Arkeolojinin Kısa Tarihi
Brian FAGAN
ISBN: 9786051719511
Sayfa: 416
Baskı Yılı: 2019
Baskı Yeri: İstanbul
Yayınevi: Alfa Yayıncılık
LIBRI V (2019) 59-63
Geliş Tarihi: 06.03.2019 | Kabul Tarihi: 04.08.2019
Elektronik Yayın Tarihi: 01.11.2019
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2019
B. FAGAN, Arkeolojinin Kısa Tarihi. İstanbul 2019. Alfa Yayıncılık, 416 sayfa. Çev. A. YILMAZ. ISBN: 9786051719511
Hellence’de Antik, Eski anlamlarına gelen arkhaios ile söz, bilgi, düşünce ve kavrayış anlamlarına gelen logos kelimelerinin birleşiminden oluşturulan arkhaiologos kelimesi, ilk kez Atinalı düşünür Platon (MÖ 427-347) tarafından Hippias Maior diyaloğunda (285D), halkın eski kahramanların soylarına ve eski kentlere olan ilgisinden bahseden Hippias’a söylettirilmiştir. Bir diğer Atinalı Thukydides (MÖ 460-400) ise Peloponnessos Savaşları olarak bilinen eserinde (I. 7.), bugün arkeolojik bir yaklaşım olarak kabul edilmesi mümkün bir şekilde, Delos’u yağmalayan Atinalıların burada açtıkları mezarlarda karşılaştıkları ölü gömme biçimlerinin ve mezarlarda bulunan eşyaların Karialıların ölü gömme gelenekleriyle benzerlik gösterdiğini ifade etmiş ve bu tespitten yola çıkarak eskiden yaşamış bu adalıların korsanlık yaptığı sonucuna ulaşmıştır. İnsanların her dönemde, uzak ya da yakın geçmişte meydana gelen olaylar hakkında bilgi sahibi olma ihtiyacı içinde oldukları söylenebilir. Geçmişte yaşanan bu olayların ortaya çıkarılması, değerlendirilmesi ve anlamlı bir sonuca erdirilmesi, uzun bir süreç içerisinde gelişen arkeolojik yöntemler sayesinde mümkün olmuştur. Nitekim binlerce yıldır bilinen ve çeşitli şekillerde kullanılan “arkeoloji” kelimesi günümüzde en kısa şekliyle tarihöncesinde ve tarihsel dönemlerde insan geçmişini araştıran bir bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. Tanıtımı yapılan bu eserde arkeoloji biliminin, adanmış çalışmaların neticesinde ya da bazen sadece tesadüflerle ortaya çıkan keşifler ışığı altında bir bilim dalı olarak nasıl geliştiği, kısa bölümler halinde okuyucuya aktarılmaktadır.
Eser, İçindekiler (6-9), 40 bölümlük ana metin (9-405) ve Dizin (406-416) kısımlarından oluşmaktadır. Geriye Dönük Merak (9-18) başlıklı birinci bölümde, MS 79 yılında patlayan Vezüv Yanardağı’nın saçtığı toz ve küllere gömülen Herculaneum kentinin günümüzden 300 yıl önce bir çobanın su kaynağı bulmaya çalışırken kazdığı yerden nasıl keşfedildiği, arkeolojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıkmaya başladığı bu ilk dönemlerde, öncü olarak kabul edilebilecek Johann Joachaim Winckelmann, Paul Emile Botta, Austen Henry Layard, Lord Carnarvon ve Daniel Cahen’in keşiflerine ve yaptıkları çalışmalara değinilmiştir. Eşekler ve Firavunlar (19-28) başlıklı ikinci bölümde, 1798 yılında genç Napolyon Bonapart’ın ordusu ve bilim insanlarıyla Mısır’a gelişi ve yapılan çalışmalarla antik Mısır Uygarlığı’nın keşfine atılan ilk adımlar anlatılmaktadır. Eski Mısır’ı Yorumlamak (29-38) başlıklı üçüncü bölümde Rosetta Taşı’nın çözümlenmesi, böylece antik Mısır’ın resmi dilinin keşfi anlatılmaktadır. Ninova Kazıları (39-48) başlıklı dördüncü bölümde, XIX. yüzyıl başlarında insanların kutsal metinlerden bildikleri Ninova kentini bulmak üzere Paul Emile Botta tarafından 1842 yılında bölgede yapılan çalışmaları ve bu çalışmaların neticesinde Assur kralı II. Sargon’un (MÖ 722-705) sarayının keşfi, Botta’nın çağdaşı Austen Henry Layard tarafından aynı bölgede bulunan höyüklere ilişkin yapılan çalışmalar aktarılmaktadır. Tabletler