LIBRI
Epigrafi, Çeviri ve Eleştiri Dergisi
  • tr
  • en
  • Ana Sayfa
  • Dergi Hakkında
  • Son Sayı
  • Arşiv
  • Yayın Etiği
  • Yayın Gönderme
  • Yazım İlkeleri
  • Yayın Süreci
  • İletişim
Anasayfa » 2015 » Memnon, Herakleia Pontike Tarihi

Memnon, Herakleia Pontike Tarihi

Memnon, Herakleia Pontike Tarihi
Memnon, ΠΕΡΙ ΗΡΑΚΛΕΙΑΣ

Murat ARSLAN

LIBRI I (2015) 127-208.
DOI: 10.20480/lbr.2018115473
Geliş Tarihi: 02.11.2015   Kabul Tarihi: 07.11.2015
Elektronik Yayın Tarihi: 25.12.2015
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2015

pdf  PDF indir

references  PDF görüntüle

info  Atıf Düzeni

Memnon, ΠΕΡΙ ΗΡΑΚΛΕΙΑΣ [Herakleia Pontike Tarihi]. Çev.: Murat ARSLAN. LIBRI I (2015) 127-208.

ΠΕΡΙ ΗΡΑΚΛΕΙΑΣ

Ἀνεγνώσθη βιβλίον Μέμνονος ἱστορικόν, ἀπὸ τοῦ θ̅ λόγου ἕως ι̅ς̅. Ἡ δὲ πραγματεία, ὅσα περὶ τὴν Πον­τικὴν Ἡράκλειαν συν­ηνέχθη, σκοπὸν ἀνα­γράψαι προ­τίθεται, τοὺς ἐν αὐτῇ τυραννή­σαντας ἀναλεγομένη καὶ πράξεις αὐτῶν καὶ ἤθη, καὶ τοὺς ἄλλων (αὐτῶν) βίους καὶ τέλη οἷς ἐχρήσαντο, καὶ ὅσα τῶν εἰρημένων ἐξή­ρτηται.

HERAKLEIA PONTIKE TARİHİ

[Photios’un Önsözü]:
Memnon’un tarih eseri dokuzuncu kitabından on altıncı ki­ta­bına kadar okundu. Herakleia Pontike hakkında bilinenle­rin bir araya getirildiği bu gayretli çalışma, kente ilişkin dikkate değer şeyleri gözler önüne ser­mek için kale­me alın­mıştır. Kentte tiranlık yapmış kişileri, onların işle­rini, karak­terle­rini, diğer kişilerin sürdükleri yaşamları ve ölüm şekil­le­rini kaydetmiş; ayrıca bu olay­ları onlara ilişkin söy­lene ge­len şeylerle ilişkilendirmiştir.

{ΕΚ ΤΟΥ Θ̅ ΚΑΙ ΤΟΥ Ι̅ ΒΙΒΛΙΟΥ}

I

Κλέαρχον μὲν οὖν ἐπιθέσθαι πρῶτον τυραννίδι κατὰ τῆς πόλεως ἀνα­γράφει. Φησὶ δὲ παιδείας μὲν τῆς κα­τὰ φιλοσοφίαν οὐκ ἀγύμναστον, ἀλλὰ καὶ Πλάτω­νος τῶν ἀκροατῶν ἕνα γεγο­νέναι, καὶ Ἰσοκράτους δὲ τοῦ ῥήτορος τετραετίαν ἀκροάσασ­θαι· ὠμὸν δὲ τοῖς ὑπη­κόοις καὶ μιαιφόνον, εἴπερ τινὰ ἄλλον, ἐπιδειχθῆ­ναι, καὶ εἰς ἄκρον ἀλαζονείας ἐλάσαι, ὡς καὶ Διὸς υἱὸν ἑαυτὸν ἀνειπεῖν, καὶ τὸ πρόσωπον μὴ ἀνέχεσθαι ταῖς ἐκ φύσεως χρωματίζεσθαι βαφαῖς, ἄλλαις δὲ καὶ ἄλ­λαις ἰδέαις ποικιλλόμενον ἐπὶ τὸ στιλπνόν τε καὶ ἐν­ερευθὲς τοῖς ὁρῶσιν ἐπι­φαίνεσθαι· ἐξαλλάττειν δὲ καὶ τοὺς χιτῶνας ἐπὶ τὸ φοβερόν τε καὶ ἁβρότερον. (2) Οὐ ταῦτα δὲ μόνον γενέσθαι κακὸν, ἀλλὰ καὶ πρὸς τοὺς εὐεργέτας ἀχάριστον καὶ πάντα βίαιόν τε καὶ τὰ ἄτοπα τολμηρόν· φῦναι δὲ καὶ δραστήριον τὸν μόνον, ἀλλὰ καὶ εἴ τι ἐν ἀλλοφύλοις ἐφρόνει πολέμι­ον. Βιβ­λιοθήκην μέντοι κα­τασκευάσαι πρὸ τῶν ἄλλων, παλα­μναῖον οἷς ἂν ἐπιβάλοι, οὐ κατὰ τῶν ὁμοφύλων οὓς ἡ τυραννὶς ἀπέδειξεν ὀνομάζεσθαι. (3) Τοῦτον δὲ ἐπι­βουλὰς μὲν πολλὰς πολλάκις διὰ τὸ μιαι­φόνον καὶ μισάνθρωπον καὶ ὑβ­ριστικὸν κατ᾽ αὐτοῦ συστάσας δια­φυγεῖν, ὀψὲ δὲ καὶ μόλις ὑπὸ Χίωνος τοῦ Μάτρι­ος, ἀνδρὸς μεγαλόφρονος καὶ κοινωνίαν πρὸς αὐτὸν τὴν ἐξ αἵ­ματος ἔχον­τος, καὶ Λέοντος καὶ Εὐξένωνος καὶ ἑτέρων οὐκ ὀλίγων συσκευ­ασθῆναι πληγὴν καιρί­αν ἐνεγκεῖν, καὶ τελευτῆσαι πικρῶς ἀπὸ τοῦ τραύμα­τος.

(4) Ἔθυεν μὲν γὰρ δημοτελῆ θυσίαν ὁ τύραν­νος· οἱ δὲ περὶ τὸν Χίωνα, ἐπιτήδειον εἶναι τὸν και­ρὸν τῇ πράξει νομίσαντες, τῇ τοῦ Χίωνος χειρὶ τὸ ξίφος διὰ τῶν τοῦ κοινοῦ πολεμίου λαγόνων ἐλαύ­νου­σιν. Ὁ δὲ, πολλῶν αὐ­τὸν καὶ πικρῶν ἀλγηδόνων κα­τα­τει­νόντων, καὶ τοσού­των φασ­μάτων ἐκδειματούντων (εἴδωλα δὲ τὰ φάσ­ματα ἦν ὧν ἐκεῖνος μιαιφό­νως ἀνῃ­ρήκει), οὕτω δευτεραῖος τὸν βίον κατέ­στρεψε, ζήσας μὲν ἔτη η̄ καὶ ν̄, τούτων δὲ τυραννήσας δυο­καίδεκα. (5) Εἶχεν δὲ τὴν Περ­σῶν ἀρχὴν Ἀρτα­ξέρξης τότε, εἶτα καὶ Ὦχος ὁ ταύτην ἐκ πατρὸς ἐκδεξά­μενος· πρὸς οὓς καὶ πολλάκις ἔτι ζῶν ὁ Κλέαρχος διε­πρεσβεύ­σατο. Οἱ μέντοιγε ἀνῃρηκότες τὸν τύραννον, μικροῦ πάντες οἱ μὲν ὑπὸ τῶν σωμα­τοφυλάκων κατ᾽ αὐτὸν τὸν τῆς ἐπιθέσεως καιρὸν, οὐκ ἀγεννῶς ἀν­δ­ρισά­μενοι, κατε­κόπησαν, οἱ δὲ καὶ ὕστερον συλλη­φθέν­τες καὶ πικ­ραῖς τιμωρί­αις ἐγκαρτε­ρήσαντες ἀνῃρέ­θη­σαν.

{DOKUZUNCU VE ONUNCU KİTAPTAN}

I

[Memnon], gerçekte ilk olarak Klearkhos’un kentin tiranı olmak için teşebbüste bulunduğunu kaleme alır. Klear­khos’un eğitimsiz biri ol­madığını, öğrenimini felsefe üze­rine yaptığını, aynı zamanda Platon’un öğrencilerinden biri ol­duğunu ve dört sene boyunca hatip Isokrates’in derslerini dinlediğini söylerler. Bununla birlikte buyruğu altındakilere karşı zalim ve kana susamış biri gibi göründüğünü; Zeus’un oğlu oldu­ğu­nu ilan ederek kibrinin doruğuna ulaştığını; ayrıca yüzünü do­ğasın­dan kaynaklanan renklerle gösterme­diğini, parıltılı ve kı­zıl tonda aşırı makyaj yaptığın­dan kendisine bakanlara baş­ka başka biçimlerde gözük­tü­ğünü; elbiselerinin ise, kimi za­man korkutucu kimi zamansa tanrısal bir görünüm aldığını ri­vayet ederler. (2) Kötülüğü­nün ise, sadece bun­larla sınırlı kalma­dığını; fakat aynı za­manda euergetes’lere karşı nan­körlüğün, her derece şiddetin ve son derece tiksindirici cüretinin oldu­ğunu aktarırlar. [Bu yö­nüyle] sa­dece kendi soyun­dan kişilere karşı değil; aynı zaman­da, eğer yabancı­larda düşman bir tavır sezdiyse, onlara karşı da cüretkar bir intikam almak için saldırıya geçebilirdi. Gene de baş­ka­ları­nın tiran olarak adlandırdığı, diğer kişiler­den önce, bir kü­tüp­ha­nenin kurulmasını karar­laştırmıştır. (3) Zalim­liği, acımasızlığı ve küs­tahlığı nede­niyle sık sık ken­di­sine kar­şı düzenlenmiş olan sayısız sui­kast girişiminden kur­tul­du­ğunu; fakat sonunda asilzade ve kendi­sinin yakın akra­baların­dan biri olan, Matris’in oğlu Khion’un başını çek­tiği ve arala­rında Leon ve Euksenon ile birçok başkalarının bu­lun­duğu komplo girişiminde öldürücü bir darbe aldığını ve bu yaradan dolayı inleye­rek öldüğünü söylerler.

(4) Zira tiran kamu ya­rarına kurban keserken; Khion’un yandaşları, plan­ladık­ları işi yapmak için zamanın uygun oldu­ğunu dü­şün­dükle­rinden, Khion’un eliyle kı­lıcı ortak düşmanın böğ­rüne saplarlar. Klearkhos böylece, elli sekiz yıl yaşadıktan ve on iki yıl tiran­lık yaptıktan sonra, duy­duğu büyük ve keskin acılar onu kıvran­dırırken ve haya­letlerin gölgeleri onu öyle­sine korkuturken (bunlar kendisi­nin canice öldürmüş oldu­ğu kişilerin hayali gö­rüntüleriydi), yaralanmasının ikinci gü­nün­de yaşamını yitirdi. (5) Perslerin kralı o sıralar Arta­kser­kses’ti, daha sonra yö­netimi babasından Okhos dev­raldı­ğın­da; Klearkhos henüz ya­şarken, onlara sık sık elçiler gön­der­mişti. Bununla birlikte ti­ranı öldürmüş olanların bir­kaçı ona karşı suikastın yapıl­dığı sı­rada ce­surca çarpışırken Kle­ar­khos’­un muhafızları tarafın­dan kılıçtan geçiril­diler; da­ha son­radan ele geçirilmiş olanlar ise, şiddetli işkencelere ma­ruz kal­dıktan sonra öldü­rüldüler.

II

Σάτυρος δὲ ὁ τοῦ τυράννου ἀδελφὸς, οἷα δὴ ἐπίτροπος κα­τα­λει­φθεὶς τῶν παίδων Τιμοθέου καὶ Διονυσίου, τὴν ἀρχὴν ὑπο­δέχε­ται· ὃς ὠμότητι μὲν οὐ Κλέαρχον, ἀλλὰ καὶ πάντας τυ­ράννους ὑπερέβαλεν. Οὐ μόνον γὰρ τοὺς ἐπιβεβουλευκότας τῷ ἀδελφῷ ἐτιμωρήσατο, ἀλλὰ καὶ τῶν τέκνων ἃ μη­δὲν συν­ῄδει τοῖς γεγεν­νηκόσιν, οὐδὲν ἀνεκτότερον ἐδηλήσατο, καὶ πολ­λοὺς ἀναιτίους κα­κούρ­γων δίκας ἀπῄτησε. (2) Τοῦτον δὲ καὶ μαθη­μά­των τῶν τε κατὰ φιλοσοφίαν καὶ τῶν παντὸς ἐλευ­θε­ρίου ἄλλου παν­τελῶς ὑπ­άρξαι ἀπαράδεκτον, καὶ νοῦν δὲ πρὸς τὰς μιαιφονίας μόνον ὀξ­ύρ­ροπον ἔχοντα φιλ­άνθρωπον μηδὲν μηδὲ ἥμερον μήτε μαθεῖν ἐθελῆσαι μήτε φῦ­ναι ἐπιτή­δειον. Ἀλλὰ πάντα μὲν ἦν οὗτος κά­κιστος, εἰ καὶ χρόνος αὐτῷ κόρον λαβεῖν τῶν ἐμφυλίων αἱμάτων καὶ τῆς μιαιφονίας ὑπε­ξέ­λυεν· ἐπὶ δὲ τῇ φιλα­δελφίᾳ τὸ πρῶτον ἠνέγκατο. (3) Τὴν γὰρ ἀρχὴν τοῖς τοῦ ἀδελ­φοῦ παισὶν ἀνεπη­ρέαστον συν­τηρῶν ἐπὶ τοσοῦτον τῆς αὐ­τῶν κηδεμο­νίας λόγον ἐτί­θε­το, ὡς καὶ γυ­ναικὶ συνὼν, καὶ τότε λίαν στερ­γο­μένῃ, μὴ ἀνασχέσθαι παι­δοποιῆσαι, ἀλλὰ μηχανῇ πάσῃ γονῆς στέρησιν ἑαυτῷ δικά­σαι, ὡς ἂν μηδ᾽ ὅλως ὑπολίποι τινὰ ἐφεδρεύοντα τοῖς τοῦ ἀδελφοῦ παισίν.

(4) Οὗτος ἔτι ζῶν καὶ γήρᾳ βαρυνόμενος Τιμοθέῳ τῷ πρεσβυτέρῳ τῶν παίδων τοῦ ἀδελφοῦ ἐγχειρίζει τὴν ἀρχήν, καὶ μετὰ χρόνον οὐ πολὺν ἀνι­ά­τῳ πάθει καὶ χαλε­πω­τάτῳ συσ­χεθείς. Καρκίνωμα γὰρ με­ταξὺ βουβῶ­νός τε καὶ ὀσχέ­ου ὑπο­φυὲν τὴν νομὴν πρὸς τὰ ἔνδον ἐπε­δίδου πικρότε­ρον· ἐς οὗ ἰχῶρες ἀναστομωθείσης τῆς σαρκὸς ἐξέρρεον βαρὺ καὶ δύ­σοισ­τον πνέουσαι, ὡς μηκέτι μήτε τὸ ὑπηρετού­μενον μήτε τοὺς ἰατροὺς τὸ τῆς σηπεδόνος στέγειν δυσῶδες καὶ ἀνυ­πόστατον. Καὶ συνεχεῖς δὲ ὀδύ­ναι καὶ δριμεῖαι ὅλον τὸ σῶμα κατέ­τεινον· ὑφ᾽ ὧν ἀγρυπνίαις τε καὶ σπα­σμοῖς ἐξεδίδοτο, ἕως προκόψασα μέχρις αὐτῶν τῶν σπλάγχνων τοῦ πάθους ἡ νομὴ τοῦ βίου ἀπέρρηξεν. (5) Ἐδίδου μὲν καὶ οὗτος ὥσπερ καὶ Κλέ­αρχος τελευτῶν τοῖς ὁρῶσιν ἐννοεῖν, δίκας ἀπαιτεῖσθαι ὧν ὠμῶς τε καὶ παρανό­μως τοὺς πολίτας διέθεσαν. Πολλάκις γὰρ αὐτὸν φα­σὶν ἐν τῇ νόσῳ τὸν θάνατον ἐπ­ελθεῖν αὑτῷ κατευχό­μενον μὴ τυχεῖν, ἀλλὰ συχναῖς ἡμέ­ραις τῇ πικρᾷ καὶ βαρείᾳ καταδαπανώμενον νόσῳ, οὕτως ἀποτῖσαι τὸ χρε­ὼν, ἔτη μὲν βιώσαντα πέντε καὶ ἑξήκοντα, ὧν ἡ τυραννὶς εἶχεν ζ̅. Ἀϱχί­δαμος δὲ τηνικαῦτα Λακεδαιμο­νίων ἐβασίλευεν.

II

Tiranın kardeşi Satyros ise, Klearkhos’un çocuklarından Timo­theos ve Dionysios’un vekili tayin edilmiş olduğun­dan kentin yönetimini eli­ne geçirir. Satyros zalimlikte yalnız Klearkhos’u değil; fakat aynı za­man­da bütün tiranları geride bıraktı. Çünkü sadece kardeşine karşı sui­kast giri­şiminde bulunmuş olanlardan intikam almakla kalmadı; aynı za­man­da ebeveynlerinin yapmış olduğu komplo girişimlerinde hiçbir rol oynama­mış çocuklarına da dayanılmaz derecede zarar verdi; ayrıca birçok ma­sum insana zulmedip cezaya çarptırdı. (2) Felsefeye ve diğer bütün güzel sa­natların öğrenimine başlamak hususunda tam anlamıyla ilgisizdi; aklını sadece cinayetlerle bozmuştu, ne insancıl ne de uy­garca bir şey öğ­renmek ya da faydalı bir şey yapmak istemiyordu. Bu adam, gerçekten her bakımdan son derece kötü biriydi; eğer vatandaşlarının katli ve işle­diği cinayetler kendisine doygunluk hissi verip, [içindeki öldürme arzu­su­nu] azalttıysa; kardeşine karşı göze çarpan bir düşkünlük sergiliyor­du. (3) Zira kardeşinin çocukları için kentin yöne­timini herhangi bir teh­dit­ten koruyarak onların üzerine öyle­sine özenle eğiliyordu ki, onla­ra ra­kip olabilecek birini hiçbir şekilde geride bırakmasın diye, evli ol­ma­sı­na ve karısını çok sevmesine karşın, eşinin doğur­ma­sını engelledi, ay­rı­ca her yola başvurarak kendini çocuktan mah­rum bırakmayı kararlaştırdı.

(4) İşte bu şahıs (Satyros) he­nüz ha­yattayken; ancak üstüne ihtiyarlık çökünce, kardeşinin ço­cuk­larından daha büyük olanı Timotheos’a ken­tin yöneti­mi­ni devretti ve aradan çok zaman geçmeden devası olma­yan, son derece şiddetli ıstıraplarla kıvrandı. Zira kasığı ile ha­yaları­nın ara­sında kanserli bir hücre büyüyor ve acı veren bir şekilde vücudunun içinden dışarı doğru yayılarak iler­liyordu; bu şişlik bedeninden bir baş verip deriyi parçaladık­tan sonra, iğrenç ve dayanılması zor bir koku ya­yan cerahat dışarı aktı; öyle ki bu durumun ardından, artık bir daha ne bakı­cılarının ne de doktorların müdahalesi çürümüşlüğün kötü ve daya­nıl­maz ko­kusunu gizlemeye yetmedi. Vücudu­nun her yanı bit­mek tü­ken­mek bilmeyen şiddetli ve can yakıcı acılar içinde titriyor, bu yüzden uykusuzluk ve kasılmalarla sarsılıyordu. Kanser iç organlarına kadar ilerle­yip onlara da yayılınca Sa­ty­ros acılar içinde yaşamdan ayrıldı. (5) Aynı Klearkhos gibi, Satyros da can çekişirken kendisini görenlere, maz­lumlara karşı zalimce ve kanunsuz­ca davra­nışlarının cezasını aheste aheste çektiği, izlenimini verdi. Çünkü hasta yata­ğında bizzat kendisinin sık sık ölümün gelmesi için yakarmasına rağmen bu dileği­nin gerçekleş­me­diğini; ancak birçok gün boyunca şiddetli ve ağır hastalıkla bedenini tüketerek, bu şekilde gü­nahlarının bedelini ödediğini anlatırlar. Satyros altmış beş yıl yaşayıp, yedi yıl boyunca tiranlık yaptı. O sıralar, Arkhi­da­mos Lakedaimonlu­ların kralıydı.

III

Ὁ δὲ Τιμόθεος παραλαβὼν τὴν ἀρχὴν, οὕτω ταύτην ἐπὶ τὸ πραότερον καὶ δημοκρατικώτερον μετερρύθμι­ζεν, ὡς μηκέτι τύραννον ἀλλ᾽ εὐεργέτην αὐ­τὸν, οἷς ἔπραττε, καὶ σωτῆρα ὀνομάζεσθαι. Τά τε γὰρ χρέα τοῖς δανεισταῖς παρ᾽ ἑαυτοῦ διελύσατο, καὶ τοῖς χρῄζουσι πρὸς τὰς ἐμπορίας καὶ τὸν ἄλ­λον βίον τόκων ἄνευ ἐπήρκεσε, καὶ τῶν δεσμω­τηρίων οὐ τοὺς ἀνευθύνους μόνον ἀλλὰ καὶ τοὺς ἐν αἰτίαις διηφίει. Καὶ δι­καστὴς ἀκριβὴς ἦν ὁμοῦ καὶ φιλάνθρωπος, καὶ τὰ ἄλλα χρη­στὸς, καὶ τὰς ὑποθέσεις οὐκ ἀπιστούμε­νος. Ἐφ᾽ οἷς καὶ τὸν ἀδελφὸν Διονύσιον τά τε ἄλλα πατρικῶς περιεῖπεν, καὶ κοι­νωνὸν μὲν εἶχεν αὐ­τίκα τῆς ἀρχῆς, ἐχομένως δὲ καὶ διάδοχον. (2) Οὐ μὴν ἀλλὰ γὰρ καὶ πρὸς τὰς πολεμικὰς τῶν πράξεων ἀν­δρείως ἐφέρετο, μεγαλόφρων δὲ ἦν καὶ γενναῖος σῶμα καὶ ψυχὴν, ἀλλὰ καὶ πρὸς τὰς τῆς μάχης δια­λύσεις εὐγνώμων τε καὶ οὐκ ἄχαρις· πράγματα μὲν συνιδεῖν ἱκα­νὸς, ἐξικέσθαι δὲ πρὸς τὰ συνεωραμένα δραστήριος, οἰκτίρμων τε τὸ ἦθος καὶ χρηστὸς, καὶ τῇ μὲν εὐτολ­μίᾳ δεινῶς ἀπότομος, τῇ δὲ μετρι­ότητι φιλάνθρωπός τε καὶ μειλίχιος. Διὸ σφόδρα μὲν περιὼν τοῖς πολεμίοις φοβερὸς ἦν, καὶ πάντες αὐτὸν κατωρρώ­δουν, ἐπειδὰν ἀπεχθάνοιτο, τοῖς δ᾽ ἀρχομένοις γλυκύς τε καὶ ἥμερος. Ἔνθεν καὶ τελευτῶν πόθον αὑτοῦ κα­τέλιπε πολὺν, καὶ πένθος ἤγειρε τῷ πόθῳ ἐνάμιλλον. (3) Ὁ δὲ τούτου ἀδελφὸς Διονύ­σιος καίει μὲν τὸ σῶμα πολυτελῶς, σπένδει δὲ αὐτῷ καὶ τὰ ἀπὸ βλεφάρων δάκρυα καὶ τὰς ἀπὸ τῶν σπλάγχνων οἰμωγὰς, ἐπιτελεῖ δὲ καὶ ἀγῶνας ἱππικοὺς, οὐχ ἱππικοὺς δὲ μόνον, ἀλλὰ καὶ σκηνικοὺς καὶ θυ­μελικοὺς καὶ γυμνικούς· τοὺς μὲν αὐτίκα, τοὺς δὲ λαμπροτέρους καὶ ὕσ­τερον.

Ἀλλὰ ταῦτα μὲν ἡ θ̅ καὶ ῑ τοῦ Μέμνονος, ὡς ἐν ἐπιδρομῇ φά­ναι, δια­γράφει ἱστορία.

III

Timotheos ise, yönetimi devraldıktan sonra, kenti daha ılımlı ve daha de­mokratik şekilde yönetti; öyle ki bundan sonra, tiran olarak değil; fa­kat halk nazarında hayırhah ve kurtarıcı olarak adlandırılmayı başardı. Çün­kü halkın ban­kerlere olan borçlarını kendi cebinden ödedi; ti­ca­ri ve di­ğer yaşam har­ca­maları için ihtiyacı olanlara bileşik faizsiz ödünç para temin etti; ayrıca hapishanelerden sadece ma­sumları değil; aynı za­manda suçluları da tahliye etti. Adil ve aynı zamanda in­sancıl bir yar­gıç­tı, ay­rıca diğer bakımlardan da iyi bir in­sandı ve gerçekten güveni­lir bir ka­raktere sahipti. Kardeşi Dionysios’a karşı birçok bakımlardan bir ba­ba gibi davrandı ve onu halefi atayarak başlangıçtan itibaren yö­ne­time or­tak etti. (2) Ayrıca savaş meselelerinde cesurca hareket edi­yor­du. Vü­cut ve ruh bakımından yüce gönüllü ve asil; savaş karar­la­rında mantık­lı ve hoşgörülü; fırsatları yakalamada yetenekli, tasar­la­mış oldu­ğu şey­leri başarmada enerjik, ayrıca karakteri bakımından merhametli ve iyi ahlaklı; cesaret bakımından korkunç dere­cede amansız, ılımlılık bakımından ise, hem insaflı hem de iyi kalpli bir insandı. Bu yüzden ya­şamı boyunca düşmanları için şiddetli bir korku kaynağı oldu. Düşman­larının hepsi ondan çok çekinirdi ve [onlar için] nefret uyandırırdı. Ken­di hakimi­yeti altındakiler açısından ise, sevecen ve kibardı. O za­mandan itibaren ve öldüğünde geride büyük bir hüzün bıraktı ve has­retle eşit derecede keder birleşti. (3) Kardeşi Dionysios, Timo­theos’un naaşını gör­kemli bir şekilde yaktı ve onun için kir­piklerinden gözyaş­ları boşandı ve ciğerlerinden inilti­ler yüksel­di. Kardeşinin onuruna at yarışları dü­zenledi; ama sadece at yarışlarıyla yetinmeyip; dramatik ve dramatik ol­mayan sanatsal yarışmalarla atletik müsabakalar tertipledi. Bun­ları he­men; daha gösterişlilerini ise, daha sonradan orga­nize etti.

Memnon bu şeyleri, tarih eserinin dokuzuncu ve onuncu kitap­ları­na ait özette de açığa vurduğu üzere anlatır.

{ΕΚ ΤΟΥ Ι̅Α̅ ΚΑΙ Ι̅Β̅ ΒΙΒΛΙΟΥ}

IV

Τὴν δὲ ἀρχὴν διαδεξάμενος Διονύσιος ηὔξησε ταύτην, Πέρσας ἐπὶ Γρα­νικῷ τοῦ Ἀλεξάνδρου μάχῃ καταγωνι­σαμένου καὶ παρασχόντος ἄδειαν τοῖς βουλομένοις αὔξειν τὰ ἑαυτῶν, τῆς τέως ἐμποδὼν πᾶσιν ἱστα μένης Περσικῆς ἰσχύος ὑπο­στελλο­μένης. Ὕστερον δὲ ποικί­λας ὑπέστη περιστά­σεις, μάλιστά γε τῶν τῆς Ἡρακλεί­ας φυγάδων πρὸς Ἀλέξανδρον περιφα­νῶς ἤδη τῆς Ἀσίας κρατοῦντα διαπρεσβευομένων καὶ κάθο­δον καὶ τὴν τῆς πόλεως πάτριον δημοκρατίαν ἐξαιτουμένων. Δι᾽ ἅπερ ἐγγὺς μὲν κατέστη τοῦ ἐκπεσεῖν τῆς ἀρχῆς· καὶ ἐξέ­πεσεν ἂν, εἰ μὴ συνέσει πολλῇ καὶ ἀγχι­νοίᾳ καὶ τῇ τῶν ὑπη­κόων εὐνοίᾳ καὶ θεραπείᾳ Κλεοπάτρας τοὺς ἀπειλη­θέντας αὐτῷ πολέμους διέφυγε, τὰ μὲν ὑπείκων καὶ τὴν ὀργὴν ἐκλύων καὶ μεθοδεύων ταῖς ἀναβολαῖς, τὰ δὲ ἀντιπαρασκευαζόμενος. (2) Ἐπεὶ δὲ ἢ θανάτῳ ἢ νόσῳ κατὰ Βα­βυλῶνα γεγονὼς Ἀλέξαν­δρος τὸν βίον διέδρα­μεν, Εὐθυμίας μὲν ὁ Διο­νύσιος ἄγαλμα τὴν ἀγγελίαν ἀκούσας ἱδρύσατο, παθὼν τῇ πρώτῃ προσ­βολῇ τῆς φήμης ὑπὸ τῆς πολλῆς χαρᾶς, ὅσα ἂν ἡ σφόδρα λύ­πη δρά­σειε· μικροῦ γὰρ περι­τραπεὶς εἰς τὸ πεσεῖν ὑπήχθη, καὶ ἄνους ὤφθη γενό­μενος.

(3) Περδίκκα δὲ τῶν ὅλων ἐπιστάντος, οἱ μὲν τῆς Ἡρακλείας φυγάδες πρὸς τὰ αὐτὰ καὶ τοῦτον παρώ­ξυνον. Διονύσιος δὲ ταῖς ὁμοίαις με­θόδοις χρώ­μενος ἐπὶ ξυροῦ ἀκμῆς πολλοὺς κινδύνους κατ᾽ αὐτοῦ συστάν­τας πάντας διέδρα­σεν. Ἀλλ᾽ ὁ μὲν Περδίκκας ὑπὸ τῶν ἀρχο­μένων μοχθηρὸς γε­γονὼς ἀνῄρηται, καὶ αἱ τῶν φυγάδων ἐλπίδες ἐσ­βέννυντο· Διο­νυσίῳ δὲ πανταχόθεν τὰ πράγματα πρὸς τὸ εὐδαι­μονέ­στε­ρον μετεβάλοντο. (4) Ἡ δὲ πλείστη ῥοπὴ τῆς εὐδαιμο­νίας ὁ δεύ­τερος αὐτῷ κατέστη γάμος. Ἠγά­γετο μὲν γὰρ Ἄμαστριν· αὕτη δὲ ἦν Ὀξάθρου θυγάτηρ· ἀδελφὸς δὲ ἦν οὗ­τος Δαρείου, ὃν καθελὼν Ἀλέξανδρος Στά­τειραν τὴν αὐτοῦ θυγατέρα γυ­ναῖκα ἠγάγετο, ὡς εἶναι τὰς γυναῖκας ἀλλήλαις ἀνεψιὰς, ἔχειν δέ τι πρὸς ἑαυτὰς καὶ φίλτρον ἐξαίρετον, ὃ τὸ συντρόφους ὑπάρ­ξαι ταύταις ἐνέφυ­σεν. (5) Ἀλλὰ ταύ­την τὴν Ἄμασ­τριν Κρατέρῳ (τῶν φιλουμένων ἦν οὗτος ὡς μάλισ­τα) συναρμόζει· Ἀλεξάν­δρου δὲ ἐξ ἀνθρώπων ἀποπτάντος καὶ Κρα­τέρου πρὸς Φίλαν τὴν Ἀντιπάτρου ἀποκλίν­αντος, γνώμῃ τοῦ λιπόντος Διονυ­σίῳ ἡ Ἄμαστρις συνοικίζεται. (6) Ἐξ οὗ ἐπὶ μέγα ἡ ἀρχὴ αὐτῷ διή­ρθη πλούτου τε περιβολῇ τῇ διὰ τῆς ἐπιγαμίας προσ­τεθείσῃ καὶ ἰδίᾳ φιλοκαλίᾳ. Καὶ γὰρ καὶ τὴν τοῦ Διο­νυσίου πᾶσαν ἐπισκευὴν τοῦ Σικε­λίας τυραννή­σαν­τος αὐτὸν ἐπῆλθε ἐξωνήσασθαι, τῆς ἀρχῆς ἐκεί­νου δια­φθαρείσης. (7) Οὐ ταῦτα δὲ μόνον αὐτῷ τὴν ἀρχὴν ἐπε­κράτυ­νεν, ἀλλὰ καὶ εὐπραγία καὶ εὔνοια τῶν ὑπηκόων, καὶ πολλῶν ὧν οὐκ ἐκράτει πρό­τερον ἡ κυριότης. Καὶ Ἀντιγόνῳ δὲ τὴν Ἀσίαν κατέχοντι λαμπρῶς συμμα­χήσας, ὁπότε τὴν Κύπρον ἐπολιόρκει, τὸν ἀδελφιδοῦν Πτολεμαῖον (στ­ρατηγὸς δὲ οὗτος ἦν τῶν περὶ τὸν Ἑλλήσποντον) φιλο­τι­μίας ἀμοιβὴν εὕ­ρατο παρ᾽ Ἀντιγόνῳ γαμβρὸν λαβεῖν ἐπὶ θυγατρί· ἡ δὲ παῖς ἐκ προτέρων ἦν αὐτῷ γεγενημένη γάμων. Οὕτω γοῦν εἰς μέγα δόξης ἀνελ­θὼν, καὶ τὸν τύραννον ἀπαξιώσας, τὸ βασιλέως ἀντέλαβεν ὄνο­μα. (8) Φόβων δὲ καὶ φροντίδων ἐλευθεριάσας, καὶ ταῖς καθ­ημεριναῖς τρυφαῖς ἐνδιαιτηθεὶς, ἐξ­ωγκώθη τε τὸ σῶμα καὶ τοῦ κατὰ φύ­σιν πολὺ πλέον ἐλιπάνθη. Ὑφ᾽ ὧν οὐ μόνον περὶ τὴν ἀρχὴν ῥᾳ­θύμως εἶχεν, ἀλλὰ καὶ ἐπειδὰν ἀφυπνώσειε, βε­λόναις μακ­ραῖς τὸ σῶμα διαπειρόμενος (τοῦτο γὰρ ἄκος μόνον τοῦ κάρου καὶ τῆς ἀναι­σθησίας ὑπελείπετο) μόλις τῆς κατὰ τὸν ὕπνον καταφορᾶς ἐξ­ανίστατο.

(9) Τεκνωσάμενος δὲ γ παῖδας ἐκ τῆς Ἀμάστριος, Κλέαρ­χον, Ὀξάθρην καὶ θυγατέρα ὁμώνυ­μον τῇ μητρὶ, μέλλων τελευτᾶν ταύτην τε τῶν ὅλων δέσποιναν κατα­λιμπάνει καὶ τῶν παίδων κομιδῆ νηπίων ὄν­των σύν τισιν ἑτέ­ροις ἐπίτροπον, βιοὺς μὲν ἔτη ε καὶ ν, ὧν ἐπὶ ἀρχῆ λ ἐγ­νω­ρί­ζετο, πραότατος ἐν αὐτῇ, ὡς εἴρηται, γεγονὼς καὶ τὸ Χρηστὸς ἐπί­κλησιν ἐκ τῶν ἠθῶν ἐνεγκάμενος, καὶ πολὺν πόθον τοῖς ὑπὸ χεῖρα καὶ πένθος λιπών. (10) Οὐδὲν δὲ ἧττον καὶ μετὰ τὴν ἐκείνου ἐξ ἀν­θρώ­πων ἀναχώρησιν τὰ τῆς πόλεως πρὸς εὐδαιμο­νίαν ἐφέρετο, Ἀντιγόνου τῶν τε παίδων Διονυ­σίου καὶ τῶν πο­λιτῶν οὐ παρέργως προνοουμένου. Ἐκεί­νου δὲ πρὸς ἕτερα τὰς φροντίδας τρεψαμένου, Λυσίμαχος πάλιν τῶν περὶ Ἡράκλειαν καὶ τῶν παίδων ἐπεμελεῖτο, ὃς καὶ Ἄμαστριν ποι­εῖται γυναῖ­κα, καὶ κατ᾽ ἀρχὰς μὲν λίαν ἔστερξε, πραγμάτων δὲ αὐτῷ προσ­πε­σόντων, αὐτὴν μὲν ἐν Ἡρακλείᾳ λείπει, αὐτὸς δ᾽ εἴχετο τῶν ἐπειγόντων. Εἰς Σάρδεις δὲ μετ᾽ οὐ πολὺν χρόνον, τῶν πολλῶν πόνων ῥαΐσας, μετεπέμψα­το ταύτην, καὶ ἔστερ­γεν ὁμοί­ως. Ὕστε­ρον δὲ πρὸς τὴν θυγατέρα Πτολε­μαίου τοῦ Φιλαδέλφου (Ἀρ­σι­νόη δὲ ἦν τὸ ὄνομα) τὸν ἔρωτα μεταθεὶς, διαζυγῆναι τὴν Ἄμαστριν αὐτοῦ παρέσχεν αἰτίαν, καὶ κατα­λι­ποῦσαν τοῦ­τον καταλαβεῖν τὴν Ἡράκλειαν. Ἐγείρει δὲ αὕτη παραγεν­ομένη καὶ συν­οι­κίζει πόλιν Ἄμασ­τριν.

{ON BİRİNCİ VE ON İKİNCİ KİTAPTAN}

IV

İskender’in Granikos’ta Persleri yenip, gücünü kork­madan artırmak is­teyenlere imkan sağlamasının ardından, şimdiye dek her­kesin önünde engel teşkil eden Pers hakimiyeti ortadan kal­dırılınca, Herakleia’nın yö­netimini devralmış olan Dionysios kenti geliştirdi. Ama sonraları; özel­likle Herakleia’dan sü­rülenlerin, artık açıkça Asya’nın kontro­lü­nü eline geçiren İs­kender’e elçi heyeti göndermeleri ve kendileri­nin Herakleia’ya, kentin ise, geleneksel demokrasi rejimine dönmesini talep et­tiklerinde çok çeşitli tehlike­lere göğüs germek zorunda kaldı. Bu yüzden az kalsın yöne­timden düşmesi karara bağlanacaktı. Eğer çok aklıselim ve kurnaz olmasaydı, düşebilirdi de; fakat tebaasının iyi niyetiyle Kleopatra’nın te­veccühünü kazan­makla kendisini tehdit eden düşmanlarından; bazen onların taleplerine boyun eğerek; bazen onların öfkesini yatıştırarak, ba­zen ustaca ha­zırlanmış geciktirme manevralarıyla ve bazen de onlara kar­şı koyarak kurtuldu. (2) İskender, Babylon’­dayken [zehir?] hastalık nedeniyle hayatını kaybedip, Diony­sios bu haberi duyunca, Neşe Tan­rı­çası’nın (Euthymia) heykelini diktirdi. Haber kendisine ilk ulaştı­ğın­da tebligatı öğrendikten sonra, duyduğu büyük hazzın etkisiyle sanki çok sancılı bir ağrıya tutulmuş gibi yaptı; öyle ki, kıvranarak düşerce­si­ne yere çömeldi ve [bu haliyle] aklını oynatmış gibi göründü.

