LIBRI
Epigrafi, Çeviri ve Eleştiri Dergisi
  • tr
  • en
  • Ana Sayfa
  • Dergi Hakkında
  • Son Sayı
  • Arşiv
  • Yayın Etiği
  • Yayın Gönderme
  • Yazım İlkeleri
  • Yayın Süreci
  • İletişim
Anasayfa » 2015 » Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Agesilaos

Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Agesilaos

Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Agesilaos
Plutarkhos, Bioi Paralleloi: Agesilaos

Nihal TÜNER ÖNEN

LIBRI I (2015) 285-428.
DOI:  10.20480/lbr.2018115475
Geliş Tarihi: 10.11.2015    Kabul Tarihi: 13.11.2015
Elektronik Yayın Tarihi: 26.12.2015
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2015

pdf  PDF indir

references  PDF görüntüle

info  Atıf Düzeni

Plutarkhos, Bioi Paralleloi: Agesilaos [Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Agesilaos]. Çev.: Nihal TÜNER ÖNEN. LIBRI I (2015) 209-284

ΑΓΗΣΙΛΑΟΣ

AGESILAOS

I

Ἀρχίδαμος ὁ Ζευξιδάμου βασιλεύσας ἐπιφανῶς Λακεδα­ι­μονίων, κατ­έ­λιπεν υἱὸν ἐκ γυναικὸς εὐδοκίμου, Λαμπιδοῦς, Ἆγιν, καὶ πολὺ νεώτερον ἐξ Εὐπωλίας τῆς Μελησιππίδα θυγατρός, Ἀγησί­λαον. Ἐπεὶ δὲ τῆς βασι­λείας Ἄγιδι προση­κούσης κατὰ τὸν νόμον ἰδιώτης ἐδόκει βιοτεύσειν ὁ Ἀγησί­λαος, ἤχθη τὴν λεγομένην ἀγωγὴν ἐν Λακεδαίμονι, σκληρὰν μὲν οὖσαν τῇ διαίτῃ καὶ πολύ­πονον, παιδεύ­ουσαν δὲ τοὺς νέους ἄρχεσθαι. (2) Διὸ καί φασιν ὑπὸ τοῦ Σιμωνί­δου τὴν Σπάρτην προσηγορεῦσθαι “δαμα­σίμ­βροτον”, ὡς μάλιστα διὰ τῶν ἐθῶν τοὺς πολίτας τοῖς νόμοις πειθηνίους καὶ χειροήθεις ποιοῦσαν, ὥσπερ ἵππους εὐθὺς ἐξ ἀρχῆς δαμαζομένους. ταύτης ἀφίησιν ὁ νόμος τῆς ἀνάγκης τοὺς ἐπὶ βασιλείᾳ τρεφο­μένους (3) παῖδας. Ἀγησιλάῳ δὲ καὶ τοῦτο ὑπῆρξεν ἴδιον, ἐλθεῖν ἐπὶ τὸ ἄρχειν μὴ ἀπαίδευτον τοῦ ἄρχεσθαι. Διὸ καὶ πολὺ τῶν βασιλέων εὐαρμοσ­τό­τατον αὑτὸν τοῖς ὑπηκόοις παρέσχε, τῷ φύσει ἡγεμονικῷ καὶ βασι­λικῷ προσ­κτη­σάμενος ἀπὸ τῆς ἀγωγῆς τὸ δημο­τικὸν καὶ φιλάνθρωπον.

I

Zeuksidamos oğlu Arkhidamos Lakedaimonialılara ünlü bir şekilde hükmettikten sonra, geride itibarlı karısı Lampi­do’dan olma Agis ile Melesippidas kızı Eupolia’dan olma çok daha genç yaştaki oğlu Agesi­laos’u bıraktı. Yasa uyarınca kraliyet Agis’e uygun düştüğü için, Agesilaos’un halktan biri olarak yaşamasına karar verildi ve Lakedaimo­nia’daki, ye­tiş­tirme şekli bakımından zor ve meşak­katli olan, ama itaat altına alınmaları hususunda gençleri bilinçlendi­ren, alışılmış eğitime yönlendirildi. (2) Vatandaşla­rın ge­lenek­ler uyarınca yasalara inanması ve at­lar nasıl başlangıçtan itiba­ren iyi huylu bir şekilde eğitilebi­liyor­larsa onların da eğitilebilir olmala­rından dolayı, Sparta’nın Simonides tara­fından “insan evcil­leş­tiren” ola­rak adlandırıldığı söylenir. Yasa, kraliyet için ye­tiş­tirilen gençleri (3) bu sorumlu­luktan muaf tutardı. Agesilaos’a ise yönetime gelme talihi yönetilmeyi öğrenmeden olmamıştır. Doğasında olan hükmetme ve kraliyet yetilerine, eğitimden aldığı halk taraftarı ve insan sevme özelliklerini de eklediği için, kendisini vatan­daşlarına kralların en anlayışlısı olarak sundu.

II

Ἐν δὲ ταῖς καλουμέναις ἀγέλαις τῶν συντρεφομένων παί­δων Λύσαν­δρον ἔσχεν ἐραστήν, ἐκπλαγέντα μάλιστα τῷ κοσμίῳ τῆς φύσεως αὐ­τοῦ. φιλο­νει­κότατος γὰρ ὢν καὶ θυ­μο­ειδέσ­τατος ἐν τοῖς νέοις καὶ πάν­τα πρω­τεύειν βουλόμενος, καὶ τὸ σφοδρὸν ἔχων καὶ ῥαγδαῖον ἄμα­χον καὶ δυσεκ­βίαστον, εὐπειθείᾳ πάλιν αὖ καὶ πρᾳότητι τοι­οῦ­τος ἦν οἷος φό­βῳ μηδέν, αἰσχύνῃ δὲ πάντα ποιεῖν τὰ προσταττό­με­να, καὶ τοῖς ψό­γοις ἀλγύνεσθαι μᾶλλον ἢ τοὺς πόνους βαρύνεσθαι (2) τὴν δὲ τοῦ σκέ­λους πήρωσιν ἥ τε ὥρα τοῦ σώματος ἀνθοῦντος ἐπ­έκρυπ­τε, καὶ τὸ ῥᾳδίως φέρειν καὶ ἱλαρῶς τὸ τοιοῦτο, παίζοντα καὶ σκώπτοντα πρῶτον ἑαυτόν, οὐ μικρὸν ἦν ἐπαν­όρθωμα τοῦ πάθους, ἀλλὰ καὶ τὴν φιλοτι­μίαν ἐκδηλοτέραν ἐποίει, πρὸς μηδένα πόνον μηδὲ πρᾶξιν ἀπαγο­ρεύ­οντος αὐτοῦ διὰ τὴν χωλότητα. τῆς δὲ μορφῆς εἰκόνα μὲν οὐκ ἔχομεν (αὐτὸς γὰρ οὐκ ἠθέλησεν, ἀλλὰ καὶ ἀποθνήσκων ἀπεῖπε “μήτε πλασ­τὰν μήτε μιμηλάν” τινα ποιήσασθαι τοῦ σώματος εἰκόνα), λέγεται δὲ μικρός τε γενέσθαι (3) καὶ τὴν ὄψιν εὐκαταφρόνητος· Ἡ δὲ ἱλαρότης καὶ τὸ εὔθυμον ἐν ἅπαντι καιρῷ καὶ παιγνιῶδες, ἀχθεινὸν δὲ καὶ τραχὺ μηδέποτε μήτε φωνῇ μήτε ὄψει, τῶν καλῶν καὶ ὡραίων ἐρασμιώτερον αὐτὸν ἄχρι γήρως παρεῖχεν. Ὡς δὲ Θεό­φρασ­τος ἱστορεῖ, τὸν Ἀρχίδαμον ἐζημί­ωσαν οἱ ἔφοροι γήμαντα γυναῖ­κα μικράν· “οὐ γὰρ βα­σιλεῖς”, ἔφασαν, “ἄμμιν, ἀλλὰ βασιλείδια γεννάσει”.

II

Söz konusu agele’lerde birlikte yetiştirildiği çocuklar arasından, kendi doğasından en çok etkilenen kişi olduğu için Lysandros’u dost edin­di. Zira gençler arasında en tutkulu ve en yiğit kişiydi, her şeyde baş olmak isterdi, coşkuluydu, cesurdu, yenilmez ve ele avuca sığmazdı; itaat ve uysallık hususunda öyle biriydi ki; kendisine söyle­nen her­şeyi asla korkuyla değil; aksine saygıyla yerine geti­rir ve zorluklardan yakınmaktan çok kendi­sine yöneltilen uyarılara içlenirdi. (2) Gelişen vücudunun genç­liği ba­cağının sakatlığını gizliyordu, böylesi bir yükü, en başta ken­di­sinin şakalar yapıp alay ederek, kolayca ve ne­şeyle taşıması, bu eksikliğin giderilmesine azımsan­maya­cak katkılar sağlıyordu, zira topallığı yüzünden ne zorluk­lardan ne de iş yapmaktan cayıyor, bundan dolayı onurse­verliği daha da göze çarpıyordu. Yüzü­nün tasvirine sahip değiliz (zira kendisi de bunu istemiyordu; ölüm döşeğindey­ken bile “bir hey­kel­tıraş ya da bir ressamın” vücudunun tasvirini yapmamasını açıkça bildirmişti), yine de ufak tefek (3) ve gösterişsiz bir dış görü­nüşte olduğu söylenir. Bu­nunla bera­ber her za­manki neşeliliği, cömertliği ve şakacılığıyla ko­nuşmada ve görünüşte hiçbir zaman sıkıcı ve ters ol­maması onu yaşlanıncaya kadar, yakışıklı ve yetiş­kin er­keklerden daha çekici biri yapmıştır. Theophras­tos’un bildir­di­ğine göre, ephoros’lar Arkhidamos’u küçük bir ka­dınla evlendiği için cezalandırmışlardı. Onlar “çünkü” de­mişlerdi, “o bizim için gerçek krallar değil; sadece küçük kralcıklar dünyaya getirecek”.

III

Βασιλεύοντος δὲ Ἄγιδος ἧκεν Ἀλκιβιάδης ἐκ Σικελίας φυγὰς εἰς Λακε­δαί­μονα·καὶ χρόνον οὔπω πολὺν ἐν τῇ πόλει διάγων, αἰτίαν ἔσχε τῇ γυναικὶ τοῦ βασιλέως, Τιμαίᾳ, συνεῖναι. καὶ τὸ γεννηθὲν ἐξ αὐτῆς παι­δάριον οὐκ ἔφη γινώσκειν ὁ Ἆγις, ἀλλ᾽ ἐξ Ἀλκιβιάδου γεγονέναι. τοῦτο δὲ οὐ πάνυ δυσκόλως τὴν Τιμαίαν ἐνεγκεῖν φησι Δοῦρις, ἀλλὰ καὶ ψιθυ­ρίζουσαν οἴκοι πρὸς τὰς εἱλωτίδας Ἀλκιβιά­δην τὸ παιδίον, οὐ Λεωτυ­χίδην, (2) καλεῖν καὶ μέντοι καὶ τὸν Ἀλκι­βιάδην αὐτὸν οὐ πρὸς ὕβριν τῇ Τιμαίᾳ φάναι πλησιάζειν, ἀλλὰ φιλοτιμούμενον βασιλεύ­εσθαι Σπαρ­τιάτας ὑπὸ τῶν ἐξ ἑαυτοῦ γεγονότων. διὰ ταῦτα μὲν τῆς Λακε­δαί­μονος Ἀλκιβιάδης ὑπεξ­ῆλθε, φοβηθεὶς τὸν Ἆγιν· Ὁ δὲ παῖς τὸν μὲν ἄλλον χρόνον ὕπ­οπτος ἦν τῷ Ἄγιδι, καὶ γνησίου τιμὴν οὐκ εἶχε παρ᾽ αὐτῷ, νοσοῦν­τι δὲ προσ­πεσὼν καὶ δακρύων ἔπεισεν υἱὸν ἀπο­φῆναι πολ­λῶν ἐν­αντίον. (3) Οὐ μὴν ἀλλὰ τελευτήσαντος τοῦ Ἄγιδος ὁ Λύσανδ­ρος, ἤδη κατα­νεναυμαχηκὼς Ἀθηναίους καὶ μέγιστον ἐν Σπάρτῃ δυνά­μενος, τὸν Ἀγησίλαον ἐπὶ τὴν βασιλείαν προῆγεν, ὡς οὐ προσ­ήκου­σαν ὄντι νόθῳ τῷ Λεωτυχίδῃ. πολλοὶ δὲ καὶ τῶν ἄλλων πολιτῶν, διὰ τὴν ἀρετὴν τοῦ Ἀγησιλάου καὶ τὸ συντετράφθαι καὶ μετεσχη­κέναι τῆς ἀγωγῆς, ἐφιλο­τιμοῦντο καὶ συνέπραττον αὐτῷ προθύμως. Ἦν δὲ Διοπείθης ἀνὴρ χρησ­μολόγος ἐν Σπάρτῃ, μαντειῶν τε παλαι­ῶν ὑπόπλεως καὶ δοκῶν περὶ τὰ θεῖα σοφὸς εἶναι καὶ περιττός. (4) οὗτος οὐκ ἔφη θεμιτὸν εἶναι χωλὸν γενέσθαι τῆς Λακεδαίμονος βασιλέα, καὶ χρησμὸν ἐν τῇ δίκῃ τοιοῦτον ἀνεγίνωσκε·

Φράζεο δή, Σπάρτη, καίπερ μεγάλαυχος ἐοῦσα,

μὴ σέθεν ἀρτίποδος βλάστῃ χωλὴ βασιλεία·

δηρὸν γὰρ νοῦσοί σε κατασχήσουσιν ἄελπτοι

φθισιβρότου τ᾽ ἐπὶ κῦμα κυλινδόμενον πολέμοιο.

(5) πρὸς ταῦτα Λύσανδρος ἔλεγεν ὡς, εἰ πάνυ φοβοῖντο τὸν χρησμὸν οἱ Σπαρτιᾶται, φυλακτέον αὐτοῖς εἴη τὸν Λεωτυχίδην· οὐ γὰρ εἰ προσ­πταίσας τις τὸν πόδα βασιλεύοι, τῷ θεῷ διαφέρειν, ἀλλ᾽ εἰ μὴ γνήσιος ὢν μηδὲ Ἡρακλείδης, τοῦτο τὴν χωλὴν εἶναι βασι­λείαν. Ὁ δὲ Ἀγησίλαος ἔφη καὶ τὸν Ποσειδῶ καταμαρτυρεῖν τοῦ Λεω­τυχί­δου τὴν νοθείαν, ἐκβα­λόντα σεισμῷ τοῦ θαλάμου τὸν Ἆγιν· ἀπ᾽ ἐκεί­νου δὲ πλέον ἢ δέκα μηνῶν διελθόντων γενέσθαι τὸν Λεωτυχίδην.

III

Agis’in hükümdarlığı sırasında Alkibiades Sicilya’dan kaçıp La­ke­dai­monia’ya geldi. Henüz kentte pek vakit geçir­memiş­ken kralın karısı Timaia ile ilişkiye girme suçunu işledi. Agis de ondan olma ço­cuğu tanımadığını; zira onun Alkibiades’ten soylandığını söyledi. Duris, Timaia’nın bu durumun üste­sinden çok da zor­lan­madan geldiğini, hatta evde hizmetkar­ların önünde seslenirken çocuğu Leotykhides olarak değil de Alkibiades olarak (2) adlandır­dığını söyler. Ayrıca, Alkibia­des’in kendisinin de Timaia ile şehvet düşkünlüğünden dolayı değil; tersine, Spartalılara ken­dinden köklenen soylar tarafından hükmedilsin diye hırslandığı için ilişkiye girdiğini açıkladı­ğını bildirir. Alkibiades bu olanlardan dolayı Agis’ten korkarak Lakedaimonia’dan gizlice ayrıldı. Bu çocuk diğer zamanlar boyunca da Agis’te hep kuşku uyandırdı ve onun nezdinde meşruluk onuruna sahip olmadı; fakat kral hasta­landı­ğında yere kapanıp ağladığı için pek çok kişinin itirazına aldırmadan onu oğlu olarak tanıdı. (3) Bu arada, o zamanlar Atinalılara karşı bir deniz savaşı kazanan ve Sparta’da çok fazla itibar gören Lysandros, Agis öldükten sonra krallık, gayri meşru bir çocuk olduğundan Leotykhi­des’e uygun düşmediği için, Age­silaos’u kral olmaya teşvik etti. Diğer vatandaşların pek çoğu da erdemi dolayısıyla ve birlikte yetişip aynı eğitimi aldıkları için Agesilaos’u destekleyerek bu konuda ona candan yardım ettiler. Sparta’da, eski kehanetleri tanıyan, kehanet ilmini iyi bilen ve bu konuda eşsiz olduğu yönünde ünlenen Diopeithes adında bir kahin vardı. (4) O, Lakedaimonia kralının topal olmasının uygun olmaya­cağını açıkladı ve bir yargısında şöylesi bir kehanet aktardı:

Ey Sparta, öyle gururlu olsan da, kendine göz kulak ol ki,

dimdik duran sende topal bir krallık büyümesin;

yoksa uzun süre başına beklenmedik acılar musallat olacak

ve de insan katili savaşın karı­şık dalgaları.

(5) Buna karşı Lysandros, eğer Spartalılar keha­netten bu kadar çok korkuyorlarsa, o zaman Leotykhides de onlar için sakınılması gereken biri olmalı, dedi. Zira ayağı aksak olan biri­nin kral olması, tanrısal kehanete ters düşmez; ama ne meşru olan ne de Herak­lidler soyundan gelen birinin kral olması, krallı­ğın aksak olmasına neden olur. Agesilaos da buna ilaveten Posei­don’un, Agis’i bir depremle yatak oda­sından dışarı fırlatarak Leo­ty­khi­des’in meşru olmadığına tanıklık ettiğini söyledi; Leotykhi­des’in doğması da bu olaydan on ay ya da daha fazla bir süre sonra olmuştur.

IV

Οὕτω δὲ καὶ διὰ ταῦτα βασιλεὺς ἀποδειχθεὶς ὁ Ἀγησίλαος εὐθὺς εἶχε καὶ τὰ χρήματα τοῦ Ἄγιδος, ὡς νόθον ἀπελάσας τὸν Λεωτυ­χίδην. Ὁρῶν δὲ τοὺς ἀπὸ μητρὸς οἰκείους ἐπιεικεῖς μὲν ὄντας, ἰσχυρῶς δὲ πενομένους, ἀπένειμεν αὐτοῖς τὰ ἡμίσεα τῶν χρημάτων, εὔνοιαν ἑαυτῷ καὶ δόξαν ἀντὶ φθόνου καὶ δυσμενείας ἐπὶ τῇ κληρο­νομίᾳ κατασκευαζόμενος. Ὃ δέ φησιν ὁ Ξενοφῶν, ὅτι πάντα τῇ πατρίδι πειθόμενος ἴσχυε πλεῖστον, ὥστε ποιεῖν ὃ βούλοιτο, (2) τοιοῦ­τόν ἐστι. τῶν ἐφόρων ἦν τότε καὶ τῶν γερόντων τὸ μέγιστον ἐν τῇ πολιτείᾳ κράτος, ὧν οἱ μὲν ἐνιαυτὸν ἄρχουσι μόνον, οἱ δὲ γέρον­τες διὰ βίου ταύτην ἔχουσι τὴν τιμήν, ἐπὶ τῷ μὴ πάντα τοῖς βασιλεῦ­σιν ἐξεῖναι συνταχθέντες, ὡς ἐν τοῖς περὶ Λυκούργου γέ­γραπται. διὸ καὶ πατρικήν τινα πρὸς αὐτοὺς ἀπὸ τοῦ παλαιοῦ διετέλουν εὐθὺς οἱ βασιλεῖς φιλονεικίαν καὶ διαφορὰν (3) παραλαμ­βάνοντες. Ὁ δὲ Ἀγησίλαος ἐπὶ τὴν ἐναντίαν ὁδὸν ἦλθε, καὶ τὸ πολεμεῖν καὶ τὸ προσ­κρούειν αὐτοῖς ἐάσας ἐθεράπευε, πάσης μὲν ἀπ᾽ ἐκείνων πράξεως ἀρχό­μενος, εἰ δὲ κληθείη, θᾶττον ἢ βάδην ἐπειγόμενος, ὁσάκις δὲ τύχοι καθή­μενος ἐν τῷ βασιλικῷ θώκῳ καὶ χρηματίζων, ἐπιοῦσι τοῖς ἐφόροις ὑπεξ­αν­ίστατο, τῶν δ᾽ εἰς τὴν γερουσίαν ἀεὶ καταταττομένων ἑκάστῳ (4) χλαῖναν ἔπεμπε καὶ βοῦν ἀριστεῖον. Ἐκ δὲ τούτων τιμᾶν δοκῶν καὶ μεγα­λύνειν τὸ ἀξίωμα τῆς ἐκείνων ἀρχῆς, ἐλάνθανεν αὔξων τὴν ἑαυτοῦ δύναμιν καὶ τῇ βασιλείᾳ προσ­τιθέμενος μέγεθος ἐκ τῆς πρὸς αὐτὸν εὐ­νοίας συγχωρούμενον.

IV

Agesilaos bu şekilde ve bu sebeplerden dolayı kral seçilince, Leo­ty­khides’i gayri meşru olduğu için kovup, Agis’in ser­ve­tini derhal ele geçirdi. Anne tarafından akrabala­rının na­muslu; fakat ol­dukça fakir kişiler oldukla­rını görünce, serveti­nin yarısını onlara bı­raktı. Bu miras saye­sinde düşmanlık ve kıs­kanç­lık ye­rine sempati ve şeref ka­zandı. Ksenophon bile, onun va­tana sadık olduğu için, iste­diği her şeyi yapacak kadar çok güç kazan­dığını söylü­yorsa, (2) bu öyledir. O zamanlar devlet içindeki en yüksek güç ephoroi ve geron­tai’ın elindeydi, bunlar­dan ilki sadece bir yıl boyunca memu­ri­yette kalırken, gerontai yaşam boyu bu onura sahip olurdu; Lykurgos hakkında yazılan­larda anlatıl­dığı gibi bunlar, bütün güç krallarda toplanmasın diye dev­leti birlikte orga­nize ederlerdi. Bundan dolayı krallar eski­den beri onlara karşı baba­dan kalma nefret ve kavgayı üstle­nerek, (3) bunu son rad­deye kadar devam ettirirlerdi. Agesilaos ise, tam tersi bir yol izledi, onlarla savaş­mayı da bozuş­mayı da bı­rakarak dostça dav­randı, her işe ilkin onlardan baş­ladı, ne zaman çağrılsa aceleyle koşarak yanlarına gitti, bu şekilde kraliyet kol­tuğuna oturmaya ve işleri yö­netmeye muvaffak oldu. Ne zaman huzuruna gelseler ephoroi’un önünde hep ayağa kalktı, geru­sia’ya kabul edilen her bir kişiye ise (4) onur ödülü olarak bir manto ve bir sığır gön­derdi. Bu suretle, onların yöneti­minin say­gınlığını artırmak için onur vererek hissettirmeden kendi gücünü arttırdı ve kendisine karşı olan iyi niyet sayesinde, yö­netimde daha bü­yük bir saygınlık kazandı.

V

Ἐν δὲ ταῖς πρὸς τοὺς ἄλλους πολίτας ὁμιλίαις ἐχθρὸς ἦν ἀμεμ­πτό­τερος ἢ φίλος. τοὺς μὲν γὰρ ἐχθροὺς ἀδίκως οὐκ ἔβλαπτε, τοῖς δὲ φί­λοις καὶ τὰ μὴ δίκαια συνέπραττε. καὶ τοὺς μὲν ἐχθροὺς ᾐσχύνετο μὴ τιμᾶν κατορθοῦντας, τοὺς δὲ φίλους οὐκ ἐδύνατο ψέγειν ἁμαρ­τά­νοντας, ἀλλὰ καὶ βοηθῶν ἠγάλλετο καὶ συνεξαμαρτάνων αὐτοῖς· Οὐδὲν γὰρ ᾤετο τῶν φιλικῶν (2) ὑπουργημάτων αἰσχρὸν εἶναι. τοῖς δ᾽ αὖ διαφόροις πταί­σασι πρῶτος συναχθόμενος καὶ δεηθεῖσι συμπράτ­των προθύμως ἐ­δημ­α­γώγει καὶ προσήγετο πάντας. Ὁρῶντες οὖν οἱ ἔφοροι ταῦτα καὶ φο­βούμενοι τὴν δύναμιν ἐζημίωσαν αὐτόν, αἰτίαν ὑπειπόντες ὅτι τοὺς κοινοὺς πολίτας ἰδίους κτᾶται. (3) Καθάπερ γὰρ οἱ φυσικοὶ τὸ νεῖκος οἴονται καὶ τὴν ἔριν, εἰ τῶν ὅλων ἐξαιρεθείη, στῆναι μὲν ἂν τὰ οὐράνια, παύσασθαι δὲ πάντων τὴν γένεσιν καὶ κίνησιν ὑπὸ τῆς πρὸς πάντα πάντων ἁρμονίας, οὕτως ἔοικεν ὁ Λακωνικὸς νομοθέτης ὑπέκκαυμα τῆς ἀρετῆς ἐμβαλεῖν εἰς τὴν πολιτείαν τὸ φιλότιμον καὶ φιλόνεικον, ἀεί τινα τοῖς ἀγαθοῖς διαφορὰν καὶ ἅμιλλαν εἶναι πρὸς ἀλλήλους βουλόμενος, τὴν δὲ ἀνθ­υπεί­κουσαν τῷ ἀνελέγκτῳ χάριν ἀργὴν καὶ ἀναγώ­νιστον οὖσαν (4) οὐκ ὀρθῶς ὁμόνοιαν λέγεσ­θαι. τοῦτο δὲ ἀμέλει συνεω­ρα­κέναι καὶ τὸν Ὅμηρον οἴονταί τινες· οὐ γὰρ ἂν τὸν Ἀγαμέμνονα ποιῆσαι χαίροντα τοῦ Ὀδυσσέως καὶ τοῦ Ἀχιλλέως εἰς λοιδορίαν προαχθέντων “ἐκπάγλοις ἐπέεσσιν”, εἰ μὴ μέγα τοῖς κοινοῖς ἀγαθὸν ἐνόμιζεν εἶναι τὸν πρὸς ἀλλήλους ζῆλον καὶ τὴν διαφορὰν τῶν ἀρίστων. Ταῦτα μὲν οὖν οὐκ ἂν οὕτως τις ἁπλῶς συγχωρήσειεν· αἱ γὰρ ὑπερβολαὶ τῶν φιλονει­κιῶν χαλεπαὶ ταῖς πόλεσι καὶ μεγάλους κινδύνους ἔχουσι.

V

Diğer vatandaşlarla olan ilişkilerinde ise, bir düşman olarak bir dosttan bile daha mükemmeldi. Zira o, düşmanlarına ada­letsizce kötülük yapmaz, dostlarına ise adil olmayan şeyler için bile des­tek olurdu. Düşmanları başarı kazandığında on­ları takdir etme­mekten utanır, dostları kaybedince de suçu onların üstüne atmaya çalışmaz, tersine, yardım edip suçu onlarla paylaşmaktan gurur duyardı. Çünkü dostça yapılan (2) hizmetlerin utanç verici oldu­ğuna asla inanmıyordu. Düşmanları kötü duruma düşünce, ilkin o üzülür, istedikleri zaman canı gönülden yardıma koşarak herkesi cezbeder ve kendi yanına çekerdi. Bunları gören epho­ros’lar ise, gücün­den korktukları için, kamu yurttaşlarını kendine mal etmeye çalıştığı yönünde suçlayıp onu cezalandırdılar. (3) Zira tıpkı doğa filozoflarının, eğer kavga ve çatışma evren­den çıkarı­lırsa, gökyüzündeki olayların duraca­ğına, her şeyin oluşumu ve deviniminin, her şeyin her şeyle uyumu nedeniyle sona ereceğine inanmaları gibi, Lako­nialı yasa koyucu (Lykurgos) da, yetkinler arasında birbirlerine karşı her daim bir farklılık ve rekabet bu­lunma­sını, karşı konulamaz olana itaatkarca boyun eğen, bundan dolayı da yararsız olan ve mücadele ruhu taşımayan bir iyili­ğin de gerçek bir uzlaşma olarak adlandırılma­masını istediği için, (4) farklı olma ve üstün gel­me tutkusunu bir erdem güdüsü olarak devlet yasasına soktu. Bazıları Homeros’un da şüphe­siz bunun farkında olduğunu düşünürler. Çünkü eğer soy­luların birbirlerine karşı duydukları kıskançlık ve farklılığın halka büyük yarar getireceğine inanmasaydı, Akhilleus ve Odysseus’un “ağır sözlerle” ağız dalaşına tu­tuş­malarından Aga­mem­non’un hoşnut kalmasına izin vermezdi. Yine de bunlar sa­dece bu şekilde kabul edilmemelidir; zira üstün gelme tutkusun­daki aşırılıklar kent için sakıncalı olup pek çok tehlike taşırlar.

VI

Τοῦ δὲ Ἀγησιλάου τὴν βασιλείαν νεωστὶ παρ­ειληφότος, ἀπ­ήγ­γελ­λόν τινες ἐξ Ἀσίας ἥκοντες ὡς ὁ Περσῶν βασιλεὺς παρασκευάζοιτο μεγάλῳ στό­λῳ Λα­κε­δαιμονίους ἐκβαλεῖν τῆς θαλάσσης. Ὁ δὲ Λύ­σαν­δρος ἐπιθυ­μῶν αὖθις εἰς Ἀσίαν ἀποσταλῆναι καὶ βοηθῆσαι τοῖς φίλοις, οὓς αὐτὸς μὲν ἄρχοντας καὶ κυρίους τῶν πόλεων ἀπ­έλιπε, κακῶς δὲ χρώμενοι καὶ βιαίως τοῖς πράγ­μα­σιν ἐξέπιπτον ὑπὸ τῶν πολι­τῶν καὶ ἀπέθνησκον, ἀνέπεισε τὸν Ἀγησίλαον ἐπιθέσθαι τῇ στρατείᾳ καὶ προπολεμῆσαι τῆς Ἑλλάδος, ἀπω­τάτω δια­βάντα καὶ φθάσαντα τὴν (2) τοῦ βαρβάρου παρασκευήν. Ἅμα δὲ τοῖς ἐν Ἀσίᾳ φίλοις ἐπέ­στελλε πέμπειν εἰς Λακε­δαίμονα καὶ στρατηγὸν Ἀγησί­λαον αἰτεῖσθαι. παρελθὼν οὖν εἰς τὸ πλῆθος Ἀγησίλαος ἀνεδέξατο τὸν πόλεμον, εἰ δοῖεν αὐτῷ τριάκοντα μὲν ἡγεμόνας καὶ συμβούλους Σπαρ­τιάτας, νεοδαμώδεις δὲ λογάδας δισχιλίους, τὴν δὲ συμμαχικὴν εἰς (3) ἑξακισχιλίους δύναμιν. συμ­πράτ­τοντος δὲ τοῦ Λυσάνδρου πάντα προ­θύμως ἐψηφί­σαντο, καὶ τὸν Ἀγησίλαον ἐξέπεμπον εὐθὺς ἔ­χοντα τοὺς τριάκοντα Σπαρτιάτας, ὧν ὁ Λύσανδρος ἦν πρῶτος, οὐ διὰ τὴν ἑαυτοῦ δόξαν καὶ δύναμιν μόνον, ἀλλὰ καὶ διὰ τὴν Ἀγησι­λάου φιλίαν, ᾧ μεῖζον ἐδόκει τῆς βασιλείας ἀγαθὸν διαπεπρᾶχθαι τὴν στρα­τηγίαν ἐκείνην. (4) Ἀθροιζο­μένης δὲ τῆς δυνάμεως εἰς Γεραισ­τόν, αὐτὸς εἰς Αὐλίδα κατελθὼν μετὰ τῶν φίλων καὶ νυκτε­ρεύσας ἔδοξ­ε κατὰ τοὺς ὕπνους εἰπεῖν τινα πρὸς αὐτόν· “Ὦ βασιλεῦ Λακε­δαι­μο­νίων, ὅτι μὲν οὐδεὶς τῆς Ἑλλάδος ὁμοῦ συμπάσης ἀπεδείχθη στρα­τη­γὸς ἢ πρότερον Ἀγαμέμνων καὶ σὺ νῦν μετ᾽ ἐκεῖνον, ἐννοεῖς δή­που­θεν· ἐπεὶ δὲ τῶν μὲν αὐτῶν ἄρχεις ἐκείνῳ, τοῖς δὲ αὐτοῖς πολεμεῖς, ἀπὸ δὲ τῶν αὐτῶν τόπων ὁρμᾷς ἐπὶ τὸν πόλεμον, εἰκός ἐστι καὶ θῦσαί σε τῇ θεῷ θυσίαν ἣν ἐκεῖνος (5) ἐνταῦθα θύσας ἐξέπλευσεν.” Ἅμα δέ πως ὑπῆλθε τὸν Ἀγησίλαον ὁ τῆς κόρης σφαγιασ­μός, ἣν ὁ πατὴρ ἔσφαξε πεισθεὶς τοῖς μάντεσιν. οὐ μὴν διετάραξεν αὐτόν, ἀλλ᾽ ἀναστὰς καὶ διηγησάμενος τοῖς φίλοις τὰ φανέντα τὴν μὲν θεὸν ἔφη τιμήσειν οἷς εἰκός ἐστι χαίρειν θεὸν οὖσαν, οὐ μιμήσεσθαι δὲ τὴν ἀπάθειαν τοῦ τότε στρατηγοῦ. καὶ καταστέψας ἔλαφον ἐκέλευσεν ἀπάρξασθαι τὸν ἑαυτοῦ μάντιν, οὐχ ὥσπερ εἰώθει τοῦτο (6) ποιεῖν ὁ ὑπὸ τῶν Βοιωτῶν τεταγ­μένος. Ἀκούσαντες οὖν οἱ βοιωτάρχαι πρὸς ὀργὴν κινηθέντες ἔπεμψαν ὑπ­ηρέτας, ἀπαγορεύον­τες τῷ Ἀγησιλάῳ μὴ θύειν παρὰ τοὺς νόμους καὶ τὰ πάτρια Βοιωτῶν. Οἱ δὲ καὶ ταῦτα ἀπήγγειλαν καὶ τὰ μηρία διέρριψαν ἀπὸ τοῦ βωμοῦ. χαλεπῶς οὖν ἔχων ὁ Ἀγησίλαος ἀπέπλει, τοῖς τε Θηβαίοις διωργισ­μένος καὶ γεγονὼς δύσελπις διὰ τὸν οἰωνόν, ὡς ἀτελῶν αὐτῷ τῶν πράξεων γενησομένων καὶ τῆς στρα­τείας ἐπὶ τὸ προσῆκον οὐκ ἀφιξομένης.

