LIBRI
Epigrafi, Çeviri ve Eleştiri Dergisi
  • tr
  • en
  • Home
  • About
  • Current Issue
  • Archive
  • Malpractice
  • Submission
  • Policies
  • Process
  • Contact
Home » 2015 » Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Pompeius & Karşılaştırma

Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Pompeius & Karşılaştırma

Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Pompeius & Karşılaştırma
Plutarkhos, Bioi Paralleloi: Pompeius & Synkrisis

Nihal TÜNER ÖNEN

LIBRI I (2015) 285-428.
DOI: 10.20480/lbr.2018115476
Received Date: 10.11.2015    Acceptance Date: 13.11.2015
Online Publication Date: 26.12.2015
Copyright © Journal of Book Notices, Reviews and Translations, 2015

pdf  Get PDF

references  View PDF

info  Citation

Plutarkhos, Bioi Paralleloi: Pompeius & Synkrisis [Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Pompeius & Karşılaştırma]. Çev.: Nihal TÜNER ÖNEN. LIBRI I (2015) 285-428.

ΠΟΜΠΗIΟΣ

POMPEIUS

I

Πρὸς Πομπήϊον ἔοικε τοῦτο παθεῖν ὁ Ῥωμαίων δῆμος εὐθὺς ἐξ ἀρχῆς, ὅπερ ὁ Αἰσχύλου Προμηθεὺς πρὸς τὸν Ἡρακλέα σωθεὶς ὑπ᾽ αὐτοῦ καὶ λέγων· Ἐχθροῦ πατρός μοι τοῦτο φίλτατον τέκνον. Οὔτε γὰρ μῖσος οὕτως ἰσχυρὸν καὶ ἄγριον ἐπεδείξαντο Ῥωμαῖοι πρὸς ἕτερον στρατηγὸν ὡς τὸν Πομ­πη­ΐου πατέρα Στράβωνα, ζῶντος μὲν αὐτοῦ φοβούμενοι τὴν ἐν τοῖς ὅπλοις δύναμιν (ἦν γὰρ (2) ἀνὴρ πολεμικώ­τατος), ἐπεὶ δὲ ἀπέθανε κεραυνωθείς, ἐκκομιζόμενον τὸ σῶμα κατα­σπάσαντες ἀπὸ τοῦ λέχους καὶ καθυβρίσαντες, οὔτε μὴν εὔνοιαν αὖ πάλιν σφοδρο­τέραν ἢ θᾶσσον ἀρξαμένην ἢ μᾶλλον εὐτυχοῦντι συν­ακμά­σασαν ἢ πταίσαντι παραμεί­νασαν βεβαιό­τερον ἄλλος ἔσχε (3) Ῥωμαίων ἢ Πομπήϊος. αἰτία δὲ τοῦ μὲν μίσους ἐκείνῳ μία, χρημάτων ἄπληστος ἐπιθυμία, τούτῳ δὲ πολλαὶ τοῦ ἀγαπᾶσθαι, σωφροσύνη περὶ δίαιταν, ἄσκησις ἐν ὅπλοις, πιθανότης λόγου, πίστις ἤθους, εὐαρμοστία πρὸς ἔντευξιν, ὡς μηδενὸς ἀλυπότερον δεη­θῆναι μηδὲ ἥδιον ὑπουργῆσαι δεομένῳ. προσῆν γὰρ αὐτοῦ ταῖς χάρισι καὶ τὸ ἀνεπαχθὲς διδόντος καὶ τὸ σεμνὸν λαμβάνοντος.

I

Roma halkının Pompeius’la olan ilişkisi başlangıçtan beri, Aiskhy­los’un Prometheus’unun, onun tarafından kurtarıl­dıktan sonra He­rak­les’e söylediği şeye benzerdi: “Düş­man babanın benim için en sevgili oğlu”. Zira Romalılar bir taraftan böylesi güçlü ve ölçüsüz bir kini Pom­peius’un babası Strabo’dan başka hiçbir komutana karşı besleme­mişlerdir, yaşadığı sürece onun silah gü­cünden korktukları için (zira (2) çok cenkçi biriydi), yıldırım çarp­masından öldü­ğünde, defnedilir­ken cesedini tabuttan aşağı çekip hakarette bulunmuşlardır; diğer taraftan ise, Romalılar ara­sında Pom­peius’tan başka hiç kimse bir daha, hızlı bir şekilde gelişen, mutlu olduğunda daha da artan, talihsiz bir durumla kar­şılaştığında dahi sağlam bir şekilde devam eden daha coş­kulu bir sempati (3) kazanmamıştır. Ona (Strabo) karşı duyulan nef­retin tek nedeni mala mülke olan açgözlü tutkusuydu; ama bunda (Pompeius) ise sev­meye değer çok şey vardı; yaşam şeklindeki ağırbaş­lı­lık, silahlar üzerindeki eğitimi, sözüne güvenilirliği, gele­neklerine bağlılığı, ricalar karşısında, hiç kimseden daha az dertli bir şekilde ri­cada bulun­mayacak, ama ricada bulunana daha mutlu bir şekilde yar­dım edecek şekilde gösterdiği uyumu. Zira (karakterinde) ve­rirken nezaket içinde bir asalet, alırken de terbiye göstermek vardı.

II

Ἐν ἀρχῇ δὲ καὶ τὴν ὄψιν ἔσχεν οὐ μετρίως συνδημαγωγ­οῦ­σαν καὶ προεν­τυγ­χάνουσαν αὐτοῦ τῆς φωνῆς. τὸ γὰρ ἐράσ­μιον ἀξιω­ματικὸν ἦν φιλαν­θρώπως, καὶ ἐν τῷ νεαρῷ καὶ ἀνθοῦντι διέ­φαινεν εὐθὺς ἡ ἀκμὴ τὸ γεραρὸν καὶ τὸ βασιλι­κὸν τοῦ ἤθους. Ἦν δέ τις καὶ ἀναστολὴ τῆς κόμης ἀτρέμα καὶ τῶν περὶ τὰ ὄμματα ῥυθμῶν ὑγρότης τοῦ προσώπου, ποι­οῦσα μᾶλλον λεγομένην ἢ φαινομένην ὁμοιότητα πρὸς τὰς (2) Ἀλεξάνδρου τοῦ βασιλέως εἰκόνας. ᾟ καὶ τοὔνομα πολλῶν ἐν ἀρχῇ συνεπιφερόντων οὐκ ἔφευγεν ὁ Πομπήϊος, ὥστε καὶ χλευ­άζοντας αὐτὸν ἐνίους ἤδη καλεῖν Ἀλέξανδρον. διὸ καὶ Λεύκιος Φίλιππος, ἀνὴρ ὑπατικός, συνηγορῶν αὐτῷ, μηδὲν ἔφη ποιεῖν παράλογον εἰ Φίλιππος ὢν φιλαλέξανδρός ἐστιν. Φλώραν δὲ τὴν ἑταίραν ἔφασαν ἤδη πρεσβυτέραν οὖσαν ἐπιεικῶς ἀεὶ μνημονεύειν τῆς γενομένης αὐτῇ πρὸς Πομπήϊον ὁμιλίας, λέγουσαν ὡς οὐκ ἦν ἐκείνῳ συναναπαυ­σαμένην (3) ἀδήκτως ἀπελθεῖν. πρὸς δὲ τούτοις διηγεῖσθαι τὴν Φλώραν ἐπιθυμῆσαί τινα τῶν Πομπηΐου συνήθων αὐτῆς Γεμίνιον, καὶ πράγματα πολλὰ παρέχειν πειρῶντα· αὐτῆς δὲ φαμένης οὐκ ἂν ἐθελῆσαι διὰ Πομπήϊον, ἐκείνῳ τὸν Γεμίνιον διαλέγεσθαι· τὸν οὖν Πομπήϊον ἐπιτρέψαι μὲν τῷ Γεμινίῳ, μηκέτι δὲ αὐτὸν ἅψασθαι τὸ παράπαν μηδὲ ἐντυχεῖν αὐτῇ, καίπερ ἐρᾶν δοκοῦντα· τοῦτο δὲ αὐτὴν οὐχ ἑταιρικῶς ἐνεγκεῖν, ἀλλὰ πολὺν ὑπὸ λύπης καὶ πόθου χρόνον νοσῆσαι. (4) καίτοι τὴν Φλώραν οὕτω λέγουσιν ἀνθῆσαι καὶ γενέσθαι περιβόητον ὥστε Κεκίλιον Μέτελλον ἀνδριάσι καὶ γραφαῖς κοσμοῦντα τὸν νεὼν τῶν Διοσ­κούρων, κἀκείνης εἰκόνα γραψάμενον ἀναθεῖναι διὰ τὸ κάλλος. Πομπήϊος δὲ καὶ τῇ Δημητρίου τοῦ ἀπελευ­θέρου γυναικί, πλεῖστον ἰσχύσαντος παρ᾽ αὐτῷ καὶ τετρακισχιλίων ταλάντων ἀπολιπόντος οὐσίαν, ἐχρῆτο παρὰ τὸν αὑτοῦ τρόπον οὐκ ἐπιεικῶς οὐδὲ ἐλευθερίως, φοβηθεὶς τὴν εὐμορφίαν αὐτῆς ἄμαχόν τινα καὶ περιβόητον οὖσαν, ὡς μὴ φανείη κεκρατημένος. (5) οὕτω δὲ πάνυ πόρρωθεν εὐλαβὴς ὢν πρὸς τὰ τοιαῦτα καὶ πεφυλαγμένος, ὅμως οὐ διέφυγε τῶν ἐχθρῶν τὸν ἐπὶ τούτῳ ψόγον, ἀλλ᾽ ἐπὶ ταῖς γαμεταῖς ἐσυκοφαντεῖτο πολλὰ τῶν κοινῶν παριδεῖν καὶ προέσθαι χαριζόμενος ἐκείναις. Τῆς δὲ περὶ τὴν δίαιταν εὐκολίας καὶ λιτότητος καὶ ἀπομνημόνευμα λέγεται τοιοῦτον. (6) Ἰατρὸς αὐτῷ νοσοῦντι καὶ κακῶς ἔχοντι πρὸς τὰ σιτία κίχλην προσέταξε λαβεῖν. Ὡς δὲ ζητοῦντες οὐχ εὗρον ὤνιον (ἦν γὰρ παρ᾽ ὥραν), ἔφη δέ τις εὑρεθήσεσθαι παρὰ Λευκόλλῳ δι᾽ ἔτους τρεφομένας, “Εἶτα,” εἶπεν, “εἰ μὴ Λεύκολλος ἐτρύφα, Πομπήϊος οὐκ ἂν ἔζησε;” καὶ χαίρειν ἐάσας τὸν ἰατρὸν ἔλαβέ τι τῶν εὐπορίστων. ταῦτα μὲν οὖν ὕστερον.

II

Gençliğinde de azımsanmayacak derecede halkın sevgisini kazanan ve sesinden önce onun için konuşan bir dış görü­nüşe sahipti. İnsancıl bir şekilde güler yüzlü ve ağırbaş­lıydı, gençlik ve yetişme çağındaki zindelik karakte­rinin heybetini ve azametini açıkça ortaya çıkarıyordu. Saçını ha­fifçe geriye atan biriydi ve gözleri çevresindeki biçim dolayı­sıyla bakışının nemliliği, ona kral Aleksandros’un tasvirle­riyle (2) gerçekte olmasın­dan çok, iddia edilen bir benzerlik katıyordu. Pompe­i­us da baş­langıçta pek çoklarının bu ismi kendisine lakap takmasından rahatsız olmu­yordu, hatta bazıları dalga geçerek ona Aleksandros diye sesleni­yordu. Bundan dolayı, consul Lucius Philippus onu savunur­ken, Philippus diye biri Aleksan­drossever olursa, bunun şaş­kınlık yaratmayacağını söyledi. Flora isim­li, yaşça büyük bir heta­ira’nın Pom­peius’la olan ilişkisini, ne zaman onunla yatsa (3) ısı­rık­sız ayrılamadığını anlatarak her zaman memnuniyet içinde andığını söylerler. Bun­lara ilaveten, Flora’nın Pompeius’un dostlarından biri olan Gemi­ni­us’un da kendisine aşık oldu­ğunu ve yaptığı pek çok şeyle kendisine zorluk çıkardığını aktardığını; Pompeius dolayı­sıyla onu kabul edemeyeceğini söyleyince de Geminius’un onunla (Pompeius) konuştuğunu; Pompeius’un Geminius’a razı geldiğini, kendisinin bir daha onunla irtibat kurmadığını, her ne kadar yanıp tutuşuyor görünse de onunla buluşmadığını; (Flora’nın) ise bu durumu bir hetaira gibi taşıyamadığını, ter­sine keder ve hasretten uzun süre hasta olduğunu (söylerler). (4) Bununla birlikte Flora’nın, Dioskurların tapınağını hey­keller ve resimlerle süslemiş olan Caecilius Metellus’un, güzelliği dolayısıyla res­mini yapıp asacağı kadar serpildiğini ve ünlü olduğunu anlatırlar. Pom­peius, kendisinde etkisi bü­yük olan ve dört bin talanta değerinde bir servet bırakan azat­lısı Demetrius’un karısına karşı, onun tartışmasız ve ünlü olan güzelliğine kapılmış gibi görünebileceğinden korktuğu için, kendi tarzına ters düşerek uygunsuz ve kaba davran­mış­tır. (5) Uzun süre bu tür şey­lere dikkat etse ve tedbirli davransa da düşmanlarının bu konudaki eleştirilerinden kaçamadı, tersine bir de sık sık, evli kadınlar­dan dolayı, onlara düşkünlü­ğünden res­mi işlerinin çoğunu umursamadığı ve bunları arka plana at­tığı hususunda iftiraya uğradı. Onun ölçülü ve basit yaşam tarzı hakkında ise şu anı anlatılır. (6) Hastalanıp da iştahsızlıktan muzdarip olunca doktor bir ardıç kuşu almasını tavsiye eder. Fakat çalışanları, satın alacak bir ardıç ku­şu bulamayınca (zira mevsimi değildi), biri, yıl boyu bunlar­dan besleyen Lucullus’ta bulunabileceğini söyledi. Bunun üzerine o da: “O zaman” dedi “eğer Lucullus lüks içinde ya­şa­mıyor olsaydı, Pompeius da mı yaşayamayacaktı?” Sonra da dok­tora kulak asmayı kesip kolay temin edilebilen yiyecekler­den aldı. Fakat bunlar daha sonraydı.

III

Ἔτι δὲ μειράκιον ὢν παντάπασι καὶ τῷ πατρὶ συστρατευό­μενος ἀντι­τεταγμένῳ πρὸς Κίνναν, Λευκιόν τινα Τερέντιον εἶχεν ἑταῖρον καὶ σύσ­κηνον. οὗτος ὑπὸ Κίννα πεισθεὶς χρήμα­σιν αὐτὸς μὲν ἔμελλε Πομπήϊον ἀπο­κτενεῖν, ἕτεροι δὲ (2) τὴν σκηνὴν ἐμπρήσειν τοῦ στρατηγοῦ. μηνύ­σεως δὲ τῷ Πομπηΐῳ περὶ δεῖπνον ὄντι προσπεσούσης, οὐδὲν διαταραχ­θείς, ἀλλὰ καὶ πιὼν προθυμότερον καὶ φιλοφρονη­σάμενος τὸν Τερέντιον, ἅμα τῷ τραπέσθαι πρὸς ἀνάπαυσιν ὑπεκρυεὶς τῆς σκηνῆς ἔλαθε, καὶ τῷ πατρὶ φρουρὰν περιστήσας ἡσύχαζεν. Ὁ δὲ Τερέντιος, ὡς ἐνόμιζε καιρὸν εἶναι, σπασάμενος τὸ ξίφος ἀνέστη καὶ τῇ στιβάδι τοῦ Πομπηΐου προσελθὼν ὡς κατακειμένου (3) πολλὰς ἐνεφόρει πληγὰς τοῖς στρώμασιν. Ἐκ δὲ τούτου γίνεται μέγα κίνημα μίσει τοῦ στρατηγοῦ, καὶ πρὸς ἀπόστασιν ὁρμὴ τῶν στρατι­ωτῶν, τάς τε σκηνὰς ἀνα­σπών­των καὶ τὰ ὅπλα λαμβανόντων. Ὁ μὲν οὖν στρατηγὸς οὐ προῄει δεδιὼς τὸν θόρυβον, ὁ δὲ Πομπήϊος ἐν μέσοις ἀναστρε­φόμενος καὶ δακρύων ἱκέτευε, τέλος δὲ ῥίψας ἑαυτὸν ἐπὶ στόμα πρὸ τῆς πύλης τοῦ χάρακος ἐμποδὼν ἔκειτο κλαίων καὶ πατεῖν κελεύων τοὺς ἐξιόντας, ὥστε ἕκαστον ἀναχωρεῖν ὑπ᾽ αἰδοῦς καὶ πάντας οὕτω πλὴν ὀκτακοσίων μεταβαλέσθαι καὶ διαλλαγῆναι πρὸς τὸν στρατηγόν.

III

Henüz genç bir delikanlı iken, Cinna’ya karşı sefere çıkmış olan babasıyla birlikte savaşa katıldı ve o sıra Lucius Te­ren­tius isimli birini kendine dost ve çadır arkadaşı yaptı. Bu kişi Cinna tarafından parayla kandırılınca bizzat Pompeius’u öl­dür­meye kastetti, diğerleri (2) de komutanın çadırını yak­mayı tasarladı. Bu haber Pompeius akşam yeme­ğindey­ken gelince, hiçbir şekilde şaşkınlığa düşmedi, tersine her zaman­kinden daha fazla içti ve Terentius’a her zamankinden daha sevecen davrandı. Yatmak üzere ayrılmakla birlikte, giz­lice çadırdan çıktı ve babasının yanına bir bekçi daha koyup sessizce bekledi. Terentius ise uygun zamanın geldiğine inandığı için kılıcını çekerek ayağa kalktı ve Pompeius’un yatağına gitti, yattığına inandığı için (3) de yorganına pek çok darbe salladı. Bu sırada, komutana duyulan nefretten dolayı büyük bir kargaşa çıktı, çadırları parçalayan ve silah­ları ele geçiren askerlerin öfkesi isyana azmettirdi. Komutanın kendisi gürültüden korktuğu için ortaya çıkmazken, Pom­peius ortalarda dolaşıyor ve ağlayarak (askerlere) yalvarı­yordu. En sonunda karargah kapısının önünde kendini çıkışa attı, ağlayarak yola uzandı ve dışarı çıkanların kendisini çiğnemeleri gerektiğini söyledi, öyle ki bunun üzerine her biri utanç içinde geri döndü, sekiz yüz’ü dışında hepsi fikrini değiştirdi ve komutanla barıştı.

IV

Ἅμα δὲ τῷ τελευτῆσαι τὸν Στράβωνα, δίκην κλοπῆς ἔσχεν ὑπὲρ αὐτοῦ δημοσίων χρημάτων ὁ Πομπήϊος. καὶ τὰ μὲν πλεῖστα φωράσας ἕνα τῶν ἀπελευθέρων ὁ Πομπήϊος νενοσ­φισμένον Ἀλέξανδρον, ἀπέδειξε τοῖς ἄρχουσιν, αὐτὸς δὲ λίνα θηρατικὰ καὶ βιβλία τῶν ἐν Ἄσκλῳ ληφθέντων ἔχειν κατ­ηγο­ρεῖτο. ταῦτα δὲ ἔλαβε μὲν παρὰ τοῦ πατρὸς ἑλόντος τὸ Ἄσκλον, ἀπώλεσε δὲ τῶν Κίννα δορυφόρων, ὅτε κατῆλ­θεν, ὠσα­μένων εἰς τὴν οἰκίαν αὐτοῦ καὶ διαρπα­σάντων. (2) Ἐγίνοντο δὲ τῆς δίκης αὐτῷ προαγῶνες οὐκ ὀλίγοι πρὸς τὸν κατήγορον. Ἐν οἷς ὀξὺς ἅμα καὶ παρ᾽ ἡλικίαν εὐσταθὴς φαινόμενος δόξαν ἔσχε μεγάλην καὶ χάριν, ὥστε Ἀντίστιον στρατηγοῦντα καὶ βραβεύοντα τὴν δίκην ἐκείνην ἐρασθῆναι τοῦ Πομπηΐου καὶ γυναῖκα διδόναι τὴν ἑαυτοῦ θυγατέρα καὶ περὶ τούτου τοῖς φίλοις (3) διαλέγεσθαι. δεξαμένου δὲ Πομπηΐου καὶ γενο­μένων ἐν αὐτοῖς ἀπορρήτων ὁμολογιῶν, ὅμως οὐκ ἔλαθε τοὺς πολλοὺς τὸ πρᾶγμα διὰ τὴν τοῦ Ἀντιστίου σπουδήν. τέλος δὲ τὴν γνώμην ἀνα­γορεύσαντος αὐτοῦ τῶν δικαστῶν ἀπολύ­ουσαν, ὥσπερ ἐκ παραγ­γέλματος ὁ δῆμος ἐπεφώνησε τοῦτο δὴ τὸ τοῖς γαμοῦσιν ἐπιφωνού­μενον ἐξ ἔθους παλαιοῦ, Ταλασίῳ. (4) Τὸ δὲ ἔθος ἀρχὴν λαβεῖν φασι τοιαύτην. Ὅτε τὰς θυγα­τέρας τῶν Σαβίνων ἐπὶ θέαν ἀγῶνος εἰς Ῥώμην παρα­γενομένας οἱ πρωτεύοντες ἀρετῇ Ῥωμαίων ἥρπαζον ἑαυτοῖς γυναῖκας, ἄδοξοί τινες πελάται καὶ βοτῆρες ἀράμενοι κόρην καλὴν καὶ μεγάλην ἐκόμιζον. Ὅπως οὖν μὴ προστυχών τις ἀφέληται τῶν κρειττόνων, ἐβόων θέοντες ἅμα Ταλασίῳ (τῶν δὲ χαριέντων καὶ γνωρίμων τις ἦν ὁ Ταλά­σιος), ὥστε τοὺς ἀκούσαντας τοὔνομα κροτεῖν καὶ βοᾶν οἷον συνηδο­μένους καὶ συνε­παινοῦντας. (5) Ἐκ τούτου φασὶ (καὶ γὰρ εὐτυχὴς ὁ γάμος ἀπέβη τῷ Ταλασίῳ) ταύτην τὴν ἐπιφώνησιν μετὰ παιδιᾶς γενέσθαι τοῖς γαμοῦσιν. οὗτος ὁ λόγος πιθανώτατός ἐστι τῶν περὶ τοῦ Ταλασίου λεγομένων. Ὀλίγαις δ᾽ οὖν ὕστερον ἡμέραις ὁ Πομπήϊος ἠγάγετο τὴν Ἀντιστίαν.

IV

Pompeius, Strabo’nun ölümüyle birlikte, devlet malını zimme­tine geçir­mekle itham edildi. Fakat Pom­peius, azatlılardan, pek çok şey yürüt­müş olan Aleksandros adında birini tespit etikten sonra bunu hakimlere gösterdi, kendisinin de Ascu­lum’daki ganimetlerden avcı ağları ve kitaplara sahip olduğunu bizzat beyan etti. Bunları As­cu­lum’u ele geçiren babasından almıştı, ama ken­d­isi geri dönünce, Cinna’nın korumaları zorla evine girdiği ve bunları yağ­ma­ladığı için yitirmişti. (2) Yargılama sırasında dava­cıya karşı azım­san­ma­yacak hazırlık yaptı. Onlar arasında genç yaşına rağmen uyanık ve aynı za­manda güçlü göründüğü için büyük bir ün ve sev­gi kazanmıştı; öyle ki, bu davayı yöneten prae­tor Antistius bile Pompeius’a hayran kala­rak, kendi kızını ona eş olarak vermeyi düşünmüş ve bu konuda dostla­rıyla (3) görüşmüştür. Pompeius bunu kabul edince arala­rında gizlice anlaştılar; ama yine de bu şey Antistius’un ace­lesi yüzünden halktan gizlenemedi. Sonunda, hakimle­rin beraat kara­rını açık­la­yınca, halk, kararlaştırılmış gibi, eskilerin geleneğin­den gelen ve evliliklerde söy­lenen şeyi alkışlarla haykırdı: Talasio! (4) Bu geleneğin şöyle bir men­şeiye sahip oldu­ğunu söylerler. Romalıların erdem bakımından önde gelen­leri, oyunları iz­lemek için Roma’ya gelen Sabin kızla­rını kendi­lerine eş yapmak için kaçırınca, adı sanı bilinme­yen birkaç köle ve çoban güzel ve yetiş­kin bir kızı alıp yanlarında götürmüş­lerdi. Asillerden biri bu işi fark edip de kızı ellerinden alamasın diye koşarken aynı zamanda ‘Talasius’a’ diye bağırı­yorlardı, (zira Talasius hatırı sayılan mümtaz kişilerden bi­riydi), öyle ki bu ismi duyanlar da alkışlıyorlardı ve bu se­vince katılmak ve onaylamak için bu ismi haykırıyorlardı. (5) Bundan dolayı söylerler ki bu söylem, (evlilik Talasius’a mutluluk getirdiği için) tüm evliliklerde şaka olarak kulla­nılmıştır. Bu anlatım, Talasius hakkında söylenenler arasın­daki en muhtemel olanıdır. Bundan birkaç gün sonra Pompeius da Antistia’yı almıştır.

V

Ἐπεὶ δὲ πρὸς Κίνναν εἰς τὸ στρατόπεδον πορευθεὶς ἐξ αἰτίας τινὸς καὶ διαβολῆς ἔδεισε καὶ ταχὺ λαθὼν ἐκποδὼν ἐποίησεν ἑαυτόν, οὐκ ὄντος ἐμφανοῦς αὐτοῦ θροῦς διῆλθεν ἐν τῷ στρατοπέδῳ καὶ λόγος ὡς ἀνῃρήκοι τὸν νεανίσκον ὁ Κίννας· Ἐκ δὲ τούτου οἱ πάλαι βαρυ­νόμενοι καὶ μισοῦντες ὥρμησαν ἐπ᾽ αὐτόν. Ὁ δὲ φεύγων καὶ κατα­λαμβανό­μενος ὑπό τινος τῶν λοχαγῶν γυμνῷ τῷ ξίφει διώκοντος προσέπεσε τοῖς γόνασι καὶ τὴν (2) σφραγῖδα προὔτεινε πολύτιμον οὖσαν. Ὁ δὲ καὶ μάλα ὑβρισ­τικῶς εἰπών, “Ἀλλ᾽ οὐκ ἐγγύην ἔρχομαι σφραγιούμενος, ἀλλὰ ἀνόσιον καὶ παράνομον τιμωρησό­μενος τύραν­νον,” ἀπέκτεινεν αὐτόν. οὕτω δὲ τοῦ Κίννα τελευτήσαντος ἐδέξατο μὲν τὰ πράγματα καὶ συνεῖχε Κάρβων ἐμπληκτότερος ἐκείνου τύραννος, ἐπῄει δὲ Σύλλας τοῖς πλείστοις ποθεινός, ὑπὸ τῶν παρόντων κακῶν οὐδὲ δεσπότου μεταβολὴν μικρὸν ἡγουμένοις ἀγαθόν. εἰς τοῦτο προήγαγον αἱ συμφοραὶ τὴν πόλιν, ὡς δουλείαν ἐπιεικεσ­τέραν ζητεῖν ἀπογνώσει τῆς ἐλευθερίας.

V

Cinna’ya karşı ordugaha yönelince, olabilecek herhangi bir suç­lama ve iftiralardan korktu ve hızlıca yoldan çekilip ken­dini gizledi, ortalıkta gözükmediği için de ordugahta, Cinna’nın genç adamı ortadan kaldır­dığı hususunda bir söy­lenti ve iddia dolaştı. Evvelden beri ona (Cinna’ya) kızgın olan ve kin besleyenler bundan dolayı ayaklandı­lar. O da kaçtı, fakat çek­tiği kılıcıyla peşinden koşan subay­lardan biri ta­rafından yakala­nınca dizlerinin üstüne çöktü ve (2) çok değerli olan mühür yüzüğünü uzattı. Subay ise ol­dukça hor bakar bir şekilde, “ben buraya bir antlaşmayı mü­hürlemeye değil, aksine imansız ve adaletsiz bir tiranı ce­zalandır­maya gel­dim”, diyerek onu öldürdü. Cinna böy­lece öldükten sonra, ondan daha güvenilmez bir tiran olan Carbo gücü ele geçirdi ve tuttu, Sulla ise var olan kötülüklerin yanında des­potes’in değiş­mesinin küçüm­sen­meyecek bir kazanç olduğuna inanan pek çoklarının gö­nül­den istediği biriydi. Zira felaketler, kenti, özgür­lük şüphesi içinde daha insaflı bir köleliği talep edecek duruma soktu.

VI

Τότε οὖν ὁ Πομπήϊος ἐν τῇ Πικηνίδι τῆς Ἰταλίας διέτριβεν, ἔχων μὲν αὐτόθι καὶ χωρία, τὸ δὲ πλέον ταῖς πόλεσιν ἡδόμενος οἰκείως καὶ φιλικῶς πατρόθεν ἐχούσαις πρὸς αὐτόν. Ὁρῶν δὲ τοὺς ἐπι­φανεσ­τάτους καὶ βελ­τίσ­τους τῶν πολιτῶν ἀπολείποντας τὰ οἰκεῖα καὶ πανταχόθεν εἰς τὸ Σύλλα στρα­τόπεδον ὥσπερ εἰς λιμένα καταθέοντας, αὐτὸς οὐκ ἠξίωσεν ἀποδρὰς οὐδὲ ἀσύμβολος οὐδὲ χρῄζων βοηθείας, ἀλλὰ ὑπάρξας τινὸς χάριτος ἐν­δό­ξ­ως καὶ μετὰ δυνάμεως ἐλθεῖν πρὸς (2) αὐτόν. Ὅθεν ἐκίνει τοὺς Πικηνοὺς ἀποπειρώμενος. οἱ δὲ ὑπήκουον αὐτῷ προθύμως καὶ τοῖς παρὰ Κάρβωνος ἥκουσιν οὐ προσεῖχον. Οὐηδίου δέ τινος εἰπόντος ὅτι δημαγωγὸς αὐτοῖς ἐκ παιδαγωγείου παρα­πεπήδηκεν ὁ Πομπήϊος, οὕτως ἠγανάκτησαν ὥστε εὐθὺς ἀνελεῖν προσ­πεσόντες τὸν Οὐήδιον. (3) Ἐκ τούτου Πομπήϊος ἔτη μὲν τρία καὶ εἴκοσι γεγονώς, ὑπ᾽ οὐδενὸς δὲ ἀνθρώπων ἀποδεδειγμένος στρατηγός, αὐτὸς ἑαυτῷ δοὺς τὸ ἄρχειν, ἐν Αὐξίμῳ, πόλει μεγάλῃ, βῆμα θεὶς ἐν ἀγορᾷ, καὶ τοὺς πρωτεύοντας αὐτῶν ἀδελφοὺς δύο Οὐεντιδίους ὑπὲρ Κάρβωνος ἀντιπράττοντας διατάγματι μεταστῆναι τῆς πόλεως κελεύσας, στρατιώτας κατέλεγε, καὶ λοχαγοὺς καὶ ταξιάρχους κατὰ κόσμον ἀποδείξας ἑκάστοις τὰς κύκλῳ πόλεις (4) ἐπῄει τὸ αὐτὸ ποιῶν. Ἐξανιστα­μένων δὲ καὶ ὑποχωρούντων ὅσοι τὰ Κάρβωνος ἐφρόνουν, τῶν δὲ ἄλλων ἀσμένως ἐπιδιδόντων αὑτούς, οὕτω κατανείμας ἐν ὀλίγῳ χρόνῳ τρία τάγματα τέλεια, καὶ τροφὴν πορίσας καὶ σκευαγωγὰ καὶ ἁμάξας καὶ τὴν ἄλλην πᾶσαν παρασκευήν, ἦγε πρὸς Σύλλαν, οὐκ ἐπειγόμενος οὐδὲ τὸ λαθεῖν ἀγαπῶν, ἀλλὰ διατρίβων καθ᾽ ὁδὸν ἐν τῷ κακῶς ποιεῖν τοὺς πολεμίους, καὶ πᾶν ὅσον ἐπῄει τῆς Ἰταλίας πειρώμενος ἀφιστάναι τοῦ Κάρβωνος.

VI

O zamanlar Pompeius İtalya’nın Picenum Bölgesi’nde bulu­nu­yordu, zira orada malı mülkü vardı ve esasen de babasın­dan beri kendisine karşı samimi ve dostça davranan kentler­den ol­dukça büyük bir destek gördüğü için memnundu. Fa­kat kentin soylu ve iyi vatandaşlarının yurtlarını terk et­tiklerini ve tıpkı bir limana gider gibi dört bir taraf­tan Sulla’nın kampına koştuklarını fark etti; ama yine de kendi­sini ne bir kaçak, ne faydasız, ne de yardıma muhtaç biri olarak gör­medi, tersine, bir lütuf yapmak için, (2) onun karşısına şöh­retli bir şekilde ve ordusuyla birlikte çıkmak istedi. Bundan dolayı da Picenum halkını harekete geçirmeye çalıştı. Halk onu canı gönülden dinlerken, Car­bo’nun yanından gelenlere kulak asmadı. Vedius isimli biri, Pompe­i­us’un aralarında demagog olmak için okuldan kaçtığını söyleyince öyle si­nir­lendiler ki, derhal Vedius’un üzerine çullandılar ve onu öldürdü­ler. (3) Bunun üzerine, henüz 23 yaşında olan ve vatandaşla­rın hiçbiri tarafından komutan olarak atanmasa da kendi ken­dine yetki veren Pompeius, büyük bir kent olan Auxi­mum’da, forum’da bir mahkeme kurdurdu ve onların önde gelen kişilerinden olan, ama Carbo için aleyhlerine faaliyet gösteren Ventidius adlı iki kardeşin bir kararla kentten sür­dü­rül­mele­rini emretti. Sonrasında orduyu topladı, yasaya göre de her biri yerine yüzbaşı ve komutanlar atadı ve (4) aynı şeyi yapmak için civar kentlere gitti. Carbo taraftarı olan­ların hepsi yolun­dan çekilip uzaklaşırken, geride kalan­lar seve seve onlara katıldılar, böylece kısa sürede tam teşek­küllü üç lejyon teşkil etti; yiyecek mad­desi, yük hayvanı, araba ve donanım için gerekli olan her şeyi de teda­rik ettik­ten sonra, Sulla’ya doğru yürüdü; ama ne acele etti ne de giz­lenmeyi düşündü, tersine, düşmana zarar vermek için hep yoldan gitti ve İtalya boyunca geçtiği her yeri Car­bo’dan ayırmaya ça­lıştı.

VII

Ἀνέστησαν οὖν ἐπ᾽ αὐτὸν τρεῖς ἅμα στρατηγοὶ πολέμιοι, Καρίνας καὶ Κλοίλιος καὶ Βροῦτος, οὐκ ἐναντίοι πάντες οὐδὲ ὁμόθεν, ἀλλὰ κύκλῳ τρισὶ στρατοπέδοις περιχω­ροῦντες ὡς ἀναρπασόμενοι. Ὁ δὲ οὐκ ἔδεισεν, ἀλλὰ πᾶσαν εἰς ταὐτὸ τὴν δύναμιν συναγαγὼν ὥρμησεν ἐφ᾽ ἓν τὸ τοῦ Βρούτου στράτευμα, τοὺς ἱππεῖς, ἐν οἷς (2) ἦν αὐτός, προτάξας. Ἐπεὶ δὲ καὶ παρὰ τῶν πολεμίων ἀντεξί­ππευσαν οἱ Κελτοί, τὸν πρῶτον αὐτῶν καὶ ῥωμαλεώτατον φθάνει παίσας ἐκ χειρὸς δόρατι καὶ καταβαλών. οἱ δὲ ἄλλοι τραπόμενοι καὶ τὸ πεζὸν συνετάραξαν, ὥστε φυγὴν γενέσθαι πάντων. Ἐκ δὲ τούτου στασιάσαντες οἱ στρατηγοὶ πρὸς ἀλλήλους ἀνεχώρησαν, ὡς ἕκαστος ἔτυχε, Πομπηΐῳ δὲ προσεχώρουν αἱ πόλεις, ὡς διὰ φόβον ἐσκεδασμένων τῶν πολεμίων. (3) αὖθις δὲ Σκηπίωνος ἐπιόντος αὐτῷ τοῦ ὑπάτου, πρὶν ἐν ἐμβολαῖς ὑσσῶν γενέσθαι τὰς φάλαγγας, οἱ Σκηπίωνος ἀσπασάμενοι τοὺς Πομπηΐου μετεβάλοντο, Σκηπίων δὲ ἔφυγε. τέλος δὲ Κάρβωνος αὐτοῦ περὶ τὸν Ἄρσιν ποταμὸν ἱππέων συχνὰς ἴλας ἐφέντος, εὐρώστως ὑποστὰς καὶ τρεψάμενος εἰς χαλεπὰ καὶ ἄφιππα χωρία πάντας ἐμβάλλει διώκων· οἱ δὲ τὴν σωτηρίαν ἀνέλπιστον ὁρῶντες ἐνεχείρισαν αὑτοὺς μετὰ τῶν ὅπλων καὶ τῶν ἵππων.

VII

Düşman komutanlar Carrinas, Coelius ve Brutus aynı zamanda ona karşı harekete geçtiler, ama düşmanların hepsi aynı yerden gelmi­yordu, tersine, onu yok etmek için üç ordugahla çevresini kuşatı­yorlardı. Fakat korkuya kapılmak yerine tüm gücünü tek bir yerde topladı ve kendisinin de içinde bulunduğu atlılarını (2) ön sıraya koy­duktan sonra, biri üzerine, tek Brutus’un ordusuna saldırdı. Keltler düşmanların yanında karşı vaziyet alınca, hızlıca öne çıkarak onların önde gelen en güçlüsüne elindeki mızrakla vurup attan düşürdü. Di­ğerleri geri dönünce piyadeler de öyle bir karıştı ki hepsi kaçmaya teşebbüs etti. Bundan do­layı komutanlar birbirleriyle anlaşmazlığa düştüler ve rastla­dıkları herkes gibi geri çekildiler, kentler ise düşma­nın kor­kudan dağılmış olmasından dolayı Pompeius tarafına geçti­ler. (3) Consul Scipio tekrardan ona doğru harekete ge­çince, Scipio’nun yanındakiler, phalanks’ların arasında bir mızrak atışı mesafe kalmadan önce, Pompeius’un askerlerini se­lamladılar ve onun tarafına geçtiler, Scipio da kaçtı. So­nunda Carbo, Arsis Irmağı kenarında bulunan çok sayıdaki atlı süvari birliğini onun üzerine yollayınca, bu saldırıya da cesurca göğüs gerdi ve geri çevirerek hepsini atlılar için uy­gun olmayan zorlu araziye kadar kovalayıp üstlerine çöktü. Herhangi bir kurtarılma umudunun olmadığını gör­dükleri için de silahları ve atlarıyla birlikte teslim oldular.