(3) Perdik­kas’ın bütün gücü ele ge­çirmesinin ardından, Herak­leia Pontikeli sür-­ günler bu şeylere karşı onu teşvik ettiler. Di­onysios ise, kritik durum­dan benzer metotlara başvurarak kendisinin ar­ka­sından iş çeviren her­kesten ve bir­çok tehlikelerden kurtul­du. Fakat kötü bir durumda olan Perdikkas kendi adamları tara­fından öldürüldü ve sür­günlerin umutları da söndü; Dionysios için ise, gidişat her şekilde daha iyiye döndü. (4) Dionysios mutlu­lu­ğunun en yüksek dönüm noktasına ise, ikinci evlili­ğinde ulaş­tı. Zira Amastris ile evlenmişti ve o Oksathres’in kızıydı. Oksathres ise, İskender’in Pers tahtından indirdiği ve kızı Stateira ile evlendiği Dareios’un kardeşiydi. Bu iki kadın kuzen oldukları ve birlik­te büyüdükleri için birbirlerine söz edilmeye değecek kadar düşkündü­ler. (5) Ancak bu Amastris’i -İskender- Krateros ile (o gerçekten de İs­ken­der’in en ya­kın dostlarından biriydi) evlendirdi. İskender öldükten sonra, Kra­teros, Anti­patros’un kızı Phila’ya dö­nün­ce, Amas­tris ken­di­si­ni terk etmiş olan eski eşinin onayıyla Diony­sios ile evlendi. (6) Diony­sios o andan itibaren, evliliğinin vası­tasıyla elde et­miş olduğu çeyiz ve kişisel gös­teriş aşkıyla, hakimi­yeti açısın­dan zenginliğinin doruğuna ulaştı. Nitekim Sicilya’nın tiranlı­ğını yapmış olan Dionysios’un, iktidarı yıkıldıktan sonra, onun bütün krali donanımını sa­tın almayı o başardı. (7) Sadece bu şeylerle yönetimini güçlendirmedi; fakat ay­nı zamanda hem kendisine tâbi olanların hem de daha önce­leri kendisi­nin ege­men­liği altında olmayan birçoklarının ba­şarısı ve iyi niyetiyle ha­kimiyetini sağlamlaştırdı. Ayrıca Asya’yı yöneten Antigonos’a ise, Kıbrıs’ı kuşatı­yorken etkili bir şekilde yardım etmesi sayesinde Antigonos’un yeğeni (o Hel­les­pon­tos civarındaki kuvvetlerin generali idi) Ptolemaios’u, ken­disinin bir önceki evliliğinden olma kızına damat ya­p­mak suretiyle; hak ettiği karşılığı buldu. En azından böylelikle büyük bir üne kavuşun­ca, tiran unvanını küçüm­seyerek, onun yerine sadece kral sözcüğü­nü ka­bul etti. (8) Şimdi bütün korkularından ve endişelerinden kurtulmuş olduğun­dan, kendini şatafat içinde geçen günlere adadığı için, şişman­ladı ve doğasına aykırı bir şekilde da­vul gibi şişti. Bu şekilde sadece kenti dikkatsiz bir şekilde yö­netmiyordu; fakat aynı zamanda uykudan uyanabilsin diye, vücuduna büyük şişler batırılarak (çünkü sadece bu şekilde uyuşuk­luktan ve bilinçsiz halinden kurtulabili­yordu) tam yeni­den uykuya dalacakken kaldırı­lıyordu.

(9) Amastris’ten, anne­siyle aynı is­mi taşıyan bir kızı ile Klearkhos ve Oksathres adlı üç çocuğu oldu. Öl­mek üze­reyken her şeyin yönetimini ve diğer başkalarıyla birlikte halen küçük olan çocukla­rının velayetini karısı Amastris’e bıraktı. Elli beş yıl yaşadı ve yaklaşık otuz yıl iktidarda kaldı. Son derece ılımlı biri ol­duğundan ve ka­rakterinden ötürü ‘iyi’ lakabını taşıdığı; ayrıca ölü­münden sonra, hakimiyeti altındaki insanları derin bir üzüntü ve kedere boğ­du­ğu rivayet edilir. (10) Gene de hiçbir şey sekteye uğramadı ve kendisinin yaşamdan ayrılmasından sonra bile kentin gelişimi devam etti; zira Antigonos hem Dionysios’un çocuklarıyla hem de vatandaşlarla özenli bir şekilde ilgileniyordu. Fakat Anti­go­nos’un kendisini ilgi­lendi­ren diğer meselelere yönel­me­sin­den sonra, Lysi­ma­khos yeniden Herak­leia civarındaki iş­lerle ve Amastris’in ço­cuklarıyla ala­kadar oldu ve hat­ta dul kraliçeyi karısı yaptı. Evli­liğinin başından itibaren Amas­tris’e fazlasıyla düşkündü; ancak olaylar onu gerekli kı­lınca, kraliçeyi He­rak­leia’da bıraktı, ken­disi ise ivedilik arz eden iş­leriyle ilgilenmek üzere yola koyuldu. Lysimakhos kendi­sini rahatsız eden tehlike­lerin bü­yük kısmını ya­tıştırdık­tan kısa süre sonra, Amastris’i Sardeis’e çağırdı ve kraliçeye aynı dere­cede düşkünlük göster­di. Ama sonraları Ptole­mai­os Phil­adelphos’un Arsinoe adlı kızı­na karşı da benzer arzu duyma­sı, Amastris’in kendisinden bo­şan­ma­sına neden oldu. Amastris, Lysima­khos’u terk et­tikten sonra Herak­leia’nın kontrolünü ele geçirdi. Kente geri dönünce onu tekrar ayağa kaldırdı ve synoikismos ile Amastris’i kurdu.

V

Κλέαρχος δὲ ἀνδρωθεὶς ἤδη τῆς τε πόλεως ἦρχε, καὶ πολέμοις οὐκ ὀλί­γοις, τὰ μὲν συμμαχῶν ἄλλοις, τὰ δὲ καὶ τοῖς ἐπιφε­ρομένοις αὐτῷ, ἐξητά­ζετο ἐν οἷς καὶ κατὰ Γετῶν Λυσιμάχῳ συστρατευόμενος ἑάλω τε σὺν αὐτῷ, καὶ ἀνεθέντος τῆς αἰχμα­λωσίας ἐκείνου, καὶ αὐτὸς ὕστερον τῇ Λυσιμάχου προνοίᾳ ἀφίετο. (2) Οὗτος ὁ Κλέαρχος ἅμα τῷ ἀδελ­φῷ τῆς ἀρχῆς κατα­στάντες διάδοχοι, πρὸς μὲν ἡμερότητα καὶ χρη­στότητα πολὺ τοῦ πατρὸς ἐλάττους τοῖς ὑπηκόοις ἀπέβησαν, εἰς ἔκθεσ­μον δὲ καὶ μιαρώτατον ἔργον ἐξέπεσον· τὴν γὰρ μητέρα, μηδὲν περὶ αὐτοὺς μέγα πλημμελήσασαν, μη­χανῇ δεινῇ καὶ κακουρ­γίᾳ ἐπιβᾶσαν νηὸς θαλάσσῃ ἀποπνιγῆναι κατειργά­σαντο.

V

Amastris’in oğullarından Klearkhos yetişkin bir erkek olduktan sonra kenti yönetti ve bazen başkalarıyla ittifak kurarak bazen de kendisine saldıranlara karşı birçok savaşla kendini kanıtladı. Bu çar­pışmalardan birinde Getai’lara kar­şı Lysimakhos ile be­raber sefer düzenlerken onun­la birlikte esir düştü ve Lysima­khos’un tutsaklıktan kurtul­masının ar­dından, kısa süre sonra onun yardımıyla kendisi de serbest bırakıldı. (2) Bu Klearkhos annesinin ar­dından karde­şiy­le birlikte, kentin yönetimini üst­lenince, egemenlikleri altın­daki halka karşı babalarından çok daha gaddar ve daha az yardımsever­liğe sahip olduklarını ka­nıtladılar. Kanun dışı davranış­la­rının yanı sıra son derece ca­nice bir iş yaptılar; zira an­neleri Amastris, kendi­lerine karşı bü­yük bir suç işlememiş olmasına karşın, korkunç hile ve kötü­lükle bir geminin gü­vertesindey­ken onu denizde boğdurttular.

VI

Δι᾽ ἣν αἰτίαν καὶ Λυσίμαχος ὁ πολλάκις ῥηθεὶς (Μα­κεδονίας δὲ ἐβασί­λευεν), εἰ καὶ τὴν Ἄμαστριν διὰ τὴν συνάφειαν Ἀρσι­νόης λιπεῖν αὐτὸν παρεσκευάσατο, ἀλλ᾽ οὖν τοῦ τε προτέρου πόθου φέρων ἐν ἑαυτῷ τὸ ἐμ­πύ­ρευ­μα, καὶ τὸ μυσαρὸν καὶ ὠμὸν τῆς πράξεως οὐκ ἀνασχετὸν ποιούμε­νος, στεγανώτατα μὲν τὴν αὑτοῦ κατεῖχεν ἔνδον γνώμην, τὴν ἀρχαίαν δὲ φιλίαν πρὸς τοὺς περὶ Κλέαρχον τῷ σχήματι ἐπιδεικνὺς, διὰ πολ­λῶν τε μηχανῶν καὶ τῶν τοῦ λανθάνειν στρατηγημά­των (κρύψαι γὰρ τὸ βουλόμε­νον δεινότατος ἀνθρώπων γεγονέναι λέγεται) ἐν Ἡρακ­λείᾳ μὲν ὡς ἐπὶ τῷ τῶν δεχομένων συνοίσοντι παραγίν­εται, πατρὸς δὲ στοργὴν τῷ προσω­πείῳ τοῖς περὶ Κλέαρ­χον προβαλλόμενος, ἀναιρεῖ μὲν τοὺς μητροκτόνους, πρῶ­τον μὲν Κλέαρ­χον, εἶτα καὶ Ὀξάθρην, μητρικῆς ἀπαι­τήσας μιαιφονί­ας δίκας· καὶ τὴν πόλιν ποιησάμενος ὑπὸ τὴν πρόνοι­αν τὴν αὑτοῦ, καὶ τὰ πολλὰ δὲ λαφυραγω­γήσας ὧν ἡ τυραννὶς ἠθροίκει χρη­μάτων, ἄδειάν τε δοὺς δημοκρα­τεῖσθαι τοὺς πολίτας, οὗ ἐφί­εντο, πρὸς τὴν ἰδί­αν βασι­λείαν ἐστέλλετο.

VI

Bu sebepten ötürü ve daha önce birçok kez sözü edildiği üzere Lysi­makhos’un (Makedonya’nın kralıydı) Arsinoe ile olan ilişkisi Amastris’in kendisini terk etmesine neden olmuştu. Gene de kraliçeye karşı eskiden taşıdığı arzudan ötürü öf­keye kapılıp, bu tiksindirici ve acımasız dav­ranışa katlan­mak istemedi. Kendi­sinin ailevi düşüncesini çok dikkatli bir şekilde gizli tuttu. Klearkhos’a ve çevresinde­kilere karşı eski dost­luğunu aynı şe­kilde devam ettirdi. Kimseye hissettirme­den giriştiği bir­çok hilelerin ve planların sayesinde (zira niyetini gizlemek konu­sunda insanların en beceriklisi olduğu söylenir) sanki bu duru­mu onaylayan­larla aynı fikir­deymiş gibi Herakleia’ya yanlarına geldi. Klearkhos’un çevresindekilere baba şefkatini yan­sıtan maskesini atıp, ana katillerini öldürdü. Önce Klearkhos’a daha sonra da Oksathres’e annelerini öldür­menin cezasını ödetti. Kenti öngörüsüyle düzenledi, tiranların toplamış oldukları hazinelerin büyük bir kısmını ganimet olarak yanında götür­dü. Vatandaşla­rın ise arzu ettikleri demokrasiyi hiçbir şeyden korkma­dan kur­malarına izin verdi, ardından kendi krallığına doğru yola çıktı.

VII

Λυσίμαχος δὲ τὴν ἰδίαν ἀρχὴν καταλαβὼν, δι᾽ ἐπαίνων μὲν τὴν Ἄμαστριν εἶχεν, ἐθαύμαζε δὲ αὐτῆς τούς τε τρόπους καὶ τὴν ἀρχὴν, πρὸς ὄγκον καὶ μέγεθος καὶ ἰσχὺν ὡς ἐκρατύνατο, ἐξαίρων μὲν τὴν Ἡράκλειαν, μέ­ρος δὲ τῶν ἐπαίνων καὶ τὴν Τῖον καὶ τὴν Ἄμαστριν, ἣν ἐπώνυμον ἤγειρεν ἐκείνη, ποι­ούμενος. (2) Καὶ ταῦτα λέγων τὴν Ἀρσι­νόην ἠρέθιζε δεσπό­τιν τῶν ἐπ­αινουμένων γενέσθαι· ἡ δὲ ἐδεῖτο τυχεῖν ὧν ἐπόθει. Καὶ ὁ Λυσίμαχος σεμ­νύνων τὸ δῶρον, κατ᾽ ἀρχὰς μὲν οὐ προ­σίετο· ἐκλιπαρηθεὶς δὲ χρόνῳ παρ­έσχεν. ῏Ην γὰρ δεινὴ περι­ελθεῖν ἡ Ἀρσινόη, καὶ τὸ γῆρας ἤδη Λυσί­μαχον παρεῖχεν εὐ­επιχείρητον. (3) Δεξαμένη δ᾽ οὖν ἡ Ἀρσινόη τῆς Ἡρακ­λείας τὴν ἀρ­χὴν, πέμπει τὸν Κυμαῖον Ἡρακλείδην, ἄνδρα μὲν εὔνουν αὐτῇ, ἀπό­το­μον δὲ ἄλλως καὶ δεινὸν ἐν βουλευμάτων ἐντρε­χείᾳ καὶ ὀξύτητι· ὁ δὲ τῆς Ἡρακλείας ἐπιβὰς, τά τε ἄλλα σφό­δρα ἐπιστρόφως τῶν πραγμάτων ἐξη­γεῖ­το, καὶ πολ­λοὺς αἰτίαις ὑποβάλλων τῶν πολιτῶν οὐκ ἐλάττους ἐτιμωρεῖτο, ὡς πάλιν ἀποβαλεῖν αὐτοὺς τὴν μόλις ἐπι­φαν­εῖσαν εὐδαιμονίαν.

VII

Lysimakhos ise, Herakleia’yı kendi hakimiyeti altına aldıktan sonra, iyi taraflarından dolayı birçok bakımdan övdüğü Amas­tris’i de ele geçirdi. Kentin konumuna ve yönetim biçi­mine hayran kaldı, bu şekilde kentin büyüklüğü, önemi ve gücü artırılmıştı. Herak­leia’ya ise, özel onur pa­yesi ver­mesine rağ­men övgülerin çoğu Tieion ve Amastris’i kap­sadı, ki o kenti kraliçe kendi ismine izafe­ten bir araya getirerek kur­muştu. (2) Ancak bu şeyleri söylediği için Arsi­noe’nin övü­len yerlerin hakimi ol­mak sevdasına düşme­sine neden oldu: kraliçe arzu­ladığı şeylerin ken­di­sine bahşe­dilmesini istedi. Lysimakhos başlangıçta bu armağanı ge­re­ğinden çok büyük bularak reddetti; ama Arsinoe zamanla ısrarlarına de­vam edince kabul etti. Zira akıllı Arsinoe bu is­teğinden vazgeçmediği ve artık yaşlılık Lysi­makhos’u yu­muşattığı için kraliçeye izin verdi. (3) Bu şekilde Herak­leia’nın kont­rolünü ele geçirmiş olan Arsinoe, kendi­sine karşı iyi niyetler besleyen, aslında yasal çözümlemelerinde yete­neklilik ve kesinlik bakımından acımasız ve korkunç bir adam olan Ky­meli He­rakleides’i oraya gönderdi. Heraklei­des, Herak­leia’ya geldik­ten son­ra kentin meseleleriyle tam anlamıyla çok sert şekilde ilgilendi ve birçok­larını suçlamalarla itham ede­rek vatandaş­ların büyük bölümünü, onların da­ha önce­den bir dereceye kadar tezahür et­miş olan gö­nenç­le­rini tek­rar kaybettirecek şekilde cezalan­dırdı.

­ VIII

Ὁ μέντοι Λυσίμαχος περιδρομῇ Ἀρσινόης τὸν ἄριστον τῶν παίδων καὶ πρεσβύτερον Ἀγαθοκλέα (ἐκ προτέρων δὲ φὺς ἦν αὐτῷ γάμων) κατ᾽ ἀρχὰς μὲν λανθάνοντι φαρμάκῳ, ἐκείνου δὲ κατὰ πρόνοιαν ἐξεμε­θέντος, ἀναι­δεστάτῃ διαχειρίζεται γνώμῃ· δεσμωτηρίῳ ἐμβαλ­ὼν κε­λεύει κατακοπῆ­ναι, ἐπιβουλὴν αὑτῷ καταψευσά­μενος. Ὁ δὲ Πτολε­μαῖος, ὃς αὐτόχειρ τοῦ μιά­σματος ἐγεγόνει, ἀδελφὸς ἦν Ἀρσινόης, καὶ ἐπώνυμον διὰ τὴν σκαιό­τητα καὶ ἀπόνοιαν τὸν κεραυνὸν ἔφερεν. (2) Ὁ τοίνυν Λυσίμαχος διὰ τὴν παιδοκτονίαν μῖσός τε δίκαιον παρὰ τῶν ὑπηκόων ἐλάμβανε, καὶ Σέ­λευκος ταῦτα πυθόμενος, καὶ ὡς εὐχερὲς εἴη τοῦτον παρα­λῦσαι τῆς ἀρχῆς τῶν πόλεων ἀφεσταμένων αὐτοῦ, μάχην συνάπτει πρὸς αὐτόν. Καὶ πίπτει ἐν τῷ πολέ­μῳ Λυσίμαχος παλτῷ βληθείς· ὁ δὲ βαλὼν ἀνὴρ Ἡρακ­λεώτης ἦν, ὄνομα Μαλάκων, ὑπὸ Σελεύκῳ τατ­τόμενος. Πεσόντος δὲ, ἡ τούτου ἀρ­χὴ προσχω­ρή­σασα τῇ τοῦ Σε­λεύκου μέρος κατέστη.

Ἀλλ᾽ ἐνταῦθα μὲν καὶ τὸ ῑβ̅ τῆς Μέμνονος ἱστορίας λήγει.

VIII

Lysimakhos, Arsinoe’in kışkırtmasıyla çocuklarının en bü­yüğü ve en er­demlisi Agathokles’i (kendisinin bir önceki ev­liliğinden olma çocu­ğuydu) başlangıçta fark ettirmeden zehirle orta­dan kaldırmayı denedi; ama onun ön­görüsü sayesinde bu duru­mun farkına varıp zehri kusma­sının ardından, son derece müna­sebetsiz bir fik­re yöneldi; Agathokles’i uydurma bir suçla itham edip hapse attıktan sonra, başının vu­rulmasını emretti. Arsinoe’nin kardeşi Pto­le­maios da, yakın akrabası tarafından işlenen cinayetle lekenmiş oldu; zaten Ptolemaios anla­şıl­ması son derece zor bir insan olması ve per­vasızlığı nedeniyle “κεραυ­νός” şim­şek lakabını taşıyordu. (2) Lysimakhos, Agathokles’i bu şe­kilde öldür­düğü için, haklı olarak kendisine bağlı olanların nefretini kazandı. Se­leukos bu olanları sorup so­ruşturarak öğrenince ve hali ha­zırda Lysi­makhos’un yöneti­mine karşı kentler ayaklanmışken, krallığına son ver­menin kolay oldu­ğunu düşünerek, ona karşı savaşa girişti. Ly­si­makhos savaşta bir mızrakla vurularak öldü; bu mızrağı fırlatan kişi, Seleu­kos’un saflarında savaşan Malakon adlı bir Herakleialıydı. Lysi­ma­khos’­un ölümünden sonra ise, krallığı Se­leu­kos’un im­para­torlu­ğuy­la birleşip onun bir par­çası oldu.

Memnon tarihinin on ikinci kitabı burada son bulur.

{ΕΚ ΤΟΥ Ι̅Γ̅ ΚΑΙ Ι̅Δ̅ ΒΙΒΛΙΟΥ}

IX

Ἐν δὲ τῷ ῑγ̄ τοὺς Ἡρακλεώτας λέγει πυθομένους τὴν ἀναίρε­σιν τοῦ Λυσι­μάχου καὶ ὡς εἴη ὁ τοῦτον ἀπε­κτονὼς Ἡρακλεώ­της, τάς τε γνώμας ἀναρ­ρώννυσθαι καὶ πρὸς τὸν τῆς ἐλευθερίας ἀνδρα­γα­θίζεσθαι πόθον, ἣν δ̅ καὶ π̄ ἔτεσιν ὑπό τε τῶν ἐμφυλίων τυράννων καὶ μετ᾽ ἐκείνους ὑπὸ Λυσιμάχου ἀφῄρηντο. (2) Προσῆλθον οὖν πρότερον Ἡρακλείδῃ, πείθοντες αὐτὸν μὲν ἐκχωρεῖν τῆς πόλεως, οὐκ ἀπαθῆ κακῶν μόνον ἀλλὰ καὶ λαμ­προῖς δώροις ἐφοδια­ζό­με­νον, ἐφ᾽ ᾧ τὴν ἐλευθερίαν ἐκείνους ἀναλαβεῖν. (3) Ὡς δὲ οὐ μόνον οὐκ ἔπειθον, ἀλλὰ καὶ εἰς ὀργὴν ἐκπεσόντα εἶδον καί τινας αὐτῶν καὶ τιμωρίαις ὑπάγον­τα, συνθήκας θέμενοι πρὸς τοὺς φρουράρχους οἱ πολῖται, αἳ τήν τε ἰσοπολιτείαν αὐτοῖς ἔνεμον καὶ τοὺς μισθοὺς λαβεῖν ὧν ἐστέ­ρηντο, συλλαμ­βάνουσι τὸν Ἡρακλείδην καὶ φυλαττόμενον εἶ­χον ἐπὶ χρό­νον.

Ἐκεῖθεν λαμπρὰς ἀδείας λαβόντες τῆς τε ἀκρο­πόλεως μέχρις ἐδάφου τὰ τείχη κατέβαλον, καὶ πρὸς Σέ­λευκον διεπρεσβεύ­οντο, τῆς πόλεως ἐπι­μελητὴν προστησά­με­ν­οι Φώκριτον.

{ON ÜÇÜNCÜ VE ON DÖRDÜNCÜ KİTAPTAN}

IX

On üçüncü kitapta [Memnon], Herakleialıların Lysimakhos’­un katle­dildiğini ve bu cinayetin Herakleialı biri tara­fından nasıl iş­lendiğini öğ­renme­lerinden sonra kendile­rine olan güven­lerini geri kazandıkla­rını ve bağımsızlık­larını elde etmek yö­nünde cesurca dav­randıklarını anlatır. Zira özgürlükleri seksen dört yıl önce kendi aralarından çıkan tiranlar ve onlar­dan sonra da Lysi­makhos tarafından ellerinden alınmıştı. (2) Bu yüzden onun tarafından bağımsızlığın ken­dilerine geri verilmesi koşu­luyla, ondan sadece herhangi bir kö­tülük­ten zarar görmeksizin değil; bi­lakis yol­culuk için ge­rekli görkemli armağanlarla birlikte kenti terk etme­sini iste­mek için ilk olarak Herak­leides’e gittiler. (3) Yal­nız onu ikna ede­mediler; fakat aynı zamanda öfkeye kapılarak iç­le­rinden bazılarını cezalandırmak için gönderdiğini gördüler; bu yüz­den va­tandaşlar garnizon komutanlarıyla onlara vatandaşlık hak­kı dağı­tılacağı ve daha önceden alamadıkları ücretleri de ala­cak­ları husu­sunda anlaş­maya vara­rak Herakleides’i yakaladılar ve bir süreli­ğine hapse attılar.

Ar­dından hiçbir korku duymadan akropolis’in surla­rını te­mellerine kadar yıktılar ve Phokritos’u kentin yöne­ticisi ola­rak seçtikten sonra, Seleukos’a elçi heyeti gönder­diler.

X

Ζιποίτης δὲ ὁ Βιθυνῶν ἐπάρχων, ἐχθρῶς ἔχων Ἡρακ­λεώταις πρότερον μὲν διὰ Λυσίμαχον, τότε δὲ διὰ Σέλευκον (διάφορος γὰρ ἦν ἑκατέρῳ), τὴν κατ᾽ αὐτῶν ἐπιδρομὴν, ἔργα κακώσεως ἀποδεικνὺς, ἐποιεῖτο. Οὐ μὴν οὐδὲ τὸ αὐτοῦ στράτευμα κακῶν ἀπαθεῖς ἔπρατ­τον ἅπερ ἔπρατ­τον, ἔπασχον δὲ καὶ αὐτοὶ ὧν ἔδρων οὐ κατὰ πολὺ ἀνεκτότερα.

X

Bithynialıların hükümdarı Zipoites, önceleri Lysimakhos, da­ha sonra­ları ise, Seleukos nedeniyle Herakleialılara karşı düş­manca bir tutuma sahip olduğundan (zira her ikisine de aynı derecede düşmanlık besliyor­du), on­ların topraklarına ani bir saldırı düzenleyip kötü işler gerçekleş­tirdi. Ancak yalnız kendi ordusu yaptıkları kötülüklerin aynısına kat­lanmakla kal­madı, aynı zamanda onlar da yaptıkları şeyler kadar çok acı çekti­ler.

XI

Ἐν τούτῳ δὲ Σέλευκος Ἀφροδίσιον πέμπει διοικητὴν εἴς τε τὰς ἐν Φρυ­γίᾳ πόλεις καὶ τὰς ὑπερκειμένας τοῦ Πόντου. Ὁ δὲ, διαπραξάμενος ἃ ἐβού­λετο καὶ ἐπανιὼν, τῶν μὲν ἄλλων πόλεων ἐν ἐπαίνοις ἦν, Ἡρακ­λεωτῶν δὲ κατηγόρει μὴ εὐνοϊ­κῶς ἔχειν τοῖς τοῦ Σελεύκου πράγμασιν. Ὑφ᾽ οὗ Σέ­λευκος παρ­οξυνθεὶς, τούς τε πρὸς αὐτὸν ἀφικομένους πρέσ­βεις ἀπει­λητι­κοῖς ἐξεφαύ­λιζε λόγοις καὶ κατέπληττεν, ἑνὸς τοῦ Χα­μαιλέοντος οὐδὲν ὀρρω­δήσαντος τὰς ἀπειλὰς, ἀλλὰ φαμένου “Ἡρακ­λῆς κάρρων, Σέλευ­κε” (κάρρων δὲ ὁ ἰσχυρότερος παρὰ Δωριεῦσιν). Ὁ δ᾽ οὖν Σέλευ­κος τὸ μὲν ῥηθὲν οὐ συνῆκεν, ὀργῆς δ᾽ ὡς εἶχε, καὶ ἀπε­τρέ­πετο. Τοῖς δὲ οὔτε τὸ ἀνα­χωρεῖν οἴκαδε οὔτε τὸ προσμένειν λυ­σιτελὲς ἐδόκει. (2) Ταῦτα δὲ Ἡρακ­λεῶται πυθ­όμενοι τά τε ἄλλα παρ­εσκευάζοντο καὶ συμ­μά­χους ἤθροιζον, πρός τε Μιθρι­δάτην τὸν Πόντου βασιλέα δια­πρεσβευόμενοι καὶ πρὸς Βυ­ζαν­τίους καὶ Χαλκη­δονίους. (3) Οἱ δὲ περιλειπόμενοι τῶν ἀπὸ Ἡρακ­λείας φυγάδων, Νύμφι­δος, καὶ αὐτοῦ ἑνὸς ὑπάρ­χον­τος τούτων, κάθοδον βου­λεύ­σαντος αὐτοῖς, καὶ ῥᾳ­δίαν εἶναι ταύ­την ἐπιδεικνύντος, εἰ μηδὲν ὧν οἱ πρό­γονοι ἀπε­στέρ­ηντο αὐτοὶ φανεῖεν διοχλοῦντες ἀναλή­ψεσθαι, ἔπεισέν τε σὺν τῷ ῥᾴστῳ, καὶ τῆς καθόδου ὃν ἐβού­λευσε τρόπον γεγενη­μένης, οἵ τε καταχθέντες καὶ ἡ δεξαμένη πόλις ἐν ὁμοίαις ἡδο­ναῖς καὶ εὐ­φροσύναις ἀνεστρέφοντο, φιλοφρόνως τῶν ἐν τῇ πόλει τούτους δεξιω­σα­μένων, καὶ μηδὲν τῶν εἰς αὐτάρκειαν αὐτοῖς συντε­λούντων παραλελοι­πότων.

Καὶ οἱ Ἡρακλεῶται τὸν εἰρημένον τρόπον τῆς παλαιᾶς εὐγε­νείας τε καὶ πολιτείας ἐπελαμβάν­οντο.

XI

Bu sırada Seleukos, yöneticisi Aphrodisios’u Phrygia kentle­rine ve Pon­tos’un üst kısımlarına doğru gönderir. Aphrodisios, görev­lerini başarıyla tamamlamak istiyordu ve memnuniyetle diğer kentlere onurlar bahşet­ti, Herakleial­ı­ları ise Seleukos’un iş­lerine karşı iyi niyete sahip olma­dık­ları gerekçesiyle suçladı. Aphrodisios tarafından Herak­leialılara kar­şı doldurulmuş olan Seleukos, kendisiyle görüşmeye gelmiş olan elçileri tehditlerle dolu sözleriyle hor gördü ve onları hayretler içinde bı­raktı; ancak Khamaileon adlı bir elçi bu tehditlerden kork­mayıp, “Ey Seleu­kos!, Herakles karron’dur” dedi, (karron sözcüğü ise, Dor diya­lektinde ‘daha güçlü’ anlamındadır). Bunun üze­rine Seleu­kos toplantıyı kesti; zi­ra öfkeliydi ve onlara sırtını döndü. Elçiler için ne eve geri dönmek ne de orada biraz daha kalmak avantajlı gö­ründü. (2) Herakleialılar bu şey­leri sorup soruşturarak öğre­nince, gerekli -savaş- hazırlık­ları yaptı­lar ve ayrıca hem Pon­tos kralı Mithradates’e hem de Byzantionlulara ve Kalkhe­donlulara elçiler göndererek kendilerine müt­tefikler top­la­dı­lar. (3) O za­man Herak­leia’dan sürgüne gönde­rilenlerin ara­sından Nymphis, kendi­si bir başlangıç yapıp, geride kalanları kent­lerine geri dön­meye teşvik ederek; eğer kendilerinin aile­leri­nin ellerinden alınmış olan mal/ mülkle­rinin onlara bıra­kıl­ması için sorun yaratmayacaklarını göste­rir­lerse, bu duru­mun ga­yet kolay olduğunu sergileyince, diğer sürgünleri ko­lay­lıkla ikna etti ve önceden tahmin edildiği üze­re geri dön­meye ka­rar verdiler. Sürgünden geri dönmüş olan­ları, kent kabul edince aynı derecede sevinç ve memnuniyetle va­tanlarına geldiler, kentte halk sür­günleri dostane şekilde karşıla­dıktan sonra, onların gerekli ihtiyaçlarını tamamla­mak için hiçbir şeyi eksik bırak­madılar.

Ve Herakleialı sür­günler ortak tarzda alınmış bir kararla, eski geleneksel asaletle­rine ve vatandaşlık haklarına kavuştular.

XII

Σέλευκος δὲ τοῖς κατωρθωμένοις κατὰ Λυσιμάχου ἐπ­αρθεὶς, εἰς τὴν Μα­κεδονίαν διαβαίνειν ὥρμητο, πόθον ἔχων τῆς πατ­ρίδος, ἐξ ἧς σὺν Ἀλεξάν­δρῳ ἐστρατεύετο, κἀκεῖ τοῦ βίου τὸ λεῖπον διανῦσαι, γηραιὸς ἤδη ὢν, δια­νοούμενος, τὴν δὲ Ἀσίαν Ἀντιόχῳ παραθέσθαι τῷ παιδί. (2) Πτολε­μαῖος δὲ ὁ Κεραυ­νὸς, τῶν Λυσιμά­χου πραγμάτων ὑπὸ Σελεύκῳ γεγενημέ­νων, καὶ αὐτὸς ὑπ᾽ αὐτὸν ἐτέλει, οὐχ ὡς αἰχμά­λωτος παρορώμενος, ἀλλ᾽ οἷα δὴ παῖς βασιλέως τιμῆς τε καὶ προνοίας ἀξιούμενος, οὐ μὴν ἀλλὰ καὶ ὑποσχέσεσι λαμπρυν­όμενος, ἃς αὐτῷ Σέ­λευ­κος προὔτεινεν, εἰ τελευτήσει­εν ὁ γεινάμενος, [αὐ­τὸν εἰς] τὴν Αἴγυπτον, πατρῴαν οὖσαν ἀρχὴν, κατ­αγα­γεῖν. (3) Ἀλλ᾽ ὁ μὲν τοι­αύτης κηδεμονίας ἠξίωτο· κακὸν δὲ ἄρα αἱ εὐεργεσίαι οὐκ ἐβελτίουν. Ἐπιβουλὴν γὰρ συστήσας, προσπεσὼν τὸν εὐ­εργέ­την ἀναιρεῖ, καὶ ἵππου ἐπιβὰς πρὸς Λυσιμαχίαν φεύγει, ἐν ᾗ διάδη­μα περιθέμε­νος μετὰ λαμπρᾶς δορυ­φορίας κατέβαι­νεν εἰς τὸ στρά­τευμα, δεχομένων αὐτὸν ὑπὸ τῆς ἀνάγκης, καὶ βασιλέα καλούντων, οἳ πρότε­ρον Σελεύκῳ ὑπήκουον.

XII

Seleukos ise Lysimakhos’a karşı kazandığı başarılarla heyecana kapı­lıp, Makedonya’ya varmak için yürüyüşe geçti. Zira va­tan özlemi çeken kral, memleketinden İsken­der’le birlikte se­fere çıkmıştı. Artık epey yaş­lanmış olduğundan, Asya’nın yö­neti­mini oğlu Antiokhos’a bı­rak­mayı ve yaşamının geri kala­nını orada tamamlamayı düşünü­yordu. (2) Ptolemai­os Kerau­nos ise, Lysimakhos’un krallığının Seleukos tarafından ele ge­çirilmesin­den sonra, Seleukos’a refakat etti. Kendi­sine bir tut­sak gibi bakılmamasının yanı sıra, bir kral çocuğu olarak hem onura hem de tak­dire layık bir şekilde her ihtiyacı karşı­landı. Ayrıca sadece vaatlerle gu­rura kapılmakla kal­madı, Seleu­kos kendi­sine; eğer babası ölürse onu Mısır’a, babasına ait krallığın başına geçeceğini ileri sürdü. (3) Ancak [Seleu­kos’un] kendi­sine böylesine ilgi göstermesine karşın, bü­tün bu iyilikler [Ke­rau­nos’un] kötü karakterini düzelt­meye yetmedi. Nitekim bir suikast düzen­ledi, kendisine bu kadar yar­dım eden adamı [Se­leu­kos’u] ani­den saldırarak öldürdü ve atına atla­yıp Lysi­ma­kheia’ya ka­ç­tı. Orada başına bir taç taktıktan sonra gör­kem­li mu­hafızın eşliğinde or­duya gitti; daha önceleri Seleu­kos’a bağ­lı olan askerler baskı yoluyla onu kabul edip kral ilan ettiler.

XIII

Ἀντίγονος δὲ ὁ Δημητρίου τὰ συνενεχθέντα μαθὼν ἐπὶ Μα­κε­δο­νίαν δια­βαίνειν ἐπεχείρει πεζῷ καὶ νηΐτῃ στρατεύματι, προ­φθά σαι σπεύδων τὸν Πτολεμαῖον. Ὁ δὲ Πτολεμαῖος τὰς Λυσιμάχου νῆας ἔχων ἀπήντα καὶ ἀντιπαρετάττετο. (2) ῏Ησαν δ᾽ ἐν αὐταῖς ἄλλαι τε καὶ τῆς Ἡρακλείας αἱ μετά­πεμπτοι, ἑξήρεις τε καὶ πεν­τήρεις καὶ ἄφ­ρακτοι, καὶ ὀκτήρης μία ἡ λεοντοφόρος καλου­μένη, μεγέθους ἕνεκα καὶ κάλλους ἥκουσα εἰς θαῦμα· ἐν ταύτῃ γὰρ ἑκατὸν μὲν ἄνδρες ἕκαστον στοῖχον ἤρεττον, ὡς ὀκτακοσί­ους ἐκ θατέρου μέρους γενέσθαι, ἐξ ἑκατέρων δὲ χιλίους καὶ ἑξακοσίους, οἱ δὲ ἀπὸ τῶν κατα­στρωμάτων μαχησόμενοι χίλιοι καὶ διακόσιοι, καὶ κυ­βερνῆται δύο.

(3) Τῆς οὖν συμ­βολῆς γεν­ομένης, κρατεῖ Πτολεμαῖος τὸ ναυτικὸν τρεψάμενος τοῦ Ἀντι­γόνου, ἀνδρειό­τερον τῶν ἄλλων ἀγωνι­σα­μέ­νων αἳ ἦσαν ἐξ Ἡρακ­λεώτιδος· αὐτῶν δὲ τῶν Ἡρακ­λεωτίδων τὸ ἐξαί­ρε­τον ἔφερεν ἡ λεον­το­φόρος ὀκτήρης. Οὕτω κακῶς Ἀντίγο­νος τῷ στόλῳ πράξας, εἰς τὴν Βοιωτίαν ἀνεχώ­ρησε. Πτολεμαῖος δὲ ἐπὶ Μακεδονίαν διέβη, καὶ βε­βαίως ἔσχε τὴν ἀρχήν.

XIII

Demetrios’un oğlu Antigonos ise, meydana gelmiş olan şey­leri öğren­dikten sonra, Ptolemaios’un planla­rını bir an evvel bozmak için kara ve deniz kuvvetleriyle Makedonya üze­rine yürüdü. Lysimakhos’un gemi­lerine sahip olan Ptole­maios ise donanmasını topladı ve (Antigonos’a) karşı sa­vaşmak için harekete geçti. (2) Bu donanmaya Herak­leia’dan da bazı gemiler gönderilmişti. Bunların arasın­da altı sıra kürekli, beş sı­ra kü­rekli savaş gemileri ve taşımacılık için kullanılan güvertesiz tekne­le­rin yanı sıra hayranlık uyandırıcı büyük­lü­ğe ve güzel­liğe sahip olması ne­deniyle aslan-taşıyan olarak adlandırı­lan sekiz kürekli bir gemi de vardı. Zira, bu geminin her bir kürek sıra­sında yüz kürekçi bulunu­yordu; öyle ki bir kanatta toplam sekiz yüz, her iki kanatta bin altı yüz kü­rekçi vardı. Geminin güvertesinde ise, savaşmak için bin iki yüz as­ker konuşlan­mış olup, iki dümenci yer almaktaydı.

