Anonymus, Foedus Pisanensis cum Saladino
Çeviren: Özge BOZKURTOĞLU ÖZCAN
DOI: 10.20480/lbr.2018031
Geliş Tarihi: 16.05.2018 | Kabul Tarihi: 19.08.2018
Elektronik Yayın Tarihi: 13.09.2018
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2018
Anonymus, Salâhaddin Eyyûbî ile Pisalıların Anlaşması. Çev. Ö. Bozkurtoğlu-Özcan. Libri IV (2018) 235-249. DOI: 10.20480/lbr.201831
Salâhaddin Eyyûbî ile Pisalıların Anlaşması
Dindar ve merhametli Efendimiz adına.
İşbu [metin] Babil Kralının, yani Saladinus’un Pisa komünü ile Pisalıların konsülünün aracı olarak yolladığı Aldeprandus’un eliyle yaptığı görüşmenin [içeriğinin] bir nüshasıdır. Bu imzalar Saladinus’un attığı imzaların aynısıdır.
Tanrı’nın lütfuyla kendimden eminim.
Bunlar aktarılmış imzalardır ve yazdıklarımın tanıklığına göre hükmüme itaat edildi. [buna] tanıklık ederken, hükümlerim de gözlemci oldular. Ben Kral Saladinus, bu minval üzere derim ki, son derece sağlam hükümdarlığım süregelsin ve herkes hükümlerimin dışına çıkmaktan çekinsin, aksine [buyruklarımı] buyruklarımı muhafaza etsin; ancak fermanımın ilan ettiği gibi herkes [onları] muhafaza etsin; ancak herkes korunması ve ele geçirilmesi son derece zor olan benim birliğimle birlikte [olsun] ve benim fermanım Pisalıların elinde güvende olsun. Ve ben Kral Saladinus, Efendimiz Ihesu’nun 1174[i] yılında ve onların Peygamberi Macomettus’un 576 yılında, aracıyla işbu anlaşmayı ve bu görüşmeyi yaptığımda ve o bizim büyük, ihtişamlı ve adil divanımıza geldiğinde; asker, büyük haberci, Pisalıların konsülü Aldeprandus beraberinde konsüllüğünden mektup getirdi ve biz onun ağzından çıkan söze kulak veriyoruz ve biz onun mektubunda[n] ve sözünde[n] onların istedikleri şeyin bizim dostluğumuza nail olmak ve bizi ve hükümlerimizi işitmek ve topraklarımıza tıpkı önceden alışkın oldukları gibi gelmek olduğunu biliyoruz. Ve bu mektuptan ve bu elçiden duyduğumuz sözlerden biliyoruz ki o, konsülün ve bütün Pisa komününün aracılığıyla gelmiştir; onun dili onların dili, onun eli onların elidir ve ben Kral Saladinus [olarak] onunla her ne yaparsam, hepsi anlaşma sayılacaktır. Ve onun bütün komün ve konsül aracılığıyla geldiğini öğrendikten sonra ona aynı sözlerle cevap verebilelim; hem bizim ve hem de aynı şekilde onların onuru olsun ve barış ile sevgi, biz ve onlar için olsun diye divandaki herkesin huzurunda onu getirdik ve ona konsül ve bütün komün tarafından ne amaçla gönderildiğini, bizden ne istediğini sorduk. Ve o bize bizim size cevap verdiğimiz şekilde ve bizim ona verdiğimiz [tarzda]; aynı sözlerle cevap verdi. Ve bu anlaşma vasıtasıyla ve anlaşmalardan [doğan] bütün güvenceler aracılığıyla her şeyi güvence altına aldık, [onlar bu anlaşmayı] ellerinde bulundurmakla yükümlüydüler çünkü işbu anlaşma biz ve onlar arasında şahit oldu. Ve şayet ben Kral Saladinus [olarak] onlara ve onlardan bana [yönelik olarak] [anlaşmayı] yerine getirmezse, uzun zaman [dilimi] onuru kalpte muhafaza etmeyeceğinden bu şahit [niteliğindeki] anlaşmadan dönmek durumundayız. Ve [işte] bunlar elçinin komün ve topraklarımıza gelip mal getiren ve vergi veren tüccarlar dolayısıyla bizden talepte bulunmaktan memnun olduğu meselelerdir. Ve bizden