LIBRI
Epigrafi, Çeviri ve Eleştiri Dergisi
  • tr
  • en
  • Ana Sayfa
  • Dergi Hakkında
  • Son Sayı
  • Arşiv
  • Yayın Etiği
  • Yayın Gönderme
  • Yazım İlkeleri
  • Yayın Süreci
  • İletişim
Anasayfa » 2017 » Tarih Manifestosu

Tarih Manifestosu

Tarih Manifestosu

Jo GULDI & David ARMITAGE

ISBN: 9786053327967
Sayfa: 192
Baskı Yılı: 2016
Baskı Yeri: İstanbul
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

LIBRI III (2017) 17-22
DOI: 10.20480/lbr.2017003
Geliş Tarihi: 12.02.2017 | Kabul Tarihi: 19.03.2017
Elektronik Yayın Tarihi: 29.03.2017
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2017

pdf  PDF indir

references  PDF görüntüle

info  Atıf Düzeni

J. GULDI – D. ARMITAGE, Tarih Manifestosu. İstanbul 2016. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 192 sayfa. Çev. S. Çağlayan. ISBN: 9786053327967

 Tarih Manifestosu, tarihyazımında (historiyografya) uzun dönemli (longue durée) düşünmeyi savunmakla birlikte genel olarak tarihçilik mesleğinin bir savunusunu içermektedir. Bu kitapta önerilen tarihyazım türü, salt geçmişle ilgilenmekle kalmamayı, geçmiş olguların geleceği açıklamakta kullanılabi­leceğini savunmaktadır. Böylece tarih bilimi kendi akademik dünyasına kapanmaktan kurtulmuş olacak ve bir zamanlar olduğu gibi topluma yön ve­rebilecek bir uğraşa dönüşecektir. Kitabın yazarlarından Jo Guldi, Brown Üni­versitesi’nde XVIII. ve XIX. yüzyıl Britanyası’nda ekonomi politiği ve kapitalizm gibi konularda araştırmalar yapmaktadır. David Armitage ise Harvard Üniversitesi’nde Lloyd C. Blankfein kürsüsünde tarih profesörüdür ve Bri­tanya İmparatorluğu’nun kökenlerine dair araştırmalarıyla ünlüdür.2014 yılında The History Manifesto özgün adıyla yayımlanan ve 2016 yılında Tarih Manifestosu ismiyle Türkçe’ye çevrilen eser Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basılmıştır. Kitap, Teşekkür (VII-VIII), Giriş; Beşeri Bilimler Krizimi (1-15), Notlar (151-177) ve Dizin (179-182) kısımlarıyla birlikte beş ana başlıktan oluşmaktadır.

Giriş; Beşeri Bilimler Krizi mi? (1-15) isimli kısımda, zamanımızda uzun dönemli ölçekte düşünmeme ve plan yapmama gibi bir eksikliğimizin oldu­ğundan söz edilmekte ve bu durum yazarlar tarafından ‘kısa dönemcilik’ olarak adlandırılmaktadır. Yazarlar, bu kısa dönemciliğe karşı XX. yüzyılın son yıllarından itibaren çeşitli karşı koymaların olduğunu ve bunların uzun dö­nemli düşünme çalışmalarıyla yapıldığını ifade ederler. Ancak bu çalışmaların yetersiz kaldığı ve uzun dönemli düşünme gereksinimimizi karşılamadığı da söylenmektedir. İlerleyen sayfalarda bu ‘kısa dönemcilik krizi’ni aşabilmek için (özellikle beşerî bilimlerde) üniversitelere başvurulması gerektiği; zira üniversitelerin günümüzün diğer kamusal kurumlarına oranla daha uzun dö­nemli planlar yaptığı vurgulanmaktadır. Yazarlar, bu noktada derin zaman salınımlarını inceleyebilecek kapasitedeki yegâne insanlar olarak tarihçilere büyük iş düştüğünü iddia etmektedirler. Ardından XX. yüzyılın ortalarında ünlü Fransız tarihçi Fernand Braudel’in ortaya atmış olduğu bir kavram olan ‘longue durée’”nin bu kısa dönemciliğe bir çare olabilmek için son yıllarda yeniden, fakat ilk anlamından farklı olarak yeni bir manada ortaya çıktığını söylemektedirler. Yazarlar, bu değişimi kısaca “yeni longue durée’nin köken­leri geçmişe uzanabilir, ancak artık fazlasıyla geleceğe odaklıdır” sözleriyle ifade etmektedirler. Bu kısmın sonunda ise kitapta ele alınan konulara deği­nilen kısa bir bakış bulunmaktadır.