(3) Bunun üzerine çar­pış­malar sırasında, Ptolemaios, Antigonos’un donan­ma­sı­na üstün ge­lerek zaferi kazandı. Herakleia’dan gönderilmiş olan gemi­ler de, diğerle­rinden daha cesurca çarpış­­tıkları için ödüle layık görüldü­ler. Herakleialıların savaş gemilerinin arasından ise, sekiz kürekli aslan-taşıyan ödülü aldı. Antigonos bu seferde kötü bir şekilde yenildiği için, Boiotia’ya çe­kildi. Ptolemaios ise, Makedonya’ya geçti ve bölgenin yönetimini kesin bir şe­kilde kontrolü altına aldı.

XIV

Αὐτίκα γοῦν τὴν οἰκείαν μᾶλλον ἐκφαίνων σκαιότη­τα, Ἀρσι­νόην μὲν, ὡς πάτριον τοῦτο τοῖς Αἰγυπτίοις, τὴν ἀδελφὴν γα­μεῖ, τοὺς ἐκ Λυσιμάχου δὲ παῖδας αὐτῇ γεγεννημένους ἀναι­ρεῖ. Μεθ᾽ οὓς κἀκείνην τῆς βασιλείας ἐξεκήρυξε. Καὶ πολλὰ καὶ παράνομα ἐν δυσὶ διαπρα­ξάμε­νος ἔτεσι, Γαλα­τικοῦ μέρους τῆς πατ­ρίδος μεταναστάντος διὰ λιμὸν, καὶ Μακεδονίαν κα­τα­λαβ­όντων καὶ εἰς μάχην αὐτῷ συναψάν­των, ἀξίως τῆς ὠμότητος καταστρέφει τὸν βίον, διασπαρα­χθεὶς ὑπὸ τῶν Γαλατῶν· ζῶν γὰρ ἐλήφθη, τοῦ ἐλέφαντος, ἐν ᾧ ὠχεῖτο, τρω­θέντος καὶ καταβαλόντος αὐτόν. Ἀντίγο­νος δὲ ὁ Δημητρίου, [ὁ] ἡττηθεὶς τῷ ναυτικῷ, Πτολε­μαίου ἀνῃρημένου, τὴν Μακεδόνων λαμ­βάνει ἀρχήν.

XIV

[Ptolemaios] hemen ardından, özellikle akrabalarına karşı uyum­suz bir insan olduğunu açığa vururcasına, (bu Mısırlı­lar arasında bir gelenek­tir) kız kardeşi Arsinoe ile evlendi; hatta Lysima­khos’un Arsinoe’den olma çocuklarını öldü­rdü. Arsi­noe’nin çocuklarından kurtulduktan kısa süre sonra kraliçeyi de krallığından sürdü. Bu arada Ptolemaios, Galat­ların bir kolu kıtlık nedeniyle vatanlarından göç edip Makedonya’yı iş­gal edinceye ve kendisiyle savaşıncaya kadar, iki yıl süresince bir­çok ve yasadışı işler yaptığından olsa gerek, yaşamı zalimliği­ne yakışır bir şekilde vücudunun Galatlar tarafından lime lime edilmesiyle son buldu. Zira savaş sırasında bir fili sürüyordu ve hayvan yaralanıp onu sırtından atınca canlı olarak ele geçirilmişti. Böylelikle Ptolemaios’a deniz sava­şında yenil­miş olan De­met­rios’un oğlu Antigonos, Makedo­nya’nın yö­netimini ele geçirir.

XV

Ὁ δὲ Σελεύκου Ἀντίοχος πολλοῖς πολέμοις, εἰ καὶ μόλις καὶ οὐδὲ πᾶσαν, ὅμως ἀνασωσάμενος τὴν πατ­ρῴαν ἀρχὴν, πέμπει στρατηγὸν Πατροκλέα σὺν ἐκ­στρα­τεύματι εἰς τὴν ἐπιτάδε τοῦ Ταύρου. Ὁ δὲ Ἑρμο­γένην προ­σ­αιρεῖται τὸ γένος Ἀσπένδιον, ὃς ἐπί τε πό­λεις ἄλλας καὶ ἐπὶ τὴν Ἡράκ­λειαν ὥρμητο εἰσβαλ­εῖν. Τῶν δὲ Ἡρακλεωτῶν πρὸς αὐτὸν δια­πρεσ­βευσαμένων, τῆς χώ­ρας ἀναχωρεῖ καὶ φιλίαν συντίθεται ἐπὶ τὴν Βιθυ­νίαν διὰ τῆς Φρυγίας τραπόμενος. Ἐνεδρευθεὶς δὲ ὑπὸ τῶν Βιθυνῶν, διε­φθάρη τε αὐτὸς καὶ ἡ σὺν αὐτῷ στρα­τιὰ, ἀνδρὸς ἔργα τὸ καθ᾽ ἑαυτὸν εἰς πολεμίους ἀπο­δειξάμενος.

XV

Bu arada Seleukos’un oğlu Antiokhos birçok savaşla her ne kadar ne tam anlamıyla ne de bütünüyle olmasa da babası­nın krallığının büyük bir bölümünü ele geçirince, generali Pat­rokles’i emrine verdiği tam do­na­nımlı birliklerle Tauros Dağ­ları’nın arka kısımlarına doğru gönderdi. Patrokles ise, soyu Aspendoslu bir aileye dayanan Hermo­genes’i ata­dı ve o da He­rakleia’yı ve diğer kentleri ele geçirmek için hare­kete geçti. Hermogenes, Herakleialıların kendisine elçiler göndermesinin ardından onlarla bir dostluk anlaşması imza­ladı ve yöreyi terk etti ve güzergahını değiştirerek Phrygia içinden Bithynia üze­rine yürüdü. Ancak Bithynia­lılar tarafın­dan pusuya düşürü­lünce, her ne kadar düşmanlarına karşı cesurca manevralar sergilemişse de hem kendisi hem de ordusu kılıçtan geçirildi.

XVI

Διὰ ταῦτα δὴ ἐπιστρατεύειν ἐγνωκότος Ἀντιόχου κα­τὰ Βιθυνῶν, ὁ τού­των βασιλεὺς Νικομήδης διαπρεσ­βεύεται πρὸς Ἡράκλει­αν συμ­μαχίαν αἰτῶν, καὶ τυγχά­νει τῆς σπουδῆς, ἐν ὁμοίοις καιροῖς καὶ χρεί­αις τὴν ἀμοιβὴν ὑποσχόμενος. Ἐν τούτῳ δὲ Ἡρακλεῶται τήν τε Κί­ερον καὶ τὴν Τῖον ἀνεσώσαντο καὶ τὴν Θυνίδα γῆν, πολλὰ τῶν χρη­μάτων δαπανήσαν­τες· τὴν δὲ Ἄμαστριν (ἦν γὰρ καὶ αὐτὴ μετὰ τῶν ἄλλων ἀφῃρη­μένη) καὶ πολέμῳ καὶ χρήμασι βουληθέντες τέως ἀνα­λαβεῖν αὐτὴν οὐ κατώρθωσαν, τοῦ κατέχοντος αὐτὴν Εὐμένους Ἀριο­βαρζάνῃ τῷ Μιθριδάτου παιδὶ προῖ­κα μᾶλλον παραδοῦναι ταύτην ἢ παρ­έχουσι χρήματα τοῖς Ἡρακλεώταις διὰ τὸ τῆς ὀργῆς ὑπαχθέν­τος ἀλόγιστον.

XVI

Bu olayların sonucunda Antiokhos’un, Bithynialılara karşı se­fere çık­mak için hazırlandığını öğrenince, kral Nikomedes ken­disiyle müttefik olmaya davet etmeleri için Herakleia’ya elçi­lerini gönde­rdi. Onlara ben­zer kritik zamanlarda ve ihti­yaç hal­lerinde karşılığını vermeye söz ve­rince, kolayca an­laşma sağlandı. Bu sırada Herak­leialılar önemli mik­tarda para sarf ederek hem Kieros ve Tion hem de Thynia toprak­larını yeni­den elde ettiler: ancak Amastris’i ise, (zira o kent de diğer kent­ler­le birlikte kendilerinden alınmış­tı) hem sa­vaş hem de para yoluyla iste­miş olmalarına karşın o zamana kadar kenti ele geçirmeyi başarama­dılar. Zi­ra kenti elin­de tutan Eumenes, anlamsız bir öfkeye kapıldığın­dan He­rak­leialılara kenti para karşılığı vermektense, Amastris’i Mithra­dates’in oğ­lu Ariobar­zanes’e hediye olarak teslim etmeyi tercih etti.

XVII

Ὑπὸ δὲ τοὺς αὐτοὺς χρόνους ἐκδέχεται τοὺς Ἡρακ­λεώτας ὁ πρὸς Ζιποί­την τὸν Βιθυνὸν πόλεμος, ὃς τῆς Θυνιακῆς ἐπῆρχεν Θρᾴκης. Ἐν ᾧ πολέμῳ πολλοὶ τῶν Ἡρακλεωτῶν γενναίως ἀν­δρισάμενοι κατεκόπη­σαν. Καὶ νικᾷ μὲν κατὰ κράτος ὁ Ζιποί­της, συμμαχίδος δὲ δυνάμεως τοῖς Ἡρακλεώταις ἐπελθούσης, φυγῇ τὴν νίκην καταισχύνει· οἱ δὲ ἡττημένοι τοὺς σφετέ­ρους νεκροὺς ἀδεῶς ἀναλαβόντες καὶ καύ­σαντες, εἶτα καὶ πάντων κύριοι, περὶ ὧν ἦν ὁ πόλεμος, καταστάντες, καὶ τὰ ὀστᾶ τῶν ἀνῃρημένων ἀνα­κομίσαντες εἰς τὴν πόλιν, ἐπιφανῶς ἐν τῷ τῶν ἀριστέων ἔθαψαν μνήματι.

XVII

Bu sırada Herakleialılar ile Trakya’daki Thynia’nın yöneti­cisi olan Bi­thynialı Zipoites arasında savaş çıktı. Bu savaşta He­rakleialıların bir­çoğu asilce çarpışırlarken kı­lıçtan geçi­rildi­ler. Ve Zipoites güçle galip geldi; ancak, müttefik güçler He­rakleialılara yardıma gelince, [Zipoi­tes] ka­çarak kazandığı za­ferin itibarını zedelemiş oldu. Yenilmiş olma­la­rına karşın Herak­leialılar kendilerine ait ölüleri korku­suzca geri alarak, yaktı­lar; ardından savaş için gerekli olan her şeyi yerine getir­dikten son­ra, ölülerin kemiklerini kente getirip, (kentleri için canlarını vermiş bu) en iyi insanların cenaze töreninde, gör­kemli bir şekilde son görevlerini ifa ettiler.

XVIII

Κατὰ δὲ τοὺς αὐτοὺς χρόνους Ἀντιόχῳ τῷ Σελεύκου καὶ Ἀντι­γόνῳ τῷ Δη­μητρίου, μεγάλων ἑκατέρωθεν στρα­τευμάτων ἀντι­παραταττομένων κι­νεῖ­ται ὁ πόλε­μος καὶ χρόνον συχνὸν κατέ­τριψε· συνεμάχει δὲ τῷ μὲν ὁ τῆς Βιθυνίας βασιλεὺς Νικομήδης, Ἀντιόχῳ δὲ πολλοὶ ἕτεροι. Οὔπω δὲ συρ­ραγεὶς Ἀντίοχος Ἀντι­γό­νῳ, τὸν πρὸς Νικομήδην χειρίζεται πόλεμον· ὁ δὲ Νι­κομήδης ἀλλαχόθεν τε δυνάμεις ἀθροίζει, καὶ συμμα­χεῖν πρὸς Ἡρακ­λε­ώ­τας διαπρεσβευσάμενος, τριήρεις τρισκαίδεκα συμμάχους λαμ­βάνει, καὶ λοιπὸν ἀντι­καθίσταται τῷ τοῦ Ἀντιόχου στόλῳ. Ἐπὶ χρόνον δέ τινα ἀν­τικαταστάντες ἀλλήλοις, οὐδέτεροι μάχης ἦρξαν, ἀλλ᾽ ἄπ­ρακτοι διελύ­θη­σαν.

XVIII

Hemen hemen aynı zamanlarda Seleukos’un oğlu Antiokhos ile Demet­rios’un oğlu Antigonos, büyük ordularla birbir­lerine karşı durunca sa­vaş kızıştı ve uzun süre devam etti. Bithynia’nın kralı Nikomedes, An­ti­gonos’un müttefiki olarak savaştı. Diğer birçoğu ise, Antiokhos’a müt­tefik olarak çar­pıştılar. Bu yüzden Antiokhos, Antigonos ile savaştık­tan son­ra Nikomedes’e savaş ilan etti. Nikomedes ise birçok yer­den güç­ler topladı. Herakleialılarla ittifak yapmak için elçi­ler yollayınca da, on üç triereis’i (üç sıra kürekli savaş gemisi) müttefikleri olarak yanına aldı ve Antiokhos’un donanmasına karşı durdu. Do­nanmalar bir süre birbir­leri karşısında savaş düzeninde beklemiş olma­larına karşın, her iki ta­raf da çarpışmaya baş­lamadı ve hiçbir şey başaramadan geri çekildiler.

XIX

Ἐπεὶ δὲ Γαλάται πρὸς τὸ Βυζάντιον ἧκον καὶ τὴν πλείστην αὐτῆς ἐδῄω­σαν, τῷ πολέμῳ ταπεινωθέντες οἱ ἐν Βυζαντίῳ πέμ­πουσι πρὸς τοὺς συμ­μάχους δεόμενοι ὠφελείας. Καὶ παρέσχον μὲν πάντες ὡς εἶχον ἰσχύος, παρέσχον δὲ καὶ οἱ τῆς Ἡρακλείας (τοσοῦτον γὰρ ἡ πρεσβεία ᾔτει) χρυ­σοῦς τετρακισχιλίους. (2) Μετ᾽ οὐ πολὺ δὲ Νι­κομήδης τοὺς Γαλάτας, οἷς ἡ καταδρομὴ τῶν Βυζαντίων ἐγεγένητο, πολλάκις μὲν ἐπιχειρήσαν­τας [εἰς] τὴν Ἀσίαν περαιωθῆναι, το­σαυτάκις δὲ ἀπο­τυχόντας, οὐκ ἀν­εχο­μέ­νων τὴν πρᾶξιν Βυζαντίων, ἐπὶ συνθήκαις ὅμως παρασκευάζει πε­ραι­ωθῆναι. Αἱ δὲ συνθῆκαι· Νι­κομήδει μὲν καὶ τοῖς ἐκγόνοις ἀεὶ φίλα φρονεῖν τοὺς βαρβάρους, καὶ τῆς γνώμης τοῦ Νικομή­δους χωρὶς μηδενὶ συμμαχεῖν τῶν πρὸς αὐτοὺς δια­πρεσβευ­ομένων, ἀλλ᾽ εἶναι φίλους μὲν τοῖς φίλοις, πο­λεμίους δὲ τοῖς οὐ φιλοῦσι, συμμαχεῖν δὲ καὶ Βυζαν­τίοις, εἴ που δεήσοι, καὶ Τιανοῖς δὲ καὶ Ἡρακλεώταις καὶ Καλχηδονίοις καὶ Κι­ερανοῖς καί τισιν ἑτέροις ἐθ­νῶν ἄρχουσιν. (3) Ἐπὶ ταύταις μὲν ταῖς συν­θήκαις Νι­κομήδης τὸ Γαλατικὸν πλῆθος εἰς Ἀσίαν δια­βιβάζει· ὧν περιφανεῖς μὲν ἐπὶ τῷ ἄρχειν ἑπτακαίδεκα τὸν ἀριθμὸν ἦσαν, οἱ δὲ καὶ αὐτῶν τούτων προκεκριμένοι καὶ κορυφαῖοι Λεωννώριος ἤστην καὶ Λου­τούριος. (4) Αὕτη τοί­νυν τῶν Γαλατῶν ἡ ἐπὶ τὴν Ἀσίαν διάβα­σις κατ᾽ ἀρ­χὰς μὲν ἐπὶ κακῷ τῶν οἰκητόρων προελ­θεῖν ἐνομίσθη, τὸ δὲ τέλος ἔδειξεν ἀποκριθὲν πρὸς τὸ συμφέρον. Τῶν γὰρ βασιλέων τὴν τῶν πόλεων δημοκρατίαν ἀφελεῖν σπουδαζόντων, αὐτοὶ μᾶλ­λον ταύτην ἐβεβαίουν, ἀν­τικαθιστάμενοι τοῖς ἐπιτιθεμένοις. (5) Νι­κο­μήδης δὲ κατὰ Βιθυνῶν πρῶ­τον, συμμαχούν­των αὐτῷ καὶ τῶν ἐξ Ἡρακλείας, τοὺς βαρβάρους ἐξ­οπ­λίσας, τῆς τε χώ­ρας ἐκράτησε καὶ τοὺς ἐνοικοῦντας κατέκοψε, τὴν ἄλλην λείαν τῶν Γαλατῶν ἑαυτοῖς διανειμαμένων. Οὗτοι δὲ πολλὴν ἐπ­ελ­θόντες χώραν αὖθις ἀν­εχώ­ρησαν, καὶ τῆς αἱρεθείσης αὐτοῖς ἀπετέ­μοντο τὴν νῦν Γαλατίαν καλουμένην, εἰς τρεῖς μοίρας ταύτην διανείμαντες, καὶ τοὺς μὲν Τρωγμοὺς ὀνομά­σαντες, τοὺς δὲ Τολοστοβογί­ους, τοὺς δὲ Τεκ­τόσαγας. Ἐδείμαντο δὲ πόλεις, Τρωγμοὶ μὲν Ἄγκυραν, Τολοσ­τοβόγιοι δὲ Τα­βίαν, Τεκτόσαγες δὲ Πισινοῦντα.

XIX

Galatlar Byzantion’a geldikleri ve kentin teritoryumunun büyük bir kıs­mını yağmaladıkları zaman, Byzantion’da sa­vaştan bunalmış olanlar yardım talebinde bulunmak için müttefiklerine elçilerini gönderdiler. Ve bütün müttefikler güçleri ölçüsünde yardımda bulundular; Herakleialı­lar ise, (zira elçi heyeti bu kadar talep etmişti) dört bin altın verdiler. (2) Bundan kısa süre sonra ise, Nikomedes Byzantionlulara saldıran Ga­latlarla anlaşma yaptı ve sık sık onları Asya’ya ge­çirmek için teşebbüste bulunup Byzantionluların bu işe izin vermemeleri yüzünden birçok kez başarısız olunca, onları karşı tarafa geçirmek için birtakım koşullar hazır­ladı. Bu an­laşma koşulları uyarınca: Barbarların Niko­medes’i ve onun soyundan gelen kimseleri daima dost olarak des­teklemesi ve ken­dilerine farklı yerlerden elçiler gönderildiği zaman Niko­medes’in izni olmaksızın hiç kim­seyle müttefik olmamaları; ancak Nikomedes’in dost­larıyla dost olmaları, düşmanlarıyla ise, dost olmamaları, ayrıca Byzan­ti­onlular ile eğer bir yerde de gerekli olursa Tios, Herakleia, Khalke­don ve Kieroslularla ve ayrıca birtakım başka etnik grupla­rın yö­netici­leriyle müttefik olmaları sağlanmıştır. (3) Bu anlaşma koşulları üzerine Niko­medes büyük miktarda Galatı Asya’ya geçirdi. Galatların yönetimde bulunan önde gelen li­derleri­n sayısı on yedi idi ve bunların arasından en önemli­le­ri ve başta gelenleri Leonnorios ve Luturios’tu. (4) Bundan baş­ka, başlangıçta Ga­latların Asya’ya geçişi ve iler­lemeleri­nin buralar­da ikamet eden insanlar için sorun çıkaraca­ğı dü­şü­nüldü; fakat bu işin so­nunda onların yararına olduğu ortaya çıktı. Zira krallar kentlerdeki de­mokratik rejimi hızlı bir şekilde kaldırmaya çalıştıkları zaman, kent­lere baskı uygulayanları uzaklaştıran Galatlar daha ziyade demokrasiyi güvence al­tına almış oldular. (5) Nikomedes ise, Galatları silahlandır­dık­tan sonra, kendi­sine Herakleia’dan katılan müttefiklerin yardı­mıyla hem ülkesinin hakimi oldu hem de orada ikamet edenleri kılıçtan geçir­di. Ga­nimetin bir bölümü de kendileriyle Galatların arasında payla­şıldı. Ar­dından yeniden ülkenin büyük bir kıs­mında ilerleyen Galatlar iç ke­sim­le­re çekildiler ve şimdilerde Galatia olarak ad­landırılan yeri seçerek ken­dile­rine ayırdı­lar. Burayı üç kısma ayırıp, Trokmoi, Tolisto­bogioi ve Tekto­sages olarak adlan­dırılan kabileleriyle yer­leştiler. Ankyra kenti Trok­moi; Tabia’yı=Tavion kenti To­listobo­goi; Pessinus kenti ise, Tek­to­sages kavmi tarafından kuruldular.

XX

Ὁ δὲ Νικομήδης εἰς λαμπρὰν εὐδαιμονίαν ἀρθεὶς, πό­λιν ἑαυτῷ ὁμώνυμον ἀνεγείρει ἀντικρὺ Ἀστακοῦ. Τὴν Ἀστακὸν δὲ Μεγα­ρέων ᾤκησαν ἄποικοι, Ὀλυμπιάδος ἱσταμένης ῑζ̅, Ἀστακὸν ἐπί­κλησιν κατὰ χρησμὸν θέμε­νοι ἀπό τινος τῶν λεγομένων Σπαρ­τῶν καὶ Γηγενῶν τῶν ἀπογόνων τῶν ἐν Θήβαις, Ἀστακοῦ τὴν κλῆσιν, ἀνδρὸς γενναίου καὶ μεγαλόφρονος. Αὕτη πολλὰς ἐπι­θέ­σεις παρά τε τῶν ὁμορούντων ὑποστᾶσα, καὶ πολέ­μοις πολ­λάκις ἐντρυχωθεῖσα, Ἀθηναίων αὐτὴν μετὰ Μεγαρέας ἐπῳκη­κότων, ἔλη­ξέ τε τῶν συμφορῶν καὶ ἐπὶ μέγα δόξης καὶ ἰσχύος ἐγένετο, Δυδαλσοῦ τηνι­καῦτα τὴν Βιθυνῶν ἀρχὴν ἔχοντος. (2) Οὗ τε­λευτή­σαντος ἄρχει Βο­τείρας, ζήσας ς̄ καὶ ο̄ ἔτη. Τοῦτον δια­δέχεται Βᾶς ὁ υἱὸς, ὃς καὶ Κάλαν τὸν Ἀλεξάνδρου στρατη­γὸν, καίτοι γε λίαν παρεσκευασμένον πρὸς τὴν μάχην, κατηγωνί­σα­το, καὶ τῆς Βιθυνίας παρεσκεύασε τοὺς Μακεδόνας ἀποσχέσ­θαι. Τούτου βίος μὲν ἐγεγό­νει ἐτῶν ᾱ καὶ ο̄ ὧν ἐβασίλευσε ν̄ (3) Οὗ παῖς τῆς ἀρχῆς διάδοχος, Ζιποίτης, λαμπρὸς ἐν πολέμοις γεγο­νὼς, καὶ τοὺς Λυσι­μάχου στρατηγοὺς τὸν μὲν ἀνελὼν, τὸν δὲ ἐπὶ μήκιστον τῆς οἰκείας ἀπελάσας ἀρχῆς, ἀλλὰ καὶ αὐτοῦ Λυσιμάχου, εἶτα καὶ Ἀντιόχου τοῦ παιδὸς Σελεύκου ἐπικρα­τέστερος γεγονὼς, τοῦ τε τῆς Ἀσίας βασιλεύ­οντος καὶ τοῦ Μα­κεδόνων, κτίζει πόλιν ὑπὸ τῷ Λυπερῷ ὄρει, τῇ αὑτοῦ κλήσει ἐπώνυ­μον. Οὗ­τος βιοὺς μὲν ἔτη ἓξ καὶ ἑβδομήκοντα, κρατή­σας δὲ τῆς ἀρχῆς ὀκτὼ καὶ τεσσαράκοντα, καταλείπει παῖ­δας τέσ­σαρας. Τοῦτον ὁ πρεσβύτερος τῶν παίδων Νι­κομή­δης διαδέ­χεται, τοῖς ἀδελφοῖς οὐκ ἀδελφὸς ἀλ­λὰ δήμι­ος γεγονώς. Ἐκρα­τύνατο μέντοι καὶ οὗτος τὴν Βιθυ­νῶν ἀρχὴν, μάλιστά γε τοὺς Γαλάτας ἐπὶ τὴν Ἀσίαν διαπεραιωθῆναι συν­αράμενος· καὶ πό­λιν, ὡς προείρη­ται, τὴν αὑτοῦ προση­γορίαν ἀνέστησε φέ­ρου­σαν.

XX

Nikomedes ise, artık ihtişamlı bir refaha erişmiş oldu­ğundan, Asta­kos’un karşısında kendisiyle aynı ismi taşıyan bir kent inşa etti. Asta­kos ismi bir kehanete göre ortaya atıldığı zaman, Thebai’de aslen Spar­talıların soyundan olduğu söylenenlerin arasından soylu ve yüksek fikirli bir insan olan Astakos’u çağırdı ve Megaralıların kolonistleri Asta­kos’u on yedinci Olimpiyat’ın başlarında kurdular. Kent kom­şuları tarafından birçok çarpışmalarla gücünü kay­b­edip, savaşlarla sık sık yıpratılınca, Dydalses Bithynialı­ların hakimiyken, Atinalıların Me­garalıların ya­nı­na Asta­kos’a kolonistler göndermelerinin ardından, [kent] hem kötü ta­lihine bir son verdi hem de büyük bir ün ve güç elde etti. (2) Dydalses’un ölümünden sonra, Boteiras başa geçti ve yet­miş altı yıl yaşadı. Ondan sonra, yerine oğlu Bas geldi. Bas, gerçekten savaşa çok iyi bir şekil­de hazırlanmış olmasına karşın İskender’in generali Kalas’ı yendi ve Make­do­nyalıları Bithynia’dan uzak tutmayı başardı. Yetmiş bir yıl yaşadı ve elli bir yıl boyunca hüküm sürdü. (3) Ondan sonra, krallığın halefi ola­rak yerine geçen oğlu Zipoi­tes savaşlarda parlak başarılar gösterdi. Ly­simakhos’un gene­ral­lerinden birini öldürüp, diğerini ise, krallı­ğının sı­nırların­dan çok uzaklara kadar kovaladı. Önce Makedo­nyalıların kralı Lysimakhos’u, ardından da As­ya’nın kralı Seleukos’un oğlu Antiokhos’u yendikten sonra, Lyperos Dağı’nın yama­cında bir kent kurdu ve onu kendi ismiyle adlandırdı. Zipoi­tes yetmiş altı yıl yaşadı ve kırk sekiz yıl hüküm sürdükten sonra, ardında dört çocuk bıraktı. Onu çocuklarının arasından en büyüğü Nikomedes takip etti. Kardeşlerine karşı bir ağa­bey değil de bir cellat oldu. Gene de [Nikomedes] özellikle Ga­lat­ların Asya’ya geçirilmesini sağlayarak Bithynia Krallı­ğı’nı güçlendirdi ve da­ha önce de işaret edildiği gibi, kendi­sinin is­mini taşıyan bir kent kurdu.

XXI

Οὐ πολλῷ δὲ ὕστερον χρόνῳ πόλεμος ἀνερράγη Βυ­ζαντίοις πρὸς Καλατι­ανοὺς (ἄποικοι δὲ οὗτοι Ἡρακ­λεωτῶν ἦσαν) καὶ πρὸς Ἰστριανοὺς περὶ Τό­μεως τοῦ ἐμπορίου, ὃ τοῖς Καλατια­νοῖς ὅμορον ἦν, μονοπώλιον τοῦτο δια­νο­ουμένων κατασκευάσαι τῶν Καλατιανῶν. Διεπρεσβεύοντο οὖν πρὸς λεμίων παθ­όντες ὕστερον εἰς διαλύσεις ἦλθον, ἀπὸ ταύτης τῆς συμφορᾶς οὐκέτι σχεδὸν ἀναλαβεῖν αὑ­τοὺς δυνη­θέντες.

Ἡρακ­λεώτας ἐπὶ συμμαχίᾳ ἑκάτεροι· οἱ δὲ πολεμικὴν μὲν ῥοπὴν οὐδετέρῳ ἔνε­μον μέρει, διαλλακτηρίους δὲ ἄνδρας ἑκατέροις ἀπ­έστελ­λον, κἂν ἄπρακ­τος αὐτῶν ἡ σπουδὴ τότε γέγονε. Πολλὰ δὲ οἱ τῆς Καλατίδος ὑπὸ τῶν πολεμίων παθόντες ὕστερον εἰς διαλύσεις ἦλθον, ἀπὸ ταύτης τῆς συμφορᾶς οὐκέτι σχεδὸν ἀναλαβεῖν αὑτοὺς δυνηθέντες.

XXI

Kısa süre sonra Byzantionlular ile Kalatisliler (bunlar ise, Herakleialı­ların kolonistleriydiler) ile Istroslular arasında savaş başladı. Bir ti­ca­ret mer­kezi olan Tomis, Kalatislilere sınırdı ve burayı Kalatisliler te­kel­lerine geçirmeyi düşünü­yorlardı.

Bunun üzerine her iki taraf da ­Herakleialılara askeri yardım için elçiler gönderdiler. Herakleialılar ise, her iki tarafa da askeri yardımda bulunmadılar. Her ikisine de ateşkesi sağ­la­mak için arabulucu adamlar yolladılar. Ne var ki, o zaman ha­kemler başarısız oldular. Kalatis’in sakinleri düş­manlarının ta­rafından birçok acılara maruz bırakılıp; ancak bu savaştan al­mış olduk­ları yaraları he­men hemen bir daha kendilerinin sar­maya muktedir olamadıkları bir za­manda barışa razı oldu­lar.

XXII

Οὐ πολλοῦ δὲ πάνυ ῥυέντος χρόνου, ὁ τῶν Βιθυνῶν βασιλεὺς Νικομήδης, ἐπεὶ ὁ μὲν ἐκ προτέρων αὐτῷ γάμων γεγονὼς παῖς Ζηΐλας φυγὰς ἦν πρὸς τὸν Ἀρ­μενίων βασιλέα, ταῖς τῆς μητρυιᾶς Ἐταζέτας μηχαναῖς ἐλαθεὶς, οἱ δὲ ἐκ ταύτης αὐτῷ γεγονότες ἐνηπίαζον, πρὸς τῷ τελευτᾶν γεγονὼς κλη­ρονόμους μὲν τοὺς ἐκ τῆς δευτέρας γυναικὸς γράφει παῖδας, ἐπιτρόπους δὲ Πτο­λεμαῖον καὶ Ἀντίγονον καὶ τὸν δῆμον τῶν Βυζαν­τίων καὶ δὴ καὶ Ἡρακλεωτῶν καὶ τὸν τῶν Κιανῶν ἐφίστησιν. (2) Ὁ μέντοι Ζηΐλας μετὰ δυνάμεως, ἣν αὐτῷ τῶν Γαλατῶν οἱ Τολοστοβό­γιοι θάρσους ἐπλή­ρουν, ἐπὶ τὴν βασιλείαν κατῄει. Βιθυνοὶ δὲ τὴν ἀρχὴν σώζειν τοῖς νηπίοις σπου­δάζοντες τὴν μὲν τού­των μη­τέρα ἀδελφῷ συνοικίζουσι τῷ Νικομήδους, αὐτοὶ δὲ στράτευ­μα παρὰ τῶν εἰρημένων ἐπιτρόπων λαβόντες ὑπέμενον τὸν Ζηΐ­λαν· συχναῖς δὲ μάχαις καὶ μεταβο­λαῖς ἑκάτεροι ἀποχρησάμε­νοι, τὸ τε­λευταῖον κατέστη­σαν εἰς διαλύ­σεις, Ἡρακλεωτῶν ἐν ταῖς μάχαις ἀρισ­τευόντων, κἀν ταῖς συμβάσεσι τὸ συμφέρον καταπρατ­τόντων. Διὸ Γα­λάται ὡς ἐχθρὰν τὴν Ἡράκλειαν κατέ­δραμον ἕως Κάλλητος πο­ταμοῦ, καὶ πολλῆς κύριοι γεγονότες λείας οἴκαδε ἀνεχώρησαν.

XXII

Bu olaydan çok uzun zaman geçmemişken, Bithynialıların kralı Niko­medes, kendisinin bir önceki evliliğinden olma oğ­lu Zeї­las’ın, üvey an­nesi Etazeta’nın komplolarıyla sür­güne gönderilip, Armenialıların kra­lının yanına sığınmasının ar­dından, kendi­siyle ikinci karısı Etazeta’dan olma çocuk­larını, ölümünden kısa süre önce varisleri olarak ilan etti. Fakat on­lar hala çok gençtiler. Bu yüzden [çocuklarının] muhafızları olarak ise, Ptolemaios’u, Antigonos’u ve Byzantion, Herakleia ile Kios halklarını tayin etti. (2) Fakat Zeїlas Galatların gözü­pek Tolistobogoi kavmiyle takviye ettiği güçleriyle birlikte, kral­lığı talep etmek için sür­günden geri döndü. Bithy­nialılar ise, krallığı Nikomedes’in çocuk­ları için muhafaza etmek iste­dik­lerinden, çocukların anne­sini [Etazeta’yı] Ni­kome­des’in erkek kardeşiyle evlendirdi­ler. Ardından, yu­ka­rıda sözü edil­miş olan muhafız­lardan elde ettikleri or­duyla Zeї­las’a karşı koyma­ya cüret ettiler; birçok muhare­be ve talihsizlikler yü­zünden so­nunda her iki taraf da barışa memnuniyetle razı oldu. Çarpış­malarda en iyi şekilde savaşan Herakleialılar, aynı za­manda anlaşma­lar sı­ra­sında da yarar sağ­ladılar. Bu yüzden Ga­latlar Herak­leia’yı düş­man olarak görüp Kalles Ir­mağı’na ka­darki toprak­larını istila ettiler ve bü­yük miktarda yağma elde ettik­ten sonra, evlerine geri döndüler.

XXIII

Βυζαντίους δὲ Ἀντιόχου πολεμοῦντος, τριήρεσι συνε­μάχησαν τεσσα­ρά­κοντα οἱ Ἡρακλεῶται, καὶ τὸν πόλε­μον παρεσκεύασαν μέχρις ἀπει­λῶν προκόψαι.

XXIII

Byzantionluları ise, Antiokhos’a karşı savaşırken, Herakleialılar kırk triereis ile desteklediler ve savaşın karşı­lıklı tehdit­lerden öteye geç­me­mesini sağladılar.

XXIV

Συνέβη δὲ μετ᾽ οὐ πολὺ ἐξ ἀνθρώπων Ἀριοβαρζάνην γενέσθαι, παῖδα Μιθρι­δάτην καταλιπόντα, καὶ ἐν δια­φορᾷ πρὸς τοὺς Γα­λάτας γεγο­νότα. Δι᾽ ἣν αἰτίαν κα­ταφρονήσαντες τοῦ παιδὸς οὗτοι, τὴν αὐτοῦ βασιλείαν ἐσίνοντο.

Καὶ ἀπορίας αὐτοὺς κατα­λαβούσης, ἀνελάμ­βανον οἱ ἀπὸ τῆς Ἡρακ­λείας, σῖτον εἰς Ἀμι­σὸν πέμ­ποντες, ἐξ ἧς ῥᾷον ἦν τοὺς τοῦ Μιθριδάτου σιτηγεῖν ἑαυτοῖς καὶ ἐξακεῖσθαι τὴν ἔνδειαν. Διὰ ταῦτα πάλιν οἱ Γαλά­ται εἰς τὴν Ἡρακλεῶτιν ἔπεμψαν στράτευμα, καὶ ταύτην κατέ­τρεχον, μέχρις ἂν οἱ Ἡρακλεῶται διε­πρεσβεύσαντο πρὸς αὐ­τούς. Νύμφις δὲ ἦν ὁ ἱστορι­κὸς ὁ κορυφαῖος τῶν πρέσβεων, ὃς τὸν μὲν στρατὸν ἐν τῷ κοινῷ χρυσοῖς πεντα­κισχιλίοις, τοὺς δὲ ἡγεμόνας ἰδίᾳ διακοσίοις ὑπο­θεραπεύσας, τῆς χώρας ἀπαναστῆ­ναι παρεσκεύασεν.

XXIV

Çok geçmeden Galatlarla anlaşmazlık halindeyken Ariobar­zanes’in za­mansız ölümü üzerine, krallık henüz çocuk olan Mithradates’e kaldı. Bu yüzden Galatlar çocuğu ciddiye al­ma­yıp, onun krallığını harap ettiler.

Bu durum Mithra­da­tes’in uyruklarını felakete sürükleyince, onlar He­rakleialılar tara­fından Amisos’a gönderilen hububat sayesinde kur­tarıl­dılar. Zira Herakleia’dan Mithradates’in uyrukları için tahılın [de­niz yo­luyla] taşınması ve ihtiyacın gideril­mesi ko­laydı. Bu yüzden Galatlar tek­rar Herakleia’ya bir sefer düzen­lediler ve Herakleialılar kendilerine elçilerini gönde­rinceye değin, kentin teritoryumunun altını üstüne ge­tir­diler. Tarih­çi Nymphis elçi heyetinin başındaydı ve bir bütün ola­rak Ga­lat ordusuna beş bin altın ve her bir lider için ise, iki yüz al­tın vere­rek onları kentin topraklarından çekilmeye ikna etti.