bulundukları talep uyarınca, divana[ii] getirdikleri her şeyi satmak zorunda değillerdir; başka bir divana sunmak durumundadırlar. Ve bütün bunlara [yani], kereste, demir ve zifte ilişkin olarak bizden bulundukları talep doğrultusunda, öteden beri 100 libbra[iii] için 18 florin [olarak yaptıkları ödemeyi] 100’de 10 ve tahıl için 100’de 20 olarak; ne bir eksik ne bir fazla; tayin ediyoruz. Ve divanda satılan emtia için [ise] tıpkı önceden olduğu gibi vergi ödemek durumundadırlar. Ve bunları en iyi şekilde, [karşı tarafın] dostluğu [aracılığıyla] yapmalıyız ve onların büyük küçük meselelerini gözetmeliyiz. Ve her şeyi iyilik ve dostlukla yapmalıyız ve onlara mallarıyla huzur sağlamak durumundayız. Ve ne büyük ne küçük hiçbir hizmet için hiç kimseye vergi ödemek ve hiçbir zararı karşılamak durumunda değillerdir. Ve hiç kimse, az diye, onların mallarını küçümsemeyecektir. Ve gemileri konusunda ve başka herhangi bir hususta hesaplama yaparlarken başka herhangi biri, haklı bir durum olmadığı sürece, onlara üstün tutulmamalıdır. Ve herhangi birinin meydana gelen zararından dolayı onları anlaşmalarından mahrum bırakmamaları gerekmektedir. Ve denize açılma vaktinde geldiklerinde ne yelken, ne dümen, ne de gemilerinin başka herhangi bir parçasını alıkoyamazlar. Önceki Hristiyan tüccarların daha önce güvenilir [kişiler] aracılığıyla garanti addettiklerine geçersiz demedikleri sürece ne gümrük muhafızı, ne gözcüler ne de küçük tekneler ile hizmet edenler herhangi bir malı alıkoyabilir. Fazla[lığı] olan kantara ilişkin olarak benden talepte bulunduklarında, ben haberci ile [yaptıkları] talep dolayısıyla ve topraklarımızda büyük bir adalete sahip olduğumuz ve bu adaleti tesis ettiğimiz için bizden övgüyle bahsetmeleri sebebiyle onlara verdim. Ve bizden özel durumları sebebiyle, vatandaşları güvende olsun diye funduklarını[iv] iyileştirmemizi talep ettiler. Ve bizden aynı şekilde hamam talep ettiler ve biz onu verdik ve divan onların zorluklarını hafifletmek zorundadır ve onların yıkanmaya gittikleri gün, onlardan başka hiç kimse [hamama] gidemez, [orada] hiçbir taşkınlık olamaz. Onların bizden talep ettikleri ve bizim de onlara verdiğimiz kiliseye ise tıpkı daha önceden sahip oldukları gibi sahip olacaklardır ve onlar kiliseye giderken ne yolda ne de kilisenin içinde hiçbir rahatsızlığa maruz kalmak durumunda olmayacaklardır ve tıpkı kanunları gibi olan Tanrı’nın sözleri duyulabilsin diye kilisenin içinde başka hiçbir şey olmayacaktır. Ve kanunları Tanrı’nın hükümlerini içerdiğinden kanunlarına sahip olup onu gözetebileceklerdir. Ve bizden funduklarında ihtiyaç duydukları için onunla alım satıp yapabilmek için bir ölçü aletine sahip olmak istedikleri yönünde talepte bulundular ve bunun üzerine tüccarın adaletsiz alım satım yapıp yapmadığını bilmek adında [bunu] onlara verdik. Ve şayet onlar tartılarında bir şey eksiltirlerse ve bir şeyin yerine başka bir şey koyarlarsa [o zaman] benim buyruklarım her şeyin yeniden düzenleneceği ve sağlam bir adalete sahip olacağı şekilde olacaktır. Meclisin üstünlüğünü kabul eden ve bir aşırılığı gözlemleyen herkes malların ellerinde çok düşük fiyata tutulmasından ve adaletin olduğun zamandaki