Ortaçağ İnsanları
E. POWER
ISBN: 9786057635341
Sayfa: 239
Baskı Yılı: 2019
Baskı Yeri: İstanbul
Yayınevi: Kronik Kitap
LIBRI VI (2020) 163-165
Geliş Tarihi: 25.05.2020 | Kabul Tarihi: 05.06.2020
Elektronik Yayın Tarihi: 30.06.2020
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2020
E. Power, Ortaçağ İnsanları. İstanbul 2019. Kronik Kitap, 239 sayfa. Çev. İ. Kavas. ISBN: 9786057635341
Tarihin siyasi, askeri olaylar ve biyografik anlatımlarla sınırlı olmayan, toplumu bireylerin birbirleriyle ilişkilerinin geçmişi yönünden inceleyen türü olan sosyal tarih insanın toplumsal alandaki eylemlerini konu edinir. Yani bir toplumun sosyal hayatı ile ilgili değişim, dönüşüm veya gelişimini inceler. Peki, Ortaçağ insanının günlük hayatı nasıldı? Giyim, beslenme alışkanlıkları, eğitim ve sağlık durumları açısından incelendiğinde Ortaçağ insanının giyimi, onların toplumsal statü ve soyluluk seviyelerini yansıtıyordu. Örneğin şövalyeler kendilerini korumak için görkemli, parlak zırhlar giyerken feodal sistemin etkisindeki köylüler sıradan kıyafetler giyiniyorlardı. Genel olarak daha zengin olanlar daha canlı renklerde ve daha iyi materyallerden yapılan giysileri giyerlerdi. Ortaçağ’da beslenme de toplumsal statüye bağlı olarak değişiklik gösteriyordu.
Toplumsal sınıf piramidinin üst katmanlarında yer alanlar bol miktarda ve kaliteli yiyeceklerle beslenirken, piramidin altında yer alanlar çok daha basit yiyeceklerle sınırlı kalıyordu. Hasat dönemleri sonrasında çoğu yiyecek aynî vergi olarak alınır ve pazarlara gönderilirdi. Köylüler proteini sadece bezelye ve fasulye gibi ürünlerden almak durumundalardı. Sular temiz olmasa da bir yaşam kaynağıydı. Soylular içecek açısından sıkıntı çekmiyorlardı, onlar çeşitli şaraplar içebilme lüksüne de sahiplerdi. Ortaçağ insanının eğitimine bakıldığında Anadolu’da olduğu gibi Avrupa’da da genel olarak eğitim din adamları tarafından veriliyordu. Avrupa’da eğitim kilise idaresi altında ve skolastik düşüncenin etkisi altındaydı. 14. ve 15. yüzyılda üniversite eğitimi başladı. Ortaçağ insanının sağlık durumu ise batıl inançların etkisiyle şekilleniyordu. Ortaçağ insanı sağlığın yıldızlar tarafından kontrol edildiği inancındaydı. Ayrıca 1350 yıllarında dönemin en korkunç veba salgını olan “Kara Ölüm” Ortaçağ insanını olumsuz etkilemiştir. Bu salgın sonucunda çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir. Soylu, soysuz, zengin, fakir ayırmaksızın birçok insanın ölümüyle sonuçlanan bu olay siyasi kontrole sahip kişilerin ölmesine sebep olmuştur. Bu ölümler hem kiliseye hem de siyasal yapıya zarar vermiştir.
İktisat tarihçisi Eileen Power tarafından kaleme alınan Ortaçağ İnsanları adlı bu eserde Ortaçağ’ın gündelik hayatı yeniden kurgulanarak okuyucuya sunulmaktadır. Kitapta, Çiftçi Bodo ile Charlemagne dönemindeki yurtluk hayatı, Marco Polo ile 13. yüzyıl iklimi ve onun seyahat sevgisinin öyküsü, Madame Eglantine ile bir başrahibenin yaratıcı tasviri ve ustaca harmanlanmış geç Ortaçağ piskoposlarının ziyaret kayıtları, Parisli bir ev hanımıyla 14. yüzyılın ev hayatı, Thomas Betson ile 15. yüzyıl ticaret dünyası ve tüccarlar anlatılmaktadır.