Eserin birinci bölümü I Geçmişe Bakarak İlerlemek: Longue Durée’nin Yükselişi (17-43) olarak isimlendirilmekte ve genel itibariyle tarihin salt geçmişle ilgilenmemesi gerektiği, aynı zamanda geleceğe yönelik bir pers­pek­tifinin de olması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Ardından geçmişten geleceğe yönelik perspektifin zamansal sınırlılığını açıklayan longue durée kavramının XX. yüzyılın ortasına gelinceye kadar nasıl bir süreci izleyerek ortaya çıktığı irdelenmektedir. Yazarlar tarafından beşerî bilimler krizi olarak adlandırılan çok kısıtlı zaman aralıklarındaki çalışmaların sosyal bilimlere egemen olduğu ve bu çalışmaların geneli açıklamaya yönelik herhangi bir kavrayış geliştiremediği bir dönemde F. Braudel’in 1958 tarihli makalesiyle longue durée kavramının bilim dünyasına tanıtıldığı söylenmektedirler. Bu başlığın ele aldığı bir diğer konu longue durée’yi tarih boyunca kendilerine düstur edinmiş araştırmacılardır. Uzun dönemli düşünme ve tarihten pratik dersler çıkarma düşüncesinin Antikçağdan XIX. yüzyıla kadar izlenebildiği; bu yüzyılda ise pek çok araştırmacının longue durée düşünme biçemini daha sistematik bir şekilde kullanmaya başladıkları belirtilmektedir. Burada XIX. yüzyılda Marx’ın fikirlerinin tarihsel temelini oluşturan bu düşünüş biçimini XX. yüzyılda birkaç Fransız tarihçinin -bugün Annales diye bilinen ekol çev­resindeki- geliştirerek kendi bilimsel faaliyetlerinde yararlandıkları özellikle vurgulanmaktadır. Yazarların, bu bölümde Marx ve Annales tarihçilerini ör­nek göstermeleri ayrıca dikkat çekicidir. Zira bu iki örnek de özgünlüklerini kendi düşünüş biçimlerinde (Anneles ekolü tarihçilerini olabildiğince yekpare bir janr olarak düşündüğümüzde) geleneğin reddine ve devrimci yeni fikirlere borçludurlar. Dolayısıyla longue durée kavramının büyük resmi gösterebil­mek gibi ayrıcalıklı bir özelliğe sahip olduğu ve bunun da toplumun genelini veya daha dar kapsamda bir bilim dalını reforme etmek isteyenler tarafından kullanıldığı vurgulanmaya çalışılmaktadır. Bu bölümün son sayfalarında yazarlar, geçmiş hakkında düşünmenin geleceği anlamada ve tasarımlamada ne gibi bir faydasının olacağını tartışmaktadırlar. İlk olarak geçmişteki deği­şimlerin bugün üzerinde kurduğu egemenlik hakkında düşünmekten ziyade geleceğe yönelik alternatif senaryolar üretmede kullanılması gerektiği vurgu­lanmaktadır. Sonrasında bu alternatif senaryoları üretebilecek bir düşünce kalıbı olan ve literatürde counterfactual thinking, yani karşıolgusal düşünce olarak geçen yöntemle geleceğe yönelik varsayımların geçmiş olgular gözden geçirilerek tahmin edilebileceği iddia edilmektedir. Son olarak ütopya üret­menin de gelecek tasarımında kullanılacak kalıplardan biri olabileceğine dik­kat çekilmektedir.