XXV

Πτολεμαῖος δὲ ὁ τῆς Αἰγύπτου βασιλεὺς, εἰς ἄκρον εὐδαιμονίας ἀναβὰς, λαμπροτάταις μὲν δωρεαῖς εὐεργε­τεῖν τὰς πόλεις προήγετο· ἔπεμψε δὲ καὶ τοῖς Ἡρακ­λεώταις ἀρτάβας πυροῦ πεντακοσίας, καὶ νεὼν αὐτοῖς Προ­κοννησίας πέτρας ἐν τῇ ἀκροπόλει Ἡρακλέους ἀνεδείματο. (2) Μέχρι τούτου φθάσας ὁ συγγραφεὺς εἰς τὴν τῶν Ῥωμαίων ἐπικράτειαν τὴν ἐκ­βολὴν ποιεῖται· ὅθεν τε γένους ἔφυσαν, καὶ τίνα τρόπον τῆς Ἰταλίας ἐν­ταῦθα κατῴκησαν, ὅσα τε εἰς τὴν τῆς Ῥώμης κτίσιν προὔ­λαβέ τε καὶ ἐπ­ράχθη, καὶ τῶν ἐπαρξάντων αὐτῶν ἐπιτρέχων, καὶ πρὸς οὓς πολέμοις διη­γωνίσαντο, καὶ τήν τε τῶν βασιλέων κατάστασιν, καὶ τὴν εἰς ὑπάτους τῆς μοναρχίας μεταβολὴν, ὅπως τε ὑπὸ Γαλατῶν Ῥωμαῖοι ἡττήθησαν, καὶ ἥλω ἂν ἡ πόλις, εἰ μὴ Κάμιλλος ἐπιβοηθήσας τὴν πόλιν ἐρρύσατο· (3) ὅπως τε ἐπὶ τὴν Ἀσίαν Ἀλεξάνδρῳ διαβαί­νοντι καὶ γράψαντι ἢ κρατεῖν, ἐὰν ἄρ­χειν δύνωνται, ἢ τοῖς κρείττοσιν ὑπείκειν, στέφανον χρυσοῦν ἀπὸ ἱκανῶν ταλάντων Ῥωμαῖοι ἐξέ­πεμψαν· καὶ ὡς πρὸς Ταραντί­νους καὶ Πύρ­ρον συμ­μαχοῦντα τούτοις ἐπολέμησαν, καὶ τὰ μὲν παθόντες τὰ δὲ κακῶς τοὺς πο­λεμίους διαθέμενοι Ταραντίνους μὲν ὑπηγάγοντο, Πύρρον δὲ τῶν τῆς Ἰτα­λίας ἀπήλασαν· (4) ὅσα τε πρὸς Καρχη­δονίους καὶ Ἀννί­βαν Ῥω­μαί­οις ἐπ­ράχθη, καὶ ὅσα πρὸς Ἴβηρας ἄλλοις τε καὶ Σκιπίωνι κατωρθώ­θη, καὶ ὡς παρὰ τῶν Ἰβήρων βασιλεὺς ψη­φισθεὶς οὐκ ἐδέξατο· ὅπως δὲ κα­ταπολεμηθεὶς ἔφυγεν Ἀννί­βας· καὶ ὡς πέραν τοῦ Ἰονίου Ῥωμαῖοι διέ­ βησαν· καὶ ὡς Περ­σεὺς ὁ Φιλίππου τὴν Μακεδόνων ἀρχὴν ἐκδε­ξάμενος, καὶ τὰς συνθή­κας τὰς πρὸς τὸν αὐτοῦ πατέρα Ῥωμαίοις γεγε­νη­μένας νεότη­τι κινῶν κατεπολεμήθη, Παύλου τὸ κατ᾽ αὐτὸν ἀναστή­σαντος τρό­παιον·

ὅπως τε (πρὸς) Ἀντίοχον τὸν Συρίας καὶ Κομμαγη­νῆς καὶ Ἰουδαί­ας βασιλέα δυσὶ μάχαις νικήσαν­τες τῆς Εὐρώ­πης ἐξέ­βαλ­λον. Τὰ μὲν οὖν περὶ τῆς Ῥω­μαϊκῆς ἀρχῆς μέχρι τοῦδε δίεισιν ὁ συγ­γρα­φεύς.

XXV

Mısır’ın kralı Ptolemaios ise, yüksek bir refah seviyesine ulaştıktan son­ra, son derece görkemli armağanlarla kentlerin euergetesliğini yap­tı. Herakleialılara beş yüz artaba buğday gönderdi ve onlar için kentin akropolis’inde Prokonnesos mer­merinden bir Herakles Ta­pı­nağı inşa et­ti. (2) Tarihçi eserini buraya kadar getirdikten sonra, konu dışına çıka­rak Romalıla­rın egemenliğini izah eder: Hangi soydan geldiler, ne şekil­de İtal­ya’ya yerleştiler, hem Roma’nın kuruluşundan önce hem de ku­rul­masından sonra neler olduğunu anlatır. Romalılar ara­sından yöne­ticilik yapmış olanları birbiri ardına sıralar. Han­gi düşmanlara karşı savaştık­larını, krallarının atamasını, mo­nar­khia’dan consul’lüğe geçişi, Romalı­ların nasıl Galatların ta­ra­fından bozguna uğratıldıklarını ve eğer Camil­lus kentin yar­dı­mına gelip kurtarma­saydı kentin nasıl ele geçirile­ceğini açık­lar. (3) Ardından İskender Asya’ya geçerken; “eğer yönet­mek isti­yor­larsa ya güçlü olmala­rını, ya da daha güçlü olanlara boyun eğme­lerini” yazdıktan sonra, Romalılar ona yeteri mik­tarda talanta’dan altın bir çelenk gönderdiler: Ayrıca Romalı­lar Tarentumlulara ve on­larla müttefik olan Epeiros kralı Pyrrhos’a karşı savaştılar ve her iki ta­raf da endişe verici du­ruma düşüp kötü bir şekil­de düşmanla­rından ayrıldık­tan son­ra, Tarentumluları boyunduruk altına al­dı­lar, Pyrr­hos’u ise, İtal­ya’dan kovdular. (4) Daha sonra Romalı­lar ile Kar­ta­calı­ların ve Hanni­bal’in savaşlarına geçilmiştir; ayrıca Sci­pio ile Iberialılara ve di­ğer lider­lere karşı başarılar elde edil­miştir. Ibe­rialıların yanında oy çokluğuyla kral olması kararlaştı­rılan Sci­pio bu unvanı reddetmiş­tir. Hanni­bal savaş­ta ye­nil­dikten sonra nasıl kaçmıştır ve Romalı­lar nasıl Ionia tarafına geç­ mişlerdir ve Philip­pos’un oğlu Perseus Ma­kedonya­lıların yönetimini eli­ne ge­çirdik­ten son­ra, kendi baba­sının Romalı­larla yap­mış olduğu an­laş­maları aceleci bir şekilde yürürlükten kaldı­rınca savaşı nasıl kaybet­miştir ve Paulus ta­rafından kendisine karşı bir zafer anıtı dikilmiştir;

Bunlara mü­teakiben Syria’nın, Komma­ge­ne’nin ve Iu­daia’nın kralı An­ti­okhos’u (’a karşı) iki savaşla yen­dik­ten sonra, Avrupa’dan na­sıl atmış­lardır [sırasıyla anlatılır]. Bunun üzerine tarihçi bura­dan itibaren Ro­ma’nın hakimiye­tine kadarki olayları nakleder.

XXVI

Ἀναλαβὼν δὲ γράφει, ὅπως Ἡρακλεῶται διαπρεσβευσά­μενοι πρὸς τοὺς τῶν Ῥωμαίων στρατηγοὺς ἐπὶ τὴν Ἀσίαν διαβεβηκό­τας, ἀσμένως τε ἀπε­δέχθησαν καὶ ἐπι­στο­λῆς φιλο­φρονούμενοι ἔτυχον, Ποπλίου Αἰμυλίου ταύ­την ἀποστεί­λαντος, ἐν ᾗ φιλίαν τε πρὸς αὐτοὺς τῆς συγκλήτου βουλῆς ὑπισχνεῖτο καὶ τὰ ἄλλα προ­νοίας τε καὶ ἐπιμελείας, ἐπειδάν τινος αὐτῶν δέοιντο, μηδεμιᾶς ὑστε­ρεῖσθαι. Ὕστερον δὲ καὶ πρὸς Κορνή­λιον Σκιπίωνα τὸν τὴν Λι­βύην Ῥωμαίοις κτησάμενον διαπέμπουσι πρεσβείαν, τὴν ὡμολογημένην φιλίαν ἐπι­κυροῦντες. (2) Μετὰ ταῦτα δὲ πάλιν πρὸς τὸν αὐτὸν διαπρεσβεύονται, διαλλάττειν πρὸς Ῥωμαίους ἀξιοῦντες τὸν βασιλέα Ἀντί­οχον· καὶ ψήφισμα πρὸς αὐτὸν ἔγρα­ψαν, παραινοῦντες αὐτὸν τὴν πρὸς Ῥωμαίους διαλύ­σασθαι ἔχθραν. Ὁ δὲ Κορνήλιος Σκιπίων ἀντεπιστέλ­λων τοῖς Ἡρακ­λεώταις, ἐπιγράφει οὕτως· “Σκιπίων στρατηγὸς ἀνθύπατος Ῥω­μαίων, Ἡρακ­λεωτῶν τῇ βουλῇ καὶ τῷ δήμῳ χαίρειν·” ἐν ταύτῃ τήν τε πρὸς αὐτοὺς εὔνοιαν ἐπιβεβαιῶν, καὶ ὡς διαλύ­σαιντο Ῥωμαῖοι τὴν πρὸς Ἀντίοχον μάχην. Τὰ αὐτὰ δὲ Λευκίῳ Πόπλιος Κορνήλιος Σκιπίων ὁ ἀδελφὸς καὶ στρατηγὸς τοῦ ναυ­τικοῦ τοῖς Ἡρακλεώταις διαπρεσ­βευσαμένοις ἀντέ­γραψε. (3) Μετ᾽ οὐ πολὺ δὲ πάλιν εἰς μάχην Ἀντίο­χος Ῥωμαίοις κατέστη, καὶ ἀνὰ κράτος ἡττηθεὶς ἐπὶ συνθήκαις διελύσατο τὴν ἔχθραν, αἳ καὶ τῆς Ἀσίας αὐτὸν ἁπάσης ἀπεῖργον, καὶ τοὺς ἐλέ­φαντας καὶ τῶν νηῶν συναφῃροῦντο τὸν στόλον, τῆς Κομμα­γηνῆς αὐτῷ καὶ τῆς Ἰουδαίας εἰς ἀρχὴν ὑπολειπομέ­νων. (4) Ἡ δὲ τῶν Ἡρακλεωτῶν πόλις πρὸς τοὺς ἐκπεμπο­μένους παρὰ τῶν Ῥω­μαίων τῶν στρατηγῶν διαδόχους τὰ αὐτά τε διεπρεσβεύετο, καὶ ταῖς ὁμοίαις ἀντεδε­ξιοῦτο εὐνοίαις καὶ φιλοφρονήσεσι, καὶ τέλος συνθῆ­και προ­ῆλθον Ῥωμαίοις τε καὶ Ἡρακλεώταις, μὴ φί­λους εἶναι μόνον ἀλλὰ καὶ συμμά­χους ἀλλήλοις, καθ᾽ ὧν τε καὶ ὑπὲρ ὧν δεηθεῖεν ἑκάτεροι.

Καὶ χαλκοῖ πίνακες δύο τὰς ὁμο­λογίας ἴσας καὶ ὁμοίας ἔφερον· ὧν ὁ μὲν παρὰ Ῥω­μαίοις ἐν τῷ κατὰ τὸ Καπητώλιον ἱερῷ τοῦ Διὸς καθηλώθη, ὁ δὲ κατὰ τὴν Ἡράκλειαν, καὶ αὐτὸς ἐν τῷ τοῦ Διὸς ἱερῷ.

XXVI

Tarihçi Romalıların egemenliğini kaleme aldığı anlatısını kal­dığı yer­den şöyle devam ettirir: Asya’ya geçmelerinden sonra, Herak­leialılar Roma­lıların generallerine elçiler gön­derince, memnuni­yetle huzura kabul edildiler ve mesajı se­vecenlikle karşıladılar, Publius Aemilius ise, onlara bir mektup gönderdi. Bu mektupta kendilerine karşı Senatus’un dost­luğunu ve hiç­bir şeyin eksik kalmaması için onların ihtiyaç duyabile­cekleri her çeşit diğer ilgi ve alakanın kendi­lerine gösterileceğine dair söz veriliyordu. Herak­leialılar bu­na müteakiben Romalılar adına Li­bya’yı fethet­miş olan Cor­ne­lius Scipio’ya daha önceden muta­bık ka­lın­mış olan dost­luk anlaşmasını onaylatmak amacıyla bir elçi heyeti gön­de­r­di­ler. (2) Bu olayların ardından, kral Anti­okhos’­un Romalılara karşı olan düşmanlı­ğını dost­luğa çevirme­sini daha uygun bulduklarından Sci­pio’ya yeniden elçiler gön­der­diler. Hatta bu yönde bir kararname dahi yayımladı­lar. Cor­nelius Scipio ise, Herakleialılara cevap verirken, şöy­le yaz­dı: “Romalıla­rın generali ve consul’ü Scipio, Herakleialıların mec­lisine ve halkına selam eder”: bu mektupta Herakleialılara olan iyi niyetini onayladı; Romalılar da An­tiokhos’a karşı sa­vaşı durdurma ko­nusun­daki isteklerini bil­dirdiler. Buna ben­zer bir yanıtı, Pub­lius Cor­ne­lius Scipio’­nun kardeşi ve donan­ma komutanı Lucius da, elçilik ama­cıyla gelen Herakleialılara verdi. (3) Fakat kısa süre sonra, Ro­malılar ile Antio­khos ara­sında savaş yeniden başladı ve Antiokhos’un kesin bir şekilde bozguna uğratılmasının ardından, düşmanlık ağır an­laşma şart­larıyla son buldu. Böylelikle onu bütün Asya’dan mah­rum bıraktılar. Ona Kommage­ne ve Iudaia’nın yönetimini bırakıp, savaş donanımı olan fillerini ve gemi­lerinin bir kısmını elin­den aldılar. (4) Herak­leialıların kenti bu Roma generallerin­den başka onların ardılları ola­rak gönder­dikleri komutanlara da aynı mesajları veren elçiler yolla­dı­lar ve benzer iyi niyet­lerle ve ince­liklerle karşılandı­lar ve sonunda Romalılar ile He­rakleialılar ara­sında birbirleriyle sadece dost ve müttefik olmayı değil; aynı zamanda hem başkalarına karşı savaşırken hem de başkaları karşı­sında savunma yaparken her iki tarafın da birbirine yardım etmeyi ka­bul ettikleri bir anlaşma ger­çekleşti.

Ayrıca iki bronz levha üzerine de aynı an­laşma ko­şul­ları tıpkı ve bire bir kazındı: bunlardan biri Roma’­daki Ca­pi­tolium Tepe­si’ndeki Zeus’un (Iuppiter) tapınağı içine, di­ğe­ri ise, He­rak­leia’da bulunan Zeus’un tapınağı içine dikildi.

ΕΚ ΤΟΥ Ι̅Ε̅ ΒΙΒΛΙΟΥ}

XXVII

Ταῦτα διεξελθὼν ὁ συγγραφεὺς κατὰ τὸ ῑγ̄ καὶ ῑδ̅ τῆς ἱστορίας εἰς τὴν ῑε̄ εἰσβαλὼν, διηγεῖται, ὅπως Πρου­σίας ὁ Βιθυνῶν βασι­λεὺς, δρασ­τήριος ὢν καὶ πολλὰ πράξας, μετὰ τῶν ἄλλων καὶ Κί­ερον πόλιν Ἡρακλεω­τῶν οὖσαν ὑφ᾽ ἑαυτὸν ἔθετο τῷ πολέ­μῳ, ἀντὶ Κιέρου Πρου­σι­άδα καλέσας. Εἷλε δὲ καὶ τὴν Τῖον καὶ αὐτὴν ὑπήκοον αὐτοῖς οὖσαν, ὥστε ἐκ θαλάσσης εἰς θά­λασ­σαν τὴν Ἡράκλειαν περιγράψαι. (2) Ἐφ᾽ αἷς κἀκεί­νην κραταιῶς ἐπο­λιόρκει, καὶ πολλοὺς μὲν τῶν πο­λι­ορκο­υμένων ἀπέ­κτεινεν, ἐγγὺς δ᾽ ἂν καὶ ἡπόλις τοῦ ἁλῶναι κατέστη, εἰ μὴ ἐπὶ τῆς κλί­μακος ἀναβαίνων Πρου­σίας, λίθῳ βαλόντος ἑνὸς τῶν ἀπὸ τῆς ἐπάλξεως, συνετρίβη τὸ σκέ­λος, καὶ τὴν πολιορκίαν τὸ πάθος διέλυσε. Φοράδην γὰρ ὁ βληθεὶς, οὐκ ἄνευ ἀγῶνος, ὑπὸ τῶν Βι­θυνῶν ἀνακομισθεὶς εἰς τὰ οἰκεῖα ἀνέ­στρεψε, κἀκεῖ βιοὺς ἔτη οὐ πολλὰ, καὶ χωλὸς καὶ ὢν καὶ καλούμενος, τὸν βίον κατέστρε­ψεν.

{ON BEŞİNCİ KİTAPTAN}

XXVII

Memnon, tarihinin on üçüncü ve on dördüncü kitaplarında bu şeyleri anlatıp on beşinci kitabına gelince, Bithynialı­ların cesaretli kralı Pru­sias’ın birçok işler başardıktan sonra, He­rakleialıların diğer kentleriyle birlikte gene onların kont­ro­lünde olan Kieros şehrini savaşla nasıl ele geçirdiğini ve kenti Kieros yerine nasıl Prusias olarak adlandırdığını açıklar. Ay­rıca Herakleialılara bağlı bir kent olan Tion’u da zapt eder. Böylelikle Herakleia’yı denizden denize kuşatmış oldu. (2) Bu kentler­den sonra şiddetli bir şekilde Herakleia’yı ab­luka altına aldı. Kuşatılan­ların arasından birçoğunu öldürdü; eğer Prusias bir merdivene tırma­nırken, mazgallı siperden atılmış olan bir taşla vurulup bacağı kırılma­mış ve bu kaza yüzünden kuşat­mayı kaldırmamış olsaydı, az kalsın kent egemenliği altına alınmış olabilirdi. Çünkü yaralanmış olan kral güç­lükle Bithy­nialılar tarafından sedye ile taşınarak, evine döndü; an­cak orada da uzun yıllar boyunca yaşamadı ve hem topal ola­rak hem de bu şekilde adlandırıla­rak yaşamı son buldu.

XXVIII

Οἱ δὲ ὑπὲρ τὸν Πόντον Γαλάται, οὔπω τῶν Ῥωμαίων εἰς τὴν Ἀσίαν δια­βεβηκότων, πόθον ἔχοντες πεῖραν λαβεῖν τῆς θαλάσσης προελεῖν ἐπεχεί­ρουν τὴν Ἡράκ­λειαν, καὶ οὐ χαλεπὸν ἐνόμιζον· πολὺ γὰρ τῆς παλαι­ᾶς ῥώ­μης ὑφεῖτο καὶ πρὸς τὸ καταφρονού­μενον ὑπέρ­ρει. Στρατεύουσι δὴ κατ᾽ αὐτῆς ἁπάσαις ταῖς δυνά­με­σιν, οὐδ᾽ αὐτῆς συμμάχων ἀμελούσης, ἀλλ᾽ εἰς ὅσα παρεῖχεν ὁ καιρὸς, παρασκευαζο­μένης. (2) Ἐπολιορ­κεῖτο μὲν οὖν αὕτη, καὶ χρόνος ἐτρίβετο, ὃς τοὺς Γαλάτας εἰς ἔνδειαν τῶν ἀναγκαίων συνήλαυνε·

θυμῷ γὰρ καὶ οὐ παρασκευῇ τῇ δεούσῃ Γαλάτης ἀνὴρ τὸν πό­λεμον διαφέρειν οἶδε. Πρὸς οὖν συλλογὴν τῶν ἐπι­τηδείων τὸ στρα­τόπε­δον ἀπολελοιπότων, ἐκδραμόν­τες οἱ τῆς πόλεως καὶ ἀδοκήτοις ἐπιπεσόν­τες αὐτό τε εἷ­λον καὶ πολλοὺς ἀνεῖλον καὶ τοὺς ἐπὶ τῆς χώρας σκεδασθέν­τας οὐ χαλεπῶς συνε­λάμβανον, ὡς μηδὲ τὴν τρίτην μοῖραν τοῦ Γαλατικοῦ στρατεύ­ματος εἰς Γαλα­τίαν ἀναστρέψαι. Ἐκ δὲ τοῦ κατορθώματος πάλιν εἰς τὴν προτέραν εὔκλειαν καὶ εὐδαιμονίαν ἐλ­πίδας ἐλάμ­βανον ἀναβῆ­ναι.

XXVIII

Henüz Romalıların Asya’ya geçmelerinden önce, Pontos’un üst kıs­mın­daki Galatlar denizde de tecrübe sahibi olmak ar­zu­suna kapıldıklarından Herakleia’yı ele geçirmek amacıyla teşeb­büse geçtiler. Bu işin zor olma­yacağını dü­şünüyor­lardı. Çünkü kent eski gücünden çok şey kaybet­miş­ti, ayrıca kü­çümsenerek bakılı­yordu. Dolayısıyla bütün güçleriyle kente karşı sefer düzenledik­lerinde, kent her şeyi önceden ha­zır­lamış ol­mak için, müttefiklerinin hiçbirini ihmal etme­yip; fakat her birinden ola­bildiğince çok yardım temin etti. (2) Gerçekten de kent kuşatıldı ve bu durum bir süre devam etti, sonunda gerekli şeylerin ihtiyacı Galat­ları birbirine düşürdü.

Zira bir Galat savaşçısı [her zaman için] tutkuyla sa­vaş için gerekli hazırlıkları yapmaktan ziyade, savaşta çar­pışmayı bil­miştir. Bu yüzden ihtiyaçlarını karşılamak, gerekli şeyleri toplamak üze­re ordugahı terk etmelerinin ardından, kenti savunanlar beklen­medik bir anda kentten çıkış hareketi yaparak Galatlara saldırınca hem ordu­gahı ele geçirdiler hem de birçok kişiyi öldürdüler ve hiçbir güçlük çek­meden kırsal araziye dağıl­mış olanları yakaladılar. Böylece Galat ordu­su­nun ancak üçte birinden azı Galatia’ya geri dönebildi. Bu ba­şa­rıdan dolayı (Herak­leialılar kentlerinin) tekrar eski gör­kemine ve refa­hına yükselmesi için umutlara sahip oldular.

XXIX

Ῥωμαίοις δὲ πρὸς Μάρσους καὶ Πιλιγνοὺς καὶ Μαρ­ρουκίνους (ἔθνη δέ εἰσι ταῦτα ὑπὲρ Λιβύης κατῳκη­μένα, Γαδείρων ὅμορα) δυσί τε τριήρεσι καταφράκτοις Ἡρακλεῶται συνε­μάχησαν, καὶ συγκατορθώ­σαντες τὸν πό­λεμον καὶ πολλῶν ἀριστειῶν ἀξιωθέν­τες ἑνδεκάτῳ ἔτει πρὸς τὴν πατρίδα ἀνεκομίσθησαν.

XXIX

Romalılar Marsi, Paeligni ve Marrucini (bu halklar Lib­ya’nın [Af­ri­ka’nın] karşısında, Gades sınırlarında yaşarlar) ka­vimle­rine karşı sava­şırlarken Herakleialılar iki güverteli triereis ile müttefik olarak Roma­lılara yardıma gittiler ve sa­vaşın ka­zanılmasında gös­terdikleri yararlı­lık­larından ve yiğit­liklerin­den ötürü birçok öv­güye layık görülmele­rin­den sonra on bi­rinci yılda vatanlarına geri döndüler.

XXX

Μετὰ ταῦτα δὲ ὁ πρὸς Ῥωμαίους βαρὺς Μιθριδάτῃ τῷ Πόν­του βασιλεῖ συνέστη πόλεμος, φαινομένην λαβὼν αἰτίαν τὴν τῆς Καππαδοκίας κατά­ληψιν. Ταύτης γὰρ δι᾽ ἀπάτης καὶ ὅρ­κων συμβατηρίων τὸν ἀδελ­φιδοῦν Ἀρά­θην συλλαβὼν ὁ Μιθρι­δάτης, αὐτοχειρίᾳ ἀποσφά­ξας, ἐκράτησε. Παῖς δὲ ὁ Ἀράθης ἐκ τῆς ἀδελφῆς τοῦ Μιθριδάτου Ἀρι­αράθῳ γεγένητο. (2) Φο­νι­κώ­τατος δὲ ἐκ παιδὸς ὁ Μιθριδάτης ἦν· τὴν γὰρ ἀρχὴν τρισ­καιδε­κα­έτης πα­ραλαβὼν μετ᾽ οὐ πολὺ τὴν μητέρα, κοι­νωνὸν αὐτῷ πα­ρὰ τοῦ πατ­ρὸς τῆς βα­σιλείας καταλειφθεῖσαν, δεσ­μω­τηρίῳ κατασχὼν, βίᾳ καὶ χρόνῳ ἐξη­νάλωσε· καὶ τὸν ἀδελ­φὸν ἀπ­έκ­τεινε. Κατεστρέψατο δὲ πολέμῳ καὶ τοὺς περὶ τὸν Φᾶσιν βασιλεῖς ἕως τῶν κλιμάτων τῶν ὑπὲρ τὸν Καύκασον, καὶ τὴν ἀρχὴν ηὔξησε, καὶ ἐπὶ μέγα ἀλαζονείας ἐξώγκωτο. Δι᾽ ἃ μᾶλλον Ῥω­μαῖοι τὴν αὐτοῦ διά­νοιαν ὕποπτον ποιούμενοι, τοῖς Σκυθῶν βα­σιλεῦσιν ἐψη­φίσαντο τὰς πατρῴας αὐτὸν ἀρχὰς ἀπο­καταστῆσαι. (3) Ὁ δὲ μετρίως μὲν τοῖς προ­σταττο­μένοις ὑπήκουε, συμ­μάχους δὲ Πάρθους καὶ Μήδους, καὶ Τιγ­ρά­νην Ἀρμένιον καὶ τοὺς Σκυθικοὺς βασιλεῖς καὶ τὸν Ἴβηρα προση­ται­ρίζετο.

Προσετίθει δὲ καὶ ἑτέρας τοῦ πολέμου αἰτίας. Τῆς γὰρ ἐν τῇ Ῥώμῃ συγ­κλήτου Νικομήδην τὸν ἐκ Νικο­μήδους καὶ Νύσης βασιλέα Βι­θυνίας καθ­ιστώσης, Μιθρι­δάτης Σωκράτην τὸν Χρηστὸν ἐπικληθέντα Νικο­μήδει ἀν­τεκαθίστη. Ἐπεκράτει δὲ ὅμως ἡ Ῥωμαίων κρίσις καὶ ἄκοντος Μιθριδά­του.

XXX

Bu olaylardan sonra, Pontos kralı Mithradates ile Romalılar arasında şiddetli bir savaş patlak verdi. Savaşın görünen nede­ni Kappadokia’nın ele geçirilmesiydi. Mithradates, hile ve ye­minlerle varılan anlaşmalarla yeğeni Arathes’i yakala­yıp, onu kendi eliyle öldürdükten sonra, Kappa­dokia’nın kontrolünü eline geçirdi. Genç Arathes, Mithradates’in kız kar­deşiyle Ariarathes’in oğluydu. (2) Mithradates çocukluğundan itibaren son derece acımasızdı. Krallığının yönetimi­ni on üç yaşınday­ken ele ge­çirdikten kısa süre sonra, babası­nın krallığın birlik­te yö­netil­mesi için kendisine emanet etmiş olduğu annesini hapse attırıp, zorla ve za­manla onu ortadan kaldırdı ve erkek kardeşini de öl­dürdü. Kafkasların ötesine kadarki bölgeleri ve Phasis Bölgesi sınırlarını genişletti ve (bu başarı­la­rından sonra) büyük bir gu­rura sahip oldu. Bu sebeplerden dolayı Ro­malılar Mithradates’in azminden, hırsından şüphelenerek ondan İs­kit krallarını tekrar geleneksel yönetimlerinin başına getirmesini talep etti­ler. (3) Mithradates Romalıların emirle­rine bir dereceye kadar itaat et­ti. Ancak hemen ardından Part­lar ile Medler, Armenia kralı Tigranes ile İskit kralları ve Iberia [kralıyla] müttefiklik anlaş­maları imzaladı.

Bu hare­ketlerine ek olarak savaş sebebi oluşturacak diğer eylemlere gi­rişti. Öy­le ki, Roma’da Senatus’un Nikomedes’le Nysa’nın oğlu Niko­medes’i Bithynia Krallığı’nın başına geçirme­sin­den sonra, Mithra­dates kralın ‘iyi’ lakaplı oğlu Sokrates’i destekleyerek Nikomedes’e rakip çı­kardı. Gene de Mithradates’in karşı koy­ma­sına rağmen sonunda Roma­lıların kara­rı üstün geldi.

XXXI

Ὕστερον δὲ Σύλλα καὶ Μαρίου περὶ τὴν Ῥωμαϊκὴν πολιτείαν ἀναρρι­πισάντων τὴν στάσιν, τέσσαρας μυρι­άδας πεζῶν καὶ μυρίους ἱππέας Ἀρχελάῳ τῷ στρατη­γῷ παραδοὺς ὁ Μιθριδάτης, κατὰ Βιθυνῶν ἐκέ­λευσε στρατεύειν, καὶ κρατεῖ τῆς μάχης συμβαλὼν Ἀρχέλα­ος, φεύγει δὲ καὶ Νικομήδης μετ᾽ ὀλίγων. Ταῦτα μαθὼν Μιθριδάτης, παραγε­γονότος αὐτῷ καὶ τοῦ συμ­μαχικοῦ, ἄρας ἀπὸ τοῦ πρὸς τῇ Ἀμασίᾳ πεδίου διὰ τῆς Παφ­λαγονίας ᾔει, πεντεκαίδεκα μυριάδας στρατὸν ἐπαγόμε­νος. (2) Μάνιος δὲ, τῶν ἀμφὶ Νικομήδην συστρα­τευ­ομένων αὐτῷ μόνῃ τῇ τοῦ Μιθριδάτου φήμῃ διασκεδασθέντων, μετὰ Ῥωμαίων ὀλίγων ἀντιπαρατάσ­σεται Μη­νοφάνει τῷ Μιθριδάτου στρατηγῷ, καὶ τρα­πεὶς φεύγει, πᾶσαν τὴν δύνα­μιν ἀποβαλών. (3) Ἐμ­βαλὼν δὲ σὺν ἀδείᾳ Μιθριδάτης εἰς τὴν Βιθυνίαν τάς τε πόλεις καὶ τὴν χώραν ἀμαχὶ κατέσχε, καὶ τῶν ἄλ­λων δὲ πό­λεων τῶν κατὰ τὴν Ἀσίαν αἱ μὲν ἡλίσ­κον­το αἱ δὲ προσεχώρουν τῷ βασιλεῖ, καὶ μεταβολὴ τῶν ὅλων ἀθρόα καθίστατο, Ῥοδίων μόνον πρὸς Ῥωμαίους στερ­γόντων φιλίαν· δι᾽ ἣν κατ᾽ αὐτῶν Μιθρι­δάτης καὶ κατὰ γῆν καὶ κατὰ θά­λατταν ἐκίνει τὸν πόλε­μον, εἰ καὶ τὸ πλέον Ῥόδιοι ἔσχον, ὡς καὶ αὐτὸν Μιθριδάτην ναυ­μαχοῦντα ἐγγὺς τοῦ ἁλῶναι ἐλθεῖν. (4) Μετὰ δὲ ταῦτα μα­θὼν Μιθρι­δάτης ὡς οἱ κατὰ τὰς πόλεις σπο­ράδες Ῥωμαῖοι τῶν παρ᾽ αὐ­τοῦ διανο­ουμένων ἐμ­ποδὼν ἵστανται, γράφει πρὸς πάσας, ὑπὸ μίαν ἡμέ­ραν τοὺς παρ᾽ αὐταῖς Ῥωμαίους φονεύειν. Καὶ πολλοὶ πεισ­θέντες, τοσοῦ­τον φόνον εἰργάσαντο, ὡς μυριάδας ὀκτὼ ἐν μιᾷ καὶ τῇ αὐτῇ ἡμέρᾳ τὸν διὰ ξίφους ὄλεθρον ὑπο­στῆ­ναι.

XXXI

Daha sonra Sulla ve Marius, Roma Devleti’nin kontrolü için savaşa gi­riştiğinde, Mithradates generali Arkhelaos’a kırk bin piyade ve on bin süvari verip, Bithynialılara karşı sefere çıkmasını emretti. Karşı karşıya geldiklerinde savaştan Ar­khelaos galip çıktı ve Nikomedes birkaç yan­daşıyla bir­likte kaçtı. Mithradates bu haberleri aldıktan ve müttefikleri kendisiyle birleştikten sonra, yüz elli bin kişilik ordusuyla Amaseia Ova­sı’ndan harekete geçerek Paphlagonia içlerin­den ilerledi. (2) Manius [Aquillius] ise, Nikomedes ile birlikte sefere çıkanların sadece Mithra­dates’in yaklaştığı haberiyle dağılmış olduklarından, az sayıdaki Roma askerle­riyle Mithradates’in generali Menophanes’e karşı durdu; ancak yenilmiş ve bütün ordusu kaybedilmiş olarak kaçtı. (3) Ardından Mithra­dates, hiç korkmadan –cezalandırılma­yacağından emin olarak– hem Bi­thynia kentlerini hem de kırsal kesimleri istila edip savaşmadan ele ge­çirdi. Ayrıca Asya’daki diğer kentlerden bazıları zapt edildiler, bazıları ise krala destek oldular. Sadece Rhodoslular Romalılara karşı olan dost­luklarına bağlı­lıklarını sürdürürlerken, her yerde köklü bir değişim oldu. Bu yüzden Mithradates onlara karşı sa­vaşı hem karadan ve hem de denizden yürüttü. Ancak Rho­doslu­lar daha üstündüler, öyle ki, bizzat Mithradates’i bir de­niz sa­vaşı sırasında az kalsın ele geçireceklerdi. (4) Bu olay­lar­dan sonra, Mithradates kentlere dağılmış olan Romalıların kendi planlarını engellemek amacıyla öylece durduklarını öğrenip, her­kese [bütün kentlere] belirli bir günde kendile­riyle bir­likte yaşayan Ro­malıları öldürmeleri talimatını gön­derdi. Ve birçokları [kralın emrine] itaat edince, tek ve aynı gün için­de seksen bin insanın kılıçlarla ölüme gönderildiği böy­lesine [korkunç] bir katliam gerçekleştirildi.

XXXII

Ἐρετρίας δὲ καὶ Χαλκίδος, καὶ ὅλης Εὐβοίας τοῖς τοῦ Μιθ­ριδά­του προσ­θεμένων, καὶ ἄλλων πόλεων αὐτῷ προσχω­ρούντων, καὶ μὴν καὶ Λακεδαιμονίων ἡττηθέν­των, Σύλλαν ἐκπέμπουσιν οἱ Ῥωμαῖοι, ἱκανὴν αὐτῷ συν­εκπέμψαντες στρα­τιάν. Ὁ δὲ παραγεγονὼς, τῶν πό­λεων τὰς μὲν ἑκου­σιότητι μεταβαλλομένας, τὰς δὲ καὶ βίᾳ κατέσχεν, οὐκ ὀλίγον στρά­τευμα τῶν Ποντικῶν μάχῃ τρεψάμενος. Εἷλεν δὲ καὶ τὰς Ἀθή­νας· καὶ κα­τέσ­καπτο ἂν ἡ πόλις, εἰ μὴ θᾶττον ἡ σύγκλητος Ῥω­μαίων τὴν τοῦ Σύλλα γνώμην ἀνέκοψε. (2) Συχνῶν δὲ παρα­τάξεων συνισ­ταμένων, ἐν αἷς τὸ πλεῖον εἶχον οἱ Ποντικοὶ, καὶ συμμεταβαλλομένων τῶν πραγμάτων τοῖς κατορθουμένοις, ἔν­δεια τοῖς βασιλικοῖς τῆς διαί­της ἐπέστη, ἀσώτως τε πρὸς ταύ­την διακειμένοις καὶ ταμιεύειν τὰ κτηθέντα μὴ ἐπισταμένοις. Καὶ εἰς συμ­φορῶν ἂν ἐξέπεσον τὴν ἐσχάτην, εἰ μὴ ὁ Ταξίλλης Ἀμφί­πολιν ἑλὼν, καὶ διὰ ταῦτα τῆς Μα­κεδονίας πρὸς αὐτὸν μεταβαλλομένης, ἐκεῖθεν τὴν ἀφθονίαν ἐχο­ρήγησε τῶν ἐπιτη­δείων. (3) Οὗτος δὲ καὶ Ἀρ­χέ­λαος συμμίξαντες τὰ στρατεύματα ὑπὲρ τὰς ἓξ μυριά­δας τὸ πλῆθος ἦγον, καὶ στρα­τοπεδεύονται κατὰ τὴν Φωκίδα χώραν, ὑπαντιάσαντες τῷ Σύλ­λᾳ. Ὁ δὲ καὶ Λούκιον Ὁρτήνσιον ὑπὲρ τὰς ἓξ χιλιάδας ἄγοντα ἐξ Ἰταλί­ας συμ­παραλαβὼν, ἀπὸ συχνοῦ διαστήματος ἀντε­στρατοπεδεύετο. Ἐπὶ σι­το­λογίαν δὲ παρὰ τὸ πρέπον τῶν περὶ Ἀρχέλαον τρα­πέντων, ἀπ­ροόπτως Σύλλας ἐπιτίθεται τῷ τῶν πολεμίων στρα­το­πέδῳ, καὶ τοὺς μὲν εὐρώστους τῶν ἁλόντων αὐτίκα κτείνει, ἐξ ὧν δὲ φό­βον ἐπι­θέ­σεως οὐκ εἶχε, τούτους περιίστησι τῷ χω­ρίῳ καὶ πυρὰ κελεύει καίειν, ὡς τοὺς ἀπὸ τῆς σιτολογί­ας ἀφικ­νουμένους δέχοιντο μηδεμίαν ὑπόνοιαν παρεχόμε­νοι τοῦ πά­θους· καὶ συνέβη ὡς ἐστρατηγήθη, καὶ λαμπρὰν τὴν νίκην ἔσχον οἱ περὶ τὸν Σύλλαν.

XXXII

Eretria, Khalkis ve bütün Euboia Adası’nın Mithradates’in tarafına ge­çip, diğer kentlerin ona yakınlık göstermelerine sebep olunca ve Lake­daimonluların yenilmesinin ardından, Romalılar Sulla’yı yeterince bü­yük bir orduyla birlikte se­fere gön­derdiler. Sulla Hellas’a varmasının ardından, kent­lerden bazıları gönüllü olarak taraf değiştirdiler, bazı­ları­nı ise, (Sulla) kuvvet kullanarak ele geçirdi ve Pontosluların küçük ol­mayan bir ordusunu savaşla bozguna uğrattı. Ati­na’yı da zapt etti; eğer Romalıların Senatus’u Sulla’nın fikrini süratle değiştirmeseydi, kentte taş taş üstünde kal­mayacaktı. (2) Gene de birçok değişik savaş düze­ninde ya­pılan çarpışmaların çoğunu Pontoslular kazandılar ve elde et­tikleri başarılarla işler yön değiştirdi. Ancak sahip ol­dukları yiyecekleri kont­rol etmesini bilmedikleri ve elle­rindeki malzemeyi savur­ganca har­cadıkları için, krala ait birlikler arasında yiyecek kıtlığı baş gösterdi. Eğer Taksiles Amphipolis’i ele geçirme­yip ve bu yüzden Makedonya onun tarafına geçmesiydi ve oradan bol mik­tarda gerekli erzakı sağ­lamaya muktedir ol­masaydı, (Pire limanın­daki birlikler) umutsuz bir duruma düşebilirlerdi. (3) Taksiles ve Arkhelaos ordularını birleş­tirdik­ten sonra, altmış binden fazla askere sahip olan bir or­duyu sevk ettiler ve Sulla ile kozlarını pay­laşmak amacıyla Phokis böl­ge­sinde ordugah kurdular. Sulla ise, İtalya’dan altı binin üze­rinde asker sevk eden Luci­us Hor­tensius’u da yanı­na aldık­tan sonra, onlardan ol­dukça uzak mesa­fede olmakla birlikte karşılarında kamp kurdu. Arkhe­laos’un yanında bu­lunan asker­lerden bazıları emirlere karşı gelerek teh­likeli ol­masına karşın yiyecek toplama amacıyla kamp yerinden ay­rıldıkları için, Sulla beklenmedik bir anda düşmanın kam­pına saldırdı ve direnen­leri/cesur­ları vurarak hemen öldürdü; fakat içlerinden korkuyla aman dileyeni öldürmeyip, bunları kampın etrafına yerleştirdi ve diğerleri erzak top­lamadan geri dönerlerken, ne olduğunu görüp anla­masınlar ve hiçbir şüphe duymasınlar diye ateş yak­malarını emretti. Plan hazırlandığı gibi başarıyla sonuçlandı. Böylece Sulla’nın yanında olan askerler parlak bir zafer kazandılar.