Giriş ve Yazarın Önsözü ile başlangıç yapılan çalışma yedi bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde çalışmanın kapsam ve metodolojisi anlatılmaktadır. Bununla birlikte siyasi tarih incelemelerinin çok daha ötesine geçerek Ortaçağ Avrupa’sında bir çiftçi, bir tacir, bir seyyah, bir ev hanımı ve bir zanaatkârın gündelik hayatına ilişkin anlatılar üzerinden sosyal tarih incelemesinin önemi vurgulanmaktadır.
Mukaddimeler başlığını taşıyan ilk bölümde, Roma’nın çöküş süreci, Ausonius, Sidonius Apollinaris ve onların dönemlerinde Roma anlatılmaktadır. Ausonius, 310-395 yılları arasında yaşayan, Fransa’nın Bordeaux Üniversitesi’nden bir Romalı şair ve retorik profesörüdür. Ausonius’un huzurlu ve refah içinde bir yaşantısı, eğitimli arkadaş çevresi ve ailesi vardı. Ancak onun yaşadığı dönem Roma açısından çok da sakin ve huzurlu değildi. Germenler 357 yılında Ren Nehri’ni yağmaladıklarında Ausonius elli yaşındaydı. 367 yılında İmparator Valentinian’ın oğlu Gratian’a hocalık yaparken Valentinian’a seferde eşlik etmişti. 377 yılında Edirne’de Gotların bir Roma ordusunu yenip, bir Roma imparatorunu boğazladıklarına tanık olmuştur. Gotlar artık Roma sınırlarındaydı ve Ausonius ve çağdaşlarının yapabilecekleri ve söyleyebilecekleri bir şey kalmamıştı. 395 yılında Ausonius öldü. Onun ölümünden otuz beş yıl sonra Sidonius Apollinaris doğdu. Apollinaris, Galya Romalısı bir aristokrat, bir imparatorun kayınbabası, bazen yüksek rütbeli bir memur ve Clermont piskoposuydu. Ausonius’un öldüğü 395 yılından Apollinaris’in doğduğu 431 yılına kadar geçen sürede çok şey yaşanmıştı. Galya ve İspanya’da barbar krallıklar kurulmuştu. Roma, Gotlar tarafından yağma edilmişti ve Apollinaris’in hayatı boyunca da böyle olacaktı. 451 yılında Atilla ve Hunlar Avrupa’ya giriş yaptı. 455 yılında Vandallar Roma’yı yağmaladı. Apollinaris ölümünden birkaç yıl önce Batı Roma’nın çöktüğüne şahit oldu. Ausonius ve Sidonius Roma’nın çöküş ve barbarların zafer yüzyılları boyunca yaşayan insanlardı ve bu çöküşe tanıklık etmişlerdi, dolayısıyla onlar yalnızca Roma’nın halefleri değil aynı zamanda Ortaçağ’ın da öncüleriydiler. İkinci bölüm Çiftçi Bodo/Şarlman Zamanında Bir Yurtluk Hayatı başlığını taşımaktadır. Burada iktisat tarihinin, siyasi tarih, meşrutiyet tarihi, siyasi olaylar, savaşlar, hanedanlar ve siyasi kurumlarla onların gelişimi üzerine olan tarih dallarının en yenisi olduğuna dikkat çekilmektedir. Ayrıca Carlyle’den bir alıntıyla onun sosyal tarih tutkusu vurgulanmaktadır. Bununla birlikte bu bölümde Charlemagne zamanının krala ait toprağında yaşayan insanların hayatları, bir yurtluk hayatı, anlatılmaktadır. Bölümde genel olarak Ortaçağ derebeylik sistemi, tarım uygulamaları, kadın ve erkek arasındaki iş bölümü ile ilgili detaylar Çiftçi Bodo üzerinden ele alınmaktadır.