ve Kazılan Tüneller (49-57) başlıklı beşinci bölümde Henry Rawlinson’un Babil ve Elam dillerini Mezopotamya Bölgesinde çeşitli yerlerden çıkarılan kil tabletler üzerinden incelemesi, bir kazıcı çırağı olan George Smith’in Kuyuncik’de yaptığı kazılar ve buluntuları anlatılmaktadır. Mayalar Ortaya Çıkıyor (58-67) başlıklı altıncı bölümde, 1840 yılında John Lloyd Stephens ve Fredrick Catherwood’un Orta Amerika Bölgesi’nde eski Maya Uygarlığı kalıntılarının keşfi ve keşiflerini takiben bölgede yaptıkları çalışmalar aktarılmaktadır. Baltalar ve Filler (68-78) başlıklı yedinci bölümde İngiliz toprak sahibi John Frere’nin 1797 yılında Hoxne’de keşfettiği antik taş baltalar ve fil kemikleri ile William Smith ve Charles Lyell’in toprağın çeşitli katmanlarında keşfettikleri benzer buluntulara, bölgedeki mağaralarda rastlanan diğer kültür kalıntılarına değinilmektedir. Büyük Dönüm Noktası (78-87) başlıklı sekizinci bölümde, Charles Darwin ve Eugene Dubois’in canlı türlerin evrimi ve insan fosillerinden yola çıkarak yaptıkları değerlendirmeler aktarılmaktadır. Üç Çağ (88-97) başlıklı dokuzuncu bölümde Danimarkalı Christian Jürgensen Thomsen’in tarih öncesi dönemleri; taş, tunç ve demir çağı olarak kısımlara ayırması anlatılmaktadır. Buzla Kaplı Bir Dünyada Taş Çağı Avcıları (98-107) başlıklı onuncu bölümde, Le Moustier, La Ferrassie, La Madeleine ve Cro-Magnon mağaralarından elde edilen buluntular ve tarih öncesi ilk Avrupalı toplulukların izlerinin keşfi anlatılmaktadır. Çağlar Boyu (108-117) başlıklı on birinci bölümde 1853 yılında İsviçre’nin, sonradan MÖ 4000-1000 yıllarına tarihlenecek olan göl yerleşimlerine değinilmektedir. Höyük Yapıcılar Miti (118-127) başlıklı on ikinci bölümde yerli Amerikalılar yapıldığı düşünülen ve yeni yerleşimciler tarafından XIX. yüzyıl başlarında keşfedilen höyükler anlatılmaktadır. Bilinmeze Adım Atmak (128-137) başlıklı on üçüncü bölümde Amerikan yerlileri tarafından yapılan pueblo isimli yerleşim yerlerinin keşfi ve bu yerleşim yerlerinde yapılan incelemeler anlatılmaktadır. Boğalar! Boğalar! (138-147) başlıklı on dördüncü bölümde 1868 yılında Altamira ve Lascaux mağaralarında polikrom (çok renkli) duvar resimlerinin keşfedilmesi aktarılmaktadır. Homeros’un Kahramanlarının Peşinde (148-157) başlıklı on beşinci bölümde, Heinrich Schliemann’ın Antik Troia tutkusu, Troia ve Mykenai antik kentlerinde yürüttüğü faaliyetler ve elde ettiği buluntular anlatılmaktadır. Örgütlü Sağduyu (158-167) başlıklı on altıncı bölümde, Lane Fox Pitt Rivers’ın 1893 yılında Wor Barrow’daki uzun bir tümülüsde, kendi ifadesiyle mantıklı bir biçimde yürütülen çalışmalarına değinilmektedir. Küçük ve Gösterişsiz (168-177) başlıklı on yedinci bölümde Flinders Petrie’nin 1880 yılında Giza Piramitleri’ne ilişkin çalışmaları, Memphis Antik kenti yakınlarındaki Ghurab kentinde yaptığı araştırmalar aktarılmaktadır. Minatouros’un Sarayı (178-187) başlıklı on sekizinci bölümde Arthur John Evans’ın 1894 yılında Girit Adası’nda Kral Minos’un sarayını keşfi ve bu bölgede yaptığı çalışmalara değinilmiştir. Erkek İşi Değil (188-197) başlıklı on dokuzuncu bölümde, alanda iki kadın öncü olan Gertrude Bell ve Harriet Boyd Hawes’in Suriye, Petra, Mısır ve Fas’ta yaptıkları çalışmalar anlatılmıştır. Kilden Tuğlalar ve Bir Tufan (197-206) başlıklı yirminci bölümde I. Dünya Savaşı (1914- 1918) sonrasında Babil Antik kenti bölgesinde sürdürülen kazılarda elde edilen antik tuğlaların üretilme şekillerine göre yapılan tespitlere ve araştırmalara değinilmiştir.