XXXIII

Χίους δὲ ὡς Ῥοδίοις συμμαχήσαντας αἰτιασάμενος ὁ Μιθριδάτης, κατ᾽ αὐ­τῶν Δορύλαον ἐκπέμπει, ὃς, εἰ καὶ πολλῷ πόνῳ, τὴν πόλιν κατέσχε, καὶ τὴν μὲν χώραν κατ­έ­ν­ειμε τοῖς Ποντικοῖς, τοὺς δὲ πολίτας πλοίοις ἐμβα­λ­ὼν, διέφερεν ἐπὶ τὸν Πόντον. (2) Ἡρακλεῶται δὲ, ἐπεὶ φιλία αὐτοῖς πρὸς Χίους ἦν, ἐν τῷ παράπλῳ τὰς Ποντικὰς νῆας, αἳ τοὺς αἰχμαλώτους ἦγον, ἐφορμήσαντες αὐταῖς οὐδ᾽ ἀνθιστα­μέναις (οὐδὲ γὰρ ἐξήρκουν) κα­τῆγον ἐπὶ τὴν πόλιν. Καὶ παραυ­τίκα τὰ πρὸς τὴν χρείαν χορη­γοῦν­τες ἀφθόνως τοῖς Χιώταις, τούτους ἀνελάμβανον, καὶ ὕστερον μεγα­λο­πρεπῶς δωρησά­μενοι, ἐν τῇ πατρίδι ἀποκα­τέστησαν.

XXXIII

Mithradates, Khiosluları Rhodoslulara yardım etmekle suç­layıp, onlara karşı Dorylaos’u gönderdi. Kralın generali kenti birçok güçlükle de olsa ele geçirdi ve toprakları Pontoslu­lara dağıt­tı. Kentin vatandaşla­rını ise, gemilere bin­dirip, Pontos’a sür­güne gönderdi. (2) Herakleialı­lar ise, o zamanlar Khioslulara karşı dostluk besliyorlardı. Tutsakları ta­şıyan Pontos gemileri kentlerinin sahillerinden geçerken gemileriy­le on­la­rın önünü kesip hiçbir direnişle karşılaşmadan onları kent­le­rine ge­tirdiler (zira kendilerini savunacak de­re­cede yeterli donanıma sahip de­ğildiler). Ayrıca hiçbir şey esirgemeden ihtiyaç duydukları herşe­yi Khi­oslu­lar için te­da­rik ederek, onları kendilerine getirdiler ve daha sonra onla­ra görkemli armağanlar sunarak vatanlarına geri gönderdiler.

XXXIV

Ἡ δὲ σύγκλητος Φλάκκον Οὐαλέριον καὶ Φιμβρίαν πέμπει πολεμεῖν Μιθριδάτῃ, ἐπιτρέψασα καὶ Σύλλᾳ συλλαμβάνειν τοῦ πολέμου, ὅμοια φρο­νοῦντι τῇ συγ­κλήτῳ· εἰ δὲ μὴ, τὴν πρὸς αὐτὸν πρότερον συνάψαι μάχην. Οὗτος κατ᾽ ἀρχὰς μὲν ποικίλαις ἐπάλαιε συμ­φοραῖς (λιμόν τε γὰρ καὶ τὰ ἀπὸ τῆς μάχης πταί­σμα­τα ἔσχε), κατώρθωσε μέντοι τὰ πλείω· διὰ δὲ Βυ­ζαντί­ων ἐπὶ Βιθυνίαν διαβαλὼν, κἀκεῖθεν ἐπὶ Νίκαιαν, τῆς πορείας ἔσ­τη. Ὡσαύτως δὲ καὶ Φιμβρίας ἅμα τοῖς σὺν αὐτῷ διεπεραιώθη. (2) Φλάκ­κου δὲ δυσχεραίνοντος, ὅτι Φιμβρίαν μᾶλλον, ἅτε δὴ φιλανθρώπως ἄρχον­τα, τὸ πλῆθος [ἄρχειν] ἠγάπα, καὶ δια­λοιδορουμένου αὐτῷ τε καὶ τῶν στρατιωτῶν τοῖς ἐπιφανεστέ­ροις, δύο τῶν ἄλλων πλέον εἰς ὀργὴν ἐξαφθέν­τες ἀποσφάττου­σιν αὐτόν. Ἐφ᾽ οἷς ἡ σύγκλητος κατὰ Φιμβρίου ἠγανά­κτη­σεν. Ὅμως οὖν τὴν ἀγανάκτησιν κρύπτουσα, ὑπατείαν αὐτῷ ψη­φισ­θῆναι διεπράξατο. Ὁ δὲ πάσης γεγο­νὼς ἡγεμὼν τῆς δυ­νάμεως, τὰς μὲν ἑκ­ούσας τὰς δὲ καὶ βιαζόμενος τῶν πόλεων προσήγετο. Ὁ δὲ τοῦ Μιθρι­δά­του υἱὸς, Ταξίλλην καὶ Διό­φαντον καὶ Μένανδρον τοὺς ἀρίστους τῶν στρα­τηγῶν ἔχων μεθ᾽ ἑαυτοῦ καὶ πολλὴν ἄγων δύναμιν, τῷ Φιμβρίᾳ ὑπην­τίαζε.

(3) Τὰ μὲν οὖν πρῶτα τὸ ἐπικρατέστερον οἱ βάρβαροι ἔφερον· Φιμβρίας δὲ ἀνασώσασθαι στρα­τηγήματι τὰς ἐκ παρα­τάξεως ἐλαττώσεις διανοούμε­νος (τὸ γὰρ πολέ­μιον ὑπερεῖχε πλήθει), ὡς ἐπί τινα ποταμὸν τῶν τοῦτον ἐποι­ήσαντο, ὄμβρου περὶ τὸν ὄρθρον ῥαγέντος, ἀπροσ­δόκητος ὁ τῶν Ῥω­μαίων στ­ρα­τη­γὸς δια­βαίνει ἑκατέρα δύναμις ἧκε, καὶ μέσον ἀμφοῖν τὸν ποταμὸν, καὶ ὕπνῳ τῶν πολεμίων ἐν ταῖς σκηναῖς κατεχομένων ἐπιπεσὼν μηδ᾽ αἰσθανομένους κατέκτεινεν, ὀλίγων τῶν ἐν ἡγεμονίαις διαπε­φευγό­των τὸν ὄλεθρον καὶ τῶν ἱππέων. Μεθ᾽ ὧν καὶ Μιθριδάτης ὁ Μιθρι­δάτου, καὶ πρὸς τὸ Πέργαμον πρὸς τὸν πατέρα Μιθρι­δάτην ἅμα τοῖς συνεπισ­πα­σαμένοις διασώ­ζεται. Οὕτω δὲ βαρεί­ας τῆς συμφορᾶς καὶ λαμπρᾶς τοῖς βασιλικοῖς συμπε­σού­σης, αἱ πλεῖσται τῶν πόλεων πρὸς τοὺς Ῥω­μαίους με­τέθεντο.

XXXIV

Bu sırada Senatus, Valerius Flaccus’u ve Fimbria’yı, Mithra­dates’e kar­şı savaşmak için gönderdi ve onlara eğer Sulla Sena­tus ile paylaşmayı düşünürse, savaşı Sulla ile bir­likte yönetmeyi; eğer düşünmezse önce ona karşı savaşmayı emretti. Flaccus başlan­gıçtan itibaren birçok zor­luklarla baş etmek zorunda kaldı (hem kıtlık hem de savaştan yenilgiler aldı), gene de çoğu zaman başarı­lıydı. Byzantion üzerinden Bithynia’ya geçtikten sonra, oradan Nikaia üze­rine yürüdü. Aynı şekilde Fim­bria da ken­disiyle birlik olan askerleriyle karşı tarafa (Byzantion’dan Kal­khe­don’a) geçti. (2) Fimbria’nın daha hoşgö­rülü bir şe­kilde komuta etmesi ve kitleleri yönetmekte gösterdiği şevk nede­niyle, Flaccus si­nirlenerek, onun yanı sıra askerlerin ara­sın­dan ön­de gelen­leri de ağır sözlerle azar­layınca, içlerinden iki tanesi diğer­lerinden daha fazla öfkeye kapılarak, onu öldür­düler. Bu olanlar üzerine Senatus, Fimbria’ya aşırı derecede kızdı. Ancak gene de öfkesini gizleyerek, consul’­lüğün oy çok­luğuyla ona verilmesini sağladı. Böylelikle bütün kuv­vetlerin komutanı olan Fimbria, kentlerden bazılarını gönül rızasıyla, bazılarını ise, güç kulla­narak hakimiyeti altına aldı. Pontos’un en ünlü komu­tanların­dan Taksi­les, Diophan­tos ve Menandros’u yanına alan ve büyük bir ordu sevk eden Mithra­dates’in oğlu ise, Fimb­ria ile koz­larını paylaş­mak üzere geldi.

(3) İlk çarpışma­larda Pontoslular galip gel­diler. Bunun üze­rine Fimb­ria kayıplarını telafi etmek, ordu­sunu zor du­rumdan kur­tar­mak için bir savaş hilesi düşündü (çünkü düşmanı ken­disin­den çok daha fazla askere sahipti). Her iki taraf da var güç­le­riyle savaşmak için bir ırmağın kenarına geldiler. Irmak her iki ordunun arasından akıyordu. Sabaha karşı gök gürül­tülü sağa­nak yağmur başla­masına karşın, Ro­malıların komu­tanı görün­meden ırmağı aştı ve Pontos­lu­ların hala ça­dırlarında uyumaya devam ettikleri sırada üzerlerine atılıp hiçbir şeyin farkında olmayan asker­leri öldürdü. Komutanların dışında askerlerin çok az bir bö­lümü ve süvariler bu yıkımdan kaça­rak kendilerini kur­tarabildiler. Mithradates’in oğlu Mithrada­tes bu felaket­ten kendini kurtarmayı başarabilmiş olanlarla birlikte, aynı zamanda babası Mithra­dates’in yanına Perga­mon’a ge­lerek hayatını kurtardı. Böyle­likle bu kö­tü talihsiz­liğin ve krala ait ordunun kesin yenilgisin­den sonra kentlerin büyük çoğunluğu Romalıların tarafına geçtiler.

XXXV

Μαρίου δὲ ἀπὸ τῆς φυγῆς ἀνασωθέντος εἰς τὴν Ῥώ­μην, Σύλλας δεδιὼς (τῶν ἀντιστασιωτῶν γὰρ ἦν ἐκεῖ­νος), μὴ τῇ ὁμοίᾳ φυγῇ τὴν εἰς αὐτὸν ὕβριν ἀποτίσῃ, πρὸς Μιθριδάτην διεπρεσβεύ­ετο, συμβάσεις αὐτῷ τὰς πρὸς Ῥωμαίους ὑποβαλλόμενος. Τοῦ δὲ καὶ ταῖς συμ­βάσεσιν ἀσμενί­σαντος, ἀφικέσθαι τε ἐπὶ ταύταις αἰτή­σαντος, αὐτὸς προθύμως ἐστέλ­λετο. (2) Οὕτω γοῦν τῶν ἀναμε­ταξὺ ἀλλήλων προεληλυθότων, Δάρ­δανον αὐτοὺς ἐπὶ ταῖς συνθή­καις ὑποδέχεται, καὶ τῶν περὶ αὐτοὺς ὑποχω­ρησάντων, ὁμολο­γί­αι γίνονται, Μιθριδά­την μὲν Ῥωμαίοις ἐκ­χωρεῖν τῆς Ἀσίας, καὶ Βιθυνῶν δὲ καὶ Καππαδοκίας ἄρχειν τοὺς ἐκ γένους βασιλέας· βεβαιωθῆναι δὲ Μιθριδάτῃ τοῦ Πόντου παντὸς τὴν βα­σιλείαν, παρασχεῖν δὲ ἰδίως Σύλλᾳ τριήρεις π̄ καὶ τάλαντα τρισχίλια πρὸς τὴν ἰδίαν ἐπὶ τὴν Ῥώμην κάθοδον· καὶ Ῥωμαίους μηδὲν ταῖς πόλεσι μνησικακῆ­σαι, ἀνθ᾽ ὧν μετέβαλλον εἰς Μιθριδά­την· (3) εἰ καὶ μὴ κατὰ τὰς ὁμο­λογίας τοῦτο συνέβη· πολλὰς γὰρ ὕστερον τῶν πό­λεων ἐδουλώσαντο. Σύλλας μὲν οὖν οὕτω λαμπρῶς εἰς τὴν Ἰταλίαν ἀφίκετο, καὶ Μάριος αὖθις τῆς πόλεως ὑπεχώρησε, καὶ Μιθριδάτης ἀνέ­στρεψεν οἴκαδε, πολλὰ τῶν διὰ τὴν ἐν ᾗ κατηνέχθη συμφορὰν ἀπο­στάντων ἐθνῶν ἐξ ὑπαρχῆς χειρωσά­μενος.

XXXV

Marius’un sürgünden Roma’ya geri dönerek eski say­gınlığına yeniden kavuşmasının ardından, Sulla (zira o karşıt partidendi), Marius’a karşı ahlak dışı davranışını benzer bir sürgünle geri ödemekten korktuğu için, onunla Romalılar adına vekil olarak anlaşmalar yapmak üzere elçi­lerini Mithradates’e yolladı. Mithra­dates anlaşma teklifini memnuniyetle kabul edip, koşullar hakkında konuşmak üzere kendisinin gelmesini talep edince, Sulla istekli bir şekilde harekete geçti. (2) Bunun üzerine her iki tarafın da birbirlerine doğru hızla ilerlemelerinden sonra anlaşma koşulları üzerine görüşmek için Dardanos kenti kabul edildi. Çevre­lerindeki hizmetlilerin çekilmelerinin ardından, Mithra­da­tes’in Romalı­lara Asya’yı geri vermesi, Bithy­nialıların ve Kappa­dokia’nın kendi soy­larından olan kralları tarafından yönetilmesi; Mithradates’in bütün Kara­deniz’in kralı olarak onaylanması, kralın Sulla’ya Roma’ya geri dönmesi için, özel olarak seksen triereis ve üç bin talanta temin etmesi ve Roma­lıların hiçbir kenti kendilerine karşı Mithradates’ten yana oldular diye ceza­landır­maması üzerin­de, anlaşma sağlandı. (3) Fakat gerçekte anlaş­manın bu so­nuncu maddesi ba­şarıyla uygulanmadı; çün­kü Romalılar da­ha sonradan bu kentlerin bir­çoğunu köleleş­tirdiler. Böyle­likle Sulla gör­kemli bir şekilde İtal­ya’ya geri geldi. Marius tekrar kentten çekildi ve Mithradates evine dön­dü. Fakat boyunduruğu altındaki etnik grupların birçoğu Kü­çük Asya’da başına gelen felaketten ötürü müttefiklikten ay­rıl­dığı için, onları yeniden ele geçirip tekrar kendine bağladı.

XXXVI

Παρὰ τῆς συγκλήτου δὲ Μουρήνας ἡγεμὼν πέμπεται, καὶ Μιθριδάτης διαπρεσβεύεται πρὸς αὐτὸν, τὰς περὶ Σύλλαν ὁμολογίας ἅμα τε προ­τείνων καὶ βεβαίους ἀξιῶν εἶναι. Ὁ δὲ μὴ θέμενος τῇ πρεσβείᾳ (καὶ γὰρ καὶ οἱ πρέσβεις, Ἕλληνες ὄν­τες καὶ τὸν βίον φιλόσοφοι, τὸν Μιθριδά­την μᾶλλον διέσυρον ἢ συν­ίστων) ὥρμητο ἐπὶ τὸν Μιθριδάτην· καὶ τῷ τε Καππα­δοκίας Ἀριοβαρζάνῃ τὴν ἀρχὴν βεβαιοτέραν ἐποίει, καὶ ἐπὶ ταῖς εἰσβολαῖς τῆς Μιθριδάτου βασιλείας κτίζει πόλιν. (2) Ἐν τούτοις ὅ τε Μουρήνας καὶ ὁ Μιθριδάτης διαπρεσβεύονται πρὸς Ἡρακλεώτας, ἀνὰ μέρος ἑκάτερος κατὰ τοῦ ἑτέρου καλῶν ἐπὶ συμμαχίᾳ. Τῶν μὲν οὖν Ῥω­μαίων τὴν ἰσχὺν φοβερὰν ἡγοῦν­το, ὠρρώ δουν δὲ καὶ τὴν γει­τνίασιν τοῦ Μιθριδάτου. Διὸ ἀπο­κρίνονται τοῖς παρ᾽ αὐτῶν πρέσ­βεσιν, ὡς τοσούτων πολέμων ἀν­αρραγέντων μόλις ἂν τὴν ἰδίαν τηρεῖν δύνασθαι, μήτι γε ἑτέ­ροις ἐπικουρεῖν. (3) Ἀλλὰ γὰρ Μουρήνᾳ μὲν συνεβού­λευον οὐκ ὀλίγοι πρὸς τὴν Σινώπην ὁρμᾶν, καὶ περὶ τοῦ βασιλείου κινεῖν τὸν πόλεμον, ὡς, εἰ ταύτην ἕλοι, τῶν λοιπῶν κρατήσει ῥᾳδίως. Ὁ δὲ Μιθρι­δάτης πολλῇ δυ­νάμει κατα­σφαλι­σάμενος ταύτης εἰς αὐτοπρόσ­ωπον πόλεμον καθει­στή­κει. Καὶ πείραις μὲν ταῖς κατ᾽ ἀρχὰς ἐπικρατέστερα ἦν τὰ τοῦ βασιλέως, εἶτα εἰς ἀγχώμα­λον ἡ μάχη συν­εστράφη, καὶ εἰς ὄκνον ἡ μάχη τὸ πρόθυμον πε­ρι­έστησε τῶν πολεμίων. Διὸ καὶ Μιθριδά­της μὲν εἰς τὰ περὶ τὸν Φᾶσιν καὶ τὸν Καύκασον ἐτ­ράπετο, Μουρήνας δὲ ἀπῆρεν εἰς τὴν Ἀσίαν, καὶ τὰ οἰκεῖα ἕκαστος διε­τίθει.

XXXVI

Senatus vasıtasıyla Murena komutan sıfatıyla (Asia Eya­le­ti’ne) yollandı ve Mithradates ona bir elçi heyeti gönde­rdi. Sulla ile varılan anlaşma ko­şullarını hatırlatarak, bun­ları doğ­rula­masının görevlerinden biri ol­duğu­nu bildirdi. Ama Murena elçi heyetiyle aynı görüşte olmadığından (zira, Hellen kökenli ve yaşam boyu filozof olan bu elçiler, ona bağlı ol­mak­tan daha çok Mithradates’i hor görüyorlardı) Mithradates’e karşı ha­rekete geç­ti. Ariobarzanes için Kappa­dokia’nın yö­netimini daha güven­li hale ge­tirdi ve Mithradates’in krallığı­nın sınırında bir kent kurdu. (2) Bu sırada hem Murena hem de Mithradates Herak­leialılara el­çilerini gönderdiler, her iki taraf Herakleialılardan di­ğe­rine karşı kendisiyle ittifak kur­ma­nın daha iyi olduğunu iddia etti. Bunun üzerine Herak­leialılar ön­celeri Romalıla­rın üs­tün gücü nedeniyle onlar­dan yana meylettiler; ama kom­şuları olan Mithradates’ten korktular. Bu yüzden her iki tara­fın elçi­le­rine, böy­lesine bü­yük bir savaş başlayınca, onların ancak zar zor kendi top­rak­larını korumaya muktedir olabileceklerini ve her iki ta­rafa da karşı taraf için yardım edemeyeceklerini bildirdiler. (3) Pek çok kişi Murena’ya, Sinope üzerine yürümesini ve savaşı krallığın başkenti çev­resinde hareketlendirmesini tav­siye etti. Zira, eğer bu kenti ele geçi­rirse, krallığın geriye ka­lan yerlerini kolaylıkla kazanacaktı. Mithrada­tes ise, kalaba­lık bir orduyla Sinope’yi güvence altına aldıktan son­ra, açık bir meydan mu­harebesi için hazırlandı. Kralın birlikleri çar­pışma­lar başla­dığı sırada daha üstün geldi, ardından savaş hemen hemen den­ge­lendi ve düşmanların her ikisi de çekilerek savaş hevesleri kö­reldi. Bunun üzerine Mithra­dates, Phasis ve Kaukasos çevre­sindeki mesele­lerle ilgi­lendi. Murena ise, Asya’ya döndü ve her ikisi de kendi işleriyle alaka­dar oldu.

XXXVII

Μετ᾽ οὐ πολὺν δὲ χρόνον Σύλλας ἐν Ῥώμῃ τελευτᾷ· καὶ πέμπου­σιν ἡ σύγ­κλητος ἐπὶ μὲν τὴν Βιθυνίαν Αὐρήλιον Κότταν, ἐπὶ δὲ τὴν Ἀσίαν Λεύκι­ον Λεύ­κολλον, οἷς ἡ ἐντολὴ πολεμεῖν Μιθρι­δάτῃ. Μιθριδάτης δὲ ἄλλον τε στρατὸν συχνὸν παρεσκευάζετο, καὶ τριή­ρεις μὲν ῡ, τῶν δὲ μικροτέρων νηῶν πεντηκοντέρων τε καὶ κερκούρων ἀριθμὸς ἦν οὐκ ὀλίγος. Διοφάντῳ δὲ τῷ Μιθάρου δύναμιν δοὺς, πέμπει πρὸς τὴν Καππα­δοκίαν, φρουρὰς ταῖς πόλεσιν ἐγκαθιστάναι· εἰ δὲ Λεύκολλος εἰς τὸν Πόντον ἀφίκοι­το, ὑπαντιάζειν καὶ τῆς πρόσω πορείας ἀπεί­ργειν.

(2) Αὐτὸς δὲ μεθ᾽ ἑαυ­τοῦ πεζὸν μὲν στρατὸν ἦγε πεντεκαίδεκα μυριάδας, ἱππεῖς δὲ δισχιλίους ἐπὶ τοῖς μυρίοις· ἅρματά τε δρε­πα­νηφόρα συνεπῆγεν κ̄ καὶ ρ̄, καὶ πᾶσαν ἄλλην μηχανο­ποιὸν οὐκ ἐν­δέου­σαν πληθύν. Ἠπείγετο δὲ διὰ τῆς Τιμωνιτίδος Παφλα­γονίας εἰς τὴν Γαλατίαν, καὶ ἐναταῖος εἰς τὴν Βιθυνίαν ἀφικνεῖται. Λεύ­κολλος δὲ Κότταν μὲν ἐφορμεῖν κελεύει τῷ Καλχηδονίων λιμένι παντὶ τῷ ναυτικῷ.

XXXVII

Kısa süre sonra, Sulla Roma’da öldü ve Senatus Aurelius Cotta’yı Bi­thynia’ya, Lucius Lucullus’u ise, Asya’ya gönderdi ve onlara Mithra­dates’e karşı savaşmalarını emretti. Mithra­dates ise, bir başka kalabalık ordu hazırladı; ayrıca dört yüz triereis’i, daha ufak savaş gemileri ara­sından ise, çok sayıda elli kürekli teknesi ve kerkouroi’u vardı. Ardın­dan Mitharos oğlu Diophantos’a önemli miktarda birlik verip, onu kent­lere garnizonları yerleştirmesi; eğer Lucullus Pon­tos’a doğru yürüyüşe geçerse, onu karşılaması ve daha ileriye gitmesine engel olması için Kappadokia’ya gönderdi.

(2) Mithradates ise, kendisiyle birlikte yüz elli bin piyade, on iki bin sü­variden oluşan bir ordu sevk etti. Ay­rıca yüz yirmi tırpanlı savaş arabası yanında, sadece savaş makineleri ya­pan mü­hendisleri değil; aynı zamanda oldukça kalabalık bir işçi grubu topladı. Paphlagonia Timonitis içinden Galatia’ya doğru ilerledi ve dokuzuncu günde Bithynia’ya geldi. Lucullus ise, Cotta’nın bir an ev­vel bütün gemileriyle Kal­khedonluların limanına yelken açmasını em­retti.

XXXVIII

Τὸ δὲ Μιθριδάτου ναυτικὸν παραπλέον τὴν Ἡράκ­λειαν, παρ᾽ αὐτῆς οὐκ ἐδέχθη, ἀλλ᾽ ἀγορὰν μὲν αἰτησαμένων παρέσχον· οἷα δὲ εἰκὸς, ἐπιμιξίας γεν­ομένης, Ἀρχέλαος ὁ τοῦ ναυτικοῦ στρα­τηγὸς συνέλαβε Σιλῆνον καὶ Σάτυρον ἐπιφανεῖς τῆς Ἡρακλεί­ας ἄνδρας, καὶ οὐκ ἀνῆκεν ἕως ἂν ἔπεισε λαβεῖν πέντε τριήρεις συμμαχίδας εἰς τὸν κατὰ τῶν Ῥωμαίων πό­λεμον. (2) Καὶ ἀπὸ ταύτης τῆς πράξεως (ὅπερ καὶ Ἀρχέλαος ἐμηχανᾶτο) τὴν Ῥω­μαί­ων ἀπέχθειαν ὁ Ἡρακλεώτης δῆμος ἐκτήσατο. Δημοσιωνίας δὲ τῶν Ῥω­μαίων ἐν ταῖς ἄλλαις πόλεσι καθιστώντων, καὶ τὴν Ἡράκλειαν διὰ τὴν εἰρημένην αἰτίαν ταύταις ὑπέ­βαλ­λον. (3) Οἱ δὲ, δημοσιῶναι πρὸς τὴν πόλιν ἀφικ­όμε­νοι, παρὰ τὰ ἔθη τῆς πολιτείας καὶ ἀργύριον ἀπαιτοῦν­τες τοὺς πολίτας ἐλύ­πουν, ἀρχήν τινα δου­λείας τοῦτο νομίζοντας. Οἱ δὲ, δια­πρεσ­βεύσασθαι δέον πρὸς τὴν σύγκλητον ὥστε δημοσιωνίας ἀπολυ­θῆναι, ἀναπεισθέν­τες ὑπό τινος θρασυτάτου τῶν ἐν τῇ πόλει τοὺς τελώ­νας ἀφα­νεῖς ἐποί­ησαν, ὡς καὶ τὸν θάνατον αὐτῶν ἀγνο­εῖσθαι.

XXXVIII

Mithradates’in donanması Herakleia sahilinden geçerken, kent tarafın­dan kabul edilmedi; ama agora’yı ticaret amaçlı kullan­mak istemelerinin ardından ihtiyaçlarını temin ettiler. Dola­yı­sıyla bu sırada denizcilerle kent halkı kaynaşınca, Pontos donanma­sının amirali Arkhelaos, Herak­leia’nın önde gelen vatandaşların­dan Silenos ile Satyros’u yakaladı ve onları Ro­malı­lara karşı savaşta müttefik olarak yararlanmak üzere beş triereis almaya ikna edin­ceye kadar da salmadı. (2) Ancak bu olaydan dolayı (Ar­khelaos bir yolunu bulup Herak­leialılara entrika düzenlediği için) Herak­leia halkı Ro­ma­lıların nefre­tini üzerine çekti. Bu yüzden Roma­lı­ların diğer kentlerde yerleşen vergi mültezimleri, Herak­leia’yı da resmen vergi talep ettikleri kentler arasına koy­du­lar. (3) Ver­gi mül­te­zim­leri kente gelip, devletin kanunlarına karşı çıkarak, para talep edince, bu durumu köleliğin bir baş­lan­gıcı olarak gören vatan­daşları hu­zursuz ettiler. Bunun üze­rine Herakleia­lılar, vergi yü­kümlülüğünden kur­tulmayı iste­mek amacıyla kendi­leri adına Senatus’a bir he­yet gön­de­ril­mesi gerektiğini düşün­melerine rağmen, kentte ikamet eden­lerin ara­sından son dere­ce cüretkar biri tarafından vergi mül­te­zim­lerinin, kimsenin onların nasıl öldüğünü öğreneme­yeceği bir şekilde, gizlice or­tadan kaldırılmaları konusunda ikna edildiler.

XXXIX

Πολέμου δὲ ναυτικοῦ κατὰ Καλχηδόνα πόλιν Ῥωμαί­οις τε καὶ Ποντικοῖς συστάντος, καὶ πεζῆς δὲ δυνά­μεως τῆς τε βασιλικῆς καὶ τῆς Ῥωμαϊκῆς εἰς μάχην ἀλλήλαις συρραγείσης (ἐστρα τήγει δὲ τῆς μὲν Κόττας, τῆς δὲ Μιθριδάτης), τρέπουσιν οἱ Βαστέρναι κατὰ τὸ πεζὸν τοὺς Ἰταλοὺς, καὶ πολὺν αὐτῶν φό­νον εἰργά­σαντο.

(2) Τὰ αὐτὰ δὲ καὶ περὶ τὰς ναῦς ἐγέ­νετο, καὶ ὑπὸ μίαν ἡμέραν γῇ τε καὶ θαλάσσῃ τοῖς Ῥωμαί­ων διελελύμασ­το σώμασι, διαφθαρέντων ἐν μὲν τῇ ναυ­μαχίᾳ ὀκτακισχιλίων, τετρακισχι­λίων δὲ καὶ πεν­τα­κοσίων ἑαλωκότων· τοῦ δὲ πεζοῦ στρατεύματος Ἰτα­λοὶ μὲν τριακόσιοι καὶ πεντακισχίλιοι, τῶν δὲ Μιθρι­δατεί­ων Βασ­τέρναι μὲν περὶ τριάκοντα, τοῦ δὲ λοι­ποῦ πλή­θους ἑπτακόσιοι. (3) Οὕτως ἀρθέντα τὰ Μιθριδά­τεια πάντων τὸ φρόνημα κατεδούλου. Λεύκολλος δὲ ἐπὶ τοῦ Σαγ­γα­ρίου ποταμοῦ στ­ρα­το­πεδεύων, καὶ μαθὼν τὸ πά­θος, λόγοις ἀνε­λάμ­βανεν ἀθυμήσαντας τοὺς στρα­τιώ­τας.

XXXIX

Kalkhedon kenti önlerinde Romalılar ile Pontoslular deniz savaşı yapar­ken, aynı sırada kralın ve Romalıların kara kuvvetleri birbirlerine kar­şı savaşıyorlardı (Romalıların generali Cotta, Pontosluların komutanı ise, Mithradates idi), kara savaşında Basternai savaşçıları İtalikleri bozguna uğra­tarak kaçışa sürüklediler ve onların arasından birço­ğunu kılıçtan geçirdiler.

(2) Aynı olaylar deniz savaşı sırasında da vuku buldu ve bir gün içinde hem kara hem de deniz Ro­malı­ların cesetleriyle kaplandı. De­niz savaşında sekiz bin kişi öldü­rülüp, dört bin beş yüz kişi esir edildi; kara savaşı sırasın­da ise, İtalikler beş bin üç yüz kayıp verirken, Mithra­dates’in ordu­sundan ise, yaklaşık otuz Basternai sa­vaşçısı ve bunların dışında en fazla yedi yüz kişi kaybedildi. (3) Mithradates’in bu utkusu her­kesi hayal kırıklığına uğrattı. Bu sırada San­garios Irmağı ke­narında kamp kurmuş olan Lucullus ise, ye­nilgi haberini öğ­rendikten sonra, ümitsizliğe kapılmış olan askerlerini sözle­riyle cesaretlendirdi.

XL

Τρεπομένου δὲ ἐπὶ Κύζικον σὺν μεγάλῳ φρονήματι Μιθριδά­του, καὶ πο­λιορκεῖν τὴν πόλιν βουλομένου, Λεύκολλος ἐπακο­λουθήσας καὶ συμβαλ­ὼν πολέμῳ νι­κᾷ τοὺς Ποντικοὺς ἀνὰ κρά­τος, βραχεῖ μὲν πλεί­ους μυριά­δος ἀνελὼν, τρισχιλίους δὲ καὶ μυρίους λαβὼν αἰχμαλώτους. Τὸ δὲ Φιμ­βριανῶν στράτευμα ὑπόπτως ἔχον, ὡς διὰ τὸ περὶ Φλάκκον τόλμημα οὐκ ἂν αὐτοὺς ἔτι νομίσειαν οἱ ἡγεμόνες εὔνους, ἔπεμπον κρύφα πρὸς Μιθρι­δάτην αὐτομολίαν ὑπισχνούμενοι. (2) Ὁ δὲ ἕρμαιον τὴν πρόσ­κλισιν ἡγη­σάμενος, ὡς νὺξ ἐπέλαβεν, Ἀρχέλαον πέμπει βεβαι­ῶσαί τε τὰς ὁμολο­γίας καὶ τοὺς προσχωρήσαντας ἄγειν. Οἱ δὲ Φιμβρι­ανοὶ, ἐπεὶ τούτοις Ἀρχέ­λαος παρεγένετο, αὐτὸν μὲν συνέλαβον, τοὺς δὲ σὺν αὐτῷ διεχειρίσαντο. (3) Ἐπὶ τούτῳ τῷ τοῦ βασιλέως ἀτυ­χήματι καὶ λιμὸς ἐπιπίπ­τει αὐτοῦ τῇ στρατιᾷ, καὶ πολλοὺς ἀπώλλυε. Πλὴν οὕτω πολ­λοῖς παθήμασι κάμνων, Κυζίκου τῆς πολιορ­κίας τέως οὐκ ἀφίσ­τατο· μετ᾽ ὀλίγον δὲ πολλὰ καὶ παθὼν καὶ πράξας, ὅμως ἀνάλω­τον λιπὼν τὴν πόλιν ἀνεχώρησε, τοῦ μὲν πεζοῦ Ἑρμαῖον καὶ Μάριον ἡγεῖσθαι καταστησάμενος, στρατὸν ὑπὲρ τρισ­μυρίους ἄγοντας, αὐτὸς δὲ διὰ θαλάσσης ποιούμενος τὴν ἀνάζευξιν. (4) Ἐπιβαίνοντος δὲ αὐτοῦ τῶν τριήρων, πολλαὶ παθῶν ἰδέαι συν­έπιπτον· οἱ γὰρ ἐμβαί­νειν μέλλοντες εἰς αὐτὰς, τὰς μὲν ἤδη πεπληρωμένας τὰς δὲ καὶ μελλούσας κατεῖχον ἐξαρτώμενοι· καὶ παρὰ τὸ πλῆθος τῶν τοῦτο δρώντων αἱ μὲν κατεδύοντο αἱ δὲ περιετρέποντο.

(5) Τοῦτο Κυζικηνοὶ θεασάμενοι ὥρ­μησαν ἐπὶ τὰ τῶν Πον­τικῶν στρατόπεδα, καὶ τοὺς ὑπο­λειφθέντας κα­ματηροὺς διαφθείροντες, εἴ τι παρῆν ὑπολελειμμένον τῷ στρα­τοπέδῳ, διήρπαζον. Λεύκολλος δὲ διώξας ἐπὶ τὸν Αἴσηπον ποτα­μὸν τὸ πεζὸν ἀπ­ροσ­δόκητος καταλαμβά­νει, καὶ φόνον πο­λὺν τῶν πολεμί­ων ποιεῖται. Μιθρι­δά­της δὲ ἀναλαβὼν ἑαυτὸν ὡς ἠδύνατο, Πείρινθον ἐπολι­όρκει, ταύ­της δὲ διαμαρτὼν, ἐπὶ Βιθυ­νίαν διαπεραιοῦ­ται.

XL

Mithradates kendinden emin bir şekilde Kyzikos üzerine yü­rüyüşe ge­çip ve kenti kuşatarak ele geçirmek isteyince, Lu­cullus onları yakın takibe geçti ve iki ordu karşılaşınca Pon­tosluları savaşta hezimete uğ­rattı. Kısa süre içinde sayısız adam öldürdü ve on üç bin kişiyi esir aldı. Fimbria’nın ordusundaki askerlerden bazıları, Flaccus’a karşı işledikleri suçtan ötürü, ileride komutanlarının kendi­leri hakkında iyi şeyler dü­şün­meyecekleri yönünde endişeye kapılıp, Lucullus’un ordusun­dan firar etmeye söz vererek gizlice Mithra­dates’e haber gön­derdiler. (2) Mithradates bu eğilimi talihinin bir cilvesi ola­rak düşünüp, gece oldu­ğunda, onların nakil koşullarını ger­çekleş­tirmesi ve taraf değişti­renleri getirmesi için Arkhelaos’u gön­derdi. Fakat Fim­bria’ya bağlı askerler, Arkhelaos kendi­leriyle görüş­meye ge­lince onu yakaladılar, ona eşlik edenleri ise, kı­lıçtan geçirdiler. (3) Kralın bu talihsizliğine ek olarak or­dusunda kıtlık baş gösterdi ve birçok kişi yaşamını yitirdi. Çok çeşitli talihsiz­lik­lere/felaketlere katlanan Mithradates, Kyzikos kuşatmasın­dan o zamana kadar vazgeçmedi; küçük de olsa birbiri ardına gelen birçok başarısızlığa göğüs gerip, üstesinden gelmesine karşın, sonunda ele ge­çiremediği kenti terk ederek geri döndü. Otuz bin kişinin üzerindeki pi­yade birliğinin komutası için Hermaios ve Marius’u atadı, kendisi ise, dönüş yolculuğunu deniz yoluyla yaptı. (4) Ancak Mithradates’in trie­res’lere bi­nişi, çok çeşitli güçlüklerin üst üste gelmesinden sonra oldu; çünkü gemilere binmek için bekleyenler, artık çoktan dol­muş olmala­rına karşın gene de yolculuk etmek istediklerin­den teknelere asılarak tu­tundular, çok sayıda insan bunu yaptığı için gemilerden bazıları bat­tı, bazıları ise, alabora ol­dular.

(5) Kyzikoslular bu durumu gördükten sonra, Pontosluların ordugahlarına karşı saldırıya geçtiler. Yorgunluk­tan tükenmiş vaziyette geride bırakılmış olan­ları yok edip; eğer kampta geride kalmış bir şey bul­dularsa, yağ­ma­ladılar. Lu­cullus ise, kralın ka­ra kuvvetlerini Aisepos Irma­ğı’na kadar takip ettikten sonra, aniden üzerle­rine atıldı ve düş­manla­rın büyük bir bölümünü öldürdü. Mithra­dates ise, kendisini ya­pa­bileceği en iyi şeyi yapmaya zorlayıp, Perinth­os’u kuşattı; fa­kat bunda tam anlamıyla başarısız olunca, Bithynia’ya geri döndü.