Üçüncü Bölüm Marco Polo/On Üçüncü Yüzyılda Venedikli Bir Seyyah başlığıyla incelenmektedir. Ortaçağ’da Venedik coğrafyasının ticari açıdan önemi ve Haçlı Seferlerinin Venedik üzerindeki etkisinden söz edilmektedir. Ayrıca Venedik’in binlerce km uzağında, Asya denizlerinin ve karalarının diğer tarafında, Yangtze Nehri’nin güneyindeki Kinsai kentinden bahsedilmektedir. Marco Polo’nun gördükleri, kentin ticari atmosferi, limanlardaki ithalat ve ihracat faaliyetleri, birbirine bağlı kervansaraylar seyyahın anlatılarıyla ele alınmaktadır. Dördüncü bölüm Madame Eglantine/Chaucer’in Gerçek Hayattaki Başrahibesi başlığını taşımaktadır. Bu bölümde tarihçilerin, tarihin krallardan, savaşlardan, meclislerden ve jüri sistemlerinden ibaret olduğunu düşünmeleri eleştirilerek kronikler ve meclis kayıtlarının yanı sıra piskoposluk arşivlerinin de önemine dikkat çekilmektedir. Bu kayıtlarda, mobilya ve bahçeleriyle papaz evleri, evlilik çekişmeleri, yüzlerce yıl önce ölen insanların ilginç isteklerinin olduğu vasiyetnameleri, aforozları, yoksulları koruma kanunları, yol bakımı ve köprü inşaları karşılığında verilen endüljanslar gibi kayıtların yer aldığı vurgulanmaktadır. Bu bir yığın evrak arasında ziyaret kayıtları ve söz konusu kayıtlar arasında Chaucer’in başrahibesi bulunmaktadır. Çalışmanın bu bölümünde Chaucer’in başrahibesi Eglantine örneğinden hareketle Ortaçağ manastır hayatı, başrahibenin yönetim anlayışı, dini ritüellerin uygulanış biçimi, mali ve idari disiplin, rahibelerin birbirleriyle olan ilişkileri ve aralarındaki problemler gibi konular ele alınmaktadır.
Bir diğer bölüm Hane Reisinin Karısı/On Dördüncü Yüzyılda Parisli Bir Ev Hanımı başlığını taşımaktadır. Burada Ortaçağ’ın erkeklerinin kadınlara varoluşlarının her halinde nasıl davranmaları gerektiğini anlatan kitaplar yazma eğiliminden söz edilmektedir. Ortaçağ’da da, 1392-1394 yıllarında, Parisli bir hane reisi genç karısının eğitimi için bir kitap yazmıştı. Bu hane reisi örneği üzerinden Ortaçağ’da kadın-erkek rolleri ile ev ve hane içerisindeki günlük yaşama ilişkin bilgiler aktarılmaktadır. Ortaçağ’da kadınlar on beş yaşına geldiğinde evleniyorlardı ve kocaları ile aralarında büyük yaş farkları oluyordu. Bu nedenle Parisli hane reisi, küçük yaşta kendisiyle evlenen ev hanımına evlilik ve kadınlığa dair bir kitap yazarak kadının nasıl davranması gerektiğini anlatıyordu. Hane reisinin tavsiyelerini içeren bu kitap kadın için bir rehber niteliğindeydi. Bu bölüm genel olarak Ortaçağ’da bir ev hanımının yaşantısı ile ona biçilen roller ve hane reisinin kadına tavsiyelerini konu edinen kitabın detaylarını içermektedir. Çalışmanın altıncı bölümü Thomas Betson/On Beşinci Yüzyılda Bir Tacir başlığını taşımaktadır. Ortaçağ’da İngiltere’de yün, pamuk ve demirin onun yerini aldığı Sanayi Devrimi’ne kadar ülke