gibi uzlaşılabilir yapmamalarından yakındılar. Ve biz onların şikâyetlerini işittik ve herkes fiyatları, değeri ne kadar olursa olsun bizim kabul ettiğimiz şekilde kabul etmek ve hiçbir şey azaltmamak durumundadır şeklinde hüküm verdik. Meclisimizin kabul etmek durumunda olduğu bütün malları kabul etmeden tüccarlar kendileri yapamayacaklarını beyan ettikleri takdirde [bir] değerlendirme yapmak durumundadırlar ve [onlar] memnuniyet duyarak adil olan [değeri] biçsinler. Ve şayet balyoslarımız[v] tüccarlarla herhangi bir şey değiş tokuş etmek isterlerse [bunun] tüccarın rızası ile olması gerekmektedir. Tüccarlar öncesi ve sonrası için hiçbir sebeple çekince duymasınlar diye balyoslarımda hükümlerim mevcuttur. Balyoslar tüccarların rızası olmadığı takdirde [onları] zapt edip böyle bir değiş tokuş yapmamak durumundadırlar. Kendisine yapılan yanlışlıkla ilgili meclise onları şikâyet edemesinler diye [tüccarların] sebeplerinin geçersiz olduğunu söyleyemezler ve bu anlaşmadan doğan zarardan yakınamazlar ve kendilerini [yaşanacak] huzursuzluktan ayrı tutamazlar. Ve benim buyruğum öyle adil ve güçlüdür ki onlar geçmişte, şu an ve gelecekte [onu] büyük bir adaletle devam ettirmek durumundadırlar. Ve bizden gemilerinin karaya çıkması yönünde bir talepte bulundular ve ne gerektiğini divana sorduk ve divanın ilan ettiği üzere herhangi bir gemi karaya çıkarken II lira ve denize açılırken II lira ve dümen başına III lira ödemek durumundadır. Onların taleplerine kulak verdik ve zalimin kim olduğunu bildiğimizden ve yaptıkları diğer masraflar dolayısıyla onlara her şeyi serbest bıraktık ve bu verilenleri onlardan başka bir topluluğa vermedik. Ve tüccarların onlardan aldıkları malların fiyatlarından yakındılar. Ve bazen [mala] zarar verdiklerinden bazen de fiyatı düşsün diye [malları] önce görüp eve götürüyorlardı; ardından geri getiriyorlardı. Bunları yapanların ardında tıpkı o kişi ayıplanacak bir şey yapmış gibi denetleme ve izleme olacaktır. Onların şikâyetlerini duyduğumuz zaman malları tüccarlara satsın diye ve bu türden insanlar zarar başka insanlardan gelen zarara uğramasınlar diye balyosumuza hükümler verdik. Ve kanunumuzu gözetenlere Hıristiyan neyse Sarazen de oymuş gibi, Hıristiyan ve Sarazeni adalet önünde bir tutan hükümler ihdas ediyoruz. Ve gemilerin müfettişler ve görevliler tarafından teftiş edilmesinden şikâyetçi oldular. Daha önce böyle bir uygulamanın olmadığını [söyleyerek] yakınıyorlardı ve divan onları iyileştirmiyordu öyle ki bu tüccarlık yapan kişiler yararına kötüleşiyordu. Hiçbir Hristiyan’ın zarara uğramaması amacıyla, divanımız kötülenmesin ve meclisimiz suçlanmasın diye tüccarlar kötü uygulama yüzünden onlardan korkmasınlar duymasınlar diye sanki (denetim) yetkileri olacakmış gibi Mustellus’a[vi] ve Iatestimonia’ya[vii] ve Iumeru’ya[viii] ve Iiarcarius’a[ix]ve Iunadarus’a[x] Iuameris’e[xi] hükümler ihdas ettik. Ve bizden, şayet onlardan birisi ölürse veya bayılırsa herhangi bir para veya mala kendi vatandaşına aitmiş gibi el konmasını ve mala el koyanların kayıt tutmak zorunda olmalarını ve her şeyin, ailelerine veril[ebil]sin diye güvenliğini tesis etmelerini talep ettiler. Kanunumuz yol göstersin ve