VI                                                              

Agesilaos’un krallığı almasının üstünden çok geçmeden Küçük Asya’dan birileri geldi ve Pers kralının Lakedaimonialıları denizden sürüp at­mak için büyük bir donanma hazırlattı­ğını haber verdi. Lysand­ros derhal Asya’ya gönderilmeyi ve kentlerin yöneticileri ve efen­di­leri olarak bizzat atadığı dostlarına yar­dıma koşmayı istedi­ğinden; dost­larının da güç­lerini kötü ve zorba şekilde kul­lanmaları dolayı­sıyla vatan­daşlar tarafından kovulmaları ya da öldürülmeleri yü­zünden, Agesilaos’u, seferi üstlenmesi ve barbarların hazırlanmasın­dan önce davranıp denizi aşarak Hellas uğruna savaşması (2) konularında ikna etti. Aynı zamanda Küçük Asya’daki dostla­rına da Lakedai­mo­nia’ya elçi göndermeleri ve Agesi­laos’u komutan seç­meleri hususunda haber saldı. Agesilaos da hal­kın önüne çıktı ve eğer kendisine Spartalı otuz önder ve da­nışman, seçil­miş iki bin azatlı ile altı bin kişilik (3) müttefik gücü verirlerse savaş sorum­lu­luğunu üstüne alacağını açık­ladı. Lysandros da destek­leyince (Lake­daimonia­lılar) her şeyi canı gönülden onayla­yarak kabul ettiler ve otuz Spartalı ile bir­lik­te Agesilaos’u derhal gön­derdiler, bunlar ara­sında Lysandros, sadece ünü ve otoritesiyle değil; aynı za­manda bu komutan­lığı alma­sında, krallığı alırken olduğundan daha büyük bir etkide bu­lunduğuna inanan Agesilaos’la olan dostluğuyla da ilk sırada geliyordu. (4) Ordu Ge­rais­tos’ta topla­nırken kendisi de dostlarıyla birlikte Aulis’e gitti ve orada geceledi, uyku­dayken birinin kendisine şunları söyledi­ğini zan­netti: “Ey Lakedai­monia kralı! Vak­tiyle Aga­mem­non’un şimdi de ondan sonra senin dı­şında hiç kimse­nin, Hel­las’ın tümünün strate­gos’u olarak atan­madığı­nın farkına varıyor­sun. Şimdi onunla aynı halkı yönet­tiğin, aynı düşmanlarla sa­vaştığın ve düşmana karşı aynı yerlere sefer düzenlediğin için, senin de tanrılara onun (5) denize açıl­madan önce burada sunduğu kurbanları sunman gere­kir”. Agesilaos’un aklına derhal kızın nasıl kurban edildiği geldi, babası kahinlere inandığı için onu (kurbanlık hayvan gibi) kes­mişti. Fakat bun­dan dolayı paniğe kapılmadı, ter­sine, uyandığında dostlarına gör­düklerini anlattı ve tanrı­çayı, bir tanrıça olarak layıkıyla memnun edecek şeylerle onurlandıracağını; o zamanki ko­mutanın duygu­suzlu­ğunu örnek almayacağını söyledi. Ve de dişi bir geyiği taçlandır­dık­tan sonra, Boio­tialılar tarafın­dan bu işi (6) yapması için seçilen kişi bunu yapamazmış gibi, kurban törenini kendi kahininin başlatmasını emretti. Boiōtar­khai bunu duyunca öfkeye kapılıp hizmetkarla­rını gönder­di ve Agesilaos’a Boio­tialıların ananeleri ve adetlerinden farklı şekilde kurban kesmesini yasakladı. Elçiler bunları bil­dirdiler ve kurban parçalarını sunaktan in­dirdiler. Bunun üze­rine Agesi­laos hiddete kapılıp Thebailılara da kızdı, bu ala­metler­den dolayı girişimle­rinin sonuçsuz kalacağı ve yaklaşan seferden yakışır sonucu alama­yacağı hususunda ümitsizliğe düşerek denize açıldı.

VII

Ἐπεὶ δὲ ἧκεν εἰς Ἔφεσον, εὐθὺς ἀξίωμα μέγα καὶ δύναμις ἦν ἐπ­αχθὴς καὶ βαρεῖα περὶ τὸν Λύσανδρον, ὄχλου φοιτῶντος ἐπὶ τὰς θύρας ἑκάστοτε καὶ πάντων παρακολουθούντων καὶ θερα­πευόντων ἐκεῖνον, ὡς ὄνομα μὲν καὶ σχῆμα τῆς στρατηγίας τὸν Ἀγησίλαον ἔχοντα, διὰ τὸν νόμον, ἔργῳ δὲ κύριον ὄντα ἁπάντων καὶ δυνάμενον καὶ πράττοντα πάντα τὸν Λύσανδρον. (2) Οὐδεὶς γὰρ δεινότερος οὐδὲ φοβε­ρώτερος ἐκείνου τῶν εἰς τὴν Ἀσίαν ἀποσταλέντων ἐγένετο στρατηγῶν, οὐδὲ μείζονα τοὺς φίλους ἀνὴρ ἄλλος εὐεργέτησεν οὐδὲ κακὰ τηλικαῦτα τοὺς ἐχθροὺς ἐποίησεν. Ὣν ἔτι προσφάτων ὄντων οἱ ἄνθρωποι μνημονεύοντες, ἄλλως δὲ τὸν μὲν Ἀγησίλαον ἀφελῆ καὶ λιτὸν ἐν ταῖς ὁμιλίαις καὶ δημοτικὸν ὁρῶντες, ἐκείνῳ δὲ τὴν αὐτὴν ὁμοίως σφοδρότητα καὶ τραχύτητα καὶ βραχυλογίαν παροῦσαν, ὑπέπιπτον αὐτῷ παντάπασι καὶ μόνῳ προσεῖχον. (3) Ἐκ δὲ τούτου πρῶτον μὲν οἱ λοιποὶ Σπαρτιᾶται χαλεπῶς ἔφε­ρον ὑπηρέται Λυ­σάνδρου μᾶλλον ἢ σύμβουλοι βασιλέως ὄντες· ἔπειτα δ᾽ αὐτὸς ὁ Ἀγη­σί­λαος, εἰ καὶ μὴ φθονερὸς ἦν μηδὲ ἤχθετο τοῖς τιμωμένοις, ἀλλὰ φιλότιμος ὢν σφόδρα καὶ φιλόνεικος, ἐφοβεῖτο μή, κἂν ἐνέγκωσί τι λαμπρὸν αἱ πράξεις, τοῦτο Λυσάνδρου γένηται διὰ τὴν δόξαν. Οὕτως οὖν ἐποίει. (4) Πρῶτον ἀντέκρουε ταῖς συμ­βουλίαις αὐτοῦ, καὶ πρὸς ἃς ἐκεῖνος ἐσπουδάκει μάλιστα πράξεις ἐῶν χαίρειν καὶ παραμελῶν, ἕτερα πρὸ ἐκείνων ἔπραττεν· ἔπειτα τῶν ἐντυγχανόντων καὶ δεομένων οὓς αἴσθοιτο Λυσάνδρῳ μάλιστα πε­ποιθότας, ἀπράκτους ἀπέπεμπε· καὶ περὶ τὰς κρίσεις ὁμοίως οἷς ἐκεῖνος ἐπηρεάζοι, τούτους ἔδει πλέον ἔχοντας ἀπελθεῖν, καὶ τοὐναντίον οὓς φανερὸς γένοιτο προθυμού­μενος ὠφελεῖν, χαλεπὸν ἦν μὴ (5) καὶ ζημιωθῆναι. γινομένων δὲ τούτων οὐ κατὰ τύχην, ἀλλ᾽ οἷον ἐκ παρασκευῆς καὶ ὁμαλῶς, αἰσθόμενος τὴν αἰτίαν ὁ Λύσανδρος οὐκ ἀπεκρύπτετο πρὸς τοὺς φίλους, ἀλλ᾽ ἔλεγεν ὡς δι᾽ αὐτὸν ἀτιμάζοιντο, καὶ παρεκάλει θερα­πεύειν ἰόντας τὸν βασιλέα καὶ τοὺς μᾶλλον αὐτοῦ δυναμένους.

VII

Ephesos’a geldiği zaman Lysandros’a karşı gösterilen hür­met ve itibar oldukça yoğun ve güçlüydü. Halk yığınları kapıla­rını aşın­dırıyor, her­kes onu takip ediyor ve ona ihtimam gösteriyordu, öyle ki Agesilaos yasaya göre bir komutan görü­nü­şüne ve ismine sa­hipti; ama gerçekte her şeye hükme­den, güç sahibi ve her şeye muktedir olan kişi Lysand­ros’tu. (2) Zira Asya’ya gönderilmiş olan ko­mutanlar arasında ne ondan daha itibarlı ve korku verici, ne de dostlarına bu ka­dar büyük onurlar bahşedip, düşmanla­rına da böylesi kötü­lük yapmış başka bir adam daha vardı. İnsanlar henüz yeni yaşanmış olan bu şeyleri hatırlı­yorlardı; fakat diğer taraftan da Agesilaos’un kendile­riyle olan ilişkile­rinde sade, gösteriş­siz ve kibirsiz olduğunu, buna karşı diğerinde ise, aynı hırs ve şidde­tin, aynı kısa konuşma özelliklerinin devam ettiğini gör­dükleri için, önünde diz çöküyor ve sadece ona saygı gösteriyor­lardı. (3) Bun­dan dolayı ilkin geri planda kalan Spar­tiatai kralın danış­manları olmaktan çok Lysan­dros’un hizmetkarı oldukları için buna çok zor tahammül ettler. Daha sonra ise bizzat Agesi­laos’un kendisi, onurlan­dırma­lar kar­şısında her ne kadar kıs­kançlık duy­masa ve öfkelen­mese, bunlara karşı oldukça onurse­ver ve zaferperest olsa da, giri­şimler başarıya ulaştığında ününden dolayı bunun Lysandros’a mal edilebilecek olmasından korktu. Bu sebeple de şöyle bir yöntem uyguladı. (4) İlk olarak onun tavsiye­lerine kulak asmadı ve en çok ilgilendiği işleri savsakla­yıp ihmal etti, bunların yerine başka konu­larla ilgilendi; daha sonra ise karşı­laştığı ve kendisinden ricada bulunanlar arasından, Lysandros’a çok fazla güvendiklerini fark ettiği kişileri elleri boş geri gön­derdi. Duruş­malarda da aynı şekilde onun tehdit ettiği kişiler da­ima haklı çıkıyor, yardım etmek için canla başla ilgilendiği kişiler ise bunun tersi duru­muna düşü­yor­lardı; (5) hatta ceza almazlarsa, memnun oluyorlardı. Bu olaylar tabi ki te­sadüfî değil; bir düzene göre, tertipli bir şekilde vuku bu­lu­yordu; Lysandros ise nedenini fark edince bunu dostlarından giz­lemedi, tersine, kendisi yüzünden hakarete uğradıklarını söyle­di, krala gitmelerini ve kendisinden daha güçlü olanlara itaat etmelerini istedi.

VIII

Ὡς οὖν ταῦτα πράττειν καὶ λέγειν ἐδόκει φθόνον ἐκείνῳ μηχανώ­μενος, ἔτι μᾶλλον αὐτοῦ καθάψασθαι βουλόμενος Ἀγησίλαος ἀπέδει­ξε κρεοδαί­την καὶ προσεῖπεν, ὡς λέγεται, πολλῶν ἀκουόντων· “Νῦν οὖν θεραπευ­έτωσαν (2) οὗτοι ἀπιόντες τὸν ἐμὸν κρεο­δαίτην”. Ἀχθό­μενος οὖν ὁ Λύσανδρος λέγει πρὸς αὐτόν “῎Ηιδεις ἄρα σαφῶς, Ἀγησίλαε, φίλους ἐλαττοῦν”. “Νὴ Δί᾽”, ἔφη, “τοὺς ἐμοῦ μεῖζον δύνασθαι βουλο­μένους”. Καὶ ὁ Λύσανδρος, “Ἀλλ᾽ ἴσως”, ἔφη, “ταῦτα σοὶ λέλεκται βέλτιον ἢ ἐμοὶ πέπρακται. δὸς δέ μοι τινὰ τάξιν καὶ χώραν ἔνθα μὴ λυπῶν ἔσομαί (3) σοι χρήσιμος”. Ἐκ τούτου πέμπεται μὲν ἐφ᾽ Ἑλλήσποντον, καὶ Σπιθρι­δάτην, ἄνδρα Πέρσην, ἀπὸ τῆς Φαρναβάζου χώρας μετὰ χρημάτων συχνῶν καὶ διακοσίων ἱππέων ἤγαγε πρὸς τὸν Ἀγησίλαον, οὐκ ἔληγε δὲ τῆς ὀργῆς, ἀλλὰ βαρέως φέρων ἤδη τὸν λοιπὸν χρόνον ἐβούλευεν ὅπως τῶν δυεῖν οἴκων τὴν βασιλείαν ἀφελόμενος εἰς μέσον ἅπασιν ἀποδοίη Σπαρτιάταις. Καὶ ἐδόκει μεγάλην ἂν ἀπεργάσασθαι κίνησιν ἐκ ταύτης τῆς διαφορᾶς, εἰ μὴ πρότερον ἐτελεύτησεν (4) εἰς Βοιωτίαν στρατεύσας. οὕτως αἱ φιλότιμοι φύσεις ἐν ταῖς πολιτείαις, τὸ ἄγαν μὴ φυλαξάμεναι, τοῦ ἀγαθοῦ μεῖζον τὸ κακὸν ἔχουσι. καὶ γὰρ εἰ Λύσανδρος ἦν φορτικός, ὥσπερ ἦν, ὑπερβάλλων τῇ φιλοτιμίᾳ τὸν καιρόν, οὐκ ἠγνόει δήπουθεν Ἀγησίλαος ἑτέραν ἀμεμπτοτέραν ἐπαν­όρθωσιν οὖσαν ἀνδρὸς ἐνδόξου καὶ φιλοτίμου πλημμελοῦντος. Ἀλλ᾽ ἔοικε ταὐτῷ πάθει μήτε ἐκεῖνος ἄρ­χοντος ἐξουσίαν γνῶναι μήτε οὗτος ἄγνοιαν ἐνεγκεῖν συνήθους.

VIII

Bunların yapılması ve söylenmesi, kraldan nefret edilmesine ne­den olmak içinmiş gibi gözüktüğünden, Agesilaos onu daha da çok aşağıla­mak istemiş ve kendisini kreodaitēs’liğe ata­mıştır. Söylen­di­ğine göre, pek çok kişi duysun diye de şöyle seslenmişti: “Şimdi onlar gitsinler de (2) benim kreo­dai­tesime saygı göster­sinler”. Buna içerleyen Lysand­ros da ona şöyle söyledi: “dostlarını aşağıla­mayı pek de iyi bilirmişsin ey Agesilaos”. O ise, “Zeus için öyle”, dedi, “şayet benden daha güçlü olmak ister­lerse”. Bunun üzerine Lysandros da şöyle kar­şılık verdi: “belki de sana söylenmiş olanlar bana yapılmış olanlardan çok daha doğrudur. Bana seni üzmeyip (3) faydalı olabileceğim bir yerde vazife ve görev ver”. Bunun üzerine de Hellespontos’a gönderildi ve Pers Spithridates’i Pharna­bazos’un ülkesinden değerli eşyalarla ve iki yüz at­lıyla birlikte Agesilaos tarafına geçmeye ikna etti; ama yine de öf­kesi azalmadı, tersine, daha da fazla hiddetlenerek, geri kalan zamanı boyunca iktidarı bu iki hanedanın elinden nasıl alacağını ve bunu bütün Spartalılara nasıl açabileceğini düşündü. Eğer daha önce ölme­miş olsaydı (4) Boiotia’ya sefer düzenledikten sonra, bu anlaşmazlık­tan dolayı büyük bir ihtilale neden olacaktı. Onursever mizaçta olan insanlar, eğer kendilerini ölçüsüzlükten korumazlarsa devlete iyilikten çok kötülük getirirler. Gerçi Lysandros gerçekte olduğu kadar baş belası biri olsaydı ve hırsında doğru ölçüyü aşsaydı, Agesilaos yine de hata yapmış ünlü ve hırslı birinin hatalarını düzeltmenin farklı ve daha kusursuz bir yolunu bilmiyor değildi. Fakat bu durum, birini komutanın gücünü tanımamaya, diğerini ise bir dostun kendisini önemsememesine katlanamamaya iten duyguya benziyordu.

IX

Ἐπεὶ δὲ Τισαφέρνης ἐν ἀρχῇ μὲν φοβηθεὶς τὸν Ἀγησίλαον ἐποιή­σατο σπονδάς, ὡς τὰς πόλεις αὐτῷ τὰς Ἑλληνίδας ἀφήσοντος αὐτο­νό­μους βα­σι­λέως, ὕστερον δὲ πεισθεὶς ἔχειν δύναμιν ἱκανὴν ἐξ­ήνεγκε τὸν πόλεμον, ἄσμε­νος ὁ (2) Ἀγησίλαος ἐδέξατο. προσδοκία γὰρ ἦν μεγάλη τῆς στρα­τεί­ας· καὶ δεινὸν ἡγεῖτο τοὺς μὲν σὺν Ξενο­φῶν­τι μυρίους ἥκειν ἐπὶ θά­λατ­ταν, ὁσάκις ἐβουλήθησαν αὐτοὶ τοσαυ­τάκις βασιλέα νενικηκότας, αὐτοῦ δὲ Λακεδαιμονίων ἄρχοντος ἡγου­μένων γῆς καὶ θαλάσσης μηδὲν ἔργον ἄξιον μνήμης φανῆναι πρὸς τοὺς Ἕλληνας. εὐθὺς οὖν ἀμυνόμενος ἀπάτῃ δικαίᾳ τὴν Τισα­φέρ­νους ἐπ­ιορκίαν, ἐπέδειξεν ὡς ἐπὶ Καρίαν προάξων, ἐκεῖ δὲ τὴν δύναμιν τοῦ βαρ­βάρου συναθροίσαντος (3) ἄρας εἰς Φρυγίαν ἐνέβαλε. καὶ πόλεις μὲν εἷλε συχνὰς καὶ χρημάτων ἀφθόνων ἐκυρίευσεν, ἐπι­δεικ­νύμενος τοῖς φίλοις ὅτι τὸ μὲν σπεισάμενον ἀδικεῖν τῶν θεῶν ἔστι κατα­φρονεῖν, ἐν δὲ τῷ παραλογίζεσθαι τοὺς πολεμίους οὐ μόνον τὸ δίκαιον, ἀλλὰ καὶ δόξα πολλὴ καὶ τὸ μεθ᾽ ἡδονῆς κερδαίνειν ἔνεστι. τοῖς δὲ ἱππεῦσιν ἐλαττωθεὶς καὶ τῶν ἱερῶν ἀλόβων φανέντων, ἀναχωρήσας εἰς Ἔφεσον ἱππικὸν συνῆγε, τοῖς εὐπόροις προειπών, εἰ μὴ βού­λονται στρατεύ­εσθαι, παρασχεῖν ἕκαστον ἵππον ἀνθ᾽ ἑαυτοῦ καὶ ἄνδρα. (4) πολλοὶ δ᾽ ἦσαν οὗτοι, καὶ συνέβαινε τῷ Ἀγησιλάῳ ταχὺ πολλοὺς καὶ πολεμικοὺς ἔχειν ἱππεῖς ἀντὶ δειλῶν ὁπλιτῶν. Ἐμισ­θοῦντο γὰρ οἱ μὴ βουλόμενοι στρατεύεσθαι τοὺς βουλομένους στρα­τεύεσθαι, οἱ δὲ μὴ βουλόμενοι ἱππεύειν τοὺς βουλομένους ἱππεύειν. καὶ γὰρ τὸν Ἀγαμέμ­νονα ποιῆσαι καλῶς ὅτι θήλειαν ἵππον ἀγαθὴν λαβὼν κακὸν ἄνδρα καὶ πλούσιον ἀπήλλαξε τῆς στρατείας. (5) Ἐπεὶ δὲ κελεύσαντος αὐτοῦ τοὺς αἰχμαλώτους ἀποδύοντες ἐπί­πρασκον οἱ λαφυροπῶλαι, καὶ τῆς μὲν ἐσθῆτος ἦσαν ὠνηταὶ πολλοί, τῶν δὲ σωμάτων λευκῶν καὶ ἁπαλῶν παντά­πασι διὰ τὰς σκιατραφίας γυμνουμένων κατεγέλων ὡς ἀχρήστων καὶ μηδενὸς ἀξίων, ἐπιστὰς ὁ Ἀγησίλαος, “Οὗτοι μέν,” εἶπεν, “οἷς μάχεσθε, ταῦτα δὲ ὑπὲρ ὧν μάχεσθε”.

IX

Tissaphernes başlarda Agesilaos’tan korktuğu için onunla, kralın Hellen kentlerine özgürlüklerini geri vereceğine yönelik bir ant­laşma yaptı; yeterli güce sahip olduğuna inandıktan sonra da sa­vaşı başlattı. (2) Agesilaos bundan oldukça memnun oldu. Zira ordudan beklentisi büyüktü ve de Kse­nophon’la birlikte olan on bin kişinin istedikleri her seferinde kralı de­falarca yenmelerin­den sonra denize açılması; denizde ve karada hüküm süren Lakedai­monialılara önderlik eden kendisi tarafından ise Hellenler nezdinde hatırda kalacak bir işin başarıla­maya­cak olması katlanıl­maz görünmüştü. Bunun üzerine de derhal, Tissaphernes’i yalan yemini nedeniyle meşru bir aldatmayla cezalan­dırmak için sanki Karia’ya ilerleyecekmiş gibi emir verdi ve barbarlar orada toplan­dı­ğında da (3) umul­ma­dık şekilde Phrygia’ya girdi. Pek çok kenti işgal etti, külliyetli ganimetler ele geçirdi ve dostlarına, ye­minle onay­lanmış bir antlaşmayı bozmanın tanrıları küçümse­mek anla­mına geldi­ğini, düşmanların aldatılmasının ise, sadece adaleti değil; aynı zamanda büyük bir ünü ve mem­nu­niyetle bir­likte kazanmayı da mümkün kıldığını ispat etti. Süvarilerin sayısı azaldı­ğından ve kur­banlardan uygunsuz işaretler tezahür etti­ğin­den Ephesos’a geri döndü ve zengin vatandaşlara; eğer kendileri savaşa katılmak is­temezlerse, her bir kişi kendisinin yerine bir at ve bir erkek vere­bilecektir diye ilan ederek, bir süvari ordusu tesis etti. (4) Bun­lar öyle fazlaydılar ki, Age­silaos bu sayede kısa sürede işe ya­ramaz hoplitai yerine çok sayıda savaşçı süvariyi bir araya getirmeye muaffak oldu. Savaşa ka­tılmak iste­meyenler savaşa katılmak isteyen­leri; atlı olmak istemeyen­ler de atlı olmak iste­yenleri kiraladılar. Zira o, Agamemnon’un iyi bir kısrak alıp, zengin ama yeteneksiz bir adamı askerlikten muaf tutarak iyi bir şey yaptığına inanıyordu. (5) Emri üzerine, laphy­ropo­lai esirleri soyduktan sonra satışa çıkardı, pek çok alıcı onla­rın kılık kıyafeti için oradaydı ve hep gölgede kalmaları yüzünden beyaz ve gevşek olan vücutları çıplak kaldığı için onlarla alay ediyor, bunları işe yaramaz ve hiçbir değeri olmayan kişiler olarak görüyorlardı. Bunun üzerine, Agesilaos yaklaştı ve “savaş­manız gereken kişiler bunlar, bu şey­lerse (ganimetler) uğruna savaştığınız şeylerdir” dedi.

X

Καιροῦ δὲ ὄντος αὖθις ἐμβαλεῖν εἰς τὴν πολεμίαν προεῖπεν εἰς Λυδίαν ἀπάξειν, οὐκέτι ψευδόμενος ἐνταῦθα τὸν Τισαφέρνην· ἀλλ᾽ ἐκεῖνος ἑαυτὸν ἐξηπάτησε, διὰ τὴν ἔμπροσθεν ἀπάτην ἀπιστῶν τῷ Ἀγησιλάῳ, καὶ νῦν γοῦν αὐτὸν ἅψεσθαι τῆς Καρίας νομίζων οὔσης δυσίππου (2) πολὺ τῷ ἱπ­πικῷ λειπόμενον. Ἐπεὶ δέ, ὡς προεῖπεν, ὁ Ἀγησίλαος ἧκεν εἰς τὸ περὶ Σάρδεις πεδίον, ἠναγκάζετο κατὰ σπουδὴν ἐκεῖθεν αὖ βοηθεῖν ὁ Τισαφέρ­νης· καὶ τῇ ἵππῳ διεξ­ελαύνων διέφθειρε πολλοὺς τῶν ἀτάκτως τὸ πεδίον πορθούντων. Ἐν­νο­ήσας οὖν ὁ Ἀγησίλαος ὅτι τοῖς πολεμίοις οὔπω πάρ­εστι τὸ πεζόν, αὐτῷ δὲ τῆς δυνάμεως (3) οὐδὲν ἄπεστιν, ἔσπευσε δια­γωνί­σασθαι. καὶ τοῖς μὲν ἱππεῦσιν ἀναμίξας τὸ πελταστικόν, ἐλαύνειν ἐκέ­λευ­σεν ὡς τάχιστα καὶ προσβάλλειν τοῖς ἐναντίοις, αὐτὸς δὲ εὐθὺς τοὺς ὁπλίτας ἐπῆγε. γενομένης δὲ τροπῆς τῶν βαρβάρων ἐπακο­λου­θήσαντες οἱ Ἕλληνες ἔλαβον τὸ στρατόπεδον καὶ πολλοὺς ἀνεῖλον. Ἐκ ταύτης τῆς μάχης οὐ μόνον ὑπῆρξεν αὐτοῖς ἄγειν καὶ φέρειν ἀδεῶς τὴν βασιλέως χώραν, ἀλλὰ καὶ δίκην ἐπιδεῖν Τισαφέρνην διδόντα, μοχθηρὸν ἄνδρα καὶ τῷ γένει τῶν (4) Ἑλλήνων ἀπεχθέσ­τατον. Ἔπεμψε γὰρ εὐθέως ὁ βασιλεὺς Τιθραύστην ἐπ᾽ αὐτόν, ὃς ἐκείνου μὲν τὴν κεφαλὴν ἀπέτεμε, τὸν δὲ Ἀγησίλαον ἠξίου διαλυσάμενον ἀποπλεῖν οἴκαδε, καὶ χρήματα διδοὺς αὐτῷ προσ­έπεμψεν. Ὁ δὲ τῆς μὲν εἰρήνης ἔφη τὴν πόλιν εἶναι κυρίαν, αὐτὸς δὲ πλουτίζων τοὺς στρατιώτας ἥδεσθαι μᾶλλον ἢ πλουτῶν αὐτός καὶ ἄλλως γε μέντοι νομίζειν Ἕλληνας καλὸν οὐ δῶρα λαμβάνειν, ἀλλὰ λάφυρα παρὰ τῶν (5) πολεμίων. Ὅμως δὲ τῷ Τιθραύσ­τῃ χαρίζ­εσθαι βουλόμενος, ὅτι τὸν κοινὸν ἐχθρὸν Ἑλλήνων ἐτετιμώρητο Τισαφέρνην, ἀπήγαγεν εἰς Φρυγίαν τὸ στράτευμα, λαβὼν ἐφόδιον παρ᾽ αὐτοῦ τριάκοντα τάλαντα. Καὶ καθ᾽ ὁδὸν ὢν σκυτάλην δέχεται παρὰ τῶν οἴκοι τελῶν κελεύουσαν αὐτὸν ἄρχειν ἅμα καὶ τοῦ ναυτικοῦ. τοῦτο μόνῳ πάντων ὑπῆρξεν Ἀγησιλάῳ. καὶ μέγιστος μὲν ἦν ὁμο­λογουμένως καὶ τῶν τότε ζώντων ἐπιφανέστατος, ὡς εἴρηκέ που καὶ Θεόπομπος, ἑαυτῷ γε μὴν ἐδίδου δι᾽ ἀρετὴν (6) φρονεῖν μεῖζον ἢ διὰ τὴν ἡγεμονίαν. τότε δὲ τοῦ ναυτικοῦ καταστήσας ἄρχοντα Πείσανδρον ἁμαρτεῖν ἔδοξεν, ὅτι πρεσ­βυτέρων καὶ φρονι­μω­τέρων παρόντων οὐ σκεψάμενος τὸ τῆς πατ­ρίδος, ἀλλὰ τὴν οἰκειό­τητα τιμῶν καὶ τῇ γυναικὶ χαριζόμενος, ἧς ἀδελ­φὸς ἦν ὁ Πείσαν­δρος, ἐκείνῳ παρέδωκε τὴν ναυαρχίαν.

X

Yeniden düşman bölgeyi istila etme zamanı geldiğinde, artık Tissap­hernes’i daha fazla aldatmadan, Lydia’ya ilerleyeceğini bil­dirdi. Fakat Tissaphernes bu sefer de kendi kendini kandırdı. Çünkü daha önceki yalan yüzünden Agesilaos’a güvenmiyordu ve buradan ayrıl­dıktan sonra, onun en azından (2) çok fazla atlıya ihtiyaç duyma­yacağı Ka­ria’ya saldıracağını düşünüyordu. Fakat Agesilaos önce­den söylediği gibi Sardeis etrafındaki ovaya gelince, Tissapher­nes mümkün oldu­ğunca hızlı bir şekilde oraya yardıma koşması gerek­tiğini fark etti. Atıyla etrafı kolaçan ettikten sonra, düzensiz yığın­lar halinde ovayı yağmala­yanlar­dan pek çoğunu mahvetti. Agesi­laos ise düşmanların henüz ovada olmadıklarını, gücün de hala kendi­sinde olduğunu düşü­nerek (3) savaşı başlat­makta acele ediyordu. Ha­fif donanımlı ordu­sunu atlılarla karıştır­dıktan sonra, müm­kün olduğunca hızlı bir şekilde ilerlemelerini ve onlara saldırmalarını emretti, kendisi de doğruca hoplitai’ı sevketti. Barbarlar kaç­maya başlayınca Hellenler onları takip ederek ordugahlarını ele geçirdiler ve pek çoğunu öldürdüler. Bu savaştan onlara sadece kralın ülkesini kolayca yağmalamak değil, aynı zamanda kötü bir insan ve Hellen ulusunun (4) azılı düş­manı olan Tis­sap­hernes’in cezalandırıldığını görmek de nasip oldu. Zira kral, başını uçurtmak üzere derhal Tithraustes’i ona karşı yolladı. Agesi­laos’tan ise barış yapıp yurduna dönmesini istedi ve ona bunun için para ver­meyi teklif etti. Agesilaos barış yapmaya ancak kentin muktedir olduğunu, ayrıca kendisi­nin zengin olmasından ziyade ko­mutanla­rını zenginleştirmekten daha çok hoşnut olacağını ve de Hel­len­lerin esasen hediye almayı değil; tersine, (5) düşmandan ganimet almayı doğru bulduklarını söyledi. Bununla beraber, Hellen­lerin ortak düşmanı Tissaphernes’i ceza­landırdığı için Tithraus­tes’e dostluk gös­termek istediğinden, ondan iaşe (yiyecek) parası olarak 30 talanta alıp ordusunu Phrygia’ya gönderdi. Yolday­ken, yurt­taki memurlardan, kendisinin aynı zamanda do­nanmaya kumanda etmesini talep eden bir skytale aldı. Bu (onur) bütün (Spartalılar­dan) sadece Agesilaos’a nasip olmuştu. Theo­pompos’un da söylediği gibi, o gerçekten de çağdaş­ları ara­sında tartışmasız en büyük ve en ünlü kişiydi. Fakat yine de, hegemon­yasından çok erdemiyle (6) gururlanılmasına mü­saade edi­yordu. Fakat o zamanlar deniz gücüne komuta eden Peisan­dros’u, daha yaşlı ve daha yetenekli olan­lar varken, vatanın iyiliğini düşünme­yip, sırf akrabasını onur­lan­dırmak ve Peisan­dros’un kızkardeşi olan karısını sevindirmek için, nauarkhes ola­rak seçmekle bir hata işledi.

XI

Αὐτὸς δὲ τὸν στρατὸν καταστήσας εἰς τὴν ὑπὸ Φαρναβάζῳ τεταγ­μένην χώραν οὐ μόνον ἐν ἀφθόνοις διῆγε πᾶσιν, ἀλλὰ καὶ χρή­ματα συν­ῆγε πολλά· καὶ προελθὼν ἄχρι Παφλαγονίας προσ­ηγάγετο τὸν βασιλέα τῶν Παφ­λα­γόνων, Κότυν, ἐπιθυμήσαντα τῆς φιλίας αὐτοῦ δι᾽ ἀρετὴν καὶ (2) πίστιν. Ὁ δὲ Σπιθριδάτης, ὡς ἀποστὰς τοῦ Φαρ­ναβάζου τὸ πρῶτον ἦλθε συνεστράτευεν αὐτῷ, κάλλιστον υἱὸν μὲν ἔχων, Μεγα­βά­την, οὗ παι­δὸς πρὸς τὸν Ἀγησίλαον, ἀεὶ συν­απ­εδή­μει καὶ ὄντος ἤρα σφοδρῶς Ἀγησί­λα­ος, καλὴν δὲ καὶ θυγα­τέ­ρα παρ­θένον ἐν ἡλικίᾳ γάμου. Ταύτην (3) ἔπεισε γῆμαι τὸν Κότυν ὁ Ἀγη­σίλαος· καὶ λαβὼν παρ᾽ αὐτοῦ χιλίους ἱππεῖς καὶ δισ­χι­λίους πελτασ­τὰς αὖθις ἀνεχώρησεν εἰς Φρυγίαν, καὶ κακῶς ἐποίει τὴν Φαρ­να­βάζου χώραν οὐχ ὑπομένοντος οὐδὲ πιστεύοντος τοῖς ἐρύμα­σιν, ἀλλὰ ἔχων ἀεὶ τὰ πλεῖστα σὺν ἑαυτῷ τῶν τιμίων καὶ ἀγαπητῶν ἐξ­εχώρει καὶ ὑπέφευγεν ἄλλοτε ἀλλαχόσε τῆς χώρας μεθι­δρυόμενος, μέχρι οὗ παραφυλάξας αὐτὸν ὁ Σπιθ­ριδάτης καὶ παραλαβὼν Ἡριπ­πί­δαν τὸν Σπαρ­τιάτην ἔλαβε τὸ στρατόπεδον καὶ τῶν (4) χρημά­των ἁπάντων ἐκρά­τησεν. Ἔνθα δὴ πικρὸς ὢν ὁ Ἡριπ­πίδας ἐξε­τασ­τὴς τῶν κλα­πέν­των, καὶ τοὺς βαρβά­ρους ἀναγ­κάζων ἀπο­τί­θεσθαι, καὶ πάντα ἐφο­ρῶν καὶ διε­ρευνώμενος, παρώξυνε τὸν Σπιθριδάτην, ὥστε ἀπελ­θεῖν εὐθὺς εἰς Σάρδεις μετὰ τῶν Παφ­λαγόνων. Τοῦτο λέ­γε­ται τῷ Ἀγη­σι­λάῳ γενέσθαι πάντων ἀνιαρό­τατον. Ἤχθετο μὲν γὰρ ἄνδρα γεν­ναῖον ἀποβεβληκὼς τὸν Σπιθρι­δάτην καὶ σὺν αὐτῷ δύνα­μιν οὐκ ὀλίγην, ᾐσχύνετο δὲ τῇ διαβολῇ τῆς μικρολο­γίας καὶ ἀν­ελευ­θε­ρίας, ἧς οὐ μόνον αὑτόν, ἀλλὰ καὶ τὴν πατρίδα καθα­ρεύ­ουσαν ἀεὶ (5) παρ­έχειν ἐφιλοτιμεῖτο. χωρὶς δὲ τῶν ἐμφανῶν τούτων ἔκνι­ζεν αὐτὸν οὐ μετρίως ὁ τοῦ παιδὸς ἔρως ἐν­εσταγμένος, εἰ καὶ πάνυ παρόντος αὐ­τοῦ τῷ φιλονείκῳ χρώμενος ἐπει­ρᾶτο νεανικῶς ἀπο­μά­χεσθαι πρὸς τὴν ἐπιθυμίαν. Καί ποτε τοῦ Μεγα­βάτου προσ­ιόντος ὡς ἀσπα­σο­μέ­νου καὶ (6) φιλήσοντος ἐξέκλινεν. Ἐπεὶ δὲ ἐκεῖ­νος αἰσχυνθεὶς ἐπαύσατο καὶ τὸ λοιπὸν ἄπωθεν ἤδη προσ­ηγό­ρευ­εν, ἀχθόμενος αὖ πάλιν καὶ μεταμε­λόμενος τῇ φυγῇ τοῦ φιλήμα­τος, ὁ Ἀγησίλαος προσεποιεῖτο θαυμάζειν ὅ τι δὴ παθὼν αὐτὸν ὁ Μεγα­βάτης ἀπὸ στόματος οὐ φιλοφρο­νοῖτο. “Σὺ γὰρ αἴτιος,” οἱ συν­ήθεις ἔφασαν, “οὐχ ὑποστάς, ἀλλὰ τρέσας τὸ φίλημα τοῦ καλοῦ καὶ φοβη­θείς· ἐπεὶ καὶ νῦν ἂν ἔλθοι σοι πεισθεὶς ἐκεῖνος ἐντὸς φιλή­ματος· ἀλλ᾽ ὅπως αὖθις οὐκ ἀποδειλιάσεις”. (7) χρόνον οὖν τινα πρὸς ἑαυτῷ γενόμενος ὁ Ἀγησίλαος καὶ διασιω­πήσας, “Οὐδέν”, ἔφη, “δεινὸν πείθειν ὑμᾶς ἐκεῖνον· ἐγὼ γάρ μοι δοκῶ τήναν τὰν μάχαν τὰν περὶ τοῦ φιλάματος ἅδιον ἂν μάχεσθαι πάλιν ἢ πάντα ὅσα τεθέαμαι χρυσία μοι γενέσ­θαι”. τοιοῦτος μὲν ἦν τοῦ Μεγαβά­του παρόν­τος, ἀπελθόντος γε μὴν οὕτω περικαῶς ἔσχεν ὡς χαλεπὸν εἰπεῖν εἰ πάλιν αὖ μετα­βαλομένου καὶ φανέντος ἐνεκαρτέρησε μὴ φιληθῆναι.

