Eskiçağ’da Kadın, ‘Toprak Altındaki Kadının Sessiz Çığlığı’
Binnur ÇELEBİ
ISBN: 9786053963110
Çeviren:
Sayfa: 140 (14 resim ile birlikte)
Baskı Yılı: 2015
Baskı Yeri: İstanbul
Yayınevi: Arkeoloji ve Sanat Yayınları
DOI: 10.20480/lbr.2018115467
Geliş Tarihi: 18.10.2015 Kabul Tarihi: 20.10.2015
Elektronik Yayın Tarihi: 29.12.2015
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2015
B. ÇELEBİ, Eskiçağ’da Kadın, ‘Toprak Altındaki Kadının Sessiz Çığlığı’. İstanbul 2015. Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 140 sayfa (14 resim ile birlikte). ISBN: 9786053963110
Çalışmasını kadın araştırmaları çerçevesinde tamamlamış olan Binnur Çelebi, ‘kadın’ kavramını Eskiçağ Tarihi kapsamında ele almaktadır. Yazar, sosyal olgular ışığında kadının siyasal, ekonomik ve sosyal statüsünü daha iyi yansıtabilmeyi hedeflemektedir. Bu nedenle, günümüzden binlerce yıl öncesine uzanarak Eskiçağ kadınının, tarihin derinliklerinde gizlenen sosyo-ekonomik yapısını destekleyen insan düşüncesini ve gelişimini, arkeolojik kalıntıların ve filolojik kaynakların yardımıyla aktarmaya çalışmak yazarın diğer amaçları arasındadır. Sümer, Asur ve Hitit kanunları temel alınarak ataerkil toplumlarda cinselliğin algılanışı ve cinsellikle ilgili kavramlar ise, odaklanılan diğer konular arasındadır. Eser üç ana başlıktan oluşmaktadır. Her ana başlık kendi içinde sonuç ve kaynakça bölümleriyle noktalanmaktadır.
Birinci bölüm bir ana başlık ve dokuz alt başlıktan oluşmaktadır. Bu ana başlık altındaki sekiz alt başlık ise, kronolojik bir sıra takip edilerek sunulmaktadır. Bölüm, Sümer, Babil, Asur ve Hitit Kanunlarında Kadına Yönelik Cinsel Suçlar ve Cezalar (7) ana başlığı ile başlamakta, alt başlıklar ise, Giriş (7-10), Babil, Assur ve Hititlerde Hukuksal Düzenlemeler (10-14), Bekâret (14-21), Zina (21-27), Zina İftirası (27-28), Tecavüz (28-33), Sonuç (33-35), Kaynakça (35-37) şeklinde sıralanmaktadır.
Sümer, Babil, Assur ve Hitit Kanunlarında Kadına Yönelik Cinsel Suçlar ve Cezalar (7) ana başlığının Giriş (7-10) alt başlığı altında, konunun temelinde yatan kadın kavramı önce dilbilimsel açıdan açıklanmaktadır. Sonrasında ise, kavramın anlamına daha geniş bir açıyla bakılmaktadır. Bu alt başlıkta ana başlığın konusu, biyolojik ve psiko-sosyal boyutları ile tarihsel ve kültürel açıdan tanıtılmaktadır. Eserin Giriş bölümünde, ana başlığın içeriği hakkında bilgiler de sunulmaktadır. Giriş’te yer verilen kısımdan, bu bölümde tarihsel bir inceleme temel alınarak hukuk ve cinsiyetin nasıl bir ilişki içerisinde olduğunun anlatıldığını öğrenmek mümkündür. Yazar hangi noktalar üzerinde ağırlıklı olarak durulacağını açık ve net ifadelerle belirtmektedir. Bu noktalardan biri ise söz konusu toplumlarda hukuk yoluyla kadının nasıl bir kenara atıldığı ve erkeklere bağımlı bırakıldığı konularının karşılaştırılmasıdır. Kadın konusuyla ilişkili olarak kanunların ortak ve farklı yanlarının özellikle kadın bakış açısıyla ortaya konulacak olmasına ise dikkat çekilmektedir.