adaletli olsun diye bütün bunları onlara veriyoruz. Bizden talepte bulundular; çünkü denizden gelirken onlara karşı çıkılıyordu ve seyirlerine karşıt davranılıyordu ve onları çatışmaya tabi tutuyorlardı. Onların taleplerini işittik ve idarecilerimize ve kadırga kaptanına onların gemilerine hiçbir zaman silah kalkmasın ve onlara karşı [silah] doğrultulmasın ve onları koruyup ellerinden gelenin daha iyisini yaparak gözetsinler diye hükümler ihdas ettik. [Topraklarımıza] girerken vergi vermeyip adet olduğu üzere çıkarken vergi ödeyecekleri [şekilde] topraklarımızın tamamından çıkan altın ve gümüşten talep ettiler. Onların bütün taleplerini dinledik ve onların bizim dostluğumuza sahip olmak ve bize kendi dostluklarını sunmak ve bütün hükümlerimize uymak istediklerini biliyoruz ve dolayısıyla eskiden mevcut olan bütün kötülükleri ve bütün anlaşmazlıkları ortadan kaldırdık. Ve hüküm[leri] bütün topraklarımız boyunca ve bütün balyoslarımız huzurunda yaptık ki onlar yazdıklarımızı görüp işitsinler; güzel ve iyi şekilde gözetsinler ve şayet biri herhangi birini yalancı şahit yaparsa; bu kişiler ve malları zarara uğratılsın. Bütün bunlar mevcut olduğunda; onlar bütün krallığımızı sadakatle ve özenle; gerek karadan gerekse denizden; gerek alenen gerekse gizlice korumaya; krallığımıza karşı olan hiç kimseye ne bir halka ne de bir kaleye yardım etmemeye; Doğu’da ve Batı’da hükümdarlığımızı zarara uğratmamaya söz verdiler ve anlaşma yaptılar. Ve hükümdarlığımıza zarar verecek hiç kimseye öncülük etmemek, karadan veya deniz yoluyla [onların] taşımacılığını yapmamak durumundadırlar ve bizim hükümdarlığımıza zarar veren biri ile topraklarımıza gelip kalamazlar ve hiçbir Sarazen tüccara ne ticaret yolu ile ne aldatarak ne de parayla zarar verebilirler ve şayet bir Sarazen onlarla birlikte gitmek istemezse [onu] tıpkı kendi vatandaşlarıymış gibi koruyacak ve kurtaracaklardır ve onları hiçbir kötü kişiye bırakmamak durumundadırlar. Ve anlaşmada belirttiğimiz üzere silah, demir, kereste ve zift gibi ihtiyaç duyduğumuz ve onların topraklarında var olan her şeyi daha önce getirdikleri gibi hükümdarlığımıza getirsinler. Ve bu şekilde bizim anlaşmamız onlara, onların anlaşması da bize sunuldu ve sağlam kılındı; öyle ki bizler ve onlar arasında tam bir barış ve dostluk anlaşması mevcut oldu. Ve şayet onlar bu anlaşmayı veya bu anlaşmanın bir kısmını yerine getiremezler ve verecekleri teminatı ödemezlerse bu anlaşmanın sağlamlığı zarar görür ve bu anlaşma ile güveni ve sadakati kaybederler. İşbu maddeler sağlam kılındığı zaman elçinin huzurunda okundu. Ve elçi [bunları] iyi anladı ve beğendi ve hoşuna gidenleri yüceltti ve yanında [önceden mevcut olan] fesih metnini getirdi ve başpiskopostan ve piskopostan onların memnun kaldığına[xii] [dair] teminatlar getirdi. Ve bu teminatlarla Sarazenlerin Safer olarak adlandırdıkları ayın 15. Günü (25 Eylül 1173) Babillonia’ya (Fustat/Kahire) geldi. Ve buna ilişkin olarak Alexandria (İskenderiye), Babillonia (Babil), Nubia (Nübye) ve Saba (Sebe) Patriği Marcus[xiii] ve Barbacana Piskoposu Michael ve eski Kahire Papazı Homodei[xiv] tanıklık ettiler ve papaz Homodei’nin oğlu Bulcaria[xv] metni kaleme aldı.