Kitabın II Kısa Geçmiş: Ya da Longue durée’nin Gerilemesi (45-71) başlıklı ikinci bölümünde öncelikle bir tarihçinin çağdaşı olduğu olaylarla kendi mesleki uğraşı arasında nasıl bir bağlantı kuracağı sorgulanmaktadır. Bu nok­tada yazarlar 1968 öğrenci hareketlerinden örnekler vererek, o dönemdeki bazı tarihçilerin kendi zamanlarının anlamını kavrayabilmek için geçmişi kullanmayı seçtiklerini belirtmektedirler. Bunlar arasında E. Hobsbawm gibi uzun dönemli aralıkları çalışan tarihçiler olduğu gibi G. Eley gibi kısa dönem tarihçiliği yapan araştırmacılar da vardı. Yazarlar, 1968 hareketlerinden son­raki dönemde kısa dönemli araştırmaların önemli oranda artığını belirtmektedirler. Bu hareketlerle kısa dönemcilik arasında kurdukları bağ­lantıyı G. Eley’in çağına dair yapılan yorum ile ifade etmektedirler: Bu “çağda, isyan, devrim ve reformla sarmaş dolaş olan Kısa Geçmiş, kamusal söyleme ve dünyayı değiştirmeye adanmıştı”. Bununla birlikte yazarlara göre kısa dönemciliğin gelişmesinde akademik iş piyasasındaki değişiklikler de önemli oranda rol oynadı; 1970’lerde akademik emek piyasasındaki doygunluk mesleği icra edebilmek için farklı kıstasların aranmasına zemin hazırladı: Arşiv hâkimiyeti. Tozlu arşivlere yüklenen bu misyon araştırmacıların ayrıntı­lara verdikleri önemi artırıyordu. Yazarların belirttiğine göre “doktora danış­manları”, öğrencilerini “ciddi çalışmaların en güvenilir kaynağının, resmin en büyüğü değil, en küçüğü olduğuna” inandırarak ”zaman ve mekân odaklarını genişletmeye değil, daraltmaya” itiyorlardı.

Yazarlar, kitabın üçüncü bölümünün başlığını III 1970’lerden İtibaren İklim Değişikliği, Yönetişim ve Eşitsizlik (73-103) olarak isimlendirmişlerdir. Bu başlık altında ilk olarak “geçmiş ve geleceğe dair” uzun dönemli düşünmenin tarih bilimi dışında farklı bilimsel disiplinlerde de özellikle 1970’lerden itiba­ren kullanılmaya başlandığı ifade edilmektedir. Ardından iklim bilimcilerin apokaliptik spekülasyonlarıyla ekonomistlerin karşıolgusal düşüncesi karşı­laş­tırılarak kısaca bir değerlendirme yapılmaktadır. İklim bilimcilerin kuram­larını geliştirirlerken tarihten yararlandıkları ve geleceğe yönelik tahmini yorumlar yaptıkları P. Crutzen gibi araştırmacıların ortaya koydukları çalışma­lar üzerinden incelenmektedir. Bununla birlikte ekonomistlerin iklim bilimci­lerle çatışan teorilerinin ayrıntıları A. Markandya gibi bilim insanlarından ve­rilen örneklerle açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca yazarlar tüm bu bilim insan­larına savundukları teorileri temellendirecek olan tarih bilimine özellikle dikkat çekmektedirler: “Geçmiş ve geleceğin irtibat noktasında yazılan tarih, yalnızca kapitalist başarıların fantezi dünyasının ya da iklim değişikliği felake­tiyle yanan bir dünyanın değil, bizlerin gerçekten içinde olmayı istediğimiz bir dünyaya uzanan gerçekçi alternatif yolları da içeren bir kroki çizer”. Bu başlı­ğın ele aldığı bir diğer önemli konu ise uluslararası yönetişimde longue durée düşünmenin nasıl bir rol oynayacağıdır. Yazarlar özellikle 1970’ler ve 1980’lerde meydana gelen bilgi üretim sosyolojisindeki değişime dikkat çe­ker­lerken, bu değişimin günümüzde gelecek konusunda çözüm üretenlerin reformcu ya da aktivist değil, girişimci veya CEO olması gibi bir sonucu do­ğurduğunu belirtmektedirler. Diğer taraftan geleceğe yönelik ütopyacı yazın geleneği içerisindeki S. Hutingto ve F. Fukuyama’nın teorilerine de kısaca değinen yazarlar, bunların da ikna edici olmaktan uzak olduklarını belirterek alternatif yönetişim sistemleri üzerine düşünmek gerektiğini belirtmektedir­ler. Bu noktada D. Graeber ve onun XXI. yüzyılın başındaki çalışmalarının yönetişim biçimi olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışılmakta­dır. Son olarak ele alınan konu ise XX. yüzyıl kapitalizminin diğer yüzyıllarda olmadığı kadar gün yüzüne çıkardığı eşitsizlik olgusudur/varsayımıdır. Yazar­lar ele aldıkları bu konularla tarih bilimi dışında da var olan ancak artık adeta bir alışkanlık olduğundan pek dikkat çekilmeyen longue durée düşünme biçimlerinin temel bir şemasını çizmektedirler.