VIII

Οὔπω δὲ ταῦτα Σύλλας ἐπέπυστο, πρὸς δὲ τὰς πρώτας ἀγγε­λίας καὶ φήμας ὑπὲρ αὐτοῦ δεδοικὼς ἐν τοσούτοις καὶ τηλι­κούτ­οις ἀναστρε­φομένου στρατηγοῖς πολεμίοις, ἐδίω­κε βοηθήσων. γνοὺς δὲ ὁ Πομ­πήϊος ἐγγὺς ὄντα προσέταξε τοῖς ἡγεμόσιν ἐξοπλίζειν καὶ διακοσμεῖν τὴν δύναμιν, ὡς καλλίστη τῷ αὐτοκράτορι καὶ λαμπροτάτη φανείη· μεγάλας γὰρ ἤλπιζε (2) παρ᾽ αὐτοῦ τιμάς, ἔτυχε δὲ μειζόνων. Ὡς γὰρ εἶδεν αὐτὸν ὁ Σύλλας προσιόντα καὶ τὴν στρατιὰν παρεστῶσαν εὐανδρίᾳ τε θαυμαστὴν καὶ διὰ τὰς κατορθώσεις ἐπηρμένην καὶ ἱλαράν, ἀποπηδήσας τοῦ ἵππου καὶ προσαγορευθείς, ὡς εἰκός, αὐτοκράτωρ ἀντιπροσηγό­ρευσεν αὐτοκρά­τορα τὸν Πομπήϊον, οὐδενὸς ἂν προσδοκή­σαντος ἀνδρὶ νέῳ καὶ μηδέπω βουλῆς μετέχοντι κοινώ­σασθαι τοὔνομα τοῦτο Σύλλαν, περὶ οὗ Σκηπίωσι καὶ (3) Μαρίοις ἐπολέμει. καὶ τἆλλα δὲ ἦν ὁμολογοῦντα ταῖς πρώταις φιλοφροσύναις, ὑπεξανιστα­μένου τε προσιόντι τῷ Πομπηΐῳ καὶ τῆς κεφαλῆς ἀπάγοντος τὸ ἱμάτιον, ἃ πρὸς ἄλλον οὐ ῥᾳδίως ἑωρᾶτο ποιῶν, καίπερ ὄντων πολλῶν καὶ ἀγαθῶν περὶ αὐτόν. (4) Οὐ μὴν ἐκουφίσθη γε τούτοις ὁ Πομπήϊος, ἀλλ᾽ εὐθὺς εἰς τὴν Κελτικὴν ὑπ᾽ αὐτοῦ πεμπό­μενος, ἣν ἔχων ὁ Μέτελλος ἐδόκει μηδὲν ἄξιον πράττειν τῆς παρασκευῆς, οὐ καλῶς ἔφη ἔχειν πρεσβύτερον καὶ προὔχοντα δόξῃ στρατηγίας ἀφαιρεῖσθαι, βουλομένῳ μέντοι τῷ Μετέλλῳ καὶ κελεύοντι συμπολεμεῖν καὶ βοηθεῖν ἕτοιμος εἶναι. (5) δεξαμένου δὲ τοῦ Μετέλλου καὶ γράψαντος ἥκειν, ἐμ­βαλὼν εἰς τὴν Κελτικὴν αὐτός τε καθ᾽ ἑαυτὸν ἔργα θαυ­μασ­τὰ διεπράττετο, καὶ τοῦ Μετέλλου τὸ μάχιμον καὶ θαρσα­λέον ἤδη σβεννύμενον ὑπὸ γήρως αὖθις ἐξερρίπιζε καὶ συνεξεθέρμαινεν, ὥσπερ ὁ ῥέων καὶ πεπυρωμένος χαλκὸς τῷ πεπηγότι καὶ ψυχρῷ περιχυθεὶς λέγεται τοῦ πυρὸς (6) μᾶλ­λον ἀνυγραίνειν καὶ συνανατήκειν. Ἀλλὰ γάρ, ὥσπερ ἀθλητοῦ πρωτεύ­σαντος ἐν ἀνδράσι καὶ τοὺς πανταχοῦ καθ­ελόντος ἐνδόξως ἀγῶνας εἰς οὐδένα λόγον τὰς παιδικὰς τίθενται νίκας οὐδ᾽ ἀναγράφουσιν, οὕτως ἃς ἔπραξε τότε πράξεις ὁ Πομπήϊος, αὐτὰς καθ᾽ ἑαυτὰς ὑπερφυεῖς οὔσας, πλήθει δὲ καὶ μεγέθει τῶν ὑστέρων ἀγώνων καὶ πολέμων κατακεχωσμένας, ἐδεδίειν κινεῖν, μὴ περὶ τὰ πρῶτα πολλῆς διατριβῆς γενομένης τῶν μεγίστων καὶ μάλιστα δηλούντων τὸ ἦθος ἔργων καὶ παθημάτων τοῦ ἀνδρὸς ἀπολειφθῶμεν.

VIII

Sulla’nın henüz olan bitenden haberi yoktu, ilk haberler ve söylenti­ler üzerine, böylesi büyük ve kalabalık düşman komutanları karşısında savaşan Pompeius için endişelendi ve yardım etmek için harekete geçti. Pompeius ise onun (Sulla) yakınlarda olduğunu öğrenince komu­tanlarına, mümkün olduğunca güzel ve şanlı gözüksün diye, or­duyu tam teçhizat silahlandırmala­rını ve düzene sokmalarını emretti. Zira ondan büyük onur­lar bekli­yordu (2) ve umdu­ğundan da fazlasını aldı. Çünkü Sulla, kendisine yaklaşan onu ve yiğit erkekleriyle ortaya çıkan, muvaffakiyetleri dolayı­sıyla gururlanan, neşe için­deki, öv­güye layık orduyu gö­rünce atından aşağı atlayıp adet ol­duğu üzere imparator diye selamlanınca, Pompeius’a impa­rator diye hitap etmişti. Sulla’nın, henüz Senatus’a bile da­hil olmayan genç bir adamla, uğruna Scipio (3) ve Marius ile sa­vaştığı bu unvanı paylaşmasını hiç kimse ummamıştı. Onun diğer davranışları da bu ilk nezaket gös­te­ri­lerine uy­gundu, zira o, Pompeius ne zaman yanına gelse aya­ğa kalkı­yor, başın­dan toga’sını çıkarıyordu, öyle ki, etra­fında çok sayıda iyi adam olma­sına rağmen başkasına karşı bu tür davranışları kolay kolay yaptığı görülmemişti. (4) Fakat Pompeius da bunlardan kibre kapılmamıştı, tersine onun tarafından derhal Metellus’un komuta ettiği Galya’ya gön­derilince, savaş gücünün layık olduğu bu görevi yap­mamaya karar vererek, yaşça daha büyük ve onur açısından da kendi­sinden üstün olan birinin komutanlığına son verme­nin güzel bir davranış olmadığını, ancak Metellus da isterse ve kendi­siyle birlikte savaşmasını ve ona yardım etmesini buyurursa buna razı olacağını söylemişti. (5) Metel­lus da kabul edip ona gelmesini yazınca derhal Gal­lia’ya gitti ve kendi­sine uygun harika işler yaptı. Metellus’un, ilerleyen yaşından dolayı sönen savaşçı ruhunu ve cesare­tini, tıpkı akışkan hale gelmiş kızgın bron­zun katılaşmış ve soğumuş bir madene akı­tılırsa ateşten daha hızlı bir şekilde bunu (6) yu­mu­şattığı ve bununla kaynaştığının söylendiği gibi, yeniden alev­len­dirdi ve canlan­dırdı. Zira erkekler ara­sında en önde ge­len, yarış­maları her yerde şanlı bir şekilde kaza­nan ve gençkenki zaferle­rini hesaba katmayıp, onları kay­detmeyen bir atlette olduğu gibi, ben de Pompeius’un o za­manki yaptığı, esasen ola­ğanüstü olan, ama sonraki müca­deleleri ve savaşlarının çokluğu ve büyüklüğü yüzünden gölgede kalan işlerini bu şekilde ele almayı düşündüm; ilk şeylerin üzerinde uzun süre kaldıysam da, bu bir adamın ka­rakterini ortaya çıka­ran işlerin ve uğraşların çoğunu ge­ride bı­rakmayalım diyeydi.

IX

Ἐπεὶ τοίνυν ἐκράτησε τῆς Ἰταλίας ὁ Σύλλας καὶ δικτάτωρ ἀνηγορεύθη, τοὺς μὲν ἄλλους ἡγεμόνας καὶ στρατηγοὺς ἠμείβετο πλουσίους ποιῶν καὶ προάγων ἐπὶ ἀρχὰς καὶ χαριζόμενος ἀφθόνως καὶ προθύμως ὧν ἕκαστος ἐδεῖτο, Πομπήϊον δὲ θαυμάζων δι᾽ ἀρετὴν καὶ μέγα νομίζων ὄφελος εἶναι τοῖς ἑαυτοῦ πράγμασιν, ἐσπούδασεν ἁμῶς γέ πως οἰκειότητι προσθέσθαι. (2) συμβουλομένης δὲ τῆς γυναι­κὸς αὐτοῦ τῆς Μετέλλης, πείθουσι τὸν Πομπήϊον ἀπαλλαγέντα τῆς Ἀντιστίας λαβεῖν γυναῖκα τὴν Σύλλα πρόγονον Αἰμιλίαν, ἐκ Μετέλλης καὶ Σκαύρου γεγενημένην, ἀνδρὶ δὲ συνοικοῦσαν ἤδη καὶ κύουσαν τότε. ῏Ην οὖν τυραννικὰ τὰ τοῦ γάμου καὶ τοῖς Σύλλα καιροῖς μᾶλλον ἢ τοῖς Πομπηΐου τρόποις πρέποντα, τῆς μὲν Αἰμιλίας ἀγομένης ἐγκύμονος (3) παρ᾽ ἑτέρου πρὸς αὐτόν, ἐξελαυ­νομένης δὲ τῆς Ἀντιστίας ἀτίμως καὶ οἰκτρῶς, ἅτε δὴ καὶ τοῦ πατρὸς ἔναγχος ἐστερημένης διὰ τὸν ἄνδρα· κατεσφάγη γὰρ ὁ Ἀντίστιος ἐν τῷ βουλευτηρίῳ δοκῶν τὰ Σύλλα φρονεῖν διὰ Πομπήϊον· ἡ δὲ μήτηρ αὐτῆς ἐπιδοῦσα ταῦτα προήκατο τὸν βίον ἑκουσίως, ὥστε καὶ τοῦτο τὸ πάθος τῇ περὶ τὸν γάμον ἐκεῖνον τραγῳδίᾳ προσγε­νέσθαι καὶ νὴ Δία τὸ τὴν Αἰμιλίαν εὐθὺς διαφθα­ρῆναι παρὰ τῷ Πομπηΐῳ τίκτουσαν.

IX

Böylece Sulla İtalya’yı emri altına alınca ve diktatör olarak ata­nınca, diğer subaylarını ve komutanlarını zengin­leş­tirerek, memu­ri­yetlerini yükselterek ve her birinin ihtiyaç duyduğu şey­leri bol bol ve canı gönülden vererek ödül­lendi­rirken, Pompeius’u da erdeminden dolayı saygı duy­duğu ve kendisinin davalarında büyük yardımı olabile­ceğine inandığı için, herhangi bir şekilde akrabalık bağı ara­cılığıyla kendi­sine bağlamaya ça­lıştı. (2) Karısı Metella da bu fikre katılınca, Antistia’dan ay­rıl­ma ve Sulla’nın üvey kızı, Metella ve Scaurus’tan doğma, başka bir adamla evli ve o sıra hamile olan Aemilia’yı, eş olarak alması hususunda Pompeius’u ikna ettiler. Bu evli­likte izlenen yol açıkça bas­kıcıydı ve Pompeius’un karakte­rinden çok Sulla’nın şartla­rına uygundu, öyle ki, (3) başka birinden hamile olan Aemilia ona gönderilmiş, kısa süre önce kocası uğruna babasını kaybet­miş olan Antistia ise utanç verici ve acı­nası bir şekilde kovulmuştu. Zira Antisti­us, Pom­peius yüzünden Sulla’nın taraf­tarı olarak görüldüğü için Senatus’ta öldürülmüştü. Annesi ise, bu olanlar ağır geldiği için, özgür iradesi ile yaşamına son vermişti, öyle ki bu acı onu tam bir evlilik trajedisine çevirmişti, son olarak da, Aemilia’nın doğururken Pompeius’un yanında ölmesi gelmiştir.

X

Ἐκ τούτου Σικελίαν ἠγγέλλετο Περπέννας αὑτῷ κρατύνεσθαι καὶ τοῖς περιοῦσιν ἔτι τῆς ἐναντίας στάσεως ὁρμητήριον παρέχειν τὴν νῆσον, αἰωρουμένου καὶ Κάρβωνος αὐτόθι ναυτικῷ καὶ Δομετίου Λιβύῃ προσ­πεπ­τωκότος, ἄλλων τε πολλῶν ἐπέκεινα μεγάλων ὠθουμένων φυγάδων, ὅσοι τὰς προγραφὰς ἔφθησαν ἀποδράντες. Ἐπὶ τούτους Πομπήϊος ἀπεστάλη μετὰ πολλῆς δυνάμεως. (2) καὶ Περπέννας μὲν εὐθὺς αὐτῷ Σικελίας ἐξέστη, τὰς δὲ πόλεις ἀνελάμβανε τετρυχωμένας καὶ φιλ­ανθ­ρώπως πάσαις ἐχρῆτο πλὴν Μαμερτίνων τῶν ἐν Μεσσήνῃ. παραι­του­μένων γὰρ αὐτοῦ τὸ βῆμα καὶ τὴν δικαιοδοσίαν ὡς νόμῳ παλαιῷ Ῥωμαί­ων ἀπειρημένα, “Οὐ παύσεσθε,” εἶπεν, “ἡμῖν ὑπεζωσ­μένοις ξίφη νόμους ἀναγινώσκοντες;” (3) ἔδοξε δὲ καὶ ταῖς Κάρβωνος οὐκ ἀνθρωπίνως ἐνυβρίσαι συμφοραῖς. εἰ γὰρ ἦν ἀναγκαῖον αὐτόν, ὥσπερ ἦν ἴσως, ἀνελεῖν, εὐθὺς ἔδει λαβόντα, καὶ τοῦ κελεύσαντος ἂν ἦν τὸ ἔργον. Ὁ δὲ δέσμιον προαγαγὼν ἄνδρα Ῥωμαῖον τρὶς ὑπατεύσαντα καὶ πρὸ τοῦ βήματος στήσας καθεζόμενος αὐτὸς ἀνέκρινεν, ἀχθομένων καὶ βαρυνο­μένων τῶν παρόν­των· εἶτα ἐκέ­λευσεν (4) ἀπαγαγόντας ἀνελεῖν. Ἀπαχ­θέντα μέντοι φασὶν αὐτόν, ὡς εἶδεν ἑλκόμενον ἤδη τὸ ξίφος, δεῖσθαι τόπον αὑτῷ καὶ χρόνον βραχύν, ὡς ὑπὸ κοιλίας ἐνοχ­λουμένῳ, παρασχεῖν. Γάϊος δὲ Ὄππιος ὁ Καίσαρος ἑταῖρος ἀπαν­θρώπως φησὶ καὶ Κοΐντῳ Οὐαλλερίῳ χρή­σασθαι τὸν Πομπήϊον. Ἐπιστάμενον γὰρ ὡς ἔστι φιλολόγος ἀνὴρ καὶ φιλομαθὴς ἐν ὀλίγοις ὁ Οὐαλλέριος, ὡς ἤχθη πρὸς αὐτόν, ἐπισπασάμενον καὶ συμπερι­πατήσαντα καὶ πυθόμενον ὧν ἔχρῃζε καὶ μαθόν­τα, προστάξαι τοῖς ὑπηρέταις εὐθὺς ἀνελεῖν ἀπαγαγόντας. (5) Ἀλλ᾽ Ὀππίῳ μέν, ὅταν περὶ τῶν Καίσαρος πολεμίων ἢ φίλων δια­λέγηται, σφόδρα δεῖ πιστεύειν μετὰ εὐλαβείας· Πομπήϊος δὲ τοὺς μὲν ἐν δόξῃ μάλιστα τῶν Σύλλα πολεμίων καὶ φανερῶς ἁλισκομένους ἀναγκαίως ἐκόλαζε, τῶν δ᾽ ἄλ­λων ὅσους ἐξῆν περιεώρα λανθάνοντας, (6) ἐνίους δὲ καὶ συνεξέπεμπε. τὴν δ᾽ Ἱμεραίων πόλιν ἐγνωκότος αὐτοῦ κολ­άζ­ειν γενομένην μετὰ τῶν πολεμίων, Σθένις ὁ δημαγωγὸς αἰτησάμενος λόγον οὐκ ἔφη δίκαια ποιήσειν τὸν Πομπήϊον, ἐὰν τὸν αἴτιον ἀφεὶς ἀπολέσῃ τοὺς μηδὲν ἀδικοῦντας. Ἐρο­μένου δὲ ἐκείνου τίνα λέγει τὸν αἴτιον, ἑαυτὸν ὁ Σθένις ἔφη, τοὺς μὲν φίλους πείσαντα τῶν πολιτῶν, τοὺς δ᾽ ἐχθροὺς βιασάμενον. (7) Ἀγασθεὶς οὖν τὴν παρρησίαν καὶ τὸ φρό­νημα τοῦ ἀνδρὸς ὁ Πομπήϊος ἀφῆκε τῆς αἰτίας πρῶτον ἐκ­εῖνον, εἶτα τοὺς ἄλλους ἅπαντας. Ἀκούων δὲ τοὺς στρατι­ώτας ἐν ταῖς ὁδοιπορίαις ἀτακτεῖν, σφραγῖδα ταῖς μαχαίραις αὐτῶν ἐπέβαλεν, ἣν ὁ μὴ φυλάξας ἐκολάζετο.

X

Bunun üzerine, Perpenna’nın Sicilya’yı emniyeti altına al­dığı ve adayı karşıt partiden sağ kalanlar için bir üs noktası olarak gösterdiği haberi geldiği sırada, Carbo da donanma­sıyla o civarda dolaşıyor, Domitius ise Libya’ya saldırı­yordu; sürülmüş olan diğer pek çok firariden büyük çoğun­luğu yasaklardan kaçmayı başardıktan sonra oraya doğru yelken açmışlardı. Pompeius büyük bir savaş gücüyle bir­likte bunlara karşı gönderildi. (2) Bunun üzerine Per­pen­na derhal Sicilya’yı ona bırakıp ayrıldı, o da perişan olmuş kentleri düzenledi ve Messa­na’daki Mamer­tinler dışında hepsine karşı insaniyetli davrandı. Zira onlar onun mahkemesini ve yargı hakkını, Romalıların eski yasasına göre uygun ol­madığı için kabul etmemiş­lerdi, o da “kılıç kuşanıp gelen bizlere yasaları okumayı bırakın!” demişti. (3) Carbo’nun başına gelen felaketler karşı­sında da insafsız davranmış gözüktü. Zira eğer ihtimal ol­duğu üzere onu öldürmesi gerekseydi, bu, hemen yaka­lan­ması­nın ardından gerçekleşirdi ve bunun yapılması em­reden kişinin işi olurdu. Fakat o, üç kere consul olmuş Romalı birini eli ayağı bağlı bir şekilde mahkemenin önüne çıkarıp ayağa dikti ve bizzat kendisi oturarak yargıladı, orada bulu­nan­lar bu duruma öf­kelenip sinirlendiler. Bunun üzerine (4) onu geri gö­türmelerinden sonra idam et­melerini em­retti. Götürüldükten sonra çekilen kılıcı görünce, doğal ih­ti­ya­cını gidermesi için kendisine bir yer ve kısa bir süre temin edilmesini rica ettiği anlatılır. Caesar’ın dostu olan Gaius Op­pius, Pompeius’un Quintus Valerius’a da insan­lık dışı mua­mele ettiğini söyle­r. Pompeius, Valerius’un bilgin bir adam ve birkaç alimden biri olduğunu bildiği için, karşısına getirildiğinde onu se­lamlamış ve onunla bir gezinti yaparak öğrenmek iste­diklerini sormuş ve öğre­nince de muhafızlara, onu getirenlerin derhal onu idam et­melerini emretmiş. (5) Fakat Oppius’a her ne zaman Caesar’ın dostlarından ya da düşmanlarından bah­setse büyük bir çekinceyle güvenmek gerekir. Pompeius, Sulla’nın düşmanları arasında hatırı sayılan ve açıkça ya­kalanan pek çoğunu zorunlu olarak cezalandırdı, geri ka­lanlardan gizle­nebilenleri, elinden geldiğince atladı, (6) hatta bazılarının kaçmasına yardımcı oldu. Himeralıların kentini, düşmanla birlik oldular diye cezalandırmak iste­yince de, demagog Sthenis söz istedi ve Pompeius’un, eğer suçluyu serbest bı­rakıp suçsuzları katlederse haksız dav­ranmış olacağını söy­ledi. Biri ona, suçlu diye kimi söylüyor­sun diye sorunca Sthenis, vatandaşlar arasında kendisine dost olanları ikna eden, düşman olanların ise ayağını kaydıran kişinin kendisini dedi. (7) Pompeius adamın açık sözlülüğüne ve cesaretine hay­ran kaldı ve ilkin onun, sonra da diğer hepsinin cezalarını bağışladı. Askerlerinin yürü­yüşleri sırasında disiplinsiz dav­randıklarını işitince, kılıçla­rını mühürledi ve mührü taşıma­yan herkesi cezalandırdı.

XI

Ταῦτα πράττων ἐν Σικελίᾳ καὶ πολιτευόμενος ἐδέξατο δόγμα συγκλήτου καὶ γράμματα Σύλλα κελεύοντα εἰς Λιβύην πλεῖν καὶ πολεμεῖν Δομετίῳ κατὰ κράτος, ἠθροικότι πολλαπλασίαν δύναμιν ἧς ἔχων Μάριος οὐ πάλαι διεπέ­ρασεν ἐκ Λιβύης εἰς Ἰταλίαν καὶ συνέχει τὰ Ῥωμαίων πράγ­ματα, τύραννος ἐκ φυγάδος καταστάς. (2) Ὀξέως οὖν ἅπαν­τα παρασκευασά­μενος ὁ Πομπήϊος Σικελίας μὲν ἄρχοντα Μέμμιον κατέλιπε τὸν ἄνδρα τῆς ἀδελφῆς, αὐτὸς δὲ ἀν­ήγετο ναυσὶ μὲν μακραῖς ἑκατὸν εἴκοσι, φορτηγοῖς δὲ σῖτον καὶ βέλη καὶ χρήματα καὶ μηχανὰς κομιζούσαις ὀκτα­κοσίαις. κατα­σχόντι δὲ αὐτῷ ταῖς μὲν εἰς Ἰτύκην ναυσί, ταῖς δὲ εἰς Καρχηδόνα, τῶν πολεμίων ἀποστάντες ἑπτακισχίλιοι προσ­εχώρησαν, αὐτὸς δὲ ἦγεν ἓξ ἐντελῆ τάγματα. (3) Συμ­βῆναι δὲ αὐτῷ πρᾶγμα γελοῖον ἱστοροῦσι. στρατιῶται γάρ τινες, ὡς ἔοικε, θησαυρῷ περιπεσόν­τες ἔλαβον συχνὰ χρή­ματα. τοῦ δὲ πράγματος γενομένου φανεροῦ δόξα τοῖς ἄλ­λοις παρέστη πᾶσι χρημάτων μεστὸν εἶναι τὸν τόπον ἐν ταῖς ποτε τύχαις τῶν Καρχηδονίων ἀποτεθειμένων. (4) οὐδὲν οὖν ὁ Πομπήϊος εἶχε χρῆσθαι τοῖς στρατιώταις ἐπὶ πολλὰς ἡμέ­ρας θησαυροὺς ζητοῦσιν, ἀλλὰ περιῄει γελῶν καὶ θεώ­μενος ὁμοῦ μυριάδας τοσαύτας ὀρυσσούσας καὶ στρε­φούσας τὸ πεδίον, ἕως ἀπειπόντες ἐκέλευον αὑτοὺς ἄγειν ὅπη βούλεται τὸν Πομπήϊον, ὡς δίκην ἱκανὴν τῆς ἀβελ­τε­ρίας δεδωκότας.

XI

Sicilya’da bunları organize edip düzenlediği sırada, Senatus’un kararını ve Sulla’nın, kendisine Libya’ya yelken açma­sını ve orada, kaçakken tiran olan, şimdi ise Romalıların devletine tabi Marius’un kısa süre önce Libya’dan İtalya’ya getirdiği ordudan daha güçlü bir ordu toplayan Domi­tius ile savaşmasını emreden mektubu aldı. (2) Bu­nun üze­rine Pompeius hızlı bir şekilde bütün hazırlıklarını ta­mamladı ve kız kardeşinin kocası Memmius’u Sicilya’da ko­mutan olarak bıraktı, kendisi de yüz yirmi savaş gemisi ve iaşe, mühimmat, para ve kuşatma aletlerini sevk eden sekiz yüz yük ge­misiyle denize açıldı. Donanmasıyla kısmen Uti­ca’da kısmen de Kartaca’da karaya çıktıktan sonra, düş­man tara­fından ayrılan yedi bin kişi onun tarafına geçti, zaten kendisi de tam teşekküllü altı lejyonu yanında getir­mişti. (3) Bu­rada başından komik bir olayın geçtiği söyle­nir. Zira birkaç askeri burada, olasılıkla bir hazineye rastlamış ve bir hayli para ele geçirmişti. Bu olay duyu­lunca, diğer herkeste, bu bölgenin, Kartacalıların vaktiyle kara günleri için göm­dükleri hazinelerle dolu olduğu yö­nünde bir düşünce oluştu. (4) Öyle ki Pompeius, askerleri günler boyu ha­zine aradığı için onlarla hiçbir işe girişemedi, tersine gülerek etraflarında gezindi ve onların on binlerce böyle çukur aç­malarını ve toprağı altüst etmelerini izledi, ta ki yoru­lana ve ah­maklıklarına uyan cezayı çektiklerinden, Pom­peius’un ken­dilerini her nereye isterse oraya sevk etme­sini dilemelerine kadar.

XII

Ἀντιτεταγμένου δὲ τοῦ Δομετίου καὶ χαράδραν τινὰ προβε­βλημένου χαλεπὴν περᾶσαι καὶ τραχεῖαν, ὄμβρος ἅμα πνεύματι πολὺς ἕωθεν ἀρξάμενος κατεῖχεν, ὥστε ἀπογνόντα τῆς ἡμέρας ἐκείνης μαχέσασθαι τὸν Δομέτιον ἀναζυγὴν παρ­αγγεῖλαι. Πομπήϊος δὲ τοῦτον αὑτοῦ ποιού­μενος τὸν καιρὸν ὀξέως ἐπῄει καὶ διέβαινε τὴν (2) χαράδραν. οἱ δὲ ἀτάκτως καὶ θορυ­βούμενοι καὶ οὐ πάντες οὐδὲ ὁμαλῶς ὑφίσ­ταντο, καὶ τὸ πνεῦμα περιῄει τὴν ζάλην αὐτοῖς προσβάλλον ἐναντίαν. οὐ μὴν ἀλλὰ καὶ τοὺς Ῥωμαίους ὁ χειμὼν ἐτάραξεν οὐ καθορῶντας ἀλλήλους ἀκριβῶς, αὐτός τε Πομπήϊος ἐκινδύνευσεν ἀγνοηθεὶς ἀποθανεῖν, ἐρωτῶντι στρατιώτῃ τὸ σύνθημα βράδιον ἀποκρινάμενος. (3) Ὠσά­μενοι δὲ πολλῷ φόνῳ τοὺς πολεμίους (λέγονται γὰρ ἀπὸ δισμυ­ρίων τρισχίλιοι διαφυγεῖν) αὐτοκράτορα τὸν Πομπή­ϊον ἠσπάσαντο. φήσαντος δὲ ἐκείνου μὴ δέχεσθαι τὴν τιμὴν ἕως ὀρθὸν ἕστηκε τὸ στρατόπεδον τῶν πολεμίων, εἰ δὲ αὐτὸν ἀξιοῦσι ταύτης τῆς προσηγορίας, ἐκεῖνο χρῆναι πρότερον κατα­βαλεῖν, ὥρμη­σαν εὐθὺς ἐπὶ τὸν χάρακα· καὶ Πομπήϊος ἄνευ κράνους ἠγωνίζετο (4) δεδοικὼς τὸ πρότε­ρον πάθος. Ἁλίσκεται δὴ τὸ στρα­τό­πεδον καὶ ἀποθνήσκει Δομέτιος. τῶν δὲ πόλεων αἱ μὲν εὐθὺς ὑπήκουον, αἱ δὲ κατὰ κράτος ἐλήφθησαν. εἷλε δὲ καὶ τῶν βασιλέων Ἰάρφαν τὸν συμμαχήσαντα Δομετίῳ, τὴν δὲ βασιλείαν Ἰάμψᾳ παρέ­δωκε. χρώμενος δὲ τῇ τύχῃ καὶ τῇ ῥύμῃ τοῦ στρατεύματος εἰς τὴν Νομαδικὴν ἐνέβαλε· καὶ πολλῶν ὁδὸν ἡμερῶν (5) ἐλάσας καὶ πάντων κρατήσας οἷς ἐνέτυχε, καὶ τὸ πρὸς Ῥωμαίους δέος ἤδη τῶν βαρβάρων ἐξερρυηκὸς αὖθις ἰσ­χυρὸν καὶ φοβερὸν ἐγκαταστήσας, οὐδὲ τὰ θηρία δεῖν ἔφη τὰ τὴν Λιβύην κατ­οικοῦντα τῆς τῶν Ῥωμαίων ἄπειρα ῥώμης καὶ τόλμης ἀπολεί­πειν.Ὃθεν ἐν θήραις λεόντων καὶ ἐλεφάντων ἡμέρας διέτριψεν οὐ πολλάς· ταῖς δὲ πάσαις, ὥς φασι, τεσσαράκοντα τοὺς πολεμίους συνεῖλε καὶ Λιβύην ἐχειρώ­σατο καὶ διῄτησε τὰ τῶν βασιλέων, ἔτος ἄγων ἐκεῖνο τέταρτον καὶ εἰκοστόν.

XII

Domitius, geçilmesi zor olan dik bir dağ geçidini kendine siper ederek karşı vaziyet aldı; fakat sabahtan fırtınayla bir­likte başlayan ve Domitius’un o gün savaşmaktan vazgeç­erek geri çekilme emri vermesine neden olacak denli şiddetli yağan yağmur ona engel oldu. Pompeius uy­gun anı kolladı ve aniden yaklaşıp (2) geçidi aştı. Düşman ise düzensizlik içindeydi ve telaşa düşmüştü, ne birlikte ne de aynı şekilde mevzi alamamışlardı, üstelik ters dönen rüzgar da fırtınayı onların üstüne sürmüştü. Bununla birlikte sağanak Romalıları da sıkıntıya soktu, zira birbirlerini net bir şekilde göremiyorlardı, Pompeius’un kendisi dahi tanın­amadığı için, parolayı soran askere geç cevap verdiğinden dolayı öldürülme tehlikesi geçirdi. (3) Yine de düş­manı büyük bir kayıpla defettiler (yirmi bin kişiden ancak üç bin’inin kaçabildiği söylenir), Pompeius’u da impara­tor diye selamladılar. Fakat o, düşmanların karargahı ayakta durduğu sürece bu onuru kabul edemeyeceğini, şayet bu ilan edilen onuru ona layık görüyorlarsa ilkin bunu yıkmaları gerektiğini söyleyince, derhal siperlere hareket et­tiler. Pompeius, daha ön­ceki hadiseden dolayı korktuğun­dan (4) miğfersiz savaştı. Ordugah ele geçirildi ve Domitius da öldü. Bunun üzerine kentlerden bir kısmı derhal teslim oldu, geri kalanı ise güç yoluyla ele geçirildi. Oradaki krallardan, Domitius’a mütte­fiklik yapmış Hiarbas’ı da ele geçirdi ve onun krallığını Hiempsal’a verdi. Ordunun şansından ve ününden yarar­lanmak istediği için Numidia’ya girdi. Günler boyu (5) yol aldı ve rastladığı her şeyi zapt etti, barbarların Romalılar karşısında duyduğu unutulmuş korkuyu yeniden canlandırdı ve daha da güçlü bir korku haline getirdi ve Libya’da yaşa­yan hayvanların dahi Romalıların gücü ve ününden habersiz bırakılmamaları gerektiğini söyledi. Bundan dolayı birkaç gün aslan ve fil avı ile meşgul oldu. Söylendiği üzere, düşmanlarını kırk gün içinde tümüyle yenmiş, Libya’yı ele geçirmiş ve krallarla olan meseleleri karara bağlamıştı ve o sıra henüz yirmi dört yaşında idi.

XIII

Ἐπανελθόντι δὲ εἰς Ἰτύκην αὐτῷ γράμματα κομίζεται Σύλλα προστάττοντος ἀφιέναι μὲν τὴν ἄλλην στρατιάν, αὐτὸν δὲ μεθ᾽ ἑνὸς τάγματος περιμένειν αὐτόθι τὸν διαδεξόμενον στρατηγόν. Ἐπὶ τούτοις ἀδήλως μὲν αὐτὸς ἤχθετο καὶ βαρέως ἔφερεν, ἐμφανῶς δὲ ὁ στρατὸς ἠγανάκτει· καὶ δεηθέντος τοῦ Πομπηΐου προελθεῖν, τόν τε Σύλλαν κακῶς ἔλεγον, κἀκεῖνον οὐκ ἔφασαν προήσεσθαι χωρὶς αὑτῶν, οὐδὲ εἴων (2) πιστεύειν τῷ τυράννῳ. τὸ μὲν οὖν πρῶτον ὁ Πομπήϊος ἐπειρᾶτο πραΰνειν καὶ παρηγορεῖν αὐτούς· ὡς δ᾽ οὐκ ἔπειθε, καταβὰς ἀπὸ τοῦ βήματος ἐπὶ τὴν σκηνὴν ἀπῄει δεδακρυμένος. οἱ δὲ συλλαβόντες αὐτὸν αὖθις ἐπὶ τοῦ βήματος κατέστησαν· καὶ πολὺ μέρος τῆς ἡμέρας ἀνηλώθη, τῶν μὲν μένειν καὶ ἄρχειν κελευόντων, τοῦ δὲ πείθεσθαι δεομένου καὶ μὴ στασιάζειν, ἄχρι οὗ προσλιπαρούντων καὶ καταβοώντων ὤμοσεν ἀναι­ρήσειν ἑαυτὸν εἰ βιάζοιντο, καὶ μόλις οὕτως ἐπαύσαντο. (3) Τῷ δὲ Σύλλᾳ πρώτη μὲν ἦλθεν ἀγγελία τὸν Πομπήϊον ἀφεστάναι, καὶ πρὸς τοὺς φίλους εἶπεν ὡς ἄρα πεπρωμένον ἦν αὐτῷ γενομένῳ γέροντι παίδων ἀγῶνας ἀγωνίζεσθαι, διὰ τὸ καὶ Μάριον αὐτῷ νέον ὄντα κομιδῇ πλεῖστα πράγματα παρασχεῖν καὶ εἰς τοὺς ἐσχάτους περιστῆσαι κινδύνους, (4) πυθόμενος δὲ τἀληθῆ, καὶ πάντας ἀνθρώπους αἰσθαν­όμε­νος δέχεσθαι καὶ παραπέμπειν τὸν Πομπήϊον ὡρμημέ­νους μετ᾽ εὐνοίας, ἔσπευδεν ὑπερ­βαλέσθαι· καὶ προελθὼν ἀπήντησεν αὐτῷ, καὶ δεξιωσάμενος ὡς ἐνῆν προθυμότατα μεγάλῃ φωνῇ Μάγνον ἠσπάσατο, καὶ τοὺς παρόντας (5) οὕτως ἐκέλευσε προσαγορεῦσαι. σημαίνει δὲ τὸν μέγαν ὁ Μάγνος. Ἕτεροι δέ φασιν ἐν Λιβύῃ πρῶτον ἀναφώνημα τοῦτο τοῦ στρατοῦ παντὸς γενέσθαι, κράτος δὲ λαβεῖν καὶ δύναμιν ὑπὸ Σύλλα βεβαιωθέν. αὐτὸς μέντοι πάντων ὕστατος καὶ μετὰ πολὺν χρόνον εἰς Ἰβηρίαν ἀνθύπατος ἐκπεμφθεὶς ἐπὶ Σερτώριον ἤρξατο γράφειν ἑαυτὸν ἐν ταῖς ἐπιστολαῖς καὶ τοῖς διατάγμασι Μάγνον Πομπήϊον· οὐκέτι γὰρ ἦν ἐπίφθονον τοὔνομα σύνηθες γενόμενον. (6) Ὅθεν εἰκότως ἀγασθείη καὶ θαυμάσειεν ἄν τις τοὺς πάλαι Ῥωμαίους, οἳ ταῖς τοιαύταις ἐπικλήσεσι καὶ προσωνυμίαις οὐ τὰς πολεμικὰς ἠμείβοντο καὶ στρατιωτικὰς κατορθώσεις μόνον, ἀλλὰ καὶ τὰς πολιτικὰς πράξεις καὶ ἀρετὰς (7) ἐκόσ­μουν. δύο γοῦν Μαξίμους, ὅπερ ἐστὶ μεγίστους, ἀνηγό­ρευσεν ὁ δῆμος· Οὐαλλέριον μὲν ἐπὶ τῷ διαλλάξαι στα­σιάζουσαν αὐτῷ τὴν σύγκλητον, Φάβιον δὲ Ῥοῦλλον, ὅτι πλουσίους τινὰς ἐξ ἀπελευ­θέρων γεγονότας καὶ καταλε­λεγμένους εἰς τὴν σύγκλητον ἐξέβαλεν.