İkinci alt başlık Sümer, Babil, Assur ve Hititlerde Hukuksal Düzenlemeler’i (10-14) ile ilgilidir. 19. yüzyılın başlarında arkeolojik araştırmalar sayesinde, çivi yazılı tabletlerin bulunması ve çivi yazısının çözülmesi ile bu düzenlemeler çok geçmeden başlamıştır. Öncelikle bazı araştırmacılar tarafından çiviyazısı hukuku olarak tabir edilen hukuk anlayışından bahsedilmeye başlanmaktadır. Bu hukuk anlayışı sonraki zamanlarda şekil değiştirerek kadınlarla ilgili suçların ve mülkiyet haklarının en fazla yer aldığı ve cezaların çok daha sert olduğu Orta Asur kanunlarını da beraberinde getirmiştir. Bunun yanı sıra toplumsal bir varlık olan insanın evrensel doğası göz önünde bulundurulmakta ve cinsellik kavramı irdelenmektedir. Cinsel suçlara ilişkin farklı toplumlardaki hukuki durumlar karşılaştırılarak bir gözlem yapılmaktadır.
Bekâret (14-21) adlı üçüncü alt başlık altında, bekâret kavramı konu edilmekte ve bu kavrama yüklenen toplumsal değer yargısından bahsedilmektedir. Toplumsal ahlakın bekâret konusunda erkeğe ve kadına ne şekilde emrettiği, bekâret konusunun temelini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra cinsellikte bir kadın bedeni olarak bakire olan bir kız ve olmayan bir kadın kanunlar nezdinde değerlendirilmektedir. Hukuki değişimler ve kuşaklararası değişimler bakımından kadının durumu da vurgulanmaktadır.
Zina (21-27) olarak belirlenen dördüncü alt başlıkta, ataerkil düzendeki evliliklerde evli olan kadının ve erkeğin birbirleri haricinde yasak bir cinsellik yaşaması durumunda, eşit olmaksızın uygulanan cezai ve hukuki yaptırımlar, zina ile ilgili çeşitli maddeler örnek gösterilerek yorumlanmaktadır.
Zina İftirası (27-28) adlı beşinci alt başlık, böyle bir iftira söz konusu olduğunda Eski Ön Asya toplumlarında evli kadınların aklanabilmesinin zorluğunu içermektedir. Bununla birlikte cezai yaptırımların çeşitliliği ve çoğunlukla ölümle sonuçlanması dikkati çeken diğer bir husustur.
Tecavüz (28-33), altıncı alt başlık olarak belirlenmektedir. Bu kavrama bir yandan feminist yaklaşımla yorum getirilirken, diğer yandan hukuka göre yapılan açıklamalar dikkate alınarak ayrı bir bakış açısı getirilmektedir. Ataerkil zihniyete göre, kadının tecavüze uğraması çok farklı bir boyuttadır. Çünkü kadın bu zihniyete göre, erkeği kışkırttığı için suçu kendisinde barındıran obje olarak düşünülmüştür. Mitolojik söylenceler ışığında, tecavüz vakasının çok daha eskilere dayandığı belirtilmektedir. Eskiçağda gelenek ve göreneklerin kanunlarla girift ilişkinden bahsedilmekte ve ilginç çıkarımlarda bulunulmaktadır. Eser özellikle Asur ve Hitit kanunları, örf ve adetleri, zina, tecavüz, bekâret gibi cinsiyet ve cinsellik içeren konular üzerindeki farklılıkları ve benzerlikleri, hukuki düzenlemelerdeki değişiklikleri okuyucuya sunmaktadır.
Birinci bölümün Sonuç (33-35) kısmında kadının ikincilleştirilmesi konusunda temeller Mezopotamya’da atılırken binlerce yıllık tarih sürecinde bu durumun kendinden sonra gelen medeniyetlere bıraktığı etki özetlenmektedir.
İkinci ana başlık Hitit Hukukunda Evlenme ve Boşanma/Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur’an’daki Kutsal Metinlerle Benzerlikleri ve Farklılıkları (39) üzerinedir. Bu ana başlık altında on alt başlık yer almaktadır. Bölüm; Giriş (39-42), Hitit Aile Hukuku (42-43), Hitit Kanunlarında Evlilik (43-51), Evlilikteki Amaç: Soyun Devamı (51-58), Çok Eşli Evlilik ve Cariyeler (58-68), Çok Evlilikte Levirat Örneği (68-71), Hitit Kanunlarında Boşanma (71-79), Evliliğe İhanet: Zina (79-87), Sonuç (87-90), Kaynakça (90) alt başlıklarından oluşmaktadır.
