İtalyan entelek­tüel­leri, sanatın ve kültürün temsilcisi saydıkları Roma İmparatorluğu’nun ortadan kalkmasıyla başlattıkları bu dönemi yine sanat ve kültürün tekrar ortaya çıkmaya başlamasıyla bitirmekteydi­ler. Bu arada kalan -yaklaşık bin yıllık- döneme media ætas (orta çağ) denilmeye başlanmıştı. Media ætas 19. yüzyıl romantizmine dek olumsuz yan anlamıyla kullanılmış olsa da, bu dönem­den sonra ve asıl Marc Bloch’un önderlik ettiği Annales ekolü, Ortaçağ’la ilgilenmeye başladıktan sonra olumsuz anlamlarından sıyrılarak ciddi bir şekilde incelenmeye başlanmış neticede artık ötekileştirmelerden uzak, başlı başına bir dönem olarak ele alınmıştır. Yazarın bu başlık altındaki en dikkat çekici yaklaşımlarından biri ise “Ortaçağ” ile “feodalite” terimlerini birbirinden ayırması olmuştur.

Tarih, Eğitim, Dönemler (21-29) adlı üçüncü bölümde tarihin bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasıyla önce alana yönelik özel bir bilgi alanının oluşması, akabinde ise tarihi dönemlere ayırma eğiliminin mevcudiyet kazanması arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Geleneksel kronikçi ile tarihçiyi birbirinden kesin çizgilerle ayıran yazar, XII-XIII. yüzyıllarda Avrupa’da üniversitelerin kurulmasıyla birlikte, üniversite eğitimi için bu kroniklerin yetersiz kaldığını belirtmiştir. Bu doğrultuda, ilk örnekleri 14. yüzyılda ortaya çıkan ve tarihe özel bir bilgi alanı olarak bakan Bernard Guenée ve Jean Froissart gibi kişilerin tarihin rasyonel bir uğraş olması üzerindeki etkile­rini vurgulamıştır. Yazar, tarihin dönemlere ayrılmasında 17. yüzyıldaki bilgi üretim sistemi (kaynakların araştırılması, oluşturulması veya işlenmesi) yeniliklerine merkezi bir önem atfet­mekle birlikte, özellikle bu dönemde gerçekleşen ve Arnaldo Momigliano’nun tarih araştırmala­rında “yöntem devrimi” dediği olgunun, tarihi belirli ön kabullerle dönemlendirme üzerinde etkisinin olduğunu iddia etmektedir. Bugün bir bilim dalı olarak baktığımız tarih, ayrı bir bilimsel çalışma metodu olarak ilk örneklerini 18. yüzyılda Almanya’da göstermiş (Almanya’da tarihsel araştırmaya rasyonellik kazandıran iki büyük isim C. Niebuhr ve T. Momsen’e yazar burada özel­likle dikkat çeker) ve 19. yüzyılla birlikte yaygınlaşmıştır. Yazar bu gelişmenin tarih öğretimi me­to­dolojisini yenilediğini, ayrıca tarih üretmeyi belirli kırılma noktalarından hareketle kolaylaştır­mak ve neticede tarihi anlaşılır kılmak için çeşitli dönemlendirmelerin ortaya çıktığını belirtmek­tedir.

Yazar, Yeniden Doğuşun (Rönesansın) Doğuşu (31-41) adlı dördüncü bölümde, Rönesans döneminin tanımlanmasında büyük etkileri bulunan Jules Michelet (1798-1874) ve Jacob Burckhardt (1818-1897) gibi iki büyük tarihçinin Rönesans dönemiyle hangi çerçevede ilgilen­diklerini tartışmaktadır. İlk olarak, J. Michelet’nin Rönesans dönemine bakışı, Lucien Febvre’in 1950 tarihli Comment Jules Michelet inventa la Renaissance adlı makalesinden faydalanılarak açıklanmaktadır. J. Michelet’nin bu dönemlendirmeyi yaparken kendi yaşamı ve duygu dünyasın­dan hayli etkilendiği iddia edilmekte ayrıca Rönesans’ın doğum yeri olarak gördüğü İtalya hakkındaki düşünceleri döneme bakışını etkileyen önemli bir faktör olarak kaydedilmektedir. Bu başlık altında ele alınan diğer yaklaşım ise J. Burckhardt ve onun ünlü eseri Die Kultur der Renaissance in Italien adlı eserinde ortaya koyduğu görüşlerini konu edinmektedir. Yazar J. Burckhardt’ın söz konusu eserini tanıtarak, onun Rönesans’a atfettiği anlamları irdelemektedir. Bunun yanında, J. Michelet gibi J. Burckhardt’ın da İtalya’ya özel bir önem atfetmesine ayrıca dikkat çekmektedir.