XIII

Utica’ya dönüşü sırasında, Sulla’nın, geri kalan orduyu tah­liye etmesi, kendisinin ise bir lejyonla birlikte orada yerine geçecek komutanın gelmesini beklemesini emrettiği mek­tubu geldi. Hissettirmese de bu konuda isteksizdi ve rahatsız olmuştu, ordu da açıkça hiddetlenmişti. Pompeius ilerle­melerini isteyince, Sulla için kötü şeyler söyleyip, onu ken­dilerinin dışında tutmayacaklarını açıklıyorlar ve tirana gü­venmesine (2) izin vermiyorlardı. Pompeius ilkin onları yumu­şatmaya ve teselli etmeye çalıştı. İkna edemeyince de kür­süden indi ve ağlayarak çadırına gitti. Bunun üzerine bir araya gelip onu tekrar kürsüye çıkardılar. Günün büyük bölümü, askerlerin ondan kalmasını ve ko­mutanlığı ele al­masını talep etmeleri, onun ise onların itaat edip isyan etmemelerini istemesiyle geçti, ta ki hala ısrar etmeleri ve yaygara koparmaları üzerine, eğer kendisini bu konuda zorlarlarsa canına kıyacağına yemin edinceye kadar; niha­yetinde buna son verdiler. (3) Sulla’ya ilkin Pompeius’un kendisinden ayrıldığı haberi geldi, bunun üze­rine dost­larına, demek ki, yaşlı olanın kaderi gençlerin savaşla­rıyla mücadele etmekmiş dedi, zira oldukça genç olan Marius da aynen bu şekilde başına çok fazla iş açmış ve onu en dıştaki tehlikelere sü­rüklemişti. (4) Fakat gerçeği öğrenip de tüm vatandaşların Pompei­us’u kabul etti­klerini ve iyi niyetleriyle ona eş­lik ettiklerini fark edince, onları geride bırakmak için acele etti; ileri geçip onu karşılamaya gitti ve mümkün ol­duğunca dostça karşılayarak yüksek sesle ve çok hararetli bir şekilde Magnus diye se­lamladı, yanındakilere de (5) bu şe­kilde hitap etmelerini buyurdu. Magnus büyük manasına gelir. Bazıları bu hitabın ilkin Libya’da tüm ordunun hitabı olduğunu, ama Sulla tara­fından da onaylanınca yürürlüğe gir­diğini söylerler. Bununla beraber kendisi bunu herkesten sonra kullandı ve bundan uzun süre sonra, Sertorius’a karşı Iberia’ya proconsul olarak gönderilmesinin ardından, mek­tuplarda ve yazışmalarda kendisini Pompeius Magnus olarak yazmaya başladı. Bu unvan alışılmış bir şey olduğu için he­nüz bir kıskançlık hissi uyandırmıyordu. (6) Bundan do­layı, sadece savaşla ve as­kerlikle ilişkili başarıları değil, aynı zamanda devletle ilişkili işleri ve erdemleri de böylesi un­vanlar ve adlandırmalarla onurlandıran eski Romalılara biri doğal olarak hayran kalabilir ve saygı (7) du­yabilir. Öyle ki halk en az iki adamı, en büyükler anlamına ge­len, Maximus adıyla ünlemiştir: Valerius’u, kendisiyle kav­galı durumdaki Senatus’u lehine çevirdiği için; Fabius Rul­lus’u ise, azatlılardan köklenen ve Senatus’a seçilen birkaç zengini yeniden Senatus’tan çıkardığı için.

XIV

Ἐκ τούτου θρίαμβον ᾔτει Πομπήϊος, ἀντέλεγε δὲ Σύλλας. Ὑπάτῳ γὰρ ἢ στρατηγῷ μόνον, ἄλλῳ δὲ οὐδενὶ δίδωσιν ὁ νόμος. διὸ καὶ Σκηπίων ὁ πρῶτος ἀπὸ μειζόνων καὶ κρειτ­τόνων ἀγώνων ἐν Ἰβηρίᾳ Καρχη­δο­νίων κρατήσας οὐκ ᾔτησε θρίαμβον· Ὕπατος γὰρ οὐκ ἦν οὐδὲ στρατηγός. (2) εἰ δὲ Πομπήϊος οὔπω πάνυ γενειῶν εἰσελᾷ θριαμβεύων εἰς τὴν πόλιν, ᾧ βουλῆς διὰ τὴν ἡλικίαν οὐ μέτεστι, παντάπασιν ἐπίφθονον ἔσεσθαι καὶ τὴν ἀρχὴν ἑαυτῷ καὶ τὴν τιμὴν ἐκείνῳ. ταῦτα πρὸς Πομπήϊον ὁ Σύλλας ἔλεγεν, ὡς οὐκ ἐάσων, ἀλλὰ ἐνστη­σόμενος αὐτῷ καὶ κωλύσων τὸ φιλό­νεικον ἀπειθοῦντος. (3) Ὁ δὲ Πομπήϊος οὐχ ὑπέπτηξεν, ἀλλ᾽ ἐννοεῖν ἐκέλευσε τὸν Σύλλαν ὅτι τὸν ἥλιον ἀνατέλ­λοντα πλείονες ἢ δυόμενον προσκυνοῦσιν, ὡς αὐτῷ μὲν αὐξανομένης, μειουμένης δὲ καὶ μαραινο­μένης ἐκείνῳ τῆς δυνάμεως. ταῦτα ὁ Σύλλας οὐκ ἀκριβῶς ἐξακούσας, ὁρῶν δὲ τοὺς ἀκούσαντας ἀπὸ τοῦ προσώπου καὶ τοῦ σχήματος ἐν θαύματι ποιουμένους, ἤρετο τί τὸ λεχθὲν εἴη. πυθόμενος δὲ καὶ καταπλαγεὶς τοῦ Πομπηΐου τὴν τόλμαν (4) ἀνε­βόησε δὶς ἐφεξῆς, “Θριαμβευσάτω.” πολ­λῶν δὲ δυσχεραι­νόντων καὶ ἀγανακτούντων, ἔτι μᾶλλον αὐτούς, ὥς φασι, βουλόμενος ἀνιᾶν ὁ Πομπήϊος, ἐπεχείρησεν ἐλεφάντων ἅρ­ματι τεττάρων ἐπιβὰς εἰσ­ελαύνειν· Ἤγαγε γὰρ ἐκ Λιβύης τῶν βασιλικῶν συχνοὺς αἰχμαλώτους· Ἀλλὰ τῆς πύλης στενωτέρας οὔσης ἀπέστη καὶ μετῆλθεν ἐπὶ τοὺς (5) ἵππους. Ἐπεὶ δὲ οἱ στρατιῶται μὴ τυχόντες ἡλίκων προσεδόκησαν ἐνοχλεῖν ἐβούλοντο καὶ θορυβεῖν, οὐδὲν ἔφη φροντίζειν, ἀλλὰ μᾶλλον ἀφήσειν τὸν θρίαμβον ἢ κολα­κεύσειν ἐκείνους. Ὅτε δὴ καὶ Σερουΐλιος, ἀνὴρ ἐπι­φανὴς καὶ μάλιστα πρὸς τὸν θρίαμβον ἐνστὰς τοῦ Πομ­πηΐου, νῦν ἔφη τὸν Πομπήϊον ὁρᾶν καὶ μέγαν ἀληθῶς καὶ (6) ἄξιον τοῦ θριάμ­βου. δῆλον δ᾽ ἐστὶν ὅτι καὶ βουλῆς ἂν ἐθελήσας τότε ῥᾳδίως ἔτυχεν. Ἀλλ᾽ οὐκ ἐσπούδασεν, ὡς λέγουσι, τὸ ἔν­δοξον ἐκ τοῦ παραδόξου θηρώμενος. οὐ γὰρ ἦν θαυμαστὸν εἰ πρὸ ἡλικίας ἐβούλευε Πομπήϊος, ἀλλ᾽ ὑπέρλαμπρον ὅτι μηδέπω βουλεύων ἐθριάμ­βευε. τοῦτο δὲ αὐτῷ καὶ πρὸς εὔ­νοιαν ὑπῆρχε τῶν πολλῶν οὐ μικρόν· Ἔχαιρε γὰρ ὁ δῆμος αὐτῷ μετὰ θρίαμβον ἐν τοῖς ἱππικοῖς ἐξεταζομένῳ.

XIV

Bundan dolayı Pompeius triumphus istedi, Sulla ise, buna karşı çıktı. Zira yasa consul ya da praetor dışında hiç kim­seye bu hakkı vermiyordu. Scipio’lardan ilki dahi, Iberia’da Kartacalılara karşı daha büyük ve daha önemli savaşlar kazanmasına rağmen triumphus talep edememişti. Zira ne consul, ne de praetor’du. (2) Eğer Pompeius, henüz tam olarak sakalı çıkmamış ve genç yaşı dolayısıyla Senatus’a bile katılamayan biri olarak kente triumphus düzen­leyerek girerse, bu durum hem yönetimi dolayısıyla kendisine hem de bu onurlandırma dolayısıyla ona karşı kuşkusuz bir kıskançlık doğmasına neden olacaktı. Sulla, Pompeius’a izin ver­mediğini, tersine onun karşısında duracağını ve itaat etme­diği sürece iler­leme isteğine engel olacağını söyledi. (3) Fakat Pompeius buna razı gelmedi, tersine Sulla’ya, yükselen güneş karşısında, batan güneşe oranla daha çok kişinin eğildiğini düşünmesini önerdi, zira kendisinin gücü yükselişte, onunki ise düşüşte ve sona erişteydi. Sulla bunları tam olarak işitmedi, fakat işitenlerin yüz ifadesi ve el kol hareketlerinden anladığı kadarıyla hay­rete düştüklerini görünce, söylenen şeyin ne anlama geldi­ğini sordu. Öğrenince de Pompeius’un cüreti karşısında dehşete düşerek arkası arkaya (4) iki kere bağırdı: “triumphus düzen­lesin”. Pek çok kişi bu duruma öfkelendi ve çılgına döndü, ama söylediklerine göre, Pompeius onları daha da çok kızdırmak için, dört file koşulu arabası üzerinde ayağa kalktı ve içeri girme teşebbüsünde bulundu. Zira krallara ait olan pek ço­ğunu ganimet olarak getirmişti. Fakat kapı daha dar olduğu için bundan vazgeçti ve (5) atların üzerinde geldi. Umduk­larından fazlasını bulamayan askerler hırçınlaşıp gürültü çıkarmak isteyince, hiç bir şeyi umursamadığını, tersine onları poh­pohlamaktansa triumphus’tan vazge­çeceğini söyledi. İtibar sahibi bir kişi olan ve Pompei­us’un triumphus’una en çok karşı çıkan adam olan Servilius o za­man, Pompeius’un gerçekten de büyük olduğunu görünce, onun triumphus’a layık (6) olduğunu söyledi. Esasen, eğer isterse kolaylıkla Senatus’a gelebileceği de aşikardı. Fakat söyledikleri gibi o şöhreti alışılmadık şeylerde aradığı için, bunda acele etme­miştir. Zira onun kabul edilen yaştan önce senatör olması şaşırtıcı bir şey değildi, ama senatör olma­dan triumphus dü­zenlemesi olağanüstü bir şeydi. Bu ona pek çoklarının iyi niyetleri için az da yardımcı olmadı. Zira onun triumphus’tan sonra atlılar arasında teftiş yapması halkın ho­şuna gitmişti.

XV

Σύλλας δὲ ἠνιᾶτο μὲν ὁρῶν εἰς ὅσον δόξης πρόεισι καὶ δυνάμεως, αἰσχυ­νόμενος δὲ κωλύειν ἡσυχίαν ἦγε· πλήν, ὅτε βίᾳ καὶ ἄκοντος αὐτοῦ Λέπι­δον εἰς ὑπατείαν κατέστησε, συναρχαιρεσιάσας καὶ τὸν δῆμον εὐνοίᾳ τῇ πρὸς ἑαυτὸν ἐκείνῳ σπουδάζοντα παρασχών, θεασάμενος αὐτὸν ἀπιόντα μετὰ πλήθους δι᾽ ἀγορᾶς ὁ Σύλλας, (2) “Ὁρῶ σε,” εἶπεν, “ὦ νεανία, χαίρον­τα τῇ νίκῃ· πῶς γὰρ οὐχὶ γενναῖα ταῦτα καὶ καλά, Κάτλου τοῦ πάντων ἀρίστου Λέπιδον τὸν πάντων κάκιστον ἀποδειχθῆναι πρό­τερον ὕπατον, σοῦ τὸν δῆμον οὕτω παρασκευ­άσαντος; ὥρα μέντοι σοι μὴ καθεύ­δειν, ἀλλὰ προσέχειν τοῖς πράγμασιν· ἰσχυρότερον γὰρ τὸν ἀνταγωνιστὴν σεαυτῷ κατεσκεύ­ακας.” Ἐδήλωσε δὲ μάλιστα Σύλλας ὅτι πρὸς Πομπήϊον οὐκ εὐμενῶς εἶχε ταῖς διαθήκαις (3) ἃς ἔγραψεν. Ἐτέροις γὰρ φίλοις δωρεὰς ἀπολιπών, καὶ τοῦ παιδὸς ἀποδείξας ἐπιτρόπ­ους, τὸν Πομπήϊον ὅλως παρῆλθεν. Ἤνεγκε μέντοι τοῦτο μετρίως πάνυ καὶ πολιτικῶς ἐκεῖνος, ὥστε Λεπί­δου καί τινων ἄλλων ἐνισταμένων μὴ ταφῆναι τὸν νεκρὸν ἐν τῷ πε­δί­ῳ, μηδὲ δημοσίᾳ τὴν ἐκφορὰν γενέσθαι, βοηθῆσαι καὶ παρα­σχεῖν δόξαν ἅμα ταῖς ταφαῖς καὶ ἀσφάλειαν.

XV

Sulla, ününü ve gücünü böylesine ilerlettiğini görünce rahat­sız olsa da, onu engellediği için utandı ve sessiz kaldı; ne zaman ki istememesine rağmen Lepidus’u zorla consul’lüğe yükseltmenin yanında, seçimde onu destekledi ve kendisine karşı olan iyi niyet sayesinde halkın çaba­lamasını sağladı, o zaman Sulla da, kala­balık bir grupla forum’dan geç­tiğini gö­rünce, (2) “Ey genç adam, zaferinden memnun olduğunu gö­rüyorum” dedi. “Elbette ki, halkı bu şekilde işle­diğin için, herkesten daha asil Catulus’tan ziyade, her­kesten daha alçak biri olan Lepi­dus’un ilk sıradan consul seçilmesi harika ve güzel bir şey. Artık senin için durmak de­ğil, işleri takip etme zamanı; zira kar­şına daha güçlü bir rakip koydun”. Sulla, yazdığı vasiyet­namelerde, Pom­pei­us’a karşı artık bir eğiliminin ol­madığını (3) çok açık bir şekilde gösterdi. Zira dostlarına miras bırakırken ve onları oğlunun vasiliğine atarken Pompei­us’u tamamen atladı. Fa­kat o bu olayda tamamen ölçülü ve poli­tik bir şekilde dav­randı, öyle ki Lepidus ve diğerleri, onun cesedinin (Mars) alanına gömülmesine ve definin devlet töreni ile olmasına karşı çıkınca araya girdi ve defin için gereken ihtişam ve emniyeti sağladı.

XVI

Ἐπεὶ δὲ ταχὺ τοῦ Σύλλα τελευτήσαντος εἰς φῶς παρῄει τὰ μαντεύ­ματα, καὶ Λέπιδος εἰσποιῶν ἑαυτὸν εἰς τὴν ἐκείνου δύναμιν οὐ κύκλῳ περιϊὼν οὐδὲ μετὰ σχήματος, ἀλλὰ εὐθὺς ἐν τοῖς ὅπλοις ἦν, τὰ πάλαι νο­σοῦν­τα καὶ διαφυγόντα τὸν Σύλλαν ὑπο­λείμ­ματα τῶν στάσεων αὖθις ἀνακινῶν καὶ περιβαλλό­μενος, ὁ δὲ συνάρχων αὐτοῦ Κάτλος, ᾧ τὸ καθα­ρὸν καὶ ὑγιαῖνον μάλιστα τῆς βουλῆς καὶ τοῦ δήμου προσεῖχεν, ἦν μὲν ἐν ἀξιώματι σωφροσύνης καὶ δικαιο­σύνης (2) μέγιστος τῶν τότε Ῥωμαί­ων, ἐδόκει δὲ πολιτικῆς ἡγεμονίας μᾶλλον ἢ στρα­τιωτικῆς οἰκεῖος εἶναι, τῶν πραγ­μά­των αὐτῶν ποθούντων τὸν Πομπήϊον οὐ διεμέλ­λησεν ὅπη τράπηται, προσθεὶς δὲ τοῖς ἀρίσ­τοις ἑαυτὸν ἀπεδεί­χθη στρατεύματος ἡγεμὼν ἐπὶ τὸν Λέ­πιδον ἤδη πολλὰ τῆς Ἰταλίας κεκι­νηκότα καὶ τὴν ἐντὸς Ἄλ­πεων Γαλατίαν κατ­έχοντα διὰ Βρούτου στρα­τεύματι. (3) Τῶν μὲν οὖν ἄλλων ἐκράτησε ῥᾳδίως ἐπελθὼν ὁ Πομ­πήϊος· ἐν δὲ Μουτίνῃ τῆς Γαλατίας ἀντεκάθητο τῷ Βρούτῳ συχνὸν χρό­νον· ἐν ᾧ Λέπιδος ἐπὶ τὴν Ῥώμην ῥυεὶς καὶ προσ­καθήμενος ἔξω­θεν ὑπατείαν ᾔτει δευτέραν, ὄχλῳ πολλῷ δεδιττόμενος (4) τοὺς ἔνδον. Ἔλυσε δὲ τὸν φόβον ἐπιστολὴ παρὰ Πομπηΐου κομισ­θεῖσα κατωρθω­κότος ἄνευ μάχης τὸν πόλεμον. Ὁ γὰρ Βροῦτος, εἴτε παραδοὺς τὴν δύναμιν αὐτός, εἴτε προδοθεὶς μεταβαλομένης ἐκείνης, ἐνεχείρισε τῷ Πομπηΐῳ τὸ σῶμα, καὶ λαβὼν ἱππεῖς προπομποὺς ἀπεχώρησεν εἰς πολίχνιόν τι τῶν περὶ τὸν Πάδον, ὅπου μεθ᾽ ἡμέραν μίαν, ἐπιπέμψαντος αὐτῷ τοῦ Πομπηΐου Γεμίνιον, (5) ἀνῃρέθη· καὶ πολλὴν ἔσχεν ἀπὸ τούτου Πομπήϊος αἰτί­αν. γεγραφὼς γὰρ εὐθὺς ἐν ἀρχῇ τῆς μεταβολῆς πρὸς τὴν σύγ­κλητον ὡς ἑκὼν αὐτῷ πρόσθοιτο Βροῦτος, ἑτέρας αὖθις ἔπεμψεν ἐπι­στολὰς ἀνῃρημένου τοῦ ἀνθρώπου κατηγορούσας. τούτου Βροῦτος ἦν υἱὸς, ὁ Καίσαρα σὺν Κασσίῳ κτείνας, ἀνὴρ ὁμοίως τῷ πατρὶ μήτε πολεμήσας μήτε ἀποθανών, ὡς ἐν τοῖς περὶ (6) ἐκείνου γέγραπται. Λέπιδος μὲν οὖν εὐθὺς ἐκ­πεσὼν τῆς Ἰταλίας ἀπεπέρασεν εἰς Σαρδόνα· κἀκεῖ νοσήσας ἐτελεύτησε δι᾽ ἀθυμίαν, οὐ τῶν πραγμάτων, ὥς φασιν, ἀλλὰ γραμματίῳ περιπεσὼν ἐξ οὗ μοιχείαν τινὰ τῆς γυναικὸς ἐφώ­ρασε.

XVI

Ölümünden hemen sonra Sulla’nın öngörüsü gerçekleşti, Lepidus ne dolandırarak, ne de hileye başvurarak değil, der­hal silahların başında durup, onun gücünü kendine maletti ve uzun süredir kargaşa halinde Sulla’dan kaçıp kurtu­lan karşıt partilileri yeniden harekete ge­çirdi ve kendi tarafına çekti. Onunla yönetimi paylaşan, Senatus ve halkın aklıselim ve iyi niyetli kısmının tuttuğu, ölçülülüğü ve hak severliği­nin ününden dolayı o zamanlar Romalılar arasın­daki (2) en yüce kişi olan, fakat askeriden çok politik işlerin yöneticisi ol­duğu görülen Ca­tulus, işler Pompeius’u gerektirince, ne tarafa yön­eleceği hususunda hiç tereddüt etmeden aristokrat­lara katıldı ve o sırada İtalya’nın pek çok yerini alt etmiş ve Alplerin bu tarafında kalan Galya’yı da Bru­tus’un ordu­suyla ele geçiren Lepidus’a karşı bizzat kendisini ordu komu­tanlığına atadı. (3) Pompeius ilerlerken karşıt tarafın kolayca üstesinden geldi; Galya’daki Mutina’da ise Brutus’un karşısında uzun süre kaldı; bu sırada Lepidus acilen Roma’ya döndü ve kenti kuşattı, kent sakinlerini ka­la­balık ordusuyla korkuta­rak, dışarıdan ikinci consul’lüğünü talep (4) etti. Fakat mücadele etmeksizin savaşı başarılı bir şekilde sonlan­dıran Pom­peius tarafından gönderilen mektup korkuyu dağıttı. Zira Brutus savaş gücünü ister kendisi teslim etmiş olsun, isterse ordusu taraf değiştirdiği için ihanete uğramış olsun, Pompeius’a teslim oldu ve refakatçi olarak atlıları yanına alarak Po kenarında yaşayanların kü­çük bir kentine gitti, bir gün sonra, Pompeius’un gönderdiği Gemi­nius (5) tarafından öldürüldü. Pompeius da bundan dolayı çok suç­landı. Zira o taraf değiş­tirmenin başlarında Senatus’a, Brutus’un isteye­rek onun ta­ra­fına geçtiğini yazmıştı, ama şimdi ise adamın öldürüldü­ğünü ilan eden başka mektuplar gönderiyordu. Bu adamın oğlu, Cas­sius ile birlikte Caesar’ı katleden Brutus idi, o ne sava­şırken ne de ölü­münde babasına benzer bir adam değildi, tıpkı onun hakkında (6) yazılanlardaki gibi. Bunun üzerine Lepidus derhal İtalya’dan çıktı ve Sardinya’ya kaçtı. Orada, söylendiği gibi durumundan değil, karısının kendisini aldat­tığını öğrendiği bir mektup eline geçtiği için mutsuzluktan hastalanıp öldü.

XVII

Λεπίδῳ δὲ οὐδὲν ὅμοιος στρατηγὸς Ἰβηρίαν κατέχων Σερ­τώριος ἐπῃωρεῖτο Ῥωμαίοις φοβερός, ὥσπερ ἐπ᾽ ἔσχατον νόσημα τῶν ἐμφυλίων πολέμων εἰς τοῦτον τὸν ἄνδρα συν­ερ­ρυηκότων, πολλοὺς μὲν ἤδη τῶν ἐλατ­τόνων στρατηγῶν ἀνῃρηκότα, Μετέλλῳ δὲ Πίῳ τότε (2) συμπε­πλεγ­μένον, ἀνδρὶ λαμπρῷ μὲν καὶ πολεμικῷ, δοκοῦντι δὲ ἀργότερον ὑπὸ γήρως ἕπεσθαι τοῖς καιροῖς τοῦ πολέμου, καὶ ἀπολεί­πεσθαι τῶν πραγ­μάτων ἁρπαζομένων ὀξύτητι καὶ τάχει, τοῦ Σερτωρίου παραβόλως καὶ λῃστρικώτερον αὐτῷ προσφε­ρομένου, καὶ ταράττοντος ἐνέδραις καὶ περιδρομαῖς ἄνδρα νομίμων ἀθλητὴν ἀγώνων καὶ (3) δυνάμεως στασίμου καὶ βαρείας ἡγεμόνα. Πρὸς ταῦτα Πομπήϊος ἔχων τὴν στρατιὰν ὑφ᾽ ἑαυτῷ διεπράττετο Μετέλλῳ πεμφθῆναι βοηθός· καὶ Κάτλου κελεύοντος οὐ διέλυεν, ἀλλ᾽ ἐν τοῖς ὅπλοις ἦν περὶ τὴν πόλιν, ἀεί τινας ποιούμενος προφάσεις, ἕως ἔδωκαν αὐτῷ τὴν ἀρχὴν Λευκίου (4) Φιλίππου γνώμην εἰπόντος. Ὅτε καί φασιν ἐν συγκλήτῳ πυθομένου τινὸς καὶ θαυ­μάζοντος εἰ Πομπήϊον ἀνθύπατον οἴεται δεῖν ἐκπεμφθῆναι Φίλιππος·”Οὐκ ἔγωγε,” φάναι τὸν Φίλιππον, “ἀλλ᾽ ἀνθ᾽ ὑπάτων,” ὡς ἀμφοτέρους τοὺς τότε ὑπ­ατεύ­οντας οὐδενὸς ἀξίους ὄντας.

XVII

Romalıları bu defa, Lepidus’a hiç benzemeyen ve Iberia’yı zapt eden korkunç komutan Sertorius tehdit ediyordu, öyle ki iç sa­vaşlar, tükenmiş komutanların pek çoğunu katleden ve o sırada (2), tanınmış ve cesur bir savaşçı olan, fakat yaşlılığı dolayı­sıyla artık savaşın şartlarını takip etmekte işe yaramaz görü­nen, hiddet ve hızla yapılan saldırıların gerisinde kalan Metellus Pius ile savaş halindeki bu adamla birleştiği için tabiri caiz ise en son illetti. Sertorius cüretkar ve yağmacı bir şekilde saldırarak, alışılmış mü­ca­delelerde usta bir adam; sabit ve güçlü bir ordunun (3) komutanı olan onu pusular ve yan manevralarla tahrik ediyordu. Bunun üzerine Pompeius orduyu da alarak, Metellus’a yardıma gön­derilmek için uğ­raştı; Catulus’un emrine rağmen ordu­sunu terhis etmedi ve daima bir bahane bularak kentin etra­fında silah altında tuttu, ta ki Lucius Philippus’un kararını açıklamasından sonra (4) komutanlığı ona veresiye kadar. Senatus’ta birisi şaşkınlık içinde, Philippus’un consul vekili olarak Pompeius’un gönderilmesini gerekli görüp görmedi­ğini so­runca; Philippus’un o sıra consul olan her iki kişi de hiçbir işe yaramazmış gibi, “öyle değil, tersine consul’lerin her ikisi yerine” diye cevap verdiğini söylerler.

XVIII

Ἐπεὶ δὲ τῆς Ἰβηρίας ἁψάμενος ὁ Πομπήϊος, οἷα φιλεῖ πρὸς νέου δόξαν ἡγεμόνος, ἑτέρους ταῖς ἐλπίσιν ἐποίησε τοὺς ἀνθρώπους καὶ τὰ μὴ πάνυ βεβαίως τῷ Σερτωρίῳ συνεσ­τῶτα τῶν ἐθνῶν ἐκινεῖτο καὶ μετεβάλλετο, λόγους ὑπερ­ηφάνους ὁ Σερτώριος κατὰ τοῦ Πομπηΐου διέσπειρε, καὶ σκώπτων ἔλεγε νάρθηκος ἂν αὐτῷ δεῆσαι καὶ σκύτους ἐπὶ τὸν παῖδα τοῦτον, εἰ μὴ τὴν γραῦν ἐκείνην ἐφοβεῖτο, λέγων τὸν Μέτελλον. (2) Ἔργῳ μέντοι φυλαττόμενος σφόδρα καὶ δεδοικὼς τὸν Πομπήϊον ἀσφαλέστερον ἐστρατήγει. Καὶ γὰρ ὁ Μέτελ­λος, ὅπερ οὐκ ἄν τις ᾠήθη, διετέθρυπτο τῷ βίῳ κομιδῆ πρὸς τὰς ἡδονὰς ἐνδεδωκώς, καὶ μεγάλη τις εἰς ὄγκον καὶ πολυ­τέλειαν ἐξαίφνης ἐγεγόνει μεταβολὴ περὶ αὐτόν, ὥστε τῷ Πομπηΐῳ καὶ τοῦτο θαυμαστὴν εὔνοιαν ἅμα δόξῃ φέρειν, ἐπιτεί­νοντι τὴν εὐτέλειαν τῆς διαίτης οὐ πολλῆς ἐπιτηδεύσεως δεομένην· φύσει γὰρ ἦν σώφρων καὶ τεταγμένος ἐν ταῖς ἐπιθυμίαις. (3) Τοῦ δὲ πολέμου πολλὰς ἰδέας ἔχοντος, ἠνίασε μάλιστα τὸν Πομ­πήϊον ἡ Λαύρωνος ἅλωσις ὑπὸ Σερτωρίου. Κυκλοῦσθαι γὰρ αὐτὸν οἰηθεὶς καί τι μεγαληγορήσας, αὐτὸς ἐξαίφνης ἀνεφάνη περιεχόμενος κύκλῳ· καὶ διὰ τοῦτο κινεῖσθαι δεδιὼς ἐπεῖδε καταπιμπραμένην τὴν πόλιν αὐτοῦ παρόντος. Ἑρέννιον δὲ καὶ Περπένναν, ἄνδρας ἡγε­μονικοὺς τῶν πρὸς Σερτώριον καταπεφευγότων καὶ στρατη­γούντων ἐκείνῳ, νικήσας περὶ Οὐαλεντίαν ὑπὲρ μυρίους ἀπέκτεινεν.

XVIII

Pompeius Iberia’ya ulaştığı sırada, yeni bir komutanın ünü karşısında alışılagelmiş olduğu üzere, in­sanlara umut verdi ve halktan tama­men Sertorius’a bağlı olmayan­ları harekete geçi­rerek taraf değiş­tirmelerini sağladı, Sertorius ise Pompeius’a karşı ki­birli sözler ediyor ve dalgaya alıp, Metellus’u kaste­derek, eğer o ihtiyar nineden korkmasaydı kendisinin bu çocuk karşısında sa­dece bir sopa ve kamçıya gereksinim duyacağını söylüyordu. (2) Gerçekte ise çok ihtiyatlı davranıyor ve Pompei­us’tan korkarak daha dikkatli komuta ediyordu. Zira Metellus, ina­nılması zor olsa da, kendini tamamen zevki sefaya vererek yaşamında rahatına düşmüştü, masrafları ve lüksü yüzün­den de onda umulmadık büyük bir deği­şiklik oldu, öyle ki bu durum, büyük masraflar gerektirme­yen sade bir yaşam sürdüğü için Pompeius’a ün ile birlikte fevkalade bir iyi ni­yet sağladı; zira o doğası gereği mütevazı biriydi ve istek­lerinde de ölçü­lüydü. (3) Savaşın çok farklı şekli olmasına rağmen, bunlardan Pompeius’u en çok üzen Lauron’un Sertorius tarafından ele geçirilmesiydi. Zira onu kuşatacağını düşünüyor ve bununla böbürleniyordu ki, aniden çepeçevre kuşatıldığı anlaşıldı. Bundan do­layı hareket etmeye korktuğu için orada durup yanıp kül olan kenti izledi. Sertorius’un yanına kaçanlardan ve onunla komutanlık yapanlardan, nüfuz sahibi erkekler olan Herennius ve Perpenna’yı Valencia civarında yendi ve on bin kişinin üzerinde adam öldürdü.

XIX

Ἐπαρθεὶς δὲ τῇ πράξει καὶ μέγαφρονῶν ἐπ᾽ αὐτὸν ἔσπευδε Σερτώριον, ὡς μὴ μετάσχοι τῆς νίκης Μέτελλος. περὶ δὲ Σούκρωνι ποταμῷ τῆς ἡμέρας ἤδη τελευτώσης συνέβαλον τὰς δυνάμεις, δεδιότες ἐπελθεῖν τὸν Μέτελλον, (2) ὁ μὲν ὡς μόνος, ὁ δὲ ὡς μόνῳ διαγωνίσαιτο. Τὸ μὲν οὖν τέλος ἀμφίδοξον ἔσχεν ὁ ἀγών· ἑκατέρου γὰρ θάτερον κέρας ἐνίκησε· τῶν δὲ στρατηγῶν πλέον ἠνέγκατο Σερτώριος· ἐτρέψατο γὰρ τὸ καθ᾽ αὑτὸν ἐκεῖνος ἀντιταχθείς. Πομπηΐῳ δὲ ἀνὴρ μέγας ἱππότῃ πεζὸς ἐφώρμησε· συμπεσόν των δ᾽ εἰς τὸ αὐτὸ καὶ γενομένων ἐν λαβαῖς ἀπέσκηψαν αἱ πληγαὶ τῶν ξιφῶν εἰς τὰς χεῖρας ἀμφοῖν, οὐχ ὁμοίως· ἐτρώθη μὲν γὰρ ὁ Πομπήϊος (3) μόνον, ἐκείνου δὲ ἀπέκοψε τὴν χεῖρα. Πλει­όνων δὲ συνδραμόντων ἐπ᾽ αὐτόν, ἤδη τῆς τροπῆς γε γενη­μένης, ἀνελπίστως διέφυγε, προέμενος τὸν ἵππον τοῖς πολε­μίοις φάλαρα χρυσᾶ καὶ κόσμον ἄξιον πολλοῦ περικεί­μενον. Ταῦτα γὰρ διανεμόμενοι καὶ περὶ τούτων μαχόμενοι πρὸς ἀλλήλους (4) ἀπελείφθησαν. Ἅμα δὲ ἡμέρᾳ παρε­τάξαντο μὲν ἀμφότεροι πάλιν ἐκβεβαιού­μενοι τὸ νίκημα, Μετέλλου δὲ προσιόντος ἀνεχώρησεν ὁ Σερτώριος σκεδασ­θέντι τῷ στρατῷ. Τοιαῦται γὰρ ἦσαν αἱ διαλύσεις καὶ πάλιν συνδρομαὶ τῶν ἀνθρώπων ὥστε πολλάκις μόνον πλανᾶσθαι τὸν Σερτώριον, πολλάκις δὲ αὖθις ἐπιέναι μυριάσι πεντεκαίδεκα στρατιᾶς, ὥσπερ χειμάρρουν ἐξαίφνης πιμπλάμενον. (5) Ὁ δ᾽ οὖν Πομπήϊος, ἐπεὶ μετὰ τὴν μάχην ἀπήντα τῷ Μετέλλῳ χρηστὸς ἦν ἀνὴρ περὶ αὐτόν, οὐδὲν ὡς ὑπατικῷ καὶ πρεσβυτέρῳ νέμων ἑαυτῷ πλέον, ἀλλ᾽ ἢ τὸ σύνθημα κοινῇ στρατοπε­δευόντων εἰς ἅπαντας ἐξεπέμπετο παρὰ Μετέλλου· τὰ πολλὰ δὲ χωρὶς καὶ πλησίον ἀλλήλων ἦσαν, ἐκέλευσεν ὑφεῖναι τὰς ῥάβδους, θεραπεύων ὡς προὔχοντα τιμῇ τὸν Μέτελλον. Ὁ δὲ καὶ τοῦτο διεκώλυσε καὶ τἆλλα ἐστρατο­πεδεύοντο. (6) διέκοπτε γὰρ αὐτοὺς καὶ διΐστη ποικίλος ὢν ὁ πολέμιος καὶ δεινὸς ἐν βραχεῖ πολλαχοῦ περιφανῆναι καὶ μεταγαγεῖν ἀπ᾽ ἄλλων εἰς ἄλλους ἀγῶνας. Τέλος δὲ περι­κόπτων μὲν ἀγοράς, ληϊζόμενος δὲ τὴν χώραν, ἐπικρατῶν δὲ τῆς θαλάσσης, ἐξέβαλεν ἀμφοτέρους τῆς ὑφ᾽ ἑαυτὸν Ἰβη­ρίας, ἀναγκασθέντας εἰς ἀλλοτρίας καταφυγεῖν ἐπαρχίας ἀπορίᾳ τῶν ἐπιτηδείων.

XIX

Bu başarısından gurur duyarak ve kendisiyle övünerek, Metel­lus bu zaferden pay alamasın diye, derhal Sertorius’a doğru yürüdü. Gün bittiğinde Sucron Irmağı kenarında ordu­larını karşılaştırdılar, (2) biri yalnız başına; diğeri de sa­dece tek bir düşmanla savaşmak istediği için, Metellus’un gelme­sinden korktular. Savaş neticesiz kaldı; zira her ikisi­nin de diğer kanadı zafer kazandı. Komutan­lardan ise Ser­torius daha çok şey elde etti; zira o, kendi karşısında du­ranı boz­guna uğrattı. At üzerindeki Pompeius’a ise uzun boylu bir yaya saldırmıştı. Onlar yan yana düşünce savaşa tutuştu­lar, her ikisi de kollarına kılıç darbesi aldılar ama aynı şekilde değil. Pompeius sadece (3) yaralandı, onun da elini kesti. Pek çok kişi ona saldırdığı sırada bozgun yaşa­nınca, altın parçalar ve çok değerli süslemeler taşıyan atını düş­manlara göndererek, umulma­dık şekilde kurtuldu. Onlar bun­ları paylaşırken ve bunlar için birbirleriyle kavga eder­ken (4) oradan ayrıldılar. Ertesi günle birlikte her ikisi de zaferi sonuçlandırmak için tekrar birbirlerine karşı yürüdü­ler; fakat Metellus gelince Sertorius dağılmış durum­daki ordusuyla geri çekildi. Olaylar, insanların bir dağılıp, ardın­dan yeniden bir araya gelmesi şeklinde devam ediyordu, öyle ki Serto­rius sık sık tek başına şaşkınlığa düşüyor, sık sık da, tıpkı kabaran bir sel gibi yüz elli bin kişilik ordusunun önünde ilerliyordu. (5) Pom­peius ise savaştan sonra Metellus’a doğru yöneldi ve birbirle­rine yaklaşınca da, daha yüksek bir rütbeye sahip olan Metel­lus’a saygı göstermek için, (lictor’larına) asala­rını indir­me­lerini emretti. O ise buna engel oldu ve tersine ona kar­şı nazik davrandı, consul ve daha yaşlı olan kendisi için, bir­likte ordugah kurduklarında parolanın herkes için Metellus tarafından verilmesinden başka bir şey ta­lep etmedi; fakat onlar ge­nellikle ayrı ayrı ordugah kurdular. (6) Zira kurnaz ve kısa zamanda çok yerde görünmede ve sa­vaşları bir oraya bir bu tarafa çevirmede yetenekli olan düşman onları ayır­mış ve aralarını açmıştı. Sonunda da, pazarlarını kesip ülkeyi yağmaladıktan sonra denizde de üstünlük sağla­yınca, her ikisini de erzak kıtlığı yüzünden düşman bölge­lere kaç­maya zorlayarak kendi yönetimindeki Iberia’dan sürdü.