XI

Kendisi de orduyu Pharnabazos’un yönetimi altındaki bölgeye sok­tuk­tan sonra, sadece bolluk içinde yaşamadı, bunun yanında çok fazla para da topladı. Paphlago­nia’ya kadar ilerleyince, orada, erdemi ve dürüstlüğü ile kendisinin dost­luğu için uğraşan, Paph­la­gonialıların kralı Kotys’ü (2) bağlaşığı yaptı. Spithridates de Phar­na­ba­zos’tan ayrılıp Age­silaos’un yanına ilk varışın­dan bu yana onunla birlikte sefere çıkıyordu. Megabates adında çok yakışıklı bir oğlu ve de evlenme çağında güzel bir kızı olan Spithridates, Agesilaos onun oğlunu tutkuyla sevdiği için daima onunla birlikte seyahat ediyordu. Ages­i­la­os Kotys’ü (3) bu kızla evlenmeye razı etti. Daha sonra da Kotys’ten bin atlı ve iki bin hafif silahlı asker alarak derhal Phrygia’ya geri döndü ve tahkimatlarına güven­mediği için direniş göster­meyen, aynı zamanda da, kendisi için değerli ve önemli olan şeylerin bü­yük bir kısmını yanına alıp, ülke içinde oradan oraya yer değişti­rerek kaçan Phar­nabazos’un ülkesini, ta ki onu (Pharnabazos) zar zor gözetleyen Spithridates, Spartalı Herippidas’ı da yanına alarak onun orduga­hını ele geçirip, (4) tüm servetine hakim oluncaya kadar, hara­beye çevirdi. Ancak orada çalınan şeylerin sıkı bir araş­tırmacısı ola­rak barbarları bunları geri ver­meye zorlayan He­rippidas her şeyi araştırıp soruşturduğu için sonunda Spithridates’i öyle sinirlen­dirdi ki, o Paph­la­go­nialılarla birlikte derhal Sardeis’e döndü. Bu olayların herkes­ten çok Agesi­laos’u üzdüğü söylenir. Zira yiğit bir insan olan Spithri­dates’i ve onunla birlikte hiç de azımsanmayacak bir gücü kaybet­mek onu üzmüştü. Sadece kendisini değil, arınması için vatanını da (5) teşvik etmek istediği bu açgözlülük ve cimrilik iftirası karşı­sında da utanıyordu. Görünürdeki bu sebepler dışında, delikanlıya karşı hissettiği ölçüsüz aşk da içini kemiri­yordu; Mega­bates yanın­day­ken ona karşı aşırı tutkulu olsa da, bu arzu­suna güçlü bir şe­kilde karşı koymaya çalışıyordu. Hatta bir kere­sinde Mega­bates sarıl­mak ve (6) öpmek için ona yaklaştı­ğında geri çekildi. Mega­bates de utanıp bundan vazgeçerek onu sadece uzaktan se­lamla­yınca, yeniden sinirlenen ve öpücükten kaç­tığına pişman olan Agesilaos, Megabates kendisini öpücükle selam­lama­yınca ne yapa­cağını şaşır­mış gibi davrandı. Dostları “sen suçlusun” dedi­ler, “zira bunu kabul etmedin, tersine, bir yakışıklının öpü­cü­ğünden kor­karak geri çekildin. Yine de şimdi sana kanıp öpü­cüğüyle gelebilir. O zaman tekrar pısırıklık yapmaya­sın”. (7) Agesilaos bir süre sessiz kalıp düşündükten sonra “siz­lerin onu buna ikna etmeniz hiç zor değil” dedi. “Zira ben de düşün­düm ki, gördüğüm şu altınların hepsini ele geçirmektense, öpücük nedeniyle tekrar savaşmak bana daha büyük bir zevk verir”. Megabates yanaş­tığında Age­silaos böyle davrandı; fakat o uzaklaşınca da öyle bir ihtirasa kapıldı ki, sanki yeniden geri dönse ve ortaya çıksa, öpmemesi için ona uzun süre daha karşı koyacağı zor söylenebilirdi.

XII

Μετὰ ταῦτα Φαρνάβαζος εἰς λόγους αὐτῷ συνελθεῖν ἠθέλησε, καὶ συνῆ­γεν ἀμφοτέρους ὢν ξένος ὁ Κυζικηνὸς Ἀπολλοφάνης. πρότερος δὲ μετὰ τῶν φίλων ὁ Ἀγησίλαος ἐλθὼν εἰς τὸ χωρίον, ὑπὸ σκιᾷ τινι πόας οὔσης βαθείας καταβαλὼν ἑαυτόν, ἐνταῦθα περιέμενε τὸν Φαρνά­βαζον. (2) Ὁ δὲ ὡς ἐπῆλθεν, ὑποβεβλη­μένων αὐτῷ κωδίων τε μαλα­κῶν καὶ ποικίλων δαπί­δων, αἰδεσθεὶς τὸν Ἀγησίλαον οὕτω κατα­κεί­μενον κατεκλίνη καὶ αὐτός, ὡς ἔτυχεν, ἐπὶ τῆς πόας χαμᾶζε, καίπερ ἐσθῆτα θαυμαστὴν λεπτότητι καὶ βαφαῖς ἐνδεδυκώς. Ἀσπα­σάμενοι δὲ ἀλλήλους ὁ μὲν Φαρνάβαζος οὐκ ἠπόρει λόγων δικαίων, ἅτε δὴ πολλὰ καὶ μεγάλα Λακε­δαιμονίοις χρήσι­μος γεγονὼς ἐν τῷ πρὸς Ἀθηναίους πολέμῳ, νῦν δὲ (3) πορθούμενος ὑπ᾽ αὐτῶν· ὁ δὲ Ἀγη­σί­λαος, ὁρῶν τοὺς σὺν αὐτῷ Σπαρτιάτας ὑπ᾽ αἰσχύνης κύπτον­τας εἰς τὴν γῆν καὶ δια­ποροῦντας (ἀδικούμενον γὰρ ἑώρων τὸν Φαρ­νά­βα­ζον), “Ἡμεῖς”, εἶπεν, “ὦ Φαρνάβαζε, καὶ φίλοι ὄντες πρότερον βα­σι­λέ­ως ἐχρώμεθα τοῖς ἐκείνου πράγμασι φιλικῶς καὶ νῦν πολέμιοι γε­γο­νότες πολεμικῶς. Ἕν οὖν καὶ σὲ τῶν βασιλέως κτημάτων ὁρῶν­τες εἶναι βουλόμενον, εἰκότως διὰ σοῦ βλάπτομεν ἐκεῖνον. (4) Ἀφ᾽ ἧς δ᾽ ἂν ἡμέρας σε­αυτὸν ἀξιώσῃς Ἑλλήνων φίλον καὶ σύμμαχον μᾶλ­λον ἢ δοῦλον λέ­γεσθαι βασιλέως, ταύτην νόμιζε τὴν φάλαγγα καὶ τὰ ὅπλα καὶ τὰς ναῦς καὶ πάντας ἡμᾶς τῶν σῶν κτημάτων φύλακας εἶ­ναι καὶ τῆς ἐλευ­θε­ρίας, ἧς ἄνευ καλὸν ἀνθρώποις οὐδὲν οὐδὲ ζηλω­τόν ἐστιν”. (5) Ἐκ τούτου λέγει πρὸς αὐτὸν ὁ Φαρνάβαζος ἣν εἶχε διάνοιαν. “Ἐγὼ γάρ”, εἶπεν, “ἐὰν μὲν ἄλλον ἐκπέμψῃ βασιλεὺς στρατηγόν, ἔσομαι μεθ᾽ ὑμῶν, ἐὰν δ᾽ ἐμοὶ παρ­αδῷ τὴν ἡγε­μονίαν, οὐδὲν ἐλλείψω προθυμίας ἀμυνόμενος ὑμᾶς καὶ κακῶς ποιῶν ὑπὲρ ἐκείνου”. Ταῦτα δ᾽ ἀκούσας ὁ Ἀγησίλαος ἥσθη, καὶ τῆς δεξιᾶς αὐτοῦ λαβόμενος καὶ συνεξαναστάς, “Εἴθε”, εἶπεν, “ὦ Φαρνάβαζε, τοιοῦ­τος ὢν φίλος ἡμῖν γένοιο μᾶλλον ἢ πολέμιος”.

XII

Bunlardan sonra Pharnabazos onunla görüşmek için biraraya gel­mek istediğini söyledi ve misafiri olan Kyzikoslu Apollophanes her ikisini biraraya getirdi. Dostlarıyla birlikte ilkin Agesilaos geldi, gölgeli bir ağacın altında kendini çimenlere attı ve burada Phar­na­ba­zos’u beklemeye (2) başladı. Pharnabazos gelip de altına yumu­şak koyun postları ve renkli halılar seri­lince, öy­lece uzanmış olan Age­si­laos’un önünde utanarak kendisi de onun yaptığı gibi aynı şe­kilde uzandı, üzerinde pahalı narin ve süslü urbanları olma­sına rağ­men çimlerin üzerine yattı. Birbirle­rini selamladıktan sonra, Atinalılara karşı yürütü­len sa­vaşta Lakedai­mo­nialılara pek çok büyük yardımı olduğun­dan ve şimdi buna rağmen onlar tarafından yağmalan­dığından dolayı, (3) Pharnabazos haklı cümleler bulmada sıkıntı çekmedi. Agesilaos kendi­siyle birlikte gelen Spartalıların utanç­tan yere doğru eğildikle­rini ve (Phar­na­ba­zos’a haksızlık edil­diğinin far­kında olduklarından) sıkıntı içinde oldukla­rını görünce şöyle dedi: “Ey Pharna­bazos bizler önceleri kralın dost­ları olarak onun işlerinde canla başla çalışmıştık, şimdiyse rakip düşmanlar olduk. Şu halde senin de kralın mülklerinden biri olmayı istediğini gördüğümüz için, doğal olarak senin aracılığınla ona zarar vermeye çalışıyoruz. (4) Kralın kölesi olarak anılmaktansa Hellen­lerin dostu ve müttefiki olmayı tercih edeceğin günden itibaren, bizim, bu ordu­nun, silahların, gemilerin ve eskiden senin olan malların hepsinin ve özgürlüğünün bekçileri olaca­ğımıza inanabilirsin. Zira özgür­lük olmadan insanlık için hiçbir iyilik ve istek söz konusu ola­maz”. (5) Bunun üzerine Pharnabazos ona asıl amacını söyledi. “Ben” dedi “eğer kral başka bir komutan yollarsa o zaman sizinle birlikte olacağım; fakat eğer bana daha yüksek bir hakimiyet verirse, işte o zaman sizi defetmek ve kralım adına size zarar vermek konusunda gerekli çabayı göstereceğim”. Agesilaos bunları duyunca sevindi ve onun sağ elini tutup ayağa kalkarak “Ey Pharnabazos, keşke düşmanımız­dan ziyade bu şekilde dostumuz olsan” dedi.

XIII

Ἀπιόντος δὲ τοῦ Φαρναβάζου μετὰ τῶν φίλων, ὁ υἱὸς ὑπολειφθεὶς προσ­έδραμε τῷ Ἀγησιλάῳ καὶ μειδιῶν εἶπεν· “εγώ σε ξένον, ὦ Ἀγη­σί­λαε, ποιοῦμαι”· καὶ παλτὸν ἔχων ἐν τῇ χειρὶ δίδωσιν αὐτῷ. δεξά­μενος οὖν ὁ Ἀγησίλαος καὶ ἡσθεὶς τῇ τε ὄψει καὶ τῇ φιλο­φροσύνῃ τοῦ παιδός, ἐπεσκό­πει τοὺς παρόντας, εἴ τις ἔχοι τι τοι­οῦτον οἷον ἀντι­δοῦναι καλῷ καὶ γεν­ναίῳ (2) δῶρον. Ἰδὼν δὲ ἵππον Ἰδαίου τοῦ γρα­φέως κεκοσ­μημένον φαλάροις, ταχὺ ταῦτα περι­σπάσας τῷ μει­ρακίῳ δίδωσι. καὶ τὸ λοιπὸν οὐκ ἐπαύετο μεμνη­μένος, ἀλλὰ καὶ χρόνῳ περι­ϊόντι τὸν οἶκον ἀποστερη­θέντος αὐτοῦ καὶ φυγόντος ὑπὸ τῶν ἀδελ­φῶν εἰς Πελοπόν­νησον, ἰσχυρῶς ἐπ­εμελεῖτο. (3) καί τι καὶ τῶν ἐρω­τι­κῶν αὐτῷ συνέπραξεν. Ἠράσθη γὰρ ἀθλητοῦ παιδὸς ἐξ Ἀθη­νῶν· ἐπεὶ δὲ μέγας ὢν καὶ σκληρὸς Ὀλυμ­πί­ασιν ἐκινδύνευ­σεν ἐκκρι­θῆναι, καταφεύγει πρὸς τὸν Ἀγη­σίλαον ὁ Πέρ­σης δεόμενος ὑπὲρ τοῦ παιδός· Ὁ δὲ καὶ τοῦτο βου­λό­μενος αὐτῷ χαρίζεσθαι, μάλα μόλις δι­επράξατο σὺν πολλῇ πραγ­ματείᾳ. Τἆλλα μὲν γὰρ ἦν ἀκριβὴς καὶ νόμι­μος, ἐν δὲ τοῖς φιλικοῖς πρόφασιν ἐνόμιζεν εἶναι τὸ λίαν δίκαι­ον. (4) Φέρεται γοῦν ἐπιστόλιον αὐτοῦ πρὸς Ἱδριέα τὸν Κᾶρα τοιοῦ­το· “Νι­κί­ας εἰ μὲν μὴ ἀδικεῖ, ἄφες· εἰ δὲ ἀδικεῖ, ἡμῖν ἄφες· πάντως δὲ ἄφες. “Ἐν μὲν οὖν τοῖς πλείστοις τοιοῦτος ὑπὲρ τῶν φίλων ὁ Ἀγησίλαος· ἔστι δὲ ὅπου πρὸς τὸ συμφέρον ἐχρῆτο τῷ καιρῷ μᾶλλον, ὡς ἐδήλωσεν, ἀναζυγῆς αὐτῷ θορυ­βωδεστέρας γενομένης, ἀσθενοῦντα κατα­λι­πὼν τὸν ἐρώμενον. Ἐκείνου γὰρ δεομένου καὶ καλοῦντος αὐτὸν ἀπ­ιόντα, μεταστραφεὶς εἶπεν ὡς χαλεπὸν ἐλεεῖν ἅμα καὶ φρονεῖν. τουτὶ μὲν Ἱερώνυμος ὁ φιλόσοφος ἱστόρηκεν.

XIII

Pharnabazos dostlarıyla birlikte oradan ayrıldığı sırada, geride kalan oğlu, Agesilaos’a yetişti ve gülümseyerek şöyle dedi: “Ey Agesilaos seni konuğum yapıyorum”. Ve ona elindeki mızrağı verdi. Genç adamın güzel görünüşü ve dostluğundan hoşlanan Agesilaos da bunu kabul etti, acaba her­hangi ve soylu delikanlıya karşılık olarak verilebi­lecek herhangi bir şeye sahip mi diye yanındakilere göz (2) gezdirdi. Yazıcısı Idaios’un başlık takımı ile süslenmiş atını görünce, çabucak onu çözdürdü ve genç delikanlıya verdi. Bundan sonraki zaman içinde de onu aklından çıkaramadı; hatta geçen zaman içinde kardeşleri tarafından yurdundan sürülüp, Peloponnesos’a kaçmaya zorlandığı zaman seve seve ona sahip çıktı. (3) Ve hatta aşk ilişkilerinin birinde ona yardım etti. Zira o, Atinalı genç bir atlete abayı yakmıştı. Bu atlet çok iri ve güçlü olduğu için Olimpiyat’lardan elenme tehdidiyle karşılaşınca, Persli, genç delikanlı için ricada bulunmak amacıyla Agesilaos’a sığındı. Agesilaos da onu hoşnut etmek istediği için çok yorucu da olsa bu işi sonunda halletti. Halbuki o dürüst biriydi ve kanunlara saygılıydı; fakat dostlarıyla ilgili durumlardaki mazeretin çok adil olduğuna inanı­yordu. (4) Bununla ilişkili olarak, Karialı Hidrieus’e yazdığı mektu­bu şunları aktarır: “Eğer Nikias suçsuzsa, onu serbest bırak; eğer suçluysa bu sefer benim için serbest bırak; yani onu her şekilde serbest bırak”. Agesilaos dostlarına karşı çoğunlukla böyleydi. Fakat bazen de, daha acil olan bir durumda hasta sevgili­sini öylece bırakmasının da gösterdiği gibi, o anki duruma göre, daha ziyade kamu yararı için uğraşırdı. Uzaklaştığı sırada sevgilisi ona yalvarıp yardım isteyince geri dönüp, aynı zamanda duygusal ve mantıklı olmanın çok zor olduğunu söylemiştir. Bunu da filozof Hieronymos bildirir.birisi bu güzel

XIV

῎Ηδη δὲ περιϊόντος ἐνιαυτοῦ δευτέρου τῇ στρατηγίᾳ πολὺς ἄνω λόγος ἐχώρει τοῦ Ἀγησιλάου, καὶ δόξα θαυμαστὴ κατεῖχε τῆς τε σωφρο­σύ­νης αὐτοῦ καὶ εὐτελείας καὶ μετριότητος. Ἐσκήνου μὲν γὰρ ἀποδημῶν καθ᾽ αὑτὸν ἐν τοῖς ἁγιωτάτοις ἱεροῖς, ἃ μὴ πολλοὶ καθ­ορῶσιν ἄνθρωποι πράτ­τοντας ἡμᾶς, τούτων τοὺς θεοὺς ποιούμενος ἐπόπτας καὶ μάρτυ­ρας· ἐν δὲ χιλιάσι στρατιω­τῶν τοσαύταις οὐ ῥᾳδίως ἄν τις εἶδε (2) φαυλοτέραν στιβάδα τῆς Ἀγησιλάου. πρός τε θάλπος οὕτω καὶ ψῦχος εἶχεν ὥσπερ μόνος ἀεὶ χρῆσθαι ταῖς ὑπὸ τοῦ θεοῦ κεκραμέναις ὥραις πεφυκώς. Ἥδιστον δὲ θέαμα τοῖς κατοικοῦσι τὴν Ἀσίαν Ἕλλησιν ἦσαν οἱ πάλαι βαρεῖς καὶ ἀφόρητοι καὶ διαρ­ρέοντες ὑπὸ πλούτου καὶ τρυφῆς ὕπαρχοι καὶ στρατηγοὶ δεδιότες καὶ θεραπεύ­οντες ἄνθρωπον ἐν τρίβωνι περιϊόντα λιτῷ, καὶ πρὸς ἓν ῥῆμα βραχὺ καὶ Λακωνικὸν ἁρμόζοντες ἑαυτοὺς καὶ μετασχη­ματίζοντες, ὥστε πολλοῖς ἐπῄει τὰ τοῦ Τιμοθέου λέγειν, Ἄρης τύραννος· χρυσὸν δὲ Ἕλλας οὐ δέδοικε.

XIV

Ordu komutanlığında iki yılı doldurduktan sonra artık Agesilaos’un ünü ülke içlerine kadar ulaşmıştı ve de onun anlayışlı­lığı, sadeliği ve ölçülülüğünün muazzam şöhreti sürüp gidiyordu. Yurttan ayrıldığı her seferinde en kutsal yerlerde kamp kurardı. Pek çok kişi bu kutsal yerlerle ilgilenen kendilerini görmezdi bile. Ama o, tanrıları yaptığı işlerin gözetçisi ve tanığı yapardı. Binlerce asker arasında, Agesilaos’unkinden daha gösterişsiz bir yatağa sahip başka biri (2) kolay kolay görüle­mezdi. Sıcağa ve soğuğa karşı, tanrı tarafından birbiri ardına eklenmiş mev­simler içinde her zaman yalnız kalacakmış gibi davranırdı. Bu­nunla birlikte Asya’da ikamet eden Hellenler için en hoş konu ise, zenginlikten ve kibirden dolayı tahammül edilemeyecek kadar küstah olan komutanla­rın ve generallerin basit bir manto içinde dolaşan adamı görünce korkmaları ve kısa bir Lakonia sözü üze­rine de dav­ranışlarını değiştir­me­le­riydi; bundan dolayı pek çokları­nın aklına Timotheos’un söyle­diği söz gelir: “Ares bir tirandır; ama Hellas, altından korkmaz”.

XV

Κινουμένης δὲ τῆς Ἀσίας καὶ πολλαχοῦ πρὸς ἀπόστασιν ὑπει­κούσης, ἁρμοσάμενος τὰς αὐτόθι πόλεις, καὶ ταῖς πολιτείαις δίχα φόνου καὶ φυγῆς ἀνθρώπων ἀποδοὺς τὸν προσήκοντα κόσμον, ἐγ­νώκει πρόσω χωρεῖν, καὶ τὸν πόλεμον διάρας ἀπὸ τῆς Ἑλλη­νικῆς θα­λάτ­της, περὶ τοῦ σώματος βασιλεῖ καὶ τῆς ἐν Ἐκβατάνοις καὶ Σού­σοις εὐδαιμονίας διαμά­χεσ­θαι, καὶ περισπάσαι πρῶτον αὐτοῦ τὴν σχολήν, ὡς μὴ καθέ­ζοιτο τοὺς πολέμους βραβεύων τοῖς Ἕλλησι (2) καὶ διαφθείρων τοὺς δημα­γω­γούς. Ἐν τούτῳ δὲ ἀφικνεῖται πρὸς αὐτὸν Ἐπικυδίδας ὁ Σπαρτιάτης ἀπαγ­γέλ­λων ὅτι πολὺς περι­έστηκε τὴν Σπάρτην πόλεμος Ἑλληνικός, καὶ καλοῦσιν ἐκεῖνον οἱ ἔφοροι καὶ κελεύουσι τοῖς οἴκοι βοηθεῖν. Ὦ βάρβαρ᾽ ἐξευρόντες Ἕλληνες κακά· Τί γὰρ ἄν τις ἄλλο τὸν φθόνον ἐκεῖνον προσ­εί­ποι καὶ τὴν τότε σύστασιν καὶ σύνταξιν ἐφ᾽ ἑαυτοὺς τῶν Ἑλλήνων; οἳ τῆς τύχης ἄνω φερομένης ἐπελάβοντο, καὶ τὰ ὅπλα πρὸς τοὺς βαρβά­ρους βλέποντα καὶ τὸν πόλεμον ἤδη τῆς Ἑλλάδος (3) ἐξῳκισ­μένον αὖθις εἰς ἑαυ­τοὺς ἔτρεψαν. οὐ γὰρ ἔγωγε συμφέρομαι τῷ Κορινθίῳ Δημαράτῳ μεγά­λης ἡδονῆς ἀπολελεῖφθαι φήσαντι τοὺς μὴ θεασαμένους Ἕλλη­νας Ἀλέξανδρον ἐν τῷ Δαρείου θρόνῳ καθή­μενον, ἀλλ᾽ εἰκότως ἂν οἶμαι δακρῦσαι, συννοήσαντας ὅτι ταῦτ᾽ Ἀλεξάνδρῳ καὶ Μακεδόσιν ἀπέλι­πον οἳ τότε τοὺς τῶν Ἑλλήνων στρα­τηγοὺς περὶ Λεῦκτρα καὶ Κορώ­νειαν καὶ Κόρινθον καὶ Ἀρκα­δί­αν κατανήλωσαν. (4) Ἀγησι­λάῳ μέντοι οὐδὲν κρεῖσσον ἢ μεῖζόν ἐστι τῆς ἀναχωρήσεως ἐκείνης διαπεπραγ­μένον, οὐδὲ γέ­γονε παρά­δειγμα πειθαρχίας καὶ δικαιο­σύνης ἕτερον κάλλιον. Ὅπου γὰρ Ἀννίβας ἤδη κακῶς πράττων καὶ περιωθούμενος ἐκ τῆς Ἰταλίας μάλα μόλις ὑπήκουσε τοῖς ἐπὶ τὸν οἴκοι πόλεμον καλοῦ­σιν, Ἀλέξανδ­ρος δὲ καὶ προσεπέσκωψε πυθό­μενος τὴν πρὸς Ἆγιν Ἀντι­πάτρου μάχην, εἰπών· “Ἔοικεν, ὦ ἄνδρες, ὅτε Δαρεῖον ἡμεῖς ἐνικῶ­μεν ἐν­ταῦ­θα, ἐκεῖ τις ἐν Ἀρκα­δίᾳ γεγονέναι (5) μυομαχία” πῶς οὐκ ἦν ἄξιον τὴν Σπάρτην μακαρίσαι τῆς Ἀγη­σι­λάου τιμῆς πρὸς ταύτην καὶ πρὸς τοὺς νόμους τῆς εὐλαβείας; ὃς ἅμα τῷ τὴν σκυτάλην ἐλθεῖν εὐ­τυ­χί­αν τοσαύτην καὶ δύναμιν παροῦ­σαν καὶ τηλικαύτας ἐλπίδας ὑφη­γου­μένας ἀφεὶς καὶ προέμενος εὐθὺς ἀπ­έπλευ­σεν “ἀτελευ­τήτῳ ἐπὶ ἔργῳ”, πολὺν ἑαυτοῦ πόθον τοῖς συμμάχοις ἀπο­λιπών, καὶ μάλισ­τα δὴ τὸν Ἐρα­σιστ­ράτου τοῦ Φαία­κος ἐλέγξας λόγον, εἰπόντος ὡς εἰσὶ δημοσίᾳ μὲν Λακεδαιμόνιοι βελτίονες, (6) ἰδίᾳ δὲ Ἀθηναῖοι. βασιλέα γὰρ ἑαυτὸν καὶ στρατη­γὸν ἄριστον ἐπιδειξάμενος, ἔτι βελτίονα καὶ ἡδίονα τοῖς χρωμένοις ἰδίᾳ φίλον καὶ συνήθη παρέσχε. τοῦ δὲ Περσικοῦ νομίσματος χάραγμα τοξότην ἔχοντος, ἀναζευγ­νύων ἔφη μυρίοις τοξόταις ὑπὸ βασιλέως ἐξελαύ­νεσθαι τῆς Ἀσίας· τοσούτων γὰρ εἰς Ἀθήνας καὶ Θήβας κομισ­θέντων καὶ διαδοθέντων τοῖς δημα­γω­γοῖς, ἐξεπολεμώ­θησαν οἱ δῆμοι πρὸς τοὺς Σπαρτιάτας.

XV

Asya galeyana gelip de pek çok yerde isyan baş göste­rince, oradaki kentleri düzen altına sokup, insanların infazı ve sür­günü olmaksı­zın anayasaları için hali hazırda varolan düzeni yeni­ledikten sonra, daha uzağa gitmeye; savaşı Hellen Denizi’n­den uzaklaştırarak, maiyeti ve Ekbatana ile Susa’daki hazineleri için kralla savaş­maya; en başta da (kralın) tahtında oturduğu yerden, Hellenler adına savaşlara hüküm vermeye ve demagogları baştan çıka­rmaya (2) zaman bulma­sını engellemeye karar verdi. Fakat o sıra Spartalı Epiky­didas yanına gelmiş ve ona Hellen savaşının Sparta’yı ol­dukça tehdit ettiğini, ephoros’ların onu geri çağırdıkları ve yurda yardım etmesini emrettik­leri haberini ver­mişti. “Ey kötülükler icat eden barbar Hellenler”: Şu kıskançlık, Hellenlerin o zamanlar birbirlerine kar­şı kurduk­ları komp­lo ve rakip parti­leşme başka nasıl anlatı­labilir? Yükse­len şansı yaka­lamışken ve silahlar barbarlara çevrilmiş, savaş da Hellas’tan uzaklaşmış­ken, tüm bunları (3) tekrar kendi aleyhle­rine çevir­diler. Zira ben, Alek­sand­ros’u Dareios’un tahtında otururken göreme­miş olan Hellen­lerin büyük bir zevkten mahrum olduğunu söyle­yen Korinthoslu Demara­tos’a katılmıyorum, tersine, Aleksan­dros ve Makedonyalılara bunları, bir zamanlar Hellen komutan­ları Leuktra, Koro­neia, Korinthos ve Arkadia önlerinde harcayanların bıraktıklarını idrak ettiklerinde benzer şekilde gözyaşı dökeceklerine ina­nıyorum. (4) Halbuki Agesilaos için ne bu geri çekiliş­ten daha güzel ve büyük yapılmış bir iş vardı, ne de itaat ve dürüstlükten daha mü­kemmel bir örnek ortaya kon­muştur. Zira Hannibal de kötü işler yapıp İtalya’dan atılma nokta­sına geldiği dönemde, kendisini yurtta savaşa çağıranları istek­sizce dinlemişti. Aleksand­ros ise, Antipatros’un Agis’e karşı yürüttüğü savaşa ilişkin haberi alınca bununla dalga geçmiş ve şöyle demişti: “Ey yiğitler, biz bu­rada Dareios’u yenerken, öyle görünüyor ki, Arkadia’da (5) bir maumakhia (fare savaşı) oluyor”. Şimdi Agesilaos’un bu ha­bere ve yasalara karşı gösterdiği itaat ve saygısından dolayı bir Spartalıyı övmek nasıl münasip düşmez? Sky­ta­le kendisine ulaşır ulaşmaz, böylesi bir başarıdan, sahip olduğu güçten ve kendisini yükseltecek büyük umutlardan anında vazgeçip hepsini bıraktı ve “henüz işini bitirmeden” denize açıldı. Müttefikle­rine de kendisi­nin büyük özlemini bı­raktı. Bu sayede en çok da Pha­iaks oğlu Erasistratos’un sözü­nün aksini kanıtladı. Zira o, devlet işlerinde en iyi kişilerin Lake­dai­monialılar, özel hayatta ise, (6) Atinalılar olduğunu söyle­mişti. Kendisini bir kral ve yetenekli bir ko­mutan olarak ispatla­yan Agesilaos, ayrıca kişisel ilişkilerinde de çok iyi ve oldukça sevilen bir dost ve ortaktı. Pers parasının sem­bolü okçu olduğu için, yola koyulurken, kralın onu Asya’dan on bin okçuyla bir­likte çıkardığını söyledi. Esasen Atina ve Thebai’a da böylesi çok para gönderilmiş ve halkı Spar­talılara karşı savaşa kışkırtmaları için dema­gog­lara dağıtılmıştı.

XVI     

Ὡς δὲ διαβὰς τὸν Ἑλλήσποντον ἐβάδιζε διὰ τῆς Θρᾴκης, ἐδεήθη μὲν οὐδενὸς τῶν βαρβάρων, πέμπων δὲ πρὸς ἑκάστους ἐπυνθάνετο πότερον ὡς φιλίαν ἢ ὡς πολεμίαν διαπορεύηται τὴν χώραν. οἱ μὲν οὖν ἄλλοι πάντες φιλικῶς ἐδέχοντο καὶ παρέπεμπον, ὡς ἕκαστος δυνάμεως εἶχεν· Oἱ δὲ καλούμενοι Τράλλεις, οἷς καὶ Ξέρξης ἔδωκεν, ὡς λέ­γε­ται, δῶρα, τῆς διόδου μισθὸν ᾔτουν τὸν Ἀγησί­λαον ἑκα­τὸν ἀργυρίου τάλαντα (2) καὶ τοσαύτας γυναῖκας. ὁ δὲ κατ­ει­ρωνευ­σάμε­νος αὐτοὺς καὶ φήσας· “τί οὖν οὐκ εὐθὺς ἦλθον ληψό­μενοι”; προῆγε, καὶ συμβαλὼν αὐτοῖς παρατεταγμέ­νοις ἐτρέψατο καὶ διέφ­θειρε πολλούς. τὸ δ᾽ αὐτὸ καὶ τῷ βασιλεῖ τῶν Μα­κε­δό­νων ἐρώτημα προσ­έπεμψε· φήσαντος δὲ βου­λεύ­σεσθαι, “Βου­λευέσθω τοίνυν ἐκεῖνος”, εἶπεν, “ἡμεῖς δὲ δὴ πορευόμεθα”. Θαυμάσας οὖν τὴν τόλμαν αὐτοῦ καὶ δεί­σας ὁ βασιλεὺς ἐκέλευσεν ὡς φίλον προάγειν. (3) τῶν δὲ Θετ­ταλῶν τοῖς πολεμίοις συμμαχούντων ἐπόρθει τὴν χώ­ραν. εἰς δὲ Λάρισσαν ἔπεμψε Ξενοκλέα καὶ Σκύθην περὶ φιλίας· συλληφ­θέντων δὲ τούτων καὶ παραφυλασσομένων οἱ μὲν ἄλλοι βαρέ­ως φέροντες ᾤοντο δεῖν τὸν Ἀγησίλαον περι­στρατοπεδεύσαντα πολι­ορκεῖν τὴν Λάρισσαν, ὁ δὲ φή­σας οὐκ ἂν ἐθελῆσαι Θεσσαλίαν ὅλην λαβεῖν ἀπολέσας τῶν ἀνδρῶν τὸν (4) ἕτερον, ὑποσπόνδους αὐτοὺς ἀπέλαβε. καὶ τοῦτ᾽ ἴσως ἐπ᾽ Ἀγησι­λάῳ θαυμαστὸν οὐκ ἦν, ὃς πυθόμενος μάχην μεγάλην γεγο­νέναι περὶ Κόρινθον, καὶ ἄνδρας τῶν πάνυ ἐνδόξων ὡς ἔνι μάλιστα αἰφνίδιον ἀπολωλέναι, καὶ Σπαρ­τια­τῶν μὲν ὀλίγους παντά­πασι τεθνηκέναι, παμ­πόλ­λους δὲ τῶν πολε­μίων, οὐκ ὤφθη περιχαρὴς οὐδὲ ἐπηρ­μένος, ἀλλὰ καὶ πάνυ βαρὺ στενάξας, “Φεῦ τῆς Ἑλλά­δος”, ἔφη, “τοσούτους ἄνδρας ἀπολω­λεκυίας ὑφ᾽ αὑτῆς, ὅσοι ζῶντες ἐδύναντο νικᾶν (5) ὁμοῦ σύμπαντας τοὺς βαρβά­ρους μαχό­μενοι”. τῶν δὲ Φαρσαλίων προσκειμένων αὐτῷ καὶ κα­κούν­των τὸ στράτευμα, πεντακοσίοις ἱππεῦσιν ἐμβαλεῖν κε­λεύ­σας σὺν αὑτῷ καὶ τρεψάμενος ἔστησε τρόπαιον ὑπὸ τῷ Ναρθακίῳ. καὶ τὴν νίκην ὑπερηγάπησεν ἐκείνην, ὅτι συστησάμενος ἱππικὸν αὐτὸς δι᾽ ἑαυτοῦ τούτῳ μόνῳ τοὺς μέγιστον ἐφ᾽ ἱπ­πικῇ φρονοῦντας ἐκράτησεν.