Kitabın beşinci bölümü olan Günümüzde Rönesans (43-54) içerisinde 20. ve 21. yüzyıllarda Rönesans hakkındaki belli başlı görüşler sıralanıp, bu görüşlerin Rönesans dönemlendirmesine yeni bir boyut getirip getirmediği sorgulanmaktadır. İlk olarak 20. yüzyılın tarihçilerinden olan P. O. Kristeller’in 1956’da yayımlanan Studies in Renaissance Thought and Letters adlı yapıtında ortaya koyduğu dönemlendirme esaslarına değinilmektedir. Rönesans’ı tanımlarken J. Michelet ve J. Burckhardt’ı takip eden ve Ortaçağ ile Rönesans arasına temel çizgiler koyan tarihçinin Rönesans’ın en belirgin özelliği olarak antikçağ Hellen ve Roma düşüncesinin yeniden keşfedilip İtalya’dan diğer Avrupa ülkelerine yayılmasını vurguladığı belirtilmektedir. Bir diğer tarihçi E. Garin’dir. Yazarın L’Humanisme italien. Philosophie et vie çivile à la Renaissance (1947) ve Moyen Âge et Renaissance (1954) adlı eserlerindeki Rönesans dönemlendirmesinin belli başlı özellikleri üzerinde durulmaktadır. Eserlerinin ilkinde E. Garin, Rönesans’ın en belirgin özelliği olarak ifade ettiği studia humanitatis’e geniş yer ayırırken ikinci eserinde ise özellikle 14. yüzyılda skolastik düşüncedeki yıpranma ve de Rönesans’ın insanın yaratıcı gücü bakımından taşıdığı önem üzerinde durmaktadır. Bu başlık altında görüşlerine kısaca değinilen diğer tarihçi­ler ise E. Panofsky, J. Delumeau ve R. C. Davis’tir. Son olarak, dönemin özelliklerine yapılan vurgular Rönesans dönemlendirmesini etkilemesi bakımından ele alınmaktadır.

Yazar, Ortaçağ’ın “Karanlık Çağ” Haline Gelişi (55-72) adlı altıncı bölümde, Rönesans döne­minden itibaren izi sürülebilen ve Ortaçağ’a karşı düşmanlık hatta aşağılama boyutlarına varabilen bir düşünceyi eleştirmektedir. Fikirlerini savunmak maksadıyla yazar, öncelikle Röne­sans düşünürlerinin adeta bir mit olarak gördükleri antikçağ akımını ve bu akımı ortaya çıkaran üstatların düşüncelerinin belirli çerçevelerde Ortaçağ’a sirayet ettiğini örneklerle göstermekte­dir. Yazar, antikçağın temel bilimsel ve eğitsel düşüncesi olan septem artes liberales’in (yedi serbest sanat) Ortaçağ boyunca -üniversiteler ortaya çıkana değin- döneme damgasını vurdu­ğunu, hatta insanı temele alması boyutuyla skolastik felsefenin de içine işlediğini belirtmektedir. Ayrıca Latince’nin tüm Ortaçağ boyunca Avrupa’nın ortak dili olmasından yola çıkarak, antikçağ, Ortaçağ ve Rönesans arasında keskin çizgileri yok edebilecek derin bağların bulunduğunu iddia etmektedir. Ardından, Rönesans’a atfedilen yeniliklerin XII. yüzyılda dahi görülebildiğini ve 15. yüzyılın her iki dönemlendirme açısından da bir kesişim kümesini ifade ettiği vurgulamaktadır (yazar, kitabın pek çok yerinde tekrar ettiği düşüncesini burada bir kez daha tekrarlayarak dö­nem­lendirmenin tarih eğitimi ve tarihin kavranması için gerekli olduğunu ifade etmektedir). Bu nedenle yazar, dönemlendirme yapılırken ihtiyatlı davranılması gerektiğini ileri sürmektedir. Ayrıca modern kavramı üzerinde de durarak, bu kavramın Ortaçağ’da bazı düşünürler tarafından Ortaçağ için de kullanılmış olduğunu belirtmekte ve dolayısıyla Rönesans’tan bağımsız olarak dü­şünülebileceğini de vurgulamaktadır.