XX

Πομπήϊος δὲ τὰ πλεῖστα τῶν ἰδίων ἐξανηλωκὼς καὶ κατα­κεχρημένος εἰς τὸν πόλεμον, ᾔτει χρήματα τὴν σύγκλητον, ὡς ἀφιξόμενος εἰς Ἰταλίαν μετὰ τῆς δυνάμεως εἰ μὴ πέμποιεν. Ὑπατεύων δὲ Λεύκολλος τότε καὶ Πομπηΐῳ μὲν ὢν διά­φορος, μνώμενος δ᾽ ἑαυτῷ τὸν Μιθρι­δατικὸν πόλεμον, ἔσ­πευσεν ἀποσταλῆναι τὰ χρήματα, φοβούμενος αἰτίαν Πομπη­ΐῳ παρασχεῖν δεομένῳ Σερτώριον ἀφεῖναι καὶ πρὸς Μιθρι­δάτην τραπέσθαι, λαμπρὸν μὲν εἰς δόξαν, εὐμετα­χείριστον δὲ φαινόμενον ἀνταγωνιστήν. (2) Ἐν τούτῳ δὲ θνήσκει Σερτώριος ὑπὸ τῶν φίλων δολοφονηθείς· ὧν Περ­πέννας ὁ κορυφαι­ότατος ἐπεχεί­ρησεν ἐκείνῳ τὰ αὐτὰ ποιεῖν, ἀπὸ τῶν αὐτῶν μὲν ὁρμώμενος δυνάμεων καὶ παρασκευῶν, τὸν δὲ χρώμενον αὐταῖς ὁμοίως οὐκ ἔχων λογισμόν. Εὐθὺς οὖν ὁ Πομπήϊος ἐπεξελθὼν καὶ ῥεμβόμενον ἐν τοῖς πράγ­μασι τὸν Περπένναν καταμαθών, δέλεαρ αὐτῷ δέκα σπείρας ὑφῆκεν, εἰς τὸ πεδίον διασπαρῆναι κελεύσας. (3) Τραπο­μένου δὲ πρὸς ταύτας ἐκείνου καὶ διώκοντος, ἄθρους ἐπι­φανεὶς καὶ συνάψας μάχην ἐκράτησε πάντων. Καὶ διεφ­θάρησαν οἱ πλεῖστοι τῶν ἡγεμόνων ἐν τῇ μάχῃ· τὸν δὲ Περπένναν ἀχθέντα πρὸς αὐτὸν ἀπέκτεινεν, οὐκ ἀχάριστος οὐδ᾽ ἀμνήμων γενόμενος τῶν περὶ Σικελίαν, ὡς ἐγκαλοῦσιν ἔνιοι, μεγάλῃ δὲ διανοίᾳ (4) καὶ σωτηρίῳ τῶν ὅλων γνώμῃ χρησάμενος. Ὁ γὰρ Περπέννας τῶν Σερ­τωρίου γραμμάτων γεγονὼς κύριος ἐδείκνυεν ἐπιστολὰς τῶν ἐν Ῥώμῃ δυνα­τωτάτων ἀνδρῶν, οἳ τὰ παρόντα κινῆσαι βουλόμενοι πράγ­ματα καὶ μεταστῆσαι τὴν πολιτείαν ἐκάλουν τὸν Σερτώριον εἰς τὴν Ἰταλίαν. Φοβηθεὶς οὖν ὁ Πομπήϊος ταῦτα, μὴ μείζονας ἀναστήσῃ τῶν πεπαυμένων πολέμων, τόν τε Περπένναν ἀν­εῖλε καὶ τὰς ἐπιστολὰς οὐδ᾽ ἀναγνοὺς κατέ­καυσεν.

XX

Pompeius servetinin çoğunu bu savaş için kullandığı ve hep­sini tüketmiş olduğu için Senatus’tan para istedi, eğer gön­dermezse ordu­suyla İtalya’ya girecekti. O zamanlar consul olan ve Pompeius’la anlaşamayan Lu­cul­lus, Mithridates Savaşı’nı kendisi için talep ettiğinden, Sertorius’tan ayrılıp, şöhret elde etmek için parlak ve yenmesi kolay gözüken bir düşman olan Mithridates’e karşı yönelmek isteyen Pompeius’un eline bir vesile ver­mekten kor­karak, paranın derhal gönderilmesi için uğraştı. (2) Bu arada Sertorius da dostları tarafından alçakça katle­dilerek öldü. Bun­ların en önemli kişisi olan Perpenna, aynı sa­vaş gücüne ve dona­nıma dayanarak onunla aynı şeyleri yap­maya kalksa da, onları aynı şekilde kullanabilecek kabi­liyete sahip değildi. Pompeius, Perpenna’nın teşebbüslerinde ka­rarsızlığa düştüğünü fark ederek, derhal üzerine yürüdü ve ovaya da­ğıl­ma­la­rını emrettiği on cohort’u yem olarak önüne attı. (3) O da bunlara yönelip onları takip edince, tüm gücüyle ortaya çıkıp savaşa katılarak tam bir zafer kazandı. Komu­tanlardan pek çoğu savaş sırasında öldürüldü; o ise bazılarının sitem ettiği gibi, ne Sicilya’da olanları unuttu, ne de nankör oldu, ter­sine yüce ruhlu bir zihniyet (4) ve herkes için koruyucu bir anlayışla muamele etse de karşısına getirilen Perpenna’yı ölüme mahkum etti. Zira Sertorius’un evrakları için yetkili olan Perpenna ona, var olan şartların de­ğişmesini isteyen ve devleti yeniden organize etmesi için Sertorius’u İtalya’ya çağıran Roma’daki en güçlü adamla­rın mektup­larını göstermişti. Bunun üzerine Pompeius bunların, sona erdirilmiş olan savaşlar­dan daha güçlülerine sebep ol­masından korkarak Perpenna’yı öldürdü ve henüz okunma­mış olan mektupları da yaktı.

XXI

Ἐκ δὲ τούτου παραμείνας χρόνον ὅσον τὰς μεγίστας κατα­σβέσαι ταραχὰς καὶ τὰ φλεγμαίνοντα μάλιστα καταστῆσαι καὶ διαλῦσαι τῶν πραγμάτων, ἀπῆγεν εἰς Ἰταλίαν τὸν στρατόν, ἀκμάζοντι τῷ δουλικῷ πολέμῳ κατὰ τύχην φερό­μενος. Διὸ καὶ Κράσσος ὁ στρα­τηγὸς ἤπειξε παραβόλως τὴν μάχην, καὶ κατευτύχησε, δισχιλίους (2) τριακοσίους ἐπὶ μυρίοις κτείνας. Οὐ μὴν ἀλλὰ καὶ τούτῳ τὸν Πομπήϊον εἰσποιούσης ἁμῶς γέ πως τῷ κατορθώματι τῆς τύχης, πεντακισχίλιοι φεύγοντες ἐκ τῆς μάχης ἐνέπεσον εἰς αὐτόν, οὓς ἅπαντας διαφθείρας, ἔγραψε πρὸς τὴν σύγκλητον ὑποφθάσας ὡς Κράσσος μὲν ἐκ παρατάξεως νενίκηκε τοὺς μονομάχους, αὐτὸς δὲ τὸν πόλεμον ἐκ ῥιζῶν παντάπασιν ἀνῄρηκε. Καὶ ταῦτα βου­λο­μένοις ἦν δι᾽ εὔνοιαν ἀκροᾶσθαι καὶ λέγειν τοῖς Ῥωμαίοις. Ἰβηρίαν δὲ καὶ Σερτώριον οὐδὲ παίζων ἄν τις εἶπεν ἑτέρου καὶ μὴ Πομπηΐου τὸ πᾶν ἔργον εἶναι. (3) Ἐν τοσαύτῃ δὲ τιμῇ καὶ προσδοκίᾳ τοῦ ἀνδρὸς ὅμως ἐνῆν καὶ ὑποψία τις καὶ δέος, ὡς οὐ προησομένου τὸ στρά­τευμα, βαδιουμένου δὲ δι᾽ ὅπλων καὶ μοναρχίας ἄντικρυς ἐπὶ τὴν Σύλλα πολιτείαν. Ὅθεν οὐκ ἐλάττονες ἦσαν τῶν δι᾽ εὔνοιαν τρε­χόντων καὶ φιλοφρονουμένων καθ᾽ (4) ὁδὸν οἱ φόβῳ ταῦτα ποιοῦντες. Ἐπεὶ δὲ καὶ ταύτην ἀνεῖλε τὴν ὑπόνοιαν ὁ Πομπήϊος προειπὼν ἀφήσειν τὸ στρά­τευμα μετὰ τὸν θρίαμβον, ἓν αἰτιᾶσθαι τοῖς βασκαί­νουσι περιῆν ὑπόλοιπον, ὅτι τῷ δήμῳ προσνέμει μᾶλλον ἑαυτὸν ἢ τῇ βουλῇ, καὶ τὸ τῆς δημαρχίας ἀξίωμα, Σύλλα κατα­βαλόντος, ἔγνωκεν ἀνιστάναι καὶ χαρίζεσθαι (5) τοῖς πολ­λοῖς, ὅπερ ἦν ἀληθές. Οὐ γὰρ ἔστιν οὗτινος ἐμμανέστερον ὁ Ῥωμαίων ἠράσθη δῆμος καὶ μᾶλλον ἐπόθησεν ἢ τὴν ἀρχὴν αὖθις ἐπιδεῖν ἐκείνην, ὥστε καὶ Πομπήϊον εὐτύχημα ποιεῖσθαι μέγα τὸν τοῦ πολιτεύματος καιρόν, ὡς οὐκ ἂν εὑρόντα χάριν ἄλλην ᾗ τὴν εὔνοιαν ἀμείψεται τῶν πολιτῶν, εἰ ταύτην ἕτερος προέλαβε.

XXI

Bu yüzden de büyük huzursuzlukların bastırılması, çok ciddi olan galeyanın azaltılması ve işlerin yeniden düzen­lenmesi için uzun süre bekledi, ordusunu İtalya’ya sevk ettiği sırada tesadüfen, tırmanan köle sa­vaşına denk geldi. Bundan dolayı komutan Crassus gözü kapalı bir şekilde sa­vaşa gi­rişti ve on iki bin üç yüz kişiyi (2) katlederek başarılı oldu. Fakat buna rağmen talih Pompeius’u adeta bu başa­rıya ortak etti; savaştan kaçan, beş bin köle eline düştü­ğünde hepsini katlettikten sonra, önce davranarak Senatus’a, Crassus’un meydan muharebesinde gladyatörleri yenilgiye uğrattı­ğını, kendi­sinin ise savaşı her yerde temelden ortadan kaldırdığını yaz­dı. Romalılar da iyi niyetleri dolayısıyla bunlara kulak vermeyi ve söyleneni yinelemeyi talep ettiler. Hiç kimse Iberia ve Sertorius’un, tamamen Pompeius’un değil de başka birinin işi oldu­ğunu şakayla karışık dahi olsa söyleye­medi. (3) Bu adama yönelik böylesi bir saygı ve beklenti bulunsa da, onun orduyu terhis etme­yeceği, aksine silah gücüyle ve mo­narşiyle doğrudan Sulla’nın devleti üze­rine yürüyeceğine yönelik bir kuşku ve korku vardı. Bu sebeple, sempati­leri dolayısıyla ona koşanlar ve (4) yol boyu sevgi göste­renlerden, bunları korkudan yapanların sayısı daha az de­ğildi. Fakat Pompeius, triumphus’un ardından orduyu terhis ede­ceğini açıklayarak bu şüpheyi ortadan kaldırdıktan sonra, rakiplerinin elinde, onun Senatus’tan ziyade halka daha çok şey ver­diği ve Sulla’nın bastırdığı tribunus plebis’in gücünü yük­seltmeyi, herkese karşı hoş gözükmeyi (5) planladığına yönelik suçlama kaldı ki bu doğruydu. Zira Roma halkının, bu yönetimin gözden geçirilmesinden daha hararetli istediği ve daha çok özlemini çektiği başka bir şey daha yoktu, Pompeius da devlet yönetiminin de­ğiş­ti­rilmesine yönelik fırsatı büyük bir şans olarak gördü, zira eğer kendinden önce biri bunu ele alırsa, vatandaşların iyi niyetine karşılık vereceği başka bir teşekkür bulamazdı.

XXII

Ψηφισθέντος οὖν αὐτῷ δευτέρου θριάμβου καὶ ὑπατείας οὐ διὰ ταῦτα θαυμαστὸς ἐδόκει καὶ μέγας, ἀλλ᾽ ἐκεῖνο τεκμήριον ἐποιοῦντο τῆς λαμπρότητος, ὅτι Κράσσος, ἀνὴρ τῶν τότε πολιτευομένων πλουσιώ­τατος καὶ δεινότατος εἰπεῖν καὶ μέγιστος, αὐτόν τε Πομπήϊον ὑπερ­φρονῶν καὶ τοὺς ἄλλους ἅπαντας, οὐκ ἐθάρρησεν ὑπατείαν μετιέναι πρότερον ἢ Πομπηΐου δεηθῆναι. (2) Καὶ μέντοι Πομπήϊος ἠγάπησε, πάλαι δεό­μενος χρείας τινὸς ὑπάρξαι καὶ φιλανθρωπίας πρὸς αὐτόν· ὥστε καὶ δεξι­οῦσθαι προθύμως καὶ παρακαλεῖν τὸν δῆμον, ἐπαγγελλόμενος χάριν ἕξειν οὐκ ἐλάττονα τοῦ συνάρχοντος ἢ τῆς ἀρχῆς. (3) Οὐ μὴν ἀλλ᾽ ἀποδε­ιχθέντες ὕπατοι διε­φέροντο πάντα καὶ προσέκρουον ἀλλήλοις· καὶ ἐν μὲν τῇ βουλῇ μᾶλλον ἴσχυεν ὁ Κράσσος, ἐν δὲ τῷ δήμῳ μέγα τὸ Πομπηΐου κράτος ἦν. Καὶ γὰρ ἀπ­έδωκε τὴν δημαρχίαν αὐτῷ, καὶ τὰς δίκας περιεῖδεν αὖθις εἰς τοὺς ἱππέας νόμῳ μεταφερομένας. Ἥδιστον δὲ θέαμα τῷ δήμῳ παρέσχεν αὐτὸς ἑαυτὸν τὴν στρατείαν παραιτούμενος. (4) Ἔθος γάρ ἐστι Ῥωμαίων τοῖς ἱππεῦσιν, ὅταν στρατεύσωνται τὸν νόμιμον χρόνον, ἄγειν εἰς ἀγορὰν τὸν ἵππον ἐπὶ τοὺς δύο ἄνδρας οὓς τιμητὰς καλοῦσι, καὶ καταριθμη­σαμένους τῶν στρατηγῶν καὶ αὐτοκρατόρων ἕκαστον ὑφ᾽ οἷς ἐστρατεύ­σαντο, καὶ δόντας εὐθύνας τῆς στρατείας ἀφίεσθαι. Νέμεται δὲ καὶ τιμὴ καὶ ἀτιμία προσήκουσα τοῖς βίοις ἑκάστων. (5) Τότε δὴ προ­εκάθηντο μὲν οἱ τιμηταὶ Γέλλιος καὶ Λέντλος ἐν κόσμῳ, καὶ πάροδος ἦν τῶν ἱππέων ἐξεταζομένων, ὤφθη δὲ Πομπήϊος ἄνωθεν ἐπ᾽ ἀγορὰν κατερχόμενος, τὰ μὲν ἄλλα παράσημα τῆς ἀρχῆς ἔχων, αὐτὸς δὲ διὰ χειρὸς ἄγων τὸν ἵππον. Ὡς δ᾽ ἐγγὺς ἦν καὶ καταφανὴς ἐγεγόνει, κελεύσας διασχεῖν τοὺς ῥαβδο­φόρους τῷ βήματι (6) προσ­ήγαγε τὸν ἵππον. Ἦν δὲ τῷ δήμῳ θαῦμα καὶ σιωπὴ πᾶσα, τούς τε ἄρχοντας αἰδὼς ἅμα καὶ χαρὰ πρὸς τὴν ὄψιν ἔσχεν. Εἶτα ὁ μὲν πρεσβύτερος ἠρώτησε· “Πυνθάνομαί σου, ὦ Πομπήϊε Μάγνε, εἰ πάσας ἐστράτευσαι τὰς κατὰ νόμον στρατείας;” Πομπήϊος δὲ μεγά­λῃ φωνῇ, “Πάσας,” εἶπεν, “ἐστράτευμαι, καὶ πάσας ὑπ᾽ ἐμαυ­τῷ αὐτοκράτορι.” Τοῦτο ἀκούσας ὁ δῆμος ἐξέκραγε, καὶ κατασχεῖν οὐκέτι τὴν βοὴν ὑπὸ χαρᾶς ἦν, ἀλλ᾽ ἀνα­στάντες οἱ τιμηταὶ προέπεμπον αὐτὸν οἴκαδε, χαριζόμενοι τοῖς πολίταις ἑπομένοις καὶ κροτοῦσιν.

XXII

Şu halde bunlardan dolayı onun için ikinci bir triumphus ve con­sul’lük kararının verilmesi şaşırtıcı ve de önemli bir şey gibi gözükmez, tersine onun ününün bir ispatı olarak görü­lür, öyle ki o zamanki vatandaşlar arasında en zengin, söy­len­diğine göre en güçlü ve en büyük kişi olan ve kendini Pom­peius ve diğer her şeyin üstünde gören Crassus dahi, Pompei­us’a talep etmeden consul’lüğe talip olmaya cesaret edeme­miştir. (2) Pompeius, bu hizmete başlamayı uzun süredir istediği ve ona karşı insaniyetli olduğu için buna razı oldu. Öyle ki, onu şevkle karşıladı ve birlikte yönetime katılacak böylesi bir kişi için bu görevden daha az memnun olmayacağını açıklaya­rak halkı teşvik etti. (3) Fakat consul olarak atan­malarından sonra her şeyde araları açıldı ve birbirlerine düş­man kesildiler. Crassus Senatus’ta daha güçlüydü, ama halk arasında da Pom­pei­us’un gücü büyüktü. Zira tribunus plebis’liğini ona geri verdi ve kanun uyarınca yeniden at­lılara nakledilen mahke­melere göz yumdu. Bizzat kendi­sini de komutan olarak kabul etmeyerek halka karşı çok güzel bir manzara sundu. (4) Zira Romalıların atlı sını­fına ait, yasal süre boyunca ko­muta etmelerinin ardın­dan atları­nı forum’da, censor olarak adlandırılan iki adamın önüne sürmeleri, komutanları ve altlarında hizmet ettikleri imparatorların her birini tek tek saymalarından ve seferin hesabını vermelerinden sonra ser­best kalmaları yönünde bir gelenek vardı. Her birinin yap­tıklarına uygun olan onur ve ce­zalar paylaşılırdı. (5) O sıra Gellius ve Lentulus censor olarak kıyafetleriyle oturuyorlardı ve teftiş edilmiş olan atlılar girişteydi, Pom­peius da forum’un önünde atın­dan inince yu­karıdan görüldü, o rütbesinin diğer emarelerini de taşıyordu; ama atını kendi eliyle götürüyordu. Mümkün olduğunca ya­kınla­şıp da açıkça fark edilir olunca lictor’larına açılmalarını, atını da (6) mah­keme önüne götürmelerini emretti. Halkta tam bir şaşkınlık ve sessizlik hakimdi, arkhon’ların ise gözle­rinde mahcubi­yetle birlikte sevinç vardı. Sonrasında daha yaşlı olanı sordu: “Ey Pompeius Magnus, sana, yasaya uy­gun olan tüm seferlere katılıp katılmadığını soruyorum? Pompei­us da yüksek sesle “hepsine” dedi “benim komutam altındaki hep­sine katıldım”. Halk bunu duyunca yaygarayı kopardı ve bu ses sevinçten dolayı hiçbir şekilde kesilemedi, censor’lar da ayağa kalkarak, izleyen vatandaşlara hoş gö­zükmek için evine kadar ona eşlik ettiler ve alkışladılar.

XXIII

῎Ηδη δὲ τῆς ἀρχῆς περαινομένης τῷ Πομπηΐῳ, τῆς δὲ πρὸς Κράσσον αὐξομένης διαφορᾶς, Γάϊός τις Αὐρήλιος, ἀξίωμα μὲν ἱππικὸν ἔχων, βίῳ δὲ ἀπράγμονι κεχρημένος, ἐκκλησίας οὔσης ἀναβὰς ἐπὶ τὸ βῆμα καὶ προσ­ελθὼν ἔφη κατὰ τοὺς ὕπνους αὐτῷ τὸν Δία φανῆναι, κελεύοντα τοῖς ὑπάτοις φράσαι μὴ πρότερον ἀποθέσθαι (2) τὴν ἀρχὴν ἢ φίλους ἀλλή­λοις γενέσθαι. Ῥηθέντων δὲ τούτων ὁ μὲν Πομ­πήϊος ἡσυχίαν ἦγεν ἑστώς, ὁ δὲ Κράσσος ἀρξάμενος δεξιοῦσθαι καὶ προσαγορεύειν αὐτόν, “Οὐδέν,” εἶπεν, “οἶμαι ποιεῖν ἀγεν­νὲς οὐδὲ ταπεινόν, ὦ πολῖται, Πομπηΐῳ πρότερος ἐνδιδούς, ὃν ὑμεῖς μήπω μὲν γενειῶντα Μέγαν ἠξιώσατε καλεῖν, μήπω δὲ μετέχοντι βουλῆς ἐψη­φίσασθε δύο θριάμ­βους.”Ἐκ τούτου διαλλαγέντες ἀπέθεντο τὴν ἀρχήν. (3) Καὶ Κράσσος μὲν ὅνπερ ἐξ ἀρχῆς εἵλετο τρόπον τοῦ βίου διεφύλαττε, Πομπήϊος δὲ τάς τε πολλὰς ἀνεδύετο συν­ηγορίας καὶ τὴν ἀγορὰν κατὰ μικρὸν ἀπέλειπε καὶ προῄει σπανίως εἰς τὸ δημόσιον, ἀεὶ δὲ μετὰ πλήθους. Οὐ γὰρ ἦν ἔτι ῥᾴδιον ὄχλου χωρὶς ἐντυχεῖν οὐδ᾽ ἰδεῖν αὐτόν, ἀλλ᾽ ἥδιστος ὁμοῦ πολλοῖς καὶ ἀθρόοις ἐφαίνετο, σεμνότητα περι­βαλλόμενος ἐκ τούτου τῇ ὄψει καὶ ὄγκον, ταῖς δὲ τῶν πολλῶν ἐντεύξεσι καὶ συνηθείαις ἄθικτον οἰόμενος δεῖν τὸ ἀξίωμα διατηρεῖν. (4) Ὁ γὰρ ἐν ἱματίῳ βίος ἐπισφαλής ἐστι πρὸς ἀδοξίαν τοῖς ἐκ τῶν ὅπλων μεγάλοις καὶ πρὸς ἰσότητα δημοτικὴν ἀσυμμέτροις· αὐτοὶ μὲν γὰρ καὶ ἐνταῦθα πρω­τεύειν, ὡς ἐκεῖ, δικαιοῦσι, τοῖς δὲ ἐκεῖ φερομένοις ἔλαττον ἐνταῦθα γοῦν μὴ πλέον ἔχειν οὐκ ἀνεκτόν ἐστι. Διὸ τὸν ἐν στρατοπέδοις καὶ θριάμβοις λαμπρόν, ὅταν ἐν ἀγορᾷ λάβωσιν, ὑπὸ χεῖρα ποιοῦνται καὶ καταβάλλουσι, τῷ δὲ ἀπολεγομένῳ καὶ ὑπο­χωροῦντι τὴν ἐκεῖ τιμὴν καὶ δύναμιν ἀνεπίφθονον φυλάττουσιν. Ἐδή­λωσε δὲ αὐτὰ τὰ πράγματα μετ᾽ ὀλίγον χρόνον.

XXIII

Pompeius’un görevi sona erince ve Crassus’la olan anlaş­mazlıkları artınca, atlı sınıfına ait biri olan, ama politikayla ilgisiz bir hayat süren Gaius Aurelius isimli biri halk top­lantısının yapıldığı sırada kürsüye yürüdü ve öne çıkarak, rüyalarında Iupiter’in kendisine göründüğünü ve ken­disine, consul’lere birbirleriyle barışmadan önce (2) görevi bırakmamalarını söylemesini emrettiğini bildirdi. Bunlar söylenirken Pompeius sessiz kalmayı sürdürürken, Crassus önce davranıp elini uzattı ve ona hitap ederek, “va­tandaş­lar! ne yakışık almayan ne de kötü bir şeyin yapıldığını dü­şünü­yorum” dedi, “sadece, henüz olgunlaşmadığı halde Megas olarak adlandırmayı uygun gördüğünüz ve henüz Senatus’a katılmadığı halde iki kez triumphus’una karar verdi­ğiniz Pompeius’a ilk önce elimi uzattım”. Bunun üze­rine barıştıktan sonra görevden ayrıldılar. (3) Crassus başlan­gıçtan itibaren tercih ettiği hayat tarzını muhafaza ederken, Pompeius çok sayıda avukatlıktan çekilmiş, gitgide forum’dan uzaklaşmış ve nadiren kamuoyu önüne çıkmıştı, fakat daima büyük bir kalabalıkla birlikteydi. Ama artık ona ne halk kalabalığının dışında rastlamak ne de onu görmek pek kolay değildi, halk yığını ile birlikte çok mutlu gözüküyordu, zira pek çok kişiyle yaptığı gö­rüşmeler ve kurduğu ilişkileri sayesinde ününün azalmayacağına ve itiba­rını muhafaza edeceğine inanıyor ve bunu belirgin bir şekilde dış görünüşüyle gösteriyordu. (4) Öyle ki himation içinde bir ya­şam, silahlarıyla devleşen ve demokratik eşit­liğe uymayan kişiler için ünsüz kalma tehlikesini taşırdı. Onlar burada, tıpkı oradaki gibi, önde gelmek isterlerdi, orada daha az şey elde edenlere dahi, bu­rada daha çok şeye sahip olamamak her şekilde katlanılmaz gelirdi. Bundan dolayı, savaşlarda ve triumphus’ta elde edilen ünü eğer forum’da kazanırlarsa aşağılarlar ve alçaltırlardı, bunu reddeden ve geri çekilen kişi için ise, orada lekesiz bir ün ve gücü muhafaza ederlerdi. Olaylar da kısa süre sonra bunları gösterdi.

XXIV

Ἡ γὰρ πειρατικὴ δύναμις ὡρμήθη μὲν ἐκ Κιλικίας τὸ πρῶτον, ἀρχὴν παράβολον λαβοῦσα καὶ λανθάνουσαν, φρόνημα δὲ καὶ τόλμαν ἔσχεν ἐν τῷ Μιθριδατικῷ πολέμῳ, χρήσασα ταῖς (2) βασιλικαῖς ὑπηρεσίαις ἑαυτήν. Εἶτα Ῥω­μαίων ἐν τοῖς ἐμφυλίοις πολέμοις περὶ θύρας τῆς Ῥώμης συμπεσόντων, ἔρημος οὖσα φρουρᾶς ἡ θάλασσα κατὰ μικρὸν αὐ­τοὺς ἐφείλκετο καὶ προῆγεν, οὐκέτι τοῖς πλέουσι μόνον ἐπιτιθε­μένους, ἀλλὰ καὶ νήσους καὶ πόλεις παραλίους ἐκκόπτοντας. Ἤδη δὲ καὶ χρήμασι δυνατοὶ καὶ γένεσι λαμπροὶ καὶ τὸ φρονεῖν ἀξι­ού­μενοι διαφέρειν ἄνδρες ἐνέ­βαινον εἰς τὰ λῃστρικὰ καὶ μετεῖχον, ὡς καὶ δόξαν τινὰ καὶ φιλοτιμίαν τοῦ ἔργου φέροντος. (3) Ἦν δὲ καὶ ναύσταθ­μα πολλαχόθι πειρα­τικὰ καὶ φρυκτώρια τετει­χισ­μένα, καὶ στό­λοι προσέ­πιπτον οὐ πληρωμάτων μόνον εὐανδρίαις οὐδὲ τέχ­ναις κυβ­ερ­νητῶν οὐδὲ τάχεσι νεῶν καὶ κουφότησιν ἐξ­ησ­κη­μένοι πρὸς τὸ οἰκεῖον ἔργον, ἀλλὰ τοῦ φοβεροῦ μᾶλ­λον αὐ­τῶν τὸ ἐπίφθονον ἐλύπει καὶ ὑπερήφανον, στυλίσι χρυ­σαῖς καὶ παρα­πετάσ­μασιν ἁλουργοῖς καὶ πλάταις ἐπαρ­γύ­ροις, ὥσπερ ἐντρυφώντων τῷ κακουργεῖν καὶ καλλωπι­ζομένων. (4) Αὐλοὶ δὲ καὶ ψαλμοὶ καὶ μέθαι παρὰ πᾶσαν ἀκτὴν καὶ σωμάτων ἡγεμονικῶν ἁρπαγαὶ καὶ πόλεων αἰχμα­λώτων ἀπολυτρώσεις ὄνειδος ἦσαν τῆς Ῥωμαίων ἡγεμονίας. ἐγένοντο δ᾽ οὖν αἱ μὲν λῃστρίδες νῆες ὑπὲρ χιλίας, αἱ δὲ ἁλοῦσαι πόλεις (5) ὑπ᾽ αὐτῶν τετρακόσιαι. Τῶν δὲ ἀσύλων καὶ ἀβάτων πρότερον ἱερῶν ἐξέκοψαν ἐπιόντες τὸ Κλάριον, τὸ Διδυμαῖον, τὸ Σαμοθρᾴκιον, τὸν ἐν Ἑρμιόνῃ τῆς Χθονίας νεὼν καὶ τὸν ἐν Ἐπιδαύρῳ τοῦ Ἀσκληπιοῦ καὶ τὸν Ἰσθμοῖ καὶ Ταινάρῳ καὶ Καλαυρίᾳ τοῦ Ποσειδῶνος, τοῦ δὲ Ἀπόλλωνος τὸν ἐν Ἀκτίῳ καὶ Λευκάδι, τῆς δὲ ῞Ηρας τὸν ἐν Σάμῳ, τὸν ἐν Ἄργει, τὸν ἐπὶ Λακινίῳ. Ξένας δὲ θυσίας ἔθυον αὐτοὶ τὰς ἐν Ὀλύμπῳ, καὶ τελετάς τινας ἀπορρήτους ἐτέλουν, ὧν ἡ τοῦ Μίθρου καὶ μέχρι δεῦρο διασώζεται καταδειχθεῖσα πρῶτον ὑπ᾽ ἐκείνων. (6) Πλεῖστα δὲ Ῥωμαίοις ἐνυβ­ρίσαντες, ἔτι καὶ τὰς ὁδοὺς αὐτῶν ἀναβαίνοντες ἀπὸ θαλάσσης ἐλη­ΐζοντο καὶ τὰς ἐγγὺς ἐπαύλεις ἐξέκοπτον. Ἥρπασαν δέ ποτε καὶ στρα­τη­γοὺς δύο Σεξτίλιον καὶ Βελλῖνον ἐν ταῖς περιπορφύροις, καὶ τοὺς ὑπηρέτας ἅμα καὶ ῥαβδοφόρους ᾤχοντο σὺν αὐτοῖς ἐκείνοις ἔχοντες. Ἥλω δὲ καὶ θυγάτηρ Ἀντωνίου, θριαμβικοῦ ἀνδρός, εἰς ἀγ­ρὸν βαδί­ζουσα, καὶ πολλῶν χρημάτων ἀπελυτρώθη. (7) Ἐκεῖνο δὲ ἦν ὑβ­ρισ­τι­κώ­τατον. Ὁπότε γάρ τις ἑαλωκὼς ἀναβοήσειε Ῥωμαῖος εἶναι καὶ τοὔ­νομα φράσειεν, ἐκπε­πλῆχθαι προσποιούμενοι καὶ δεδιέναι τούς τε μη­ροὺς ἐπαίοντο καὶ προσέπιπτον αὐτῷ, συγγνώμην ἔχειν ἀντιβο­λοῦντες· ὁ δὲ ἐπείθετο ταπεινοὺς ὁρῶν καὶ δεομένους. Ἐκ τούτου δὲ οἱ μὲν ὑπέδουν τοῖς καλκίοις αὐτόν, οἱ δὲ τήβεν­νον περιέβαλλον, ὡς δὴ μὴ πάλιν ἀγνοηθείη. (8) Πολὺν δὲ χρόνον οὕτω κατειρωνευσάμενοι καὶ ἀπολαύ­σαντες τοῦ ἀνθρώπου, τέλος ἐν μέσῳ πελάγει κλίμακα προσβαλόντες ἐκέλευον ἐκβαίνειν καὶ ἀπιέναι χαίροντα, τὸν δὲ μὴ βουλόμενον ὠθοῦντες αὐτοὶ κατέδυον.

XXIV

Maceraperest ve dikkat çekmeyen bir teşebbüs olarak başlayan korsan gücü ilkin Kilikia’dan yayılmış, Mithridates Savaşı sırasında, kendisini (2) kraliyet donanmasının kullanımına verince bir ruh ve cesaret kazanmıştır. Daha sonra Romalılar İç Savaşlar sırasında Roma’nın kapıları önünde savaştıkları için savunmasız kalan deniz de yavaş yavaş onları cezbetmiş ve baştan çıkarmıştır, artık sadece denizde seyahat edenlere saldırmı­yor, adaları ve sahil kentlerini de yağmalıyorlardı. Varlıklı ve asil soydan gelenler ile akıllı ve farklı olarak değerlendi­rilen kişiler dahi korsan gemilerine biniyor ve bir çeşit ün ve iti­bar getiren bu işe katılıyorlardı. (3) Pek çok yerde de korsanlara ait demirleme yerleri ve tahkimatlı fener tesisleri vardı, önlerine çıkan donanmalar sadece donanımlı mürette­bat, yetenekli dümenciler, özel işlerine yönelik hızlı ve hafif gemilerle donatılmamıştı, aynı zamanda, küstahlıkları ve adeta suç işlemekten zevk alıyor ve bununla övünüyormuşcasına altından yelken direkleri, purpur rengindeki örtüleri ve gü­müş kaplama kürekleriyle kibirlenmeleri onların tehlikesin­den daha fazla rahatsız ediyordu. (4) Tüm sahil boyunca gö­rülen flütler ve telli çalgılar ve içki alemleri, üst düzey kişilerin kaçırılması, ele geçirilen kentlerin yağmalanması Roma yönetimi için yüz karasıydı. Korsan gemilerinin sa­yısı binin üzerinde, onlar tarafından ele geçirilen kentlerin sayısı ise (5) dört yüz kadar olmuştu. Bir zamanlar dokunulmaz ve kutsal olan alanların önde ge­lenlerinden Klaros, Didyma ve Samothrake’deki kutsal alan­ları, Hermi­one’deki Khthonia Tapınağı’nı, Epidau­ros’taki Asklepios Tapınağı’nı ve Isthmos, Tainaros ve Kalauria’da bu­lunan Poseidon tapınaklarını, Aktion ve Leukas’ta bulunan Apol­lon tapınaklarını, Samos ve Lakinion’daki Hera tapınaklarını yok etmişlerdi. Bunlar adet olmayan kur­ban törenlerini Olympos’ta gerçekleştiriyor ve bazı mysteriaları yerine getiriyorlardı. Bu mysterialar­dan, ilk önce on­lar tarafından öğretilen Mithras Kültü şimdiye kadar varlığını devam ettirmiştir. (6) En çok da Romalılara za­rar veriyorlardı, gemilerine binip denizden onların yolla­rını yağmalıyorlar ve yakındaki çiftlikleri talan ediyorlardı. Bir seferinde de purpur rengi kıyafetleri içinde iki komutanı, Sex­tilius ve Bellinus’u kaçırmışlar, onlarla birlikte lictor’ları ile adamlarını da aldıktan sonra uzaklaşmışlardı. Triumphus düzenlemiş biri olan Antonius’un kızını dahi tarlaya gider­ken yakalamış­lar ve oldukça yüksek bir para karşılığında ser­best bırakmış­lardı. (7) En utanç vereni de şudur. Esir düşen kişi Romalı olduğunu beyan edip adını verince, dehşete düş­müş ve korkmuş gibi dikilirler, sonra da uyluklarına vu­rurlar ve onun önünde dizlerinin üstüne çökerek affedilme­lerini di­lerlerdi. O da düşkün ve muhtaç olduklarını görüp buna ka­nardı. Bunun üzerine, yeniden tanınmaz olmasın diye, bir kısmı ona ayak­ka­bılarını giydirir, bir kısmı da toga’sını sır­tına geçirirdi. (8) Uzun süre böyle alay geçtik­ten ve dalgaya aldıktan sonra, sonunda denizin orta­sında aşağıya bir merdiven sarkıtırlar, buna inmesini bu­yururlar ve iyi şanslar dilerlerdi, şayet kabul etmezse geri iterler ve suya batırırlardı.