XLI

Ἐπεὶ δὲ καὶ Βάρβας συχνοὺς Ἰταλῶν ἐπάγων ἧκεν, καὶ μὴν καὶ Τριάριος ὁ Ῥωμαίων ἡγεμὼν ἀνασκευα­σάμενος τῇ Ἀπαμείᾳ πο­λιορκεῖν ἐπέστη, οἱ Ἀπαμεῖς ἀντισχόντες ὅσα ἠδύναντο, τέλος ἀνοί­ξαντεςτὰς πύλας τούτους εἰσεδέξαντο. Εἷλον δὲ καὶ Προῦσαν τὴν πόλιν ἡ Ῥωμαίων δύναμις· ὑπὸ δὲ τὸν Ἀσιανὸν Ὄλυμπον διέκειτο αὕτη. (2) Ἐκεῖθεν ὁ Τριάριος ἐπὶ Προυσιάδα τὴν ἐπιθαλάσσιον μετὰ τῆς δυνάμεως παραγί­νεται. Αὕτη δὲ Κίερος τὸ παλαιὸν ἐκαλεῖτο, ἐν ᾗ καὶ ἡ τῆς Ἀρ­γοῦς ἄφιξις λέγεται καὶ ὁ τοῦ Ὕλα ἀφανισμὸς καὶ ἡ τοῦ Ἡρακ­λέους ἐπὶ τὴν τούτου ἀνα­ζήτησιν πλάνη καὶ πολλὰ τοι­αῦτα ἕτε­ρα. Παραγεγονό­τα δὲ ῥᾳδίως οἱ Προυσαεῖς ἐδέξαντο, τοὺς Πον­τι­κοὺς διωσάμενοι. (3) Ἐκεῖθεν ἐπὶ Νίκαιαν φρου­ρουμένην Μιθριδατείῳ φρου­ρᾷ παραγίνεται. Οἱ δὲ Ποντικοὶ τὸν νοῦν τῶν ἐν Νικαίᾳ συ­νιδόντες ἐπὶ Ῥωμαίους ἀπο­κλίνον­τα, διὰ νυκτὸς πρὸς Μιθριδάτην εἰς Νικομήδει­αν ἀνεχώρησαν, καὶ Ῥωμαῖοι ἀταλαιπώρως κρατοῦσι τῆς πόλεως. (4) Αὕτη δὲ ἡ πόλις ἡ Νί­καια τὴν μὲν κλῆσιν ἄγει ἀπὸ ναΐδος νύμφης, ὄνομα λαχούσης τὴν Νίκαιαν, ἔργον δὲ γέγονε Νικα­έων τῶν μετὰ Ἀλεξάν­δρου μὲν συστρατευσάντων, μετὰ δὲ τὸν ἐκείνου θάνα­τον κατὰ ζήτη­σιν πατρίδος ταύτην τε κτισάντων καὶ συν­οικισαμέ­νων. Ἡ μὲν οὖν ναῒς ἡ Νίκαια λέγεται φῦναι Σαγγαρί­ου τοῦ κατὰ τὴν χώραν δυνάστου καὶ Κυβέλης· παρθενίαν δὲ μᾶλλον ἢ τὴν πρὸς ἄνδρα πο­θοῦσα ὁμιλίαν, ἐν ὄρεσι καὶ θήραις τὸν βίον ἔσχε. (5) Ταύ­την δὲ Διόνυ­σος μὲν ἤρα, ἐρῶν δὲ οὐκ ἐτύγ­χανε. Μὴ τυγχάνων δὲ μηχαναῖς τὸ λεῖπον τῇ γνώμῃ ἀναπληροῦν ἐπεχείρει. Πλη­ροῖ τοίνυν τὴν κρή­νην, ἀφ᾽ ἧς εἴω­θεν ἡ Νίκαια πίνειν, ἐπειδὰν ἀπὸ τῆς θήρας κοπωθείη, ἀντὶ τοῦ ὕδατος οἴνου. Ἡ δὲ μηδὲν συνει­δυῖα καὶ τὸ εἰωθὸς ποιοῦσα ἐμφορεῖταί τε τοῦ ἐπιβού­λου νάματος, καὶ ὑπηρετεῖ καὶ ἄκουσα τῷ βουλήματι τοῦ ἐραστοῦ. Μέθης γὰρ αὐτὴν καὶ ὕπνου λαβόν­των, ὅ τε Διόνυσος αὐτῇ ἐπι­μίγνυται καὶ παῖδας ἐξ αὐτῆς φύει Σάτυρόν τε καὶ ἑτέρους.

(6) Οἱ δὲ Νικαεῖς, οἳ τὴν πόλιν ἤγειραν καὶ συνῴκισαν, Νί­καιαν εἶχον πατρίδα Φωκίδος γεί­το­να· πρὸς ἣν καὶ πολλά­κις στασιάσαντες ὑπ᾽ αὐτῆς ἐκείνης ὕστερον τὴν πατ­ρίδα ἀφῃρέ­θη­σαν, καταστροφὴν ταύτης καὶ ἀφανισμὸν τῶν ἐν τῇ Φωκίδι πολλῇ σπουδῇ καταπραξαμένων. Ἀλλ᾽ ἡ μὲν Νίκαια οὕτω τε τὴν κλῆ­σιν καὶ τὴν οἰκοδομὴν ἔσχε, καὶ οὕτω προσ­εχώρησε Ῥωμαίοις.

XLI

Ardından Barba, İtaliklerden oluşan büyük bir gücün başında yardıma geldi ve Romalıların komutanı Triarius gerekli ha­zırlıkl­arı yapıp Apa­meia’ya ilerleyerek kenti kuşat­maya baş­ladı, Apameialılar ellerin­den geldiği ölçüde karşı koy­dular; ama sonunda kapıları açarak Romalıları kente kabul ettiler. Roma güçleri aynı zamanda Asya’daki Olympos Da­ğı’nın ete­ğinde kurulmuş bir kent olan, Prusa’yı da ele geçirdiler. (2) Ora­dan Triarius ordusuyla birlikte deniz kıyısındaki Prusias ken­tine geldi. Hakkında, Argo Gemisi’nin gelişi, Hylas’ın kayboluşu, He­rakles’in bu civarda dolaşarak onu araması ve benzeri daha birçok söy­lencenin anlatıldığı bu kent eskiden Kieros olarak adlandırılıyordu. Triarius buraya vardığında, Pon­tosluları kovmuş olan Prusiaslılar, onu kolayca kentlerine kabul ettiler. (3) Triarius buradan, Mithradates’e ait bir garni­zo­nun konuş­landırılmış olduğu Nikaia’ya geldi. Nikaia’daki Pon­toslular ise, Romalılardan kaçmanın akıl­lıca bir iş olaca­ğını sezin­le­yerek, geceleyin Mithradates’in yanına Ni­kome­deia’ya çekildiler ve böylelikle Romalılar hiçbir güç­lükle karşı­laş­maksızın kentin yönetimini ellerine geçirdi­ler. (4) Bu Ni­kaia kenti adını bir nymphe (su perisi) olan Naїs’ten alır ve Nikaia unvanını elde eder. Kuruluşu, İsken­der’le birlikte se­fere çıkan ve onun ölümünden sonra, vatan arayışı içine giren Nikaialı askerlerin burayı kurmalarına ve synoikize etmele­rine daya­nır. Su perisi Nikaia’nın bölgenin ulu [ırmak tanrısı] Sangarios ile Ky­bele’nin kızı olduğu söy­lenir: Bu peri bir adamla birlikte olmaktan çok, bekaretini korumayı tercih ettiği için, yaşamını dağlarda ve vahşi hay­vanlarla geçirdi. (5) Di­onysos ona aşık oldu; fakat aşkına karşılık bula­madı. Redde­dilmesine rağ­men, planlarından vazgeçmeyip, eme­line ulaş­mayı de­nedi. Nikaia’nın, avlanmaktan yorgun dü­şünce genel­likle su­suz­luğunu giderdiği kaynağı, su yerine şarapla dol­durdu. Hiçbir şeyin far­kına varmamış olan Nikaia, her zaman yaptığı gibi (ancak bu sefer hileli akan sıvı­dan) susuzluğunu giderir ve kendi istemi dışında aşığının arzu­suna boyun eğer. Zira sarhoşluk ve uyku onu etkisi altına alınca, Dio­ny­sos onunla birlikte olur ve ondan Satyros ile diğer çocukları olur.

(6) Nikaialılar, Nikaia kentini kurdu­lar ve synoikize etti­ler. Onlar va­tan ola­rak Phokis’in komşusu Nikaia’ya sahipti­ler; fakat sık sık Phokislilere karşı ayak­landıkları için, sonunda onlar ta­rafından vatanlarından yok­sun bırakıl­dılar. Başlarına gelen bu felaket ve zorunlu göç­leri Phokis’te büyük bir coş­kuyla uygulandı. İşte Nikaia, gerek adına gerekse kuru­lu­şuna böyle sahip oldu; ayrıca bu şekilde Romalılara bağlandı.

XLII

Μιθριδάτης δὲ ἐν τῇ Νικομηδείᾳ διέτριβε. Κόττας δὲ βουλό­μενός τι τῶν προδιημαρτημένων ἀναλαβεῖν, ἧκεν ἀπὸ Χαλκη­δόνος, ἐν ᾧ ἥττη­το, πρὸς τὴν Νικομήδειαν, καὶ στρατοπεδεύει ν̄ καὶ ρ̄ σταδίων τῆς πόλεως ἄποθεν, τὴν συμβολὴν τῆς μάχης ὑπευλαβούμενος. Κατα­λαμβάνει δὲ Κότταν σπουδῇ πολλῇ αὐτόκλητος ὁ Τριάριος, καὶ Μιθριδάτου ὑποχωρήσαντος εἰς τὴν πόλιν, ἑκατέρωθεν ταύτην πολι­ορ­κεῖν τὸ Ῥωμαϊκὸν παρεσκευ­άζετο στρά­τευμα. (2) Ἐπεὶ δὲ ὁ βασι­λεὺς ἐπυνθάνετο δυσὶ ναυμαχίαις, τῇ μὲν περὶ Τένεδον τῇ δὲ κατὰ τὸν Αἰγαῖον, Λευ­κόλλου πολεμοῦντος, τοὺς Ποντικοὺς νενικῆσθαι, καὶ οὐκ ἀξιό­μαχον αὑτὸν πρὸς τὴν παροῦσαν δύναμιν Ῥωμαίων ἡγεῖτο (τὴν ἐπίβασιν), τῷ στόλῳ εἰς τὸν Πόντον ἀνέ­πλει, καὶ σφοδρῷ χειμῶνι περιπεσὼν, τινὰς μὲν τῶν τριήρων ἀποβάλλει, αὐτὸς δὲ μετὰ τῶν πλει­όνων εἰς τὸν Ὕπιον ποταμὸν κατηνέχθη. (3) Ἐκεῖ δὲ διὰ τὸν χειμῶνα διατρίβων, Λάμαχον τὸν Ἡρακλεώ­την, φιλίαν ἔχων πρὸς αὐτὸν πα­λαιὰν, μαθὼν ἄρχειν τῆς πο­λιτείας, πολλαῖς ὑπο­σχέ­σεσιν εἷλκεν ὥστε παρασκευάσαι αὐτὸν ἐν τῇ πόλει παραδεχθῆναι· ἔπεμ­πε δὲ καὶ χρή­ματα. (4) Ὁ δὲ ἀν­τεδίδου τὴν αἴτησιν, καὶ δημοθοινίαν ἔξω τῆς πό­λεως λαμπροτάτην παρασκευασάμενος τοῖς πολίταις, καὶ ταύτῃ μηδὲ τὰς πύλας ἔχειν παρεγγυησάμενος κε­κλεισμένας, μεθύ­σας τε τὸν δῆμον, ἐκ συνθήματος κατὰ τὴν αὐτὴν ἡμέραν ἐφεστάναι λάθρα προ­παρα­σκευάζει τὸν Μιθριδάτην. Καὶ οὕτως ἡ πόλις, μηδὲ τὴν ἄφιξιν αἰσθομένων τῶν Ἡρακλεωτῶν, ὑπὸ χεῖρα Μιθρι­δάτῃ γίνεται. (5) Τῇ ἐπαύριον δὲ συγκαλέ­σας τὸ πλῆθος ὁ βασιλεὺς, καὶ φιλίοις δεξιω­σάμενος λό­γοις, καὶ τὴν εὔνοιαν πρὸς αὑτὸν παραινέσας σώζειν, τετ­ρακισχι­λίους δὲ φρουροὺς ἐγκαταστήσας καὶ φρού­ραρχον Κοννακό­ρικα, προφάσει τοῦ, εἰ Ῥωμαῖοι βου­ληθεῖεν ἐπιβουλεύειν, τῆς πόλεως ἐκείνους ὑπερ­μαχεῖν καὶ σωτῆρας εἶναι τῶν ἐνοικούν­των· εἶτα δὲ καὶ χρήματα διανείμας τοῖς ἐν αὐτῇ, μάλιστα δὲ τοῖς ἐν τέλει, ἐπὶ τῆς Σινώ­πης ἐξέ­πλευσεν.

XLII

Mithradates, Nikomedeia’da konuşlanmıştı. Cotta ise, önceki başarısız­lıklarını bir şekilde telafi etmek istediği için, bozguna uğramış olduğu Kalkhedon’dan Nikomedeia’ya doğru ilerledi. Gene de tedbiri elden bı­rakmayıp savaşa girmekten sakınarak, kentten yüz elli stadia uzaklıkta kamp kurdu. Triarius ise, daha çağrılmayı beklemeden bü­yük bir hızla Cotta’ya yetişti ve Mithradates’in kente doğru geri çekilmesinin ardın­dan, orada onu her taraftan kuşatma altına almak üzere Roma ordusunu hazırladı. (2) Ancak kral, Ege Denizi’nde ve Te­nedos Adası çevresinde Lucullus’a karşı savaşan Pontosluların iki deniz savaşında da yenilmiş olduklarını sorup soruşturarak öğrendikten sonra, Romalıla­rın kendi­sine karşı saldırmak üze­re hazır bekleyen ordusuna karşı koyabilecek güçte olmadığı için daha erken yola çıktı. Pontos’a doğru yolculuğa çık­mak üzere yelken açtı ve şid­detli bir kış fırtınasına yakalandıktan son­ra, trieres’lerinden bazılarını kaybetti. Kendisi ise, gemi­leri­nin büyük bir bölü­müyle birlikte Hypios Irmağı’na ulaşa­bildi. (3) Orada kış bo­yunca konaklarken, eski dostu olan Herakleialı Lama­khos’un kentin yöneticisi olduğunu öğren­dikten sonra, birçok vaatlerle onun ilgisini çekti ve ken­disinin kente kabul edilmesini sağlaması için para gönderdi. (4) La­makhos ise, bu talebi kabul etti ve kentin sur duvarları dışında halk için son derece görkemli bir ziyafet sofrası hazırlayıp, insanların şaraptan sarhoş olduğu gerekçesiyle, zi­yafet sırasında kent kapılarının kapatılmamasını emrederek, Mithradates’in aynı gün içinde kente giz­lice yerleşmesini sağladı. Bu şekilde, daha Herakleialılar onun geldiği­nin dahi farkına varmadan, kent Mith­ra­dates’in eline geçti. (5) Ertesi gün kral halkı top­lan­tıya davet edip, Herakleialıları gönül alıcı sözler­le selamla­dık­tan, kendisine karşı iyi niyetlerinin devam etmesini tavsiye ettikten ve eğer Romalılar bu se­beple kendilerine karşı hare­kete geç­meye teşebbüs ederlerse, kenti onların adına savaşa­rak savunmaları ve vatandaşların kurtarıcıları olmaları için, dört bin kişiden oluşan muha­fız birliğini, Konna­ko­riks’in ko­mutanlığında yerleştirdikten ve ayrıca halka, özel­likle de kentin yö­netiminde söz sahibi olanlara para da­ğıttık­tan sonra, Sinope’ye doğru yelken açtı.

XLIII

Λεύκολλος δὲ καὶ Κόττας καὶ ὁ Τριάριος, οἱ Ῥωμαί­ων αὐτοκρά­τορες στρα­τηγοὶ, ἐπὶ τῆς Νικομηδείας καθ᾽ ἓν γενόμενοι, ὥρ­μηντο εἰς τὸν Πόντον ἐμβαλεῖν· ἐπεὶ δὲ αὐτοῖς ἡ τῆς Ἡρακλεί­ας κατάληψις ἠγ­γέλθη, ἡ δὲ προ­δοσία οὐκ ἐγνώσθη, ἀλλὰ τῆς πόλεως ὅλης ἡ ἀπό­στασις ἐνομίσθη, Λεύκολ­λον μὲν ἐδόκει μετὰ τῆς πλείστης δυνάμεως εἰς τὴν Καππαδοκίαν διὰ τῆς με­σογείου χωρεῖν ἐπί τε Μιθριδάτην καὶ τὴν πᾶσαν βα­σιλείαν, Κότταν δὲ ἐπὶ Ἡρακλείας, τὸν Τριάριον δὲ τὸ ναυτικὸν ἀνα­λαβόντα περὶ τὸν Ἑλ­λήσποντον καὶ τὴν Προποντίδα τὰς ἐπὶ Κρήτην καὶ Ἰβηρίαν ἀπε­σταλμέ­νας Μιθριδατείους ναῦς ὑπο­στρεφούσας λοχᾶν. (2) Μιθριδάτης δὲ ταῦτα ἀκούων παρεσ­κευ­άζετο καὶ διεπρεσβεύετο πρός τε τοὺς Σκυθῶν βασιλεῖς καὶ πρὸς τὸν Πάρθον καὶ πρὸς τὸν γαμβρὸν αὑτοῦ Τιγράνην τὸν Ἀρμένιον. Ἀλλ᾽ οἱ μὲν ἀπεῖπον, Τιγράνης δὲ ὑπὸ τῆς Μιθριδά­του θυγατρὸς πολλάκις ἐν­οχληθεὶς καὶ ἀνα­βαλλόμενος ὅμως ὑπέστη τὴν συμμαχίαν. Καὶ Μιθρι­δάτης διαφόρους πέμπων κατὰ Λευκόλλου στρα­τηγοὺς, καὶ τῆς συμ­πλοκῆς ἐπιγενομένης, πολύτροποι μὲν συνέβαινον αἱ μεταβολαὶ, ἐν τοῖς πλείστοις δὲ τὰ Ῥωμαίων ὅμως κατώρθου. (3) Ἠθύμει μὲν ὁ βασι­λεύς· ἀθροίσας δ᾽ οὖν πεζῶν μὲν τέσσαρας μυριάδας, ἱππεῖς δὲ ὀκ­τακισχιλίους, ἐξέπεμψε Διόφαντον καὶ Ταξίλλην ἐπὶ τοῖς προ­εσ­ταλμένοις. Τῶν δὲ τοῖς προ­λαβ­οῦ­σι συναφ­θέντων, κατ᾽ ἀρχὰς μὲν ἀκροβολισμοῖς ἀλλήλων οἱ πολέ­μιοι καθ᾽ ἑκάστην σχεδὸν ἀπεπειρῶν­το· εἶτα ἱππομαχίαι συνέστησαν δύο, ὧν τὴν μὲν ἐνίκων οἱ Ῥωμαῖοι, τὴν δευτέραν δὲ οἱ Ποντικοί. (4) Τρι­βομέ­νου δὲ τοῦ πολέμου, Λεύ­κολλος ἀγορὰν ἄξ­οντας εἰς Καππα­δοκίαν ἐκπέμ­πει, καὶ μαθὼν Τα­ξίλλης καὶ Διόφαντος πεζοὺς ἐκπέμπουσι τετρακισχι­λίους καὶ ἱππεῖς δισχιλίους, ἐφ᾽ ᾧ ἐπι­θέμενοι ἀφαιρήσονται τοὺς ἀποκομίζοντας τὰς ἀγοράς. Καὶ συμβαλόντων ἀλλή­λοις ἐπικρατέστεροι γεγόνασιν οἱ Ῥω­μαῖοι. Πέμψαν­τος δὲ Λευκόλλου βοήθειαν τοῖς οἰκείοις, τροπὴ γίνε­ται βαρβάρων περιφανής. (5) Καὶ τῇ φυγῇ τούτων ἡ Ῥωμαί­ων δύναμις ὁδηγουμένη ἐπὶ τὸ στρατόπεδον τὸ περὶ Διόφαντον καὶ Τα­ξίλλην ἧκον, καὶ καρτερᾶς πρὸς αὐτοὺς τῆς μάχης γενο­μένης, ἐπ᾽ ὀλίγον μὲν ἀντέσχον οἱ Ποντικοὶ, εἶτα τῶν στρατη­γῶν πρῶτον ἀποχω­ρούν­των, πάντες ἐνέκλιναν, καὶ Μιθριδάτῃ τοῦ πταίσματος οἱ στρατηγοὶ αὐτάγγε­λοι παρεγένοντο, καὶ πολὺ πλῆθος τότε τῶν βαρβάρων ἀπώ­λετο.

XLIII

Romalıların başında bulunan generaller Lucullus, Cotta ve Triarius, Ni­komedeia’da bir araya gelince, Pontos’u ele ge­çir­mek üzere harekete geçtiler. Fakat kendilerine Herak­leia’nın ele geçirildiği haber verildik­ten sonra, –zira kente ihanet edil­diği bilinmiyordu; fakat bütün kentin taraf değiş­tirdiği düşü­nülüyordu– Lucullus’un ordunun büyük bir bö­lümüyle ülke­nin iç kısmı boyunca Kappadokia’ya doğru, hem Mithra­da­tes hem de bütün Pontos krallığı üzerine Cotta’­nın ise, Herakleia üzerine yürümesi, Triarius’un da donan­mayı topladık­tan sonra Helles­pontos ve Propontis civarında, Mithradates’in Girit ve Iberia’ya gönder­miş oldu­ğu gemilerin geri dönmelerini bek­le­mesi kararlaştırıldı. (2) Mithradates bu planları duyunca ken­disi için gerekli hazır­lıkları yaptı ve İskitlerin krallarına, Part kralına ve kendi damadı Armenia kralı Tig­ranes’e elçi­lerini gönderdi. Fakat onlar yardımı reddettiler, Tigranes ise, yavaş davran­dığı için Mithradates’in kızı tarafından sık sık başı ağrıtıldık­tan sonra, sonunda kralla müttefikliği kabul et­ti. Ardından Mith­radates, önde gelen komutanlarını Lucullus’a karşı gön­derdi. Çar­pış­maya gelince, büyük bir çoğunluğu de­ğişik şekillerde sonuçlandı; gene de birçok karşılaşmada Roma­lıların güçleri galip geldi. (3) Her ne kadar bu durum kralın cesare­tini kırsa da, kırk bin piyade ve sekiz bin süvari toplayıp, Diophantos ve Taksiles’i bu orduya generaller ola­rak atadıktan sonra, diğer birliklerle buluşmak üzere gönder­di. Diğerleriyle bu güç­lerin bir araya gelmelerinden sonra, baş­langıçta düş­man­lar he­men hemen her gün yakın çarpış­ma­larla birbirlerini de­nediler; ardından iki süvari savaşı yaptılar, bunlardan ilkini Romalılar, ikincisi ise, Pon­toslular kazandı­lar. (4) Savaş or­dusunu yıpratınca, Lucullus bir grup askeri Kappa­dokia’ya gidip yardım/erzak getirmek için gönderdi; ancak Taksi­les ve Diophantos bu durumu sorup soruşturarak öğ­rendikten sonra, dört bin piyade ve iki bin süvariden olu­şan bir gücü, bu birlik­lere temin etmiş oldukları erzaklarıyla geri dönerlerken saldıra­rak yağ­malasınlar diye arkalarından yol­ladılar. Ancak birlikler birbirlerine kar­şı çarpışmaya baş­la­yınca Romalılar daha ağır bastılar. Ayrıca Lucullus, kendi birliklerine bir de takviye kuv­vetler gönderdikten sonra, Pon­toslular dört bir yana kaçıştı­lar. (5) Pontosluların kaç­masıyla, onları takip eden Romalı­ların kuvvetleri Diophan­tos ve Taksiles’in ordugahına ka­dar geldiler ve onlara karşı inatçı bir savaş verince, Pontoslular kısa süre dayan­dılar. Ar­dından ilk olarak generalleri ordugahı terk edip ricat edin­ce, herkes çözüldü ve generaller yenilginin haberini bizzat kendi­leri ver­mek için Mithradates’e gittiler. Bu çarpışmada Pon­tosluların içinden çok büyük miktarda asker telef edildi.

XLIV

Οὕτω Μιθριδάτῃ τῶν πραγμάτων περιφανῶς ἀποκεκλι­μένων, τῶν τε βασι­λίδων γυναικῶν ἡ ἀναίρεσις ἐπε­ποίητο, καὶ φεύ­γειν ἐκ τῶν Κα­βείρων αὐ­τῷ, ἐν οἷς διέτριβε, λάθρα τῶν ἄλλων ὑπηκόων ὁρμὴ γέγονε. Καὶ ἥλω ἂν ἐν τῇ φυ­γῇ, τῶν Γαλατῶν ἐπιδιωκόντων, καίπερ τὸν φεύγοντα ἀγνοούν­των, εἰ μὴ περι­τυχόντες ἡμιόνῳ χρυσὸν καὶ ἄρ­γυ­ρον τῶν Μιθριδατείων Χρη­μάτων φερούσῃ, περὶ τὴν ἁρπαγὴν τούτων ἐσχόλασαν. Καὶ αὐ­τὸς εἰς Ἀρμενίαν δια­σώζεται.

XLIV

Bu gibi itibarını zedeleyen felaketlerden açıkça tedirginleşmiş olan Mithra­dates, kraliyet ailesine mensup kadınların öldü­rülmesini em­retti ve bir süredir konuşlandığı Kabeira’dan kendisine bağlı adam­ların ha­beri olmak­sızın, gizlice kaçmaya teşebbüs etti. Ama bu kaçış sırasında -ka­çanın kim olduğunu bilmeseler de-, eğer Mithra­dates’in hazine­lerin­den altın ve gümüş taşıyan bir katıra şans eseri rastlama­mış olsalardı; kral kendisini takip eden Galatlar tarafından ele geçi­ri­le­bilirdi; ama on­lar za­manlarını bu şeyleri yağmalamak için harca­dılar. Böy­lelikle Mithra­dates, Armenia’ya geçerek kendini kurtardı.

XLV

Λεύκολλος δὲ ἐπὶ μὲν τὸν Μιθριδάτην Μάρκον Πομπήιον ἡγε­μόνα ἐξέ­πεμψεν, αὐτὸς δὲ ἐπὶ Καβείρων μεθ᾽ ὅλης ἠπείγετο τῆς δυνάμεως, καὶ τὴν πόλιν περικαθισάμενος σφᾶς αὐτοὺς πα­ραδεδωκότας τοὺς βαρβάρους ὑποσπόνδους ἔσχε καὶ τῶν τειχῶν ἐκυρίευ­σεν. (2) Ἐκεῖ­θεν δὲ πρὸς τὴν Ἀμισὸν παραγεγονὼς, καὶ λόγοις παραινῶν τοὺς ἐν αὐτῇ Ῥωμαίοις προσ­χωρεῖν, ἐπεὶ οὐκ ἔπειθε, ταύτην λιπὼν εἰς τὴν Εὐπατορίαν μεθίστη τὴν πολιορκίαν. Καὶ ῥᾳθύμως καταγωνίζεσθαι ταύτης προσεποιεῖτο, ὡς ἂν καὶ τοὺς πολεμίους εἰς ὅμοιον ῥᾳθυμίας ζῆλον ἐκκαλεσά­μενος ἐξ αἰφνιδίου μεταβολῆς κατορθώσῃ τὸ μελετώ­μενον. (3) Ὃ καὶ γέγονε, καὶ τὴν πόλιν οὕτως εἷλε τῷ στρα­τηγήματι· ἄφνω γὰρ κλίμακας ἁρπάσαι κελεύσας τοὺς στρατιώτας, τῶν φυλά­κων οὐδὲν τοιοῦτον προσ­δεδοκηκότων ἀλλ᾽ ἐν ὀλι­γωρίᾳ διακει­μένων, διὰ τῶν κλιμάκων τὸ τεῖχος ὑπερβαίνειν τοὺς στρατι­ώτας ἐπέ­τρεψε, καὶ οὕτως ἥλω Εὐπατορία, καὶ αὐτίκα κατέσκαπτο. Μετ᾽ ὀλίγον δὲ καὶ Ἀμισὸς ἑάλω, διὰ τῶν κλιμάκων καὶ αὐτῆς ὁμοίως τῶν πολε­μίων ἐπι­βάντων τοῖς τείχεσι. Καὶ κατ᾽ ἀρχὰς μὲν φόνος τῶν πολιτῶν οὐκ ὀλί­γος γέγονεν, ὕστερον δὲ τὸν ὄλε­θρον Λεύκολλος ἐπέσχε, καὶ τὴν πόλιν αὐτοῖς καὶ τὴν χώ­ραν τοῖς διασωθεῖσιν ἀπεκατέστησε, καὶ οἰκει­ότερον ἐχρῆτο.

XLV

Bunun üzerine Lucullus, Mithradates’e karşı komutanı Mar­cus Pom­pei­us’u gönderdi, kendisi de bütün güçleriyle birlikte Kabeira’ya karşı yürüdü ve kenti abluka altına aldıktan son­ra, bizzat kendilerini anlaş­ma koşullarıyla gü­vence altına alan Pontosluları teslim aldı ve kentin surları­nın hakimi oldu. (2) Oradan Amisos’a döndükten sonra ve orada Amisosluları söz­le­riyle Romalılarla birlik olmaları için teşvik etmesi­ne rağ­men, onları kendilerinden tarafa geçmeye ikna edemedi. Bu yüz­den Amisos’u bırakıp, onun yerine Eupatoria’yı kuşat­maya başladı. Bu­nun­la birlikte kentin ele geçirilmesini önem­semezmiş gibi gö­rünü­yor­du; ancak düşmanlarını benzer önem­semez karşılığı vermeye kandırdık­tan sonra, eski alış­kanlı­ğını değiştirerek ani­den saldırınca başarı kazan­dı. (3) Sonuç beklediği gibi oldu, us­taca manevrayla kenti ele ge­çirdi. Zira umulmadık zamanda askerlerine merdivenleri kapıp ge­tir­melerini em­rettikten sonra, surların üzerindeki nöbet­çilerin böyle bir saldırıyı hiç­bir şekilde beklemedik­lerinden; ancak bu duruma küçümsemeyle bak­tıkla­rından, askerlerin merdi­venleri aracılığıyla sura tırmanmala­rını emretti ve böylece Eupatoria ele geçirildi ve hemen yerle bir edildi. Eu­patoria’ya benzer bir şekilde düşmanların merdi­ven­ler aracılığıyla sur­lara tırman­malarının ardından Amisos da kısa süre sonra ele geçi­rildi. Ay­rıca baş­langıçta Amisos vatan­daş­larının büyük bir ço­ğun­luğu öldü­rüldü; fakat daha sonra­dan Lucullus katliama bir son ver­di. Ayrıca kenti ve teritoryumunu bu felaketten canını kurtarabilmiş olanlara iade etti ve onlara daha yakınlıkla davranarak ihtiyaçlarını karşıladı.

XLVI

Μιθριδάτης δὲ πρὸς τὸν γαμβρὸν παραγεγονὼς, καὶ συνουσίας τυχεῖν ἀξι­ῶν, ταύτης μὲν οὐ τυγχάνει, φρου­ρὰν δὲ τοῦ σώματος παρ᾽ αὐτοῦ λαμβά­νει, καὶ τῆς ἄλλης δεξιώσεως μετεῖχεν. (2) Ἔπεμψε δὲ καὶ Λεύ­κολλος πρὸς Τιγράνην πρεσβευτὴν Ἄπιον Κλώδιον, Μιθριδάτην ἐξαιτῶν· ὁ δὲ οὐκ ἔδωκε, φήσας τὴν ὑπὸ πάντων ἀνθρώπων, εἰ τῆς γαμετῆς πατέρα προ­δοίη, διευλαβ­εῖσθαι μομφήν· ἀλλὰ μοχθηρὸς μὲν ὡς εἴη Μιθριδάτης καὶ αὐτὸν εἰδέναι, δυσωπεῖσθαι δὲ τὴν ἐπικηδείαν. (3) Γράφει δὲ καὶ ἐπισ­τολὴν πρὸς Λεύ­κολλον τοὺς εἰρη­μένους λό­γους ἔχου­σαν, ἥτις παρώ­ξυνε τὸν δεξάμενον· οὐ γὰρ ἐνέγραψεν αὐτὸν αὐτο­κράτορα, ἐγκαλῶν ὅτι μηδὲ αὐτὸς ἐκεῖνον κατὰ τὰς ἐπιστο­λὰς βασιλέα βασιλέων προσηγόρευσεν.

Ἐνταῦθα μὲν καὶ ἡ πεντεκαιδεκάτη καταλήγει Ἱστορία.

XLVI

Mithradates damadının (Armenia kralı Tigranes) ülkesine vardıktan sonra, kendisiyle konuşmak için ondan bir rande­vu talep etmesine rağ­men, Tigranes onunla buluşmadı; gene de Mithradates ondan kendisi için sınır boyunda bir garnizon aldı ve diğer dostluk güvenceleri elde etti. (2) Bu sırada Lucullus, Mithradates’i kendisine teslim etmesini talep et­mek için Appi­us Claudius’u elçi olarak Tigranes’e gönderdi. Tigranes ise, eğer damat olarak kayınbabasına ihanet ederse, bütün insanlar ta­ra­fından kınanmaktan korktu­ğunu; ayrıca birçok güçlüklere göğüs ger­miş olan Mithradates’i ve kendi­sini yakından tanıdı­ğını; ayrıca onun ce­naze­sinde arka­sından söylenecek ağıttan utanacağını söyledikten sonra, onu ver­meyi reddetti. (3) Ar­dından Tigranes, Lucul­lus’a daha ön­ceden onun kendisine yaz­mış olduğu mektupta söy­lemiş ol­duğu söz­lere ben­zer içe­rikte bir mektup gönderir, ki bu mek­tup onu alan kişiyi (Lucul­lus’u) provoke etti; zira ona “auto­krator/imperator” diye hitap ederek başla­mamıştı; çünkü Lucullus tarafından gönderilmiş olan mek­tuplarda ken­disi “krallar kralı” olarak adlandırılmamıştı.

Mem­non’­un tarih eserinin on beşinci kitabı burada son bulur.

{ΕΚ ΤΟΥ Ι̅F̅ ΒΙΒΛΙΟΥ}

XLVII

Ἱστορία δὲ ἡ ἐφεξῆς τάδε ἀφηγεῖται. Ἀναλαβὼν Κόττας τὰ Ῥωμαϊκὰ στ­ρατεύματα κατὰ τῆς Ἡρακλείας ἐχώρει. Ἀλλὰ πρῶτος μὲν ἐπὶ Πρου­σιάδος ἦγεν (ἡ δὲ Προυσιὰς πρὶν μὲν ἀπὸ τοῦ παραρρέοντος αὐτὴν ποτα­μοῦ Κίε­ρος ἐκαλεῖτο, ὁ δὲ τῆς Βιθυνίας βασιλεὺς τῶν Ἡρακλεωτῶν ταύτην ἀφελό­μενος ἐξ ἑαυτοῦ μετω-νόμασεν), ἐντεῦθεν δὲ ἐπὶ τὴν Πον­τικὴν κατῆλθε θά­λασσαν, καὶ παρελθὼν τὴν παραλίαν τοῖς κατὰ κο­ρυφὴν τείχεσι τὸ στρά­τευμα περιέστησεν. (2) Ἐθάρ­ρουν μὲν τῇ τοῦ χωρίου οἱ Ἡρακλεῶται ὀχ­υρό­τητι, καὶ καρτερῶς τοῦ Κόττα πολιορκοῦντος, σὺν τοῖς φρουροῖς ἀντε­μάχοντο καὶ φόνος ἦν τοῦ Ῥωμαϊ­κοῦ πλήθους πλέον, τραύματα δὲ πολλὰ τῶν Ἡρακ­λεωτῶν ἐκ τῶν βελῶν. Κόττας οὖν ἀνακα­λεῖται τῆς τειχομα­χίας τὸ στράτευμα, καὶ μικρὸν στρατοπεδεύων ἄποθεν, ὅλον ἔτρεπε τὸν σκοπὸν εἰς τὸ τὰς ἐπὶ ταῖς χρείαις ἐξόδους εἴργειν τῶν πολι­ορκουμένων. Σπανι­ζόντων δὲ τῇ πόλει τῶν ἐπιτηδεί­ων, πρεσβεία πρὸς τοὺς ἀποίκου ἐξεπέμπετο, τροφῆς δι᾽ ὠνῆς αἰτοῦσα χο­ρηγίαν· οἱ δὲ τῇ πρεσβείᾳ ἠσμένι­ζον.

{ON ALTINCI KİTAPTAN}

XLVII

Tarih eseri daha sonra şöyle devam eder. Cotta [Bithy­nia’daki] Roma or­dusunun komutasını aldıktan sonra, He­rakleia üzeri­ne yürüdü. Fakat önce, Prusias kentini ele geçir­di (Prusias eskiden kentin kenarından akan ırmak­tan dolayı Kieros ola­rak adlandırılıyordu; ancak Bithynia’nın kralı bu kenti He­rakleialılardan aldıktan sonra, kendi ismine izafeten, yeni bir isimle adlandırdı) oradan Karadeniz’e vardı ve sahil bo­yunca iler­ledikten sonra, tepenin üzerin­deki surların çev­re­sinde ordusunu ko­nuşlandırdı. (2) Herakleialılar kuvvetli duvarlarla çevrilmiş kentlerinin sağ­lamlığıyla cesaretlendi­ler; dahası Cotta kenti sabırlı bir şe­kilde kuşa­tır­ken, garnizon kuvvetleriyle Romalılara karşı savaştı­lar ve Romalı­la­rın çok büyük bir bölümünü öldürdüler, Herakleialıların çoğunluğu ise, fırlatı­lan oklardan yaralan­dılar. Bu­nun üzerine Cotta ordu­sunu sur du­varları önündeki savaş­tan geri çekti ve kam­pını biraz uzakta kurdu ve bütün dikka­tini ku­şatılmış olanla­rın dışarıdan temin ettikleri gereksi­nim­le­rini kesmeye çevir­di. Herak­leialılar kentte ihtiyaç duyu­lan şey­le­rin yoksunlu­ğu­nu duyduk­ları zaman, satın alma yoluyla er­zak temin et­me­k üzere elçilerini koloni­lerine gön­derdiler, ko­lo­niler ise, elçi heyeti­nin bu dileğini memnu­ni­yetle karşıla­dılar.