Uzun Ortaçağ (73-99) isimli yedinci bölümde yazar, Rönesans’ın Avrupa uygarlığında bıraktığı tüm derin izlere ve de bugün pek çok tarihçi tarafından tek başına bir dönemi ifade etmek için kullanılan bir terim olmasına rağmen, Rönesans döneminin Ortaçağ’dan bağımsız olmadığını hatta Ortaçağ’ın bir uzantısı olduğunu iddia etmektedir. Akabinde, tarihsel süreç içerisinde eko­nomik ve iktisadi gelişmelerden bazı örnekler verilerek, kimi noktalarda Ortaçağ’da filizlenmiş bir olgunun 18. yüzyıla kadar sürdüğü veya etkisinin devam ettiği gösterilmektedir. Böylece uzun bir Ortaçağ’ın mümkün olup olmadığı etraflı bir biçimde irdelenmeye çalışılmaktadır. Bu başlık altında ele alınan bir diğer konu ise birçok tarihçi tarafından Ortaçağ’ın sonu olarak işaret edilen 1492 tarihinin gerçekten bir çağı kapatabilecek derecede gelişmeye sahne olup olmadığıdır. 1492 tarihinin gündeme getirdiği sorunu -yani tarihsel kopuşu- incelemek için Franco Cardini’nin Europa 1492. Ritratto di un continente cinquecento anni fa ve Bernard Vincent’ın 1492, l’annèe admirable adlı eserlerinden faydalanılmaktadır. Yazar, Rönesans’ı başlı başına bir dönem olarak ele alan tarihçilerin yeniliklere yaptıkları vurgunun haklı olarak dönemlendirmede etkili olabile­ceğini kabul etmekle birlikte, Ortaçağ ile Rönesans arasındaki sürekliliğin çok daha derin çizgiler taşıdığını belirtmektedir. Bu doğrultuda, Ortaçağ’dan asıl kopuşun, 18. yüzyılın ortasındaki sanayi devrimi ve Encylopèdie’nin yayımlanmaya başlamasıyla ortaya çıkan bilgi birikimindeki köklü değişiklik sonucunda gerçekleştiğini söylemektedir. Ayrıca, Uzun Ortaçağ boyunca çeşitli röne­sansların olduğu (VIII. yüzyıl Karolenj Rönesans’ı ve XII. yüzyılda gerçekleşen atılım örnek gösterilmektedir), bunlar arasında da 15. yüzyıl Rönesans’ının Ortaçağ’ın yönünü tamamen farklı bir tarafa çevirdiği, fakat daha 16. ve 17. yüzyıllara kadar Ortaçağ düşüncesinin Avrupa toplu­muna egemen olduğu ifade edilmektedir.

Kitabın sekizinci bölümü olan Dönemlendirme ve Küreselleşme’de (101-103), günümüz uy­garlığında tarihi dönemlendirme sorunsalının -özellikle Fernand Braudel’in ortaya attığı longue durée (uzun dönem) ya da Amerikalıların savunduğu küreselleşme kuramından hareketle- ir­delenmeye başladığı ifade edilmektedir. Yazar süreklilik içerisinde anlık kopuşların var olduğunu kabul ederek Fernand Braudel’in longue durée kavramında ifade ettiği anlayışa yaklaşsa da, tarih üzerinde kurduğu hegemonyadan dolayı dönemlendirmenin gerekliliğini savunmaktadır. Ancak geleneksel dönemlendirme kalıplarının daha esnek bir biçimde kullanılması gerektiğini de vurgu­lamaktadır.

Zamanı nasıl kavradığımızın bir sonucu olan ve tarihe bakış açımız ile yöntemimizin temel olgularını izleyebilmemizi sağlayan tarihsel dönemlendirme aynı zamanda kültürel, dinsel ve pra­tik alışkanlıklarımızın hem nedeni hem de sonucu olabilmektedir. Bu bakımdan, günümüzde Ortaçağ Avrupa Tarihi konusunda saygın bir araştırmacı kimliğine sahip olan J. L. Goff’un tarihsel dönemlendirme sorununa bir katkı olarak sunduğu bu deneme, araştırmacıları konu hakkında düşünmeye ve tartışmaya davet etmesi bakımından hayli önemli bir girişimdir. Ülkemizde bu konuda yazılmış pek fazla eserin olmayışı da söz konusu çalışmayı değerli kılan diğer etmenler­den biridir. Fransızca’dan yaptığı çevirilerle tanınan Ali Berktay, dipnotlarda kullanılan eserlerin varsa Türkçe basımlarını dipnotlarda belirtmekte ve bu durum da konuyu derinlemesine inceleyecek araştırmacılar için bir kolaylık sağlamaktadır. Neticede eser, ülkemizde yapılmakta olan tarih araştırmalarına -özellikle Ortaçağ alanında- kronolojik anlamda yeni bakış açıları sunabilecek önemli bir çalışma olarak öne çıkmaktadır.

Akdeniz Üniversitesi, Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü, Akdeniz Eskiçağ Araştırmaları Anabilim Dalı, Antalya.