XVI

Hellespontos’u aşıp Trakya içlerinde ilerlerken, barbarların hiçbi­rin­den bir istekte bulunmadı; tersine, kendisi onların her birine elçi gön­dererek, ülkelerinden bir dost olarak mı yoksa bir düş­man ola­rak mı geçmesi gerektiğini sordurdu. Onların hepsi de bunu dostça kabul etti ve her biri sahip olduğu güç kadarıyla ona destek verdi. Fakat, söylendiğine göre Kserkses’in dahi hediye vermek zorunda kaldığı, Tralleis olarak adlan­dırılan halk, Agesilaos’tan geçiş ücreti olarak yüz talanta ve (2) bir o kadar da kadın istedi. Fakat Agesi­laos onlarla dalga geçip “Niçin almak için hemen gelmediler?” dedi ve öne doğru çıktı, savaş düzenine geçmiş barbarlara yönelip çarpıştı ve pek çoğunu katletti. Aynı soruyu Makedonyalıların kralına da yöneltti. Düşün­mek istediği açıklanınca da “O düşüne dursun” dedi “biz bu arada ilerleriz”. Onun cesaretine şaşıran ve aynı zamanda bundan korkan kral da dost olarak geçmelerini bu­yurdu. (3) Thessalialılar düşmanla ittifak kurdukları için onların ülkesini harap etti. Larissa’ya ise, dostluk için Ksenokles ve Sky­thes’i gönderdi. Bunlar ele geçirilip tutuklanınca, diğerleri çileden çıktılar ve Agesilaos’un Laris­sa’yı kuşattıktan sonra, mu­hasara etmesi gerektiğini düşündüler, o ise bu yüzden iki adamından birini kaybetmesi gerekiyorsa, o zaman bütün Thessa­lia’yı dahi almak istemedi­ğini söyledi ve (4) ateşkes şartları al­tında onları geri aldı. Bu durum Agesilaos için şaşır­tıcı bir şey değildir. Korinthos’ta büyük bir savaş çıktığı, pek çok ün­lü erke­ğin çok ani bir şekilde telef olduğu, Spartalılardan çok az kişi­nin, düşmanlardan ise çok sayıda erin öldüğü yönünde duyumlar aldığında da, ne çok memnun olmuş gibi görünmüş ne de tekrar keha­nete başvurmuştur, tersine, çok derinden bir iç çeke­rek “Bu nasıl bir Hellas ki” demiş, “yaşasalar (5) savaşarak tüm barbarları yenebilecek olan böylesi erler uğruna feda oldu”. Pharsaloslular onu rahatsız edip ordusunu taciz edince, beş yüz atlısına kendisiyle taarruz etme emri vererek mi­silleme yaptı ve Narthakion’un aşağısında bir zafer anıtı inşa etti. O bu zaferden çok memnun kaldı. Zira binicilikleriyle çok fazla böbürlenen düşmanlarını bizzat kendisinin kurduğu süvari birliğiyle tek başına mağlup et­mişti.

XVII

Ἐνταῦθα Διφρίδας οἴκοθεν ἔφορος ὢν ἀπήντησεν αὐτῷ κελεύων εὐθὺς ἐμβαλεῖν εἰς τὴν Βοιωτίαν. Ὁ δέ, καίπερ ἀπὸ μείζονος παρα­σκευῆς ὕσ­τερον τοῦτο ποιῆσαι διανοούμενος, οὐδὲν ᾤετο δεῖν ἀπει­θεῖν τοῖς ἄρχου­σιν, ἀλλὰ τοῖς τε μεθ᾽ ἑαυτοῦ προεῖπεν ἐγγὺς εἶναι τὴν ἡμέραν ἐφ᾽ ἣν ἐξ Ἀσίας ἥκουσι, καὶ δύο μόρας μετεπέμψατο τῶν (2) περὶ Κόρινθον στρα­τευο­μένων. οἱ δὲ ἐν τῇ πόλει Λακεδαι­μόνιοι τιμῶντες αὐτὸν ἐκήρυξαν τῶν νέων ἀπο­γράφεσθαι τὸν βουλόμενον τῷ βασιλεῖ βοη­θεῖν. Ἀπογραψα­μένων δὲ πάντων προθύμως, οἱ ἄρχοντες πεντή­κοντα τοὺς ἀκμαιοτάτους καὶ ῥωμα­λεωτάτους ἐκλέξαντες ἀπέστειλαν. Ὁ δὲ Ἀγησίλαος εἴσω Πυλῶν παρελθὼν καὶ διοδεύσας τὴν Φωκίδα φίλην οὖσαν, ἐπεὶ τῆς Βοιωτίας πρῶτον ἐπέβη καὶ περὶ τὴν Χαιρώνειαν κατε­στρα­τοπέδευσεν, ἅμα μὲν τὸν ἥλιον ἐκλείποντα καὶ γινόμενον μηνο­ειδῆ κατεῖδεν, ἅμα δὲ ἤκουσε τεθνάναι Πείσανδρον ἡττημένον ναυμαχίᾳ περὶ Κνίδον ὑπὸ Φαρ­ναβάζου καὶ Κόνωνος. (3) Ἠχθέσθη μὲν οὖν, ὡς εἰκός, ἐπὶ τούτοις καὶ διὰ τὸν ἄνδρα καὶ διὰ τὴν πόλιν, ὅπως δὲ μὴ τοῖς στρατιώταις ἐπὶ μάχην βαδίζουσιν ἀθυμία καὶ φόβος ἐμπέσῃ, τἀναντία λέγειν ἐκέλευσε τοὺς ἀπὸ θαλάττης ἥκον­τας, ὅτι νικῶσι τῇ ναυμαχίᾳ· καὶ προελθὼν αὐτὸς ἐστεφανωμένος ἔθυσεν εὐαγγέλια καὶ διέπεμπε μερίδας τοῖς φίλοις ἀπὸ τῶν τεθυ­μένων.

XVII

Yurttan gelen ephoros Diphridas onu burada karşıladı ve derhal Boiotia’ya saldırması emrini iletti. Bunu daha büyük bir hazırlık­tan sonra yapmaya niyetlenmiş olsa da, arkhon’lara ters düşmenin gereksiz olduğunu düşünerek yanındakilere, Asya’dan uğruna geldikleri günün çok yakın olduğunu bildirdi ve Korinthos’ta bulunan ordudan (2) iki piyade alayını kendi yanına çekti. Kentteki Lakedaimonialılar ona onurlar bahşederek, gençler­den krala yardım etmek isteyenlerin listeye kaydolmasını duyur­dular. Hepsi gö­nüllü olarak kaydolunca da, arkhon’lar bunlardan en kuvvetli ve en sağlam elli kişiyi seçip gönderdiler. Agesilaos da Pylai’ı geçtikten sonra, kendisine dost olan Phokis’e ilerledi, Boiotia’ya ilk ayak basıp da tam Khaironeia’da ordugah kurduğu sırada hem güneş tutuldu ve yarım ay şekline büründü; hem de, Knidos Deniz Savaşı’nda Pharnabazos ve Konon tarafından mağlup edilen Peisandros’un öldüğü haberini aldı. (3) Bütün bunların ardından da doğal olarak kısmen (Peisan­dros) için kısmen de kenti için üzüldü, ama ne var ki sa­vaşa giden erlerin içine en ufak bir cesaretsizlik ve korku düşme­sin diye, denizden gelenlere bunun tam tersini, yani savaşı ka­zanmış olduklarını söylemele­rini emretti. Kendisi de başında bir taçla öne çıktı ve iyi haber için kurban kesti, dostlarına da kurban etinden birer porsiyon gönderdi.

XVIII

Ἐπεὶ δὲ προϊὼν καὶ γενόμενος ἐν Κορωνείᾳ κατεῖδε τοὺς πολεμίους καὶ κατώφθη, παρετάξατο δοὺς Ὀρχομενίοις τὸ εὐώνυμον κέρας, αὐτὸς δὲ τὸ δεξιὸν ἐπῆγεν. οἱ δὲ Θηβαῖοι τὸ μὲν δεξιὸν εἶχον αὐτοί, τὸ δὲ εὐώνυμον Ἀργεῖοι. λέγει δὲ τὴν μάχην ὁ Ξενοφῶν ἐκείνην οἵαν οὐκ ἄλλην τῶν πώποτε γενέσθαι καὶ παρῆν αὐτὸς τῷ Ἀγησιλάῳ συναγω­νιζό­μενος, ἐξ Ἀσίας διαβεβηκώς. (2) Ἡ μὲν οὖν πρώτη σύρραξις οὐκ ἔσχεν ὠθισμὸν οὐδὲ ἀγῶνα πολύν, ἀλλὰ οἵ τε Θηβαῖοι ταχὺ τοὺς Ὀρχο­μενίους ἐτρέψαντο καὶ τοὺς Ἀργείους ὁ Ἀγησίλαος· ἐπεὶ δὲ ἀκούσαντες ἀμφό­τεροι τὰ εὐώνυμα πιέζεσθαι καὶ φεύγειν ἀνέστρε­ψαν, ἐνταῦθα τῆς νίκης ἀκινδύνου παρούσης, εἰ τῆς κατὰ στόμα μάχης ὑφέσθαι τοῖς Θηβαίοις ἠθέλησε καὶ παίειν ἑπόμενος παραλλάξαντας, ὑπὸ θυμοῦ καὶ φιλονεικίας ἐναντίος ἐχώρει τοῖς ἀνδράσιν, ὤσασθαι κατὰ κράτος (3) βουλόμενος. οἱ δὲ οὐχ ἧττον ἐρρωμένως ἐδέξαντο, καὶ μάχη γίνεται δι᾽ ὅλου μὲν ἰσχυρὰ τοῦ στρατεύματος, ἰσχυροτάτη δὲ κατ᾽ ἐκεῖνον αὐτὸν ἐν τοῖς πεντήκοντα τεταγμένον, ὧν εἰς καιρὸν ἔοικεν ἡ φιλοτιμία τῷ βα­σιλεῖ γενέσθαι καὶ σωτήριος. Ἀγωνιζόμενοι γὰρ ἐκθύμως καὶ προκιν­δυνεύοντες ἄτρωτον μὲν αὐτὸν οὐκ ἐδυνήθησαν φυλάξαι, πολλὰς δὲ διὰ τῶν ὅπλων δεξάμενον εἰς τὸ σῶμα πληγὰς δόρασι καὶ ξίφεσι μόλις ἀνήρπασαν ζῶντα, καὶ συμφράξ­αν­τες πρὸ αὐτοῦ (4) πολλοὺς μὲν ἀνῄ­ρουν, πολλοὶ δὲ ἔπιπτον. Ὡς δὲ μέγα ἔργον ἦν ὤσασθαι προτροπάδην τοὺς Θηβαίους, ἠναγκάσθησαν ὅπερ ἐξ ἀρχῆς οὐκ ἐβούλοντο ποιῆσαι. διέσ­τησαν γὰρ αὐτοῖς τὴν φάλαγγα καὶ διέσχον, εἶτα ἀτακτότερον ἤδη πορευ­ο­μένους, ὡς διεξέπεσον, ἀκολου­θοῦν­τες καὶ παραθέοντες ἐκ πλαγίων ἔπαιον. οὐ μὴν ἐτρέψαντό γε, ἀλλ᾽ ἀπεχώρησαν οἱ Θηβαῖοι πρὸς τὸν Ἑλικῶνα, μέγα τῇ μάχῃ φρονοῦντες, ὡς ἀήττητοι καθ᾽ αὑτοὺς γεγονότες.

XVIII

Biraz daha ilerleyip Koroneia’ya gelince düşmanı gördü ve aynı zamanda düşmana göründü. Orkhomenoslulara sol kanadı verip, sağ kanada da kendisinin komuta edeceği şekilde (ordu­yu) savaş düzenine soktu. Thebailıların ken­dileri sağ kanadı, Argoslular ise sol kanadı tutuyorlardı. Kse­nophon bu savaşın öyle şiddetli geçtiğini anlatır ki, o dönemde böylesi başka bir savaş daha olmamıştır, aslında kendisi de oradaydı ve Asya’dan beri gelerek Age­silaos’la birlikte savaş­mıştı. (2) İlk saldırıda ne bir çatışma ne de uzun bir savaş oldu. Fakat Thebailılar hızlı bir şekilde Orkho­menosluları, Agesilaos da Argosluları geri çe­virdi. Fakat her iki taraf da sol kanadın mağlup olup kaçmaya başladı­ğını fark edince geri döndü. Eğer Thebailılarla ön cephede savaşmak­tan vazgeçip, yön değiştirenleri takip ederek onlara saldırmaya karar vermiş olsaydı, o zaman tehlikesiz bir zafer mümkün olabilecekti; fa­kat o, cesaret ve hırsından dolayı onları tüm gü­cüyle kovmak istediği için (3) düşmanlara ters yönden yaklaştı. Onlar da bunu daha aşağı bir cesaret içinde kabul etmediler, tüm ordu için çok zorlu bir savaş oldu, ama en zorlusu, onun organize ettiği ve onurseverlikleri bu seferlik kral için kurtarıcı olmuş olan, elli Spartalı arasında vuku buldu. Fakat ne kadar kahramanca savaşıp tehlikelere göğüs gerdilerse de onu yaralanmadan korumayı başaramadılar, silah takımlarının arasından vücuduna sopalar ve kı­lıçlarla çok fazla darbe aldığından kendisini yaşama zar zor döndür­müşler, önünü sıkı bir şekilde kapatarak (4) pek çok kişiyi öldür­müşlerdi, ama onlardan da çok kişi ölmüştü. Fakat Thebailıları cep­heye geri sürmek çok zor bir iş olduğundan, başlangıçtan beri isteme­dikleri bu işi yapmakta zorlanmış görünüyorlardı. Phalanks’ı ayırdılar ve kaçmak için daha düzensiz ilerleyen düşmanı takip edip yanlardan geçtikten sonra onlara saldırdılar. Buna karşı Thebailılar kaçmadılar ve Helikon’a doğru geri çekildiler ve onlar tarafından yenilmedikleri için de bu savaştan büyük gurur duydular.

XIX

Ἀγησίλαος δέ, καίπερ ὑπὸ τραυμάτων πολλῶν κακῶς τὸ σῶμα διακείμενος, οὐ πρότερον ἐπὶ σκηνὴν ἀπῆλθεν ἢ φοράδην ἐνεχθῆναι πρὸς τὴν φάλαγγα καὶ τοὺς νεκροὺς ἰδεῖν ἐντὸς τῶν ὅπλων συγ­κεκομισ­μέ­νους. Ὅσοι μέντοι τῶν πολεμίων εἰς τὸ ἱερὸν κατέφυγον, πάντας ἐκέλευ­σεν (2) ἀφεθῆναι. πλησίον γὰρ ὁ νεώς ἐστιν ὁ τῆς Ἰτωνίας Ἀθηνᾶς, καὶ πρὸ αὐτοῦ τρόπαιον ἕστηκεν, ὃ πάλαι Βοιωτοὶ Σπάρ­τωνος στρατηγοῦντος ἐνταῦθα νικήσαντες Ἀθηναίους καὶ Τολ­μίδην ἀποκτεί­ναντες ἔστησαν. Ἅμα δ᾽ ἡμέρᾳ βου­λόμενος ἐξ­ελέγξαι τοὺς Θηβαίους ὁ Ἀγησίλαος, εἰ δια­μα­χοῦνται, στεφα­νοῦσθαι μὲν ἐκέλευσε τοὺς στρατιώτας, αὐλεῖν δὲ τοὺς αὐλητάς, ἱστάναι (3) δὲ καὶ κοσμεῖν τρόπαιον ὡς νενικηκότας. Ὡς δὲ ἔπεμψαν οἱ πολέμιοι νεκρῶν ἀναίρεσιν αἰτοῦντες, ἐσπείσατο, καὶ τὴν νίκην οὕτως ἐκβεβαιωσάμενος εἰς Δελφοὺς ἀπεκομίσθη, Πυθίων ἀγο­μένων, καὶ τήν τε πομπὴν ἐπετέλει τῷ θεῷ καὶ τὴν δεκάτην ἀπέθυε τῶν ἐκ τῆς Ἀσίας λαφύρων ἑκατὸν ταλάντων γενομένην. (4) Ἐπεὶ δὲ ἀπ­ενόσ­τησεν οἴκαδε, προσφιλὴς μὲν ἦν εὐθὺς τοῖς πολίταις καὶ περί­βλεπτος ἀπὸ τοῦ βίου καὶ τῆς διαίτης· οὐ γάρ, ὥσπερ οἱ πλεῖστοι τῶν στρα­τηγῶν, καινὸς ἐπανῆλθεν ἀπὸ τῆς ξένης καὶ κεκινημένος ὑπ᾽ ἀλλοτ­ρίων ἐθῶν, καὶ δυσκολαίνων πρὸς τὰ οἴκοι καὶ ζυγομαχῶν, ἀλλὰ ὁμοί­ως τοῖς μηδεπώποτε τὸν Εὐρώταν διαβεβηκόσι τὰ παρόντα τιμῶν καὶ στέρ­γων οὐ δεῖπνον (5) ἤλλαξεν, οὐ λουτρόν, οὐ θεραπείαν γυναικός, οὐχ ὅπλων κόσμον, οὐκ οἰκίας κατασκευήν, ἀλλὰ καὶ τὰς θύρας ἀφῆκεν οὕτως οὔσας σφόδρα παλαιάς, ὡς δοκεῖν εἶναι, ταύτας ἐκείνας ἃς ἐπέθηκεν Ἀριστόδημος. καὶ τὸ κάνναθρόν φησιν ὁ Ξενοφῶν οὐδέν τι σεμνότερον εἶναι τῆς ἐκείνου θυγατρὸς ἢ τῶν ἄλλων. κάνναθρα δὲ καλοῦσιν εἴδωλα γρυπῶν ξύλινα καὶ τραγε­λάφων ἐν οἷς κομίζουσι (6) τὰς παῖδας ἐν ταῖς πομπαῖς. Ὁ μὲν οὖν Ξενοφῶν ὄνομα τῆς Ἀγησιλάου θυγατρὸς οὐ γέγραφε, καὶ ὁ Δικαίαρχος ἐπηγανάκτησεν ὡς μήτε τὴν Ἀγησιλάου θυγατέρα μήτε τὴν Ἐπαμινώνδου μητέρα γινωσκόντων ἡμῶν· ἡμεῖς δὲ εὕρομεν ἐν ταῖς Λακωνικαῖς ἀναγραφαῖς ὀνομαζομένην γυναῖκα μὲν Ἀγησιλάου Κλεόραν, θυγατέρας δὲ Εὐπωλίαν καὶ Πρόαυγαν. Ἔστι δὲ καὶ λόγχην ἰδεῖν αὐτοῦ κειμένην ἄχρι νῦν ἐν Λακεδαίμονι, μηδὲν τῶν ἄλλων διαφέρουσαν.

XIX

Agesilaos, aldığı pek çok yaradan dolayı vücudu çok kötü du­rumda olmasına rağmen kendini phalanks’a taşıtıp, alandaki ölüle­rin kalkanları üzerinde toplandıklarını görmeden çadırına git­medi. Çok sayıda düşman tapınağa kaçınca onların serbest (2) bıra­kılmasını emretti. Zira buranın yakınında Athena Itonia’nın tapınağı vardı ve bunun önünde de Boiotialıların eskiden, Spar­ton’un komutan olduğu dönemde, Atinalıları yenip Tolmi­des’i öldürdükten sonra inşa ettikleri bir zafer anıtı dikiliydi. Agesi­laos ertesi gün The­bailıların savaşa devam edip etme­yecek­le­rini görmek için askerlerine taç takmalarını, flütçüle­rin flütle­rini çalmasını ve zafer kazanmışlar gibi bir zafer anıtının dikilme­sini (3) ve bunun süslenmesini emretti. Düş­manlar da cesetleri­nin toplanması isteklerini iletince müta­reke yaptı ve zafe­rini böylece kesinleştirdikten sonra, o sıra Pythia Oyunları’nın düzenlen­diği Delphoi’a götürüldü; tanrı için bir tören alayı düzen­ledi ve Asya’dan getirdiği ganimetin, yüz talanta değerindeki onda birlik kısmını tanrıya sundu. (4) Yurda dönünce, yurttaşlar ara­sında he­men sevgi kazandı, yaşamı ve hayat tar­zından dolayı da genel bir hayranlık uyandırdı. Zira o, komutan­lardan pek çoğu gibi, yaban ellerden farklı boylar tarafın­dan de­ğiştiril­miş biri olarak değil, ülkede olanlardan huzursuzluk duy­duğu ve bu uğurda savaşmak istediği için gelmiş, henüz Eurotas’ı geçmemiş olanlarla birlikte halihazırda olanlara saygı göstermiş ve ne ye­meğini, ne hamamını, (5) ne karısının hayat standardını, ne silahları­nın süsünü ne de evi­nin inşasını değiştir­mişti. Hatta evinin iyice eski­miş olan kapılarını dahi bırakmıştı, öyle ki bunların Aristo­demos’un yaptığı kapılar olduğu düşünüle­bilirdi. Kse­nophon onun kızına ait kan­nathron’un diğer­lerin­kinden daha gösterişli olmadığını söyler. Tören alaylarında üzerle­rinde çocukla­rın taşındığı, erkek geyik ve ejder­lerin ah­şap taklitleri olarak yapılan arabalar (6) kannathra ola­rak adlan­dırılırdı. Kseno­phon Age­silaos’un kızının adını yaz­mamış; Dikaiar­khos ise, ne Age­silaos’un kızının, ne de Epa­mei­nondas’ın annesinin is­mini bilmedi­ğimize sinirlenmiş­tir. Ama bizler Lakonia not­larında Agesilaos’un karısının Kleora, kızları­nınsa Eupolia ve Proauga olarak adlandırıldıkla­rını keşfet­tik. Onun Lake­dai­mo­nia’da bulu­nan ve diğerlerinden pek ayırt edileme­yen mızrağı bugün dahi görülebilir.

XX

Οὐ μὴν ἀλλὰ ὁρῶν ἐνίους τῶν πολιτῶν ἀπὸ ἱπποτροφίας δοκοῦντας εἶναί τινας καὶ μέγα φρονοῦντας, ἔπεισε τὴν ἀδελφὴν Κυνίσκαν ἅρμα καθ­εῖσαν Ὀλυμπίασιν ἀγωνίσασθαι, βουλόμενος ἐνδείξασθαι τοῖς Ἕλλησιν ὡς οὐδεμιᾶς ἐστιν ἀρετῆς, ἀλλὰ πλούτου καὶ δαπά­νης ἡ νίκη. (2) Ξενοφῶντα δὲ τὸν σοφὸν ἔχων μεθ᾽ ἑαυτοῦ σπου­δα­ζό­μενον ἐκέλευε τοὺς παῖδας ἐν Λακεδαίμονι τρέφειν μετα­πεμ­ψά­μενον, ὡς μαθη­σο­μένους τῶν μαθημάτων τὸ κάλλιστον, ἄρχεσθαι καὶ ἄρχειν. τοῦ δὲ Λυσάνδρου τε­τελευ­τηκότος εὑρὼν ἑταιρείαν πολλὴν συν­εστῶσαν, ἣν ἐκεῖνος εὐθὺς ἐπανελθὼν ἀπὸ τῆς Ἀσίας συν­έστησεν ἐπὶ τὸν Ἀγησίλαον, ὥρμησεν αὐτὸν ἐξελέγ­χειν οἷος (3) ἦν ζῶν πολίτης· καὶ λόγον ἀναγνοὺς ἐν βιβλίῳ ἀπολελειμμένον, ὃν ἔ­γρα­ψε μὲν Κλέων ὁ Ἁλι­καρνασσεύς, ἔμελλε δὲ λέγειν ἀναλαβὼν ὁ Λύσανδρος ἐν τῷ δήμῳ περὶ πραγ­μάτων καινῶν καὶ μεταστά­σεως τοῦ πολιτεύματος, ἠθέλησεν εἰς μέσον ἐξενεγκεῖν. Ἐπεὶ δέ τις τῶν γερόντων τὸν λόγον ἀναγνοὺς καὶ φοβηθεὶς τὴν δεινότητα συνε­βού­λευσε μὴ τὸν Λύσανδρον ἀνορύττειν, ἀλλὰ τὸν λόγον μᾶλλον αὐτῷ συγ­κατορύττειν, ἐπείσθη (4) καὶ καθησύχαζε. τοὺς δὲ ὑπεν­αντι­ουμένους αὐτῷ φανερῶς μὲν οὐκ ἔβλαπτε, δια­πραττό­μενος δὲ πέμπεσθαί τινας ἀεὶ στρατηγοὺς καὶ ἄρχοντας ἐξ αὐτῶν, ἐπ­εδείκ­νυε γενομένους ἐν ταῖς ἐξουσίαις πονηροὺς καὶ πλεονέκτας, εἶτα κρινο­μένοις πάλιν αὖ βοηθῶν καὶ συναγωνιζό­μενος, οἰκείους ἐκ διαφόρων ἐποιεῖτο καὶ μεθίστη πρὸς αὑτόν, ὥστε μηθένα ἀντίπαλον εἶναι. (5) Ὁ γὰρ ἕτερος βασιλεὺς Ἀγησίπολις, ἅτε δὴ πατρὸς μὲν ὢν φυγάδος, ἡλικίᾳ δὲ παντάπασι μειράκιον, φύσει δὲ πρᾷος καὶ κόσμιος, οὐ πολλὰ τῶν πολιτικῶν ἔπραττεν. Οὐ μὴν ἀλλὰ καὶ τοῦτον ἐποιεῖτο χειροήθη. συσσιτοῦσι γὰρ οἱ βασιλεῖς εἰς τὸ αὐτὸ φοιτῶντες φιδίτιον, ὅταν (6) ἐπιδημῶσιν. εἰδὼς οὖν ἔνοχον ὄντα τοῖς ἐρωτικοῖς τὸν Ἀγησίπολιν, ὥσπερ ἦν αὐτός, ἀεί τινος ὑπῆρχε λόγου περὶ τῶν ἐν ὥρᾳ· καὶ προῆγε τὸν νεανίσκον εἰς ταὐτὸ καὶ συνήρα καὶ συνέπραττε, τῶν Λακωνικῶν ἐρώτων οὐδὲν αἰσχρόν, αἰδῶ δὲ πολλὴν καὶ φιλοτιμίαν καὶ ζῆλον ἀρετῆς ἐχόντων, ὡς ἐν τοῖς περὶ Λυκούργου γέγραπται.

XX

Bu arada, vatandaşlardan, bir yarış atı yetiştirdiği için ken­dini bir şey sanan ve bundan çok fazla kibre kapılan bazılarını gö­rünce, zaferin hiç kimsenin erdemi olmadığını, tersine, zen­ginliğe ve bol harca­maya bağlı olduğunu Hellenlere göster­mek isteyerek, kız kardeşi Kyniska’yı otur­duğu arabasını Olimpiyat’lara katmaya ikna etti. (2) Yanında tuttuğu, değer verilen bilgin Ksenop­hon’a, itaat etme ve hük­metme husu­sunda alabile­cekleri en iyi dersi öğrensinler diye çocuklarını getirtip Lakedai­mo­nia’da eğit­me­sini buyurdu. Lysandros’un ölümün­den sonra, onun Asya’dan gelir gelmez Agesilaos’a karşı topla­dığı pek çok şeyi barındıran bir derneğin olduğunu öğrenince, onun hayattayken nasıl bir vatandaş olduğunu (3) ortaya çı­karmaya heves­lendi. Yazılı belgeler arasında bulunan, Halikarnassoslu Kleon’un ka­leme aldığı ve Lysan­dros’un şimdiye kadarki anayasayı yıkmak için demos’ta okumayı düşün­düğü, yasaya aykırı hususlar hakkın­daki ko­nuş­mayı okuduktan sonra, bunu uluorta açıklamayı iste­mişti. Yaşlılar­dan biri de bu konuşmayı okuduktan sonra, ikna gücün­den korkarak, Lysandros’u tekrar mezardan çıkartma­ma­sını, tersine, bu konuşmanın onunla birlikte gömülmesini tav­siye edince ikna oldu (4) ve rahatladı. Kendisine rakip olanlara asla ale­nen zarar vermez, bilakis komu­tanlık ve yöneticilik gö­revle­rine daima bunlardan birileri­nin gönde­ril­mesine göz yuma­rak, onların makamlarında kötü ve aç­gözlü ol­duklarını gösterirdi. Daha sonra da, soruşturmaya alınan bu kişilere tekrar yardım ederek onların tarafını tutardı. Böylece rakiple­rinden dost yaratır ve hiç kimsenin kendine rakip olamayacağı şekilde bunları kendi tarafına çekerdi. (5) Zira diğer kral Agesipolis de, ba­bası bir sür­gün olduğu için ve bunun yanında henüz gelişme çağında genç bir erkek ve de doğuştan ılımlı ve sadık biri olduğun­dan devlet işlerinden pek çoğuyla uğraşmıyordu. (Agesilaos) bu arada onu da kendine meyilli kılmayı bildi. Zira krallar yurtta olduklarında (6) birlikte yemek yerler ve aynı phidition’a gelirlerdi. Agesipolis’in kendisi gibi aşk alemle­rine meyilli olduğunu bildiği için sözü sürekli genç yaştaki er­keklere getirirdi. Genç adamı da bunlara teşvik eder; ayrıca onu da sever ve ona bu konularda yardımcı olurdu. Zira Lake­daimon aşkları hiçbir utancı içinde barındırmaz, aksine sürekli daha çok tevazu, onur severlik ve erdem taşırdı; tıpkı Lykurgos hakkında yazılanlardaki gibi.

XXI

Μέγιστον οὖν δυνάμενος ἐν τῇ πόλει διαπράττεται Τελευτίαν τὸν ὁμομήτριον ἀδελφὸν ἐπὶ τοῦ ναυτικοῦ γενέσθαι. Καὶ στρατευσά­μενος εἰς Κόρινθον αὐτὸς μὲν ᾕρει κατὰ γῆν τὰ μακρὰ τείχη, ταῖς δὲ ναυσὶν ὁ Τελευτίας ……….…..…………………*. Ἀργείων δὲ τὴν Κόρινθον ἐχόντων τότε καὶ τὰ Ἴσθμια συντε­λούντων, ἐπιφανεὶς ἐκείνους μὲν ἐξή­λα­σεν ἄρτι τῷ θεῷ τεθυκότας, τὴν παρασκευὴν (2) ἅπασαν ἀπολιπόν­τας· ἐπεὶ δὲ τῶν Κορινθίων ὅσοι φυγάδες ἔτυχον παρόντες ἐδεήθη­σαν αὐτοῦ τὸν ἀγῶνα διαθεῖναι, τοῦτο μὲν οὐκ ἐποίησεν, αὐτῶν δὲ ἐκεί­νων διατι­θέντων καὶ συντε­λούντων παρέμεινε καὶ παρέσχεν ἀσφάλειαν. Ὕστερον δὲ ἀπελθόντος αὐτοῦ πάλιν ὑπ᾽ Ἀργείων ἤχθη τὰ Ἴσθμια, καί τινες μὲν ἐνίκησαν πάλιν, εἰσὶ δὲ οἳ νενι­κη­κότες πρότερον, ἡττη­μένοι δὲ ὕστε­ρον, (3) ἀνεγ­ράφησαν. Ἐπὶ τούτῳ δὲ πολλὴν ἀπέφηνε δει­λίαν κατηγορεῖν ἑαυτῶν τοὺς Ἀργείους ὁ Ἀγησίλαος, εἰ σεμ­νὸν οὕτω καὶ μέγα τὴν ἀγωνο­θεσίαν ἡγούμενοι μάχεσ­θαι περὶ αὐτῆς οὐκ ἐτόλμησαν. αὐτὸς δὲ πρὸς ταῦτα πάντα μετρίως ᾤετο δεῖν ἔχειν, καὶ τοὺς μὲν οἴκοι χοροὺς καὶ ἀγῶνας ἐπεκόσμει καὶ συμπαρῆν ἀεὶ φιλοτιμίας καὶ σπου­δῆς μεστὸς ὢν καὶ οὔτε παίδων οὔτε παρθένων ἁμίλλης ἀπολειπόμενος, ἃ δὲ τοὺς ἄλλους ἑώρα θαυμάζοντας ἐδόκει μηδὲ γινώσκειν. (4) καί ποτε Καλλιππίδης ὁ τῶν τραγῳδιῶν ὑποκριτής, ὄνομα καὶ δόξαν ἔχων ἐν τοῖς Ἕλλησι καὶ σπουδα­ζόμενος ὑπὸ πάντων, πρῶτον μὲν ἀπήν­τησεν αὐτῷ καὶ προσεῖπεν, ἔπειτα σοβαρῶς εἰς τοὺς συμπερι­πατοῦντας ἐμβαλὼν ἑαυτὸν ἐπεδείκνυτο νομίζων ἐκεῖνον ἄρξειν τινὸς φιλοφρο­σύνης, τέλος δὲ εἶπεν· “Οὐκ ἐπιγινώσκεις με, ὦ βασιλεῦ”; κἀκεῖνος ἀπο­βλέψας πρὸς αὐτὸν εἶπεν· “Ἀλλὰ οὐ σύγε ἐσσὶ Καλ­λι­ππίδας ὁ δεικη­λίκ­τας”; οὕτω δὲ Λακεδαιμόνιοι τοὺς μίμους καλοῦσι. (5) Παρα­καλούμενος δὲ πάλιν ἀκοῦσαι τοῦ τὴν ἀηδόνα μιμουμένου, παρ­ῃτήσατο φήσας, “Αὐτᾶς ἄκουκα”. τοῦ δὲ ἰατροῦ Μενεκράτους, ἐπεὶ κατατυχὼν ἔν τισιν ἀπεγνωσμέναις θεραπείαις Ζεὺς ἐπεκλήθη, φορ­τικῶς ταύτῃ χρωμένου τῇ προσ­ωνυμίᾳ καὶ δὴ καὶ πρὸς ἐκεῖνον ἐπι­στεῖλαι τολμήσαντος οὕτως “Μενε­κράτης Ζεὺς βασιλεῖ Ἀγησι­λάῳ χαίρειν”, ἀντέγραψε· “Βασιλεὺς Ἀγησίλαος Μενε­κράτει ὑγιαίνειν”.