IV Büyük Sorular, Büyük Veri (105-137) olarak isimlendirilen dördüncü bölümde ilk olarak çağımızın bir fenomeni olan bilgi bombardımanına karşı nasıl bir sınıflayıcı, analiz edici ve açıklayıcı metot geliştirilebileceği üzerinde durulmaktadır. Yazarlar bu noktada yeni araçların kullanımına dikkat çek­mek­tedirler. Tarih araştırmalarında yeni teknolojik yazılımlardan biri olan ve bu kitabın yazarlarından J. Guldi’nin de öncülük ettiği bir araştırmacılar grubu tarafından piyasaya sürülen ‘Paper Machines’ gibi girişimler incelenmekte­dir. Bu ve benzeri girişimlerin niceliksel bilgileri modelleme ve kıyaslamadaki örneklerinden bahsedilip tarihsel analize ne ölçüde katkı sağlayacağı tartı­şılmaktadır. Bu başlıkta tartışılan bir diğer konu ise büyük veri çağında (yazar­lar bu çağın XX. yüzyılın son çeyreğiyle başladığını ve günümüzde de genişle­yen arşiv dokümanlarıyla her geçen gün artığını ifade ederler) bilgilerin nasıl analiz edileceğine ve tarihçilerin bunları nasıl materyal olarak kullanabilece­ğine yöneliktir. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonraki altmış yıllık dönemde doğa bilimleri ve sosyal bilimlerde artan veriler şimdiye kadar tarihçiler tara­fından nasıl kullanılmıştır ve ilerleyen dönemde bu verilerin tarihsel ilişkiler içerisinde anlaşılabilmesi için nasıl bir çalışma yürütüleceği irdelenmektedir. Yazarlara göre, artan bu veri yığınlarının araştırma tekniklerindeki yeniliklerle sınıflanması, analiz edilmesi ve son tahlilde longue durée düzleminde bir tarihsel bağlama oturtulabilmesi neticesinde yeni bir nitelik kazanacak olan araştırma üniversiteleri, geçmişi anlamlandırma ve geleceği tasarlamada ye­niden doğacaklardır. Böylece -bir bilim olarak- tarih, bu gelişimin izlenebil­mesi için bir üst anlatı modeli oluşturarak hakem rolünü başarıyla üstle­necektir.