XLVIII

Πρὸ βραχέος δὲ ὁ Τριάριος τὸν Ῥωμαϊκὸν στόλον ἔχων, ὥρμησεν ἀπὸ Νι­κομηδείας ἐπὶ τὰς Ποντικὰς τριήρεις, ἃς προεῖπεν ὁ λόγος περί τε Κρή­την καὶ Ἰβηρίαν ἐξαποσταλῆναι. Μαθὼν δὲ τὰς ὑπολοίπους εἰς τὸν Πόν­τον ἀνακεχωρηκέναι (πολλαὶ γὰρ αὐτῶν καὶ χειμῶνι καὶ ταῖς κατὰ μέρος ναυμαχίαις εἰς διαφθο­ρὰν ἔδυσαν), καταλαμβάνει δὲ ταύτας, καὶ τὴν μά­χην περὶ τὴν Τένεδον συγ­κροτεῖ, ἑβδομήκοντα μὲν ἔχων τριήρεις αὐτὸς, τῶν δὲ Ποντι­κῶν ἀγόντων βραχὺ δε­ούσας τῶν ὀγδοήκοντα. (2) Ἐπεὶ δὲ συνέστη ὁ πόλε­μος, κατ᾽ ἀρχὰς μὲν ἀντεῖ­χον οἱ τοῦ βασιλέως, ὕστε­ρον δὲ τροπῆς αὐτῶν λαμπρᾶς γενομένης, τὸ Ῥωμαίων ἀνὰ κράτος ἐνίκησε στρά­τευμα, καὶ οὕτως ἅπας ὁ Μιθρι­δάτειος στόλος, ὅσος ἐπὶ τὴν Ἀσίαν αὐτῷ συνεξ­έπλευ­σεν, ἑάλω.

XLVIII

Bundan kısa süre önce, Roma donanmasını kumanda eden Triarius, Ni­komedeia’dan Pontos trieres’leri üzerine yelken açtı. Bu filonun Girit ve Iberia çevresine gönderilmiş olduğu daha önceden anlatılmıştı. Tri­arius, bu gemilerden geriye ka­lanların Pontos’a geri döndüklerini öğre­nince (zira bunların birçoğu fırtınada ve bir kısmı da çeşitli deniz sa­vaşlarında batmışlardı) bunları ansızın bastırdı ve Tenedos çevresinde deniz sava­şına tutuştu. Bu çarpışmada Triari­us yetmiş savaş gemisine sahip­ken, ülkelerine geri dönen Pontosluların filo­sunda ise, seksen­den biraz az triereis bulunmaktaydı. (2) Savaş başladıktan son­ra, önceleri kralın as­kerleri karşı koydular; fakat sonradan bu tavırlarından kesin dönüş ya­pınca [tam an­lamıyla bozguna uğradılar], Romalıların do­nanması kesin bir zafer kazandı ve böylelikle Mithradates’in kendisiyle birlikte Asya’ya yelken açtığı bütün donanması yok oldu.

XLIX

Κόττας δὲ παρὰ τὴν Ἡράκλειαν στρατοπεδεύων ὅλῳ μὲν οὐ προσέβαλε τῇ πολιορκίᾳ τέως τῷ στρατῷ, κατὰ μέρος δὲ προσ­ῆγεν, ἐνίους μὲν τῶν Ῥωμαίων, πολλοὺς δὲ προβαλλόμενος τῶν Βιθυνῶν. Πολλῶν δὲ καὶ τιτρωσκο­μένων καὶ ἀναιρουμέν­ων, μηχανὰς ἐπενό­ει, ὧν ἐδόκει τοῖς πολιορκουμένοις ἡ χελώνη φοβερω­τέρα. (2) Ἐπάγει γοῦν ταύτην ὅλην τὴν δύ­ναμιν συγ­κι­νήσας πύργῳ τινὶ ὑπόπτως ἔχοντι πρὸς τὸ παθεῖν. Ὡς δὲ ἅπαξ καὶ δεύτερον πληγεὶς οὐ μόνον παρὰ δόξαν διεκαρτέρει, ἀλλὰ καὶ ὁ κριὸς τῆς ἄλλης ἐμβολῆς προαπε­κλάσθη, εὐθυμίαν μὲν τοῖς Ἡρακλεώ­ταις, ἀγωνίαν δὲ παρέσχε Κόττᾳ διαταράττου­σαν αὐ­τὸν, ὡς οὐκ ἂν ἡ πόλις αἱρεθείη ποτέ. (3) Τῇ ὑστε­ραίᾳ δ᾽ οὖν πάλιν ἐπαγαγὼν τὴν μηχανὴν καὶ μηδὲν ἀνύσας, κατα­καίει μὲν τὸ μηχάνημα, ἀποτέμνει δὲ καὶ τὰς τῶν μηχανοποιῶν κεφαλάς· καὶ φρουρὰν τοῖς τεί­χεσι καταλιπὼν, μετὰ τοῦ λοιποῦ πλήθους εἰς τὸ καλ­ούμενον πεδίον Λύκαιον διέ­τριβεν, ἀφθονίαν ἔχοντος τῶν ἐπιτηδείων τοῦ χωρίου· κἀκεῖθεν τὴν περὶ τὴν Ἡράκλειαν χώραν ἅπασαν ἐδῄου, εἰς πολλὴν ἀμηχανί­αν τοὺς πολίτας συνελαύνων. (4) Διεπρεσβεύετο γοῦν πάλιν πρός τε τοὺς ἐν Σκυθίᾳ Χερ­ρονη­σίτας καὶ Θεοδοσιανοὺς καὶ τοὺς περὶ τὸν Βόσπορον δυνάστας ὑπὲρ συμμαχίας· καὶ ἡ πρεσβεία ἀν­έστρεφεν ἔμπρακ­τος.

Τῶν δὲ πολεμίων ἐπι­κειμένων τῇ πόλει, οὐ πολὺ ἔλαττον αὐτῇ τὰ λυποῦντα ἔνδον ἐπετίθετο· οὐ γὰρ ἠρκοῦντο οἱ φρουροὶ οἷς διέζη τὸ δημοτικὸν, τύπτον­τες δὲ τοὺς πολίτας χορηγεῖν ἃ μὴ ῥᾷον ἦν αὐτοῖς ἐξ ἀνάγκης ἐκέλευον. Καὶ τῶν φρουρῶν ἔτι μᾶλλον ἦν χαλεπώτερος ὁ ἐφεστηκὼς αὐ­τῶν Κοννακόριξ, οὐκ ἀπείργων ἀλλ᾽ ἐπιτρέπων τοῖς ὑπὸ χεῖ­ρα τὴν βίαν. (5) Τεμὼν δὲ τὴν χώ­ραν ὁ Κόττας, πάλιν προσβάλλει τοῖς τεί­χεσιν· ἀθύμους δὲ τοὺς στρατιώ­τας πρὸς πολιορκίαν ὁρῶν, ἀπάγει τῆς τειχομαχίας, καὶ πέμπει καλῶν τὸν Τριάριον τάχος ταῖς τριή­ρεσιν ἀφικ­νεῖσθαι καὶ κωλύειν τὸν διὰ τῆς θα­λάσσης ἐπισι­τισμὸν τῇ πόλει.

XLIX

Herakleia yakınlarda kamp kurmuş olan Cotta, belirli bir sü­re bütün ordusuyla kuşatmaya yanaşmadı. Bir kısmını Ro­malı­ların, çoğunluğunu ise, Bithynialıların meydana getir­diği müf­rezeleri kente hücum etmekle görevlendirerek ileri sürdü. Fa­kat adamlarının büyük bir bölümü yara­lanıp, öldü­rülünce, ku­şatma aletleri hazırladı. Bu makinelerin içinden kaplumbağa kuşatılanlar için diğerlerinden daha korkunç görünüyordu. (2) Bunun üzerine Cotta, bütün gücüyle kap­lumbağayı düş­mesi/zarar görmesi ihtimal dahilindeymiş gibi görünen bir ku­leye karşı ileri sürerek harekete geçti. Bunun­la birlikte bir iki vuruştan sonra, kule umulanın tersine dayan­makla kalmadı; bilakis diğer vuruşun şiddetin­den koçbaş kırıldı. Bu durum Herakleialılara moral, Cotta’­ya ise, ızdırap verdi, onun aklını allak bullak ederek, sanki kent hiçbir zaman ele geçirileme­ye­cek­miş gibi endişelenme­sine neden oldu. (3) Bu durumda Cot­ta, ertesi gün yeniden kaplumbağayı getirmiş olmasına rağ­men, hiçbir başarı elde ede­me­yince, kuşatma aletini yaktı ve bu aleti inşa edenlerin başlarını kestir­di. Surları kontrol altı­na almak için orada bir garnizon bıraktıktan sonra, ordunun geri kalan çoğunluğuyla birlikte Lykaion Ovası olarak adlan­dırı­lan, gereksinim duyduğu ihtiyaçların bol miktarda bulun­du­ğu böl­genin yöre­sine doğru çekildi. Oradan, vatandaşlara bü­yük sı­kıntı vererek, He­rakleia’nın çevresin­deki bütün teritoryum­unu yağ­ma­ladı. (4) Bu yüzden yeniden Skythia’daki Kher­sone­soslu­lara, Theo­do­sialılara ve Bosporos çevresin­deki kral­lara ittifak olmak üzere elçi heyeti gön­derildi; ama elçi he­yeti uygu­la­nabilir bir şey elde edemeden geri döndü.

Bu sı­rada düş­man­ların kente yüklediklerinden, çok daha az olma­yan acı­ları halk sur­ların içinde çekiyordu. Zira ortak kul­lanım için herkese eşit olarak dağı­tılan tayınlar garnizonda­kilere yeterli gelmiyor­du. Askerler vatandaşla­rın payına dü­şen tayınlar için üzerle­rine yürüye­rek, onların bin bir zor­lukla edindikleri yi­yecekleri zorla ellerinden alı­yorlardı. Gene de garni­zonun ko­mutanı Konnako­riks asker­lerinin bu davra­nışını yasaklamak yerine, onların güç kul­lanarak yiyecek elde et­melerine müsaa­de ettiği için asker­lerinden daha acımasızdı. (5) Bu sıra­da ül­keyi kırıp geçiren Cot­ta, yeniden surlara sal­dırdı. Ancak ku­şatma karşısında umutlarını kay­betmiş asker­lerini görünce, ordusunu tekrar surlardan uzağa sevk etti. Ayrıca Triarius’un bir an evvel trieres’leriyle gelmesini ve kente deniz­den ikmal ulaşmasını engellemesini emreden bir celp gönderdi.

L

Λαβὼν οὖν ἃς εἶχεν ὁ Τριάριος, καὶ Ῥοδίους εἴκοσι ναῦς, ὧν σύμπαν τὸ πλῆθος εἰς τρεῖς καὶ τεσσαράκον­τα ἐτέλει, εἰς τὸν Πόντον διαβαίνει, καὶ μηνύει Κότ­τᾳ καὶ τὸν καιρὸν καὶ τὴν ἄφιξιν. Ὑπὸ δὲ τὴν αὐτὴν ἡμέραν Κόττας τε τοῖς τείχεσι τὸν στρατὸν προσῆγε, καὶ ὁ κατάπλους τῶν Τρι­αρίου νεῶν ἐπεφαί­νετο. Συν­ταραχθέντες οὖν οἱ Ἡρακλεῶται πρὸς τὸ αἰ­φνίδιον τῆς τῶν νεῶν ἐφόδου, ναῦς μὲν ἐπὶ τὴν θάλασσαν τριάκοντα καθ­εῖλκον, οὐδὲ ταύτας ἀκριβῶς πληροῦν­τες, τὸ δὲ λοιπὸν πρὸς τὴν πολιορκί­αν ἐτρέποντο. (2) Ἀνήγετο μὲν ὁ Ἡρακλεωτικὸς στόλος πρὸς τὰς ἐπι­πλεούσας τῶν πολεμίων. Πρῶτοι γοῦν Ῥόδιοι (καὶ γὰρ ἐδόκουν ἐμπειρίᾳ τε καὶ ἀνδρείᾳ τῶν ἄλλων προέχειν) ἐνερράγησαν ταῖς ἐξ Ἡρακλείας, καὶ πα­ραχρῆμα μὲν κατέδυσαν Ῥοδίων μὲν τρεῖς, Ἡρακλεώτιδες δὲ πέντε· ἐπι­γενόμενοι δὲ τῇ ναυμαχίᾳ καὶ Ῥωμαῖοι, καὶ πολλὰ παθόν­τες καὶ ποιήσαντες τοῖς πολεμίοις, πλέον δὲ ὅμως κακώ­σαντες, ἐτρέψαντο τὰς ἐξ Ἡρακλείας καὶ φεύγειν ἠνάγκασαν πρὸς τὴν πόλιν, τέσσαρας ἀποβαλ­ού­σας καὶ δέκα· αἱ τρεψάμεναι δὲ πρὸς τὸν μέγαν ἐν­ωρμίζοντο λιμένα. (3) Ἀνίστη δ᾽ οὖν καὶ τὸ πεζὸν τῆς πολιορκίας ὁ Κόττας. Οἱ δὲ περὶ τὸν Τρι­ά­ριον ἀναγόμενοι καθ᾽ ἑκάστην ἀπὸ τοῦ λιμένος, τοὺς σιτη­γεῖν ὡρμη­μέ­νους τοῖς πολιορκουμένοις ἀπεκώλυον· καὶ σπάνις χαλεπὴ τὴν πόλιν κατ­εῖχεν, ὡς ὀγδοήκον­τα Ἀττικῶν τὴν λεγομένην χοίνικα τοῦ σίτου προ­κό­ψαι.

(4) Ἐπὶ δὲ τοῖς ἄλλοις κακοῖς καὶ λοι­μὸς αὐτοῖς ἐπιπεσὼν (εἴτε ἐκ τρο­πῆς ἀέρων, εἴτε ἐκ τῆς ἀσυνήθους διαίτης) ποικίλην ἐπὶ ποικίλαις πα­θημάτων ἰδέαις τὴν φθορὰν ἀπειρ­γάζετο, ἐν οἷς καὶ Λάμαχος πικροτέρῳ καὶ μακροτέρῳ τῶν ἄλλων ὀλέθρῳ διέφ­θαρτο. ῞Ηψατο δὲ μάλιστα καὶ τῶν φρουρῶν ἡ νόσος, ὡς ἀπὸ τρισχιλίων χιλίους ἀποθανεῖν. Τοὺς Ῥωμαίους δὲ τὸ πάθος οὐκ ἐλάνθανεν.

L

Bunun üzerine Triarius gemilerini topladı ve Rhodosluların yirmi trie­reis’ini de yanına aldıktan sonra, toplamda kırk üç ge­miden oluşan bir filo meydana getirmeyi başardı. Pon­tos’a yel­ken açtı ve Cotta’ya zamanı ve varacağı tarihi gizlice haber­dar etti. Aynı gün içinde Cotta ordusunu surlara sevk etti ve Tri­ari­us’un filosunun Herakleia önlerine doğru yel­ken açtığı görül­dü. Herakleialılar kendilerine doğ­ru ansızın gemilerin yaklaş­masından dehşete düştüklerinden, denize hiçbiri tam anlamıyla [ge­rek mürettebat gerekse savaşçı bakımından] donatılma­mış otuz tek­ne indirdiler. Ge­ride kalanlar ise kuşatmaya karşı kenti savunmaya dön­dü­ler. (2) Böylelikle Herakleia donan­ması düş­manların kente saldırmak ama­cıyla pupa yelken ge­len gemileri­ni karşılamak için yelken açtı. Ön­ce Rho­doslular (zira diğerle­rinden hem tecrübe hem de yiğitlik bakımından önde geldikleri için ün­lüydüler) Herakleia’dan yelken açan ge­mileri hız­la mah­muzladılar ve derhal Rhodosluların üç, He­rakleialı­ların beş ge­misi battı. Ardından Romalılar deniz sava­şına katılınca, çok sıkıntı çekmelerine rağmen Romalılar düşmanlarına daha çok zarar verdikleri için, Herak­leialıların gemileri ters yüz oldu ve on dört gemi kaybettikten sonra, kente doğru kaçmak zo­runda kaldılar. Firar etmiş olan gemiler büyük limana sığındı­lar. (3) Bunun üzerine Cotta, kara kuvvetleriyle kuşat­ma­yı canlan­dır­dı. Triarius’un limanın her bir tarafını çevirmek üze­re gön­der­miş olduğu gemileri, kuşatılanlar açısından daha ön­celeri baş­latılmış olan erzak transferini engellediler ve kentte öylesine çetin bir kıtlık baş gösterdi ki, bir khoiniks=1.8 litre tahıl sek­sen Attika [drakhmai]’ına alı­cı buluyordu.

(4) Bütün bu talih­siz­lik­lerin üzerine, vatandaşlar arasında baş gösteren veba (ya iklim değiş­mesinden ya da yetersiz beslenmeden) kur­ban­larını farklı fark­lı şekillerdeki ızdırap­lardan yiyip bitirdi. Bunlar arasında özel­likle Lamakhos, diğerlerinden daha şid­detli ve daha uzun süren bir musibetle yaşamdan ayrıldı. Has­talık garnizon askerlerini de şiddetli bir şekilde yakaladı; öyle ki, üç bin kişiden bini öldü. Herak­leialıların düştükleri bu zor durum ise, Romalıların dikkatinden kaçmadı.

LI

Καὶ ὁ Κοννακόριξ κακοπαθῶν ταῖς συμφοραῖς ἔγνω τοῖς Ῥωμαί­οις προδι­δόναι τὴν πόλιν καὶ τῇ τῶν Ἡρακλεωτῶν ἀπωλείᾳ τὴν ἰδίαν σωτηρίαν ἀλ­λάξασθαι. Συνελαμβάνετο δὲ αὐτῷ καὶ Ἡρακλεώτης ἀνὴρ, ζηλω­τὴς τῆς Λα­μάχου προαιρέσεως, Δαμω­φέλης ὄνομα, φρού­ραρχος καὶ αὐτὸς τῇ πόλει μετὰ τὴν Λαμάχου φθορὰν κα­ταστάς. Ὁ τοίνυν Κοννακόριξ τὸν Κότταν μὲν, ὡς βαρὺν τὸ ἦθος καὶ ἄπιστον, ἐφυλάττετο, πρὸς τὸν Τριάριον δὲ συνετίθετο. Συνέτρεχε δὲ τούτοις καὶ Δαμωφέλης οὐκ ἐνδεέσ­τερον. Καὶ λαβόντες συνθήκας, αἷς εὐδαι­μονήσειν αὐτοὶ ἤλπι­ζον, πρὸς τὴν προδοσίαν παρεσ­κευάζοντο. (2) Ἐξ ἐπιπολῆς οὖν τὰ πραττό­μενα τοῖς προδόταις διέ­πιπτεν εἰς τὸν δῆ­μον. Εἰς ἐκκλησίαν οὖν ἡ πόλις συνέδραμον καὶ τὸν φρού­ραρχον ἐκά­λουν. Βριθαγόρας δὲ τῶν ἐν δήμῳ ἀνὴρ ἐπι­φανὴς πρὸς Κον­να­κόρικα παραγεγονὼς τά τε κατέ­χοντα τὴν Ἡράκ­λειαν διεξῄει, καὶ εἰ κἀ­κείνῳ δοκεῖ, ἐπὶ κοινῇ πάντων σωτηρίᾳ διε­λάμβανεν Τρια­ρί­ῳ δια­λέξ­ασθαι. Ταῦτα Βριθαγόρου μετὰ πολλῆς οἰ­κτισα­μένου δεήσεως, διαναστὰς ὁ Κοννακόριξ τοιαύτην μὲν συν­θή­κην ἀπεῖ­πε πράττεσθαι, ἔχεσθαι δὲ τῆς ἐλευ­θερίας καὶ τῶν κρει­ττόνων ὑπεκρίνατο ἐλπίδων· καὶ γὰρ καὶ τὸν βα­σιλέα μα­θεῖν διὰ γραμμάτων ὑπὸ Τιγ­ράνους τε τοῦ γαμβροῦ φιλοφρό­νως δε­δέχθαι, καὶ οὐκ εἰς μακρὰν ἐκεῖθεν προσδοκᾶν τὴν ἀπο­χρῶσαν βοήθει­αν. (3) Ἀλλ᾽ ἐκείνοις μὲν ταῦτα ὁ Κοννακόριξ ἐσκη­νικεύετο· οἱ δὲ Ἡρακ­λεῶται τούτοις τοῖς λόγοις ἐξη­πατημένοι (ἀεὶ γὰρ αἱρετὸν τὸ ἐράσμιον) ὡς ἀληθέσι τοῖς τερατευθεῖσιν ἐπί­στευον. Ὁ δὲ Κοννακόριξ, ὡς ἠπατημέ­νους ἔγνω, κατὰ μέσας νύκτας ἐπιβιβάσας ἡσύχως ταῖς τριήρεσι τὸ στρά­τευμα (αἱ γὰρ πρὸς τὸν Τριάριον συνθῆκαι κακῶν ἀπαθεῖς ἀπιέναι, καὶ εἴ τι κεκερδαγκότες εἴησαν, μεθ᾽ ἑαυτῶν ἄγειν ἐπέτρεπον), καὶ αὐτὸς τούτοις συνε­ξέ­πλευσε.

Δαμωφέλης δὲ τὰς πύλας ἀνοίξας εἰσχεόμενον τὸν Ῥωμαϊ­κὸν στρατὸν καὶ τὸν Τριάριον εἰσεδέχετο, τοὺς μὲν διὰ τῆς πύλης, ἐνίους δὲ καὶ τὴν στε­φάνην ὑπερ­βαίνοντας. (4) Καὶ τότε τῆς προδοσίας οἱ Ἡρακ­λεῶται ἐπῄσθοντο· καὶ οἱ μὲν σφᾶς αὐτοὺς παραδίδοσαν, οἱ δὲ ἐκ­τείνοντο, τά τε κειμήλια καὶ τὰ ἔπιπλα διηρπάζετο, καὶ πολλὴ τοὺς πο­λί­τας ὠμότης ἐλάμβανε, μεμνημένων Ῥωμαίων, ὅσα τε παρὰ τὴν ναυμα­χίαν πάθοιεν, καὶ ὅσα τεταλαι­πω­ρηκό­τες ἐπὶ τῇ πολιορκίᾳ ὑπ­έστησαν. Οὐκ ἀπείχοντο γοῦν οὐδὲ τῶν ἐπὶ τοῖς ἱεροῖς πεφευγότων, ἀλλὰ παρά τε τοῖς βωμοῖς καὶ τοῖς ἀγάλμασιν αὐτοὺς ἔσφαττον. (5) Διὸ πολλοὶ δια­πίπτοντες ἐκ τῶν τειχῶν φόβῳ τοῦ ἀφύκτου θανάτου κατὰ πᾶσαν ἐσκε­δάννυντο χώραν· οἱ δὲ αὐτομολεῖν πρὸς τὸν Κότταν ἠναγκά­ζοντο, ἐξ ὧν ἐκεῖνος τήν τε ἅλωσιν καὶ τὸν φθόρον τῶν ἀνθρώ­πων καὶ τὴν διαρπαγὴν τῶν χρημάτων πυθόμενος ὀργῆς ἀνε­πίμπλατο, καὶ διὰ ταχέων πρὸς τὴν πόλιν ἠπεί­γετο. Συνεχα­λέπαινε δὲ καὶ τὸ στράτευμα, ὡς μὴ μό­νον τὴν ἐπὶ τοῖς κατωρ­θωμένοις εὐδοξίαν ἀφῃ­ρημένον, ἀλλὰ καὶ τῶν λυσιτελειῶν ἁπάσας παρὰ τῶν αὐτῶν διη­ρπασμένοι. Καὶ εἰς μάχην ἂν τοῖς ὁμοφύλοις κατ­έστησαν ἄσπονδον καὶ κατεκόπησαν ἂν ὑπ᾽ ἀλλήλων, εἰ μὴ ὁ Τριάριος ἐπιγνοὺς τὴν ὁρμὴν αὐτῶν, πολλοῖς ἐκμειλίξας λόγοις τόν τε Κότταν καὶ τὸν στρα­τὸν, καὶ εἰς τὸ κοινὸν τὰ κέρδη καταθεῖναι βεβαιωσάμενος, τὸν ἐμ­φύλιον ἀνε­χαίτισε πόλεμον.

LI

Ayrıca bu felaketler sebebiyle ümitsizliğe kapılan Konna­ko­riks, kenti Romalılara terk etmeyi ve Herakleialıların yıkı­mına karşılık kendi öz­gürlüğünü satın almayı ka­rarlaştırdı. Lamakhos’un ölümünden sonra, kente muhafız­ların komutanı olarak atanmış olan, Lamakhos’un partisi­nin üyesi Damo­pheles isimli Herakleialı bir adam da kendisiyle birlik oldu. Konnakoriks, karakteri bakımından baskıcı ve güvenilmez görün­düğünden dolayı Cotta’ya yanaşmadı; fakat Triarius’la buluşma ayarladı. Damo­pheles’in de dünden razı olduğu üzere onlarla görüşmelere başladı. Anlaşma koşullarında mutabakat sağlandıktan son­ra, onlar bu şartlar al­tında mutlu olacakları­nı umut ettiler ve kente ihanet etmeye hazırlandı­lar. (2) Ar­dından vatan hainlerinin çevirdikleri dolaplar su yüzüne çı­karak halka yayıldı. Bunun üzerine kent toplantı yerine akın etti ve garnizon komutanını çağırdılar. Kentin ileri gelenle­rinden biri olan Bri­thagoras da Konnakoriks’e giderek Herak­leia’yı bunaltan şeyleri detaylı bir şekilde anlattı ve eğer ken­disi uygun görürse, herkesin ortak kurtu­luşu üzerine Triari­us’la görüşmesini rica etti. Bu şeyleri Brithagoras çok ağlayıp sızlayarak dileyince, Konnakoriks ayağa kalkıp, böy­lesine bir anlaşma yapmaya karşı çıktığını beyan etti ve kendini kentin özgürlü­ğünün sa­vunucusu ve büyük umutlara sahip­miş gibi gös­terdi: Zira mek­tuplardan Mithradates’in, damadı Tigranes tarafından dostane bir şekilde kabul edilmiş olduğunu öğren­diğini ve kı­sa süre içinde oradan yeterli yardımın ulaşmasını beklediğini söy­ledi. (3) Konnakoriks onlara bu ba­haneleri uy­durdu; bu sözlerle al­datılmış olan Herakleialılar ise, (zira, in­sanlar her zaman şiddetle arzu­ladıkları şeye inanmayı seçerler) bu ya­lanlara sanki gerçeklermiş gibi inandılar. Konnakoriks, He­rak­leialıları aldatmış olduğunu anladı. Gece yarısı or­du­sunu trieres’lere bindir­dikten sonra (zira Triarius’la yapmış olduğu anlaşma şartları kenti hiçbir zarara uğratmadan terk etmelerine ve eğer daha önceden elde etmiş ol­dukları ganimet­ler varsa, kendileriyle birlikte götürmelerine izin veri­yordu), kendisi askerleriyle birlikte Herakleia’dan yelken açtı.

Ardın­dan kentin kapılarını açan Da­mopheles, bazıları kapı­nın ara­sından geçerek, bazıları ise surun üzerinden atlayarak kente doluşan Roma ordusunu ve Triarius’u içeri kabul etti. (4) He­rak­leialılar ihanete uğradıklarının ancak o zaman farkı­na var­dı­lar ve içlerinden kimileri teslim oldular; ki­mileri ise, öl­dürül­düler, hazineleri ve mülkleri yağmalandı. Ayrıca hem deniz savaşı sıra­sın­daki büyük kayıplarını hem de kuşatma es­nasın­da kat­lanmak zorunda kaldıkları sıkıntıları hatırlamış olan Romalı­lar, va­tandaşları büyük gaddarlıkla cezalandırdı­lar. Tapınak­lara sığınmış olan­ları bile hiçbir şekilde esirgeme­diler; fakat onları sunaklar ve tanrı hey­kelleri yanında kılıç­tan geçirdiler. (5) Bu yüzden birçok Herakleialı kaçınıl­ması imkansız ölüm­den duyduğu korkuyla kendilerini sur­lardan atarak ülke boyunca dört bir yana dağıldılar; bazıları ise, Cot­ta’ya doğru firar etmek zorunda kaldılar, Cotta bu firarilerden kentin ele geçirilmiş olduğunu, insanların öldü­rüldüğünü, mallarının yağmalandığını sorup soruş­tura­rak öğrenince öf­keden ku­dur­du ve süratle kente doğru ilerledi. Sadece zaferin şerefi ellerinden alınarak onlar karşısında başarı kazan­dıkları için değil; fakat, aynı zamanda yağma­lan­mış kentten elde edil­miş bütün kazançların Triarius’un asker­leri arasında kapışıl­dığını duyunca, ordusu da bu du­ruma aynı derecede öfkelen­di. Eğer, Triarius onların öf­kesini ön­ceden fark etmemiş ve bir­çok gönül alıcı sözlerle Cotta’yı ve ordusunu yatıştırma­mış olsaydı, kendi vatandaşlarına karşı ölümcül bir savaş vu­ku bulabilirdi ve birbirleri tarafından parçalara ayrılabilir­lerdi. (Triarius) elde etmiş olduğu gani­metin aralarında or­taklaşa paylaşılma­sını teklif ettiği için, (olası bir) iç savaşı ön­lemiş oldu.

LII

Ἐπὶ δὲ ἐπυνθάνοντο τὸν Κοννακόρικα κατειληφότα τὴν Τῖον καὶ τὴν Ἄμαστριν, αὐτίκα Κόττας τὸν Τριά­ριον ἐκπέμπει ἀφαιρησόμενον αὐτὸν τὰς πόλεις· αὐτὸς δὲ τούς τε προσκεχω­ρηκότας ἄνδρας λαβὼν καὶ τοὺς ἐκ τῆς αἰ­χμαλωσίας ἀνθρώπους, τὰ λοιπὰ μετὰ πάσης διεῖπεν ὠμότητος. Χρήματα γοῦν διερευ­νώμενος οὐδὲ τῶν ἐν ἱεροῖς ἐφείδετο, ἀλλὰ τούς τε ἀνδριάντας καὶ τὰ ἀγάλματα ἐκίνει, πολλὰ καὶ καλὰ ὄντα· καὶ δὴ καὶ τὸν Ἡρακλέα τὸν ἐκ τῆς ἀγορᾶς ἀνῄρει, καὶ σκευὴν αὐτοῦ τὴν ἀπὸ τῆς πυρα­μίδος, πολυτελείας καὶ μεγέθους καὶ δὴ καὶ ῥυθμοῦ καὶ χάριτος καὶ τέχ­νης οὐδενὸς τῶν ἐπαινουμένων ἀπολειπομέ­νην.

(2) ῏Ην δὲ ῥόπαλον σφυ­ρήλατον ἀπέφθου χρυσοῦ πεποιη­μένον· κατὰ δὲ αὐτοῦ λεοντῆ μεγάλη ἐκέ­χυτο, καὶ γωρυτὸς τῆς αὐτῆς μὲν ὕλης, βελῶν δὲ γέμων καὶ τόξου. Πολλὰ δὲ καὶ ἄλλα καλὰ καὶ θαυ­μαστὰ ἀναθή­ματα ἔκ τε τῶν ἱερῶν καὶ τῆς πόλεως ἀφελὼν, ταῖς ναυ­σὶν ἐγκατέθετο· καὶ τὸ τελευταῖον πῦρ ἐνεῖναι τοῖς στρατιώταις κε­λεύσας τῇ πόλει, κατὰ πολλὰ ταύ­την ἐνέ­πρησε μέρη. Ἑάλω δὲ ἡ πόλις ἐπὶ δύο ἔτη τῇ πολιορκίᾳ ἀντι­σχοῦσα. (3) Ὁ δὲ Τριάριος παραγεγο­ν­ὼς ἐν αἷς ἐπέσταλτο πό­λεσι, Κοννακόρικι (οὗτος γὰρ τὴν τῆς Ἡρακ­λείας προδοσίαν ἑτέρων κατασχέσει συγ­καλύπ­τειν διε­νοεῖ­το) δοὺς ἄδειαν τῆς ἀναχωρήσεως, καθ᾽ ὁμολογίαν λαμβάνει τὰς πό­λεις. Ὁ δὲ Κότ­τας ἅπερ εἴρηται δια­πραξάμενος, τὸ μὲν πεζὸν καὶ τοὺς ἱππεῖς ἐκπέμπει Λευκόλλῳ, καὶ τοὺς συμμάχους ἀφῆκεν ἐπὶ τῶν πατ­ρίδων· αὐτὸς δ᾽ ἀνήγετο τῷ στόλῳ. Τῶν δὲ νεῶν, αἳ τὰ τῆς πόλε­ως λά­φυρα ἦγον, αἱ μὲν κατάφορτοι γενόμεναι μικρὸν ἄποθεν τῆς γῆς διε­λύθη­σαν· αἱ δὲ, Ἀπαρκτίου πνεύσαντος, ἐξε­βράσθη­σαν εἰς τὰ τε­νάγη, καὶ πολ­λὰ τῶν ἀγωγίμων ἀπε­βάλ­οντο.

LII

Bu sırada Konnakoriks’in Tion’u ve Amastris’i ele geçirmiş ol­du­ğunu öğ­rendiler ve Cotta, Triarius’u derhal bu kentleri geri alması için gönderdi. Kendisi ise, teslim olmuş insanları, savaş esirlerini ve geride kalan di­ğerlerini ele geçirdikten sonra, on­lara büyük bir acımasız­lıkla davrandı. Gerçekten hazi­neleri arar­ken tapınaklardaki adakları dahi esirgemedi; fakat çok sayıda ve görkemli tanrı heykellerini ve resimlerini yerlerin­den kaldıra­rak gemilerine yükledi. Ayrıca agora’dan Herakles heykeli ile onun aşırı derecede güzelliği ve yüksekliği, aynı zamanda oran­tısı, zarafeti ve stili bakımından ünlü sanat eserlerinden aşağı kalmayan, pi­ramit şeklindeki elbisesini de aldı.

(2) Heyke­lin çekiçle dövül­müş sopası som altından yapılmıştı; büyük bir aslan postu, gene altından yapılmış oklarla dolu sadağıyla oku üzerinden sarkıyordu. Tapınaklardan ve kent­ten başka birçok güzel ve hay­ranlık uyan­dırıcı sunulara el koya­rak ge­milerine doldurdu; ve sonunda asker­lerine Herak­leia’yı ateşe vermele­rini emre­dince, kentin büyük bir bölü­mü yanıp kül oldu. Kent iki yıl boyunca kuşatmaya dayan­dıktan sonra, ele geçirilmişti. (3) Triarius ise, ele geçirmek üzere gönderil­miş olduğu kentlere varınca, Konnakoriks’in (zira Triarius, Herakleia’daki iha­ne­tini başkaları­nın öğrenmesine izin ver­memek niyetindey­di) hiçbir za­rara uğramadan geri çekilme­sine izin verdikten sonra, anlaş­mayla kent­leri ele geçirdi. Cotta ise, yapmış ol­duğu şeyler yu­karıda sözü edil­mişti, pi­yade ve süvari kuvvetlerini Lu­cullus’a gönde­r­di, müttefikleri vatanlarına yolladı; kendisi ise, donan­masıyla [ve elde ettiği ganimet­lerle Roma’ya doğru] yel­ken aç­tı. Kentin yağmalanmış mallarını ta­şıyan gemilerden bazıları aşırı dere­cede yük­lenmiş oldukları için kı­yıdan az açıkta battı­lar; bazıları ise, aparktias= kuzey rüzgarı estiği için kıyıya sü­rük­lendiler ve kargolarının büyük bir bölümünü yitirdiler.

LIII

Λεόνιππος δὲ ὁ σὺν Κλεοχάρει παρὰ Μιθριδάτου τὴν Σινώπην ἐπιτρα­πεὶς, ἀπεγνωκὼς τῶν πραγμάτων, πέμ­πει περὶ προδοσί­ας πρὸς Λεύκολ­λον. Ὁ δὲ Κλεοχάρης ἅμα Σελεύκῳ (καὶ γὰρ οὗ­τος τῶν Μιθριδάτου στρατη­γὸς ἰσοστάσιος τῶν εἰρημένων ἦν) τὴν Λεονίππου μαθόντες προ­δοσίαν, ἐκκλησίαν ἀθροίσαν­τες κατηγό­ρουν αὐτοῦ. Οἱ δὲ οὐ προσίεντο· ἐδόκει γὰρ αὐτοῖς εἶναι χρηστός. (2) Καὶ οἱ περὶ Κλεοχάρην δεί­σαντες τοῦ πλή­θους τὴν εὔνοιαν, ἐξ ἐνέδρας νυκτὸς ἀποσφάτ­τουσι τὸν ἄνδρα. Καὶ τὸ μὲν δημοτικὸν ἤχθετο τῷ πάθει, οἱ δὲ περὶ Κλεοχάρην τῶν πραγμάτων κύριοι καταστάντες τυραννικῶς ἦρχον, ταύτῃ νο­μίζοντες δια­φυγεῖν τῆς ἐπὶ Λεονίππῳ μιαι­φονίας τὴν δίκην. (3) Ἐν τούτῳ Κηνσωρῖνος ναύαρχος Ῥωμαίων, τριήρεις ἄγων πεντεκαίδεκα σῖτον ἀπὸ Βοσ­πόρου τῷ Ῥωμαίων κομιζούσας στρατοπέδῳ, πλησίον Σινώπης κατῆρε· καὶ οἱ περὶ Κλεοχάρ­ην καὶ Σέλευκον ἀνταναχθέντες Σι­νωπικαῖς τριήρεσιν, ἡγουμένου Σελεύ­κου, καθίστανται εἰς ναυ­μαχίαν· καὶ νικῶσι τοὺς Ἰταλοὺς καὶ τὰς φορ­τηγοὺς ἐπὶ τῷ σφῶν ἀφαι­ροῦνται κέρδει.

(4) Ἐπή­ρ­θησαν οὖν οἱ περὶ Κλεοχάρην τῷ κα­τορ­θώ­ματι, καὶ τυραννικώ­τερον ἔτι τῆς πόλεως ἦρχον, φόνους τε ἀκ­ρίτους τῶν πολιτῶν ποιοῦντες καὶ τὰ ἄλλα τῇ ὠμό­τητι ἀποχρώμενοι. (5) Ἐγένετο δὲ καὶ στάσις πρὸς ἀλλήλους Κλεοχάρει καὶ Σελεύκῳ· τῷ μὲν γὰρ ἤρεσκε διακαρτερεῖν τῷ πολέμῳ, Σελεύκῳ δὲ πάν­τας Σι­νωπεῖς ἀναιρεῖν, καὶ Ῥωμαίοις ἐπὶ δωρεαῖς μεγάλαις παρασχεῖν τὴν πόλιν. Πλὴν οὐδεμία τῶν γνωμῶν κρίσιν ἔσχε, τὰ δὲ ὑπάρ­χοντα λαθ­ραίως ναυσὶ στρο­γγύλαις ἐνθέμενοι πρὸς Μαχάρην τὸν Μιθριδάτου υἱὸν, ὃς κατ᾽ ἐκεῖνο καιροῦ ἦν, περὶ τὴν Κολ­χίδα ἐξέπεμπον.