Emre SALMAN (MA)
emresalmn@gmail.com

  • Atıf Düzeni
  • Direkt Link

E. Salman, Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı? Yazar: J. Le Goff. Libri II (2016) 427-430. DOI: 10.20480/lbr.2016031

Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2016/031

20 Aralık 2016 Fatih YILMAZ
← Aşk, Seks & Tragedya (Klasik Çağ Aşkları Aramızda Nasıl Devam Ediyor?)
Antalya’da Tek Kubbeli Cami ve Mescitler (Osmanlı Dönemi) →

Yayın Gönderme

Çalışmalarınızı Editöryal Prensiplere ve Yazım İlkelerine göre düzenledikten sonra,  libri@akdeniz.edu.tr
adresine gönderebilirsiniz.

eISSN: 2458-7826

PhaseKapakWeb
PhaseKapakWeb
PhaseKapakWeb PhaseKapakWeb PhaseKapakWeb

SAYI I (2015)

SAYI II (2016)

SAYI III (2017)

SAYI IV (2018)

Search for Publication

En çok okunanlar

  • Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Agesilaos
    Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Agesi...
  • Aşk, Seks & Tragedya (Klasik Çağ Aşkları Aramızda Nasıl Devam Ediyor?)
    Aşk, Seks & Tragedya (Klasik Ç...
  • İskitler, Hunlar ve Göktürkler’de Din ve Sanat
    İskitler, Hunlar ve Göktürkler’de D...
  • Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı
    Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı
  • Ortaçağ Avrupası’nın Ölümle Dansı
    Ortaçağ Avrupası’nın Ölümle Dansı
  • Büyük İskender
    Büyük İskender
  • Antigonus the One-Eyed: Greatest of the Successors
    Antigonus the One-Eyed: Greatest of...
  • Piri Reis ve Kolomb Sonrası Türk Haritacılığı
    Piri Reis ve Kolomb Sonrası Türk Ha...
  • Anadolu Selçukluları: Bir Hanedanın Evrimi
    Anadolu Selçukluları: Bir Hanedanın...
  • Pseudo-Plutarkhos, Nehirler ve Dağ İsimleri Hakkında
    Pseudo-Plutarkhos, Nehirler ve Dağ ...
  • Yüceliğe Hakaret Davasında Cornelius Savunması
    Yüceliğe Hakaret Davasında Corneliu...
  • Arkaik Dönem İonia Üretimi Ticari Amphoralar
    Arkaik Dönem İonia Üretimi Ticari A...
  • Plutarkhos, Moralia: Şans Üzerine
    Plutarkhos, Moralia: Şans Üzerine
  • Tarihe Yön Veren Büyük Komutanlar: İskender, Hannibal ve Sezar’ın Liderlik Dehası
    Tarihe Yön Veren Büyük Komutanlar: ...
  • Barbarlıktan Medeniyete Vikingler
    Barbarlıktan Medeniyete Vikingler

PhaseKapakWeb

eISSN: 2149-7826

Destekleyenler

Libri

  • Ana Sayfa
  • Dergi Hakkında
  • Son Sayı
  • Arşiv
  • Yazım İlkeleri
  • Yayın Süreci
  • İletişim

Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari-AynıLisanslaPaylaş 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

Popüler Yayınlar

  • Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Ag...
  • Aşk, Seks & Tragedya (Klasi...
  • İskitler, Hunlar ve Göktürkler’d...
  • Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Ça...
  • Ortaçağ Avrupası’nın Ölümle Dans...
  • Büyük İskender
  • Antigonus the One-Eyed: Greatest...

Son Çıkan Yayınlar

  • Küçük Topla Egzersiz Hakkında 8 Temmuz 2022
  • Çok Arkadaşa Sahip Olmak Hakkında 6 Nisan 2022
  • Determinations Concerning Grave Stelae with Banquet Relief Found in the Surroundings of Yalova in the Context of the Old and New Findings 25 Mart 2022
  • Herakleitos of Rhodiapolis: Addenda et Corrigenda to TAM II 911 18 Şubat 2022
  • New Honorary Inscriptions from Termessos for Emperor Hadrianus and His Wife Sabina 29 Aralık 2021
  • A New Funerary Inscription from Olympos (Lycia) and an Addendum to TAM II 1075 29 Aralık 2021
  • Two New Epitaphs from Termessos 29 Aralık 2021

Yayın Arama

Arşiv

Flag Counter
  • Ana Sayfa
  • Dergi Hakkında
  • Son Sayı
  • Arşiv
  • Yayın Etiği
  • Yayın Gönderme
  • Yazım İlkeleri
  • Yayın Süreci
  • İletişim
Copyright © 2015 www.libridergi.org
  • Türkçe