Kitabın son bölümü V Sonuç: Geçmişten Ortak Geleceğe (139-149) ismini taşımaktadır. Bu başlık altında yazarlar ele aldıkları tüm konuların kısa bir özetini yaptıktan sonra ortak geleceğin tarihsel perspektiften nasıl ele alı­nacağını tartışmaktadırlar. Yazarlara göre “ortak bir gelecek çağrısına yanıt vermek aynı zamanda, fikirlerin kolaylıkla paylaşılabileceği, kamunun erişebi­leceği biçimde geçmiş ve geleceğe dair yazmak ve konuşmak demektir”. Bu durumun ise üç yeni eğilimi müjdelediği belirtilmektedir: birincisi, genel en­te­lektüel okuyucuya hitap eden daha anlaşılabilir bir anlatı türü; ikincisi, diji­talleşmeyle gelen görselleştirme; son olarak üçüncüsü ise hem ayrıntılı arşiv verilerinin hem de longue durée tarihin kaynaşmış bir şekilde sunulmasıdır.

Kitapta ele alınan konular tarihçilerin yaptıkları araştırmalar üzerine yeniden düşünmelerini sağlayacak niteliktedir. Ancak bu düşünmeyi gerçek­leş­tirebilen tarihçiler eskiden olduğu gibi toplumu analiz etmeye ve gelecek konusunda uyarılarda bulunmaya hatta geleceğe yönelik tasarımlar geliştir­meye muktedir olabileceklerdir. Bu bağlamda bakıldığında kitabın içeriği özellikle genç tarihçiler açısından zihin açıcıdır. Eser içerisinde ele alınan lon­gue durée kavramı geliştirilerek yeni bir anlamda karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu kavramın, odaklanacağı geleceği tasarımlamada nasıl bir faydasının olacağı konusunda yazarların söyledikleri tatmin edici görünmemektedir. Yine de longue durée kavramını geçmişten geleceğe uzanan bir perspektifle ele almak ufkumuzu oldukça genişletecektir. Tarihin son dönemlerde, top­lumu yorumlamada ve yönlendirmede diğer bilimlerden geri kaldığı görüşü ise tarihçilik mesleğinin bir gerçeğidir. Pek çok tarihçi büyük resmi gözden kaçırmak pahasına da olsa alanına ve arşivine daha fazla hâkim olabilmeyi istemekte ve bu yönde araştırmalar yürütmektedir. Yazarlara göre bu şekilde işleyen bir tarihçilik ancak kendi mesleki deviniminin hammaddesini ürete­cek bir bilgi üretim mekanizmasıdır. Bu kısırlığın önüne geçebilmek için büyük resmi gözden kaçırmamak; ayrıca geçmiş ve gelecek konusunda genel bir tasavvur sahibi olmak gerektiğinin savunulması son derece yerindedir. Neti­cede, 2014 gibi oldukça yakın bir zamanda çıkmış olan ve şimdiye kadar tarihçiler arasında popülaritesi hızla artan Tarih Manifestosu’nun ilerleyen dönemlerde tarihyazımı üzerinde bırakacağı izler merak konusudur.

Akdeniz Üniversitesi, Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü
Akdeniz Eskiçağ Araştırmaları Anabilim Dalı

Emre SALMAN (MA.)
emresalmn@gmail.com

  • Atıf Düzeni
  • Direkt Link

E. Salman, Tarih Manifestosu. Yazar: J. Guldi – D. Armitage. Libri III (2017) 17-22. DOI: 10.20480/lbr.2017003

Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2017/lbr-0085

20 Kasım 2017 Aykan A.
← Urban Life and Local Politics in Roman Bithynia
Medieval And Renaissance Famagusta Studies In Architecture, Art And History →

eISSN: 2458-7826

Yayın Gönderme

Çalışmalarınızı Editöryal Prensiplere ve Yazım İlkelerine göre düzenledikten sonra,  libri@akdeniz.edu.tr
adresine gönderebilirsiniz.