XXI

Kentte yüksek bir itibara sahip olduğu için, anne tarafından öz kardeşi Teleutias’ın donanmaya alınmasını sağladı. Ken­disi Korin­thos’a sefer düzenleyip, kara yönündeki uzun sur­ları kuşa­tır­ken, Teleu­tias donanmasıyla denizde düşman gemilerini ve tersa­nelerini ele geçi­riyordu. Korinthos’u ellerinde tutan Argosluların Isthmia şenlikle­rini kutla­dığı sırada, tanrıya kurban kestikleri an birden ortaya çıka­rak (2) tüm hazırlıklarını geride bırakan Argosluları kovdu. Ko­rinthoslular arasından bu şekilde kaçıp da şimdi onun yanında olanlar, agōn’un onun tarafın­dan yönetilmesini rica edince, bunu yapmadı; ama onlar oyunları dü­zenlerken ve sonlandırırken bek­leyip güvenliği sağladı. Daha sonra o ayrılınca da, Isthmia Argoslular tara­fından yeniden kut­landı. Kimileri yine galip gelir­ken, önceki oyunlarda kazanan bazıları da daha sonrakilerde mağlup olarak (3) kayıtlara geçti­ler. Bunun üzerine Agesilaos, agōn’u saygın ve büyük bir organizasyon olarak düzenleyenler onun uğruna savaşmaya cesaret edemediklerine göre, Argosluların kendilerinin büyük korkaklıkla­rını ortaya koydukla­rını açıkladı. Kendisi ise bütün bunlar karşı­sında ölçülü durul­ması gerektiğini düşünerek, yurtta korolar ve agōn’lar ter­tipledi ve de delikanlılar ile genç kızların yarışlarında alanı terk etmeden, her zaman onur sever ve yüreğinde görev aşkıyla yanarak hazır bulundu, diğerle­rinin bunları gereğinden fazla büyüttüğünü görse de buna aldır­madı. (4) Bir seferinde, Hellenler arasında ün ve şöhrete sahip, her­kes tarafından takdirle karşılanan tragōdia sanatçısı Kallippides ona rastladı ve selamladı, sonra da gururlu bir ifadeyle, onun kendisine lütufta bulunacağını bekleye­rek onunla dolaşanlara yöneldi ve sonunda şöyle dedi: “Ey kral, beni tanımıyor musun?”; Agesilaos da ona doğru bakarak cevabı yapış­tırdı, “evet, sen soytarı Kal­lip­pidas değil misin”? Lake­dai­monialılar bunları esasen mim ustası olarak adlandırırlar. (5) Başka bir sefer de bülbül taklidi yapan birini dinlemek için davet edilince, “ben bunu dinle­miştim” diyerek (teklifi) reddetti. Bazı tehlikeli tedavilerde başarılı olunca Zeus lakabını alan hekim Menekrates danga­lakça aynı lakabı kullanıp, üstüne üstlük ona “Zeus Mene­krates kral Agesi­laos’a selam eder” diye yazınca, o da ona “kral Agesilaos, Menekra­tes’e sağlıklı olmasını diler” diye cevap yazdı.

XXII

Διατρίβοντος δὲ περὶ τὴν Κορινθίων αὐτοῦ καὶ τὸ Ἡραῖον εἰλη­φότος καὶ τὰ αἰχμάλωτα τοὺς στρατιώτας ἄγοντας καὶ φέροντας ἐπι­βλέ­ποντος, ἀφίκοντο πρέσβεις ἐκ Θηβῶν περὶ φιλίας. Ὁ δὲ μισῶν μὲν ἀεὶ τὴν πόλιν, οἰόμενος δὲ τότε καὶ συμφέρειν ἐνυβρίσαι, προσ­εποιεῖτο μήτε ὁρᾶν αὐτοὺς μήτε ἀκούειν ἐντυγχανόντων. (2) Ἔπαθε δὲ πρᾶγμα νεμεσητόν· οὔπω γὰρ ἀπηλλαγμένων τῶν Θηβαίων ἧκόν τινες ἀπαγγέλλοντες αὐτῷ τὴν μόραν ὑπὸ Ἰφικράτους κατακεκόφθαι. καὶ πάθος τοῦτο μέγα διὰ πολλοῦ χρόνου συνέπεσεν αὐτοῖς· πολλοὺς γὰρ ἄνδρας ἀγαθοὺς ἀπέβαλον κρατηθέντας ὑπό τε πελταστῶν ὁπλίτας καὶ μισθο­φόρων Λακεδαιμονίους. (3) Ἀνε­πή­δησε μὲν οὖν εὐθὺς ὁ Ἀγη­σί­λαος ὡς βοηθήσων· ἐπεὶ δὲ ἔγνω διαπεπραγμένους, αὖθις εἰς τὸ Ἡραῖον ἧκε, καὶ τοὺς Βοιωτοὺς τότε προσελθεῖν κελεύσας, ἐχρη­μά­τιζεν. Ὡς δὲ ἀνθυβρίζοντες ἐκεῖνοι τῆς μὲν εἰρή­νης οὐκ ἐμέμνηντο, παρεθῆναι δὲ ἠξίουν εἰς Κόριν­θον, ὀργισθεὶς ὁ Ἀγησίλαος εἶπεν· “Εἴγε βούλεσθε τοὺς φίλους ὑμῶν ἰδεῖν μέγα φρονοῦντας ἐφ᾽ οἷς εὐτυ­χοῦσιν, (4) αὔριον ἀσφαλῶς ὑμῖν τοῦτο ὑπάρξει”. καὶ παρα­λαβὼν αὐτοὺς τῇ ὑστεραίᾳ τήν τε χώραν τῶν Κορινθίων ἔκοπτε καὶ πρὸς τὴν πόλιν αὐτὴν προσῆλθεν. οὕτω δὲ τοὺς Κορινθίους ἐξ­ελέγξας ἀμύνεσθαι μὴ τολμῶντας, ἀφῆκε τὴν πρεσβείαν. αὐτὸς δὲ τοὺς περιλελειμμένους ἄνδρας ἐκ τῆς μόρας ἀναλαβὼν ἀπῆγεν εἰς Λακεδαίμονα, πρὸ ἡμέρας ποιούμενος τὰς ἀναζεύξεις καὶ πάλιν σκοταίους τὰς καταλύσεις, ὅπως οἱ μισοῦντες καὶ βασκαίνοντες τῶν Ἀρκάδων μὴ ἐπιχαίρωσιν. (5) Ἐκ τούτου χαριζόμενος τοῖς Ἀχαι­οῖς διέβαινεν εἰς Ἀκαρνα­νίαν στρατιᾷ μετ᾽ αὐτῶν, καὶ πολλὴν μὲν ἠλά­σατο λείαν, μάχῃ δὲ τοὺς Ἀκαρνᾶνας ἐνίκησε. δεομένων δὲ τῶν Ἀχαι­ῶν ὅπως τὸν χειμῶνα παραμείνας ἀφέληται τὸν σπόρον τῶν πολεμίων, τοὐναντίον ἔφη ποιήσειν˙ μᾶλλον γὰρ φοβηθή­σεσθαι τὸν πόλεμον αὐτούς, ἐὰν ἐσπαρμένην τὴν γῆν εἰς ὥρας ἔχωσιν· ὃ καὶ συνέβη. παραγγελ­λομένης γὰρ αὖθις ἐπ᾽ αὐτοὺς στρατείας διηλλά­γησαν τοῖς Ἀχαιοῖς.

XXII

Korinthos yöresinde durduğu, Heraion’u aldığı ve askerle­rin savaş esirleri ve ganimetleri sürüklemelerini seyrettiği sırada, dostluk görüşmeleri yapmak için Thebai’dan elçiler geldi. Bu kente karşı her zaman nefret beslediğinden, onları aşağılamak için bu­nun uygun bir zaman olduğunu düşündü ve sanki onları görme­miş ve söylenenleri duymamış gibi yaptı. (2) Fakat hemen sonra, kızgınlığa sebep olan bu dav­ra­nı­şının cezasını çekti. The­bailılar henüz gitmişlerdi ki, taktik birlik­lerinin Iphikra­tes tarafından ağır kayıplara uğratıldığını bildiren haberciler geldi­ler. Uzun süre­den beri böylesi bü­yük bir talihsizlik başlarına gelmemişti. Zira pek çok gözü­pek adamı, peltastai tarafından bozguna uğratılan güçlü hoplitai ve paralı askerler tarafın­dan mağlup edilen Lake­dai­mon askerlerini kaybetmişlerdi. (3) Bu­nun üzerine Agesi­laos yardım etmek için derhal harekete geçti. Birliğin tama­men mahvolduğunu öğrenince, hızlıca Heraion’a geri geldi ve Boiotialılara yanına gelmeleri çağrı­sında bulunduktan sonra, müza­kerelere başladı. Fakat onlar, hakarete uğradıkları için, barış yapma niyetinde ol­mayıp da Korinthos’a girme beklen­tisi içinde olunca, Agesilaos sinirlenerek şöyle dedi: “Eğer dostlarınızın ulaştıkları başa­rılarda ne kadar gururlandıklarını görmek istiyorsanız, (4) bu olanak size yarın kesin bir şekilde verilecek” dedi. Ertesi gün on­ları da yanına alarak Korin­thosluların ülkesini yakıp yıktı ve kentin önüne kadar dayandı. Böylece Korinthosluların kendisine göğüs germede cesaretli davran­ma­dıklarını ispatladıktan sonra, elçi he­yetini azletti. Kendisi ise, taktik birliklerinden hayatta kalan adam­larını da yanına alıp Lake­daimonia’ya geri döndü, kendisine karşı kin ve nefret besle­yen Arkadialılar sevince kapıl­masınlar diye orduyu da­ima şafakla birlikte yola çıkartıp karanlık çök­tükten sonra durdurttu. (5) Bundan sonra da Akhaialılara yaranmak için onların ordusuyla birlikte Akarnania’ya girdi ve Akar­na­nialıları savaşta yenip çok fazla ganimet elde etti. Akhai­alılar kendisinden kışa kadar bekleyip, düşma­nın ekin yap­masını engel­lemesini rica edince, onlara bunun tersini yapacağını söyledi. Çünkü eğer onlar gelecek bahar için ekili toprağa sa­hip olurlarsa, savaştan o kadar çok kor­kacaklardı. Bu gerçek­ten de böyle oldu. Zira Akarnanialılar kendilerine karşı ye­niden sefer düzenlenece­ğini öğrenince Akhaialılarla uzlaştılar.

XXIII

Ἐπεὶ δὲ Κόνων καὶ Φαρνάβαζος τῷ βασιλέως ναυτικῷ θαλαττοκρα­τοῦντες ἐπόρθουν τὰ παράλια τῆς Λακωνικῆς, ἐτει­χίσθη δὲ καὶ τὸ ἄστυ τῶν Ἀθη­ναίων Φαρναβάζου χρήματα δόντος, ἔδοξε τοῖς Λακε­δαι­μονίοις εἰρήνην ποιεῖσθαι πρὸς βασιλέα καὶ πέμπουσιν Ἀνταλ­κίδαν πρὸς Τιρί­βαζον, αἴσ­χιστα καὶ παρανο­μώ­τατα τοὺς τὴν Ἀσίαν κατοικοῦντας Ἕλλη­νας, ὑπὲρ ὧν ἐπολέ­μησεν (2) Ἀγησίλαος, βασιλεῖ παραδιδόντες. Ὅθεν ἥκιστα συν­έβη τῆς κακοδοξίας ταύτης Ἀγησιλάῳ μετασχεῖν. Ὁ γὰρ Ἀνταλκί­δας ἐχθρὸς ἦν αὐτῷ, καὶ τὴν εἰρήνην ἐξ ἅπαντος ἔπραττεν ὡς τοῦ πο­λέ­μου τὸν Ἀγη­σί­λαον αὔξον­τος καὶ ποιοῦντος ἐνδοξότατον καὶ μέγιστον. οὐ μὴν ἀλλὰ καὶ πρὸς τὸν εἰπόντα τοὺς Λακεδαι­μονίους μηδίζειν ὁ Ἀγησίλαος ἀπεκρίνατο μᾶλλον τοὺς Μήδους λακωνίζειν. (3) τοῖς δὲ μὴ βουλο­μένοις δέχεσ­θαι τὴν εἰρήνην ἀπειλῶν καὶ καταγ­γέλλων πόλεμον ἠνάγκασεν ἐμμένειν ἅπαντας οἷς ὁ Πέρσης ἐδικαίωσε, μάλιστα διὰ τοὺς Θηβαί­ους, ὅπως αὐτόνομον τὴν Βοιωτίαν ἀφέντες ἀσθενέστεροι γένωνται. δῆλον δὲ τοῦτο τοῖς ὕστερον ἐποίησεν. Ἐπεὶ γὰρ Φοιβίδας ἔργον εἰργάσατο δεινὸν ἐν σπονδαῖς καὶ εἰρήνῃ τὴν Καδμείαν καταλαβών, καὶ πάντες μὲν ἠγανάκτουν οἱ Ἕλληνες, χαλεπῶς (4) δὲ ἔφερον οἱ Σπαρτιᾶται, καὶ μάλιστα οἱ διαφε­ρόμενοι τῷ Ἀγησιλάῳ μετ᾽ ὀργῆς ἐπυνθάνοντο τοῦ Φοιβίδου τίνος ταῦτα κελεύσαντος ἔπραξεν, εἰς ἐκεῖνον τὴν ὑπόνοιαν τρέποντες, οὐκ ὤκνησε τῷ Φοιβίδᾳ βοηθῶν λέγειν ἀναφανδὸν ὅτι δεῖ τὴν πρᾶξιν αὐτήν, εἴ τι χρήσιμον ἔχει, σκοπεῖν· τὰ γὰρ συμφέροντα τῇ Λακεδαίμονι καλῶς ἔχειν (5) αὐτο­ματίζεσθαι, κἂν μηδεὶς κελεύσῃ. καίτοι τῷ λόγῳ πανταχοῦ τὴν δικαιοσύνην ἀπέφαινε πρωτεύειν τῶν ἀρετῶν· ἀνδρείας μὲν γὰρ οὐδὲν ὄφελος εἶναι, μὴ παρούσης δικαιοσύνης, εἰ δὲ δίκαιοι πάντες γένοιντο, μηδὲν ἀνδρείας δεήσεσθαι. πρὸς δὲ τοὺς λέγοντας ὅτι ταῦτα δοκεῖ τῷ μεγάλῳ βασιλεῖ, “Τί δ᾽ ἐκεῖ­νος ἐμοῦ”, εἶπε, “μεί­ζων, εἰ μὴ καὶ δικαιότερος”; ὀρθῶς καὶ καλῶς οἰόμενος δεῖν τῷ δικαίῳ καθάπερ μέτρῳ βασιλικῷ μετ­ρεῖσθαι (6) τὴν ὑπεροχὴν τοῦ μείζονος. Ἣν δὲ τῆς εἰρήνης γενομένης ἔπεμψεν αὐτῷ περὶ ξενίας καὶ φιλίας ἐπιστολὴν ὁ βασιλεύς, οὐκ ἔλαβεν, εἰπὼν ἐξαρ­κεῖν τὴν κοινὴν φιλίαν, καὶ μηδὲν ἰδίας δεήσεσθαι μενούσης ἐκείνης. Ἐν δὲ τοῖς ἔργοις οὐκέτι ταύτην διαφυλάττων τὴν δόξαν, ἀλλὰ τῇ φιλοτιμίᾳ καὶ τῇ φιλονεικίᾳ πολλαχοῦ συνεκφερόμενος, (7) καὶ μάλιστα τῇ πρὸς Θηβαίους, οὐ μόνον ἔσωσε τὸν Φοιβίδαν, ἀλλὰ καὶ τὴν πόλιν ἔπεισεν εἰς αὑτὴν ἀναδέξασθαι τὸ ἀδίκημα καὶ κατέχειν τὴν Καδμείαν δι᾽ ἑαυ­τῆς, τῶν δὲ πραγμάτων καὶ τῆς πολιτείας Ἀρχίαν καὶ Λεοντίδαν ἀπο­δεῖξαι κυρίους, δι᾽ ὧν ὁ Φοιβίδας εἰσῆλθε καὶ κατέλαβε τὴν ἀκρόπολιν.

XXIII

Konon ve Pharnabazos kraliyet donanmasıyla denizlerde hü­küm sürer­ken Lakonia kıyılarını yağmalayınca, ayrıca Pharna­bazos tarafından verilen parayla Atinalıların kenti yeniden tahki­mat­lan­dırılınca, Lake­dai­monialılar kralla barış yapmaya ka­rar verdi­ler ve Antalkidas’ı, Agesilaos’un uzun süredir özgürlükleri için savaştığı Asya’da ikamet eden Hellenleri ahlaksız ve kanun­suzca (2) krala bırakmak için, Tiriba­zos’a elçi olarak gönderdiler. Bundan dolayı Agesilaos’a bu yüzkarası planın çok küçük bir parçasına dahil olmak düştü. Zira An­talkidas ona düşmandı ve savaş Agesilaos’u daha da büyüteceği ve ona ün ve güç sağlayacağı için her koşulda barış görüş­mesini sürdürdü. Bununla birlikte Agesilaos, Lakedaimonialıların Persleşti­ğini söyle­yen birine, tersine Persler Lakedaimonlaştı cevabını verdi. (3) Barışı kabul etmek istemeyenleri de savaşla tehdit edip durdurdu ve en çok da Boiotia özerk olduğunda Thebailıların güçleri daha da zayıf­layacak diye, onları Perslerin istediği her şeyi kabul etmeye zorladı. Daha son­raki davranışla­rıyla da bunu açıkça gösterdi. Zira Phoibi­das barış döneminde Kadmeia’yı zapt ederek korkunç bir iş ya­pınca, bütün Hellenler çileden çıktı, (4) Spartalılar ve en çok da Agesilaos’a karşı olanlar sinirlendiler ve bu işte onun parmağı olduğun­dan şüphelendikleri için de öfkeyle Phoibidas’a, emri kimin verdiğini sordular. Agesilaos hiç tereddüt etmeksizin Phoi­bidas’a yar­dım etti ve açıkça bu işin faydalı olup olmadığı­nın araştırılması gerek­tiğini söyledi. Zira Lakedaimo­nia’nın yararına olan şeyler, hiç kimse emretmediği halde, (5) öz­gür irade ile yapıldıysa da iyi bir şeydir. Hal böyleyken her imkanda, adaletin tüm erdemler ara­sında ilk sırada olduğunu beyan ediyordu. Zira adalet yoksa cesa­ret hiçbir işe yaramaz, herkes dürüst olsa, o zaman cesarete gerek kalmaz. Bun­ları Büyük kralın da bildiğini söyleyen­lere, “o daha adil değilse nasıl benden daha büyük olu­yor?” dedi ve büyüklüğün az ya da çok kraliye­tin adil ölçü­süyle ölçülmesi gere­kir diye (6) doğru ve iyi bir şekilde düşündü. Barış yapıldıktan sonra misafirperverlik ve dostluk amacıyla kralın ona gönder­diği mektubu kabul etmedi ve aynı za­manda eğer varsa, ortak dostluğun kafi olduğuna ve hiç kimsenin özel şeylere ihti­yaç duy­mayacağına dair krala ha­ber gönderdi. Ne var ki işlerinde bu prensibe her zaman sadık kalmadı, tersine hırsı ve atılganlığı yü­zünden pek çok durumda, en çok da (7) Thebailılara karşı ken­dini haksız davranışlara kaptırdı. Bundan dolayı da sadece Phoibidas’ı korumakla kalmadığı gibi, Kadmeia’nın sayesinde zapt edildiği hususunda kendisine haksızlık edildiği ve Phoibidas’ın içeri girmesini ve akropolis’i almasını sağlayan Arkhias ve Leon­tidas’ın yönetimin ve devletin başları seçilmesi hususla­rında kenti ikna etti.

XXIV

῏Ην μὲν οὖν εὐθὺς ἐκ τούτων ὑπόνοια Φοιβίδου μὲν ἔργον εἶναι, βούλευ­μα δὲ Ἀγησιλάου τὸ πεπραγμένον· αἱ δὲ ὕστερον πράξεις ὁμολογουμένην ἐποίησαν τὴν αἰτίαν. ὡς γὰρ ἐξέβαλον οἱ Θηβαῖοι τὴν φρουρὰν καὶ τὴν πόλιν ἠλευθέρωσαν, ἐγκαλῶν αὐτοῖς ὅτι τὸν Ἀρχίαν καὶ τὸν Λεοντίδαν ἀπεκτόνεσαν, ἔργῳ μὲν τυράννους, λόγῳ δὲ πολε­μάρχους ὄντας, ἐξήνεγκε (2) πόλεμον πρὸς αὐτούς. καὶ Κλεόμβροτος ἤδη βασιλεύων Ἀγησιπόλι­δος τεθνηκότος, εἰς Βοιω­τίαν ἐπέμφθη μετὰ δυνάμεως· Ὁ γὰρ Ἀγησί­λαος, ὡς ἔτη τεσσαρά­κοντα γεγονὼς ἀφ᾽ ἥβης καὶ στρατείας ἔχων ἄφεσιν ὑπὸ τῶν νόμων, ἔφυγε τὴν στρατηγίαν ἐκείνην, αἰσχυνόμενος εἰ Φλιασίοις ὀλίγον ἔμπροσθεν ὑπὲρ φυγάδων πεπο­λεμηκώς, αὖθις ὀφθήσεται Θηβαί­ους κακῶς ποιῶν διὰ τοὺς τυράννους. (3) ῏Ην δέ τις Λάκων Σφοδρίας ἐκ τῆς ὑπεναντίας στάσεως τῷ Ἀγησιλάῳ τεταγμένος ἐν Θεσπιαῖς ἁρμοσ­τής, οὐκ ἄτολμος μὲν οὐδ᾽ ἀφιλότιμος ἀνήρ, ἀεὶ δ᾽ ἐλπίδων μᾶλλον ἢ φρενῶν ἀγαθῶν μεστός. οὗτος ἐπιθυμῶν ὀνόματος μεγάλου, καὶ τὸν Φοι­βί­δαν νομίζων ἔνδοξον γεγονέναι καὶ περιβόητον ἀπὸ τοῦ περὶ Θήβας τολμήματος, ἐπείσθη πολὺ κάλλιον εἶναι καὶ λαμπρότερον εἰ τὸν Πει­ραιᾶ καταλάβοι δι᾽ ἑαυτοῦ καὶ τῶν Ἀθηναίων ἀφέλοιτο τὴν θάλασσαν, ἐκ γῆς ἀπροσ­δοκήτως ἐπελθών. (4) λέγουσι δὲ τοῦτο μηχάνημα γενέσθαι τῶν περὶ Πελοπίδαν καὶ Μέλωνα βοιωταρχῶν. Ὑπέπεμψαν γὰρ ἀνθρώ­πους λακωνίζειν προσ­ποιουμένους, οἳ τὸν Σφοδρίαν ἐπαινοῦντες καὶ μεγα­λύνοντες ὡς ἔργου τηλικούτου μόνον ἄξιον, ἐπῆραν καὶ παρώρμησεν ἀνελέσθαι πρᾶξιν ἄδικον μὲν ὁμοίως ἐκείνῃ καὶ παράνομον, τόλμης δὲ καὶ (5) τύχης ἐνδεᾶ γενομένην. Ἡμέρα γὰρ αὐτὸν ἐν τῷ Θριασίῳ πεδίῳ κατέλαβε καὶ κατέλαμψεν ἐλπί­σαντα νυκτὸς προσμίξειν τῷ Πειραιεῖ· καὶ φῶς ἀφ᾽ ἱερῶν τινων Ἐλευ­σινόθεν ἰδόντας λέγουσι φρῖξαι καὶ περιφόβους γενέσθαι τοὺς στρα­τι­ώτας. αὐτὸς δὲ τοῦ θράσους ἐξέπεσεν, ὡς οὐκέτι λαθεῖν ἦν, καί τινα βρα­χεῖ­αν ἁρπαγὴν θέμενος αἰσχρῶς (6) ἀνεχώ­ρησε καὶ ἀδόξως εἰς τὰς Θεσ­πι­άς. Ἐκ δὲ τούτου κατήγοροι μὲν ἐπέμφθησαν εἰς Σπάρτην ἐξ Ἀθηνῶν, εὗρον δὲ κατηγορίας μηδὲν ἐπὶ τὸν Σφοδρίαν δεομένους τοὺς ἄρχοντας, ἀλλὰ θανάτου κρίσιν αὐτῷ προει­ρηκότας, ἣν ἐκεῖνος ὑπο­μένειν ἀπέγνω, φοβούμενος τὴν ὀργὴν τῶν πολιτῶν αἰσχυνο­μένων τοὺς Ἀθηναίους καὶ βουλομένων συναδικεῖσθαι δοκεῖν, ἵνα μὴ συν­αδικεῖν δοκῶσιν.

XXIV

Buradan, bu girişimin Phoibidas’ın işi olduğu, ama bunda Agesi­laos’un parmağı bulunduğu şüphesi oluştu. Daha sonraki olaylar da, hemfikir olunan bu ithamı kesinleştirdi. Zira Thebailılar işgal kuvvet­lerini ko­vup kenti özgürlüğüne ka­vuştu­runca, onları sözde polemarkhos, ama özde tiran olan Arkhias ve Leontidas’ı öldür­mekle suçlayarak, (2) onlara karşı savaş açtı. Agesipolis öldükten sonra, kral olan Kleombrotos da hemen bir orduyla Boiotia’ya yol­landı. Zira Agesilaos, erkekliğe adım atmasından itibaren kırk yılı geride bıraktı­ğından dolayı yasalar tarafından ordu hizme­tin­den muaf tutulduğu için bu savaşın komutanı olmayı red­detti; çünkü kısa süre önce Phileiuslularla kaçaklar yüzünden savaştık­tan hemen sonra, Thebailılara tiranlar yüzünden kötülük ya­pan kişi olarak görünmek­ten çekiniyordu. (3) O zamanlar Sphod­rias adında bir Lakedai­mon vardı, bu zat Agesilaos karşıtı partidendi ve Thespialılara harmostes olarak atanmıştı; bu adam ne cesaretsiz ne de onur sevmez biriydi. Zihni iyi niyetten ziyade her daim beklentilerle do­luydu. Daha da bü­yük bir ün sahibi ol­mak iste­diği ve Phoibidas’ın Thebai’da giriştiği ma­cera yüzünden ünlendiği ve daha da parladığına inandığı için, eğer Peiraieus’i hiç umulmadık şekilde karadan fetheder ve Atinalıları deniz­den kopa­rırsa, kendisinin de çok daha iyi ve şerefli olacağını dü­şünüyordu. (4) Fakat bunun Pelopidas ve Me­lon’un yanındaki Boiōtarkhai’a ait kurnaz bir savaş planı olduğunu da söylerler. Bun­lar gizlice, Lakedaimonia taraf­tarı olarak görünen ve Sphodrias’ı övüp, böylesi bir işe an­cak onun layık olduğu husu­sunda yüceleştirerek, diğeri ka­dar adaletsiz ve yasadışı olan, ama sadece cesaret ve başa­rıya ihtiyaç duyan bu işi yapması için cesa­retlendirip teşvik edecek (5) birkaç kişi gönderdiler. Zira o, gece Peiraieus’a varacağını umarken, gün Thriasion Ovası’ndayken doğdu ve onu gafil avladı. Derler ki, askerle­rin Eleusis’teki birkaç kutsal alan üzerinde gördük­leri bu ışık, onları ürpertmiş ve kor­kuya düşürmüştür. Kendisi de giz­le­yemeyeceği şekilde cesaretini kaybetmiş ve birkaç önemsiz yağ­madan sonra, (6) küfür ve lanetlerle Thespia’ya dönmüştür. Bundan dolayı bu olayı şika­yet etmek üzere Atina’dan Sparta’ya elçiler gönderildi; fakat onun için ölüm cezası talep eden oradaki yöneticilerin Sphod­rias’a yönelik şikayetlere ihtiyaç duymadıkla­rını gördüler, öyle ki o da, Atinalılara karşı suçluluk hisseden ve bu haksız girişime karıştıkları düşünülmesin diye haksızlığa uğramış gibi dur­mak isteyen vatandaşla­rın öfkesinden korktuğu için, bu ce­zaya itiraz etmekten vazgeçmişti.

XXV

Εἶχεν οὖν υἱὸν ὁ Σφοδρίας Κλεώνυμον, οὗ παιδὸς ὄντος ἔτι καὶ καλοῦ τὴν ὄψιν Ἀρχίδαμος ὁ Ἀγησιλάου τοῦ βασιλέως υἱὸς ἤρα. καὶ τότε συν­ηγωνία μὲν ὡς εἰκὸς αὐτῷ κινδυνεύοντι περὶ τοῦ πατρός, συμπράττειν δὲ φανερῶς καὶ βοηθεῖν οὐκ εἶχεν· ἦν γὰρ ὁ Σφοδρίας ἐκ τῶν (2) δια­φό­ρων τοῦ Ἀγησιλάου. τοῦ δὲ Κλεωνύμου προσ­ελθόντος αὐτῷ καὶ μετὰ δεήσεως καὶ δακρύων ἐντυχόντος, ὅπως τὸν Ἀγησίλαον εὔνουν παρά­σχῃ, μάλιστα γὰρ ἐκεῖνον αὐτοῖς φοβερὸν εἶναι, τρεῖς μὲν ἢ τέσσαρας ἡμέρας αἰδού­μενος τὸν πατέρα καὶ δεδιὼς σιωπῇ παρηκολούθει· τέλος δὲ τῆς κρίσεως ἐγγὺς οὔσης ἐτόλ­μη­σεν εἰπεῖν πρὸς τὸν Ἀγησίλαον ὅτι Κλεώ­νυμος αὐτοῦ (3) δεη­θείη περὶ τοῦ πατρός. Ὁ δὲ Ἀγησίλαος εἰδὼς ἐρῶντα τὸν Ἀρχί­δαμον οὐκ ἔπαυσεν· Ἦν γὰρ ὁ Κλεώνυμος εὐθὺς ἐκ παί­δων ἐπίδοξος, εἴ τις καὶ ἄλλος, ἀνὴρ ἔσεσθαι σπουδαῖος. οὐ μὴν ἐν­έδω­κέ τι τότε χρηστὸν ἢ φιλάν­θρω­πον ἐλπίσαι δεομένῳ τῷ παιδί, σκέψεσ­θαι δὲ φήσας ὅ τι καλῶς ἔχοι (4) καὶ πρεπόντως, ἀπῆλθεν. αἰδούμενος οὖν ὁ Ἀρχίδαμος ἐξ­έλειπε τὸ προσιέναι τῷ Κλεωνύμῳ, καίπερ εἰωθὼς πολλάκις τοῦτο τῆς ἡμέρας ποιεῖν πρότερον. Ἐκ δὲ τούτου κἀκεῖνοι τὰ κατὰ τὸν Σφοδρίαν μᾶλλον ἀπέγνωσαν, ἄχρι οὗ τῶν Ἀγησιλάου φίλων Ἐτυ­μοκλῆς ἔν τινι κοινο­λογίᾳ πρὸς αὐτοὺς ἀπεγύμνωσε τὴν γνώμην τοῦ Ἀγησιλάου· τὸ μὲν γὰρ ἔργον ὡς ἔνι μάλιστα ψέγειν αὐτόν, ἄλλως γε μὴν ἄνδρα τὸν Σφοδ­ρίαν ἀγαθὸν ἡγεῖσθαι καὶ τὴν πόλιν ὁρᾶν τοι­ούτων στρατιωτῶν (5) δεομένην. τούτους γὰρ ὁ Ἀγησίλαος ἑκάστοτε τοὺς λόγους ἐποιεῖτο περὶ τῆς δίκης, τῷ παιδὶ χαρίζεσθαι βουλόμενος, ὥστε καὶ τὸν Κλεώ­νυμον εὐθὺς αἰσθάνεσθαι τὴν σπουδὴν τοῦ Ἀρχιδά­μου καὶ τοὺς φίλους τοὺς τοῦ Σφοδρίου θαρροῦντας ἤδη βοηθεῖν. Ἦν δὲ καὶ φιλό­τεκνος ὁ Ἀγη­σίλαος διαφερόντως· καὶ περὶ ἐκείνου τὸ τῆς παιδιᾶς λέγουσιν, ὅτι μικροῖς τοῖς παιδίοις οὖσι κάλαμον περιβεβηκὼς ὥσπερ ἵππον οἴκοι συνέπαιζεν, ὀφθεὶς δὲ ὑπό τινος τῶν φίλων παρεκάλει μηδενὶ φράσαι, πρὶν ἂν καὶ αὐτὸς πατὴρ παίδων γένηται.

XXV

Sphodrias’ın, kral Agesilaos’un oğlu Arkhidamos’un sev­diği, ol­dukça yakışıklı bir çocuk olan, Kleonymos adında bir oğlu vardı. O zaman doğal olarak babası için endişelenen Kleony­mos’un kay­gısına katılı­yordu, ama cesurca ona destek olmak ve yardım etmek elinden gelmi­yordu. Zira Sphodrias (2) Agesilaos’a muhalif olan­lardandı. Buna rağ­men Kleonymos yanına gelip de, kendileri için en çok korkulan kişi olduğundan Agesi­loas’un iyi niyetini sağla­ması için gözyaşları içinde yalvarıp ricada bulu­nunca, Arkhidamos üç ya da dört gün korku ve utanç içinde susarak baba­sını takip etti. Sonunda karar zamanı yakın­laşınca, Agesilaos’a, Kleo­ny­mos’un, babası hakkında kendisinden ricada (3) bulundu­ğunu söylemek için cesaretini topladı. Agesilaos, Arkhida­mos’un aşık olduğunu anlasa da onu durdurmadı. Zira Kleonymos ço­cukluktan beri, cesur bir erkek ol­ması beklenen biriydi. Buna rağmen, bek­lentileri için ricada bu­lunan oğluna o zaman herhangi bir iyilik ve müsamaha göstermedi; tersine, neyin iyi (4) ve doğru olduğunu araştı­racağını söyleyerek oradan ayrıldı. Ark­hidamos çok utandı­ğından, daha önce her gün yapmaya özen göstermesine rağmen, Kleonymos’u ziyaret etmeyi kesti. Bundan dolayı Sphodrias’ın dostları, Agesilaos’un dostlarından Etymokles onlarla yaptığı bir konuş­mada Agesila­os’un bu konu hak­kındaki düşüncesini ifşa edene kadar, onu ortadan kaldırdı­lar. Kendisi bu işi mümkün ol­duğunca kınıyor; fakat diğer taraftan da Sphodrias’ı iyi bir insan olarak düşünüyor ve kentin böylesi komutanlara ihtiyacı oldu­ğunu da (5) görü­yordu. Agesilaos ayrıca, oğ­lunu mutlu etmek istediği için de her fırsatta dava hakkında böylesi sözler sarfediyordu, böy­lece Kleonymos Arkhidamos’un çabasını derhal fark etti ve Sphodrias’ın dostları da yardım edileceği yö­nünde onu cesaretlen­dirdi. Esasen Agesilaos dikkat çekecek ka­dar çocuk sever biriydi. Onun hakkında bir çocuk oyunuyla ilgili bir öykü anlatılır, sözde o küçük çocuklarla birlikte çocuk olup bir dala at gibi binmiş ve çocukça dav­ranmış, dostlarından biri tarafından görülünce de bu olayı, bizzat kendisi de çocuk babası oluncaya kadar kimseye anlatmamasını rica etmiştir.