gücünün temeliydi. Ortaçağ’da İngiltere’deki tacirlerin pek çoğu yün ticareti yapmaktaydı. Yün, ülkedeki en büyük ve en karlı ticaret metası idi. Yün tüccarı ülkenin en zengin tüccarıydı. Eserin bu bölümünde on beşinci yüzyılda yaşayan bir tacir olan Thomas Betson’ın hayatı ve ticari alandaki faaliyetleri anlatılmaktadır. Betson’a göre, Ortaçağ İngiltere’sinde kazancının iyi olmasını isteyen bir tacir yününü bir İngiliz yetiştiriciden almalı ve onu yabancı bir müşteriye satmalıdır. Yine bu bölümde yıllık yün ticaretinden kurulan güzel dostluklar, yün ticaretinin incelikleri, Betson’ın ticaret faaliyetlerini sürdürdüğü bölgeler ve ticaret hareketliliğinin olduğu dönemler gibi detaylarla Betson’ın iş ve çalışma hayatı üzerinden Ortaçağ’da İngiltere’deki ticaret olgusunun rotası ve ticarete konu olan mallar incelenmektedir.
Çalışmanın son bölümü olan yedinci bölüm Thomas Paycocke of Coggeshall/ VII. Henry Zamanında Bir Essex Kumaşçısı başlığını taşımaktadır. Bu bölümde İngiltere ticaretinin önemli unsuru olan yünü tahtından eden kumaşın ticari faaliyetlerdeki yeri ele alınmaktadır. On dördüncü yüzyılda iyi kumaş imalatında İngiliz kumaşçılarının Hollanda kumaşçılarına rakip olmayı başardıkları, 16. yüzyıla gelindiğinde ise İngiltere’nin bu rekabet içerisindeki tartışmasız üstünlüğü ele geçirdiği vurgulanmaktadır. Ayrıca kumaşın hiçbir zaman lonca etrafında teşkilatlanabilecek kadar kolay bir sanayi olmadığına değinilmektedir. Bununla birlikte İngiltere’nin bir kontluk merkezi olan Essex boyunca uzanan Coggeshall, Braintree, Bocking, Shalford gibi kumaş imalatıyla ünlü köylerinden söz edilmektedir. Bölüm genelinde Essex’in yaşlı bir kumaşçısı olan Thomas Paycocke’un kumaşçılığı ve mesleğinin detayları incelenmektedir.
Özetle, Eileen Power’ın kaleme aldığı ve İslam Kavas tarafından dilimize kazandırılan bu eserde Ortaçağ’da yaşayan bir ev hanımının, bir tüccar, bir zanaatkâr, bir seyyah ve bir başrahibenin hayatları ile onların topluma katkıları ele alınmıştır. Ortaçağ’a ilişkin bir sosyal tarih araştırması niteliğindeki bu çalışmada kronikler, arşiv belgeleri ya da diplomasi ve siyasal unsurlar içeren belgeler üzerinden değil; Ortaçağ’da yaşayan sıradan insanların yaşamları üzerinden bir inceleme yapılmıştır. Bu gibi nitelikleri göz önünde bulundurulduğunda söz konusu çalışma Ortaçağ’ı farklı bir bakış açısı ile okuyucuya sunmaktadır. Ayrıca sosyal yaşamın içindeki bireyler üzerinden yapılan anlatıları içermesi açısından, Ortaçağ tarih, sosyoloji, teoloji ve ekonomi araştırmacılarının yanı sıra döneme meraklı tüm okuyucu kitlesinin ilgisini çekebilecek nitelikte bir eserdir.
Akdeniz Üniversitesi
Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü
Gizem MUSUL (Arş. Gör.)
gizemmusul@akdeniz.edu.tr
Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2020/lbr-0244