Hitit Hukukunda Evlenme ve Boşanma (39) konulu ikinci ana başlık, içerisinde Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur’an’daki Kutsal Metinlerle Benzerlikleri ve Farklılıkları barındırmaktadır. Bu bölümün Giriş (39-42) kısmında, binlerce yıl toprak altında kalan ve unutulan ölü dillerin çivi yazılı tabletler aracılığıyla karanlık bir döneme tuttuğu ışık, kuşkusuz Sümerlerin kültürel mirası olan yazılı hukukuna da yansımaktadır. Çeşitli kavimlerin sahip olduğu yazılı hukuk geleneği kapsamında konuyla ilgili örneklemeler yapılmaktadır. Bu örneklemelerin yanı sıra kanun maddeleri bağlamında değerlendirilen Hitit aile hukukunda evlilik ve boşanma konusu da irdelenmektedir.
İkinci alt başlık Hitit Aile Hukuku (42-43) ile ilgilidir. Hitit aile hukuku, aile kurumunu ve ailedeki bireyleri ilgilendiren bir medeni hukuk dalıdır. Bu hukuk, medeni kanun kapsamı içerisinde aile hukuku, evlenme ve boşanma durumunda malların paylaştırılması, velayet ve veraset gibi hukuki başlıkları şekillendirmektedir.
Hitit Kanunlarında Evlilik (43-51) üçüncü alt başlığın konusunu oluşturmaktadır. Evlilik konusu, ataerkil aile yapısı bakımından Hitit toplumlarında da diğer toplumlarda olduğu gibi toplumun en küçük birimini oluşturan aile kavramı üzerinden anlatılmaktadır. Kanunların bu bakımdan evlilik konusunda nasıl yaptırımlarda bulunduğu net bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Bununla birlikte, Hititlerde evlilik kurumu, kadının ataerkil toplumlarda satılması esasına dayandırılmasının üzerinden hukuk maddeleri örnek gösterilerek yorumlanmaktadır. Aynı şekilde Hitit kanunlarının Kur’an ayetleriyle benzerlik göstermesi de bu kanunlara ayetler kanıt gösterilerek açıklanmaktadır.
Evlilikte Amaç: Soyun Devamı (51-58) dördüncü alt başlıktır. Soy kavramı evlilik temel alınarak, Hitit kralı Telipinu fermanından, Tevrat’a, Hıristiyanlık’tan İslam’a kadar birçok bakımlardan analiz edilmektedir.
Beşinci alt başlık Çok Eşlilik ve Cariyeler’i (58-68) konu edinmektedir. Bu başlıkta da diğer başlıklarda olduğu gibi çok eşlilik ve cariyeler menfu Hitit kanunları eşliğinde okuyucuya sunulmaktadır. Hitit kanunları dikkate alındığı zaman, evliliğin tek eşli olduğu konusunda kesin hükmün olmadığının anlaşılması, yazılı belgelerden edinilen bilgilerin nezdinde ise, cariyelerin de varlığının farkına varılması değinilen diğer hususlar arasındadır. Yazar hangi dinde tek eşlilik vardı, hangi dinlerde tam tersiydi ve bu durumun toplumlarda işleyişi nasıldı gibi sorulara cevap niteliğinde bilgiler vermektedir. Çelebi, böylece bahsedilen işleyişle ilgili çeşitli kanılara varmanın mümkünatını da okuyucuya sunmaktadır.
Çok Evlilikte Levirat Örneği (68-71) altıncı alt başlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu örnek, akrabalar arasındaki evliliği yasaklayan düzenlemelerle ilişkilidir. Hitit kanunlarıyla ve Hıristiyanlık’taki yaptırımlarla örnek daha anlaşılabilir şekilde açıklanmaktadır.