XXVI

Ἀπολυθέντος δὲ τοῦ Σφοδρίου, καὶ τῶν Ἀθηναίων, ὡς ἐπύθοντο, πρὸς πόλεμον τραπομένων, σφόδρα κακῶς ὁ Ἀγησίλαος ἤκουσε, δι᾽ ἐπι­θυμίαν ἄτοπον καὶ παιδαριώδη δοκῶν ἐμποδὼν γεγονέναι κρίσει δικαίᾳ, καὶ τὴν πόλιν παραίτιον ἀπειργάσθαι παρανομημάτων τηλι­κού­των (2) εἰς τοὺς Ἕλληνας. Ἐπεὶ δὲ τὸν Κλεόμβροτον οὐχ ἑώρα πρόθυμον ὄντα πολεμεῖν τοῖς Θηβαίοις, οὕτω δὴ χαίρειν τὸν νόμον ἐάσας ᾧ πρόσθεν ἐχρῆτο περὶ τῆς στρατείας, αὐτὸς εἰς Βοιωτίαν ἐνέβαλεν ἤδη καὶ κακῶς ἐποίει τοὺς Θηβαίους καὶ πάλιν ἀντέ­πασχεν, ὥστε καὶ τρωθέντος αὐτοῦ ποτε τὸν Ἀνταλκίδαν εἰπεῖν· “῏Η καλὰ τὰ διδασκάλια παρὰ Θηβαίων ἀπολαμ­βάνεις, μὴ βουλο­μένους μηδὲ ἐπι­στα­μένους (3) μάχεσθαι διδάξας”. τῷ γὰρ ὄντι Θηβαίους αὐτοὺς ἑαυ­τῶν πολεμικωτάτους τότε γενέσθαι φασί, ταῖς πολλαῖς στρατείαις τῶν Λακεδαι­μονίων ἐπ᾽ αὐτοὺς ὥσπερ ἐγγυμνα­σαμένους. διὸ καὶ Λυκοῦρ­γος ὁ παλαιὸς ἐν ταῖς καλουμέναις τρισὶ ῥήτραις ἀπεῖπε μὴ πολλάκις ἐπὶ τοὺς αὐτοὺς στρατεύειν, ὅπως μὴ πολε­μεῖν μανθάνωσιν. ῏Ην δὲ καὶ τοῖς συμμάχοις τῶν Λακεδαι­μονίων ἐπαχθὴς ὁ Ἀγησίλαος, ὡς δι᾽ οὐδὲν ἔγκλημα δημόσιον, ἀλλὰ θυμῷ τινι καὶ φιλο­νεικίᾳ τοὺς (4) Θηβαίους ἀπολέσαι ζητῶν. οὐδὲν οὖν ἔλεγον δεόμενοι φθείρεσθαι δεῦρο κἀκεῖσε καθ᾽ ἕκαστον ἐνιαυτόν, ὀλίγοις τοσοῦτοι συν­ακο­λου­θοῦντες. Ἔνθα δὲ δὴ λέγεται τὸν Ἀγησίλαον, ἐξ­ελέγξαι βουλό­μενον αὐτῶν τὸ πλῆθος, τόδε μηχανήσασθαι. πάντας ἐκέλευ­σε καθίσαι τοὺς συμμάχους μετ᾽ ἀλλήλων ἀναμε­μιγμένους, ἰδίᾳ δὲ τοὺς Λακεδαι­μο­νίους (5) ἐφ᾽ ἑαυτῶν. εἶτα ἐκήρυττε τοὺς κεραμεῖς ἀνίστασθαι πρῶτον· ὡς δὲ ἀνέστησαν οὗτοι, δεύτερον ἐκήρυττε τοὺς χαλκεῖς, εἶτα τέκτονας ἐφεξῆς καὶ οἰκοδόμους καὶ τῶν ἄλλων τεχνῶν ἑκάστην. πάντες οὖν ὀλίγου δεῖν ἀνέστησαν οἱ σύμμαχοι, τῶν δὲ Λακεδαιμονίων οὐδείς· ἀπείρητο γὰρ αὐτοῖς τέχνην ἐργάζεσθαι καὶ μανθάνειν βάναυσον. οὕτω δὴ γελάσας ὁ Ἀγησίλαος, “Ὁρᾶτε”, εἶπεν, “ὦ ἄνδρες, ὅσῳ πλεί­ονας ὑμῶν στρατιώτας ἐκπέμπομεν ἡμεῖς”.

XXVI

Sphodrias beraat ettirildikten sonra, Atinalılar bunu öğren­dikleri için savaşa girişince, Agesilaos yersiz ve çocukça hırsı yüzünden adil bir karara engel olduğu ve kenti Hellenlere karşı böylesi ka­nunsuz işlerin suç ortağı yaptığı yö­nünde (2) kötü bir nam saldı. Kleom­brotos’un Thebailılarla savaşmaya niyetli olmadığını gördü­ğünden, daha önceki sefer için kullandığı yasadan yararlan­mayı bir kenara bıraktı ve bizzat kendisi Boiotia’yı istila etti. Thebailılara da çok kötülük etti. Fakat bu işten kendisi de zarar gördü; öyle ki Antal­kidas, o yaralanınca şöyle söyledi: “Sen savaş­mak iste­meyen ve bunu idrak edemeyenlere (3) savaşmayı öğrete­rek Thebailılardan iyi bir eğitim ücreti alıyorsun galiba”. Gerçekten de o zamanlar The­bailıların savaş sanatında, Lake­dai­monia­lıların on­lara karşı düzenledi­ği çok sayıdaki sefer saye­sinde talim edildikleri için, savaş becerisi çok daha yük­sek kişiler ha­line geldiklerini söy­ler­ler. Bundan dolayı yaşlı Lykurgos, bahsi geçen üç rhetra’da, düşmanlar savaş­mayı öğrenemesinler diye, aynı kişi­lerle sık sık sefere çıkmayı yasaklamıştı. Agesilaos, halkla ilgili bir şikayet yü­zünden değil de, kişisel isteği ve hırsıyla (4) Thebailıları tümden ortadan kaldır­maya çalıştığından do­layı, artık Lakedaimo­nialıların müttefik­leri­nin de canını sıkıyordu. Gereksiz yere perişan edildiklerini ve her yıl böylesi bir kalabalığın birkaç kişiyi (Lakedai­mon’u) kah orada kah burada takip etmek zorunda kaldığını söylüyor­lardı. O zaman, asker­leri­nin sayısını tespit etmek isteyen Agesilaos’un şu taktiği uyguladığı söylenir. Bütün müttefiklerin di­ğerleriyle karışa­rak; Lakedaimonialıların ise (5) bunlardan ayrı şekilde oturmasını emretti. Daha sonra haber­ciye, ilk önce çömlekçilerin ayağa kalk­masını ilan ettirdi. Onlar ayağa kalkınca, ikinci olarak demir­cileri ilan ettirdi, daha sonra da oduncuları, arkasından duvarcıları ve diğer tüm zanaatçıları sıra­sıyla ilan ettirdi. Hemen hemen tüm müttefikler ayağa kalkarken Lakedai­monialılardan ise hiç kimse kalkmadı. Zira onlara bir zana­atla uğraşmak ve el işi öğrenmek yasaktı. Bu­nun üzerine Age­silaos da gülerek, “Ey erkekler görü­yor musu­nuz” dedi “biz sizden ne ka­dar çok asker gönderiyoruz”.

XXVII

Ἐν δὲ Μεγάροις, ὅτε τὴν στρατιὰν ἀπῆγεν ἐκ Θηβῶν, ἀναβαίνοντος αὐτοῦ πρὸς τὸ ἀρχεῖον εἰς τὴν ἀκρόπολιν, σπάσμα καὶ πόνον ἰσχυρὸν ἔλαβε τὸ ὑγιὲς σκέλος· ἐκ δὲ τούτου διογκωθὲν μεστὸν αἵματος ἔδοξε γεγονέναι, καὶ (2) φλεγμονὴν ὑπερβάλλου­σαν παρεῖχεν. Ἰατροῦ δέ τινος Συρακουσίου τὴν ὑπὸ τῷ σφυρῷ φλέβα σχάσαντος, αἱ μὲν ἀλγηδόνες ἔληξαν, αἵματος δὲ πολλοῦ φερομένου καὶ ῥέοντος ἀνεπισχέτως λιποψυχία πολλὴ καὶ κίνδυ­νος ὀξὺς ἀπ᾽ αὐτῆς περιέστη τὸν Ἀγησίλαον. οὐ μὴν ἀλλὰ τότε γε τὴν φορὰν τοῦ αἵματος ἔπαυσε· καὶ κομισθεὶς εἰς Λακεδαίμονα πολὺν χρόνον ἔσχεν ἀρρώστως καὶ πρὸς τὰς στρατείας ἀδυνάτως. (3) Ἐν δὲ τῷ χρόνῳ τούτῳ πολλὰ συνέβη πταίσματα τοῖς Σπαρτιάταις καὶ κατὰ γῆν καὶ κατὰ θάλατταν· Ὧν ἦν τὸ περὶ Τεγύρας μέγιστον, ὅπου πρῶτον ἐκ παρατάξεως κρατηθέντες ὑπὸ Θηβαίων ἡττήθησαν. Ἔδοξεν οὖν πᾶσι θέσθαι πρὸς πάντας εἰρήνην·καὶ συνῆλθον ἀπὸ τῆς Ἑλλάδος πρέσβεις εἰς Λακεδαίμονα ποιη­σόμενοι τὰς διαλύσεις. (4) Ὧν εἷς ἦν Ἐπαμει­νώνδας, ἀνὴρ ἔνδοξος ἐπὶ παιδείᾳ καὶ φιλοσοφίᾳ, στρατηγίας δὲ πεῖραν οὔπω δεδωκώς. οὗτος ὁρῶν τοὺς ἄλλους ἅπαντας ὑποκατακλινομένους τῷ Ἀγησιλάῳ, μόνος ἐχρήσατο φρονήματι παρρησίαν ἔχοντι, καὶ διεξῆλθε λόγον, οὐχ ὑπὲρ Θηβαίων, ἀλλὰ ὑπὲρ τῆς Ἑλλάδος ὁμοῦ κοινόν, τὸν μὲν πόλεμον ἀποδεικνύων αὔξοντα τὴν Σπάρτην ἐξ ὧν ἅπαντες οἱ λοιποὶ κακῶς πάσχουσι, τὴν δὲ εἰρήνην ἰσότητι καὶ τῷ δικαίῳ κτᾶσθαι κελεύων οὕτω γὰρ αὐτὴν διαμενεῖν, ἴσων ἁπάντων γενομένων.

XXVII

Orduyu Thebai’dan sevk ettikten sonra Megara’da hükümet kona­ğına gitmek için akropolis’e çıkarken sağlam olan baca­ğını çok şiddetli bir ağrı ve kramp sardı. Bundan dolayı bal­dırı iyice şiştiği için kanla dol­duğunu zannetti ve bu onda (2) dayanılmaz bir yanmaya neden oldu. Syrakusalı bir doktor ayak bileği kemiği­nin altındaki damarı yarınca acı hafifledi, ama kan akıpda bir türlü dindirilemeyince baygın­lık hissi geldi ve bu keskin ya­şam tehlikesi Agesilaos’u ken­dinden geçirdi. Bununla birlikte, kanın akması o anda durdu. Lakedaimonia’ya geri getirildikten sonra, uzun süre güçsüz ve sefere çıkmaktan aciz kaldı. (3) Bu zaman zarfında Spartalıların başına hem karada hem de denizde pek çok tatsız olay geldi. Tegyra civarında gerçekleşen bunlardan en büyüğüydü. Bu­rada başlangıçta daha güçlü olmalarına rağ­men, açık meydan muharebesinde Thebailılar tarafından yenildiler. Bunun üzerine herkes tüm olanlar için barış ya­pılmasına karar verdi. Barış görüşmeleri yapmak için La­kedaimonia’ya Hellas’tan elçiler geldiler. (4) Bunlar­dan biri bilgeliği ve filozofluğuyla ünlü bir kişi olsa da askeri kabiliyetlerinden de vaz­geçmemiş olan Epa­meinondas’tı. Geri kalan herkesin Agesilaos’a boyun eğdiğini görünce, açık ­sözlülükle özgüvenini ortaya koydu ve sadece Thebailılarla ilgili değil, tüm Hellas hakkındaki düşüncelerini detaylı bir şekilde anlattı ve de savaşın sadece Sparta’yı büyütüp güçlen­dirdiğini, diğerlerinin ise bundan zarar gördüğünü açıkladık­tan sonra, barışın eşit ve adil bir şekilde tesis edilmesini talep etti. Zira sadece herkes eşit olursa barışın baki kalması sağla­nabilirdi.

XXVIII

Ὁρῶν οὖν ὁ Ἀγησίλαος ὑπερφυῶς ἀγαμένους καὶ προσέχοντας αὐτῷ τοὺς Ἕλληνας, ἠρώτησεν εἰ νομίζει δίκαιον εἶναι καὶ ἴσον αὐτονο­μεῖσθαι τὴν Βοι­ωτίαν. Ἀντερωτήσαντος δὲ τοῦ Ἐπαμεινώνδου ταχὺ καὶ τεθαρρη­κό­τως εἰ κἀκεῖνος οἴεται δίκαιον αὐτονομεῖσθαι τὴν Λακω­νικήν, ἀναπη­δήσας ὁ Ἀγησίλαος μετ᾽ ὀργῆς ἐκέλευσε λέγειν σαφῶς αὐτὸν εἰ τὴν Βοιω­τίαν ἀφίησιν (2) αὐτόνομον. τὸ δὲ αὐτὸ τοῦτο πάλιν τοῦ Ἐπαμεινών­δου φήσαντος, εἰ τὴν Λακωνικὴν ἀφίησιν αὐτόνομον, οὕτω τραχέως ἔσχεν ὁ Ἀγη­σίλαος καὶ τὴν πρόφασιν ἠγάπησεν ὡς εὐθὺς ἐξαλεῖψαι τὸ τῶν Θηβαίων ὄνομα τῆς εἰρήνης καὶ προειπεῖν πόλεμον αὐτοῖς· Τοὺς δὲ ἄλλους Ἕλληνας διαλλαγέντας ἐκέλευσεν ἀπιέναι, τὰ μὲν ἀκεστὰ τῆς εἰρήνης, τὰ δὲ ἀνήκεστα τοῦ πολέμου ποιοῦντας. Ἔργον γὰρ ἦν πάσας ἐκκαθᾶραι καὶ διαλῦσαι τὰς ἀμφιλογίας. (3) Ἔτυχε δὲ κατ᾽ ἐκεῖνον τὸν χρόνον ἐν Φωκεῦσιν ὢν ὁ Κλεόμβροτος μετὰ δυνάμεως. εὐθὺς οὖν ἔπεμπον οἱ ἔφοροι κελεύοντες αὐτὸν ἐπὶ Θηβαίους ἄγειν τὸ στράτευμα· καὶ τοὺς συμμάχους περιπέμποντες ἤθροιζον, ἀπροθύ­μους μὲν ὄντας καὶ βαρυνομένους τὸν πόλεμον, οὔπω δὲ θαρ­ροῦ­ντας ἀντιλέγειν οὐδὲ ἀπειθεῖν τοῖς Λακεδαιμονίοις. (4) πολλῶν δὲ σημείων μοχθηρῶν γενομένων, ὡς ἐν τῷ περὶ Ἐπαμεινών­δου γέ­γραπ­ται, καὶ Προθόου τοῦ Λάκωνος ἐναντιουμένου πρὸς τὴν στρατείαν, οὐκ ἀνῆκεν ὁ Ἀγησίλαος, ἀλλ᾽ ἐξέπραξε τὸν πόλεμον, ἐλπίζων αὐτοῖς μὲν τῆς Ἑλλάδος ὅλης ὑπαρχούσης, ἐκσπόνδων δὲ τῶν Θηβαίων γενομένων, καιρὸν εἶναι δίκην λαβεῖν (5) παρ᾽ αὐτῶν. δηλοῖ δὲ τὸ σὺν ὀργῇ μᾶλλον ἢ λογισμῷ γενέσθαι τὴν στρατείαν ἐκείνην ὁ καιρός. τῇ γὰρ τετράδι ἐπὶ δέκα τοῦ Σκιροφοριῶνος μηνὸς ἐποιήσαντο τὰς σπονδὰς ἐν Λακεδαίμονι, τῇ δὲ πέμπτῃ τοῦ Ἑκατομβαιῶνος ἡττή­θη­σαν ἐν Λεύκτροις ἡμερῶν εἴκοσι διαγενομένων. Ἀπέθανον δὲ χίλιοι Λακεδαιμονίων καὶ Κλεόμβροτος ὁ βασιλεὺς καὶ περὶ αὐτὸν οἱ κράτιστοι (6) τῶν Σπαρτιατῶν. Ἐν οἷς καὶ Κλεώνυμόν φασι τὸν Σφοδ­ρίου τὸν καλὸν τρὶς πεσόντα πρὸ τοῦ βασιλέως καὶ τοσαυτάκις ἐξαναστάντα καὶ μαχόμενον τοῖς Θηβαίοις ἀποθανεῖν.

XXVIII

Agesilaos, bunun Hellenler üzerinde muazzam bir etki yarattı­ğını ve rağbet gördüğünü farkedince, Boiotia’nın bağım­sız yönetilme­sinin adil ve uygun olduğuna inanıp inanmadığını sordu. Epamei­non­das bu so­ruya hızlı ve ce­surca, onun Lakonia’nın adil yönetildiğini düşünüp düşünme­diği sorusuyla cevap verince, Agesilaos öfkeyle ye­rinden sıç­radı ve Boiotia’ya bağımsızlık vermeyi isteyip istemediği (2) hususunda açık konuşmasını buyurdu. Epameinon­das da tekrar aynı şekilde, onun Lako­nia’ya bağım­sızlık verip vermeyeceği sorusunu yöneltince, Age­silaos öyle sert bir tavır takındı ki, bunu, barış antlaşma­sından derhal Thebailıların adının silinmesi ve onlara savaş açılması için bahane olarak öne sürdü. Barışı kabul eden diğer Hellenlere ise, barışın iyi yönlerini, savaşın da felaketlerini hükme bağladıktan sonra, yurtlarına dönmele­rini emretti. Zira tüm kavgaları bir kerede bitir­mek ve bir neticeye bağlamak mümkün değildir. (3) Bu sırada Kleombrotos ordusu ile birlikte tesadüfen Phokis’te bulunuyordu. Ephoros’lar, derhal orduyu Thebai üzerine sevk etmesini emrederek onu oraya gönderdiler. Çev­reye dağılıp savaş için isteksiz ve ma­neviyatı kırılmış, fakat Lakedaimo­nialılara ters düşmeye ve itaatsizlik yapmaya cesa­reti olmayan müttefik­leri toplattılar. (4) Epamei­non­das hakkında yazılanlarda belirtildiği gibi, bu sıra çok sayıda kötü alametin husule gelmesine ve Lakonialı Proth­o­os’un bu sefere karşı çıkmasına rağmen, Agesilaos vazgeçmedi, tersine tüm Hellas onların tara­fında olduğu, Thebailılar ise antlaşmadan çıkarıldığı için, onlardan hesap sorma za­manının geldiği beklentisiyle (5) savaşı başlattı. Zaman he­saplaması, bu seferin, soğukkanlı bir şekilde düşünülüp taşı­nılmadan, öfkeyle gerçek­leştirildi­ğini gösterir. Zira Lakedai­monia’daki barış antlaşması Skiro­phoriōn ayının on dör­dünde yapıl­mıştı ve henüz yirmi gün geçmişti ki, onlar Hekatom­baion ayının beşinde Leukt­ra’da yenilmişlerdi. Lake­dai­monialılardan bin kişi hayatını kaybetti; kral Kleombrotos ve Spar­talılardan onun yanında yer alan, en güçlü erkekler de (6) ölenler arasındaydı. Bunlar arasında kralın önünde üç kere düşen, fakat hemen geri kalkıp Thebailılara karşı savaşmayı sürdüren, Sphodrias’ın güzel oğlu, Kleonymos’un da öldüğü söylenir.

XXIX

Συμβάντος δὲ τοῖς τε Λακεδαιμονίοις πταίσματος ἀπροσδοκήτου καὶ τοῖς Θηβαίοις παρὰ δόξαν εὐτυχήματος οἷον οὐ γέγονεν ἄλλοις Ἕλλησι πρὸς Ἕλληνας ἀγωνισαμένοις, οὐδὲν ἄν τις ἧττον ἐζήλωσε τῆς ἀρετῆς καὶ ἠγάσθη τὴν (2) ἡττημένην πόλιν ἢ τὴν νικῶσαν. Ὁ μὲν γὰρ Ξενο­φῶν φησι τῶν ἀγαθῶν ἀνδρῶν ἔχειν τι καὶ τὰς ἐν οἴνῳ καὶ παιδιᾷ φωνὰς καὶ διατριβὰς ἀξιομνημόνευτον, ὀρθῶς λέγων· ἔστι δὲ οὐχ ἧττον, ἀλλὰ καὶ μᾶλ­λον ἄξιον κατανοεῖν καὶ θεᾶσθαι τῶν ἀγαθῶν ἃ παρὰ τὰς τύχας πράτ­του­σι καὶ λέγουσι διευσχημονοῦντες. Ἔτυχε μὲν γὰρ ἡ πόλις ἑορτὴν ἄγουσα καὶ ξένων οὖσα μεστή· γυμνοπαιδίαι γὰρ ἦσαν ἀγω­νιζομένων χο­ρῶν ἐν τῷ θεάτρῳ· παρ­ῆσαν δ᾽ ἀπὸ Λεύκτρων οἱ τὴν συμ­φορὰν ἀπαγ­γέλλοντες. (3) οἱ δὲ ἔφοροι, καίπερ εὐθὺς ὄντος κατα­φανοῦς ὅτι διέφθαρται τὰ πράγματα καὶ τὴν ἀρχὴν ἀπολωλέκασιν, οὔτε χορὸν ἐξελθεῖν εἴασαν οὔτε τὸ σχῆμα τῆς ἑορτῆς μεταβαλεῖν τὴν πόλιν, ἀλλὰ κατ᾽ οἰκίαν τῶν τεθνε­ώτων τοῖς προσήκουσι τὰ ὀνόματα πέμψαν­τες, αὐτοὶ τὰ περὶ τὴν θέαν καὶ τὸν ἀγῶνα τῶν χορῶν ἔπραττον. (4) Ἅμα δὲ ἡμέρᾳ φανερῶν ἤδη γεγονότων πᾶσι τῶν τε σωζομένων καὶ τῶν τεθνεώτων, οἱ μὲν τῶν τεθνεώτων πατέρες καὶ κηδεσταὶ καὶ οἰκεῖοι καταβαίνοντες εἰς ἀγορὰν ἀλλή­λους ἐδεξιοῦντο λιπαροὶ τὰ πρόσωπα, φρονήματος μεστοὶ καὶ γήθους, οἱ δὲ τῶν σωζομένων, ὥσπερ ἐπὶ πένθει, μετὰ τῶν γυναικῶν οἴκοι διέτριβον, εἰ δέ τις ὑπ᾽ ἀνάγκης προέλθοι, καὶ σχήματι καὶ φωνῇ καὶ βλέμματι ταπεινὸς ἐφαίνετο καὶ συνεσταλμένος. (5) Ἔτι δὲ μᾶλλον τῶν γυναικῶν ἰδεῖν ἦν καὶ πυθέσθαι τὴν μὲν ζῶντα προσδεχομένην υἱὸν ἀπὸ τῆς μάχης κατηφῆ καὶ σιωπηλήν, τὰς δὲ τῶν πεπτωκέναι λεγομένων ἔν τε τοῖς ἱεροῖς εὐθὺς ἀναστρεφομένας, καὶ πρὸς ἀλλήλας ἱλαρῶς καὶ φιλοτίμως βαδιζούσας.

XXIX

Lakedaimonialıların hissesine beklenmedik bir yenilgi düşer­ken, Thebailılara ise şimdiye kadar Hellenlerin Hellenlere karşı giriştikleri savaşlarda karşılaşılma­yan, umulmadık bir zafer nasip olmuştu. Yine de, yenik durumdaki kente (2) zafer kazanandan daha az değer verilmemeli ve daha az takdir edilmemelidir. Ksenophon da bir keresinde iyi insanla­rın içerken ve şakala­şırkenki ifadeleri ve konuşmaları­nın da dikkate alınması gerektiğini söylemiştir. Gerçekten de bunda haklıdır; öyle ki, iyi insanların kötü bir durum karşı­sında, kendi şereflerini korumak için ne yaptık­larına ve ne söylediklerine dikkat etmek ve gözlemlemek, az değil, daha çok değerlidir. Zira kent, o sırada bir bayram tertipliyordu ve yabancılarla dol­muştu; gymno­paidia yapılıyor, tiyatroda koro grup­ları mücadele ediyordu. Tam bu sırada Leuktra’dan felaketi bildiren haberciler geldi. (3) Ephoros’lar işlerin kötüye gittiğini ve yönetimi kay­bettiklerini hemen fark etmelerine rağmen, ne koronun sah­neyi terk etmesine, ne de kentin bayramın gidişatını değiş­tirmesine izin verdiler, tersine, sadece ölenlerin isimlerini ev ev aile mensuplarına bildirdikten sonra, merasimi ve korola­rın yarışlarını bizzat kendileri yönettiler. (4) Ertesi gün ki­min hayatta kaldığı, kimin öldüğü belli olunca, ölenlerin babaları, akrabaları ve aile mensupları agora’ya geldiler ve yüzleri ışık saçarak, içleri gurur ve neşe dolarak birbirleriyle selamlaştılar. Kurtu­lanlarınkiler ise yas tuttukları için, eşleri ile birlikte evlerinde kaldılar. Eğer biri, dışarı çıkmak zo­runda kalırsa da kıyafet, ses ve görünüş bakımından hakir ve moralini kaybetmiş görünüyordu. (5) Kadınlar arasında ise, daha çok, savaştan sağ kalan oğlunun geri dönmesini bekle­yen­lerin moralsiz ve sessiz olduğu, oğullarının öldüğü söyle­nenlerin ise tapınaklarda dolaştığı ve birbirleriyle ne­şeli ve gururlu bir şekilde yürüdükleri görülmekte ve fark edilmekteydi.

XXX

Οὐ μὴν ἀλλὰ τοῖς πολλοῖς, ὡς ἀφίσταντο μὲν οἱ σύμμαχοι, προσ­εδοκᾶτο δὲ νενικηκὼς Ἐπαμεινώνδας καὶ μεγαλοφρονῶν ἐμβαλεῖν εἰς Πελοπόννησον, ἔννοια τῶν χρησμῶν ἐνέπεσε τότε, πρὸς τὴν χωλό­τητα τοῦ Ἀγησιλάου, καὶ δυσθυμία πολλὴ καὶ πτοία πρὸς τὸ θεῖον, ὡς διὰ τοῦτο πραττούσης κακῶς τῆς πόλεως, ὅτι τὸν ἀρτίποδα τῆς βασιλείας ἐκβαλόντες εἵλοντο χωλὸν καὶ πεπηρωμένον· ὃ παντὸς μᾶλλον αὐτοὺς ἐδίδασκε φράζεσθαι καὶ φυλάττεσθαι τὸ (2) δαι­μόνιον. διὰ δὲ τὴν ἄλλην δύναμιν αὐτοῦ καὶ ἀρετὴν καὶ δόξαν οὐ μόνον ἐχρῶντο βασιλεῖ καὶ στρατηγῷ τῶν κατὰ πόλεμον, ἀλλὰ καὶ τῶν πολιτικῶν ἀποριῶν ἰατρῷ καὶ διαιτητῇ, τοῖς ἐν τῇ μάχῃ καταδειλιά­σασιν, οὓς αὐτοὶ τρέσαντας ὀνομάζουσιν, ὀκνοῦντες τὰς ἐκ τῶν νόμων ἀτιμίας προσάγειν, πολλοῖς οὖσι καὶ δυνατοῖς, φοβούμενοι (3) νεωτε­ρισμὸν ἀπ᾽ αὐτῶν. οὐ γὰρ μόνον ἀρχῆς ἀπείργονται πάσης, ἀλλὰ καὶ δοῦναί τινι τούτων γυναῖκα καὶ λαβεῖν ἄδοξόν ἐστι· παίει δὲ ὁ βουλό­μενος αὐτοὺς τῶν ἐντυγχα­νόντων. οἱ δὲ καρτεροῦσι περιϊόντες αὐχμη­ροὶ καὶ ταπεινοί, τρίβωνάς τε προσερραμμένους χρώματος βαπτοῦ φοροῦσι, καὶ ξυρῶνται μέρος τῆς ὑπήνης, μέρος δὲ (4) τρέφουσι. δεινὸν οὖν ἦν τοιούτους ἐν τῇ πόλει περιορᾶν πολλοὺς οὐκ ὀλίγων δεομένῃ στρατιωτῶν. καὶ νομοθέτην αἱροῦνται τὸν Ἀγησίλαον. Ὁ δὲ μήτε προσθείς τι μήτε ἀφελὼν μήτε μεταγράψας εἰσῆλθεν εἰς τὸ πλῆθος τῶν Λακεδαιμονίων· καὶ φήσας ὅτι τοὺς νόμους δεῖ σήμερον ἐᾶν καθεύδειν, ἐκ δὲ τῆς σήμερον ἡμέρας κυρίους εἶναι πρὸς τὸ λοιπόν, ἅμα τούς τε νόμους τῇ (5) πόλει καὶ τοὺς ἄνδρας ἐπιτίμους ἐφύλαξε. βουλόμενος δὲ τὴν παροῦσαν ἀθυμίαν καὶ κατήφειαν ἀφελεῖν τῶν νέων ἐνέβαλεν εἰς Ἀρκαδίαν, καὶ μάχην μὲν ἰσχυρῶς ἐφυλάξατο συνάψαι τοῖς ἐναντίοις, ἑλὼν δὲ πολίχνην τινὰ τῶν Μαντινέων καὶ τὴν χώραν ἐπιδραμών, ἐλαφροτέραν ἐποίησε ταῖς ἐλπίσι καὶ ἡδίω τὴν πόλιν, ὡς οὐ παντά πασιν ἀπεγνωσμένην.

XXX

Bununla birlikte, müttefikler isyan edip, Epameinondas da zafer kazandığı için gurura kapılarak Peloponnesos’a saldır­mayı düşününce, pek çoklarının aklına Agesilaos’un topal­lığı hakkında söylenen keha­net düştü ve kraliyete sağlam ayağı değil de, topal ve sakat ayağı seçmelerinin kentin ba­şına kötü şeyler getireceği yö­nündeki tanrı­sal kehanet karşı­sında müthiş bir dehşet ve cesaret­sizliğe kapıldılar. Bu ke­hanet onları her şeyi çok iyi düşünüp ta­şınmaları ve (2) tan­rısal sözü dikkate almaları hususunda uyar­mıştı. Onlar ise sahip olduğu farklı güç, erdem ve şöhreti dolayı­sıyla, sadece kral ve sa­vaşa ilişkin konuların komutanı olarak değil; aynı zamanda, devlet ihtiyaç duyduğunda hekim ve hakem olarak da ona başvuruyorlardı; ödlekler olarak adlandırdıkları, savaşta kor­kaklık gösterenlere yasada em­redilen lekeleyici cezalar yüklemekte tereddüt ediyorlar ve sayıca çok ve güçlü oldukları için de (3) ayaklan­ma­la­rın­dan korkuyorlardı. Böylesi kişiler sadece tüm yöne­timden uzak tutul­muyor; aynı zamanda bunlardan birine kızını eş olarak vermek ve onlardan eş almak da şerefsizlik olarak kabul edili­yordu. Onlara rastlayan birinin, isterse onları dövmesi ser­bestti. Bunlar kirli ve pasaklı bir şekilde dolaşmakta ısrar edi­yor; garip renkli kumaşlarla yamanmış mantolar giyiyor; sa­kallarının bir yarı­sını traş edip, diğer yarısını (4) uzatıyor­lardı. Bundan dolayı, şimdi daha az sayıda askere ihtiyaç duymayan kentte bu durumda pek çok kişinin dolaş­ması çok tehlikeliydi. Onlar da Agesilaos’u yasa koyucu olarak seçtiler. O ise ne bir şey ilave edip, ne de bir şey çıkarıp herhangi bir değişiklik yapmadan Lake­daimonialıların toplantısına katıldı; kanunla­rın bugün için askıya alınması gerekti­ğini, ama bugünden itibaren bunların sonsuza dek tekrar geçerli olacağını söy­leyerek, aynı zamanda hem (5) kent için yasaları, hem de vatandaşlık hakkına sahip erkekleri savundu. Gençlerin kahredici cesaretsizli­ğini ve keyifsizliğini ortadan kal­dırmak istediği için Arkadia’ya saldırdı, rakipleriyle bir savaşa tutuşmaktan da oldukça sakındı; bunun için Mantineialıların küçük bir kentçi­ğini ele geçirerek ve ülkeyi istila ederek, kenti, henüz herşeyin bitmediği yönünde güçlü bir şekilde umutlandırıp neşelendirdi.

XXXI

Ἐκ δὲ τούτου παρῆν εἰς τὴν Λακωνικὴν ὁ Ἐπα­μεινώνδας μετὰ τῶν συμμάχων, οὐκ ἐλάττονας ἔχων τετρακισμυρίων ὁπλιτῶν. πολλοὶ δὲ καὶ ψιλοὶ καὶ ἄνοπλοι πρὸς ἁρπαγὴν συνηκολούθουν, ὥστε μυριάδας ἑπτὰ τοῦ σύμπαντος ὄχλου συνεισβαλεῖν εἰς τὴν Λακωνικήν. (2) Ἦν μὲν δὴ χρόνος οὐκ ἐλάττων ἐτῶν ἑξακοσίων ἀφ᾽ οὗ κατῴκουν τὴν Λακεδαίμονα Δωριεῖς· ἐν δὲ τούτῳ παντὶ τότε πρῶτον ὤφθησαν ἐν τῇ χώρᾳ πολέμιοι, πρότερον δὲ οὐδεὶς ἐτόλμησεν· ἀλλὰ ἀδῄωτον καὶ ἄθικτον οὖσαν ἐμβαλόντες ἐπυρπόλουν καὶ διήρπαζον ἄχρι τοῦ ποταμοῦ καὶ τῆς (3) πόλεως, μηδενὸς ἐπεξιόντος. Ὁ γὰρ Ἀγησίλαος οὐκ εἴα πρὸς τοσοῦτον, ὥς φησι Θεόπομπος, “ῥεῦμα καὶ κλύδωνα πολέμου” μάχεσθαι τοὺς Λακε­δαιμονίους, ἀλλὰ τῆς πόλεως τὰ μέσα καὶ κυριώτατα τοῖς ὁπλίταις περιεσπει­ραμένος ἐκαρτέρει τὰς ἀπειλὰς καὶ τὰς μεγαλαυχίας τῶν Θη­βαίων, προκαλουμένων ἐκεῖνον ὀνομαστὶ καὶ διαμάχεσθαι περὶ τῆς χώρας κελευόντων, ὃς τῶν (4) κακῶν αἴτιός ἐστιν ἐκκαύσας τὸν πόλεμον. οὐχ ἧττον δὲ τούτων ἐλύπουν τὸν Ἀγησίλαον οἱ κατὰ τὴν πόλιν θόρυβοι καὶ κραυγαὶ καὶ διαδρομαὶ τῶν τε πρεσβυτέρων δυσανασ­χε­τούντων τὰ γινόμενα καὶ τῶν γυναικῶν οὐ δυναμένων ἡσυχάζειν, ἀλλὰ παντάπασιν ἐκφρόνων οὐσῶν πρός τε τὴν (5) κραυγὴν καὶ τὸ πῦρ τῶν πολεμίων. Ἠνία δὲ καὶ τὸ τῆς δόξης αὐτόν, ὅτι τὴν πόλιν μεγίστην παραλαβὼν καὶ δυνατωτάτην, ἑώρα συνεσταλμένον αὐτῆς τὸ ἀξίωμα καὶ τὸ αὔχημα κεκολομένον, ᾧ καὶ αὐτὸς ἐχρήσατο πολλάκις, εἰπὼν ὅτι γυνὴ Λάκαινα καπνὸν οὐχ ἑώρακε πολέμιον. λέγεται δὲ καὶ Ἀνταλκίδας, Ἀθηναίου τινὸς ἀμφισ­βητοῦντος ὑπὲρ ἀνδρείας πρὸς αὐτὸν καὶ εἰπόντος, “Ἡμεῖς μέντοι πολλάκις ὑμᾶς ἀπὸ τοῦ Κηφισοῦ ἐδιώξαμεν”, ὑποτυχεῖν· “Ἀλλ᾽ ἡμεῖς (6) γε οὐδέποτε ὑμᾶς ἀπὸ τοῦ Εὐρώτα”. παραπλησίως δὲ καὶ πρὸς τὸν Ἀργεῖον ἀπεκρίνατο τῶν ἀσημοτέρων τις Σπαρτιατῶν· ὁ μὲν γὰρ εἶπε· “Πολλοὶ ὑμῶν ἐν τῇ Ἀργολίδι κεῖνται”, ὁ δὲ ἀπήντησεν· “Ὑμῶν δέ γε οὐδεὶς ἐν τῇ Λακωνικῇ”.