Şahane Şeyler (207-2016) başlıklı yirmi birinci bölümde Howard Carter’in 1922 yılında firavun Tutankamon’un (MÖ 1332-1323) açılmamış mezarını keşfi ve sonrasında Yukarı Mısır’da eski eserlerden sorumlu müfettiş olarak yaptığı çalışmalar anlatılmıştır. Bir Şefe Yarışır Bir Saray (218-227) başlıklı yirmi ikinci bölümde, 1891 yılında Afrika’da Büyük Zimbabve’nin antik taş duvarlı labirenti ve şehrin evlerinin keşfi aktarılmaktadır. Doğu ve Batı (228-237) başlıklı yirmi üçüncü bölümde eski eser toplama tutkusuyla Çin’de başlayan arkeoloji ilgisi ve Aurel Stein’in Çin ve Hindistan sınırlarındaki uzak ülkelerin içlerine yaptığı seyahatlere değinilmektedir. Deniz Kabuğu Höyükleri, Pueblolar ve Ağaç Halkaları (238- 247) başlıklı yirmi dördüncü bölümde, 1902 yılında Max Uhre’nin San Francisco Körfezi’nde deniz kabuğu höyüklerini keşfi ve burada yaptığı çalışmalar anlatılmıştır. Alev Saçan Bir Dev (248-257) başlıklı yirmi beşinci bölümde Robert Eric Mortimer Wheeler’in Hindistan’daki arkeolojik çalışmalarına değinilmiştir. Nehrin Kıvrıldığı Yer (258-267) Julian Steward’ın Kuzey Amerika yerlileri üzerine yaptığı çalışmalar aktarılmıştır. Çağları Tarihlendirmek (268 -277) başlıklı yirmi yedinci bölümde radyokarbon tarihleme yönteminin keşfi ve yöntemin gelişimi anlatılmıştır. Ekoloji ve Tarihöncesi Dünya (278-287) başlıklı yirmi sekizinci bölümde John Grahame Douglas Clark’ın tarihsel dönemlerde Britanya ve Kuzey Avrupa’da yaşamış olan insanların doğal çevrelerine odaklı arkeolojik çalışmalarına değinilmiştir. Sevgili Çocuk (298-307) başlıklı yirmi dokuzuncu bölümde, 1959 yılında Boise Güney İnsan- Maymunu’nun keşfi ve buluntuya sevgili çocuk isminin verilmesi ve bölgede yapılan diğer insan fosili araştırmaları aktarılmıştır. İlk Çiftçiler (298-307) başlıklı otuzuncu bölümde John Braidwood’un 1950 ve takip eden yıllarda Irak Zağros, Türkiye Çayönü ve Ürdün Eriha’da insan topluluklarının ilk olarak tarıma geçiş dönemi üzerine yaptığı çalışmalar anlatılmıştır. İmparatoru Korumak (308-317) başlıklı otuz birinci bölümde, MÖ 221 yılında Çin’de toplumu tek yönetim altında toplayan Qin Shi Huang’ın anıtmezarı ve mezarda bulunan gerçek boyutlu yüzlerce terracotta asker figürlerinden oluşan ordunun keşfine değinilmiştir. Sualtı Arkeolojisi (317-326) başlıklı otuz ikinci bölümde George Bass’ın yürüttüğü sualtı arkeolojik çalışmalar ve bu kapsamda Gelidonya Burnu Batığı, Yassı Ada, Girne ve Uluburun lokasyonlarında gerçekleştirdiği faaliyetler anlatılmıştır. Kolonicilerle Tanışma (327-336) başlıklı otuz üçüncü bölümde, Ivor Noel Hume’nin 1607 yılında Virgina’ya gelen ilk yerleşimcilerin araştırılması kapsamında ilk Amerikan plantasyonları ve kolonyal yerleşim yerleri üzerine yaptığı çalışmalar aktarılmıştır. Buz Adam ve Diğerleri (337-346) başlıklı otuz dördüncü bölümde 