Notlar
[i] Komün bu tarihi ikinci 1173 sayar. H. 569 yılı 12 Ağustos 1173’ten 1 Ağustos 1174’e kadar sürmektedir; Amari 1863; 459. Dolayısıyla Şubat 1173 – Temmuz 1173 Birinci 1173 sayılırken; Ağustos 1173-Ocak 1174 İkinci 1173 olarak ifade edilmektedir.
[ii] Gümrük işlerinin görüldüğü divan. Pazar yeri işlevine de sahiptir.
[iii] Libbra, libbre, livre: Bir İtalyan ağırlık ölçüsü birimi. Yaklaşık 450 grama tekabül etmektedir.
[iv] Arapça funduk (فندق) kelimesi (fondaco, fundicum) Doğu’da masrafları devlete ait olmak üzere gezginlerin kullanımına sunmak amacıyla inşa edilen yapıları ifade ederdi. Tüccarlar burada konaklayabilir; mallarını satabilir ve iş görüşmeleri yapabilirlerdi. Heyd, 1886, II, 430, n. 7. Modern Arapçada otel anlamında kullanılmaktadır.
[v] Latince baiulus’tan gelen elçi, aracı, temsilci anlamındaki kelime. Latin Şehir Devletlerinin kolonilerinin başında bulunan kişiyi ifade etmek için kullanılırdı.
[vi] T harfinin c olarak düzeltilmesi ve çift l harfinin d’ye çevrilmesi Mısır’daki resmi bir görevliye işaret eden moscedd veya moscidd kelimelerini barındıran Sicilya lehçesinde sık karşılaşılan bir müstensih hatası olabilir. Bk. Prima Serie, diploma XL, not ccc, s. 441; Amari 1863; 459.
[vii] Dragoman, tercüman kastediliyor olabilir.
[viii] Emir, Amari 1863, 459.
[ix] Kadı?, Amari 1863, 459.
[x] Nâzır, müfettiş. Bk. Prima Serie, diploma XL, not ggg, s. 441, Amari 1863; 459.
[xi] Amil? Yönetici veya vali. Amari 1863; 459.
[xii] M. de Sacy tarafından yayınlanan, Notices et extraits , tom. XI, s. 41 vdd, 1290 yılında Mısır Sultanı Kalavun ile Ceneviz Cumhuriyeti arasında yapılan 1290 tarihli anlaşmada Kahire patriği tıpkı burada olduğu gibi Hıristiyan elçinin yeminini tasdik etmektedir, Amari 1863; 459.
[xiii] Zara’a oğlu Marco 1164 – 1188 yılları arasında Kahire’nin Yakubî Patriği olarak görev yapmıştır. Bk. Le Quien, Oriens christianus, tom. II, s. 487. İskenderiye yargı yetkisi alanı burada Sebe olarak anılan Nübye ve Yemen’e kadar uzanıyordu; Amari 1863, 459.
[xiv] Abdullah?. A. T. Özcan’a isme dikkatimi çektiğinden dolayı teşekkür ederim.
[xv] Ebu’l-Hayr, Mısır Hristiyanları (Kıptîler) tarafından kullanılan bir isimdir; Amari 1863, 459.