XXV

Ἐπενείματο δὲ ἡ δύναμις αὕτη πᾶσαν ὁμοῦ τι τὴν καθ᾽ ἡμᾶς θάλασσαν, ὥστε ἄπλουν καὶ ἄβατον ἐμπορίᾳ πάσῃ γε­νέσθαι. Τοῦτο δὴ μάλιστα Ῥωμαίους ἐπέστρεψε, θλιβο­μένους τῇ ἀγορᾷ καὶ σπάνιν μεγάλην προσ­δο­κῶντας, ἐκπέμ­ψαι Πομπήϊον ἀφαιρησόμενον τῶν πειρατῶν (2) τὴν θά­λασσαν. Ἔγραψε δὲ Γαβίνιος, εἷς τῶν Πομπηΐου συνήθων, νόμον οὐ ναυαρχίαν, ἄντικρυς δὲ μοναρχίαν αὐτῷ διδόντα καὶ δύναμιν ἐπὶ πάντας ἀνθρώπους ἀνυπεύθυνον. Ἐδίδου γὰρ ἄρχειν ὁ νόμος αὐτῷ τῆς ἐντὸς Ἡρακλείων στηλῶν θαλάσσης, ἠπείρου δὲ πάσης ἐπὶ σταδίους τετρα­κοσίους ἀπὸ θαλάσσης. Τοῦτο δὲ οὐ πάνυ πολλὰ χωρία τῆς ὑπὸ Ῥωμαίων οἰκου­μένης τὸ μέτρον ἐξέφυγεν, ἀλλὰ τὰ μέγιστα τῶν ἐθνῶν καὶ τῶν βασιλέων οἱ δυνατώτατοι περιελαμ­βάνοντο. (3) Πρὸς δὲ τούτοις ἑλέσθαι πεντε­καίδεκα πρεσβευτὰς αὐτὸν ἐκ βουλῆς ἐπὶ τὰς κατὰ μέρος ἡγεμο­νίας, χρήματα δὲ λαμβάνειν ἐκ τῶν ταμιείων καὶ παρὰ τῶν τελωνῶν ὅσα βούλοιτο καὶ ναῦς διακοσίας, κύριον ὄντα πλήθους καὶ καταλόγου στρατιᾶς καὶ πληρωμάτων ἐρε­τικῶν. Ἀναγνωσθέντων δὲ τούτων ὁ μὲν δῆμος ὑπερφυῶς ἐδέξατο, τῆς δὲ συγκλήτου τοῖς μεγίστοις καὶ δυνατωτάτοις ἔδοξε μεῖζον μὲν φθόνου, φόβου δὲ ἄξιον εἶναι τὸ τῆς ἐξουσίας ἀπερίληπτον καὶ ἀόριστον. (4) Ὅθεν ἐνίσταντο τῷ νόμῳ, πλὴν Καίσαρος· οὗτος δὲ συνηγόρει τῷ νόμῳ, Πομπηΐου μὲν ἐλάχιστα φροντίζων, ὑποδυόμενος δὲ τὸν δῆμον ἐξ ἀρχῆς ἑαυτῷ καὶ κτώμενος. Οἱ δὲ ἄλλοι τοῦ Πομπηΐου σφοδρῶς καθήπτοντο. Καὶ τῶν μὲν ὑπάτων ἅτερος, εἰπὼν πρὸς αὐτὸν ὅτι Ῥωμύλον ζηλῶν οὐ φεύξεται ταὐτὸν ἐκείνῳ τέλος, ἐκινδύνευσεν ὑπὸ τοῦ πλήθους διαφθαρῆναι· (5) Κάτλου δὲ κατὰ τοῦ νόμου προσελ­θόντος, πολλὴν μὲν αἰδούμενος ὁ δῆμος ἡσυχίαν παρεῖχεν, ἐπεὶ δὲ πολλὰ μετὰ τιμῆς ἀνεπιφθόνως ὑπὲρ τοῦ Πομπηΐου διελθὼν συνεβούλευε φείδεσθαι καὶ μὴ προβάλλειν τοιοῦ­τον ἄνδρα κινδύνοις ἐπαλλήλοις καὶ πολέμοις, “῍Η τίνα,” εἶπεν, “ἕξετε ἄλλον, ἂν ἀπολέσητε τοῦτον;” ἐκ μιᾶς γνώμης (6) ὑπεφώνησαν ἅπαντες, “Σὲ αὐτόν.” Ὁμὲν οὖν Κάτλος, ὡς οὐκ ἔπειθεν, ἀπέστη· Ῥωσκίου δὲ προσελθόντος οὐδεὶς ἤκουσεν· ὁ δὲ τοῖς δακτύλοις διεσήμαινε μὴ μόνον, ἀλλὰ δεύτερον αἱρεῖσθαι Πομπήϊον.Ἐπὶ τούτῳ λέγεται δυσχεράναντα τὸν δῆμον τηλικοῦτον ἀνακραγεῖν ὥστε ὑπερπετόμενον κόρακα τῆς ἀγορᾶς τυφω­θῆναι καὶ καταπεσεῖν (7) εἰς τὸν ὄχλον. Ὅθεν οὐ δοκεῖ ῥήξει τοῦ ἀέρος καὶ διασπασμῷ κενὸν πολὺ λαμβά­νοντος ἐνολισθαίνειν τὰ πίπτοντα τῶν ὀρνέων, ἀλλὰ τυπτόμενα τῇ πληγῇ τῆς φωνῆς, ὅταν ἐν τῷ ἀέρι σάλον καὶ κῦμα ποιήσῃ πολλὴ καὶ ἰσχυρὰ φερομένη.

XXV

Bu güç, altımızdaki denize yakın olan her yere öyle bir yayılmıştı ki, denizde seyahat edilemiyor ve tüm deniz ticareti sekteye uğruyordu. Bu durum en çok erzakta darlığa düşen ve bü­yük bir kıtlık tehdidi altında olan Romalıları, buna son vermesi için Pompeius’u korsanların denizine (2) göndermeye yöneltti. Pompeius’un dostlarından olan Gabi­nius, ona sadece deniz komutanlığını değil, açıkça monarşi ve tüm halklar üzerinde sınırsız güç veren bir yasa tasarısı yazdı. Gerçi yasa, Herakles Sütunları’nın bu tarafındaki denizin ve denizden dört yüz stadia içerideki bölgenin yönetimini ona veriyordu. Bu ölçü, Ro­malıların yönetimi altındaki bölgenin pek çok kısmını dışarıda bırakmı­yor, tersine halkların en büyüklerini ve krallıkların en güçlü­lerini içine alıyordu. (3) Bundan başka ayrı ayrı komutanlıklara mec­listen on beş legatus seçebilecek, devlet kasasından ve vergilerden istediği kadar para ve iki yüz gemi alabilecek, kara ordusunun ve kürekçi­likle ilişkili mürettebatın sayısında ve işe alımında tam yet­kili olacaktı. Bunlar yüksek sesle okunurken halk bunu aşırı sevinç içinde kabul etti, fakat Senatus’un itibar sahibi ve en güçlü üyeleri, bu gücün sınır­sızlığı ve belirsizliğinin kıs­kançlıktan çok korku uyandırdığına karar verdiler. (4) Bun­dan dolayı bu yasaya Caesar dışında herkes karşı koydu. O bunu destekledi, ama şüphesiz ki Pompeius’u çok az dü­şündü, tersine başlangıçtan beri halka yaklaşmaya ve imti­yaz sağla­maya çalıştı. Diğerleri ise, Pompeius’a sert bir şe­kilde çıkıştı. Hatta consul’lerden biri, Romulus’u tak­lit ediyorsa kendisi için bu sondan kaçamayacağını ve çoğunluk tarafın­dan katledilme tehlikesine girece­ğini söyledi. (5) Bu teklife karşı Catulus ortaya çıkınca halk yatıştı ve büyük bir ses­sizlik oldu, Pompeius için tarafsız bir şekilde pek çok onurlu şey söyledikten sonra, böylesi bir adamın esirgenmesi ve karşı­lıklı tehlikelere ve savaşlara atılmamasını öğütledi: “eğer bu adamı ortadan kaldırırsanız başka kiminiz var?” deyince herkes oy birliği ile “senin kendin” (6) diye ba­ğırdı. Catulus buna ikna edemediği için geri çekildi. Roscius ko­nuşmak için öne çıkınca kimse onu dinle­medi. O da elle­riyle, Pompeius’un tek başına seçilmemesini, ya­nına ikinci birinin daha seçilmesini, ima etti. Bunun üzerine halkın öfkelenip öyle bir gürültü çıkardığı söylenir ki, forum’un üzerinde uçan bir karga bile sersem­lemiş ve toplantının (7) içine düşmüş. Bundan dolayı bana öyle geliyor ki, kuşların düşmesine ve süzülerek kaymasına parçalanma ve açılma yüzünden havanın büyük bir boşluk oluşturması değil, tersine ses gümbürtüsü havada büyük ve güçlü bir sallanma ve dalgalanma yaptığı zaman sesin çarpması neden oldu.

XXVI

Τότε μὲν οὖν διελύθησαν· ᾗ δὲ ἡμέρᾳ τὴν ψῆφον ἐποίσειν ἔμελλον, ὑπεξῆλθεν ὁ Πομπήϊος εἰς ἀγρόν. Ἀκούσας δὲ κεκυρῶσθαι τὸν νόμον εἰσῆλθε νύκτωρ εἰς τὴν πόλιν, ὡς ἐπιφθόνου τῆς πρὸς αὐτὸν ἀπαντήσεως καὶ συνδρομῆς ἐσομένης. ἅμα δὲ ἡμέρᾳ προελθὼν ἔθυσε· Καὶ γενομένης ἐκκλησίας αὐτῷ, διεπράξατο προσλαβεῖν ἕτερα πολλὰ τοῖς ἐψηφισμένοις ἤδη, (2) μικροῦ διπλασιάσας τὴν παρα­σκευήν. Πεντακόσιαι μὲν γὰρ αὐτῷ νῆες ἐπληρώθησαν, ὁπλιτῶν δὲ μυριάδες δώδεκα καὶ πεντακισχίλιοι ἱππεῖς ἠθροίσ­θησαν. Ἡγεμονικοὶ δὲ καὶ στρατηγικοὶ κατελέγησαν ἀπὸ βουλῆς ἄνδρες εἰκοσιτέσσαρες ὑπ᾽ αὐτοῦ, δύο δὲ ταμίαι παρῆσαν. Αἱ δὲ τιμαὶ τῶν ὠνίων εὐθὺς πεσοῦσαι λόγον ἡδομένῳ τῷ δήμῳ παρεῖχον, ὡς αὐτὸ τοὔνομα τοῦ Πομπηΐου λέλυκε τὸν πόλεμον. (3) Οὐ μὴν ἀλλὰ διελὼν τὰ πελάγη καὶ τὸ διάστημα τῆς ἐντὸς θαλάσσης εἰς μέρη τρισ­καίδεκα, καὶ νεῶν ἀριθμὸν ἐφ᾽ ἑκάστῳ καὶ ἄρχοντα τάξας, ἅμα πανταχοῦ τῇ δυνάμει σκεδασθείσῃ τὰ μὲν ἐμπίπτοντα τῶν πειρατικῶν ἀθρόα περι­λαμβάνων εὐθὺς ἐξεθηρᾶτο καὶ κατῆγεν· οἱ δὲ φθάσαντες διαλυθῆναι καὶ διεκπε­σόντες ὥσπερ εἰς σμῆνος ἐδύοντο πανταχόθεν καταφερόμενοι τὴν Κιλικίαν, ἐφ᾽ οὓς αὐτὸς ἐστέλλετο ναῦς ἔχων ἑξήκοντα τὰς ἀρίστας. (4) Οὐ μὴν πρότερον ἐπ᾽ ἐκείνους ἐξέπλευσεν ἢ παντάπασι καθῆραι τῶν αὐτόθι λῃσ­τηρίων τὸ Τυρρηνικὸν πέλαγος, τὸ Λιβυκόν, τὸ περὶ Σαρδόνα καὶ Κύρνον καὶ Σικελίαν, ἡμέ­ραις τεσσαρά­κοντα ταῖς πάσαις, αὑτῷ τε χρώμενος ἀτρύτῳ καὶ τοῖς στρατηγοῖς προθύμοις.

XXVI

O zaman dağıldılar; Pompeius ise, kararın ve­rilmesi gereken günde tarlaya gitti. Yasa teklifinin onaylan­dığını duyunca, kendisi için yapılacak olan karşılama ve toplanma kıskançlık yaratabileceği için, kente geceleyin geldi. Sabahla birlikte ortaya çıktı ve kurban kesti. Onun için düzenlenen halk toplantısında, kararlaştırılmış olanlara daha pek çok şeyin eklenmesini sağladı, (2) öyle ki donanı­mını aşağı yukarı ikiye katladı. Zira onun için beş yüz gemi tayfalandırıldı, yüz yirmi bin yaya, beş bin atlı toplandı. Onun tarafından Senatus’tan yirmi dört kişi legatus ve praetor olarak tayin edildi, iki quaestor da yanında hazır bulundu. Pazar mallarının fiyatı da anında düşünce, bu durum sevinç için­deki halka, Pompeius’un tek isminin dahi savaşı sonlandıra­cağını söyleme imkanı sundu. (3) Lakin o, denizi ve deni­zin beri tarafındaki ara bölümü on üç bölgeye böldü ve her birine eşit gemi ve komutan yerleştirdi, bu her yere yayılmış güçle oralarda bulunan korsan birliklerinin peşine düştükten sonra derhal onlara yetişti ve onları geri çevirdi. Ayrılmada hızlı davrananlar ve kaçıp kurtulanlar, her yerden arı kova­nına geri döner gibi Kilikia’ya yönelince, o da en iyi altmış gemi­sini yanına alıp onlara karşı harekete geçti. (4) Fakat Tyrrhen Denizi, Libya, Sardinya, Korsika ve Sicilya civarını, oralarda konuşlanan korsanlardan temiz­le­me­den onlar üzerine yelken açmadı, yorulmak bilmezliği ve de cesur askerleri sayesinde kırk gün içinde bu işin üste­sinden geldi.

XXVII

Ἐν δὲ Ῥώμῃ τοῦ ὑπάτου Πείσωνος ὀργῇ καὶ φθόνῳ λυμαι­νομένου τὴν παρασκευὴν καὶ διαλύοντος τὰ πλη­ρώ­ματα, τὸ μὲν ναυτικὸν εἰς Βρεντέσιον περιέπεμψεν, αὐτὸς δὲ διὰ Τυρρηνίας εἰς Ῥώμην ἀνέβαινεν. Αἰσθόμενοι δὲ πάντες ἐξεχύθησαν εἰς τὴν ὁδόν, ὥσπερ οὐ πρὸ (2) ἡμερῶν ὀλίγων ἐκπέμψαντες αὐτόν. Ἐποίει δὲ τὴν χαρὰν τὸ παρ᾽ ἐλπίδα τῆς μεταβολῆς τάχος, ὑπερβάλλουσαν ἀφθονίαν τῆς ἀγορᾶς ἐχούσης. Ὅθεν ὁ Πείσων ἐκινδύνευσε τὴν ὑπατείαν ἀφαι­ρεθῆναι, Γαβινίου νόμον ἔχοντος ἤδη συγγεγραμμένον. Ἀλλὰ καὶ τοῦτο διεκώ­λυσεν ὁ Πομπήϊος, καὶ τἆλλα χρη­ματίσας ἐπιεικῶς καὶ διαπραξάμενος ὧν ἐδεῖτο, καταβὰς εἰς Βρεντέσιον ἐξέπλευσεν. (3) Ἐπειγόμενος δὲ τῷ καιρῷ καὶ παραπλέων τὰς πόλεις ὑπὸ σπουδῆς, ὅμως οὐ παρῆλθε τὰς Ἀθήνας, ἀναβὰς δὲ καὶ θύσας τοῖς θεοῖς καὶ προσαγορεύσας τὸν δῆμον εὐθὺς ἀπιὼν ἀνεγίνωσκεν εἰς αὐτὸν ἐπιγεγραμ­μένα μονόστιχα, τὸ μὲν ἐντὸς τῆς πύλης· Ἐφ᾽ ὅσον ὢν ἄνθρω­πος οἶδας, ἐπὶ τοσοῦτον εἶ θεός· τὸ δ᾽ ἐκτός· προσ­εδοκῶμεν, προσεκυνοῦμεν, εἴδομεν, προπέμπομεν. (4) ἐπεὶ δὲ τῶν συνεστώτων ἔτι καὶ πλανωμένων ἔξω πειρα­τηρίων ἐνίοις δεηθεῖσιν ἐπιεικῶς ἐχρήσατο καὶ παραλαβὼν τὰ πλοῖα καὶ τὰ σώματα κακὸν οὐδὲν ἐποίησεν, ἐπ᾽ ἐλπίδος χρηστῆς οἱ λοιποὶ γενόμενοι τοὺς μὲν ἄλλους διέφευγον ἡγεμόνας, Πομπηΐῳ δὲ φέροντες ἑαυτοὺς μετὰ τέκνων καὶ γυναικῶν ἐνεχείριζον. Ὁ δὲ πάντων ἐφείδετο, καὶ μάλιστα διὰ τούτων τοὺς ἔτι λανθάνοντας ἐξιχνεύων καὶ λαμβάνων ἐκόλαζεν ὡς αὐτοὺς ἑαυτοῖς ἀνήκεστα συνει­δότας.

XXVII

Roma’da consul Piso öfke ve kıskançlıkla teçhizata zarar verip, tayfaları feshedince, o da donanmayı Brun­disium’a gön­derdi, ama kendisi Etruria arasından Roma’ya çıktı. Bunu öğrenen herkes, sanki onu birkaç gün önce (2) uğur­lamamış gibi yollara akın etti. Bu sevgiyi, beklentileri aşan değişim hızı yaratmıştı, öyle ki forum dolup taşan bir bol­luğa sahipti. Tasarlanan yasa teklifini Gabinius hazırladığı için, Piso consul’lüğünü kaybetme tehlikesi içine düştü. Fakat Pompeius buna engel oldu ve diğer meseleleri de yumuşak bir şekilde halletti, gerekli olan şeyleri de temin ettikten sonra Brundisium’a inerek yelken açtı. (3) Uygun zaman­dan yararlanmak için acele etti ve kentlerin önünden ace­leyle geçti, ama Atinalıları böyle transit geçmedi, orada ka­raya çıktı, tanrılara kurbanlar kesti ve halka bir konuşma yaptıktan sonra derhal yola çıktı ve kendisi için yazılmış dizeleri okudu, bunun biri kapının iç tarafındaydı: “Kendini ne kadar insan olarak düşünürsen, o kadar çok tanrı olursun”. Diğeri de dış taraftaydı: “Bekledik, saygı gösterdik, gördük, uğurladık”. (4) Henüz bir araya gelen ve dışarıda dolaşan korsan g­ruplarının birkaç isteğine karşı uygun davrandığı, gemilerini ve mürettebatı ele geçirince kötülük yapmadığı için, geride kalmış olanlar iyi umutlar besleyerek diğer ko­mutanlardan kaçtılar ve Pompeius’a gelip karıları ve ço­cuklarıyla birlikte kendilerini onun eline teslim ettiler. O da hepsini bağışladı ve bunlar sayesinde hala bilinmeyen pek çok şeyin izini arayıp buldu ve ele geçirdikten sonra, kendileri için affedil­mez olan şeyler hususunda bilinçlen­meleri için onları cezalandırdı.

XXVIII

Οἱ δὲ πλεῖστοι καὶ δυνατώτατοι γενεὰς μὲν αὑτῶν καὶ χρή­ματα καὶ τὸν ἄχρηστον ὄχλον ἐν φρουρίοις καὶ πολίσμασι καρτεροῖς περὶ τὸν Ταῦρον εἶχον ἀπο­κείμενα, τὰς δὲ ναῦς πληρώσαντες αὐτοὶ περὶ τὸ Κορα­κήσιον τῆς Κιλικίας ἐπιπλέοντα τὸν Πομπήϊον ἐδέξαντο· καὶ μάχης γενομένης νικηθέντες ἐπολιορκοῦντο. Τέλος δὲ πέμψαντες ἱκετηρίας παρέδωκαν ἑαυτοὺς καὶ πόλεις καὶ νήσους ὧν ἐπεκράτουν ἐντειχισάμενοι, χαλεπὰς βιασθῆναι καὶ δυσπροσπελάστους. (2) Κατε­λύθη μὲν οὖν ὁ πόλεμος καὶ τὰ πανταχοῦ λῃσ­τήρια τῆς θαλάσσης ἐξέπεσεν οὐκ ἐν πλείονι χρόνῳ τριῶν μηνῶν, ναῦς δὲ πολλὰς μὲν ἄλλας, ἐνενήκοντα δὲ χαλκεμ­βόλους παρέλαβεν. Αὐτοὺς δὲ δισμυρίων πλεί­ονας γενομένους ἀνελεῖν μὲν οὐδὲ ἐβουλεύσατο, μεθεῖναι δὲ καὶ περιϊδεῖν σκεδασθέντας ἢ συστάντας αὖθις, ἀπόρους καὶ πολεμικοὺς καὶ πολλοὺς ὄντας, οὐκ (3) ᾤετο καλῶς ἔχειν. Ἐννοήσας οὖν ὅτι φύσει μὲν ἄνθρωπος οὔτε γέγονεν οὔτ᾽ ἔστιν ἀνήμερον ζῷον οὐδ᾽ ἄμικτον, ἀλλ᾽ ἐξίσταται τῇ κακίᾳ παρὰ φύσιν χρώμενος, ἔθεσι δὲ καὶ τόπων καὶ βίων μεταβολαῖς ἐξημεροῦται, καὶ θηρία δὲ διαίτης κοινωνοῦντα πρᾳοτέρας ἐκδύεται τὸ ἄγριον καὶ χαλεπόν, ἔγνω τοὺς ἄνδρας εἰς γῆν μεταφέρειν ἐκ τῆς θαλάσσης καὶ βίου γεύειν ἐπιεικοῦς, (4) συνεθισ­θέντας ἐν πόλεσιν οἰκεῖν καὶ γεωργεῖν. Ἐνίους μὲν οὖν αἱ μικραὶ καὶ ὑπέρημοι τῶν Κιλίκων πόλεις ἐδέξαντο καὶ κατέμιξαν ἑαυταῖς χώραν προσλαβοῦσαι, τὴν δὲ Σολίων ἠρημωμένην ἔναγχος ὑπὸ Τιγράνου τοῦ Ἀρμενίων βασιλέως ἀναλαβὼν ἵδρυσε πολλοὺς ἐν αὐτῇ. Τοῖς δὲ πολλοῖς οἰκητήριον ἔδωκε Δύμην τὴν Ἀχαΐδα, χηρεύουσαν ἀνδρῶν τότε, γῆν δὲ πολλὴν καὶ ἀγαθὴν ἔχουσαν.

XXVIII

Yine de onlardan büyük bir kısmı ve en güçlüleri, ailelerini, servetlerini ve faydası dokunamayacak durumdaki ahalile­rini Tauros civarındaki kalelerde ve sağlam kentlerde emni­yet altına aldıktan sonra, gemilerini donatarak sefer halin­deki Pompeius’u Kilikia Korakesion’u civarında karşı­ladılar; savaşta yenildiler ve bunun üzerine abluka altına alındılar. Sonunda da, yalvarıcı gönderip, kendilerini ve zor girilebilsin ve çok zor zapt edilsin diye tahkim edip hüküm sürdükleri kentlerini ve de adalarını teslim ettiler. (2) Savaş sona erdi ve üç aydan daha uzun olmayan bir süre içinde korsanlık her yerde denizden atıldı, Pompeius da diğer pek çok geminin yanında doksan tane de tunç zırhla donatılmış gemi ele geçirdi. Sayıları yirmi binin üzerinde olan korsanla­rın öldürülmesine karar veremedi, fakat diğer ta­raftan da çaresiz ve savaşa alışkın olan bu kadar çok kişinin serbest bırakılmasının ve dağılacaklar mı, yoksa derhal birle­şecekler mi diye bunları gözetlemenin de iyi bir fikir olma­dığını (3) düşündü. Böy­lece, insanın doğası gereği ne vahşi bir hayvan ne de asosyal bir yaratık olmadığını, tersine varlığına ters düşen kötü bir şeye rastladığında başkalaştığını, alışkanlıkları sa­yesinde yerinin ve hayat tarzının değişmesine uyum sağla­dığını, hay­vanların dahi daha yumuşak bir yaşam şekline katılınca vahşiliklerini ve yabanıllıklarını bıraktıklarını dik­kate alarak, bu insanların denizden karaya nakledilmesine, kentlerde oturmaya ve (4) tarım yapmaya alışarak uygun bir hayat sür­melerine karar verdi. Bunlardan birazını Kilikialıların küçük ve boş olan kentleri kabul ettiler, top­rak elde etmeleri için onları kendi aralarına soktular, kısa süre önce Armenia kralı Tigranes tarafından yağmalanan Soloiluların kentini yeniden inşa ettikten sonra pek ço­ğunu da burada iskan ettirdi. Pek çoğuna da, o zamanlar vatandaşlarından boşaltıl­mış olan, ama hala pek çok verimli toprağa sahip, Akhaia’daki Dyme’yi ikametgah olarak verdi.

XXIX

Ταῦτα μὲν οὖν οἱ βασκαίνοντες ἔψεγον· τοῖς δὲ περὶ Κρή­την πραχθεῖσι πρὸς Μέτελλον οὐδ᾽ οἱ πάνυ φιλοῦντες αὐτὸν ἔχαιρον. Ὁ γὰρ Μέτελλος, οἰκεῖος ὢν ἐκείνου τοῦ συνάρξαντος ἐν Ἰβηρίᾳ τῷ Πομπηΐῳ, στρατηγὸς εἰς Κρήτην ἐπέμφθη πρότερον ἢ τὸν Πομπήϊον αἱρεθῆναι· δευτέρα γάρ τις ἦν αὕτη τῶν πειρατηρίων πηγὴ μετὰ τὴν ἐν Κιλικίᾳ· καὶ πολλοὺς ἐγ­κατα­λαβὼν (2) ὁ Μέτελλος ἐξῄρει καὶ διέφ­θειρεν. Οἱ δὲ περιόντες ἔτι καὶ πολιορκούμενοι πέμψαντες ἱκετηρίαν ἐπεκαλοῦντο τὸν Πομπήϊον εἰς τὴν νῆσον, ὡς τῆς ἐκείνου μέρος οὖσαν ἀρχῆς καὶ πανταχόθεν ἐμπίπ­τουσαν εἰς τὸ μέτρον τὸ ἀπὸ θαλάσσης. Ὁ δὲ δεξάμενος ἔγραφε τῷ Μετέλλῳ κω­λύων τὸν πόλεμον. Ἔγραφε δὲ καὶ ταῖς πόλεσι μὴ προσέχειν Μετέλλῳ, καὶ στρατηγὸν ἔπεμψε τῶν ὑφ᾽ (3) ἑαυτὸν ἀρχόντων ἕνα Λεύκιον Ὀκταούϊον, ὃς συνεισελθὼν εἰς τὰ τείχη τοῖς πολιορκουμένοις καὶ μαχόμενος μετ᾽ αὐτῶν, οὐ μόνον ἐπαχθῆ καὶ βαρύν, ἀλλὰ καὶ καταγέ­λαστον ἐποίει τὸν Πομπήϊον, ἀνθρώποις ἀνοσίοις καὶ ἀθέοις τοὔνομα κιχράντα καὶ περιάπτοντα τὴν αὑτοῦ δόξαν ὥσπερ ἀλεξιφάρμακον ὑπὸ φθόνου καὶ φιλοτιμίας (4) τῆς πρὸς τὸν Μέτελλον. Οὐδὲ γὰρ τὸν Ἀχιλλέα ποιεῖν ἀνδρὸς ἔργον, ἀλλὰ μειρακίου παντάπασιν ἐμπλήκτου καὶ σεσοβημένου πρὸς δόξαν, ἀνα­νεύ­οντα τοῖς ἄλλοις καὶ δια­κωλύοντα βάλλειν Ἕκτορα, μή τις κῦδος ἄροιτο βαλών, ὁ δὲ δεύτερος ἔλθοι· (5) Πομπήϊον δὲ καὶ σώζειν ὑπερμαχοῦντα τῶν κοι­νῶν πολεμίων ἐπὶ τῷ τὸν θρίαμβον ἀφελέσθαι στρατηγοῦ πολλὰ πεπονηκότος. Οὐ μὴν ἐνέδωκεν ὁ Μέτελλος, ἀλλὰ τούς τε πειρατὰς ἐξελὼν ἐτιμωρήσατο, καὶ τὸν Ὀκταούϊον ἐν τῷ στρατοπέδῳ καθυβρίσας καὶ λοιδορήσας ἀφῆκεν.

XXIX

Bunları yalnız rakipleri eleştirdi. Girit civarında Metellus’a karşı yapılan­larıysa en yakın dostları dahi tasvip etmemişti. Zira Iberia’da Pompeius’la yönetimde bulunan Metel­lus’un akrabası olan bu Metel­lus, Pompeius’un seçil­mesinden önce Girit’e komutan olarak gönderil­mişti. Bu ada korsanların Kilikia’daki ikinci toplantı yeriydi. Metellus bu­rada pek çoğunu yakaladıktan sonra (2) zapt etmiş ve öl­dürtmüştü. Hala sağ kalanlar ve kuşatı­lanlar Pompei­us’a bir yalvarıcı göndererek, yönetiminin bir par­çası olduğu ve denizden itibaren her taraftan onun sınır­ları içinde kaldığı için adaya gelmesini rica ettiler. O da bunu kabul ederek Metellus’a bir mektup yazdı ve savaşma­sını yasakladı. Kentlere de Metellus’u dikkate almamalarını yazdı ve kendi altında bulunan subaylardan biri olan (3) Lucius Octavi­us’u komutan olarak gönderdi, o da kuşatılan­lar için kaleye gelerek ve onlarla birlikte savaşarak, Pompeius’u sadece nefret edilen ve can sıkıcı biri yapmamış aynı za­manda, günahkar ve dinsiz insanlara adını ödünç verdiği ve sadece Metellus’a karşı duyduğu kin ve kıskançlık yüzün­den ününü bir muska gibi ortaya astığı için (4) komik du­ruma da düşürmüştü. Zira Akhilleus’un yaptığı da bir erke­ğin yapacağı iş değildi, tersine şöhret için gözü dönmüş akılsız bir gencin işiydi, zira biri onu vurup da ün kazanma­sın, kendisi de ikinci gelmesin diye, diğerlerine kafasıyla işaret edip, Hektor’a atış yapma­larını engellemişti. (5) Fakat Pompeius büyük uğraş veren komutanın triumphus’una mani olmak için ortak düşmanlarını korumaya çalıştı. Fakat Metellus buna razı gelmeyerek korsanları teslim olmaya zorladı ve cezalan­dırdı, Octavius’a da kararga­hında hakaret edip söverek gönderdi.

XXX

Ἀπαγγελθέντος δὲ εἰς Ῥώμην πέρας ἔχειν τὸν πειρατικὸν πόλεμον καὶ σχολὴν ἄγοντα τὸν Πομπήϊον ἐπέρχεσθαι τὰς πόλεις, γράφει νόμον εἷς τῶν δημάρχων Μάλλιος, ὅσης Λεύκολ­λος ἄρχει χώρας καὶ δυνάμεως, Πομπήϊον παραλα­βόντα πᾶσαν, προσ­λαβόντα δὲ καὶ Βιθυνίαν, ἣν ἔχει Γλαβρίων, πολεμεῖν Μιθριδάτῃ καὶ Τιγράνῃ τοῖς βασιλεῦ­σιν, ἔχοντα καὶ τὴν ναυτικὴν δύναμιν καὶ τὸ κράτος τῆς θαλάσσης ἐφ᾽ οἷς ἔλαβεν ἐξ ἀρχῆς. (2) Τοῦτο δ᾽ ἦν ἐφ᾽ ἑνὶ συλλήβδην γενέσθαι τὴν Ῥωμαίων ἡγεμονίαν· ὧν γὰρ ἐδόκει μόνων ἐπαρχιῶν μὴ ἐφικνεῖσθαι τῷ προτέρῳ νόμῳ, Φρυγίας, Λυκαονίας, Γαλατίας, Καππα­δο­κίας, Κιλικίας, τῆς ἄνω Κολχίδος, Ἀρμενίας, αὗται προσετίθεντο μετὰ στρατο­πέδων καὶ δυνάμεων αἷς Λεύκολλος κατεπολέμησε (3) Μιθριδάτην καὶ Τιγράνην. Ἀλλὰ Λευκόλλου μὲν ἀποστε­ρουμένου τὴν δόξαν ὧν κατειργάσατο καὶ θριάμβου μᾶλλον ἢ πολέμου διαδοχὴν λαμβάνοντος, ἥττων λόγος ἦν τοῖς ἀριστοκρα­τικοῖς, καίπερ οἰομένοις ἄδικα καὶ ἀχάριστα πάσχειν τὸν ἄνδρα, τὴν δὲ δύναμιν τοῦ Πομπηΐου βαρέως φέροντες ὡς τυραννίδα καθισταμένην, ἰδίᾳ παρεκάλουν καὶ παρεθάρρυνον αὑτοὺς ἐπιλαβέσθαι τοῦ νόμου καὶ μὴ προέσθαι τὴν ἐλευθερίαν. (4) Ἐνστάντος δὲ τοῦ καιροῦ, τὸν δῆμον φοβηθέντες ἐξέλι­πον καὶ κατεσιώπησαν οἱ λοιποί, Κάτλος δὲ τοῦ νόμου πολλὰ κατηγο­ρήσας καὶ τοῦ δημάρχου, μηδένα δὲ πείθων, ἐκέλευε τὴν βουλὴν ἀπὸ τοῦ βήματος κεκραγὼς πολλάκις ὄρος ζητεῖν, ὥσπερ οἱ πρόγονοι, καὶ κρημνόν, (5) ὅπου καταφυγοῦσα διασώσει τὴν ἐλευθερίαν. Ἐκυρώθη δ᾽ οὖν ὁ νόμος, ὡς λέγουσι, πάσαις ταῖς φυλαῖς, καὶ κύριος ἀποδέδεικτο μὴ παρὼν ὁ Πομπήϊος ἁπάντων σχεδὸν ὧν ὁ Σύλλας ὅπλοις καὶ πολέμῳ τῆς πόλεως κρα­τήσας. Αὐτὸς δὲ δεξάμενος τὰ γράμματα καὶ πυθόμενος τὰ δεδογμένα, τῶν φίλων παρόντων καὶ συνηδομένων, τὰς ὀφρῦς λέγεται συναγαγεῖν καὶ τὸν μηρὸν πατάξαι καὶ εἰπεῖν ὡς ἂν βαρυνόμενος ἤδη καὶ δυσχεραίνων τὸ ἄρχειν· (6) “Φεῦ τῶν ἀνηνύτων ἄθλων, ὡς ἄρα κρεῖττον ἦν ἕνα τῶν ἀδόξων γενέσθαι, εἰ μηδέποτε παύσομαι στρατευόμενος μηδὲ τὸν φθόνον τοῦτον ἐκδὺς ἐν ἀγρῷ διαιτήσομαι μετὰ τῆς γυναικός.” Ἐφ᾽ οἷς λεγο­μένοις οὐδ᾽ οἱ πάνυ συνήθεις ἔφερον αὐτοῦ τὴν εἰρωνείαν, γινώσ­κοντες ὅτι τῆς ἐμφύτου φιλοτιμίας καὶ φιλαρχίας ὑπέκκαυμα τὴν πρὸς Λεύκολλον ἔχων διαφορὰν μειζόνως ἔχαιρεν.

XXX

Roma’ya korsan savaşının bittiği ve Pompeius’un da, yapacak başka bir şeyi olmadığı için, kentleri dolaştığı haberi ulaşınca, tribunus ple­bis’lerden biri olan Manilius, Pompeius’un şimdiye kadar Lucul­lus’un emri altında bulunan toprakların ve savaş gücünün tümünü eline alması, buna Glabrio’nun sahip olduğu Bithy­nia’yı da eklemesi ve donanma kuvveti ile deniz gü­cünü ba­şından beri var olan şartlar altında alıkoyarak kral Mithri­dates ve Tigra­nes’le savaşması husus­larında bir yasa tasarısı sundu. (2) Bu Romalıların hegemonyası­nın tek bir kişide toplanması anlamına geliyordu. Zira daha önceki yasaya dahil edilmeyen Phrygia, Lykaonia, Galatia, Kappadokia, Kilikia, yukarı Kolkhis ve Arme­nia eyaletleri Lucullus’un Mithridates ve Tigranes’e karşı savaş­tığı (3) karargahlar ve ordularla birlikte ona eklendi. Adama hak­sızlık ve nankör­lük yapıldığını bilmelerine rağmen, Lucu­llus’un elde ettiği başarının ününden mahrum edilmesi ve onun savaştan çok bir triumphus için ardıl alması, aristok­ratlar için daha az önemliydi, zira onlar Pompeius’un gü­cünden, yeniden tiranlık inşa edilmiş gibi rahatsız oldukla­rından kişisel ola­rak yardım istiyor ve bir­birlerini bu yasaya karşı çıkmaları ve özgür­lüklerini teslim etmemeleri husu­sunda cesaretlendi­riyor­lardı. (4) Fakat oylama günü geldi­ğinde, halktan korktuk­ları için diğerleri geri çekilip sustular, Catulus ise, yasanın ve tribunus plebis’in pek çok şeyine karşı çıktı, fakat kimseyi ikna edemeyince, meclise kürsüden seslenerek, ataları­nın yaptığı gibi, öz­gürlüklerini korumak için (5) ka­çacak­ları bir dağ ve kıyı aramalarını buyurdu. Buna rağmen yasa tüm phyle’ler tarafından onaylandı ve Pompeius, orada bulun­madığı sırada, Sulla’nın, silah gücü ve zulümle hükmettiği kentin hemen hemen her şeyinin tek yetkilisi ilan edildi. Kendisi resmi yazıyı alıp da verilen ka­rarları öğrendikten sonra dost­ları yanına gelip de onu tebrik edince, kaşlarını çatıp dizlerine vur­duğu ve san­ki sıkılmış ve yönetmeyi istemiyormuş gibi şöyle dediği söylenir: (6) “Ah bu bitmez tükenmez bir mücadele, tanınmayan kişiler­den biri olmak çok daha iyi bir şey olsa gerek, o zaman sa­vaşmaya asla ara vermeden bu hasetten kurtulurdum, ka­rımla birlikte tarlada sakin bir şekilde yaşayabilirdim”. Fakat sadık dostları, doğuştan gelen şöhret sevgisi ve itibar hırsının, Lucullus’la olan kavgalarını daha da kızıştırdığını ve onun bundan çok fazla mutlu olduğunu bildikleri için, onun bu konuşma­lardaki sahte tavrına dayanamadılar.