Yedinci alt başlık olan Hitit Kanunlarında Boşanma (71-79) konusu, Hitit toplumunda kölelerin, özgürlerin ve soylu sınıfın boşanmalarına ilişkin belgeler ve ilgili maddeler öncülüğünde sınıflararası benzerlikler ve farklılıklar ortaya koyulmaktadır. Başlığın sonuna gelindiğinde İslam hukukunda boşanmanın nasıl olduğuyla ilgili açıklamalar, diğer dinler göz önünde tutulduğunda bir karşılaştırma niteliğindedir.
Evliliğe İhanet: Zina (79-87) konusuyla oluşturulan sekizinci alt başlıkta yazarın, elde bulunan mevcut maddeler üzerinden kadının haklarının ne olduğunu ya da olmadığını konu edindiği anlaşılmaktadır. Bu durumun getirdiği sonuçlarla ilgili bilgilere de yer verilmekte, sonuç kısmında ise, konu İslam’da ne şekilde karşılandığıyla noktalanmaktadır.
İkinci Bölümün Sonuç (87-90) kısmında, evliliklerin kanuni bir çerçeve içinde işlenmesi, evliliğin temel amacının soyun devamı olarak düşünülmesi, Yahudi, Hristiyanlık ve İslam dininde evliliklerin neyi disipline ettiği özetlenmektedir. Zina, çok eşlilik gibi durumların din söz konusu olduğunda nasıl bir hal aldığına, kadınların aleyhine, erkeklerin lehine olan durumların genel olarak neler olduğuna ilişkin değerlendirmelerde bulunulmaktadır.
Üçüncü Ana başlık Eskiçağ Dininde Kadın-Ana Tanrıçadan Günahkâr Kadına (95) şeklinde olup, bu ana başlık kendi içinde altı alt başlığı içerisinde barındırmaktadır. Bu alt başlıklar, Giriş (95-110), Hayvanlar Hakimi Ana Tanrıça (110-112), Her Şeyi Yaratan Kadının Tarihi Yok Edildi (112-119), Şifacı Ana Tanrıçadan Cadı Tanrıçaya (119-128), Cadı İlan Edilen Tanrıçalar (128-138), Kaynakça (128-138) şeklindedir.
Yazar, Giriş (95-110) kısmında kadınların tüm bu akademik araştırmalardan memnun kalıp kalmadığını sorgulamaktadır. Durum böyleyken yazar kadınlarla ilgili işlediği konunun, ortaya konulan bilgiler ışığında daha fazla sorgulanması gerektiğine de ayrıca dikkati çekmektedir. Üçüncü bölüm, ataerkil kökenden, kadının toplum içerisindeki statüsüne, sosyal haklarından, din içerisindeki yerine kadar, anlatılmak istenen durumları çok geniş bir yelpazede okuyucuya sunmuştur. Çelebi bu bölümün Giriş kısmında, semavi dinlerde kadına bakış açısını ve kadının Eski Yunan tanrılarında nasıl betimlendiğini okuyucuya aktarmaktadır. Eski Yunan inancında cinselliğe hoşgörüyle bakan tanrıların yanı sıra kötü kadın olarak betimlenen zaman zaman da aşk kadını olarak gösterilen tanrıçalara da yer vermeye özen göstermektedir.
İkinci alt başlık Hayvanlar Hakimi Ana Tanrıça (110-112) şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Neolitik Çağ’ın başından beri hayvanlarla birlikte temsil edilen kadın ve tanrıçalar örneklerle anlatılmaktadır. Buradaki amaç kadının üstlendiği anlamda gizlidir. Kadın yer yer doğa ve yaşamla mücadele eden kişi olarak gösterilirken, yer yer güç sembollerinden biri olarak anlatılmaktadır. Her medeniyetin mitolojisine göre, kadın kavramının nasıl değişkenlik gösterdiği ise, değinilen diğer bir noktadır. Ana tanrıçanın tabiata, vahşi hayvanlara ve içgüdüler üzerindeki hâkimiyetinin, zaman içerisinde erkeklere özgü bir hal aldığını gözlemlemesi yazarın dikkat çektiği yorumlar arasında yer alır.