LIII

Mithradates’in, Kleokhares ile birlikte Sinope’yi emanet ettiği Leon­ip­pos ise, kuşatma karşısında ümidi kırıldığından, kente ihanet etmek üze­re Lucullus’a haber gönderdi. Kleokhares, Seleu­kos’la (zira Mithra­da­tes’in generallerinden Seleukos, daha önce­ de sözü edilmiş olduğu üzere, kenti savun­makla görevli diğer iki generalle eşit konuma sa­hipti) Leonippos’un ihane­tini öğren­dikten sonra mec­lisi toplantıya çağı­rıp onun su­çunu yüzüne vurdular. Ama halk bu suçlamaya inanmadı; çünkü Leonippos onların gözünde iyi bir insan gibi görünüyordu. (2) Bu yüzden Kleokhares ve çevre­sindekiler halkın Leonippos’a karşı gös­terdiği iyi niyetten kork­tuklarından, geceleyin onu pusuya düşüre­rek boğazını kestiler. Leonippos’un bu şüpheli akıbeti halkı öfkelen­dirdi; ama Kleo­khares ve yandaşları yönetimi ele geçirerek, kentte tiran gibi hüküm sürmeye başladılar. Leonippos’u öldürmelerinin suçundan kur­tulduk­larını düşündüler. (3) Bu sırada Romalıların amirali Censorinus, on beş triereis’le Bosporos’­tan Roma­ kampına tahıl taşırken, Sino­pe’nin yakınından geçiyordu; Kleokhares ve Seleu­kos çev­resindekiler, Sinope bandıralı trieres’lerle onlara karşı Se­leukos’un komuta­sında yelken açıp savaştılar, İtalikleri yendi­ler ve kargo taşıyan gemilerine kendi­lerinin yararına el koydular.

(4) Bu başa­rıyla Klearkhos ve çevresinde­kiler ce­saretlendiler; vatandaşları yar­gılama­dan, gelişigüzel infaz ederek ve di­ğer her çeşit insani­yetsizlikle davranarak, kenti daha zalimce yönettiler. (5) Bu sırada Kleokhares ile Seleukos arasında anlaşmazlık baş göster­di. Kleokhares savaşa devam etmeyi; Seleukos ise bütün Sinopelileri öl­dürmeyi ve büyük mükafat karşılığında kenti Romalılara vermeyi istiyordu. Ama hiçbirinin fikri diğerine ağır basmadı. Ken­tin var olan ser­vetini gizlice kargo gemilerine yükleyip Mithra­dates’in oğlu Makha­res’e gönderdiler. Makha­res o sı­rada Kolkhis’in çevresinde uygun mesa­fede bulunu­yordu.

LIV

Ἐν τούτῳ δὲ Λεύκολλος ὁ τῶν Ῥωμαίων αὐτοκράτωρ παραγίν­εται τῇ πό­λει καὶ κραταιῶς ἐπολιόρκει. Ἐπρεσ­βεύετο δὲ καὶ Μαχάρης ὁ τοῦ Μιθρι­δάτου πρὸς Λεύ­κολλον περὶ φιλίας τε καὶ συμμαχίας. Ὁ δὲ ἀσμένως ἐδέ­χετο, εἰπὼν βεβαίους νομι­εῖν τὰς συμβά­σεις, εἰ μὴ καὶ τοῖς Σινωπεῦσιν ἀγορὰν διαπέμ­ποι. Ὁ δὲ οὐ μόνον τὸ κελευόμενον ἔπραττεν, ἀλλὰ καὶ ἃ πα­ρεσκεύαστο πέμπειν τοῖς Μιθριδατείοις, ἐξαπέστειλε Λευκόλ­λῳ. (2) Ταῦτα οἱ περὶ Κλεοχάρην θεασάμε­νοι, καὶ τέλεον ἀπ­ογνόντες, πλοῦτον πολὺν ταῖς ναυσὶν ἐνθέμενοι, καὶ τὴν πόλιν διαρπάσαι τοῖς στρατιώταις ἐφέντες (ὑπὸ νύκτα δὲ ταῦτα ἐπράττετο) διὰ τῶν πλοίων ἔφευγον εἰς τὰ ἐσώτερα τοῦ Πόν­του (Σάνηγας δὲ καὶ Λαζοὺς ἐποίκους εἶχον τὰ χωρία), ταῖς ὑπο­λειφθείσαις τῶν νεῶν πῦρ ἐνέντες. (3) Αἰρομένης δὲ τῆς φλογός, ᾔσ θετο Λεύκολ­λος τοῦ ἔργου, καὶ κλίμακας κελεύει προσάγειν τῷ τεί­χει. Οἱ δὲ ὑπερέβαινον· καὶ φθόρος ἦν κατ᾽ ἀρχὰς οὐκ ὀλίγος· ἀλλὰ τὸ πάθος Λεύκολλος οἰκτείρας, τὴν σφαγὴν ἐπέσχεν. Οὕτω μὲν οὖν ἥλω καὶ ἡ Σι­νώπη· ἔτι δὲ ἡ Ἀμά­σεια ἀντεῖχεν, ἀλλὰ μετ᾽ οὐ πολὺ καὶ αὐτὴ προσεχώ­ρησε Ῥωμαίοις.

LIV

Bunun üzerine Romalıların komutanı Lucullus Sino­pe önle­ri­ne geldi ve kenti güçlü bir şekilde dört bir taraftan kuşatma altına aldı. Bunun üze­rine Mithradates’in oğlu Ma­khares, Lu­cullus’a dost­luk ve müttefik­lik konusun­da elçile­rini yolladı. Lucullus da bu isteği memnuniyetle kabul etti; eğer Makhares Sinopelilerin agora’sına erzak yardımı gön­dermeyi keserse, anlaşmalara kesinlikle uyaca­ğını ifade etti. Makhares sadece bu emre itaat etmekle kalmadı; aynı zamanda Mithradates’in güç­lerine gön­dermek amacıyla hazır­lanmış erzakları Lu­cullus’a yol­ladı. (2) Kleo­kha­res ve çevre­sin­dekiler olanları öğ­ren­dikten sonra, bütün umut­larını kaybet­tik­lerinden Sinope’­de­ki zenginliğin büyük bölümü­nü ge­milere yük­le­yip, as­ker­lerini kenti yağmalamak için gönder­dikten sonra (gece boyun­ca bu şeyleri yaptılar), teknelerden geride bırakılmış olanları ate­şe vere­rek, gemileriyle Pon­tos’un iç kısımlarına kaçtılar (bu top­raklara Sanegai ve Lazoi kolonileri sa­hipti). (3) Kentten alev­ler yükselmeye başla­yınca, Lucullus duru­mun farkına vardı ve merdi­venleri sura sevk et­melerini emretti. Askerler sur­lara tır­mandı ve başlangıçta azımsanmayacak oran­da vatandaş öl­dü; ama Lucullus ızdırap çeken halka acıyarak katliamı durdur­du. Sinope bu şekilde ele geçti; bu sırada Amaseia hala di­reni­yor­du; ancak kısa süre sonra, bu kent de Romalı­lara tes­lim oldu.

LV

Μιθριδάτης δὲ ἐνιαυτὸν καὶ μῆνας ὀκτὼ ἐν τοῖς μέρε­σι τῆς Ἀρμενίας δια­τρίβων, οὔπω εἰς ὄψιν κατέστη Τιγράνου. Ἐπεὶ δὲ Τιγράνης ἐδυσωπήθη εἰς θέαν αὐ­τὸν καταστῆσαι, μετὰ λαμπρᾶς τε τῆς πομπῆς ἀπήντα καὶ βα­σιλικῶς ἐδεξιοῦτο. Ἐπὶ δὲ τρεῖς ἡμέρας ἀπορ­ρήτως αὐτῷ ὁμιλήσας, ἔπειτα λαμπρο­τάταις ἑστι­άσεσι φιλοφρονησάμενος μυρίους δίδωσιν ἱππεῖς, καὶ ἐπὶ τὸν Πόντον ἐκπέμπει.

LV

Mithradates bir yıl sekiz aydır Armenia’nın çeşitli yörele­rinde zaman harcamasına karşın, henüz Tigranes’le görüş­memişti. Tigranes sonunda onun huzuruna kabulünü tasvip edip gör­kemli bir geçit töreniyle onu karşıladı ve krali bir şekilde se­lam­ladı. Üç gün boyunca onunla gizli planlar üzerinde ko­nu­şup, onu görkemli şölenlerle dostane bir şekilde ağır­la­dıktan son­ra, Mithradates’e on bin süvari verdi ve Pon­tos’a gön­derdi.

LVI

Λεύκολλος δὲ εἰς τὴν Καππαδοκίαν ἐληλυθὼς καὶ φί­λον ἔχων τὸν ἐπάρ­χοντα ταύτης Ἀριοβαρζάνην, διέβη τε παρὰ δόξαν πεζῇ τὸν Εὐφράτην, καὶ προσῆγε τὸν στρατὸν τῇ πόλει, ἐν ᾗ τάς τε Τιγράνου παλλακίδας φυ­λάττεσθαι μεμαθήκει, καὶ πολλὰ τῶν σφόδρα τιμί­ων. Καταλελοίπει δὲ καὶ τοὺς Τιγρανόκερτα πολιορ­κήσοντας, καὶ στ­ράτευμα ἄλλο ἐπὶ τῶν πολισμά των τὰ σπουδαιότερα. (2) Οὕτω δὲ τῆς Ἀρμενίας κατὰ πολλὰ μέρη πολι­ορκουμένης, ἔπεμπε Τιγράνης ἀνακα­λῶν Μιθριδάτην, καὶ στρατὸν δὲ πε­ρὶ τὴν πόλιν, ἐν ᾗ τὰς παλλακίδας ἔθετο, διέπεμ­πεν· οἳ καὶ παραγεγονό­τες, καὶ τοξείᾳ τοῦ Ῥωμαίων στρατοπέ­δου τὰς ἐξόδους δια­κλείσαντες, τάς τε παλλακίδας καὶ τὰ τιμι­ώτατα τῶν κειμηλίων διὰ νυκτὸς προεξέ­πεμψαν. (3) Ἡμέ­ρας ἀνα­σχούσης, καὶ τῶν Ῥωμαίων ἅμα [καὶ] τῶν Θρᾳ­κῶν ἀνδρείως ἀγ­ω­νιζομένων, φόνος πολὺς τῶν Ἀρμενί­ων γίνεται, ζωγρίᾳ τῶν ἀνῃρ­ημένων ἑάλω­σαν οὐκ ἐλάτ­τους· τὰ γε προαποσταλέντα διε­σώζετο πρὸς Τιγ­ράνην.

LVI

Lucullus, Kappadokia’ya geldikten sonra, ülkenin yöneti­cisi Ariobarza­nes’i dost olarak yanına alıp, piyade birlikleriyle bek­lenmedik şekilde Euphrates’i aştı ve Tigranes’­in eşlerini [ha­re­mini] ve bol miktarda son derece kıymetli hazinelerini korudu­ğunu öğrendiği kente doğru ordu­sunu sevk etti. Lu­cullus ay­rıca ordusunun bir kısmını Tigranokerta’yı kuşat­ma­ları ve ge­ri kalanını ise, yöredeki diğer önemli kent­çikleri ele geçirme­leri için gönderdi. (2) Bu şekilde Armenia’nın bü­yük bir bölü­mü kuşatma altına alınınca, Tigranes, Mithrada­tes’i geri çağır­mak üzere adamla­rını gönderdi ve ordusunu eşleri­nin bulun­duğu kentin çevresine yolladı. Bu birlikler kente ulaşmaları­nın ardından oklarıyla Roma­lıların kampla­rından dışarı çık­malarını en­gelleyerek, geceleyin Tigranes’in eş­le­rini ve hazi­nelerin en kıymetlilerini kentten uzağa taşımaya muktedir oldular. (3) Ancak günün ilk ışıklarıyla birlikte Ro­malıların ve Trakya­lıların birlikte cesurca savaşmaya baş­la­ma­larıyla, Arme­nialıların büyük bir bölümü kılıçtan ge­çirildi ve en az bir o kadarı da canlı ele geçirildik­ten sonra esir edildi. Bu­nunla bir­likte Tigranes’e göndermiş oldukları kar­go [hazi­neler ve kralın eşleri] güvenli bir şekilde yerine ulaştı.

LVII

Δύναμιν δὲ οὗτος ἀθροίσας ὀκτὼ μυριάδας κατέβαινε, τήν τε Τιγρανο­κέρ­ταν ἐξαιρησόμενος τῶν συνεχόντων καὶ ἀμυνού­μενος τοὺς πολεμί­ους. Φθάσας δὲ καὶ ἰδὼν τὸ Ῥωμαίων ὀλί­γον στρατόπεδον, ὑπεροπτικοὺς ἠφίει λόγους, ὡς, εἰ μὲν πρεσβευταὶ παρεῖεν, πολλοὶ, φάμε­νος, συν­ῆλθον· εἰ δὲ πο­λέμιοι, παν­τελῶς ὀλίγοι· καὶ ταῦτα εἰπὼν ἐστρα­τοπεδεύ­ετο. (2) Λεύκολλος δὲ τέχνῃ καὶ μελέτῃ πρὸς τὴν μάχην παρα­ταξάμενος, καὶ θαρρύνας τοὺς ὑπ᾽ αὐτὸν, τρέπει τε τὸ δεξιὸν εὐθὺς κέρας, εἶτα τούτῳ συναπέκλινε τὸ πλησίον, ἑξῆς δὲ σύμ­παντες. Καὶ δεινή τις καὶ ἀνεπίσ­χετος τοὺς Ἀρμε­νίους ἐπέσχε τροπή· καὶ κατὰ λόγον ἡ τῶν ἀνθρώπων εἵ­πετο φθορά. (3) Τιγ­ράνης δὲ τὸ διάδημα καὶ τὰ παράσημα τῆς ἀρχῆς ἐπι­θεὶς τῷ παιδὶ, πρός τι τῶν ἐρυμάτων διαφεύγει. Ὁ δὲ Λεύκολλος πρὸς τὰ Τιγρα­νόκερτα ἀναστρέψας, προ­θυμότερον ἐπολιόρκει. Οἱ δὲ κατὰ τὴν πό­λιν Μιθριδάτου στρατηγοὶ, τῶν ὅλων ἀπε­γνω­κότες, ἐπὶ τῇ σφετέρᾳ σω­τηρίᾳ Λευκόλλῳ παρέδο­σαν τὴν πό­λιν.

LVII

Tigranes ise, [başkentini] kuşatanları ele geçirmek ve düş­man­larını ce­zalandırmak amacıyla seksen bin kişilik bir ordu top­ladık­tan sonra, [yük­seklerden kentin kurulmuş olduğu ovaya doğru] Tigranoker­ta’ya ilerledi. Tigranes gelip Roma­lıların ufak kampını gördükten sonra, onlar için şu aşağılayıcı söz­leri bildirdi; “eğer elçiler olarak beyanda bu­lun­mak için geli­yor­larsa, çok; eğer düşmanlar olarak savaşmak için geli­yor­larsa, kesinlikle az geldiler” dedikten sonra, ordugahını kurdu. (2) Lu­cullus ise, ordusunu ustalık­la ve özenle savaş düzenine soktuktan ve askerle­rini sözle­riyle cesaretlendirdikten sonra, doğruca Tigra­nes’in sağ kanadı üzerine yürüyerek onları kaç­maya zorladı. Ardından ordunun ana bölü­mü üzerine atıldı ve birbiri ardına hepsini bozguna uğrattı. Ay­rıca Ar­menialılar arasında korkunç ve durdurulamayan bir panik yayıldı ve bunu sözle anlatılmaz bir insan kıyımı izledi. (3) Tigranes, ta­cını ve hü­kümdar­lığının krali amblemlerini oğluna teslim et­tikten son­ra, kuvvetli tahkimata sahip kalelerinden birine kaç­tı. Lucullus ise, Tig­ranokerta’ya döndükten sonra, kenti daha sıkı bir şekilde kuşattı. Mithra­dates’in kent­teki komutanları, bütün umutlarını yitirmiş oldukları için, en azından kendi kurtuluş­larını sağlamak için kenti Lucullus’a teslim ettiler.

LVIII

Ὁ μέντοι Μιθριδάτης πρὸς Τιγράνην παραγεγονὼς ἀνελάμβανέ τε αὐτὸν, καὶ βασιλικὴν ἐσθῆτα περι­ετίθει τῆς συνήθους οὐκ ἐλαττου­μένην, καὶ λαὸν ἀθροίζειν συνεβούλευεν, ἔχων καὶ αὐτὸς δύναμιν οὐκ ὀλίγην, ὡς πά­λιν ἀναμαχούμενον τὴν νίκην. Ὁ δὲ πάντα τῷ Μιθριδάτῃ ἐπέτρεπεν, ἔν τε τῷ γενναίῳ καὶ συνετῷτὸ πλέον νέμων αὐτῷ, καὶ [ὡς] μᾶλλον ἀντέχειν εἰς τὸν πρὸς Ῥωμαίους πόλεμον δυναμένῳ. (2) Αὐτὸς δὲ πρὸς τὸν Πάρ­θον Φραδάτην διεπρεσβεύετο παραχωρεῖν αὐτῷ τὴν Μεσοπο­ταμίαν καὶ τὴν Ἀδιαβηνὴν καὶ τοὺς Μεγάλους Αὐ­λῶνας. Ἀφικ­ο­μένων δὲ πρὸς τὸν Πάρθον καὶ παρὰ Λευκόλλου πρέσ­βεων, τοῖς μὲν Ῥωμαίοις ἰδίᾳ φίλος εἶ­ναι ὑπεκρίνατο καὶ σύμμαχος, ἰδίᾳ δὲ τὰ αὐτὰ πρὸς τοὺς Ἀρμενίους διε­τίθετο.

LVIII

Bu sırada Mithradates, Tigranes’in yanına gelerek, ona moral verdi ve eskisinden daha aşağı kalitede olmayan geleneksel krali kıyafetler giy­dirdi. Kendisi hali hazırda önemli miktarda askeri güce sahip oldu­ğundan, tekrar savaşı yenileyerek, ye­nilgiyi telafi etmek için, şiddetle yeniden birlikte ordu topla­malarını tavsiye etti. Bunun üzerine Tigranes, ondaki asalete ve zekaya güvenmesinin yanı sıra, onun Romalılara karşı yapıl­acak bir savaşta onlara karşı başkalarından çok daha ye­te­nekli bir şekilde direnebilecek güce sahip olduğunu dü­şün­düğü için, herşeyi Mithrada­tes’in ellerine bıraktı. (2) Ken­disi ise, Part [Kralı] Phra­ates’e (eğer ken­dileriyle Romalı­lara kar­şı birlik olduğu taktirde) Me­sopotamia, Adiabe­ne ve Bü­yük Aulone bölgelerini ona terk edece­ğini bildiren bir elçi he­yeti gön­derdi. Bu sırada Lucullus yanından da Part kra­lına elçiler ge­lince, Phraa­tes elçilere kendisiyle Romalı­lar arasında dost­luk ve mütte­fiklik bağı olduğunu söyledi ve on­larla da Arme­nialılarla yaptığına ben­zer bir şekilde karşılıklı anlaştı.

LIX

Ὁ δὲ δὴ Κόττας ὡς εἰς τὴν Ῥώμην ἀφίκετο, τιμῆς παρὰ τῆς συγκλήτου τυγ­χάνει Ποντικὸς αὐτοκράτωρ καλεῖσθαι, ὅτι ἕλοι τὴν Ἡράκλειαν. Δια­βο­λῆς δὲ εἰς τὴν Ῥώμην ἀφικνουμένης, ὡς οἰκείων κερδῶν ἕνεκα τη­λι­καύ­την πόλιν ἐξαφανίσειε, μῖσός τε δημόσιον ἐλάμβανε, καὶ ὁ περὶ αὐτὸν τοσοῦτος πλοῦτος φθόνον ἀνεκίνει· διὸ καὶ πολλὰ τῶν λαφύρων εἰς τὸ τῶν Ῥωμαίων εἰσε­κόμιζε ταμιεῖον, τὸν ἐπὶ τῷ πλούτῳ φθόνον ἐκκρούων, εἰ καὶ μηδὲν αὐτοὺς πραοτέρους ἀπειργάζετο, ἀπὸ πολλῶν ὀλίγα νέ­μειν ὑπολαμβάνον­τας. Ἐψηφίσαντο δὲ αὐτίκα καὶ τοὺς αἰχμα­λώτους τῆς Ἡρακλείας ἀφίεσ­θαι. (2) Θρασυμήδης δὲ τῶν ἐξ Ἡρακ­λείας εἷς κατηγόρησεν ἐπ᾽ ἐκκλη­σίας τοῦ Κόττα, τάς τε τῆς πόλεως εἰσηγούμενος πρὸς Ῥωμαίους εὐνοίας, καὶ εἴ τι ταύ­της ἀποκλίνοιεν, οὐχὶ γνώμῃ τῆς πόλεως τοῦτο δρᾶν, ἀλλ᾽ ἤ τινος τῶν ἐφεστηκότων τοῖς πράγμασιν ἐξαπάτῃ ἢ καὶ βίᾳ τῶν ἐπιτι­θεμένων· ἀπῳκτίζετο δὲ τόν τε τῆς πόλεως ἐμπρησμὸν, καὶ ὅσα τὸ πῦρ ἀφανίσαι· ὅπως τε τὰ ἀγάλματα Κόττας καθῄ­ρει καὶ λείαν ἐποιεῖτο, τούς τε ναοὺς κατέσπα, καὶ ὅσα ἄλλα δι᾽ ὠμότητος ἐλθὼν ἐπεπράγει· τόν τε χρυ­σὸν καὶ τὸν ἄργυρον τῆς πόλεως ἀναγράφων ἀνα­ρίθμητον, καὶ τὴν ἄλ­λην τῆς Ἡρακ­λείας ἣν ἐσφετερί­σατο εὐδαιμονίαν.

(3) Τοιαῦτα τοῦ Θρα­συ­μήδους μετ᾽ οἰμωγῆς καὶ δακρύων διεληλυθότος, καὶ τῶν ἡγε­μόνων ἐπι­κλασθέντων τῷ πάθει (καὶ γὰρ παρῆλθε καὶ τὸ τῶν αἰχμαλώτων πλῆθος, ἄνδρες ὁμοῦ καὶ γυναῖκες μετὰ τέκνων, ἐν πενθίμοις ἐσθή­σεσι, θαλλοὺς ἱκεσίους μετ᾽ ὀλοφυρμῶν προτεί­νοντες), ἀντιπαρελθὼν ὁ Κόττας βραχέα τῇ πατρίῳ διελέχθη γλώττῃ, εἶτα ἐκα­θέσθη. Καὶ Κάρβων ἀνα­στὰς, “Ἡμεῖς, ὦ Κόττα,” φησὶ, “πόλιν ἑλεῖν ἀλλ᾽ οὐχὶ καθελεῖν ἐπετρέψαμεν.” Μετ᾽ αὐτὸν δὲ καὶ ἄλλοι ὁμοίως Κότταν ᾐτιά­σαντο. (4) Πολ­λοῖς μὲν οὖν ἄξιος ὁ Κόττας ἐδόκει φυγῆς· μετ­ριάσαν­τες δ᾽ ὅμως ἀπεψηφίσαντο τὴν πλατύ­σημον αὐτοῦ· Ἡρακ­λεώταις δὲ τὴν χώραν καὶ τὴν θάλασσαν καὶ τοὺς λι­μένας ἀπο­κατέστησαν, καὶ μηδένα δουλεύειν ψῆφον ἔθεν­το.

LIX

Cotta ise, Roma’ya geldi ve Herakleia’yı ele geçirmiş oldu­ğu için, Se­natus’tan “Ponticus imperator” sıfatıyla adlandı­rılmak onurunu elde et­ti. Ancak Cotta’nın kişisel kazanç hırsı yüzün­den görkemli bir kenti yok etmiş olduğu suçla­ması Roma’ya ulaşınca, halkın nef­retini üze­rine çek­ti. Ayrı­ca kendisinin bu şekilde sahip olduğu, böylesine büyük ser­vet kıskançlık uyan­dırdı: Bu yüzden zenginli­ğinin neden ol­duğu kıs­kançlığı önle­mek amacıyla, yağmaladığı malların büyük bir kısmını Ro­ma­lıların hazinesine bağışladı; gene de ele geçirmiş olduğu büyük mik­tardaki ganimetin çok az bir kısmını hibe ettiğini düşünen insanların öf­kesini dindire­medi. Ve derhal Herakleialı esirle­rin serbest bırakılması oy birliğiyle kabul edildi. (2) Herak­leialılardan biri olan Thra­sy­medes ise, Sena­tus’ta Cotta’yı suç­ladı. Kentin Ro­malılara karşı iyi niyetini an­latıp; eğer bunun dışındaki bir tavırla Romalılara aykırı düştüyseler, bunu ken­tin ortak kararıyla değil; fakat bilakis ya devletin yönetimi için göre­ve getirilmiş olanlardan birinin namussuzluğuyla ya da kenti ele geçirmek için saldıran düşmanların zoruyla yapmış­lardı: Thrasyme­des, kenti harap ettiği ve ateşe vererek yok et­meyi em­rettiği için Cotta’ya karşı yüksek sesle serzenişte bu­lun­du; Cotta heykelleri nasıl yerlerin­den söküp, alıp götürdü ve yağmacılık yaptı, tapınak­ları nasıl yerle bir etti ve kente girdikten sonra, diğer zulümle­riyle halkı nasıl cezalan­dırdı, bir bir anlattı. Dahası kentin sahip olduğu altın ve gümüş mik­ta­rını sayıp döktü. Ayrıca, Cotta’nın Herak­leia’nın diğer zen­ginliklerine nasıl el koyarak götürdüğünü, izahat etti.

(3) Thra­symedes’in feryat fi­gan, gözyaşları içinde bu şeyleri anlatarak konuşmasını tamamlamasının ardından, Romalı Se­natus üye­lerinin kendi­le­rine acımasına ve yüksek sesle cevap vermele­rine neden oldu (zira, bu sırada tutsakların büyük bir bö­lümü Thrasymedes’in yanında bulunuyordu, bütün erkekler ve ka­dınlar çocuklarıyla birlikte, yas kıyafet­leri içinde ve üzüntüy­le ya­kararak yeni sürgün zeytin dalla­rını ileri doğru uzatıyor­lardı). Bunun hemen akabinde Cotta kürsüye gelip, ana dilinde kısa bir söylevle ken­dini savundu, ardından dönüp yerine otur­du. Ancak Car­bo ayağa kalkıp, “Ey Cotta!, biz”, “seni kenti ele geçirmen için gön­derdik; onu harap et­men için değil” dedi. Carbo’nun ardından baş­kaları da söz alarak benzer şekillerde Cotta’yı itham ettiler. (4) Bu yüzden, birçokları için Cotta sür­güne gönderilmeye layık biri gibi göründü: gene de sürgüne yol­lamak yerine, onu daha az bir cezaya çarptırıp, sadece Se­natus üyeliğini oy ka­rarlığıyla kaldırdılar; Herak­leialılara ise, topraklarını, denizi ve liman­larını geri verdiler ve Herakleialı­lardan hiçbirinin köle yapılmamasını oybirliğiyle kararlaş­tırdılar.

LX

Ταῦτα Θρασυμήδους διαπραξαμένου, ἐπὶ τὴν πατρίδα μὲν τοὺς πολλοὺς ἐξέπεμψεν· αὐτὸς δὲ μετὰ Βριθαγό­ρου τε καὶ Προπύ­λου (παῖς δ᾽ ἦν ὁ Πρό­πυλος Βριθα­γόρου) κατὰ τοὺς ἑξῆς ἐπιμέ­νων χρόνους, τὰ λοιπὰ τῶν ἐπει­γόντων καθίστατο· καί τινων ἐτῶν ἀνυσθέν­των τρισὶν ἐπακτρίσιν εἰς τὴν Ἡράκλειαν ἐπανά­γεται. Ἀφικόμενος δὲ πάντα τρόπον ἐπενόει ἀνοικίζεσ­θαι τὴν πόλιν, καθάπερ εἰς παλιγγενεσίαν ἀνακαλούμενος. (2) Ἀλλὰ πάν­τα πράττων μόλις εἰς ὀκτακισχιλίους, ἅμα τοῖς οἰκετικοῖς σώμασιν, συλ­λεγῆναι κατεπράξατο. Βριθαγόρας δὲ, ἤδη τῆς πό­λεως αὐξομένης, ἐλπί­δας ἐποιήσατο πρὸς ἐλευθερίαν τὸν δῆμον ἀνενεγκεῖν· καὶ διαγεγονότων μὲν πολλῶν ἐτῶν, ἤδη δὲ τῆς Ῥωμαίων ἡγεμονίας εἰς ἕνα περιισταμένης ἄνδρα, Γάϊον Ἰού­λιον Καίσαρα, πρὸς τοῦτον ἠπείγετο. (3) Συνεπρέσ­βευ­ον δὲ αὐτῷ ἄλλοι τέ τινες τῶν ἐπιφανῶν, καὶ ὁ υἱὸς Πρόπυλος. Γνωσ­θεὶς οὖν τῷ Καίσαρι Βριθαγόρας, καὶ διαπραξάμενος ἐγ­γυτέρω τῇ φιλίᾳ προσ­ελθεῖν, δι᾽ ὑπο­σχέσεως ἐγένετο· οὐ μὴν ἐξ ἐφόδου γε λαβεῖν τὴν ἐλευθε­ρί­αν ἠδυνήθη, ἅτε δὴ οὐκ ἐν τῇ Ῥώμῃ, ἀλλ᾽ ἐφ᾽ ἕτερα τοῦ Γαΐου περιτρέ­χοντος. Οὐκ ἀφίστατο μέντοι γε Βριθαγόρας, ἀλλὰ περὶ πᾶσαν τὴν οἰκου­μένην αὐ­τός τε καὶ Πρόπυλος συμπεριαγόμενος τῷ Καίσαρι ἐβλέπετο παρ᾽ αὐτοῦ, ὡς ἐπισημειούμενον τὸν αὐτοκρά­τορα τῆς λιπαρή­σεως αὐτὸν ἀπο­δέχεσθαι.

(4) Δωδε­καετίας δὲ τὴν παρεδρίαν δια­μετρού­σης, καὶ περὶ τῆς εἰς Ῥώμην ἐπανόδου τοῦ Καίσαρος δια­νοουμένου, ὑπό τε τοῦ γήρους καὶ τῶν συν­εχῶν πόνων κατατρυ­χωθεὶς Βριθα­γόρας τελευ­τᾷ, μέγα πένθος τῇ πατρίδι κατα­λι­πών. Εἰς τοιοῦτον μὲν τέλος καὶ ὁ ῑς̄ λόγος τῆς Μέμνονος ἱστο­ρίας τελευτᾷ. (5) Ἔστι δὲ ἡ συγγραφὴ νουνεχὴς μὲν καὶ τὸν ἰσχ­νὸν μετα­διώ­κουσα χα­ρακτῆρα, οὐ μὴν οὐδὲ τοῦ σα­φοῦς ἀμελοῦσα, εὐ­λαβ­ουμένη δὲ καὶ τὰς ἐκ­βολὰς, πλὴν εἰ μή πού τις ἀνάγκη συν­υφαίνειν καὶ τὰ ἔξω­θεν ἐγκελεύεται τῆς προθέσεως. Οὐδὲ πρὸς ταύτην δὲ ἐπὶ τὸ συχνὸν ἀποκλίνει, ἀλλὰ τὸ κατεπεῖγον ἐπι­μνη­σθεῖσα ἔχεται πάλιν εὐεπιστρόφως τῆς προτεθείσης αὐτῇ κατ᾽ ἀρχὰς γνώμης. (6) Καὶ λέξεσι δὲ, εἰ μή που σπανίως ἐξ­αλ­λατ­τούσαις, ταῖς συνήθεσι χρᾶται. Τὰς δὲ πρώτας η̄ ἱστορίας καὶ τὰς μετὰ τὴν ἕκτην καὶ δεκά τὴν ῑς̄ οὔπω εἰπεῖν εἰς θέαν ἡμῶν ἀφιγμένας ἔχομεν.

LX

Thrasymedes bu şeyleri başarıyla sonuçlandırıp, Herakleialıların büyük bir bölümünü vatanlarına geri gönderdi; kendisi ise, hem Brithagoras hem de Propylos ile birlikte (bu Propylos Britha­goras’ın oğluydu) bir süre boyunca Roma’da kalarak, geride kalan zorunlu işleri düzene koy­du. Sonunda yıllar sonra üç hafif tekneyle Herakleia’ya döndü. Herak­leia’ya gelmesiyle birlikte kenti yeniden yerleştirmek için, sanki ölüyü yeniden dirilt­mek istercesine her yolu denedi. (2) Ancak bütün çaba­ları sonucunda kendi akrabalarıyla birlikte, sadece sekiz bine ya­kın göçmen toplamayı başardı. Brithagoras ise; bu şekilde kentin nü­fusu­nun artma­sıyla, halkın ba­ğım­sızlığını el­de etmek umuduna ka­pıldı. Aradan birçok yıl geç­mesinin ar­dından, ar­tık Romalıların tek adama doğru yö­ne­len yö­neti­min­de Gaius Iulius Caesar ağır basıyordu. (3) Brithagoras ile ken­tin önde ge­len kişileri arasından diğer bazıları ve oğlu Propylos, elçi he­yetinde bir araya geldiler. Bunun üzerine Brithagoras, Caesar ile elçi olarak tanıştırılıp, onunla daha yakın dost olma­yı başa­rınca, Herakleia üzerine söz aldı. An­cak o sırada Caesar’­ın Ro­ma’da kalmayıp, baş­kala­rına karşı seferde bulunduğun­dan, kentin bağım­sızlığını elde etmeyi ba­şar­mada muvaffak oluna­madı. Gene de Britha­goras vaz­geç­me­di; bilakis kendisi ve Pro­pylos, Caesar’la birlik­te dola­şarak onun yanında dünya­nın is­kan edilmiş bütün yörele­rini gördü. Bu sırada, sanki dic­tator’­un da onun talebini kabul ettiği gözlem­lendi.

(4) On iki yıllık zaman dilimi süresince düzenli olarak yanında bu­lunma­sına karşın, tam Caesar’ın Ro­ma’ya geri dönmeyi düşün­düğü sırada, yaşlılık ve stres do­lu gayret­leri yüzünden yıpra­tılmış olan Brithagoras geride vatanına bü­yük bir yas bı­raka­rak öldü. Memnon Tarihi’nin on altıncı ki­tabı bu şekilde son bulur. [Photios’un Sonsözü]: (5) Bu tarih kitabı mantık silsilesi içinde ve sade bir üslup izle­yerek, aşi­kar gerçeklere kayıtsız kalmayıp, hiçbir detayı göz ardı etmeksizin ka­leme alınmıştır; eğer bir yerde konu bütün­lü­ğü dışında bir şey anlatmak zorunluysa, ancak o zaman ko­nu dışı ifadeye gereksinim duyar. Gene de bu ara sözle uzun süre oyalanmaz; bilakis gerekli şey­den kısaca söz et­tikten son­ra, usturuplu bir şekilde asıl konunun ana fikrine tekrar dö­ner. (6) Ayrıca; eğer bazı yerler­de nadiren kul­lanılan alışıl­ma­dık ifa­de­leri saymazsak, genel olarak anlaşılır kelimeler kulla­nır. Söz konusu ta­rih eserinin ilk sekiz kitabı ve on al­tıncı ki­tabından sonrası bizlerin eline herhangi bir şe­kilde ulaş­mamış ol­duğu için henüz bu konuda bir fikir bildirmeye muk­tedir değiliz.

  • Atıf Düzeni
  • Direkt Link

Memnon, ΠΕΡΙ ΗΡΑΚΛΕΙΑΣ [Herakleia Pontike Tarihi]. Çev.: Murat ARSLAN. Libri I (2015) 127-208.

Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2015/lbr-0022

12 Temmuz 2016 Aykan A.
← Arrianus’un Karadeniz Seyahati
Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Agesilaos →

eISSN: 2458-7826

Yayın Gönderme

Çalışmalarınızı Editöryal Prensiplere ve Yazım İlkelerine göre düzenledikten sonra,  libri@akdeniz.edu.tr
adresine gönderebilirsiniz.

SCImago Journal & Country Rank

eISSN: 2458-7826

    PhaseKapakWeb
    PhaseKapakWeb
    PhaseKapakWeb PhaseKapakWeb PhaseKapakWeb

    SAYI I (2015)

    SAYI II (2016)

    SAYI III (2017)

    SAYI IV (2018)

    Search for Publication

    En çok okunanlar

    • Arkaik Dönem İonia Üretimi Ticari Amphoralar
      Arkaik Dönem İonia Üretimi Ticari A...
    • Plutarkhos, Moralia: Şans Üzerine
      Plutarkhos, Moralia: Şans Üzerine
    • Tarihe Yön Veren Büyük Komutanlar: İskender, Hannibal ve Sezar’ın Liderlik Dehası
      Tarihe Yön Veren Büyük Komutanlar: ...
    • Barbarlıktan Medeniyete Vikingler
      Barbarlıktan Medeniyete Vikingler
    • Yunan ve Roma’da Ölü Kültü
      Yunan ve Roma’da Ölü Kültü
    • Antikçağ’dan Bugüne Glykon Kültü
      Antikçağ’dan Bugüne Glykon Kültü
    • Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Pompeius & Karşılaştırma
      Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Pompe...
    • Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı?
      Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart mı?
    • Gracchus Kardeşler
      Gracchus Kardeşler
    • Persler: Anadolu’da Kudret ve Görkem (The Persians: Power and Glory in Anatolia)
      Persler: Anadolu’da Kudret ve Görke...
    • Konstantinopolis: Şehrin Dokusu
      Konstantinopolis: Şehrin Dokusu
    • Manisa Müzesi Heykeltıraşlık Eserleri
      Manisa Müzesi Heykeltıraşlık Eserle...
    • Cumhuriyet Dönemi Roma Vergi Sistemi
      Cumhuriyet Dönemi Roma Vergi Sistem...
    • Antik Kentler: Antik Yakındoğu, Mısır, Yunan ve Roma’da Kentsel Yaşamın Arkeolojisi.
      Antik Kentler: Antik Yakındoğu, Mıs...
    • L. Catilina Söylevi
      L. Catilina Söylevi

    PhaseKapakWeb

    eISSN: 2149-7826

    Libri

    • Ana Sayfa
    • Dergi Hakkında
    • Son Sayı
    • Arşiv
    • Yazım İlkeleri
    • Yayın Süreci
    • İletişim

    Creative Commons Lisansı
    Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari-AynıLisanslaPaylaş 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

    Son Çıkan Yayınlar

    • Strabon, Geographika (Coğrafya): Kitap XI.1-14 20 Mart 2025
    • Stamped Amphora Handles from Magarsus 18 Şubat 2025
    • New Dedications from Phaselis to Apollon Epidamos, Artemis Pergaia and Hephaistos 28 Aralık 2024
    • New Inscriptions from Olympos (Lykia) 21 Aralık 2024
    • New Inscriptions from Nikaia XVI: Votives to Zeus (Bronton and Gorzaios) 18 Aralık 2024
    • New Reading of I.Mylasa I, 403 15 Aralık 2024
    • A Wandering Jewish Tombstone 9 Aralık 2024
    • Eine Gruppe neuer Grabinschriften aus Kestel bei Bursa 27 Mart 2024

    Yayın Arama

    Arşiv

    Flag Counter
    • Ana Sayfa
    • Dergi Hakkında
    • Son Sayı
    • Arşiv
    • Yayın Etiği
    • Yayın Gönderme
    • Yazım İlkeleri
    • Yayın Süreci
    • İletişim
    Copyright © 2015 www.libridergi.org
    • Türkçe
    • English (İngilizce)