XXXI

Ἀμέλει δὲ καὶ τὰ ἔργα ταχέως αὐτὸν ἀπεκάλυπτε. πανταχοῦ γὰρ ἐκτιθεὶς διαγράμματα τοὺς στρατιώτας ἀνεκαλεῖτο καὶ μετεπέμπετο τοὺς ὑπηκόους δυνάστας καὶ βασιλεῖς ὡς ἑαυτόν. Ἐπιών τε τὴν χώραν οὐδὲν ἀκίνητον εἴα τῶν ὑπὸ τοῦ Λευκόλλου γεγονότων, ἀλλὰ καὶ κολάσεις ἀνῆκε πολλοῖς καὶ δωρεὰς ἀφείλετο καὶ πάντα ὅλως ἔπραττεν ἐπιδεῖξαι τὸν ἄνδρα φιλονεικῶν τοῖς θαυμάζουσιν οὐδενὸς ὄντα κύριον. (2) Ἐγκα­λοῦν­τος δ᾽ ἐκείνου διὰ τῶν φίλων, ἔδοξε συνελθεῖν εἰς ταὐτό· καὶ συνῆλθον περὶ τὴν Γαλατίαν. Οἷα δὲ μεγί­στων στρατηγῶν καὶ μέγιστα κατωρθωκότων δάφναις ἀν­εσ­τε­μμένας ἔχοντες ὁμοῦ καὶ τὰς ῥάβδους οἱ ὑπηρέται ἀπήντων· ἀλλὰ Λεύκολλος μὲν ἐκ τόπων χλοερῶν καὶ κατασκίων προσῄει, Πομπήϊος δὲ πολλὴν ἄδενδρον καὶ κατε­ψυγμένην ἔτυχε διεληλυθώς. (3) Ἰδόντες οὖν οἱ τοῦ Λευκόλλου ῥαβ­δο­φόροι τοῦ Πομπηΐου τὰς δάφνας ἀθαλλεῖς καὶ μεμα­ραμ­μένας παντάπα­σιν, ἐκ τῶν ἰδίων προσφάτων οὐσῶν μεταδι­δόντες ἐπεκόσμησαν καὶ κατ­έστε­ψαν τὰς ἐκείνου ῥάβδους. Ὃ σημεῖον ἔδοξεν εἶναι τοῦ τὰ Λευ­κόλ­λου νικητήρια καὶ τὴν δόξαν οἰσόμενον (4) ἔρχεσθαι Πομπήϊον. Ἦν δὲ Λεύ­κολ­λος μὲν ἐν ὑπατείας τε τάξει καὶ καθ᾽ ἡλικίαν πρεσβύ­τερος, τὸ δὲ τοῦ Πομπηΐου μεῖζον ἀξίωμα τοῖς δυσὶ θριάμ­βοις. Οὐ μὴν ἀλλὰ τὴν πρώτην ἔντευξιν ὡς ἐνῆν μάλιστα πολιτικῶς καὶ φιλοφρόνως ἐποιή­σαντο, μεγαλύνοντες ἀλλή­λων τὰ ἔργα καὶ συνηδόμενοι τοῖς κατορ­θώμασιν· ἐν δὲ τοῖς λόγοις πρὸς οὐδὲν ἐπιεικὲς οὐδὲ μέτριον συμ­βάντες, ἀλλὰ καὶ λοιδορήσαντες, ὁ μὲν εἰς φιλ­αργυρίαν τὸν Λεύκολλον, ὁ δὲ εἰς φιλαρχίαν ἐκεῖνον, ὑπὸ τῶν φίλων μόλις διελύθησαν. (5) Καὶ Λεύκολλος μὲν ἐν Γαλατίᾳ διέγραψε χώρας τῆς αἰχμαλώτου καὶ δωρεὰς ἄλλας οἷς ἐβούλετο, Πομπήϊος δὲ μικρὸν ἀπωτέρω στρατοπεδεύσας ἐκώλυε προσέχειν αὐτῷ, καὶ τοὺς στρατιώτας ἅπαντας ἀφείλετο πλὴν χιλίων ἑξακοσίων, οὓς ἐνόμιζεν ὑπ᾽ αὐθαδείας ἀχρήστους μὲν ἑαυτῷ, τῷ (6) Λευκόλλῳ δὲ δυσμενεῖς εἶναι. Πρὸς δὲ τού­τοις διασύρων τὰ ἔργα ἐμφανῶς ἔλεγε τραγῳδίαις καὶ σκιαγραφίαις πεπολεμηκέναι βασιλικαῖς τὸν Λεύκολλον, αὑτῷ δὲ πρὸς ἀληθινὴν καὶ σεσωφρονισμένην τὸν ἀγῶνα λείπεσθαι δύναμιν, εἰς θυρεοὺς καὶ ξίφη καὶ ἵππους Μιθρι­δάτου καταφεύγοντος. Ἀμυνόμενος δὲ ὁ Λεύκολλος εἰδώλῳ καὶ σκιᾷ πολέμου τὸν Πομπήϊον ἔφη μαχού­μενον βαδίζειν, εἰθισμένον ἀλλοτρίοις νεκροῖς, ὥσπερ ὄρνιν ἀργόν, ἐπικαταίρειν καὶ λείψανα πολέμων (7) σπαράσσειν. Οὕτω γὰρ αὑτὸν ἐπιγράψαι Σερ­τω­ρίῳ, Λεπίδῳ, τοῖς Σπαρτακείοις, τὰ μὲν Κράσσου, τὰ δὲ Μετέλλου, τὰ δὲ Κάτλου κατωρθωκότος. Ὅθεν οὐ θαυμά­ζειν εἰ τῶν Ἀρμενιακῶν καὶ Ποντικῶν πολέμων ὑποβάλ­λεται τὴν δόξαν, ἄνθρω­πος ἑαυτὸν εἰς δραπετικὸν θρίαμβον ἁμῶς γέ πως ἐμβαλεῖν μηχανη­σάμενος.

XXXI

Gerçekten de yaptıkları onu derhal ele verdi. Zira fermanı her yerde sergiledi, askerleri çağırdı ve bağımlı dynastlar ile kralları yanına davet etti. Ülkeden geçerken de, Lucul­lus tarafından yapılanlardan hiç birini müdahale et­meden bırakmadı, tersine, pek çoklarının cezalarını bağış­ladı, veri­len armağanları ise geri aldı ve bunların hepsini tama­men, bu adama hayran olanlara, onun artık hiçbir şeye hakim olmadı­ğını göstermek için hırslanarak yaptı. (2) O (Lucul­lus) ise dostların­dan sitem işitince, onunla bir araya gelmeye karar verdi. Galatia civarında buluştular. İkisi de büyük komutanlar ol­duk­ları ve büyük başarılar elde ettikleri için, lictor’ları da aynı şekilde defne çelengi ile süslenmiş asalar taşı­yarak karşılaştılar. Lucullus yeşil ve gölgeli yerlerden, Pompeius ise buna karşı uzun süre ağaçsız ve kav­rulmuş yerlerden geç­mişti. (3) Lucullus’un asa taşıyıcıları, Pompe­ius’un tama­men kurumuş ve solmuş olan defnelerini görünce kendileri­nin taze kalmış olanlarından vererek onun da asalarını süs­lediler ve taçlandırdı­lar. Bu olay Pompeius’un, Lucullus’un za­fer ödülünü ve ününü alıp götürmek için geldiğinin işareti olarak (4) kabul edildi. Lucullus consul olma sıra­sındaydı ve yaşça da daha bü­yüktü, ama Pompeius iki triumphus’uyla daha yüksek şerefler elde et­mişti. Gerçi ilk gö­rüşmelerini mümkün olduğunca medeni ve dostane bir şe­kilde yaptılar, birbirleri­nin işlerini övdüler ve zaferlerin­den dolayı birbirlerini tebrik ettiler. Sonraki konuşmalarında ise ne insaflı ne de ölçülü bir uzlaşmaya va­ramadılar, ter­sine birbirlerine küfredip durdular, o Lucullus’a para hır­sından dolayı, diğeri de Pompeius’a iktidar hırsından dolayı küf­retti, dostları tarafından bin bir güçlükle birbirlerinden ay­rıldılar. (5) Bunun üzerine Lucullus Galatia’da ele geçir­diği bölgeleri ve diğer armağanları isteğine göre paylaştırdı, fakat çok az bir mesafede ordu­gah kuran Pompeius ona riayet edilmesine engel oldu ve bin altı yüz kadarı dışında, asi karakterlerinden dolayı kendisine faydası dokun­mayacağını, ama Lucullus’a da düşman olduklarını (6) düşündüğü geri kalan tüm askerlerine el koydu. Buna ilaveten onun işlerini küçümseyerek alenen, Lucullus’un sadece krallığa özgü temsili göste­riler ve boş tantanalar için savaşmış olduğunu, Mithridates kalkanlar, kılıçlar ve atlara sığındığı için uzak durulması gereken bu gerçek güç karşısında, savaşı kendisine bıraktığını söyledi. Bunun acısını çıkarmak isteyen Lucullus ise, Pompeius’un savaşın gölgesi ve hayaletiyle sa­vaşmak için ilerlediğini, onun uyuşuk bir kuş gibi, başkalarının leşle­rine atlamaya ve savaştan kalanları parçalamaya (7) alışkın olduğunu söy­ledi. Zira o, Sertorius, Lepidus ve Spartacus’a karşı kazanı­lan zafer­leri de kendi payına yazmıştı, halbuki bunlar Crassus, Metel­lus ve Catulus tarafından elde edilmişlerdi. Bundan dolayı, kendini kaçak köleler üzerine yapılan bir triumphus’a dahil etmeyi başaran bir insanın, Armenia ve Pontos savaş­larının şöhretinde de hak iddia etmesi şaşırtıcı değildi.

XXXII

Ἐκ τούτου Λεύκολλος μὲν ἀπῆρε, Πομπήϊος δὲ τῷ στόλῳ παντὶ τὴν με­ταξὺ Φοινίκης καὶ Βοσπόρου θάλασσαν ἐπὶ φρουρᾷ διαλαβών, αὐτὸς ἐβά­διζεν ἐπὶ Μιθριδάτην, ἔχοντα τρισμυρίους πεζοὺς ἐν φάλαγγι καὶ δισ­χι­λίους (2) ἱππεῖς, μάχεσθαι δὲ μὴ θαρροῦντα. καὶ πρῶτον μὲν αὐτοῦ καρ­τερὸν ὄρος καὶ δύσμαχον, ἐν ᾧ στρατοπεδεύων ἔτυχεν, ὡς ἄνυδρον ἐκλι­πόντος, αὐτὸ τοῦτο κατασχὼν ὁ Πομπήϊος, καὶ τῇ φύσει τῶν βλαστα­νόν­των καὶ ταῖς συγκλινίαις τῶν τόπων τεκμαιρόμενος ἔχειν πηγὰς τὸ χωρίον, ἐκέλευσεν ἐκβαλεῖν πανταχοῦ φρέατα. καὶ μεστὸν ἦν εὐθὺς ὕδατος ἀφθόνου τὸ στρατόπεδον, ὥστε θαυμάζειν εἰ τῷ παντὶ χρόνῳ τοῦτο Μιθριδάτης (3) ἠγνόησεν. Ἔπειτα περιστρα­το­πεδεύσας περιετεί­χιζεν αὐτόν. Ὁ δὲ πέντε καὶ τετταράκοντα πολιορκηθεὶς ἡμέρας ἔλαθεν ἀποδρὰς μετὰ τῆς ἐρρωμενεστάτης δυνάμεως, κτείνας τοὺς ἀχρήστους καὶ νοσοῦντας. εἶτα μέντοι περὶ τὸν Εὐφράτην καταλαβὼν αὐτὸν ὁ Πομπήϊος παρε­στρα­το­πέδευσε· καὶ δεδιὼς μὴ φθάσῃ περάσας τὸν Εὐφρά­την, ἐκ μέσων νυκτῶν ἐπῆγεν ὡπλισμένην (4) τὴν στρατιάν· Kαθ᾽ ὃν χρόνον λέγεται τὸν Μιθριδάτην ὄψιν ἐν ὕπνοις ἰδεῖν τὰ μέλλοντα προδηλοῦσαν. Ἐδόκει γὰρ οὐρίῳ πνεύ­ματι πλέων τὸ Ποντικὸν πέλαγος ἤδη Βόσπορον καθορᾶν καὶ φιλοφρονεῖσ­θαι τοὺς συμπλέοντας, ὡς ἄν τις ἐπὶ σωτηρίᾳ σαφεῖ καὶ βεβαίῳ χαίρων· ἄφνω δὲ ἀναφανῆναι πάντων ἔρημος ἐπὶ λεπτοῦ ναυαγίου διαφερό­μενος. Ἐν τοιούτοις δὲ αὐτὸν ὄντα πάθεσι καὶ φάσμασιν ἐπιστάντες ἀνέστησαν (5) οἱ φίλοι, φράζοντες ἐπιέναι Πομπήϊον. Ἦν οὖν ἐξ ἀνάγκης μαχητέον ὑπὲρ τοῦ χάρακος, καὶ προαγα­γόντες οἱ στρατηγοὶ τὴν δύναμιν ἔταξαν. αἰσθόμενος δὲ τὴν παρασκευὴν αὐτῶν ὁ Πομπήϊος ὤκνει κατὰ σκότος εἰς κίνδυνον ἐλθεῖν, καὶ κύκλῳ μόνον ᾤετο δεῖν περιελαύνειν, ὅπως μὴ φεύγοιεν, ἡμέρας δὲ κρείττους ὄντας ἐπιχειρεῖν. οἱ δὲ πρεσβύτατοι τῶν ταξιαρχῶν δεόμενοι καὶ παρακα­λοῦντες ἐξώρ­μησαν αὐτόν· οὐδὲ γὰρ σκότος ἦν παντάπασιν, ἀλλὰ ἡ σελήνη καταφερο­μένη παρεῖχεν ἔτι τῶν σωμάτων ἱκανὴν ἔποψιν. καὶ τοῦτο μάλιστα τοὺς βασιλικοὺς (6) ἔσφηλεν. Ἐπῄεσαν μὲν γὰρ οἱ Ῥωμαῖοι κατὰ νώτου τὴν σελήνην ἔχοντες· πεπιεσμένου δὲ περὶ τὰς δύσεις τοῦ φωτός, αἱ σκιαὶ πολὺ τῶν σωμάτων ἔμπροσθεν προϊοῦσαι τοῖς πολεμίοις ἐπέβαλλον, οὐ δυνα­μένοις τὸ διάστημα συνιδεῖν ἀκριβῶς· ἀλλ᾽ ὡς ἐν χερσὶν ἤδη γεγονότων τοὺς ὑσσοὺς ἀφέντες μάτην οὐδενὸς ἐφίκοντο. (7) τοῦτο συνιδόντες οἱ Ῥωμαῖοι μετὰ κραυγῆς ἐπέδραμον, καὶ μηκέτι μένειν τολμῶντας, ἀλλ᾽ ἐκπεπληγμένους καὶ φεύγοντας ἔκτει­νον, ὥστε πολὺ πλείονας μυρίων ἀποθανεῖν, ἁλῶναι δὲ τὸ στρατόπεδον. Αὐτὸς δὲ Μιθριδάτης ἐν ἀρχῇ μὲν ὀκτα­κοσίοις ἱππεῦσι διέκοψε καὶ διεξήλασε τοὺς Ῥωμαί­ους, ταχὺ δὲ τῶν ἄλλων σκεδασθέντων ἀπελείφθη (8) μετὰ τριῶν. Ἐν οἷς ἦν Ὑψικράτεια παλλακίς, ἀεὶ μὲν ἀνδρώδης τις οὖσα καὶ παράτολμος· Ὑψικράτην γοῦν αὐτὴν ὁ βασιλεὺς ἐκάλει· τότε δὲ ἀνδρὸς ἔχουσα Πέρσου στολὴν καὶ ἵππον οὔτε τῷ σώματι πρὸς τὰ μήκη τῶν δρόμων ἀπηγόρευσεν οὔτε θεραπεύουσα τοῦ βασιλέως τὸ σῶμα καὶ τὸν ἵππον ἐξέκαμεν, ἄχρι ἧκον εἰς χωρίον Σίνωρα χρημάτων καὶ κειμηλίων βασιλικῶν (9) μεστόν. Ἐξ οὗ λαβὼν ὁ Μιθρι­δάτης ἐσθῆτας πολυτελεῖς διένειμε τοῖς συνδε­δραμηκόσι πρὸς αὐτὸν ἐκ τῆς φυγῆς. Ἔδωκε δὲ καὶ τῶν φίλων ἑκάστῳ φορεῖν θανάσιμον φάρμακον, ὅπως ἄκων μηδεὶς ὑποχείριος γένοιτο τοῖς πολεμίοις. Ἐντεῦθεν ὥρμητο μὲν ἐπ᾽ Ἀρμενίας πρὸς Τιγράνην, ἐκείνου δὲ ἀπαγορεύοντος καὶ τάλαντα ἑκατὸν ἐπικη­ρύξαντος αὐτῷ, παραμειψά­μενος τὰς πηγὰς τοῦ Εὐφράτου διὰ τῆς Κολχίδος ἔφευγε.

XXXII

Bundan sonra Lucullus yola çıktı, Pompeius ise, Fenike ile Bospo­ros arasındaki denizi tüm donanmasına paylaştırdı, kendisi de, pha­lanks’ında otuz bin yaya ve iki bin atlı bulu­nan, fakat yine de savaş­maya cesaret edemeyen Mithri­dates’e (2) karşı yürüdü. O ise (Mithri­dates), ilk önce muhtemelen üzerinde karargah kuracağı, sağlam ve fet­hedilemez bir tepeyi susuz olduğu için geçti, aynı tepeyi Pompe­ius ele geçirince, burada büyüyen bitkilerin türünden ve bölgenin eğimli yerlerinden, bu bölgede su kaynaklarının olması gerektiğini dü­şündü ve her yerde kuyular açılmasını emretti. Ordugah kısa sürede bol suyla doldu, öyle ki Mithridates’in bunca zaman bundan (3) ha­bersiz kal­ması şaşırtıcıdır. Daha sonra da kralı çepeçevre abluka altına alarak ordugahını bir hendekle kuşattı. Fakat o, kırk beş gün boyunca muhasara edildikten sonra, işe yaramaz ve hasta olanları öldürüp en güçlü kuv­vetlileri ile birlikte gizlice kaçtı. Bundan sonra Pompeius Euph­ra­tes civarlarında ona ulaştı ve yakınında or­dugah kurdu. Onun kendi­sinden önce gelip Euphrates’i ge­çeceğinden korka­rak, gece yarısı or­duyu savaş düzenine soktu ve (4) saldırdı. Bu sırada Mithridates’in, olacakları gösteren bir rüya gör­düğü söylenir. Zira (düşünde) uygun bir rüzgarla Pontos Denizi’ne yelken açtığını ve uzaktan Bosporos’u görünce, tıpkı, kesin ve emin bir şekilde kurtulduğuna sevinen biri gibi, kendisiyle birlikte yola çıkanlara neşeli davrandığını gördü. Ama aniden, herkes tarafından terkedilmiş olarak belirdi ve sefil bir gemi enkazında taşınıyordu. Bu olaylar ve düşlerle cebelleşirken dostları yanına gidip (5) onu uyandırdılar ve Pompeius’un yaklaştığını bildir­diler. Şu halde karargah için savaşmak zorunluydu, komutanlar ortaya çıktılar ve savaş gücünü ayarladılar. Pompeius onla­rın bu hazırlığını hissedince, gece vakti tehlikeye atılmaktan çekindi ve kaçamasınlar diye onları çepeçevre kuşatmak ve daha güçlü oldukları için de gündüz saldırmak gerektiğini düşündü. Subaylardan en yaşlı olanlar ise onu teşvik edip zorlayarak harekete geçirdiler. Zira tamamen karanlık de­ğildi, tersine alçalan ay cisimlerin yeterince görülebilmesine olanak sağlıyordu. Bu da kralın ordularını çok fazla (6) yanılgıya düşürdü. Zira Romalılar ayı arkalarına alıp ilerle­diler. Işık, batışı sırasında sıkıştı­ğından dolayı gölgeler vü­cutların çok önünden ilerliyor ve me­safeyi tam olarak kesti­remeyen düşmana kadar ulaşıyorlardı. Bundan dolayı da onların yakında olduğunu düşündükleri için boş yere mız­raklarını fırlatıyorlar, ama hiç kimseye ulaşamıyorlardı. (7) Romalılar bunu fark edince, derhal naralar atarak saldırıya geçtiler ve henüz cesaretlenmeden duran ve korkuya kapılıp kaçan düşmanı katlettiler, öyle ki on binin üzerinde insan öldü ve ordugah da ele geçirildi. Mith­ridates’in kendisi ise başlangıçta sekiz yüz atlısı ile birlikte atıl­mış ve Romalıları yarmıştı, fakat kısa sürede diğerleri dağılınca ya­nında üç kişiyle (8) kalmıştı. Bunla­rın arasında her zaman erkek gibi ve cesur bir kişi olan oda­lığı Hypsikratia da vardı. Kral bundan dolayı onu Hypsikra­tes olarak adlandırıyordu. O zaman, erkeklerin giy­diği bir Pers giysisi giymiş ve ata binmiş olarak, kraliyet hazineleri ve mal­larıyla dolu olan Sinora Sarayı’na ulaşana kadarki uzun kaçışları sırasında, ne vücutça yorulmuş ne de kralın vücuduna ve atına bak­maktan (9) usanmıştı. Mithridates oradan pek çok pahalı elbise aldı ve bunları, kaçışın­dan sonra yeniden yanına koşanlara dağıttı. Dostların­dan her birine, hiç biri istemeden düşman eline düşmesin diye ölümcül bir zehir verdi. Bundan sonra da Armenia’ya Tigranes’in ya­nına doğru ilerledi, fakat o bunu reddedip, bir de başına yüz talanta ödül koyunca, Kolkhis arasından Euphrates’in kaynakla­rına kadar kaçtı.

XXXIII

Πομπήϊος δὲ εἰς Ἀρμενίαν ἐνέβαλε τοῦ νέου Τιγράνου καλοῦντος αὐτόν· ἤδη γὰρ ἀφειστήκει τοῦ πατρός, καὶ συνήντησε τῷ Πομπηΐῳ περὶ τὸν Ἀράξην ποταμόν, ὃς ἀνίσχει μὲν ἐκ τῶν αὐτῶν τῷ Εὐφράτῃ τόπων, ἀποτρε­πόμενος δὲ πρὸς τὰς ἀνατολὰς εἰς τὸ Κάσπιον ἐμβάλλει (2) πέλαγος. οὗτοι μὲν οὖν προῆγον ἅμα τὰς πόλεις παραλαμβάνοντες· ὁ δὲ βασιλεὺς Τιγράνης ἔναγχος μὲν ὑπὸ Λευκόλλου συντε­τριμμένος, ἥμερον δέ τινα τῷ τρόπῳ καὶ πρᾷον πυθόμενος εἶναι τὸν Πομπήϊον, ἐδέξατο μὲν εἰς τὰ βασίλεια φρουράν, ἀναλαβὼν δὲ τοὺς φίλους καὶ συγγενεῖς αὐτὸς (3) ἐπορεύετο παραδώσων ἑαυτόν. Ὡς δὲ ἦλθεν ἱππότης ἐπὶ τὸν χάρακα, ῥαβδοῦχοι δύο τοῦ Πομπηΐου προσ­ελθόντες ἐκέ­λευσαν ἀποβῆναι τοῦ ἵππου καὶ πεζὸν ἐλθεῖν· οὐδένα γὰρ ἀνθρώπων ἐφ᾽ ἵππου καθεζόμενον ἐν Ῥωμαϊκῷ στρατοπέδῳ πώποτε ὀφθῆναι. καὶ ταῦτα οὖν ὁ Τιγράνης ἐπείθετο καὶ τὸ ξίφος αὐτοῖς ἀπολυσάμενος παρεδίδου· καὶ τέλος, ὡς πρὸς αὐτὸν ἦλθε τὸν Πομπήϊον, ἀφελόμενος τὴν κίταριν ὥρμησε πρὸ τῶν ποδῶν θεῖναι, καὶ καταβαλὼν ἑαυτόν, αἴσχιστα δὴ πάντων, προσπεσεῖν αὐτοῦ τοῖς γόνασιν. (4) Ἀλλ᾽ ὁ Πομ­πήϊος ἔφθη τῆς δεξιᾶς αὐτοῦ λαβόμενος προσαγα­γέσθαι· καὶ πλησίον ἱδρυσάμενος ἑαυτοῦ, τὸν δὲ υἱὸν ἐπὶ θάτερα, τῶν μὲν ἄλλων ἔφησε δεῖν αἰτιᾶσθαι Λεύκολλον, ὑπ᾽ ἐκεί­νου γὰρ ἀφῃρῆσθαι Συρίαν, Φοινίκην, Κιλικίαν, Γαλατίαν, Σωφηνήν, ἃ δὲ ἄχρι ἑαυτοῦ διατετήρηκεν, ἕξειν ἐκτίσαντα ποινὴν ἑξακισχίλια τάλαντα Ῥωμαίοις τῆς ἀδικίας, Σωφηνῆς δὲ βασιλεύσειν (5) τὸν υἱόν. Ἐπὶ τούτοις ὁ μὲν Τιγράνης ἠγάπησε, καὶ τῶν Ῥωμαίων ἀσπασαμένων αὐτὸν βασιλέα περιχαρὴς γενόμενος ἐπηγ­γείλατο στρατιώτῃ μὲν ἡμιμναῖον ἀργυρίου δώσειν, ἑκατοντάρχῃ δὲ μνᾶς δέκα, χιλιάρχῳ δὲ τάλαντον· ὁ δ᾽ υἱὸς ἐδυσφόρει, καὶ κληθεὶς ἐπὶ δεῖπνον οὐκ ἔφη Πομπηΐου δεῖσθαι τοιαῦτα τιμῶντος· καὶ γὰρ αὐτὸς ἄλλον εὑρήσειν Ῥωμαίων. Ἐκ τούτου δεθεὶς εἰς τὸν (6) θρίαμβον ἐφυ­λάττετο. καὶ μετ᾽ οὐ πολὺν χρόνον ἔπεμψε Φραάτης ὁ Πάρθος ἀπαιτῶν μὲν τὸν νεανίσκον, ὡς αὐτοῦ γαμβρόν, ἀξιῶν δὲ τῶν ἡγεμο­νιῶν ὅρῳ χρῆσθαι τῷ Εὐφράτῃ. Πομπήϊος δὲ ἀπεκρίνατο τὸν μὲν Τιγράνην τῷ πατρὶ μᾶλλον ἢ τῷ πενθερῷ προσήκειν, ὅρῳ δὲ χρή­σεσθαι τῷ δικαίῳ.

XXXIII

Pompeius da genç Tigranes’in kendisini davet etmesinden sonra Arme­nia’ya girdi. Tigranes babasından kısa süre önce ayrılmıştı ve Arakses Irmağı kenarında Pompeius’la yüz yüze görüşmüştü, bu ırmak Euphrates’le aynı bölgeden çı­kıyordu ve doğu yönünde, Kaspia Denizi’ne (2) dö­kü­lü­yordu. Bunlar artık birlikte ilerliyor ve yolların­daki kentleri ele geçiriyorlardı. Kısa süre önce Lucullus tarafın­dan ağır bir yenilgiye uğratılan kral Tigranes, şimdi Pompe­ius’un uysal karakterde biri olduğunu öğrenince, Roma garnizonunu krallık sarayına kabul etti ve dostları ile akra­balarını da yanına ala­rak (3) teslim olmak için yola ko­yuldu. Ordugaha atlı olarak geldi­ğinde, Pompeius’un iki lictor’u karşısına dikildi ve attan inip yaya konuma gelmesini emrettiler. Zira Roma karargahında herhangi bir zamanda hiç kimse at üstünde oturur vaziyette görülmemişti. Tigranes de bunu kabul etti ve hatta kılıcını da çıkartıp onlara teslim etti. So­nunda da Pompeius’un karşısına gelince, kidaris’ini çı­kardı ve onu ayaklarının önüne koymaya, kendini yere atıp, çok utanç verici bir hareket olan, dizlerine kapanmaya yel­tendi. (4) Fakat Pompeius buna engel oldu ve onu sağ elin­den tutup yanına çekti; onu yanına, oğlunu da diğer tara­fına oturttu ve şimdiye kadar olan diğer şeylerden Lucullus’u sorumlu tutması gerektiğini, zira Suriye, Fenike, Kilikia, Galatia ve Sophene onun tarafından ele geçirilmişti; ama kendisine kadar elde edilen yerleri ise, ancak, yapılan haksızlıkların cezası olarak Romalılara altı bin talanta öderse alabileceğini ve Sophene’de (5) de oğlu­nun hüküm sürmesi gerektiğini söyledi. Bunlara razı olan Tigranes, Romalılar kendini kral olarak selamlayınca çok sevindi ve her bir askere yarım mna gümüş, centurion’a on mna ve tribunus’a ise bir talanton vereceğini vaat etti. Oğlu ise bu durumdan oldukça hoş­nut­suzdu ve yemeğe da­vet edildiğinde, kendisini bu kadar az şeyle ödüllendiren bir Pompe­i­us’a ihtiyacı olmadığını, zira kendisinin Romalılardan başka birini bulacağını söyledi. Bundan dolayı onu (6) tutuklattırdı ve triumphus’u için sak­ladı. Bunun üzerinden çok zaman geçmeden Parth Phraates elçilerini göndere­rek, damadı olan genç adamın iadesini ve de Euphra­tes’in hakimiyetleri arasındaki sınır olmasını talep etti. Pompeius da Tigranes’in kayınbabasın­dan çok babasına ait olduğunu ve sınır konu­sunda da hak­kaniyetli davranacağını söyledi.

XXXIV

Καταλιπὼν δὲ φρουρὸν Ἀρμενίας Ἀφράνιον αὐτὸς ἐβάδιζε διὰ τῶν περι­οι­κούντων τὸν Καύκασον ἐθνῶν ἀναγκαίως ἐπὶ Μιθρι­δάτην. Μέγιστα δὲ αὐτῶν ἐστιν ἔθνη Ἀλβανοὶ καὶ Ἴβηρες, Ἴβηρες μὲν ἐπὶ τὰ Μοσχικὰ ὄρη καὶ τὸν Πόντον καθήκοντες, Ἀλβανοὶ δὲ ἐπὶ τὴν ἕω καὶ τὴν (2) Κασπίαν κεκλιμένοι θάλασσαν. οὗτοι πρῶτον μὲν αἰτοῦντι Πομπηΐῳ δίοδον ἔδοσαν· χειμῶνος δὲ τὴν στρατιὰν ἐν τῇ χώρᾳ καταλαβόντος καὶ τῆς Κρονικῆς ἑορτῆς τοῖς Ῥωμαίοις καθηκούσης, γενόμενοι τετρακισ­μυρίων οὐκ ἐλάττους ἐπεχείρησαν αὐτοῖς, δια­βάντες τὸν Κύρνον ποταμόν, ὃς ἐκ τῶν Ἰβηρικῶν ὀρῶν ἀνισ­τάμενος καὶ δεχόμενος κατιόντα τὸν Ἀράξην ἀπ᾽ Ἀρμενίας ἐξίησι (3) δώδεκα στόμασιν εἰς τὸ Κάσπιον.  οἱ δὲ οὔ φασι τούτῳ συμφέ­ρεσθαι τὸν Ἀράξην, ἀλλὰ καθ᾽ ἑαυτόν, ἐγγὺς δὲ ποιεῖσθαι τὴν ἐκβολὴν εἰς ταὐτὸ πέλαγος. Πομπήϊος δέ, καίπερ ἐνστῆναι δυνάμενος πρὸς τὴν διάβασιν τοῖς πολεμίοις, περιεῖδε διαβάντας καθ᾽ ἡσυχίαν· εἶτα ἐπαγαγὼν (4) ἐτρέ­ψα­το καὶ διέφθειρε παμπληθεῖς. τῷ δὲ βασιλεῖ δεηθέντι καὶ πέμψαντι πρέσβεις ἀφεὶς τὴν ἀδικίαν καὶ σπεισάμενος, ἐπὶ τοὺς Ἴβηρας ἐβάδιζε, πλήθει μὲν οὐκ ἐλάττονας, μαχιμωτέρους δὲ τῶν ἑτέρων ὄντας, ἰσχυρῶς δὲ βουλομένους τῷ Μιθριδάτῃ χαρίζεσθαι καὶ διωθεῖσθαι τὸν Πομπήϊον. (5) οὔτε γὰρ Μήδοις οὔτε Πέρσαις ὑπήκουσαν Ἴβηρες, διέφυγον δὲ καὶ τὴν Μακεδόνων ἀρχήν, Ἀλεξάνδρου διὰ ταχέων ἐκ τῆς Ὑρκανίας ἀπάραντος. οὐ μὴν ἀλλὰ καὶ τούτους μάχῃ μεγάλῃ τρεψάμενος ὁ Πομπήϊος, ὥστε ἀποθανεῖν μὲν ἐνακισχιλίους, ἁλῶναι δὲ πλείους μυρίων, εἰς τὴν Κολχικὴν ἐνέβαλε· καὶ πρὸς τὸν Φᾶσιν αὐτῷ Σερουΐλιος ἀπήντησε, τὰς ναῦς ἔχων αἷς ἐφρούρει τὸν Πόντον.

XXXIV

Armenia’nın gözetimini Afranius’a bıraktıktan sonra Kafkasya çevre­sinde ikamet eden boyların arasından geçe­rek zar zor Mithri­da­tes üzerine yürüdü. Bunlardan en bü­yükleri Albania ve Iberia boylarıdır, Iberialılar Karadeniz bo­yunca ve Moskhika dağları eteklerine yayılır; Alba­nialılar ise (2) Kaspia’nın doğu kıyılarına uza­nır­lardı. Bunlar geçiş isteyen Pompeius’a ilk önce yol verdiler. Fakat, kış mevsimi orduyu bölgede gafil yakaladığı sırada ve Romalılar için Saturnalia Bayramı dönemi gelince, kırk binden daha az sayıda olmayan bir kuvvet topla­dıktan sonra, Iberia dağlarından doğan ve Armenia’dan aşağı doğru akan Arakses Irmağı’nı da içine alarak Kaspia Denizi’nde (3) on iki ağızla sonlanan Kyros Irmağı’nı aşarak onlara (Romalı­lara) saldır­dılar. Bazıları ise Arakses’in onunla birleşme­diğini, tersine, zaten kendisinin onun yakınında aynı denize dökülen bir ağzının oldu­ğunu söylerler. Pompeius ise her ne kadar geçişe doğru düşmanları engelleme durumunda olsa da, (nehri) geçmelerine sükunet içinde göz yumdu. Ama sonrasında savaşa kumanda ederek (4) bozguna uğrattı ve pek çoğunu öldürdü. Ricada bulunan ve elçiler gönderen krala karşı haksızlığa son verip antlaşma yaptıktan sonra, sayıca daha az olma­yan, fakat diğerlerinden daha savaşçı olan ve Mithridates’e dostluk göstermek, Pompeius’u ise, püskürtmek isteyen Iberialılar üzerine yürüdü. (5) Iberialılar ne Medlere, ne de Perslere boyun eğmişlerdi, hatta Alek­sandros Hyrka­nia’dan apar topar çekildiği için Make­don hakimiyetin­den bile kurtulmuşlardı. Ancak Pompeius, dokuz bin kişinin öldüğü, on binden çoğunun ise ele geçirildiği büyük bir savaşta bunları yendikten sonra Kolkhis’e girdi. Servilius, Pontos’un güvenli­ğini sağladığı gemile­riyle birlikte Phasis yakınlarında onunla buluştu.

XXXV

Ἡ μὲν οὖν Μιθριδάτου δίωξις ἐνδεδυκότος εἰς τὰ περὶ Βόσπορον ἔθνη καὶ τὴν Μαιῶτιν ἀπορίας εἶχε μεγάλας· Ἀλβανοὶ δὲ αὖθις ἀφεστῶτες αὐτῷ προσηγ­γέλ­θησαν. πρὸς οὓς ὑπ᾽ ὀργῆς καὶ φιλονεικίας ἐπιστρέψας τόν τε Κύρνον μόλις καὶ παραβόλως πάλιν διεπέρασεν ἐπὶ πολὺ σταυροῖς ὑπὸ τῶν βαρβάρων (2) ἀποκεχαρακωμένον, καὶ μακρᾶς αὐτὸν ἐκδεχομένης ἀνύδρου καὶ ἀργαλέας ὁδοῦ, μυρίους ἀσκοὺς ὕδατος ἐμπλησάμενος ἤλαυνεν ἐπὶ τοὺς πολεμίους, καὶ κατέ­λαβε πρὸς Ἄβαντι ποταμῷ παρατεταγμένους ἑξακισ­μυρίους πεζοὺς καὶ δισχιλίους ἱππεῖς ἐπὶ μυρίοις, ὡπλισμένους δὲ φαύλως καὶ δέρμασι θηρίων τοὺς πολλούς. ἡγεῖτο δὲ αὐτῶν βασιλέως (3) ἀδελφὸς ὄνομα Κῶσις. οὗτος ἐν χερσὶ τῆς μάχης γενομένης ἐπὶ τὸν Πομπήϊον ὁρμήσας αὐτὸν ἔβαλεν ἐπὶ τὴν τοῦ θώρακος ἐπιπτυχὴν ἀκοντίσματι, Πομπήϊος δὲ ἐκεῖνον ἐκ χειρὸς διελάσας ἀνεῖλεν. Ἐν ταύτῃ τῇ μάχῃ λέγονται καὶ Ἀμαζόνες συναγω­νίσασθαι τοῖς βαρβάροις, ἀπὸ τῶν περὶ τὸν Θερμώδοντα ποταμὸν ὀρῶν καταβᾶσαι. μετὰ γὰρ τὴν μάχην σκυλεύοντες οἱ Ῥωμαῖοι τοὺς βαρβάρους πέλταις Ἀμαζονικαῖς καὶ κοθ­όρνοις ἐνετύγχανον, σῶμα δὲ οὐδὲν ὤφθη γυναικεῖον. (4) νέμονται δὲ τοῦ Καυκάσου τὰ καθήκοντα πρὸς τὴν Ὑρκανίαν θάλασσαν, οὐχ ὁμοροῦσαι τοῖς Ἀλβανοῖς, ἀλλὰ Γέλαι καὶ Λῆγες οἰκοῦσι διὰ μέσου· καὶ τούτοις ἔτους ἑκάστου δύο μῆνας εἰς ταὐτὸ φοιτῶσαι περὶ τὸν Θερ­μώδοντα ποταμὸν ὁμιλοῦσιν, εἶτα καθ᾽ αὑτὰς ἀπαλλαγεῖσαι βιοτεύουσιν.

XXXV

Bosporos ve Maiotis civarındaki halkların arasına karı­şan Mithri­da­tes’i takip etmek büyük zorluklar taşı­yordu. Alba­nialıların da yeniden ayaklandığı haberi ona ulaştı. Öfke­sinden ve zafer kazanma isteğinden ötürü onların üze­rine döndü ve barbarlar tarafın­dan kazıklarla tahkimatlandırılan Kyros’u meşakkatli ve tehlikeli bir şekilde tekrar aştı (2), kendisini bekleyen yol uzun, susuz ve kötü olduğundan bin tulumu su ile doldurduktan sonra düşmanın üzerine ilerledi ve savaş düzenine geçmiş altmış bin yaya, on iki bin atlı ve binin üzerinde hafif si­lahlanmış ve de hayvan derilerine kuşanmış olan düşmanı Abas Irmağı kenarında karşıladı. Onlara kralın (3) Kosis adın­daki kardeşi önderlik ediyordu. Savaş bu şekilde göğüs göğüse devam ederken o Pompeius’un üzerine koştu ve mızrağıyla zır­hı­nın üst kısmından isabet ettirdi, Pompei­us ise onu elinden delip geçerek öldürdü. Aynı savaşta Thermo­don Irmağı etrafındaki dağlardan inen Amazonların barbarlarla birlikte savaştıkları söylenir. Savaştan sonra Ro­malılar barbarları yağmalarken Amazon kalkanları ve bot­larına rastladılar, fakat kadına ait herhangi bir vücut gö­rülmedi. (4) Onlar Kafkasya’nın Hyrkania Denizi’ne doğru olan kısımlarında ikamet ederlerdi, Albanialılarla sınırdaş değillerdi, arada Gelai ve Leges halkı otururdu. Onlar her yıl bunlarla aynı yere giderek Thermodon Irmağı etra­fında iki ay boyunca münasebette bulunurlar, daha sonra yeniden ayrılırlar ve her biri kendi başına yaşardı.