 

XXXI

Bunun üzerine Epameinondas müttefikleriyle birlikte, kırk bin­den az olmayan ağır silahlı askeri yanına alarak Lakonia’ya girdi. Hafif silahlı ya da hiç silahlanmamış pek çok kişi de yağma için onları takip ediyordu, öyle ki Lakonia’yı istila eden tüm ayak takımı yetmiş bin kişiydi. (2) Dorların Lakedaimonia’yı iskan etmelerinin üstün­den altı yüz yıldan daha az zaman geçmemişti. Tüm bu zaman zarfında düşman ülkede ilk kez görülüyordu. Daha önce hiç kimse buna cesa­ret edememişti. Hiç kimse karşılarına çıkamadığı için de nehre (Eurotas) ve (3) kente kadarki, harap edilmemiş ve el değ­memiş olan şeylere saldı­rıp yakıp yağmaladı­lar. Theo­pom­pos’un söylediğine göre, Agesilaos Lakedai­monialıların “böylesi güçlü bir savaş fırtınası ve akımına” karşı savaş­malarına izin vermemiş, tersine, kentin en orta ve en önemli kısmını ağır silahlı askerlerle çevreleyip, kendi­sini ismiyle çağı­ran, savaşı tetiklediği için bu felaketlerin suç­lusu olarak onun şimdi ülkesi için savaşıp zafer kazanmasını buyu­ran (4) Thebailıların savurduğu tehditlere ve böbürlen­melere kat­lanmış­tır. Fakat Agesi­laos’u, kentteki huzursuzluk, olanlar karşı­sında ayaklanan yaşlıla­rın ve sakin olamayıp da düş­manların yaktığı ateş ve yükselttiği (5) çığlıklar karşısında tamamen aklını kay­beden kadınla­rın çıkardığı karışıklık ve perişanlıklar bu olanlar­dan daha az endişe­lendir­memiştir. Çok büyük ve çok güçlüyken yönetimini aldığı kentin azalan ünü ve kaybolan şöhretini görme düşüncesi onu kahrediyordu, zira bizzat kendisi tek bir Lakedaimon kadı­nının dahi düşman ordugahının dumanını görmediğini söyleyerek sık sık bu ünü aşikar ederdi. Antalkidas’ın, Atinalı biri mertlik hakkında kendi­siyle müna­kaşaya girip, “aslında bizler sizleri her zaman Kephisos’tan itibaren kovalardık” deyince şöyle cevap verdiği söylenir: “Ama bizler (6) sizi hiçbir zaman Eurotas’tan kovma­dık”. Basit bir Sparta vatandaşı da, kendisine “sizlerden pek çok kişi Argolis’te gömülüdür”, diyen bir Argosluya benzer bir cevap verdi ve şöyle dedi: “Sizlerdense hiç kimse Lakonia’da gömülü değildir”.

XXXII

Τότε μέντοι τὸν Ἀνταλκίδαν φασὶν ἔφορον ὄντα τοὺς παῖδας εἰς Κύθηρα ὑπεκθέσθαι, περίφοβον γενόμενον. Ὁ δὲ Ἀγησίλαος, ἐπι­χει­ρούντων διαβαίνειν τὸν ποταμὸν τῶν πολεμίων καὶ βιάζεσθαι πρὸς τὴν πόλιν, ἐκλιπὼν τὰ λοιπὰ (2) παρετάξατο πρὸ τῶν μέσων καὶ ὑψηλῶν. Ἐρρύη δὲ πλεῖστος ἑαυτοῦ καὶ μέγιστος τότε ὁ Εὐρώτας, χιόνων γενομένων, καὶ τὸ ῥεῦμα μᾶλλον ὑπὸ ψυχρότητος ἢ τραχύτητος ἐγένετο σκληρὸν καὶ χαλεπὸν τοῖς Θηβαίοις. πορευό­μενον δὲ πρῶτον τῆς φάλαγγος τὸν Ἐπα­μεινώνδαν ἐδείκνυσάν τινες τῷ Ἀγησιλάῳ· κἀκεῖνος, ὡς λέγεται, πολὺν χρόνον ἐμβλέψας αὐτῷ καὶ συμπαραπέμψας τὴν ὄψιν οὐδὲν ἢ τοσοῦτον μόνον εἶπεν· “Ὢ τοῦ (3) μεγαλοπράγμονος ἀνθρώπου”. Ἐπεὶ δὲ φιλο­τιμούμενος ὁ Ἐπαμεινώνδας ἐν τῇ πόλει μάχην συνάψαι καὶ στῆσαι τρόπαιον οὐκ ἴσχυσεν ἐξαγαγεῖν οὐδὲ προ­καλέσασθαι τὸν Ἀγησίλαον, ἐκεῖνος μὲν ἀναζεύξας πάλιν ἐπόρθει τὴν χώραν, ἐν δὲ Λακεδαίμονι τῶν πάλαι τινὲς ὑπούλων καὶ πονηρῶν ὡς διακόσιοι συστρα­φέντες κατ­ελά­βοντο τὸ Ἰσσώριον, οὗ τὸ τῆς Ἀρτέμιδος ἱερόν ἐστιν, εὐερκῆ καὶ δυσεκ­βίαστον τόπον. (4) Ἐφ᾽ οὓς βουλομένων εὐθὺς ὠθεῖσθαι τῶν Λακεδαι­μονίων, φοβηθεὶς τὸν νεωτερισμὸν ὁ Ἀγησίλαος ἐκέλευσε τοὺς μὲν ἄλλους ἡσυχίαν ἄγειν, αὐτὸς δὲ ἐν ἱματίῳ καὶ μεθ᾽ ἑνὸς οἰκέτου προσῄει, βοῶν ἄλλως ἀκηκοέναι τοῦ προστάγματος αὐτούς· οὐ γὰρ ἐνταῦθα κελεῦσαι συνελθεῖν οὐδὲ πάντας, ἀλλὰ τοὺς μὲν ἐκεῖ (δείξας ἕτερον τόπον), τοὺς δὲ (5) ἀλλαχόσε τῆς πόλεως. οἱ δὲ ἀκούσαντες ἥσθησαν οἰόμενοι λανθάνειν, καὶ διαστάντες ἐπὶ τοὺς τόπους οὓς ἐκεῖνος ἐκέ­λευ­σεν ἀπεχώρουν. Ὁ δὲ τὸ μὲν Ἰσσώριον εὐθὺς μεταπεμψάμενος ἑτέρους κατέσχε, τῶν δὲ συστάντων ἐκείνων περὶ πεντεκαίδεκά τινας συλ­λαβὼν νυκτὸς ἀπέκτεινεν. (6) Ἄλλη δὲ μείζων ἐμηνύθη συνωμοσία καὶ σύνοδος ἀνδρῶν Σπαρτιατῶν ἐπὶ πράγμασι νεωτέροις εἰς οἰκίαν κρύφα συνερχο­μένων, οὓς καὶ κρίνειν ἄπορον ἦν ἐν ταραχῇ τοσαύτῃ καὶ περιορᾶν ἐπι­βου­λεύοντας. Ἀπέκτεινεν οὖν καὶ τούτους μετὰ τῶν ἐφόρων βουλευ­σά­μενος ὁ Ἀγησίλαος ἀκρίτους, οὐδενὸς δίχα δίκης τεθανα­τωμένου (7) πρό­τερον Σπαρτιατῶν. Ἐπεὶ δὲ πολλοὶ τῶν συντεταγμένων εἰς τὰ ὅπλα περιοίκων καὶ εἱλώτων ἀπεδίδρασκον ἐκ τῆς πόλεως πρὸς τοὺς πολε­μίους, καὶ τοῦτο πλείστην ἀθυμίαν παρεῖχεν, ἐδίδαξε τοὺς ὑπηρέτας περὶ ὄρθρον ἐπιφοιτᾶν ταῖς στιβάσι καὶ τὰ ὅπλα τῶν ἀπο­κεχω­ρηκότων λαμβάνειν καὶ ἀπο­κρύπτειν, ὅπως ἀγνοῆται τὸ πλῆθος. (8) Ἀναχωρῆσαι δὲ τοὺς Θηβαίους ἐκ τῆς Λακωνικῆς οἱ μὲν ἄλλοι λέγουσι χειμώνων γενο­μένων καὶ τῶν Ἀρκάδων ἀρξαμένων ἀπιέναι καὶ διαρρεῖν ἀτάκτως, οἱ δὲ τρεῖς μῆνας ἐμμεμενηκότας ὅλους καὶ τὰ πλεῖστα τῆς χώρας διαπε­πορθηκότας· Θεόπομπος δέ φησιν, ἤδη τῶν βοιωταρχῶν ἐγνωκότων ἀπαίρειν, ἀφικέσθαι πρὸς αὐτοὺς Φρίξον, ἄνδρα Σπαρ­τιάτην, παρὰ Ἀγησιλάου δέκα τάλαντα κομίζοντα τῆς ἀνα­χω­ρήσεως μισθόν, ὥστε τὰ πάλαι δεδογμένα πράτ­τουσιν αὐτοῖς ἐφόδιον παρὰ τῶν πολεμίων προσπεριγενέσθαι.

 

XXXII

Bazıları, o zamanlar ephoros olan Antalkidas’ın korkuya düşerek, çocuklarını gizlice Kythera’ya kaçırdığını söyler­ler. Agesilaos ise, düşman nehri geçmeye ve kente karşı güç kullanmaya kalkınca, geride kalanları bırakarak orduyu kentin orta ve yukarı kesimlerinde (2) savaş düze­nine soktu. Kar yağdığı için o sıralar Eurotas her zamankin­den çok daha fazla ve coşkun akıyordu. Gerçi ırmak, çok sert akmasından ziyade çok soğuk olması nedeniyle, Thebailılar için zor ve tehlikeliydi. Birkaç (Spartalı) Agesilaos’a phalanks’ın en önünde ilerleyen Epameinondas’ı gösterdi. O da, söylen­diğine göre, uzun süre ona bakmış ve bakışıyla onu takip ettikten sonra sadece şunu demiş: “büyük emeller (3) bes­leyen birisi”. Fakat Epameinondas her ne kadar kentte bir savaş çıkarmak ve bir zafer anıtı dikmek hevesinde olsa da, Agesilaos’u ne dışarı çıkarıp ne de savaş için tahrik edemeyince, ilerlemeye devam etti ve ülkeyi kırıp geçirdi. Uzun süredir durumdan hoşnutsuz olan ayaklanma yanlısı vatandaşlardan yakla­şık iki yüz kişi Lakedai­monia’da bir araya toplanıp, tahki­matlı ve ele geçirilmesi zor bir yer olan, içinde Artemis Tapı­nağı bulunan Issorion’u zaptettiler. (4) Lakedaimonialılar derhal onlara karşı yürümek isteyince, Age­silaos bir ayaklanma çıkmasından korkarak, sakin olmala­rını emretti, kendisi de himation içinde ve bir kölenin eşliğinde onlara yaklaştı ve seslendi; çünkü onlar emri farklı anlamış olmalıydılar. Zira o, herkesin tek bir noktada değil, tersine, kısmen orada (farklı bir yeri göstere­rek), kısmen de kentin başka yerinde (5) toplanmalarını buyurmuştu. Bunu duyanlar, fark edilmediklerine inanıp sevindiler ve onun gitmelerini emrettiği yerlere yöneldiler. Aynı zamanda diğer grupları da gönderdi ve derhal Issorion’u ele geçirdi. Gece­leyin tahrikçilerden on beşini yakalayıp idam ettirdi. (6) Daha sonra da, ihtilal gerçekleştir­mek için gizlice bir evde topla­nan Spartalı vatandaşların toplantısı ve çok daha büyük bir komplo planı ortaya çıktı; öyle ki, şimdi böylesi karışık bir durumda bunların yargılan­ması da suikast planlamalarına rağmen görmezden gelinmeleri de uygunsuzdu. Bundan dolayı Agesilaos daha önce Spartalılardan hiç kimse yargı­sız idam edilmediği halde, ephoros’larla birlikte karar verip bunları hukuki süreç olmaksızın (7) idam ettirdi. Silah hizmetinde görevli peri­oikoi ve heilotai’dan pek çoğu kentten düşman tarafına firar edince, Agesilaos, bu durum çok büyük bir cesa­retsizliğe neden olur diye, hizme­tindekilerin şafak sökmeden karargahta dolaşmalarına, ka­çanların silahlarını ortadan kaldırmalarına ve sayılarının ne kadar olduğu bilin­mesin diye bunları gizlemelerine karar verdi. (8) Bazı­ları, Thebailıların, kış iyice bastırdığın­dan ve Arkadialılar çekilmeye ve düzensiz bir şekilde etrafa dağılmaya başladıkları için Lakonia’dan geri çekil­diklerini; bazıları ise, onların bu arada tam üç ay bölgede kaldıklarını ve ülkenin pek çok yerini harap ettiklerini söylerler. Theopompos ise, Boiō­tar­khai geri çekilme kararı verdiği sırada, geri çekilmeleri­ne karşılık Agesilaos’tan on talanta geti­ren Spartalı Phriksos’un yanlarına geldiğini iddia eder; öyle ki, onlar düşünü­len bu şeyleri zaten yapacakken düşmandan bir de yolluk parası almışlardır.

XXXIII

Τοῦτο μὲν οὖν οὐκ οἶδα ὅπως ἠγνόησαν οἱ ἄλλοι, μόνος δὲ Θεόπομπος ᾔσθετο. τοῦ δὲ σωθῆναι τὴν Σπάρτην τότε πάντες αἴτιον ὁμολογοῦσι γενέσθαι τὸν Ἀγησίλαον, ὅτι τῶν ἐμφύτων αὐτῷ παθῶν, φιλονεικίας καὶ φιλοτιμίας, ἀποστάς, ἐχρήσατο τοῖς πράγ­μασιν ἀσφαλῶς. (2) οὐ μέντοι τήν γε δύναμιν καὶ τὴν δόξαν ἐδυνήθη τῆς πόλεως ἀναλαβεῖν ἐκ τοῦ πταίσματος, ἀλλ᾽ ὥσπερ σώματος ὑγιεινοῦ, λίαν δὲ ἀκριβεῖ καὶ κατησκημένῃ κεχρημένου διαίτῃ παρὰ πάντα τὸν χρόνον, ἁμαρτία μία καὶ ῥοπὴ τὴν πᾶσαν ἔκλινεν εὐτυχίαν τῆς πόλεως· οὐκ ἀλόγως. πρὸς γὰρ εἰρήνην καὶ ἀρετὴν καὶ ὁμόνοιαν ἄριστα συντεταγμένῳ πολιτεύματι προσ­αγαγόντες ἀρχὰς καὶ δυναστείας βιαίους, ὧν οὐδενὸς ἡγεῖτο δεῖσθαι πόλιν εὐδαιμόνως βιωσομένην ὁ Λυκοῦργος, ἐσφάλησαν. (3) Αὐτὸς μὲν οὖν ὁ Ἀγησίλαος ἤδη πρὸς τὰς στρατείας ἀπειρήκει διὰ τὸ γῆρας, Ἀρχίδαμος δὲ ὁ υἱὸς αὐτοῦ, τὴν ἐκ Σικελίας ἥκουσαν παρὰ τοῦ τυράννου βοήθειαν ἔχων, ἐνίκησεν Ἀρκάδας τὴν λεγομένην ἄδακρυν μάχην· οὐδεὶς γὰρ ἔπεσε τῶν μετ᾽ αὐτοῦ, συχνοὺς δὲ τῶν ἐναντίων ἀνεῖλεν. αὕτη μάλιστα τὴν ἀσθένειαν ἤλεγξεν ἡ νίκη τῆς (4) πόλεως. πρότερον μὲν γὰρ οὕτω σύνηθες ἡγοῦντο καὶ προσῆκον ἔργον αὐτοῖς εἶναι τὸ νικᾶν τοὺς πολεμίους, ὥστε μήτε θύειν τοῖς θεοῖς πλὴν ἀλεκτρυόνα νικητήριον ἐν τῇ πόλει, μήτε μεγαλη­γορεῖν τοὺς ἀγωνι­σα­μένους, μήτε ὑπερ­χαίρειν τοὺς πυνθανο­μένους, ἀλλὰ καὶ τῆς ἐν Μαντινείᾳ μάχης γενομένης, ἣν Θουκυ­δίδης γέγραφε, τῷ πρώτῳ φράσαντι τὴν νίκην οἱ ἄρχοντες ἐκ φιδιτίου κρέας (5) ἔπεμψαν εὐαγγέλιον, ἄλλο δὲ οὐδέν· Τότε δὲ τῆς μάχης ἀγγελθείσης καὶ τοῦ Ἀρχιδάμου προσιόντος οὐδεὶς ἐκ­αρ­τέρησεν, ἀλλὰ πρῶτος ὁ πατὴρ ἀπήντα δακρύων ὑπὸ χαρᾶς καὶ μετ᾽ ἐκεῖνον τὰ ἀρχεῖα, τῶν δὲ πρεσβυτέρων καὶ τῶν γυναικῶν τὸ πλῆθος ἐπὶ τὸν ποταμὸν κατῄει, τάς τε χεῖρας ὀρεγόντων καὶ θεο­κλυτούντων, ὥσπερ ἀπεωσ­μένης τὰ παρ᾽ ἀξίαν ὀνείδη τῆς Σπάρτης καὶ λαμπρὸν αὖθις ἐξ ἀρχῆς τὸ φῶς ὁρώσης· ἐπεὶ πρότερόν γέ φασιν οὐδὲ ταῖς γυναιξὶν ἀντιβλέπειν τοὺς ἄνδρας αἰσχυνομένους ἐφ᾽ οἷς ἔπταισαν.

XXXIII

Ben de, niçin diğerlerinin bunu kesinlikle böyle bilmeyip de, sa­dece Theopompos’un fark etmiş olmasını anlamadım. O zaman­lar herkes, Sparta’nın kurtulması­nın, doğuştan gelen ihtiraslarını, zafer tutkusunu ve gururunu bir kenara bırakıp, davranışlarıyla her zaman güvenli yolu kullandığı için, Agesilaos sayesinde olduğuna hemfikir olmuştu. (2) Fakat bütün bunlara rağmen o, bu yenilgiden sonra, kentin gücünü ve ününü eski haline getire­memişti. Zira nasıl tek bir eksik her zaman fazlasıyla düzenli ve sıhhatli yemeye alışmış sağlıklı bir vücudu hırpalıyorsa, tek bir karar da bir kentin tüm saadetini bozabiliyordu. Bu sebepsiz de­ğildi. Zira esasen mükemmel bir şekilde barış, erdem ve dirlik üzerine kurulmuş bir anayasaya, Lykur­gos’un, mutlu bir şekilde varlığını devam ettirmek iste­yen bir kentin ihtiyaç duymadığını düşündüğü güçlü bir yöne­tim ve iktidarı kattıkları için bu du­ruma düştüler. (3) Agesilaos’un kendisi ilerlemiş yaşından do­layı artık seferlerden elini eteğini çekmişti. Oğlu Arkhi­da­mos ise, Sicilya’dan, tirandan gelen yardımı alınca, Arka­dialılara karşı ‘gözyaşı olma­yan’ olarak adlandırılan savaşı kazandı. Zira onunla bir­likte savaşanlardan hiç kimse şehit düşmemiş; düşman tarafından ise pek çok kişi ölmüştü. Bu zafer kentin zayıflı­ğını çok açık (4) bir şekilde göstermiştir. Önceleri onlar, düşmanla­rına karşı zafer kazanmayı kendile­rine yakışan, olağan bir şey olarak görüyor­lardı, öyle ki tanrılara bir horoz kurban kesmek dışında ne kentte bir zafer töreni düzenliyorlar, ne muzaffer savaşmışlıklarıyla övünü­yorlar, ne de duydukla­rında aşırı sevi­niyor­lardı, tersine, Thuky­dides’in de yazdığı Manti­neia’daki savaş sıra­sında dahi, zafer haberini ilk getiren kişiye iyi ha­ber ödülü olarak sa­dece ortak yemekten bir parça et gönder­mişlerdi, (5) faz­lasını değil. Şimdi ise zafer haberi geldiğinde ve Arkhi­damos yaklaştı­ğında kimse buna riayet etmedi; tersine, en başta babası se­vinçten ağlayarak onu karşıla­maya gitti; ardından da idari merci, yaşlılar ve kadınlar alayı da nehre akın etti; ellerini sallayıp, Sparta layık olmadığı yüz karası durum­dan kurtu­lup başlangıçtan itibaren ilk kez yeniden parlak bir ışık gör­düğü için tanrıya şükrettiler. Derler ki, o zamana kadar er­kekler, maruz kaldık­ları şeylerden utanarak kadınların yü­züne baka­mamışlardır.

XXXIV

Οἰκιζομένης δὲ Μεσσήνης ὑπὸ τῶν περὶ τὸν Ἐπαμει­νώνδαν, καὶ τῶν ἀρχαίων πολιτῶν πανταχόθεν εἰς αὐτὴν συμπορευομένων, δια­μάχεσθαι μὲν οὐκ ἐτόλμων οὐδὲ κωλύειν ἐδύναντο, χαλεπῶς δὲ καὶ βαρέως πρὸς τὸν Ἀγησίλαον εἶχον, ὅτι χώραν οὔτε πλήθει τῆς Λακωνικῆς ἐλάττονα καὶ πρωτεύουσαν ἀρετῇ τῆς Ἑλληνικῆς ἔχοντες καὶ καρπούμενοι χρόνον τοσοῦτον ἐπὶ (2) τῆς ἐκείνου βασιλείας ἀπολωλέκασι. διὸ καὶ προτει­νομένην ὑπὸ τῶν Θηβαίων τὴν εἰρήνην ὁ Ἀγησίλαος οὐκ ἐδέξατο. μὴ βουλόμενος δὲ τῷ λόγῳ προέσθαι τοῖς ἔργῳ κρατοῦσι τὴν χώραν, ἀλλὰ φιλονεικῶν, ἐκείνην μὲν οὐκ ἀπέλαβε, μικροῦ δὲ τὴν Σπάρτην προσαπ­έβαλε (3) κατα­στρα­τηγηθείς. Ἐπεὶ γὰρ οἱ Μαντινεῖς αὖθις ἀπέστησαν τῶν Θηβαίων καὶ μετεπέμποντο τοὺς Λακεδαι­μονίους, αἰσθόμενος ὁ Ἐπαμεινώνδας τὸν Ἀγησίλαον ἐξεστρα­τευ­μένον μετὰ τῆς δυνά­μεως καὶ προσιόντα, λαθὼν τοὺς Μαντινεῖς ἀνέζευξε νυκτὸς ἐκ Τεγέας ἄγων ἐπ᾽ αὐτὴν τὴν Λακεδαίμονα τὸ στράτευμα, καὶ μικρὸν ἐδέησε παραλλάξας τὸν Ἀγησίλαον ἔρημον ἐξαίφνης (4) κατα­λαβεῖν τὴν πόλιν. Εὐθύνου δὲ Θεσπιέως, ὡς Καλλισθένης φησίν, ὡς δὲ Ξενοφῶν, Κρητός τινος, ἐξαγγείλαντος τῷ Ἀγησιλάῳ, ταχὺ προ­πέμψας ἱππέα τοῖς ἐν τῇ πόλει φράσοντα, μετ᾽ οὐ πολὺ καὶ αὐτὸς παρῆλθεν εἰς τὴν Σπάρτην. Ὀλίγῳ δὲ ὕστερον οἱ Θηβαῖοι διέβαινον τὸν Εὐρώταν καὶ προσ­έβαλλον τῇ πόλει, μάλα ἐρρω­μένως τοῦ Ἀγησιλάου καὶ παρ᾽ ἡλικίαν (5) ἐπαμύνοντος. οὐ γάρ, ὡς πρότερον, ἀσφαλείας ἑώρα τὸν καιρὸν ὄντα καὶ φυλακῆς, ἀλλὰ μᾶλλον ἀπονοίας καὶ τόλμης, οἷς τὸν ἄλλον χρόνον οὐδέποτε πιστεύ­σας οὐδὲ χρησάμενος, τότε μόνοις ἀπεώσατο τὸν κίνδυνον, ἐκ τῶν χειρῶν τοῦ Ἐπαμεινώνδου τὴν πόλιν ἐξαρπάσας καὶ στήσας τρό­παιον, καὶ τοῖς παισὶ καὶ ταῖς γυναιξὶν ἐπιδείξας τὰ κάλλιστα τροφεῖα τῇ πατ­ρίδι τοὺς (6) Λακε­δαιμονίους ἀποδιδόντας, ἐν δὲ πρώτοις τὸν Ἀρχίδα­μον ἀγωνι­ζόμενον ὑπερηφάνως τῇ τε ῥώμῃ τῆς ψυχῆς καὶ τῇ κουφότητι τοῦ σώματος, ὀξέως ἐπὶ τὰ θλιβόμενα τῆς μάχης διαθέοντα διὰ τῶν στενωπῶν καὶ πανταχοῦ μετ᾽ ὀλίγων ἀντερείδοντα τοῖς πολεμίοις· Ἰσίδαν δὲ δοκῶ, τὸν Φοιβίδου υἱόν, οὐ τοῖς πολίταις μόνον, ἀλ­λὰ καὶ τοῖς πολεμίοις θέαμα φανῆναι καινὸν καὶ ἀγαστόν. (7) Ἦν μὲν γὰρ ἐκπρεπὴς τὸ εἶδος καὶ τὸ μέγεθος τοῦ σώματος, ὥραν δὲ ἐν ᾗ τὸ ἥδιστον ἀνθοῦσιν ἄνθρωποι παριόντες εἰς ἄνδρας ἐκ παίδων εἶχε, γυμνὸς δὲ καὶ ὅπλων τῶν σκεπόντων καὶ ἱματίων, λίπα χρισάμενος τὸ σῶμα, καὶ τῇ μὲν ἔχων χειρὶ λόγχην, τῇ δὲ ξίφος, ἐξήλατο τῆς οἰκίας, καὶ διὰ μέσων τῶν μαχομένων ὠσάμενος ἐν τοῖς πολεμίοις ἀνεστρέφετο, παίων τὸν προστυχόντα καὶ καταβάλλων. (8) ἐτρώθη δὲ ὑπ᾽ οὐδενός, εἴτε θεοῦ δι᾽ ἀρε­τὴν φυλάττοντος αὐτόν, εἴτε μεῖζόν τι καὶ κρεῖττον ἀνθ­ρώπου φανεὶς τοῖς ἐναντίοις. Ἐπὶ τούτῳ δὲ λέγεται τοὺς ἐφόρους στεφα­νώσαντας αὐτὸν εἶτα χιλίων δραχμῶν ἐπι­βα­λεῖν ζημίαν, ὅτι χωρὶς ὅπλων διακινδυνεύειν ἐτόλμησεν.

XXXIV

Messene, Epameinondas’ın yanındakiler tarafından yeniden kuru­lunca ve her taraftan yaşlı insanlar buraya akın edince, ne savaş­mayı göze aldılar ne de buna mani olabildiler. Bü­yüklükte Lako­nia’dan daha küçük olmayan, verimlilik açısın­dan da Hellas’ın önde gelen yeri olan ve uzun süredir kendilerinin hakimiyetinde bulunan bu bölgeyi onun kral­lığı sırasında kaybettikleri için (2) Agesilaos’a çok kızgın ve öfkeliydiler. Bundan dolayı Agesilaos da Thebailılar tarafın­dan teklif edilen barışı kabul etmedi. Zira bu işte ba­şarılı olanlara ülkeyi bırakmak istemeyip dik kafalı dav­ransa da, onu geri alamadı; hatta az kalsın oyuna gelip Sparta’yı da (3) kaybediyordu. Zira Mantineialılar yeniden Thebailılardan ayrılıp Lakedaimonialıları yardıma çağı­rınca, Epamei­nondas, Age­si­laos’un ordusuyla birlikte se­fere çıktığı ve kendisine yaklaş­makta olduğu haberini almış ve Manti­neialılara fark ettirmeden, geceleyin, ordusunu toplayıp Tegea’dan Lakedaimonia’ya sevk etmişti; az daha da Agesila­os’u tek başına atlatıp (4) kenti aniden ele geçi­recekti. Kallisthenes’in söylediğine göre Thespialı, Kse­no­phon’a göre ise Giritli biri olan Euthynos, Agesilaos’a du­rumu haber verince o da hemen, hızlı bir şekilde, kenttekileri bil­gilendir­mek için önceden bir atlı gönderdi ve kendisi de çok za­man geçmeden, Sparta’ya vardı. Bun­dan kısa süre sonra, Thebai­lılar Eurotas’ı aştılar ve Agesilaos’un bu yaşında yüksek bir cesaretle savunduğu (5) kente saldırdılar. O ise önceki gibi, emniyetli ve ihtiyatlı bir savunmaya geçmedi, tersine, başka hiçbir zaman güvenmediği ve ihtiyaç duymadığı cesur ve çaresiz bir sa­vunmaya girişti. Şimdi de tehlikeyi sadece bu sayede uzaklaştırdı; kenti Epamei­non­das’ın ellerinden çekip çıkararak zafer anıtını dikti; çocuklar ile kadınlara da aldıkları en iyi eğitimi vatanlarına böyle geri ödeyen (6) Lakedaimonialıları, en önlerde de ruhunun gücü ve vü­cudunun çevikliğiyle cesurca mücadele eden, savaşın getir­diği tehlikeli durumlarda hızlı bir şekilde dar geçitlere ko­şup, az kişiyle her yerde düşmana göğüs geren Arkhidamos’u gösterdi. Ben ise, Phoi­bidas oğlu Isidas’ın, sadece vatandaşlara değil, düşmanlara da güzel ve takdire şayan bir görüntü vermiş olduğunu düşünüyorum. (7) Zira vücudu­nun iriliği ve görünüşü mükemmeldi, çocukluktan erkekliğe geçen insanların en güzel çağlarını yaşadığı dönemdeydi; çıplaktı ve ku­şamsızdı, vücudu yağlanmıştı, bir elinde mız­rak, diğerinde kılıç tutuyordu, evden fırlamış, savaşanları yarıp düşmanların arasına dalmış ve önüne gelene saldırıp yere sererek işe koyulmuştu. (8) İster erdeminden dolayı tanrılar onu korumuş olsun, ister düş­manlara bir insandan daha iri ve güçlü görünmüş olsun, hiç kimse tarafından ya­ralanmadı. Bunun üzerine de, derler ki, ephoros’lar onu taçlandırmış, fakat daha sonra da silahsız bir şekilde tehlikeye atılmayı göze aldığı için bin drakhmai cezaya çarptırmışlardı.

XXXV

Ὀλίγαις δὲ ὕστερον ἡμέραις περὶ τὴν Μαντίνειαν ἐμαχέσαντο, καὶ τὸν Ἐπαμεινώνδαν ἤδη κρατοῦντα τῶν πρώτων, ἔτι δὲ ἐγκείμενον καὶ κατα­σπεύδοντα τὴν δίωξιν, Ἀντικράτης Λάκων ὑποστὰς ἔπαισε δόρατι μέν, ὡς Διοσκουρίδης ἱστόρηκε, Λακεδαιμόνιοι δὲ Μαχαι­ρίωνας ἔτι νῦν τοὺς ἀπογόνους τοῦ Ἀντικράτους (2) καλοῦσιν, ὡς μαχαίρᾳ πατάξαν­τος. οὕτω γὰρ ἐθαύμασαν καὶ ὑπερη­γάπησαν αὐτὸν φόβῳ τοῦ Ἐπαμει­νών­δου ζῶντος, ὥστε τιμὰς μὲν ἐκείνῳ καὶ δωρεὰς ψηφίσασθαι, γένει δ᾽ ἀτέλειαν, ἣν ἔτι καὶ καθ᾽ ἡμᾶς ἔχει Καλλικρά­της, εἷς τῶν Ἀντικράτους ἀπογόνων. Μετὰ δὲ τὴν μάχην καὶ τὸν θάνατον τοῦ Ἐπαμεινώνδου γενομένης εἰρήνης τοῖς Ἕλλησι πρὸς αὑτούς, ἀπήλαυνον οἱ περὶ τὸν Ἀγησίλαον τοῦ ὅρκου τοὺς Μεσση­νίους, ὡς πόλιν οὐκ ἔχοντας. (3) Ἐπεὶ δὲ οἱ λοιποὶ πάντες ἐδέχοντο καὶ τοὺς ὅρκους ἐλάμβανον παρ᾽ αὐτῶν, ἀπέστησαν οἱ Λακεδαιμόνιοι, καὶ μόνοις αὐτοῖς πόλεμος ἦν ἐλπίζουσιν ἀναλήψεσθαι τὴν Μεσσηνίαν. βίαιος οὖν ἐδόκει καὶ ἀτενὴς καὶ πολέμων ἄπληστος ὁ Ἀγησίλαος εἶναι, τὰς μὲν κοινὰς διαλύσεις πάντα τρόπον ὑπορύττων καὶ ἀνα­βάλλων, πάλιν δὲ ὑπὸ χρημάτων ἀπ­ορίας ἀναγκαζόμενος ἐνοχλεῖν τοῖς κατὰ πόλιν φίλοις καὶ δανείζεσθαι καὶ (4) συν­ερανίζεσθαι, δέον ἀπηλ­λάχθαι κακῶν εἰς τοῦτο περιήκοντι τῷ καιρῷ, καὶ μὴ τὴν ἅπασαν ἀρχὴν τοσαύτην γενομένην ἀφεικότα καὶ πόλεις καὶ γῆν καὶ θάλατταν, ὑπὲρ τῶν ἐν Μεσσήνῃ κτημάτων καὶ προσόδων σφαδάζειν.

XXXV

Bundan birkaç gün sonra Mantineia etrafında savaştılar, Dioskurides’in anlattığına göre de, Lakedaimon Anti­krates, ön saflardakileri dağıtan, şimdi de sıkıştırıp takibi hızlandı­ran Epamei­nondas’a karşı pozisyon alarak mızrağıyla saldırdı, Lakedai­monialılar bugün hala Antikrates’in soyundan gelen­leri, o Epameinondas’ı makhaira ile vurduğu için Makhairiones ola­rak (2) adlandırırlar. Nitekim hayattayken Epameinondas karşı­sında duydukları korkudan dolayı ona onurlar ve hediyeler bah­şettiler, ardıllarına da ateleia hakkını verdiler. Antikrates’in ardıllarından biri olan Kalli­krates günümüzde dahi bu haktan ya­rarlanır. Savaş bittikten, Epameinondas öldükten ve Hellenlerle karşılıklı barış ya­pıldıktan sonra Agesilaos taraftarları, bir devlete sahip olmadıkları dolayısıyla Messenialıları yeminin dışında tuttular. (3) Geriye kalan herkesin bunu tanımasına ve onların yeminlerini de kabul etmesine rağmen, Lakedaimonialılar antlaşmadan vaz­geçti­ler ve Messenia’yı yeniden ele geçirmeyi umarak tek başlarına savaşı devam ettirdiler. Bundan dolayı Agesilaos, tüm genel antlaş­malara her şe­kilde zarar verip ertelediği için zorba, ısrarlı ve savaşa doy­maz biri gibi gözüküyor; diğer taraftan da para kıt­lığın­dan dolayı kentteki dostlarını yeniden borç para verme ve (4) gönüllü katkı ödeme konularında sıkıştır­mak zorunda kalı­yordu. Aslında iş bu raddeye gelince, bu zulme bir son ver­mesi, kentler üzerinde, denizde ve ka­rada böylesi tam bir hakimiyete ulaşmış­ken, hala Messe­ne’deki mallar ve gelir­ler için böyle ısrarcı olma­ması gerekliydi.