1991 yılında Alman dağcılar tarafından Alp Dağları’nda 3210 m yükseklikte bulunan Buz Adam Otzi’ye ilişkin olarak yapılan çalışmalara değinilmiştir. Moche’nin Savaşçı Rahipleri (347-356) başlıklı otuz beşinci bölümde Peru’da iki bin yıl önce varlık gösteren Mocha Uygarlığı dönemine ait piramitlerin ve diğer buluntuların keşfi anlatılmıştır. Kozmos için Tünel Kazmak (357-366) başlıklı otuz altıncı bölümde Mexico City yakınlarındaki MS 100-750 yıllarına tarihlenen yüzlerce piramit ve imalathane ile binlerce konuttan oluşan Teotihuacan kentinin antik kozmolojiye ilişkin olduğu düşünülen yapılarının toprak altına nüfuz eden radar sistemi ile keşfi aktarılmıştır. Çatalhöyük (367-376) başlıklı otuz yedinci bölümde Çatalhöyük buluntularını keşfeden James Mellaart’ın ve Ian Hodder’in bölgede yaptıkları inceleme ve değerlendirmelerine değinilmiştir. Manzaraya Bakmak (377- 386) başlıklı otuz sekizinci bölümde Stonehenge’de uzaktan algılama yöntemi kullanılarak elde edilen bilgiler aktarılmıştır. Görünmeyene Işık Tutmak (386-395) başlıklı otuz dokuzuncu bölümde Kamboçya’da bulunan Angkor Wat’ın LIDAR (Light Detection and Ranging) yöntemiyle incelenmesi sonucu ortaya çıkan veriler değerlendirilmiştir. Arkeolojinin Bugünü ve Yarını (396-405) başlıklı kırkıncı bölümünde yeni teknolojik imkânların sağladığı faydalara rağmen toprağın derin sürülmesi, endüstriyel gelişmeler ve yağmacılar nedeniyle arkeolojik alanların tehdit altında olduğu vurgulanmıştır. Bölümde arkeolojik incelemelerin, eski kahramanlık günlerindeki ruhunun aksine, günümüzde uzun dönemli uluslararası proje girişimleri olarak değerlendirildiği belirtilmiştir. Eser, Dizin (406-416) kısmı ile sonlandırılmıştır.
Herodotos Historia’sının başlangıcında çalışmasının amacını insanoğlunun yaptıkları zamanla unutulmasın ve gerek Yunanlıların gerekse barbarların meydana getirdikleri harikalar bir gün adsız kalmasın şeklinde sunar. İnsanoğlunun tarihsel süreç içerisinde yaptığı işler ve meydana getirdiği harikalar günümüzde hala araştırılmakta ve ifade ettikleri anlamlar kavranmaya çalışılmaktadır. Nitekim geçmişi bilmeden geleceğe dair sağlıklı ve tutarlı öngörülerin yapılamayacağı açıktır. Sürdürülen bu zahmetli ve kapsamlı arkeolojik faaliyetler, arkeoloji kelimesinin Türkçe Büyük Sözlük’te yer alan karşılığı olan kazı bilimi kelimesi ile sınırlandırılamaz. Tanıtımı yapılan eserde, insanlığa bu bakış açısını sağlayan Arkeoloji biliminin zor şartlar altında ve el yordamıyla ortaya çıkışından bugün en yeni teknolojilerin kullanılmasıyla gelişimini sürdüren bir bilim dalı haline gelişi okuyucuya akıcı bir dille aktarılmaktadır.
Akdeniz Üniversitesi
Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü
B. Deniz ATİLLA (PhD.)
denizatilla@gmail.com
Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2019/lbr-0187