XXXVI

Ὁρμήσας δὲ μετὰ τὴν μάχην ὁ Πομπήϊος ἐλαύνειν ἐπὶ τὴν Ὑρκανίαν καὶ Κασπίαν θάλασσαν, ὑπὸ πλήθους ἑρπετῶν θανασίμων ἀπετράπη τριῶν ὁδὸν ἡμερῶν ἀποσχών, εἰς δὲ τὴν (2) μικρὰν Ἀρμενίαν ἀνεχώρησε. καὶ τῷ μὲν Ἐλυμαί­ων καὶ Μήδων βασιλεῖ πέμψασι πρέσβεις ἀντέγραψε φιλι­κῶς, τὸν δὲ Πάρθον, εἰς τὴν Γορδυηνὴν ἐμβεβληκότα καὶ περι­κόπτοντα τοὺς ὑπὸ Τιγράνῃ, πέμψας μετὰ Ἀφρανίου δύ­να­μιν ἐξήλασε διωχθέντα μέχρι τῆς Ἀρβηλίτιδος. Ὅσαι δὲ τῶν Μιθριδάτου παλλα­κίδων ἀνήχθησαν, οὐδεμίαν ἔγνω, πά­σας δὲ τοῖς γονεῦσι καὶ οἰκείοις ἀνέπεμπεν. ἦσαν γὰρ αἱ πολ­λαὶ θυγατέρες καὶ γυναῖκες στρατηγῶν καὶ δυναστῶν. (3) Στρατονίκη δέ, ἣ μέγιστον εἶχεν ἀξίωμα καὶ τὸ πολυχρυσότατον τῶν φρουρίων ἐφύλαττεν, ἦν μέν, ὡς ἔοικε, ψάλτου τινὸς οὐκ εὐτυχοῦς τἆλλα, πρεσβύτου δὲ θυγάτηρ, οὕτω δὲ εὐθὺς εἷλε παρὰ πότον ψήλασα τὸν Μιθριδάτην, ὥστε ἐκείνην μὲν ἔχων ἀν­επαύετο, τὸν δὲ πρεσβύτην ἀπέπεμψε δυσφοροῦντα τῷ μηδὲ προσ­ρήσεως τυχεῖν (4) ἐπιεικοῦς. ὡς μέντοι περὶ ὄρθρον ἐγερθεὶς εἶδεν ἔνδον ἐκπωμάτων μὲν ἀργυρῶν καὶ χρυσῶν τραπέζας, ὄχλον δὲ θεραπείας πολύν, εὐνούχους δὲ καὶ παῖ­δας ἱμάτια τῶν πολυτελῶν προσφέροντας αὐτῷ, καὶ πρὸ τῆς θύρας ἵππον ἑστῶτα κεκοσμημένον ὥσπερ οἱ τῶν φίλων τοῦ βασιλέως, χλευασμὸν εἶναι τὸ χρῆμα καὶ παι­διὰν ἡγούμενος (5) ὥρμησε φεύγειν διὰ θυρῶν. τῶν δὲ θεραπόντων ἀντιλαμβανομένων, καὶ λεγόντων ὅτι πλουσίου τεθνηκότος ἔναγχος οἶκον αὐτῷ μέγαν ὁ βασιλεὺς δεδώρηται, καὶ ταῦτα μικραί τινες ἀπαρχαὶ καὶ δείγματα τῶν ἄλλων χρημάτων καὶ κτημάτων εἰσίν, οὕτω πιστεύσας μόλις καὶ τὴν πορφύραν ἀναλαβὼν καὶ ἀναπηδήσας ἐπὶ τὸν ἵππον ἤλαυνε διὰ τῆς πόλεως βοῶν· “Ἐμὰ ταῦτα (6) πάντα ἐστί.” πρὸς δὲ τοὺς καταγελῶντας οὐ τοῦτο ἔλεγεν εἶναι θαυμαστόν, ἀλλ᾽ ὅτι μὴ λίθοις βάλλει τοὺς ἀπαντῶντας ὑφ᾽ ἡδονῆς μαινόμενος. ταύτης μὲν ἦν καὶ γενεᾶς καὶ αἵματος ἡ Στρατονίκη. τῷ δὲ Πομπηΐῳ καὶ τὸ χωρίον παρεδίδου τοῦτο καὶ δῶρα πολλὰ προσήνεγκεν, ὧν ἐκεῖνος ὅσα κόσμον ἱεροῖς καὶ λαμπρότητα τῷ θριάμβῳ παρέξειν ἐφαίνετο λαβὼν μόνα, τὰ λοιπὰ τὴν Στρατονίκην ἐκέλευε κεκτῆσθαι χαίρουσαν. (7) ὁμοίως δὲ καὶ τοῦ βασιλέως τῶν Ἰβήρων κλίνην τε καὶ τράπεζαν καὶ θρόνον, ἅπαντα χρυσᾶ, πέμψαντος αὐτῷ καὶ δεηθέντος λαβεῖν, καὶ ταῦτα τοῖς ταμίαις παρέδωκεν εἰς τὸ δημόσιον.

XXXVI

Pompeius savaştan sonra Hyrkania ve Kaspia Denizi’ne ilerlemek üzere harekete geçti, üç günlük yolu geride bı­raktıktan sonra çok sayıda zehirli sürüngen dolayısıyla geri döndü ve (2) Küçük Arme­nia’ya çekildi. Elçiler gönderen Elamlar ve Medlerin kralla­rına dostça cevap yazdı, Gor­dyene’yi istila etmiş ve Tigranes’in uyruk­larını yağ­malamış olan Parthı ise Afranius komutası altındaki orduyu göndererek kovaladı ve Arbela’ya kadar takip ettirdi. Mithridates’in cariyelerinden birçoğu alıkonulunca, hiç birine göz koymadı, tersine hepsini aileleri ve akrabala­rına geri gönderdi. Zira pek çoğu komutan ve dynastların kız kardeşleri ve karılarıydı. (3) En çok değerli olanı ve kalelerden en zenginini himayesi altında bulunduran Stratonike, muhtemelen pek de başarılı olma­yan yaşlı bir harp sanatçısının kızıydı, bir içki aleminde harp çalarak Mithridates’i öyle çabuk etkiledi ki, (Mith­ridates) onu alarak yatağa gitti ve kendisine uygun şekilde bir hitabetle karşılaşmadığı için (4) sinirlenen yaşlıyı da gönderdi. (Harp sanatçısı) gün ağarırken uyandığında içeride gümüş ve altın içki kapları ile dolu masalar, birçok hizmetli kalaba­lığı ve kendisine çok pahalı kıyafetler sunan çocuklar ile kapının önünde kralın arkadaşlarının atları gibi ku­şamlarla süslenmiş duran bir at gördü, bu olayın bir şaka ve çocuk oyunu olduğunu düşünerek (5) kapıdan kaçmaya teşebbüs etti. Fakat hizmetliler onu alıkoyup da kralın, kısa süre önce ölen zengin bir adamın büyük evini ona he­diye ettiğini, bunların diğer malın mülkün ve hazinelerin küçük birer seçmesi ve örneği olduğunu anlatınca, zar zor ikna oldu ve mor elbiseyi üstüne alıp üzerine atladıktan sonra “bütün bunlar (6) benim” diye bağırarak atı kente sürdü. Kendisiyle alay edenlere, bunun şaşılacak bir şey olmadığını, tersine sevinçten çılgına dönen biri olarak karşılaş­tıklarına taşlarla saldırmadığını söyledi. Stra­tonike böylesi bir soy ve kan bağından geli­yordu. Söz konusu kaleyi Pompeius’a verdi ve daha pek çok hediye sundu, o ise kutsal yerlere sunmak ve triumphus’unda göstermek için süs ve şeref eşyası olarak uygun görünen tek şeyi aldı, memnun olan Stratonike’nin de geri kalanları almasını buyurdu. (7) Iberialıların kralı da aynı şekilde ona, hepsi altından olan kline, masa ve taht gönderince ve almasını rica edince bunları demosion için quaes­tor’larına verdi.

XXXVII

Ἐν δὲ τῷ Καινῷ φρουρίῳ καὶ γράμμασιν ἀπορρήτοις ὁ Πομπήϊος ἐνέτυχε τοῦ Μιθριδάτου, καὶ διῆλθεν οὐκ ἀηδῶς αὐτὰ πολλὴν ἔχοντα τοῦ ἤθους κατανόησιν. ὑπομνήματα γὰρ ἦν, ἐξ ὧν ἐφωράθη φαρμάκοις ἄλλους τε πολλοὺς καὶ τὸν υἱὸν Ἀριαράθην ἀνῃρηκὼς καὶ τὸν Σαρδιανὸν Ἀλκαῖον, ὅτι παρευδοκίμησεν αὐτὸν (2) ἵππους ἀγωνιστὰς ἐλαύνων. ἦσαν δὲ ἀναγεγραμμέναι καὶ κρίσεις ἐνυπνίων, ὧν τὰ μὲν αὐτὸς ἑωράκει, τὰ δὲ ἔνιαι τῶν γυναικῶν, ἐπιστολαί τε Μονίμης πρὸς αὐτὸν ἀκόλαστοι καὶ πάλιν ἐκείνου πρὸς αὐτήν. Θεοφάνης δὲ καὶ Ῥουτιλίου λόγον εὑρεθῆναί φησι παροξυντικὸν ἐπὶ τὴν ἀναίρεσιν (3) τῶν ἐν Ἀσίᾳ Ῥωμαίων. ὃ καλῶς εἰκάζουσιν οἱ πλεῖστοι κακοήθευμα τοῦ Θεοφάνους εἶναι, τάχα μὲν οὐδὲν αὐτῷ τὸν Ῥουτίλιον ἐοικότα μισοῦντος, εἰκὸς δὲ καὶ διὰ Πομπήϊον, οὗ τὸν πατέρα παμπόνηρον ἀπέδειξεν ὁ Ῥουτίλιος ἐν ταῖς ἱστορίαις.

XXXVII

Pompeius Kainon Kalesi’nde Mithridates’in gizli belgele­rine rastladı, kralın karakteri hakkında pek çok gözlem içeren bu belgeleri ilgiyle okudu. Bunlar esasen hatıralardı, bunlardan, diğer pek çoklarını ve oğlu Ariarathes’i zehirlediği ve de (2) koşu mü­sa­ba­kala­rında atları sürerek kendisini geçtiği için Sardesli Alkaios’u öldürdüğü ortaya çıkmıştır. Bunların arasında tasvirler ve bir kısmına bizzat kendisinin, bir kısmına da eşlerinden bazılarının bakmış olduğu rüya yorumları ile Monime’nin ona, onun da Monime’ye yazdığı ateşli mektuplar vardı. Theophanes ise burada, Rutilius’un (3) Asya’daki Romalıların katledilmesine teşvik eden bir konuşmasının da bulunduğunu söyler. Pek çokları haklı olarak bunun, olasılıkla hiçbir zaman onun gibi biri olmamış olan Rutilius’tan nefret eden Theophanes’in hain bir planı olduğunu düşünürler, bu durum, Rutilius’un tarih kitabında babası kötü bir insan olarak gösterilen Pompeius açısından da uygundur.

XXXVIII

Ἐντεῦθεν εἰς Ἀμισὸν ἐλθὼν ὁ Πομπήϊος πάθος νεμεσητὸν ὑπὸ φιλοτιμίας ἔπαθε. πολλὰ γὰρ τὸν Λεύκολλον ἐπικερτομήσας, ὅτι τοῦ πολεμίου ζῶντος ἔγραφε διατάξεις καὶ δωρεὰς ἔνεμε καὶ τιμάς, ἃ συνῃρη­μένου πολέμου καὶ πέρας ἔχοντος εἰώθασι ποιεῖν οἱ νενικηκότες, αὐτὸς ἐν Βοσπόρῳ Μιθριδάτου κρατοῦντος καὶ συνει­λοχότος ἀξιόμαχον δύναμιν, ὡς δὴ (2) συντετελεσμένων ἁπάντων, ἔπραττε ταὐτά, διακοσμῶν τὰς ἐπαρχίας καὶ διανέμων δωρεάς, πολλῶν μὲν ἡγεμόνων καὶ δυναστῶν, βασιλέων δὲ δώδεκα βαρβάρων ἀφιγμένων πρὸς αὐτόν. ὅθεν οὐδὲ ἠξίωσε τὸν Πάρθον ἀντιγράφων, ὥσπερ οἱ λοι­ποί, βασιλέα βασιλέων προσαγορεῦσαι, τοῖς ἄλλοις χαριζό­μενος. αὐτὸν δέ τις ἔρως καὶ ζῆλος εἶχε Συρίαν ἀναλαβεῖν καὶ διὰ τῆς Ἀραβίας ἐπὶ τὴν ἐρυθρὰν ἐλάσαι θάλασσαν, ὡς τῷ περιϊόντι τὴν οἰκουμένην πανταχόθεν Ὠκεανῷ (3) προσμίξειε νικῶν·καὶ γὰρ ἐν Λιβύῃ πρῶτος ἄχρι τῆς ἐκτὸς θαλάσσης κρατῶν προῆλθε, καὶ τὴν ἐν Ἰβηρίᾳ πάλιν ἀρχὴν ὡρίσατο Ῥωμαίοις τῷ Ἀτλαντικῷ πελάγει, καὶ τρίτον ἔναγχος Ἀλβανοὺς διώκων ὀλίγον ἐδέησεν ἐμβαλεῖν εἰς τὴν Ὑρκανίαν θάλασσαν. ὡς οὖν συνάψων τῇ ἐρυθρᾷ τὴν περίοδον τῆς στρατείας ἀνίστατο. καὶ γὰρ ἄλλως τὸν Μιθριδάτην ἑώρα δυσθήρατον ὄντα τοῖς ὅπλοις καὶ φεύγοντα χαλεπώτερον ἢ μαχό­μενον.

XXXVIII

Buradan Amisos’a gelen Pompeius, onur severliğinden dolayı ilerleme hırsına kapıldı. Zira düşmanı henüz hayat­tayken düzenlemeler yaptığı, hediyeler ve onurlar dağıttığı için çok kez Lucullus’la dalga geçmişti, bunları zafer kaza­nan kişiler savaşın bitirilmesi ve sonuca ulaşılmasının ardından yapmaya özen gösterirdi; kendisi de, Mithridates’in Bosporos’ta hüküm sürmesine ve oldukça güçlü bir ordu toplamasına rağmen, (2) sanki her şey yerine getirilmiş gibi, şunları yaptı: eyaletleri düzenledi ve hediyeler dağıttı, pek çok kabile reisi, dynast ve barbarların on iki kralı yanına geldi. Bundan dolayı Parth kralına karşılık yazarken, diğerlerine hoş görünmek için ona, ötekiler gibi, ‘krallar kralı’ olarak hitap etmek istemedi. Şimdi de onu, iskan edilmiş evreni kuşatan Okeanos’a (3) muzaffer olarak ulaşmak için, Suriye’yi ele geçirme ve Arabistan’dan Erythra Thalassa’ya (Kızıl Deniz) kadar gitme hırsı ve tutkusu aldı. Bu sebeple de Libya’da ilk kez dış denize kadar hüküm süren kişi olarak ilerlemiş ve Iberia’da Romalılara ait hakimiyet alanını yeniden At­lantik Denizi’yle sınırlamıştı, şimdi de üçüncü olarak Alba­nialıları takip ederek neredeyse Kaspia Denizi’ne (Hazar Denizi) kadar ele geçirdi. Sefer çemberini Erythra Thalassa ile sınırlamak için harekete geçti. Esasen de Mithridates’in silahlarla zor ele geçirile­bilir olduğunu ve savaşmaktan ziyade kaçmasının daha çok tehlike yaratacağını gördü.

XXXIX

Διὸ τούτῳ μὲν εἰπὼν ἰσχυρότερον ἑαυτοῦ πολέμιον τὸν λιμὸν ἀπο­λεί­ψειν, ἐπέστησε φυλακὰς τῶν νεῶν ἐπὶ τοὺς πλέοντας εἰς Βόσπορον ἐμ­πόρους· καὶ θάνατος ἦν ἡ ζημία τοῖς ἁλισκομένοις. ἀναλαβὼν δὲ τῆς στρα­τιᾶς τὴν πληθὺν συχνὴν προῆγε·καὶ τῶν μετὰ Τριαρίου πρὸς Μιθριδάτην ἀτυχῶς ἀγωνισαμένων καὶ πεσόντων ἐντυχὼν ἀτάφοις ἔτι τοῖς νεκροῖς, ἔθαψε λαμπρῶς καὶ φιλοτίμως ἅπαντας, ὃ δοκεῖ παραλειφθὲν οὐχ ἥκιστα Λευκόλλῳ μίσους (2) αἴτιον γενέσθαι. χειρω­σάμενος δὲ δι᾽ Ἀφρανίου τοὺς περὶ Ἀμανὸν Ἄραβας καὶ καταβὰς αὐτὸς εἰς Συρίαν, ταύτην μὲν ὡς οὐκ ἔχουσαν γνησίους βασιλεῖς ἐπαρχίαν ἀπέφηνε καὶ κτῆμα τοῦ δήμου Ῥωμαίων, τὴν δὲ Ἰουδαίαν κατε­στρέψατο, καὶ συνέλαβεν Ἀριστόβουλον τὸν βασιλέα. πόλεις δὲ τὰς μὲν ἔκτιζε, τὰς δὲ ἠλευθέρου κολάζων τοὺς ἐν αὐταῖς τυράννους. (3) τὴν δὲ πλείστην διατριβὴν ἐν τῷ δικάζειν ἐποιεῖτο, πόλεων καὶ βασιλέων ἀμφισβητήματα διαιτῶν, ἐφ᾽ ἃ δὲ αὐτὸς οὐκ ἐξικνεῖτο, πέμπων τοὺς φίλους, ὥσπερ Ἀρμενίοις καὶ Πάρθοις περὶ ἧς διεφέροντο χώρας τὴν κρίσιν ποιησαμένοις ἐπ᾽ αὐτῷ τρεῖς ἀπέστειλε κριτὰς καὶ διαλλακτάς. (4) μέγα μὲν γὰρ ἦν ὄνομα τῆς δυνάμεως, οὐκ ἔλαττον δὲ τῆς ἀρετῆς καὶ πρᾳότητος· ᾧ καὶ τὰ πλεῖστα τῶν περὶ αὐτὸν ἁμαρτήματα φίλων καὶ συνήθων ἀπέκρυπτε, κωλύειν μὲν ἢ κολάζειν τοὺς πονηρευομένους οὐ πεφυκώς, αὑτὸν δὲ παρέχων τοῖς ἐντυγχάνουσι τοιοῦτον ὥστε καὶ τὰς ἐκείνων πλεονεξίας καὶ βαρύτητας εὐκόλως ὑπομένειν.

XXXIX

Bundan dolayı, kendisinden daha güçlü olan düşmanı açlığa terk ettiğini söyleyerek donanma kuvvetlerini Bosporos’a seyahat eden tüc­car­lara karşı dikti; ele geçirilenlere verilen ceza ölümdü. Ordunun büyük bölümünü yanına ala­rak ilerledi. Triarius ile birlikte Mithridates’e karşı talih­siz bir şekilde savaşan ve düşenlerin henüz mezarı olmayan ce­setlerine rastlayınca da hepsini ünlü ve onursever bir şe­kilde gömdü, Lucullus’a karşı duyduğu nefretin (2) sebebinin özellikle onun (Lucullus’un) bunu yapmaması olduğu görü­lür. Afranius aracılı­ğıyla Amanos çevresindeki Arapları yendikten sonra kendisi Suriye’ye yürüdü, yasal krallara sahip olmadığı için bu ülkeyi Roma halkının eyaleti ve mülkü olarak ilan etti, Iudaia’ya da boyun eğdirdi ve kral Aristobulos’u teslim aldı. Kısmen kentler kurdu, kısmen de buralardaki tiranları cezalandırarak onlara özgürlük verdi. (3) Hakem­lik sırasında çok zaman harcadı, kentler ve krallar arasındaki çekişmeleri yoluna koydu, onlara kendisi gidemedi, dostlarını gönderdi, öyle ki kavga ettikleri topraklar hususunda mahkeme düzenleyen Armenia ve Parthlara aynı şeyden dolayı üç hakim ve aracı yolladı. (4) Zira gücünün şöhreti büyüktü ama erdeminin ve iyiliğinin ünü de daha az değildi. Bundan dolayı dostlarının ve sırdaşlarının pek çok hatasını örterdi, alçaklık yapanlara ise, engel olacak ya da cezalandıracak karak­terde olmadığı için, kendisiyle ilişkisi olanlara karşı, onların aç gözlü­lüklerine ve sertliklerine sakince katlanabilecek şekilde, kendisini böy­lesi bir şeye hazırlardı.

XL

Ὁ δὲ μέγιστον δυνάμενος παρ᾽ αὐτῷ Δημήτριος ἦν ἀπελεύθερος, οὐκ ἄφρων εἰς τἆλλα νεανίας, ἄγαν δὲ τῇ τύχῃ χρώμενος· περὶ οὗ καὶ τοιόνδε τι λέγεται. Κάτων ὁ φιλόσοφος ἔτι μὲν ὢν νέος, ἤδη δὲ μεγάλην ἔχων δόξαν καὶ μέγα φρονῶν, ἀνέβαινεν εἰς Ἀντιόχειαν, οὐκ ὄντος αὐτόθι Πομπηΐου, βουλόμενος ἱστορῆσαι τὴν (2) πόλιν. αὐτὸς μὲν οὖν, ὥσπερ ἀεί, πεζὸς ἐβάδιζεν, οἱ δὲ φίλοι συνώδευον ἵπποις χρώμενοι. κατιδὼν δὲ πρὸ τῆς πύλης ὄχλον ἀνδρῶν ἐν ἐσθῆσι λευκαῖς καὶ παρὰ τὴν ὁδὸν ἔνθεν μὲν τοὺς ἐφήβους, ἔνθεν δὲ τοὺς παῖδας διακεκριμένους, ἐδυσχέ­ραινεν οἰόμενος εἰς τιμήν τινα καὶ θερα πείαν ἑαυτοῦ μηδὲν δεομένου ταῦτα γίνεσθαι. (3) τοὺς μέντοι φίλους ἐκέλευσε καταβῆναι καὶ πορεύεσθαι μετ᾽ αὐτοῦ· γενομένοις δὲ πλησίον ὁ πάντα διακοσμῶν ἐκεῖ­να καὶ καθιστὰς ἔχων στέφανον καὶ ῥάβδον ἀπ­ήντησε, πυνθα­νό­μενος παρ᾽ αὐτῶν ποῦ Δημήτριον ἀπολελοί­πασι καὶ πότε ἀφίξεται. τοὺς μὲν οὖν φίλους τοῦ Κάτωνος γέλως ἔλαβεν, ὁ δὲ Κάτων εἰπών, “Ὢ τῆς ἀθλίας πόλεως,” παρῆλθεν, οὐδὲν ἕτερον ἀποκρινάμενος. (4) Οὐ μὴν ἀλλὰ καὶ τοῖς ἄλλοις τοῦτον τὸν Δημήτριον ἧττον ἐπίφθονον ἐποίει αὐτὸς ὁ Πομπήϊος ἐντρυ­φώμενος ὑπ᾽ αὐτοῦ καὶ μὴ δυσκολαίνων. λέγεται γάρ, ὅτι πολλάκις ἐν ταῖς ὑποδοχαῖς τοῦ Πομπηΐου προσμένοντος καὶ δεχομένου τοὺς ἄλλους ἐκεῖνος ἤδη κατέκειτο σοβαρός, ἔχων δι᾽ ὤτων κατὰ τῆς κεφαλῆς τὸ ἱμάτιον. (5) οὔπω δὲ εἰς Ἰταλίαν ἐπανεληλυθὼς ἐκέκτητο τῆς Ῥώμης τὰ ἥδιστα προάστεια καὶ τῶν ἡβητηρίων τὰ κάλλιστα, καὶ κῆποι πολυτελεῖς ἦσαν ὀνομαζόμενοι Δημητρίου· καίτοι Πομπήϊος αὐτὸς ἄχρι τοῦ τρίτου θριάμβου μετρίως καὶ ἀφελῶς ᾤκησεν. ὕστερον δὲ Ῥωμαίοις τοῦτο δὴ τὸ καλὸν καὶ περιβόητον ἀνιστὰς θέατρον, ὥσπερ ἐφόλκιόν τι, παρετεκτή­νατο λαμπροτέραν οἰκίαν ἐκείνης, ἀνεπίφθονον δὲ καὶ ταύτην, ὥστε τὸν γενόμενον δεσπότην αὐτῆς μετὰ Πομπήϊον εἰσελθόντα θαυ μάζειν καὶ πυνθάνεσθαι ποῦ Πομπήϊος Μάγνος ἐδείπνει. ταῦτα μὲν οὖν οὕτω λέγεται.

XL

Kendisinde en büyük etki yaratan kişi, her konuda kabiliyetli bir deli­kanlı olan, fakat talihini tamamen kötüye kullanan azatlısı Demetrius’tu. Onun hakkında böylesi bir şey daha anlatılır. Henüz genç bir filozof, fakat büyük bir üne sahip ve özgüveni yüksek biri olan Cato, Pompeius orada değilken, kenti gözlemlemek isteyerek Anti­okheia’ya (2) geldi. Kendisi, her zaman olduğu gibi, yaya olarak yürüye­rek geldi, dostları ise atlarını kullanarak ona eşlik ediyorlardı. Kapının önündeki beyaz kıyafetler içindeki insan kalabalığını ve yolun bir tarafında duran genç delikanlıları, diğer tarafında da onlardan ayrı duran çocukları görünce, bunların onu onurlandırmak ve ihtimam gös­termek için olduğunu düşünerek, bunlara hiç gerek duymadığından, sinir­lendi. (3) Bununla birlikte dostlarına atlarından inmelerini ve ken­di­siyle birlikte yürümelerini buyurdu. Oradaki her şeyi tedarik eden ve düzene sokan, çelenkli ve asalı biri yaklaşanlara doğru ilerle­yerek Demetrius’u nerede bıraktıklarını ve onun ne zaman geleceğini sordu. Bunun üzerine Cato’nun dostlarını bir gülme aldı, Cato ise ‘zavallı kent!’ dedikten sonra başka hiçbir şeye de cevap vermeden yanından geçti. (4) Ancak Pom­peius’un kendisi, onun tarafından gülünç duruma düşürülse de, bu konuda alınganlık yapmaksızın, Demetrius’u diğerlerinin yanında daha az nefret edilen kişi yaptı. Ziyafetlerde Pompei­us diğer misafirleri beklerken ve karşılarken, onun hymation’unu kulaklarının arasından kafasının aşağısına çekerek kurum kurum kurulur vaziyette uzandığı söylenir. (5) Henüz daha İtalya’ya geri dönmeden, Roma’nın en güzel çiftlikleri, sayfiye yerlerinin en güzellerini ve değerli bahçeleri elde etti, Demetrius’a ait olarak adlandırılanlar bunlardır. Halbuki Pompeius üçüncü triumphus’una kadar bizzat kendisi ölçülü ve mütevazı bir şekilde oturdu. Daha sonra Romalılar için güzel ve ünlü olan bu tiyatroyu tesis ettirdi, bunun yanına da adeta bir ek gibi, ötekinden daha gösterişli, fakat Pompeius’tan sonra onun sahibi olan kişinin hayrete düşeceği ve “Pompeius nerede yemek yiyordu” diye soracağı kadar kıskançlık uyandırmayan bir ev yaptırdı. Bunlar bu şekilde anlatılır.

XLI

Τοῦ δὲ βασιλέως τῶν περὶ τὴν Πέτραν Ἀράβων πρότερον μὲν ἐν οὐδενὶ λόγῳ τὰ Ῥωμαίων τιθεμένου, τότε δὲ δείσαντος ἰσχυρῶς καὶ γράψαντος ὅτι πάντα πείθεσθαι καὶ ποιεῖν ἔγνωκεν, ἐκ­βεβαιώσασθαι βουλόμενος αὐτοῦ τὴν διάνοιαν ὁ Πομπήϊος ἐστρά­τευσεν ἐπὶ τὴν Πέτραν οὐ πάνυ τι τοῖς πολλοῖς ἄμεμπτον στρατείαν. (2) ἀπόδρασιν γὰρ ᾤοντο τῆς Μιθ­ρι­δάτου διώξεως εἶναι, καὶ πρὸς ἐκεῖνον ἠξίουν τρέπεσθαι τὸν ἀρχαῖ­ον ἀντ­αγω­νισ­τήν, αὖθις ἀναζωπυροῦντα καὶ παρασκευαζόμενον, ὡς ἀπ­ηγ­γέλ­λετο, διὰ Σκυθῶν καὶ Παιόνων στρατὸν ἐλαύνειν ἐπὶ τὴν Ἰταλίαν. ὁ δὲ ῥᾷον οἰόμενος αὐτοῦ καταλύσειν τὴν δύναμιν πολεμοῦντος ἢ τὸ σῶμα λήψεσθαι φεύγοντος, οὐκ ἐβούλετο τρίβεσθαι μάτην περὶ τὴν δίωξιν, ἑτέρας δὲ τοῦ πολέμου παρενθήκας ἐποιεῖτο καὶ τὸν χρόνον εἷλκεν. (3) Ἡ δὲ τύχη τὴν ἀπορίαν ἔλυσεν. οὐκέτι γὰρ αὐτοῦ τῆς Πέτρας πολλὴν ὁδὸν ἀπέχοντος, ἤδη δὲ τῆς ἡμέρας ἐκείνης βεβλημένου χάρακα καὶ γυμ­νά­ζον­τος ἑαυτὸν ἵππῳ παρὰ τὸ στρατόπεδον, γραμματηφόροι προσήλαυ­νον ἐκ Πόντου κομίζοντες εὐαγ­γέλια. δῆλοι δ᾽ εὐθύς εἰσι ταῖς αἰχμαῖς τῶν δοράτων· δάφναις γὰρ ἀναστέφονται. τούτους ἰδόντες οἱ στρατιῶται συνετρόχαζον πρὸς (4) τὸν Πομπήϊον. ὁ δὲ πρῶτον μὲν ἐβούλετο τὰ γυμνάσια συντελεῖν, βοώντων δὲ καὶ δεομένων καταπη­δήσας ἀπὸ τοῦ ἵππου καὶ λαβὼν τὰ γράμματα προῄει. βήματος δὲ οὐκ ὄντος οὐδὲ τοῦ στρατιωτικοῦ γενέσθαι φθάσαντος (ὃ ποιοῦσιν αὐτοὶ τῆς γῆς ἐκτομὰς βαθείας λαμβάνοντες καὶ κατ᾽ ἀλλήλων συντιθέντες), ὑπὸ τῆς τότε σπουδῆς καὶ προθυμίας τὰ σάγματα τῶν ὑποζυγίων (5) συμφορή­σαντες ὕψος ἐξῆραν. ἐπὶ τοῦτο προβὰς ὁ Πομπήϊος ἀπήγγειλεν αὐτοῖς ὅτι Μιθριδάτης τέθνηκε στασιά­σαντος Φαρνάκου τοῦ υἱοῦ δια­χρησάμενος αὑτόν, τὰ δὲ ἐκεῖ πάντα πράγματα Φαρνάκης κατεκλη­ρώσατο, καὶ ἑαυτῷ καὶ Ῥω μαίοις γέγραφε ποιούμενος.

XLI

Petra çevresindeki Arapların kralı daha önce Romalılara ilişkin şeyleri hiçbir konuşmasına katmamıştı, ama şu an oldukça korkuyordu ve her şeye uymayı ve her şeyi yapmayı kabul ettiğini yazdı, Pompeius da onun öngörüsünü doğrulamak istediği için Petra’ya, pek çokları için tamamen masum olmayan, bir sefer düzenledi. (2) Çünkü Mithrida­tes’in takibinden kaçmayı düşünüyorlar ve haber alındığı üzere, yeniden kuvvetini toplayan eski düşmanın ona döneceğine, or­dusunu Sky­thia ve Paionia arasından İtalya’ya göndermeye hazırlandı­ğına inanı­yorlardı. (Pompeius) ise onun gücünü savaştığı sırada yok etme­nin kaçarken vücudunu ele geçirmekten daha kolay olacağına inandığından boşu boşuna takipte kalmak istemiyordu, diğer katılım­cıları da savaşa soktu ve zaman kazandı. (3) Şansı bu zorluğu çözdü. Henüz Petra’dan çok uzaklaşmamıştı ki o gün için kamp kurmaya giriştiği ve ordugahın yakınında atla talim yaptığı sırada Pontos’tan iyi haberler getiren ulaklar yaklaştı. Onlar hemen mızraklarının uçların­dan tanındılar; zira defnelerle çelenklendiril­mişlerdi. Bunları gören askerler hep bera­ber (4) Pompeius’a koştular. O ise ilk önce talimini tamamlamak is­tedi, ama onlar seslenip rica edince attan indi, evrakları alarak iler­ledi. Bir konuşma kür­süsü bulunmadığından ve asker kitlesinin ona ulaşmasının mümkünatı olmadığından (toprağın bir kısmını derince alarak kazdılar ve üst üste koyarak bunu oluşturdular), acele ve sü­ratle yük hayvanlarının semerlerini (5) taşıyarak tümseği yükseltti­ler. Pompeius da bunun üzerine çıkarak, Mithridates’in, oğlu Pharnakes isyan ettikten sonra kendini öldürdüğünü, Pharnakes’in oradaki tüm malı mülkü kendi üstüne geçirdiğini, kendisine (Pompeius’a) ve de Romalılara tabi olduğunu yazdığını bildirdi.

XLII

Ἐκ τούτου τὸ μὲν στράτευμα τῇ χαρᾷ χρώμενον, ὡς εἰκός, ἐν θυσίαις καὶ συνουσίαις διῆγεν, ὡς ἐν τῷ Μιθριδάτου σώματι μυρίων τεθνηκότων πο­λε­μίων. Πομπήϊος δὲ ταῖς πράξεσιν αὑτοῦ καὶ ταῖς στρατείαις κεφα­λὴν ἐπιτεθεικὼς οὐ πάνυ ῥᾳδίως οὕτω προσδοκη­θεῖσαν, (2) εὐθὺς ἀνέ­ζευ­ξεν ἐκ τῆς Ἀραβίας· καὶ ταχὺ τὰς ἐν μέσῳ διεξελθὼν ἐπαρχίας εἰς Ἀμι­σὸν ἀφί­κετο, καὶ κατέλαβε πολλὰ μὲν δῶρα παρὰ Φαρνάκου κεκο­μισ­μένα, πολλὰ δὲ σώματα τῶν βασιλι­κῶν, αὐτὸν δὲ τὸν Μιθριδάτου νεκρὸν οὐ πάνυ γνώριμον ἀπὸ τοῦ προσώπου (τὸν γὰρ ἐγκέφαλον ἔλαθεν ἐκτῆξαι τοὺς θεραπεύοντας)· ἀλλὰ ταῖς οὐλαῖς ἐπεγίγνωσκον οἱ δεόμενοι τοῦ θεά­μα­τος. (3) οὐ γὰρ αὐτὸς Πομπήϊος ἰδεῖν ὑπέμεινεν, ἀλλ᾽ ἀφοσι­ωσάμενος τὸ νεμεσητὸν εἰς Σινώπην ἀπέπεμψε. τῆς δ᾽ ἐσθῆτος, ἣν ἐφόρει, καὶ τῶν ὅπλων τὸ μέγεθος καὶ τὴν λαμπρότητα ἐθαύμασε· καίτοι τὸν μὲν ξιφισ­τῆρα πεποιημένον ἀπὸ τετρακοσίων ταλάντων Πόπλιος κλέψας ἐπώλησεν Ἀριαράθῃ, τὴν δὲ κίταριν Γάϊος ὁ τοῦ Μιθριδάτου σύντροφος ἔδωκε κρύ­φα δεηθέντι Φαύστῳ τῷ Σύλλα παιδί, θαυμαστῆς οὖσαν ἐργασίας. ὃ τότε τὸν Πομπήϊον διέλαθε, Φαρνάκης δὲ γνοὺς ὕστερον ἐτιμωρήσατο τοὺς ὑφ­ελο­μένους. (4) Διοικήσας δὲ τὰ ἐκεῖ καὶ κατα­στησάμενος οὕτως ἤδη παν­ηγυ­ρικώτερον ἐχρῆτο τῇ πορείᾳ. καὶ γὰρ εἰς Μιτυλήνην ἀφικό­μενος τήν τε πόλιν ἠλευθέρωσε διὰ Θεοφάνη, καὶ τὸν ἀγῶνα τὸν πάτριον ἐθεά­σατο τῶν ποιητῶν, ὑπόθεσιν μίαν ἔχοντα τὰς ἐκεί­νου πράξεις. ἡσθεὶς δὲ τῷ θεάτρῳ περιεγράψατο τὸ εἶδος αὐτοῦ καὶ τὸν τύ­πον, ὡς ὅμοιον ἀπεργασόμενος τὸ ἐν Ῥώμῃ, μεῖζον δὲ (5) καὶ σεμνότερον. ἐν δὲ Ῥόδῳ γενόμενος πάντων μὲν ἠκροάσατο τῶν σοφιστῶν, καὶ δωρεὰν ἑκάστῳ τάλαντον ἔδωκε· Ποσειδώνιος δὲ καὶ τὴν ἀκρόασιν ἀνέγρα­ψεν ἣν ἔσχεν ἐπ᾽ αὐτοῦ πρὸς Ἑρμαγόραν τὸν ῥήτορα περὶ τῆς καθό­λου ζητήσεως ἀντιταξάμενος. ἐν δὲ Ἀθήναις τὰ μὲν πρὸς τοὺς (6) φιλοσόφους ὅμοια τοῦ Πομπηΐου· τῇ πόλει δὲ ἐπιδοὺς εἰς ἐπισκευὴν πεντήκοντα τάλαντα λαμπρότατος ἀνθρώπων ἤλπιζεν ἐπιβήσεσθαι τῆς Ἰταλίας καὶ ποθῶν ὀφθήσεσθαι τοῖς οἴκοι ποθοῦσιν. ᾧ δ᾽ ἄρα πρὸς τὰ λαμπρὰ καὶ μεγάλα τῶν ἀπὸ τῆς τύχης ἀγαθῶν ἀεί τινα κεραννύναι κακοῦ μοῖραν ἐπιμελές ἐστι δαιμονίῳ, τοῦτο ὑποικούρει πάλαι παρα­σκευάζον αὐτῷ λυπηροτέραν τὴν (7) ἐπάνοδον. ἐξύβρισε γὰρ ἡ Μουκία παρὰ τὴν ἀποδημίαν αὐτοῦ. καὶ πόρρω μὲν ὢν ὁ Πομπήϊος κατεφρόνει τοῦ λόγου· πλησίον δὲ Ἰταλίας γενό μενος καὶ σχολάζοντι τῷ λογισμῷ μᾶλλον, ὡς ἔοικε, τῆς αἰτίας ἁψάμενος, ἔπεμψεν αὐτῇ τὴν ἄφεσιν, οὔτε τότε γράψας οὔθ᾽ ὕστερον ἐφ᾽ οἷς ἀφῆκεν ἐξειπών· ἐν δ᾽ ἐπιστολαῖς Κικέρωνος ἡ αἰτία γέγραπται.