XXXVI

Ἔτι δὲ μᾶλλον ἠδόξησε Τάχῳ τῷ Αἰγυπτίῳ στρατηγὸν ἐπιδοὺς ἑαυτόν. οὐ γὰρ ἠξίουν ἄνδρα τῆς Ἑλλάδος ἄριστον κεκριμένον καὶ δόξης ἐμπεπληκότα τὴν οἰκουμένην, ἀποστάτῃ βασιλέως, ἀνθρώπῳ βαρβάρῳ, χρῆσαι τὸ σῶμα καὶ τοὔνομα καὶ τὴν δόξαν ἀποδόσθαι χρημάτων, ἔργα μισθοφόρου καὶ ξεναγοῦ διαπραττόμενον. (2) κεἰ γὰρ ὑπὲρ ὀγδοήκοντα γεγονὼς ἔτη καὶ πᾶν ὑπὸ τραυμάτων τὸ σῶμα κατα­κεκομμένος ἐκείνην αὖθις ἀνεδέξατο τὴν καλὴν καὶ περί­βλεπτον ἡγεμονίαν ὑπὲρ τῆς τῶν Ἑλλήνων ἐλευθερίας, οὐ πάμπαν ἄμεμπτον εἶναι τὴν φιλοτιμίαν· τοῦ γὰρ καλοῦ καιρὸν οἰκεῖον εἶναι καὶ ὥραν, μᾶλλον δὲ ὅλως τὰ καλὰ τῶν αἰσχρῶν τῷ (3) μετρίῳ διαφέρειν. οὐ μὴν ἐφρόντιζε τούτων ὁ Ἀγησί­λαος, οὐδὲ ᾤετο παρ᾽ ἀξίαν εἶναι λειτούρ­γημα δημό­σιον οὐδέν, ἀλλὰ μᾶλλον ἀνάξιον ἑαυτοῦ τὸ ζῆν ἄπρακ­τον ἐν τῇ πόλει καὶ καθῆσθαι περιμένοντα τὸν θάνα­τον. Ὅθεν ἀθροίσας μισθοφόρους ἀφ᾽ ὧν ὁ Τάχως αὐτῷ χρη­μά­των ἔπεμψε, καὶ πλοῖα πλη­ρώσας, ἀνήχθη, τριά­κοντα συμβούλους ἔχων μεθ᾽ ἑαυτοῦ Σπαρτιάτας, ὡς πρότερον. (4) Ἐπεὶ δὲ κατέπλευσεν εἰς τὴν Αἴγυπτον, εὐθὺς οἱ πρῶτοι τῶν βασιλικῶν ἡγεμόνων καὶ διοικητῶν ἐβάδιζον ἐπὶ ναῦν θεραπεύοντες αὐτόν. Ἦν δὲ καὶ τῶν ἄλλων Αἰγυπτίων σπουδή τε μεγάλη καὶ προσδοκία διὰ τοὔνομα καὶ τὴν δόξαν τοῦ Ἀγησιλάου, καὶ συνετρόχαζον ἅπαντες ἐπὶ τὴν θέαν. (5) Ὡς δὲ ἑώρων λαμπρότητα μὲν καὶ κατασκευὴν οὐδεμίαν, ἄνθρωπον δὲ πρεσβύτην κατακείμενον ἔν τινι πόᾳ παρὰ τὴν θάλασσαν, εὐτελῆ καὶ μικρὸν τὸ σῶμα, τραχὺ καὶ φαῦλον ἱμάτιον ἀμπεχόμενον, σκώπτειν αὐτοῖς καὶ γελωτοποιεῖν ἐπῄει, καὶ λέγειν ὅτι τοῦτο ἦν τὸ μυθολογούμενον (6) ὠδίνειν ὄρος, εἶτα μῦν ἀποτεκεῖν. Ἔτι δὲ μᾶλλον αὐτοῦ τὴν ἀτοπίαν ἐθαύμασαν, ὅτε ξενίων προσκομισθέντων καὶ προσαχθέντων ἄλευρα μὲν καὶ μόσχους καὶ χῆνας ἔλαβε, τραγήματα δὲ καὶ πέμματα καὶ μύρα διωθεῖτο, καὶ βιαζομένων λαβεῖν καὶ λιπαρούντων ἐκέλευσε τοῖς εἵλωσι διδόναι κομίζοντας. τῇ μέντοι στεφανωτρίδι βύβλῳ φησὶν αὐτὸν ἡσθέντα Θεόφραστος διὰ τὴν λιτότητα καὶ καθαριότητα τῶν στεφάνων αἰτήσασθαι καὶ λαβεῖν, ὅτε ἀπέπλει, παρὰ τοῦ βασιλέως.

XXXVI

Mısırlı Takhos’a kendini ordu komutanı olarak tahsis edince, adı iyice kötüye çıktı. Zira Hellas’ın en değerli adamı seçil­miş, ünü tüm dünyaya yayılmış birinin, kendini, krala isyan eden bir barbarın hizmetine sokması, para karşılığı adını ve şanını satması, ücretli bir askerin ve komutanın işlerini yü­rütmesi doğru kabul edilemez. (2) Seksen yaşını aşmış, vücudu yara bere dolu bir ihtiyar olma­sına rağmen Hellenlerin öz­gürlüğü için iyi ve takdire şayan ko­mutanlık görevini bir kez daha üstlense de, böylesi bir hırs tama­men masum değildi. Zira iyiliğin kendine has bir zamanı ve çağı vardır ve daha iyi şeyler kötülüklerden (3) bu ölçü sayesinde ayrılır. Agesilaos ise, bunlara dikkat etmiyordu. Kamusal hizmetin şanına yakışmadığına inanıyor, daha çok da kentte meşguli­yetsiz bir şe­kilde yaşamayı ve oturup ölümü beklemeyi ken­dine layık görmü­yordu. Bundan dolayı Takhos’un gönderdiği paralarla kiralık asker topladı, birkaç gemiyi tayfalandırdı ve önceden yap­tığı gibi otuz Spartalıyı danışman olarak alarak denize açıldı. (4) Mısır’a varır varmaz, pek çok kraliyet memuru ve dioiketes ona saygıla­rını sunmak için gemiye geldiler. Agesilaos’un ismi ve şöhreti dolayısıyla diğer Mısırlılar arasında da oldukça heyacanlı bir bekleyiş vardı. Herkes onu görmeye koş­muştu. (5) Fakat onlar karşılarında ihtişamlı ve gösterişli birini değil de, sahilde çimlere uzanmış, basit ve küçük vücu­dunu kaba ve sade bir himation’a sarmış yaşlı bir insan görünce, kendilerini gülmek ve onunla alay etmekten ve de bunun mitolojide anlatılan, (6) dağın çektiği doğum sancısı oldu­ğunu ve sonra da bir fareyi doğurduğunu söylemekten ala­madılar. Sonrasında ise, onun kişisel özelliklerine daha çok hayran kaldılar; öyle ki, kendisine misa­firlik hediyeleri geti­rilip sunulduğu zaman, sadece un, dana ve kazları alıp, tatlı, kurabiye ve parfümleri geri çevirmiş; onlar almaya zorlayıp ısrar ettiğinde de, getirilen şeylerin heilotai’a verilmesini emretmişti. Theophrastos’un anlattı­ğına göre, taç yapıl­maya uygun bir kamıştan pürüzsüzlüğü ve temizliği yüzün­den hoşlanmış, ayrılırken bu taçlardan rica etmiş ve kraldan al­mıştır.

XXXVII

Τότε δὲ συμμίξας τῷ Τάχῳ παρασκευαζομένῳ πρὸς τὴν στρατείαν, οὐχ, ὥσπερ ἤλπιζεν, ἁπάσης στρατηγὸς ἀπεδείχθη τῆς δυνάμεως, ἀλλὰ τῶν μισθοφόρων μόνων, τοῦ δὲ ναυτικοῦ Χαβρίας ὁ Ἀθηναῖος· ἡγεμὼν δὲ συμπάντων (2) αὐτὸς ἦν ὁ Τάχως. καὶ τοῦτο πρῶτον ἠνίασε τὸν Ἀγησί­λαον· ἔπειτα τὴν ἄλλην ἀλαζονείαν καὶ κενοφρο­σύνην τοῦ Αἰγυπτίου βαρυνόμενος ἠναγκάζετο φέρειν· καὶ συν­εξέπλευσεν ἐπὶ τοὺς Φοίνικας αὐτῷ, παρὰ τὴν ἀξίαν τὴν ἑαυτοῦ καὶ τὴν φύσιν ὑπείκων καὶ καρτερῶν, ἄχρι οὗ καιρὸν ἔλαβε. (3) Νεκτάναβις γὰρ ἀνεψιὸς ὢν τοῦ Τάχω καὶ μέρος ἔχων ὑφ᾽ ἑαυτῷ τῆς δυνάμεως ἀπέστη· καὶ βασιλεὺς ὑπὸ τῶν Αἰγυπτίων ἀναγορευθεὶς διεπέμπετο πρὸς τὸν Ἀγησίλαον ἀξιῶν αὐτῷ βοηθεῖν· τὰ δ᾽ αὐτὰ καὶ τὸν Χαβρίαν παρε­κάλει, (4) μεγάλας ὑπισχ­νούμενος ἀμφοτέροις δωρεάς. αἰσθο­μένου δὲ ταῦτα τοῦ Τάχω καὶ τραπομένου πρὸς δέησιν αὐτῶν, ὁ μὲν Χαβρίας ἐπειρᾶτο καὶ τὸν Ἀγησίλαον ἐν τῇ φιλίᾳ τοῦ Τάχω πείθων καὶ παραμυ­θούμενος κατέχειν, ὁ δὲ Ἀγησίλαος εἶπεν ὅτι “Σοὶ μέν, ὦ Χαβρία, κατὰ σεαυτὸν ἀφιγμένῳ χρῆσθαι τοῖς ἑαυτοῦ λογισμοῖς ἔξεστιν, ἐγὼ δὲ ὑπὸ τῆς πατρίδος ἐδόθην Αἰγυπ­τίοις στρατηγός. οὐκ οὖν ἂν ἔχοι μοι καλῶς οἷς ἐπέμφθην σύμμαχος πολεμεῖν, ἐὰν μὴ πάλιν ἡ (5) πατρὶς κελεύσῃ”. ταῦτα δὲ εἰπὼν ἔπεμψεν εἰς Σπάρτην ἄνδρας, οἳ τοῦ μὲν Τάχω κατηγορήσειν, ἐπαινέσεσθαι δὲ τὸν Νεκτάναβιν ἔμελλον. Ἔπεμψαν δὲ κἀκεῖνοι δεόμενοι τῶν Λακεδαιμονίων, ὁ μὲν ὡς πάλαι σύμμαχος γεγονὼς καὶ φίλος, ὁ δὲ ὡς εὔνους καὶ προθυμότερος περὶ τὴν πόλιν ἐσόμενος. Ἀκούσαντες οὖν οἱ Λακεδαιμόνιοι τοῖς μὲν Αἰγυπτίοις ἀπεκρίναντο φανε­ρῶς Ἀγησιλάῳ περὶ τούτων μελήσειν, ἐκείνῳ δὲ ἐπέστειλαν ὁρᾶν κελεύοντες ὅπως πράξει τὸ τῇ Σπάρτῃ συμφέρον. (6) οὕτω δὴ λαβὼν τοὺς μισθοφόρους ὁ Ἀγησίλαος ἀπὸ τοῦ Τάχω μετέστη πρὸς τὸν Νεκτάναβιν, ἀτόπου καὶ ἀλλοκότου πράγματος παρακαλύμ­ματι τῷ συμφέροντι τῆς πατρίδος χρησάμενος· ἐπεὶ ταύτης γε τῆς προφάσεως ἀφαιρεθείσης τὸ δικαιότατον ὄνομα τῆς πράξεως ἦν προδοσία. Λακε­δαιμόνιοι δὲ τὴν πρώτην τοῦ καλοῦ μερίδα τῷ τῆς πατ­ρίδος συμφέροντι διδόντες οὔτε μανθάνουσιν οὔτε ἐπίσ­ταν­ται δίκαιον ἄλλο πλὴν ὃ τὴν Σπάρτην αὔξειν νομίζουσιν.

XXXVII

Bundan sonra da, sefer için hazırlık yapan Takhos’la birleşti. Fakat umduğu gibi, tüm ordunun değil, sadece ücretli askerle­rin komutanı oldu. Donanma komutanı ise, Atinalı Khabrias’tı. Takhos’un kendisi de bütün güçlerin (2) başkomutanı oldu. Bu durum Agesilaos’u ilkin rahatsız etti. Sonra da Mısırlının diğer kibirlilik ve küstah­lıklarına öfke içinde katlanmak onu zorladı. Yine de, Fenikeliler üzerine onunla birlikte gitti ve uygun zamanı bulana kadar da onun rütbesi ve karakteri kar­şısında itaat etti ve sabır gösterdi. (3) Takhos’un yeğeni olan ve onun altında yönetimin bir kısmını idare eden Nektanabis ondan ayrılıp da Mısırlılar tarafından res­men kral ilan edi­lince, kendi­sine yardım etmesini istemek için Agesi­laos’a elçi gönderdi. Khab­rias’tan da aynı şeyleri rica etti, (4) her ikisine de büyük hediyeler söz verdi. Takhos bunları öğren­dik­ten sonra, onları ricalarıyla sıkıştırdı, Khabrias ise, Agesilaos’u Takhos’un dostlu­ğuna ikna etmeye ve dayan­ması için cesaretlendirmeye çalıştı. Agesilaos da “Sen ey Khabrias, kendi başına gelen birisi olarak kendi düşüncelerinin peşin­den koşabi­lir­sin; ama ben, Mısırlılara kendi vatanım tarafın­dan bir komutan olarak veril­dim. O yüzden (5) vatanım tara­fından emredil­me­dikçe müttefik ola­rak gönderildiğim kişi­lerle savaşmak bana ya­kışmaz”. Bunları söyle­dikten sonra, Sparta’ya Takhos’u yerip, Nektanabis’i öv­mesi için konuşa­cak adamlar yolladı. Lakedaimonialıların lütfunu isteyenler de elçi gönder­diler, biri (Takhos) eskisi gibi dost ve müttefik olmak için, diğeri (Nektanabis) kent için daha iyi ve hayırlı şeylerin olması vaa­diyle. Lake­dai­monialılar her ikisini de dinledikten sonra, Mısırlılara bu konularla Agesilaos’un il­gileneceği yönünde açık bir cevap yolla­dılar. Agesilaos’a da bir mesaj yollayıp, Sparta için nasıl faydalı olacaksa öyle davranmasını emrettiler. (6) Bunun üzerine, Agesilaos da kent yara­rına bahanesiyle sadakatsiz ve uygunsuz bir işe girişerek, ücretli as­kerlerini yanına aldı ve Takhos tarafından ayrılıp Nekta­na­bis tarafına geçti. Şayet bu bahane bir tarafa bırakı­lırsa, bu davranışın en doğru adlandırması ihanettir. Fakat Lakedai­monialılar vata­nın yararına olan şeyi, doğru olan şeylerin en başına yerleş­tiriyorlardı. Onlar Sparta’nın iyiliğine olduğuna inandıkları şeyden başka bir adaleti ne öğrenmişler ne de böyle bir şey tanımışlardı.

XXXVIII

Ὁ μὲν οὖν Τάχως ἐρημωθεὶς τῶν μισθοφόρων ἔφυγεν, ἐκ δὲ Μένδητος ἕτερος ἐπανίσταται τῷ Νεκτανάβιδι βασιλεὺς ἀναγορευθείς· καὶ συναγαγὼν δέκαμυριάδας ἀνθρώπων ἐπῄει. θαρ­σύνοντος δὲ τοῦ Νεκτανάβιδος τὸν Ἀγησίλαον, καὶ λέγοντος ὅτι πολλοὶ μέν εἰσιν οἱ πολέμιοι, μιγάδες δὲ καὶ βάναυσοι καὶ δι᾽ ἀπειρίαν (2) εὐ­κατα­φρόνητοι, “καὶ μὴν οὐ τὸ πλῆθος αὐτῶν”, ὁ Ἀγησίλαος εἶπεν, “ἀλλὰ τὴν ἀπειρίαν φοβοῦμαι καὶ τὴν ἀμαθίαν ὡς δυσεξαπάτητον. αἱ γὰρ ἀπάται τὸ παράδοξον ἐπάγουσι τοῖς πρὸς ἄμυναν ὑπονοοῦσι καὶ προσδοκῶσι τρε­πομένοις, ὁ δὲ μὴ προσδοκῶν μηδὲ ὑπονοῶν μηδὲν οὐ δίδωσι τῷ παραλογιζομένῳ λαβήν, ὥσπερ οὐδὲ τῷ παλαίοντι ῥοπὴν ὁ μὴ κινού­μενος”. Ἐκ τούτου καὶ ὁ (3) Μενδήσιος ἔπεμπε πειρῶν τὸν Ἀγησί­λαον. Ἔδεισεν οὖν ὁ Νεκτάναβις, καὶ κελεύοντος αὐτοῦ διαμά­χεσθαι τὴν ταχίσ­την καὶ μὴ χρόνῳ πολεμεῖν πρὸς ἀνθρώπους ἀπείρους ἀγῶνος, πολυ­χειρίᾳ δὲ περιελθεῖν καὶ περιταφρεῦσαι καὶ φθάσαι πολλὰ καὶ προλαβεῖν δυναμένους, ἔτι μᾶλλον ἐν ὑποψίᾳ καὶ φόβῳ γενόμενος πρὸς αὐτὸν ἀπεχώρησεν εἰς πόλιν εὐερκῆ καὶ μέγαν ἔχουσαν (4) περίβολον. Ὁ δὲ Ἀγη­σίλαος ἠγανάκτει μὲν ἀπιστούμενος καὶ βαρέως ἔφερεν, αἰσχυνόμενος δὲ καὶ πάλιν μεταστῆναι πρὸς τὸν ἕτερον καὶ τελέως ἀπελθεῖν ἄπρακτος, ἠκολούθησε καὶ συν εισῆλθεν εἰς τὸ τεῖχος.

XXXVIII

Misthophoroi tarafından terk edildikten sonra Takhos da kaçtı. Sadece Mendesli bir başka kişi, kral ilan edilen Nektana­bis’e karşı ayaklandı ve yüz bin kişilik bir ordu toplayıp harekete geçti. Bunun üzerine Nektanabis, Agesilaos’u cesaretlendirmek için düşmanın sayıca çok oldu­ğunu; fakat karma insanların ve el işçi­lerinin tecrübesiz­liği dolayısıyla çok da (2) dikkate değer olmadı­ğını söyle­yince, Agesilaos da “onların çok olmasından değil, ter­sine, aldatması zor olduğu için bu tecrübesizlik ve bilgisizlikten korkuyorum” dedi. “Zira yalan ve dolan, bir misillemeden kuşku­landıkları ve böyle birşey bekledikleri için buna karşı hazırlık yapanların başına umulmadık bir şey getirir; oysa böyle bir şey beklemeyen ve böyle bir şeyden kuşkulanma­yan kişi, tıpkı hare­ketsiz duran birinin, güreş yapan bir di­ğerine kendini mindere düşürme imkanı vermediği gibi, hile yapana bunu yapma fırsatı ver­mez”. Bundan dolayı (3) Mendesli şahıs da Agesilaos’u kazan­mak için bir elçi gönderdi. Nektanabis, Agesilaos savaş tec­rübesi olmayanlara karşı yavaş yavaş savaşmayı değil de mümkün oldu­ğunca hızlı savaşıp kazanmayı; eldeki kalaba­lık sayesinde onu bir hendekle sarıp kuşat­mayı; pek çok şey kazanmayı ve savaş gü­cünü önceden ele geçirmeyi önerince korkuya kapıldı ve ona karşı hala şüphe ve korku beslediği için de uzun bir sura sahip (4) tah­kimatlı kente geri çekildi. Agesilaos ise, kendini kötü hissetti ve kendine güvenilme­diği için çok sinirlendi. Fakat yeniden karşı tarafa geçmek ve tamamen başarısız olmaktan utandığı için kralı takip etti ve onunla birlikte kaleye yöneldi.

XXXIX

Ἐπελθόντων δὲ τῶν πολεμίων καὶ περι­ταφρευόντων τὴν πόλιν, αὖθις αὖ δείσας τὴν πολιορκίαν ὁ Αἰγύπτιος ἐβούλετο μάχεσθαι καὶ τοὺς Ἕλληνας μάλα συμπροθυμουμένους εἶχεν· οὐ γὰρ ἦν ἐν τῷ χωρίῳ σῖτος. Ὁ δὲ Ἀγησίλαος οὐκ ἐῶν, ἀλλὰ κωλύων ἤκουε μὲν ἔτι μᾶλλον κακῶς ἢ πρότερον ὑπὸ τῶν Αἰγυπτίων καὶ προδότης ἀπεκαλεῖτο τοῦ βασιλέως, ἔφερε δὲ πρᾳότερον ἤδη τὰς διαβολὰς καὶ προσεῖχε τῷ καιρῷ τοῦ στρατηγήματος. (2) ῏Ην δὲ τοιόνδε. τάφρον ἔξωθεν ἦγον οἱ πολέμιοι περὶ τὸ τεῖχος βαθεῖαν ὡς παντάπασιν ἀποκλείσοντες αὐτούς. Ὡς οὖν ἐγγὺς ἦσαν αἱ τελευταὶ τοῦ ὀρύγματος ἀπαντῶντος αὑτῷ καὶ περιϊόντος ἐν κύκλῳ τὴν πόλιν, ἑσπέραν ἀναμείνας γενέσθαι καὶ κελεύσας ἐξοπ­λίζεσ­θαι τοὺς Ἕλληνας ἔλεγεν ἐλθὼν πρὸς τὸν Αἰγύπτιον·  “Ὁ μὲν τῆς σωτηρίας, ὦ νεανία, καιρὸς οὗτός ἐστιν, ὃν ἐγὼ διαφθεῖραι φοβούμενος οὐκ ἔφραζον πρὶν (3) ἐλθεῖν. Ἐπεὶ δὲ ἡμῖν οἱ πολέμιοι τὴν ἀσφάλειαν αὐτοὶ διὰ τῶν χειρῶν παρ­εσκευάκασι, τοσαύτην ὀρυξάμενοι τάφρον, ἧς τὸ μὲν ἐξειργασ­μένον ἐκείνοις ἐμποδών ἐστι τοῦ πλήθους, τὸ δὲ διαλεῖπον ἡμῖν δίδωσιν ἴσῳ καὶ δικαίῳ μέτρῳ διαμάχεσθαι πρὸς αὐτούς, φέρε νῦν, προθυμηθεὶς ἀνὴρ ἀγαθὸς γενέσθαι καὶ μεθ᾽ ἡμῶν ἐπισπόμενος δρόμῳ σῶζε (4) σεαυτὸν ἅμα καὶ τὴν στρατιάν. Ἡμᾶς γὰρ οἱ μὲν κατὰ στόμα τῶν πολεμίων οὐχ ὑπομενοῦσιν, οἱ δὲ ἄλλοι διὰ τὴν τάφρον οὐ βλάψ­ου­σιν”. Ἐθαύμασεν οὖν ὁ Νεκτάναβις τοῦ Ἀγησι­λάου τὴν δεινότητα, καὶ δοὺς ἑαυτὸν εἰς μέσα τὰ τῶν Ἑλλή­νων ὅπλα καὶ προσπεσὼν ἐτρέψατο ῥᾳδίως τοὺς ἀντιστάντας. Ὡς δὲ ἅπαξ ἔλαβε πειθόμενον αὑτῷ τὸν Νεκτάναβιν ὁ Ἀγησίλαος, αὖθις ἐπῆγε τὸ αὐτὸ στρατήγημα καθάπερ πάλαισμα τοῖς πολεμίοις. (5) τὰ μὲν γὰρ ὑποφεύγων καὶ ὑπάγων, τὰ δὲ ἀντιπερι­χωρῶν, ἐμβάλλει τὸ πλῆθος αὐτῶν εἰς τόπον ἔχοντα διώρυχα βαθεῖαν ἐξ ἑκατέρας πλευρᾶς παραρρέουσαν, ὧν τὸ μέσον ἐμφράξας καὶ καταλαβὼν τῷ μετώπῳ τῆς φάλαγγος ἐξίσωσε πρὸς τοὺς μαχομένους τῶν πολεμίων τὸ πλῆθος, οὐκ ἔχοντας περιδρομὴν καὶ κύκλωσιν. Ὅθεν οὐ πολὺν χρόνον ἀντιστάντες ἐτράποντο· καὶ πολλοὶ μὲν ἀνῃρέθησαν, οἱ δὲ φεύγοντες ἐσκεδάσθησαν καὶ διερρύησαν.

XXXIX

Düşman harekete geçip kenti bir çukurla çevirince, Mısırlı ku­şatma karşısında yeniden korkuya kapıldı ve derhal sa­vaşmak istedi. Oldukça istekli olan Hellenleri de yanına aldı. Zira alandaki yiyecek yeterli değildi. Agesi­laos ise, buna izin vermedi; hatta buna engel oldu. Bundan dolayı Mısırlılar arasında adı öncekinden bile daha kötüye çıktı; hatta kralın gammazı olarak bile adlandı­rıldı. Ama o, artık bu tür karalama­lara daha sakin yaklaşıyordu. Dolayı­sıyla, savaş planı için en uygun zamanı bekledi. (2) Bu sırada şunlar oldu: Düşman, onları tamamen muhasara altına almak için kalenin et­rafını dışarıdan derin bir çukurla çevirdi. Bir­birine karşı gelen ve kentin çevresinde dolaşan bu çuku­run iki ucu artık birbirine yaklaşmıştı. O zaman gece­nin olma­sını bekledi ve Hellenlerin silah­lanmasını emrettikten sonra, Mısırlının karşısına geçip şöyle dedi: “Ey genç, işte şimdi savunma için uygun bir zaman! Ben, bunu bozmaktan korktuğum için, olay (3) gerçekleşme­den önce bildir­medim. Düşmanlar, tamam­lanan kısmı onlar için çok fazla engel teşkil eden; açık bölümü ise, bizlere onlarla eşit ve adil bi­çimde savaşma imkanı veren böylesi bir çukur kazarak, aslında kendi elleriyle bizim emniyetimizi sağla­dıkları için, şimdi cesur bir adam olmaya karar ver; müm­kün mertebe bizi takip et ve (4) kendinle bir­likte orduyu da koru. Zira düşmanlar­dan dosdoğru karşıda bulunanlar bize karşı koyamazlar; diğerleri de çukur yü­zünden bize zarar vere­mezler”. Nektanabis ise, Agesilaos’un zeka­sına hayran kaldı ve Hellenlerin ağır silahlarının ortasında yerini alarak ve saldırıya geçe­rek karşıdaki düşmanı kolayca boz­guna uğrattı. Agesilaos kendisine bir kez daha ikna olan Nektanabis’i yanına aldıktan sonra, gösterdiği savaş taktiği ile aynı stratejiyi düşmana karşı uygulamaya koydu. (5) Kısmen geri çekilip ve ilerleyip, kısmen de karşı tarafa do­laşıp onlardan pek çoğunu, her iki tarafında, içinden su akan derin çukurun bulun­duğu bölgeye sürdü. Bunların ortasın­daki açık bölgeyi kapatıp phalanks’ın ön kısmıyla tıkadıktan sonra, düşmanın savaşçı sayı­sını, çevirme ve kuşatma ya­pamadıkları için kendi tarafıyla eşit­ledi. Bundan kısa süre sonra da karşıda­kiler kaçtılar. Pekçoğu öldürüldü; kaçanlar dağıldılar ve parça parça kaçıştılar.

XL

Ἐκ δὲ τούτου καλῶς μὲν εἶχε τὰ πράγματα καὶ βεβαίως τῷ Αἰγυπτίῳ πρὸς ἀσφάλειαν· ἀγαπῶν δὲ καὶ φιλοφρονούμενος ἐδεῖτο μεῖναι καὶ συνδιαχειμάσαι μετ᾽ αὐτοῦ τὸν Ἀγησίλαον. Ὁ δὲ ὥρμητο πρὸς τὸν οἴκοι πόλεμον, εἰδὼς χρημάτων δεομένην τὴν πόλιν καὶ ξενοτροφοῦσαν. προὔπεμψεν οὖν αὐτὸν ἐντίμως καὶ μεγαλο­πρεπῶς, ἄλλας τε λαβόντα τιμὰς καὶ δωρεὰς καὶ πρὸς τὸν πόλεμον ἀργυρίου διακόσια καὶ τριάκοντα τάλαντα. (2) χει­μῶνος δὲ ὄντος ἤδη τῆς γῆς ἐχόμενος ταῖς ναυσὶ καὶ παρὰ τὴν Λιβύην εἰς χωρίον ἔρημον κομισθείς, ὃ καλοῦσι Μενελάου λιμένα, θνήσκει, βιώσας μὲν ὀγδοήκοντα καὶ τέσσαρα ἔτη, βασιλεύσας δὲ τῆς Σπάρτης ἑνὶ τῶν τεσσαράκοντα πλέον, καὶ τούτων ὑπὲρ τριάκοντα πάντων μέγιστος καὶ δυνατώ­τατος γενόμενος καὶ σχεδὸν ὅλης τῆς Ἑλλάδος ἡγε­μὼν καὶ βασιλεὺς νομισθεὶς ἄχρι τῆς ἐν Λεύκτροις μάχης. (3) Ἔθους δὲ ὄντος Λακωνικοῦ τῶν μὲν ἄλλων ἐπὶ ξένης ἀποθα­νόντων αὐτοῦ τὰ σώματα κηδεύειν καὶ ἀπολείπειν, τὰ δὲ τῶν βασιλέων οἴκαδε κομίζειν, οἱ παρόντες Σπαρτιᾶται κηρὸν ἐπιτήξαντες τῷ νεκρῷ, μέλιτος οὐ παρόντος, ἀπῆγον εἰς Λακεδαίμονα. τὴν δὲ βασιλείαν Ἀρχίδαμος ὁ υἱὸς αὐτοῦ παρέλαβε, καὶ διέμεινε τῷ γένει μέχρις Ἄγιδος, ὃν ἐπιχειροῦντα τὴν πάτριον ἀναλαβεῖν πολιτείαν ἀπέκτεινε Λεωνίδας πέμπτον ἀπ᾽ Ἀγησιλάου γεγονότα.

XL

Bundan sonra iktidar Mısırlı için güzel ve kesin bir şekilde emni­yet altındaydı. Bundan dolayı müteşekkir olduğu ve dostça his­ler beslediği için, Agesilaos’tan yanında kalmasını ve kışı kendi­siyle birlikte geçirmesini rica etti. Fakat o, kentin asker kiraladı­ğından dolayı paraya ihtiyacı oldu­ğunu biliyordu ve bu yüzden de yurttaki savaşa katılmakta acele ediyordu. Bunun üzerine kral, onurlar ve hediyeler dışında savaş için iki yüz otuz talanta verdikten sonra, onu onurlu ve yüce gönüllü bir şekilde azletti. (2) Fakat kış bastırdığı için, gemileriyle yakın bir yerde mola verdi ve Libya kıyısında, ‘Menelaos Limanı’ olarak adlandırılan, iskan edilmemiş bir yere geldi ve burada vefat etti. Seksen dört yıl yaşamış, kırk bir yıl Sparta’da hüküm sürmüştü. Bunun otuz yılından fazlasında güçlü ve kudretliydi, Leuktra Savaşı’na kadar bütün Hellas’ın egemeni ve kralı olarak kabul edilmişti.(3) Yabancı bir yerde ölen kişilerin cesetlerinin orada gö­mülmesi ve oraya bırakılması, kralların cesetlerinin ise yurda getirilmesi bir Lakedaimon geleneğiydi. Orada bulu­nan Spartalılar da cesedi, bal olmadığı için, eritilmiş bal­mumu ile sıvadılar ve Lakedaimonia’ya götürdüler. Krallığı onun oğlu Arkhidamos üstlendi ve krallık Agesi­laos’tan sonra, beşinci kuşaktan olan, atadan kalma anayasayı yeniden kurmaya çalışırken Leonidas tarafından öldürülen Agis’e kadar da bu soyda kaldı.

  • Atıf Düzeni
  • Direkt Link

Plutarkhos, Bioi Paralleloi: Agesilaos [Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Agesilaos]. Çev.: Nihal TÜNER ÖNEN. Libri I (2015) 209-284

Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2015/lbr-0023

12 Temmuz 2016 Aykan A.
← Memnon, Herakleia Pontike Tarihi
Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Pompeius & Karşılaştırma →

eISSN: 2458-7826

Yayın Gönderme

Çalışmalarınızı Editöryal Prensiplere ve Yazım İlkelerine göre düzenledikten sonra,  libri@akdeniz.edu.tr
adresine gönderebilirsiniz.

SCImago Journal & Country Rank

eISSN: 2458-7826

    PhaseKapakWeb
    PhaseKapakWeb
    PhaseKapakWeb PhaseKapakWeb PhaseKapakWeb

    SAYI I (2015)

    SAYI II (2016)

    SAYI III (2017)

    SAYI IV (2018)

    Search for Publication

    En çok okunanlar

    • Uygarlık Anadolu’da Doğdu
      Uygarlık Anadolu’da Doğdu
    • Hesykhios Illustrius: Konstantinoupolis’in Yerel Tarihi
      Hesykhios Illustrius: Konstantinoup...
    • İslâm-Bizans İlişkileri (610 – 847)
      İslâm-Bizans İlişkileri (610 –...
    • Orta Deniz’in Yapımı
      Orta Deniz’in Yapımı
    • Eskiçağ Ahlakları
      Eskiçağ Ahlakları
    • Büyük İskender
      Büyük İskender
    • Boyovası/Boyabat Kazasında Türk Mimarisi (Hurufat Defterlerine Göre)
      Boyovası/Boyabat Kazasında Türk Mim...
    • De Profectione Ludovici VII in Orientem: The Journey of Louis VII to the East
      De Profectione Ludovici VII in Orie...
    • Urban Life and Local Politics in Roman Bithynia
      Urban Life and Local Politics in Ro...
    • Yunan ve Roma’da Ölü Kültü
      Yunan ve Roma’da Ölü Kültü
    • Geç Antikçağ Dünyası
      Geç Antikçağ Dünyası
    • Rome Versus Carthage: The War at Sea
      Rome Versus Carthage: The War at Se...
    • Lykopolisli Ozan Kolluthos, Hellene’nin Kaçırılması
      Lykopolisli Ozan Kolluthos, Hellene...
    • Jül Sezar
      Jül Sezar
    • Selçuklu Sarayları ve Köşkleri
      Selçuklu Sarayları ve Köşkleri

    PhaseKapakWeb

    eISSN: 2149-7826

    Libri

    • Ana Sayfa
    • Dergi Hakkında
    • Son Sayı
    • Arşiv
    • Yazım İlkeleri
    • Yayın Süreci
    • İletişim

    Creative Commons Lisansı
    Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari-AynıLisanslaPaylaş 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

    Son Çıkan Yayınlar

    • Strabon, Geographika (Coğrafya): Kitap XI.1-14 20 Mart 2025
    • Stamped Amphora Handles from Magarsus 18 Şubat 2025
    • New Dedications from Phaselis to Apollon Epidamos, Artemis Pergaia and Hephaistos 28 Aralık 2024
    • New Inscriptions from Olympos (Lykia) 21 Aralık 2024
    • New Inscriptions from Nikaia XVI: Votives to Zeus (Bronton and Gorzaios) 18 Aralık 2024
    • New Reading of I.Mylasa I, 403 15 Aralık 2024
    • A Wandering Jewish Tombstone 9 Aralık 2024
    • Eine Gruppe neuer Grabinschriften aus Kestel bei Bursa 27 Mart 2024

    Yayın Arama

    Arşiv

    Flag Counter
    • Ana Sayfa
    • Dergi Hakkında
    • Son Sayı
    • Arşiv
    • Yayın Etiği
    • Yayın Gönderme
    • Yazım İlkeleri
    • Yayın Süreci
    • İletişim
    Copyright © 2015 www.libridergi.org
    • Türkçe
    • English (İngilizce)