Üçüncü alt başlık Her Şeyi Yaratan Kadının Tarihi Yok Edildi (112-119) şeklindedir. Peki, bu durum süreç içerisinde nasıl oldu? Bu soruya farklı bir bakış açısı getiren yazar, Paleolitik Çağ’dan itibaren uzunca bir dönem baskın sayıda kadın heykelciklerinin yapılmasının asıl nedeninin, bu toplulukların kadından yüksek beklentiler içinde olmasını birer simgesel işaret olarak göstermektedir. Yazar ilk çobanların kadın olması ya da yazıyı ilk bulanın kadın olması gibi örnekler öne sürerek bu sürecin nasıl geliştiğini yorumlamaya çalışmaktadır. Aynı zamanda ana tanrıça konusuna eseri boyunca değinerek, bu konuya bağlı bilgilerin daha sonrasında erkek egemen düşünceyle nasıl şekillendiğine ilişkin bilgilere de yer vermektedir.
Eserin dördüncü alt başlığı Şifacı Ana Tanrıçadan Cadı Tanrıçaya (119-128) başlığı altında okuyucuya, bir dönüşüm olduğu mesajını vermektedir. Çelebi, eski çağlardan günümüze büyü adlı olayın ilkel bir düşüncenin ürünü olarak görülmesinden dolayı din kavramının içinde yer alamayacağından bahsetmektedir. Büyü denince akla gelebilen cadı kelimesinin önce terminolojik bir değerlendirilmesi yapılmıştır. Paleolitik Çağ’dan itibaren Eski Yunan pantheon’unda kadının şifacı olarak görülmesi, Tevrat’ta sihirbaz kadınların öldürülmesinin emredilmesi, ortaçağda büyücü/cadı olarak yargılananlarının çoğunun kadın olması değinilen konular arasındadır. Bu konular kapsamında şifacı olarak bilinen ancak daha sonra kadının nasıl cadı tanrıçaya dönüştüğünü anlatan bir oluşum aktarılmaya çalışılmıştır.
Cadı İlan Edilen Tanrıçalar (128-138) bu bölümün beşinci alt başlığıdır. Bu tanrıçalar, antikçağın şefkat ve acıma ile insanlarla ilgilenen, çocuk veren bir Ana Tanrıçası olarak görülürken, süreç içerisinde edinilen algıda, bebek öldüren, uzun saçlı dişi bir şeytana dönüşmektedir. İlgili duruma bu dönüşümle ilgili yapılan alıntılar, dini belgelerdeki bahsi geçen yerler örnek gösterilmektedir. Dönüşüm ilk olarak Hekate’nin yanı sıra Kirke ve Medeia gibi kadın kahramanlar örnek gösterilerek anlatılmaya başlanmakta, sonrasında bu durum tek tanrılı dinler ve edebiyat yoluyla toplumların hafızasında ne şekilde yer aldığının aktarılmasıyla okuyucuya sunulmaktadır. Yazar bu dönüşümden bahsettikten sonra ‘Korkunç Ana’ ve ‘Ölüm Anası’ unvanlarıyla kutsal kadına yönelik oluşturulan kadının saygınlığını yok etmeye çalışma çabasının varlığına değinmektedir. Ancak bu çabanın boşa çıktığını ifade etmektedir. Yazar buna istinaden Özgürlük Heykeli unvanını taşıyan Hekate’yi modern dünyaya yansıtılan saf bir ışık olarak düşünmektedir.
Sonuç olarak Çelebi, bu çalışmasında Kadın’ın antikçağdan itibaren verdiği zorlu savaşı bir kadın gözünden değerlendirmektedir. Yazara göre, kadının bu denli içinde bulunduğu mücadele aslında, onun her dönemde ve her farklı medeniyette ikincilleştirilmeye karşı verdiği büyük bir savaşımdır.
Akdeniz Üniversitesi
Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü
Pınar ÖZTÜRK (M.A.)
pinar.ozturk.1988@gmail.com
B. ÇELEBİ, Eskiçağ’da Kadın, ‘Toprak Altındaki Kadının Sessiz Çığlığı’. İstanbul 2015. Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 140 sayfa (14 resim ile birlikte). ISBN: 9786053963110. Tanıtan: Pınar ÖZTÜRK, Libri I (2015) 71-75.
Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2015/lbr-0001