SCImago Journal & Country Rank

eISSN: 2458-7826

    PhaseKapakWeb
    PhaseKapakWeb
    PhaseKapakWeb PhaseKapakWeb PhaseKapakWeb

    SAYI I (2015)

    SAYI II (2016)

    SAYI III (2017)

    SAYI IV (2018)

    Search for Publication

    En çok okunanlar

    • Arkeolojinin Temelleri
      Arkeolojinin Temelleri
    • Iustinianus, Digesta XIV. 2: Gemiden Mal Atımına İlişkin Rhodos Yasası Hakkında
      Iustinianus, Digesta XIV. 2: Gemide...
    • Murena Savunması
      Murena Savunması
    • Otağ I: Büyük Doğuş – Türklerin İslamiyeti Kabülü
      Otağ I: Büyük Doğuş – Türkler...
    • Selçuklu Anadolu’sunda Beslenme ve Yemek Kültürü
      Selçuklu Anadolu’sunda Beslenme ve ...
    • Afganistan ve Hindistan’da Bir Türk Devleti Gazneliler (Siyaset, Teşkilât, Kültür) Makaleler
      Afganistan ve Hindistan’da Bir Türk...
    • Tarihi İcat Eden Adam – Herodotos’la Seyahatler
      Tarihi İcat Eden Adam – Herodotos’l...
    • Çocuklar için Ortaçağ
      Çocuklar için Ortaçağ
    • Pausanias, Hellas’in Tasviri I. 4.
      Pausanias, Hellas’in Tasviri ...
    • Athena
      Athena
    • Selçuklu Hanımları Kira Hatun ve Raziye Devlet Hatun  (Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Selçuklu Sultanları ile İlişkileri)
      Selçuklu Hanımları Kira Hatun ve Ra...
    • Kartacalıların Kralı Hannon’un Herakles Sütunları’nın Ötesindeki Libya Topraklarının Bölümlerine İlişkin  Seyrüseferi
      Kartacalıların Kralı Hannon’un Hera...
    • The Harbour of All This Sea and Realm: Crusader to Venetian Famagusta
      The Harbour of All This Sea and Rea...
    • Bizans: Yeni Roma İmparatorluğu
      Bizans: Yeni Roma İmparatorluğu
    • Pausanias, Hellas’in Tasviri I. 1. 1 – I. 3. 5
      Pausanias, Hellas’in Tasviri I. 1. ...

    PhaseKapakWeb

    eISSN: 2149-7826

    Libri

    • Ana Sayfa
    • Dergi Hakkında
    • Son Sayı
    • Arşiv
    • Yazım İlkeleri
    • Yayın Süreci
    • İletişim

    Creative Commons Lisansı
    Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari-AynıLisanslaPaylaş 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

    Son Çıkan Yayınlar

    • Strabon, Geographika (Coğrafya): Kitap XI.1-14 20 Mart 2025
    • Stamped Amphora Handles from Magarsus 18 Şubat 2025
    • New Dedications from Phaselis to Apollon Epidamos, Artemis Pergaia and Hephaistos 28 Aralık 2024
    • New Inscriptions from Olympos (Lykia) 21 Aralık 2024
    • New Inscriptions from Nikaia XVI: Votives to Zeus (Bronton and Gorzaios) 18 Aralık 2024
    • New Reading of I.Mylasa I, 403 15 Aralık 2024
    • A Wandering Jewish Tombstone 9 Aralık 2024
    • Eine Gruppe neuer Grabinschriften aus Kestel bei Bursa 27 Mart 2024

    Yayın Arama

    Arşiv

    Flag Counter
    • Ana Sayfa
    • Dergi Hakkında
    • Son Sayı
    • Arşiv
    • Yayın Etiği
    • Yayın Gönderme
    • Yazım İlkeleri
    • Yayın Süreci
    • İletişim
    Copyright © 2015 www.libridergi.org
    • Türkçe
    • English (İngilizce)