XLII

Bundan dolayı ordu doğal olarak sevince boğuldu ve sanki Mithrida­tes’in şahsında on bin düşman ölmüş gibi kurban törenleri ve ziyafetler düzenledi. İşlerine ve seferlerine böylesi çok da kolay olma­ması bekle­nen sonu veren Pompeius ise, (2) derhal Arabistan’dan çıka­rak yola koyuldu. Hızlı bir şekilde de bu arada bulunan eyaletlerin arasından geçerek Amisos’a ulaştı, orada Pharnakes’ten gelen pek çok hediye, kralın ailesine ait pek çok ceset ve de yüzünden do­layı tama­men ta­nınmaz halde olan (zira hizmetliler beynini çıkar­mayı unut­muştu) Mithridates’in kendi cesedini buldu. Onu görmeyi isteyenler sadece yara izlerinden tanıyorlardı. (3) Pompeius ise ona bakmaya tahammül edemedi, tersine günah işlemekten korktuğu için onu Sinope’ye gön­derdi. Giydiği kıyafetin ve silahlarının büyüklüğüne ve görkemine hayran kaldı; Publius dört yüz talanta’ya mal olmuş kılıç askısını çala­rak Ariarathes’e satmış olsa da, Mithrida­tes’in sütkardeşi olan Gaius hayranlık uyandıran bir işlemeye sahip olan kidaris’i giz­lice, onu istemiş olan Sul­la’nın oğlu Faustus’a verdi. O zamanlar bu Pompeius’un gözünden kaçmıştı, fakat Pharnakes bunu sonradan öğ­rendi ve hırsızlık yapanları cezalandırdı. (4) Oradaki her şeyi düzenle­yip tesis ettikten sonra geri dönüşü daha çok bir fes­tivale yakışır bi­çimde yerine getirdi. Mytilene’ye varınca da Theo­phanes dolayısıyla kente özgürlük bahşetti, şairlerin, konu olarak sadece onun icraatla­rını ele alan geleneksel ya­rışmasını izledi. Buradaki tiyatro yapısı ho­şuna gidince, Roma’da benzerini ama daha büyük ve daha (5) gösterişli­sini yaptırmak için onun biçi­mini ve taslağını kopyalattırdı. Rhodos’ta ol­duğu sırada bütün sofistleri dinledi ve her birine hediye ola­rak bir talanton verdi. Poseidonios, Pompeius’un huzurunda hatip Hermagoras’a karşı tuttuğu ve genelde filozofik araştırma hakkında karşıt görüş sunduğu bir konuşma yaz­mıştır. Pompeius’un Atina’da da (6) filozoflara karşı tutumu benzerdi. Kente de yenileme için elli talanta bahşetti, İtalya’ya insanların en şöhretlisi olarak ayak basmayı ve yurt özlemiyle yanıp tutuşan biri olarak görülmeyi umuyordu. Fakat hal böyle iken kader, talihten köklenen görkemli pek çok iyi şeyi daima kötülüğün bir parçasıyla birleştirmeyi sever, uzun süre onun için de daha kederli bir (7) geri dönüş hazırladığını gizledi. Zira Mucia onun yokluğunda cürüm işlemişti. Uzakta olduğu sürece Pompeius da bu söylentiyi önemsememişti. Fakat İtalya’ya yaklaştığında ve düşünüp taşınmak için daha çok boş zamanı olduğunda, muhtemelen suçlamayla meşgul oldu ve ona bir boşanma mektubu gönderdi, hangi sebeplerden dolayı boşandığı hakkında ne o zaman yazdı, ne de daha sonra konuştu; Cicero’nun mektuplarında ise bir sebep yazılıdır.

XLIII

Λόγοι δὲ παντοδαποὶ περὶ τοῦ Πομπηΐου προκατέπιπτον εἰς τὴν Ῥώμην, καὶ θόρυβος ἦν πολύς, ὡς εὐθὺς ἄξοντος ἐπὶ τὴν πόλιν τὸ στράτευμα καὶ μοναρχίας βεβαίας ἐσομένης. Κράσσος δὲ τοὺς παῖδας καὶ τὰ χρήματα λαβὼν ὑπεξῆλθεν, εἴτε δείσας ἀληθῶς, εἴτε μᾶλλον, ὡς ἐδόκει, πίστιν ἀπολείπων τῇ διαβολῇ καὶ τὸν (2) φθόνον ποιῶν τραχύτερον. εὐθὺς οὖν ἐπιβὰς Ἰταλίας ὁ Πομπήϊος καὶ συναγαγὼν εἰς ἐκκλησίαν τοὺς στρα­τιώτας καὶ τὰ πρέποντα διαλεχθεὶς καὶ φιλο­φρονη­σάμενος, ἐκέλευσε διαλύεσθαι κατὰ πόλιν ἑκάστους καὶ τρέπεσθαι πρὸς τὰ οἰκεῖα, μεμνημένους αὖθις ἐπὶ τὸν θρίαμβον αὐτῷ συνελθεῖν. οὕτω δὲ τῆς στρατιᾶς σκεδασθείσης καὶ πυνθανομένων ἁπάντων (3) πρᾶγμα συνέβη θαυμαστόν. ὁρῶσαι γὰρ αἱ πόλεις Πομπήϊον Μάγνον ἄνοπλον καὶ μετ᾽ ὀλίγων τῶν συνήθων ὥσπερ ἐξ ἄλλης ἀποδημίας διαπορευόμενον, ἐκχεόμεναι δι᾽ εὔνοιαν καὶ προπέμπουσαι μετὰ μείζονος δυνάμεως συγκατῆγον εἰς τὴν Ῥώμην, εἴ τι κινεῖν διενοεῖτο καὶ νεωτερίζειν τότε, μηδὲν ἐκείνου δεόμενον τοῦ στρατεύματος.

XLIII

Pompeius hakkındaki çeşitli söylentiler önceden Roma’ya ulaşmıştı, sanki orduyu derhal kente sokacakmış ve sert bir monarşi ortaya çıkacakmış gibi telaş çoktu. Crassus ise, gerek gerçekten korktuğundan, gerekse, tahmin edildiği üzere, kötü iftira karşısında daha çok inancını kaybetmiş ve daha da sert bir kıskançlığa (2) kapılmış olduğundan dolayı çocuklarını ve hazinesini alarak gizlice gitti. Bundan dolayı Pompeius İtalya’ya ayak basar basmaz askerlerini comitia’ya sevk etti ve dostça davranarak duruma uygun bir konuşma yaptıktan sonra her birinin kenti terk etmesini ve evlerine dönmelerini, hatırlayanlarınsa triumphus’unda onunla yeniden bir araya gelmesini emretti. Ordu böylece dağıldıktan sonra ve herkesin bunu öğrenmesinin ardından (3) hayret uyandırıcı olaylar oldu. Kentler, Pompeius Magnus’u başka bir seyahatten dönen biri gibi silahsız ve daha az dostla birlikte görünce, iyi niyet gösterdiler ve eşlik ederek onu daha büyük bir güçle Roma’ya gönderdiler, eğer o zaman herhangi bir eylemde bulunmayı ve yeni bir şeye teşebbüs etmeyi tasarlasaydı, orduya bile ihtiyaç duymazdı.

XLIV

Ἐπεὶ δὲ ὁ νόμος οὐκ εἴα πρὸ τοῦ θριάμβου παρελθεῖν εἰς τὴν πόλιν, ἔπεμψεν ἀξιῶν εἰς τὴν βουλὴν ἀναβαλέσθαι τὰς τῶν ὑπάτων ἀρχαιρεσίας, καὶ δοῦναι ταύτην αὐτῷ τὴν χάριν ὅπως παρὼν Πείσωνι (2) συναρχαιρεσιάσῃ. Κάτωνος δὲ πρὸς τὴν ἀξίωσιν ἐνστάν­τος οὐκ ἔτυχε τοῦ βουλεύματος. θαυμάσας δὲ τὴν παρρησίαν αὐτοῦ καὶ τὸν τόνον ᾧ μόνος ἐχρῆτο φανερῶς ὑπὲρ τῶν δικαίων, ἐπεθύ­μησεν ἁμῶς γέ πως κτήσασθαι τὸν ἄνδρα· καὶ δυεῖν οὐσῶν ἀδελφι­δῶν τῷ Κάτωνι τὴν μὲν αὐτὸς ἐβούλετο λαβεῖν (3) γυναῖκα, τὴν δὲ τῷ παιδὶ συνοικίσαι. τοῦ δὲ Κάτωνος ὑπιδομένου τὴν πεῖραν, ὡς διαφ­θο­ρὰν οὖσαν αὐτοῦ τρόπον τινὰ δεκαζομένου διὰ τῆς οἰκειότητος, ἥ τε ἀδελφὴ καὶ ἡ γυνὴ χαλεπῶς ἔφερον εἰ Πομπήϊον Μάγνον ἀποτρίψεται κηδεστήν. ἐν τούτῳ δὲ βου­λόμενος ὕπατον ἀποδεῖξαι Πομπήϊος Ἀφράνιον ἀργύριον εἰς τὰς φυλὰς ἀνήλισκεν ὑπὲρ αὐτοῦ, καὶ τοῦτο κατιόντες εἰς τοὺς (4) Πομ­πηΐου κήπους ἐλάμβανον, ὥστε τὸ πρᾶγμα περιβόητον εἶναι καὶ τὸν Πομπήϊον ἀκούειν κακῶς, ἧς αὐτὸς ἀρχῆς ἐφ᾽ οἷς κατώρθωσεν ὡς μεγίστης ἔτυχε, ταύτην ὤνιον ποιοῦντα τοῖς δι᾽ ἀρετῆς κτήσασθαι μὴ δυναμένοις. “Τούτων μέντοι,” πρὸς τὰς γυναῖκας ὁ Κάτων ἔφησε, “τῶν ὀνειδῶν κοινω­νητέον οἰκείοις Πομπηΐου γενομένοις.” αἱ δὲ ἀκούσασαι συν­έγνωσαν βέλτιον αὐτῶν ἐκεῖνον λογίζεσθαι περὶ τοῦ πρέποντος.

XLIV

Yasa triumphus’tan önce kente girilmesine izin vermediği için, Sena­tu­s’tan consul seçimlerinin ertelenmesini ve seçimlerde Piso’­nun yanında bulunarak ona destek verebilsin diye (2) kendisine bu iyiliğin bahşedilmesini rica ettirdi. Fakat Cato bu talebe karşı çıktığı için amacına ulaşamadı. Ama onun açık sözlülüğüne ve sadece adalet için açıkça kullandığı etkisine hayran kalarak, herhangi bir şekilde bu adamı kazanmayı diledi. Cato’nun yeğeni olan iki bayandan birini kendine (3) eş olarak almayı, diğerinin de oğlu ile evlenmesini istiyordu. Fakat Cato, bu girişimin kendisini baştan çıkarma tarzı olduğunu, akrabalık yoluyla aklının çelineceğini fark etti, kız kardeşi ve karısı ise, onun Pompeius Mag­nus’la evlilik yoluyla akraba olmayı redde­deceğine sinirleniyorlardı. Bu arada Pompei­us ise, Afrani­us’un consul seçilmesini istediği için centu­ria’lara onun için para dağıttı, (4) Pompeius’un bahçelerine gidenler de bu parayı alıyordu, öyle ki bu olaylar duyuldu ve Pompeius’un adı kirlendi, zira kendisinin ne şartlar altında tesis ederek ulaştığı bu en büyük makamı, bunu erdemleri ile elde edemeyecekler için satılığa çıkarmıştı. Cato da kadınlara “Pompei­us’un akrabası olanlara böylesi namussuzlukları da paylaşmak düşer” dedi. Bunları duyduktan sonra onlar da, neyin uygun olacağı hususunda onun kendilerinden daha iyi muhakeme ettiğini düşündüler.

XLV

Τοῦ δὲ θριάμβου τῷ μεγέθει, καίπερ εἰς ἡμέρας δύο μερισθέντος, ὁ χρόνος οὐκ ἐξήρκεσεν, ἀλλὰ τῶν παρεσκευασμένων πολλὰ τῆς θέας ἐξέπεσεν, ἑτέρας ἀποχρῶντα πομπῆς ἀξίωμα καὶ κόσμος εἶναι. γράμ­μασι δὲ προηγουμένοις ἐδηλοῦτο (2) τὰ γένη καθ᾽ ὧν ἐθριάμβευεν. ἦν δὲ τάδε· Πόντος, Ἀρμενία, Καππαδοκία, Παφλαγονία, Μηδία, Κολχίς, Ἴβηρες, Ἀλβανοί, Συρία, Κιλικία, Μεσοποταμία, τὰ περὶ Φοινίκην καὶ Παλαιστίνην, Ἰουδαία, Ἀραβία, τὸ πειρατικὸν ἅπαν ἐν γῇ καὶ θαλάσσῃ καταπεπολεμημένον. ἐν δὲ τούτοις φρούρια μὲν ἡλωκότα χιλίων οὐκ ἐλάτ τονα, πόλεις δὲ οὐ πολὺ τῶν ἐνακοσίων ἀποδέουσαι, πειρατικαὶ δὲ νῆες ὀκτακόσιαι, κατοικίαι (3) δὲ πόλεων μιᾶς δέουσαι τετταρά­κοντα. πρὸς δὲ τούτοις ἔφραζε διὰ τῶν γραμμάτων ὅτι πεντακισχίλιαι μὲν μυριάδες ἐκ τῶν τελῶν ὑπῆρχον, ἐκ δὲ ὧν αὐτὸς προσεκτήσατο τῇ πόλει μυριάδας ὀκτακισχιλίας πεντακοσίας λαμβάνουσιν, ἀναφέρεται δὲ εἰς τὸ δημόσιον ταμιεῖον ἐν νομίσματι καὶ κατασκευαῖς ἀργυρίου καὶ χρυσίου δισμύρια τάλαντα, πάρεξ τῶν εἰς τοὺς στρατιώτας δεδομένων, ὧν ὁ τοὐλάχιστον αἴρων κατὰ λόγον (4) δραχμὰς εἴληφε χιλίας πεντακοσίας. αἰχμάλωτοι δ᾽ ἐπομπεύθησαν, ἄνευ τῶν ἀρχιπειρατῶν, υἱὸς Τιγράνου τοῦ Ἀρμενίου μετὰ γυναικὸς καὶ θυγατρός, αὐτοῦ τε Τιγράνου τοῦ βασιλέως γυνὴ Ζωσίμη, καὶ βασιλεὺς Ἰουδαίων Ἀριστό­βουλος, Μιθριδάτου δὲ ἀδελφὴ καὶ πέντε τέκνα, καὶ Σκυθίδες γυναῖκες, Ἀλβανῶν δὲ καὶ Ἰβήρων ὅμηροι καὶ τοῦ Κομμαγηνῶν βασιλέως, καὶ τρόπαια πάμπολλα καὶ ταῖς μάχαις ἰσάριθμα πάσαις ἃς ἢ αὐτὸς ἢ διὰ τῶν στρατηγῶν ἐνίκησε. (5) μέγιστον δὲ ὑπῆρχε πρὸς δόξαν καὶ μηδενὶ τῶν πώποτε Ῥωμαίων γεγονός, ὅτι τὸν τρίτον θρίαμβον ἀπὸ τῆς τρίτης ἠπείρου κατήγαγεν. ἐπεὶ τρίς γε καὶ πρότερον ἦσαν ἕτεροι τεθριαμ­βευκότες· ἐκεῖνος δὲ τὸν μὲν πρῶτον ἐκ Λιβύης, τὸν δὲ δεύτερον ἐξ Εὐρώπης, τοῦτον δὲ τὸν τελευταῖον ἀπὸ τῆς Ἀσίας εἰσ­αγαγὼν τρόπον τινὰ τὴν οἰκουμένην ἐδόκει τοῖς τρισὶν ὑπῆχθαι θριάμβοις.

XLV

Her ne kadar iki güne bölüştürülmüş olsa da zaman triumphus’un bü­yüklüğüne yetmedi, tersine, hazırlıkların, böylesi başka bir korteje dahi şöhret ve ihtişam katmaya yetecek pek çoğu görülemedi. Öne getiri­len yazılarda, (2) yendiği halklar açıkça görülüyordu. Onlar şunlardı: Pontos, Armenia, Kappadokia, Paphla­gonia, Media, Kolkhis, Ibe­rialılar, Albanialılar, Suriye, Kilikia, Mesopota­mya, Fenike ve Filistin etrafındaki halklar, Iudaia­lılar, Araplar ile denizde ve karada savaştığı deniz korsanlarının tümü. Bunların arasında ele geçirilmiş binden daha az olmayan kale, dokuz yüzden çok eksik olmayan kent, sekiz yüz korsan gemisi vardı, (3) kentlerin otuz dokuz katoikia’sı bulunuyordu. Bunların yanında yazılı levhalar sayesinde, şimdiye kadar vergilerin elli milyon denaria tuttuğu, fakat onun kent için elde ettiklerinden seksen beş milyon kar ettikleri, devlet kasasına ise teda­vülde olan sikke, gümüş ve altından malzeme biçiminde yirmi bin ta­lanta teslim edildiğini ilan ediyordu, askerlere verilen maaş bunların dışındaydı, onların en azından elde ettikleri nispeten (4) bin beş yüz drakhmai ediyordu. Triumphus’ta korsan beyleri dışında, eşi ve kızı ile birlikte Armenia kralı Tigranes’in oğlu, kral Tigranes’in bizzat kendisinin karısı Zosime, Iudaialıların kralı Aristobulos, Mithridates’in kız kardeşi ve beş oğlu, İskit kadınları, Albanialılar, Iberialılar ve Kommagene kralının tutsakları, bizzat kendisinin kazandığı ya da komutanları aracılığıyla kazanılan tüm savaşlarla eşit miktarda çok fazla ganimet gösterildi. (5) Ününde en çok katkısı olan, o zamana kadar hiçbir Romalıya nasip olmayan en büyük şey, onun üçüncü ülke üzerinden üçüncü triumphus’unu düzenlemesiydi. Zira daha önce üç triumphus düzenlemiş başkaları da vardı. Fakat o ilkini Libya’dan, ikincisini Avrupa’dan, sonuncusu olan bunu da Asya’dan getirdiği için, üç triumphus’la iskan edilen dünyayı bir şekilde boyunduruk altına aldığı görülür.

XLVI

Ἡλικίᾳ δὲ τότε ἦν, ὡς μὲν οἱ κατὰ πάντα τῷ Ἀλεξάνδρῳ παρα­βάλλοντες αὐτὸν καὶ προσβιβάζοντες ἀξιοῦσι, νεώ­τερος τῶν τριάκοντα καὶ τεττάρων ἐτῶν, ἀληθείᾳ δὲ τοῖς τετταράκοντα προσῆγεν. ὡς ὤνητό γ᾽ ἂν ἐνταῦθα τοῦ βίου παυσάμενος, ἄχρι οὗ τὴν Ἀλεξάνδρου τύχην ἔσχεν· ὁ δὲ ἐπέκεινα χρόνος αὐτῷ τὰς μὲν εὐτυχίας ἤνεγκεν ἐπι­φθόνους, ἀνηκέστους δὲ τὰς (2) δυστυχίας. ἣν γὰρ ἐκ προσηκόντων αὐτὸς ἐκτήσατο δύναμιν ἐν τῇ πόλει, ταύτῃ χρώμενος ὑπὲρ ἄλλων οὐ δικαίως, ὅσον ἐκείνοις ἰσχύος προσετίθει τῆς ἑαυτοῦ δόξης ἀφαιρῶν, ἔλαθε ῥώμῃ καὶ μεγέθει τῆς αὑτοῦ δυνάμεως καταλυθείς. καὶ καθάπερ τὰ καρτερώτατα μέρη καὶ χωρία τῶν πόλεων, ὅταν δέξηται πολεμίους, ἐκείνοις προστίθησι τὴν αὑτῶν ἰσχύν, οὕτως διὰ τῆς Πομπηΐου δυνάμεως Καῖσαρ ἐξαρθεὶς ἐπὶ τὴν πόλιν, ᾧ κατὰ τῶν ἄλλων ἴσχυσε, τοῦτον ἀνέτρεψε καὶ κατέβαλεν. ἐπράχθη δὲ οὕτως. (3) Λεύκολλον, ὡς ἐπανῆλθεν ἐξ Ἀσίας ὑπὸ Πομ­πηΐου περιϋβρισ­μένος, αὐτίκα τε λαμπρῶς ἡ σύγκλητος ἐδέξατο, καὶ μᾶλλον ἔτι Πομπηΐου παραγενο­μένου κολούουσα τὴν δόξαν ἤγειρεν ἐπὶ τὴν πολιτείαν. ὁ δὲ τἆλλα μὲν ἀμβλὺς ἦν ἤδη καὶ κατέψυκτο τὸ πρακτι­κόν, ἡδονῇ σχολῆς καὶ ταῖς περὶ τὸν πλοῦτον διατριβαῖς ἑαυτὸν ἐνδεδωκώς, ἐπὶ δὲ Πομπήϊον εὐθὺς ἀΐξας καὶ λαβόμενος ἐντόνως αὐτοῦ περί τε τῶν διατάξεων ἃς ἔλυσεν ἐκράτει, καὶ πλέον εἶχεν ἐν τῇ βουλῇ (4) συν­αγω­ν­ιζο­μένου Κάτωνος. ἐκπίπτων δὲ καὶ περιωθού­μενος ὁ Πομπήϊος ἠναγ­κάζετο δημαρχοῦσι προσφεύγειν καὶ προσαρτᾶσθαι μειρακίοις· ὧν ὁ βδε­λυ­ρώτατος καὶ θρασύτατος Κλώδιος ἀναλαβὼν αὐτὸν ὑπέρριψε τῷ δήμῳ, καὶ παρ᾽ ἀξίαν κυλινδούμενον ἐν ἀγορᾷ ἔχων καὶ περιφέρων ἐχρῆτο τῶν πρὸς χάριν ὄχλου καὶ κολακείαν γραφομένων καὶ λεγομένων (5) βεβαι­ωτῇ, καὶ προσέτι μισθὸν ᾔτει, ὥσπερ οὐ καταισχύνων, ἀλλὰ εὐεργετῶν, ὃν ὕστερον ἔλαβε παρὰ Πομπηΐου, προέσθαι Κικέρωνα, φίλον ὄντα καὶ πλεῖστα δὴ πεπολιτευμένον ὑπὲρ αὐτοῦ. κινδυνεύοντι γὰρ αὐτῷ καὶ δεομένῳ βοηθείας οὐδὲ εἰς ὄψιν προῆλθεν, ἀλλὰ τοῖς ἥκουσιν ἀποκλείσας τὴν αὔλειον ἑτέραις θύραις ᾤχετο ἀπιών. Κικέρων δὲ φοβηθεὶς τὴν κρίσιν ὑπεξῆλθε τῆς Ῥώμης.

XLVI

Onu her yönden Aleksandros ile karşılaştıran ve ona benze­tenlerin iddia ettiğine göre, o zamanlar otuz dört yaşından daha genç bir yaştaydı, gerçekte ise kırk yaşına girmişti. Eğer hayatı, Aleksandros’un şansına sahip olduğu süre zar­fında son bulsaydı, mutlu olurdu. Fakat zaman ona talihli olaylar haricinde haset dolu ve dermansız (2) belalar da getirdi. Kentteki meşru hakkı olan şeylerden elde ettiği bu gücü başkalarının yararına adaletsizce kullanıyordu, ne ka­dar onların itibarını arttırıyorsa o kadar kendisinin ününü azaltıyordu; bu şekilde gücünün kudreti ve azametinde kay­bolduğunu fark etmedi. Nasıl ki bir kentin en güçlü kısımları ve toprakları düşmanları tarafından alındığında onların gücü bunlara eklenirse, Caesar da Pompei­us’un gücü aracılığıyla kentte yükseldikten sonra, onun sayesinde diğerlerinden daha güçlü olarak onu devirdi ve yerle bir etti. Bu şu şekilde oldu. (3) Senatus, Pompeius tarafından hakarete uğradığı için Asya’dan dönen Lucullus’u derhal ihtişamlı bir şekilde karşıladı ve henüz gelen Pompei­us’un ününü kırmak içi onu daha da güçlü bir şekilde politika yapmaya teşvik etti. Esa­sen Lucullus şimdi isteksizdi ve enerjisi sönüktü, kendini boş zamanın zevkine ve servetinin tadını çıkarmaya vermişti, fakat Pompeius’a karşı hemen harekete geçti ve onun kal­dırdığı ve muhafaza ettiği düzenlemeler hakkında ısrarla onunla uğraştı ve (4) Cato’nun da desteklemesiyle Senatus’ta daha çok şey elde etti. Pompei­us başarısızlığa uğrayıp da zor du­ruma düşünce tribunus plebis’lere sığınmaya ve gençlere yanaşmaya mecbur kaldı. Onlardan en gaddar ve en küstahı Clodius onu kabul etti ve halka bağımlı kıldı, onuruna yakışmadığı halde forum’da dönüp dururken alıp yanında dolaştırarak, menfaati uğruna ve halka yalakalık yapmak için ilan edilen ve önerilen şey­lerin (5) kalıcı olmasında onu kullandı, ayrıca da sanki onu rezil etmemiş de, tersine ona iyilik yapmış gibi, Pompeius’tan ödül olarak, onun için büyük politik hizmetlerde bulunmuş olan Cicero’dan feragat etmesini talep etmiş ve daha sonra bu isteğine ulaşmıştı. Zira (Cicero) tehlikedeyken ve ondan yardım istediğinde, (Pompeius) ona bakmamış, tersine gelenlere kapısını kapamış ve diğer kapılardan çıkıp gitmişti. Cicero da karardan korktuğu için Roma’yı terk etmişti.

XLVII

Τότε δὲ Καῖσαρ ἐλθὼν ἀπὸ στρατείας ἥψατο πολιτεύματος ὃ πλείστην μὲν αὐτῷ χάριν ἐν τῷ παρόντι καὶ δύναμιν εἰσαῦθις ἤνεγκε, μέγιστα δὲ Πομπήϊον ἔβλαψε καὶ τὴν πόλιν. ὑπατείαν μὲν γὰρ μετῄει πρώτην· ὁρῶν δὲ ὅτι Κράσσου πρὸς Πομπήϊον διαφερομένου θατέρῳ προσ­θέμενος ἐχθρῷ χρήσεται τῷ ἑτέρῳ, τρέπεται πρὸς διαλλαγὰς ἀμφοῖν, πρᾶγμα καλὸν μὲν ἄλλως καὶ πολιτικόν, αἰτίᾳ δὲ φαύλῃ καὶ μετὰ (2) δεινότητος ὑπ᾽ ἐκείνου συντεθὲν ἐπιβούλως. ἡ γὰρ ὥσπερ ἐν σκάφει τὰς ἀποκλίσεις ἐπανισοῦσα τῆς πόλεως ἰσχὺς εἰς ἓν συνελθοῦσα καὶ γενομένη μία τὴν πάντα πράγματα καταστασιάσασαν καὶ καταβα­λοῦσαν ἀνανταγώνιστον ῥοπὴν ἐποίησεν. ὁ γοῦν Κάτων τοὺς λέγον­τας ὑπὸ τῆς ὕστερον γενομένης πρὸς Καίσαρα Πομπηΐῳ διαφορᾶς ἀνατραπῆναι τὴν πόλιν ἁμαρτάνειν ἔλεγεν αἰτιωμένους (3) τὸ τελευταῖον· οὐ γὰρ τὴν στάσιν οὐδὲ τὴν ἔχθραν, ἀλλὰ τὴν σύστασιν καὶ τὴν ὁμόνοιαν αὐτῶν τῇ πόλει κακὸν πρῶτον γενέσθαι καὶ μέγιστον. ᾑρέθη μὲν γὰρ ὕπατος Καῖσαρ· εὐθὺς δὲ θεραπεύων τὸν ἄπορον καὶ πένητα κατοικίας πόλεων καὶ νομὰς ἀγρῶν ἔγραφεν, ἐκβαίνων τὸ τῆς ἀρχῆς ἀξίωμα καὶ τρόπον τινὰ δημαρχίαν (4) τὴν ὑπατείαν καθιστάς. ἐναντιουμένου δὲ τοῦ συνάρχοντος αὐτῷ Βύβλου, καὶ Κάτωνος ἐρρωμενέστατα τῷ Βύβλῳ παρεσκευασμένου βοηθεῖν, προαγαγὼν ὁ Καῖσαρ ἐπὶ τοῦ βήματος Πομπήϊον ἐμφανῆ καὶ προσ­αγο­ρεύ­σας ἠρώτησεν εἰ τοὺς νόμους ἐπαινοίη· τοῦ δὲ συμφήσαντος, “Οὐκοῦν,” εἶπεν, “ἄν τις τοὺς νόμους βιάζηται, εἰς τὸν (5) δῆμον ἀφίξῃ βοηθῶν; “Πάνυ μὲν οὖν,” ἔφη ὁ Πομπήϊος, “ἀφίξομαι, πρὸς τοὺς ἀπει­λοῦντας τὰ ξίφη μετὰ ξίφους καὶ θυρεὸν κομίζων.” τούτου Πομπήϊος οὐδὲν οὔτε εἰπεῖν οὔτε ποιῆσαι μέχρι τῆς ἡμέρας ἐκείνης φορτικώτερον ἔδοξεν, ὥστε καὶ τοὺς φίλους ἀπολογεῖσθαι φάσκοντας ἐκ φυγεῖν αὐτὸν ἐπὶ καιροῦ τὸ ῥῆμα. τοῖς μέντοι μετὰ ταῦτα πραττομένοις φανερὸς ἦν ἤδη παντά πασιν ἑαυτὸν τῷ Καίσαρι χρήσασθαι (6) παραδεδωκώς. Ἰουλίαν γὰρ τὴν Καίσαρος θυγατέρα, Καιπίωνι καθ­ωμολογημένην καὶ γαμεῖσθαι μέλλουσαν ὀλίγων ἡμερῶν, οὐδενὸς ἂν προσδοκήσαντος ἔγημε Πομπήϊος, μείλιγμα Καιπίωνι τῆς ὀργῆς τὴν ἑαυτοῦ θυγατέρα καταινέσας, Φαύστῳ τῷ παιδὶ Σύλλα πρότερον ἐγγεγυημένην. αὐτὸς δὲ Καῖσαρ ἔγημε Καλπουρνίαν τὴν Πείσωνος.

XLVII

O sıra Caesar seferden döndü ve hali hazırda ona fayda sağlayan, gelecekte de güç getirecek, fakat Pompeius ve kente çok zarar verecek olan politik hayata girdi. Zira ilk consul’lüğüne başvurdu; Crassus, Pom­peius ile kavgalı olduğu için, kendisinin, birinin tarafını tuttuğunda diğerine düşman muamelesi yapmış olacağını görerek her ikisini uz­laşmaya yöneltti, fakat bu güzel ve politik olay aslında onun tarafından kurnazca kötü niyet ve (2) çok korkunç bir düşünceyle düzenlen­mişti. Zira kentin eğilimlerini bir gemide gibi tasviye eden, tek bir noktada toplayan ve tek olan bu güç, her şeyi ezen ve yere fırlatan karşı konulmaz bir etki yarattı. Bunun üzerine Cato, Caesar ile Pompe­i­us arasında sonradan olacak bir anlaşmazlığın devlete zarar vereceğini söyleyen­lerin ve (3) en son olayı suçlayanların yanıldığını; onla­rın ne kavgasının, ne de düşmanlığının değil, tersine bir araya gelmeleri­nin ve anlaşmaya varmalarının kent için ilk ve en büyük talihsizlik olacağını söyledi. Fakat Caesar consul seçildi; fakir fukarayı kazan­mak için de derhal kentlerin katoikia ihtiyaçlarını ve tarlaların dağıtı­mını düzenledi, bu­nunla görevinin ilkelerini ve karakterini aşarak (4) consul’lüğü tribunus plebis’liğe çevirdi. Onunla bir­likte consul olan Bibulus karşı çıkınca ve Cato da Bibulus’u güçlü bir şekilde desteklemeye koyulunca, Caesar gözler önündeki Pompeius’u kürsüye çıkardı ve adıyla hitap ede­rek, yasaları tasvip edip etmediğini sordu; O da olumla­yınca, “eğer birisi yasaları baskı altında tutsa (5) halka yardıma gelecek misin?” dedi. Pompeius da “elbette gelece­ğim, hem de kılıçlarla tehdit edenlere karşı yanımda kılıç ve kalkan getirerek” diye cevap verdi. Pompeius o güne kadar bundan daha kaba bir şeyi ne söylemeye ne de yapmaya karar vermişti, öyle ki dostları onu müdafaa etmek için, onun bu sözü boş bir anında kaçırdığını açıkladılar. Fakat bunlardan sonra olanlardan, onun her hususta Caesar’a ta­mamen onay vermesinin (6) gerekli olduğu anlaşılır. Zira Pompei­us, hiç kimse bunu ummasa da, daha önce Caepio ile nişanlı olan ve birkaç gün içinde evlenmek üzere olan Caesar’ın kızı Iulia ile evlenmiştir, Caepio’nun öfkesini ya­tıştırmak için de, daha önce Sulla’ın oğlu Faustus ile nişanlı olan kendi kızını ona vermiştir. Caesar da Piso’nun kızı Calpurnia ile evlenmiştir.

XLVIII

Ἐκ δὲ τούτου Πομπήϊος ἐμπλήσας στρατιωτῶν τὴν πόλιν ἅπαντα τὰ πράγ­ματα βίᾳ κατεῖχε. Βύβλῳ τε γὰρ εἰς ἀγορὰν τῷ ὑπάτῳ κατιόντι μετὰ Λευκόλλου καὶ Κάτωνος ἄφνω προσπεσόντες κατέκλασαν τὰς ῥάβδους, αὐτοῦ δέ τις κοπρίων κόφινον ἐκ κεφαλῆς τοῦ Βύβλου κατεσκέδασε, δύο δὲ δήμαρχοι τῶν συμπροπεμπόντων (2) ἐτρώθη­σαν. οὕτω δὲ τῶν ἐνιστα­μένων τὴν ἀγορὰν ἐρημώσαντες ἐπεκύρωσαν τὸν περὶ τῆς διανομῆς τῶν χωρίων νόμον· ᾧ δελεασθεὶς ὁ δῆμος εἰς πᾶσαν ἤδη τιθασὸς αὐτοῖς ἐγεγόνει καὶ κατάντης πρᾶξιν, οὐδὲν πολυπραγμονῶν, ἀλλ᾽ ἐπιφέρων σιωπῇ τοῖς γραφομένοις τὴν ψῆφον. (3) ἐκυρώθησαν οὖν Πομπηΐῳ μὲν αἱ διατάξεις ὑπὲρ ὧν Λεύκολλος ἤριζε, Καίσαρι δὲ τὴν ἐντὸς Ἄλπεων καὶ τὴν ἐκτὸς ἔχειν Γαλατίαν καὶ Ἰλλυριοὺς εἰς πενταετίαν καὶ τέσσαρα τάγματα τέλεια στρατιω­τῶν, ὑπάτους δὲ εἰς τὸ μέλλον εἶναι Πείσωνα τὸν Καίσαρος πενθερὸν καὶ Γαβίνιον, ἄνδρα τῶν Πομπηΐου κολάκων ὑπερ­φυέσ­τατον. (4) Πραττο­μένων δὲ τούτων Βύβλος μὲν εἰς τὴν οἰκίαν κατακλεισάμενος ὀκτὼ μηνῶν οὐ προῆλθεν ὑπατεύων, ἀλλ᾽ ἐξ­έπεμπε διαγράμματα βλασφη­μίας ἀμφοῖν ἔχοντα καὶ κατη­γορίας, Κάτων δὲ ὥσπερ ἐπίπνους καὶ φοιβόληπ­τος ἐν τῇ βουλῇ τὰ μέλ­λοντα τῇ πόλει καὶ τῷ Πομπηΐῳ προηγόρευε, Λεύκολλος δὲ ἀπ­ειπὼν ἡσυχίαν ἦγεν ὡς οὐκέτι πρὸς πολιτείαν ὡραῖος· ὅτε δὴ καὶ Πομπήϊος ἔφη, γέροντι τὸ τρυφᾶν ἀωρότερον εἶναι (5) τοῦ πολι­τεύεσθαι. ταχὺ μέντοι καὶ αὐτὸς ἐμαλάσ­σετο τῷ τῆς κόρης ἔρωτι καὶ προσεῖχεν ἐκείνῃ τὰ πολλὰ καὶ συνδιημέ­ρευεν ἐν ἀγροῖς καὶ κήποις, ἠμέλει δὲ τῶν κατ᾽ ἀγορὰν πραττομένων, ὥστε καὶ Κλώδιον αὐτοῦ καταφρονῆσαι δημαρχοῦντα τότε καὶ θρασυ­τάτων ἅψασθαι (6) πραγμάτων. ἐπεὶ γὰρ ἐξέβαλε Κικέρωνα, καὶ Κάτωνα προφάσει στρατηγίας εἰς Κύπρον ἀπέ πεμψε, Καίσαρος εἰς Γαλατίαν ἐξεληλακότος, αὐτῷ δὲ προσέχοντα τὸν δῆμον ἑώρα πάντα πράττοντι καὶ πολιτευομένῳ πρὸς χάριν, εὐθὺς ἐπεχείρει τῶν Πομ­πηΐου διατάξεων ἐνίας ἀναιρεῖν, καὶ Τιγράνην τὸν αἰχμάλωτον ἀφαρπάσας εἶχε σὺν αὑτῷ, καὶ τοῖς φίλοις δίκας ἐπῆγε, πεῖραν ἐν ἐκείνοις τῆς Πομπηΐου λαμβάνων δυνάμεως. (7) τέλος δέ, προελθόντος αὐτοῦ πρός τινα δίκην, ἔχων ὑφ᾽ αὑτῷ πλῆθος ἀνθρώπων ἀσελγείας καὶ ὀλιγωρίας μεστὸν αὐτὸς μὲν εἰς ἐπιφανῆ τόπον καταστὰς ἐρωτή­ματα τοιαῦτα προὔβαλλε· “Τίς ἐστιν αὐτοκράτωρ ἀκόλαστος; τίς ἀνὴρ ἄνδρα ζητεῖ; τίς ἑνὶ δακτύλῳ κνᾶται τὴν κεφαλήν;” οἱ δέ, ὥσπερ χορὸς εἰς ἀμοιβαῖα συγκεκροτημένος, ἐκείνου τὴν τήβεννον ἀνασείοντος ἐφ᾽ ἑκάστῳ μέγα βοῶντες ἀπεκρίναντο· “Πομπήϊος.”

XLVIII

Bundan dolayı Pompeius kenti tamamen askerleriyle doldurdu ve olayların üstesinden zorla geldi. Zira aniden, Lucullus ve Cato ile birlikte forum’a gelen consul Bibulus’un üzerine atıldılar ve asalarını kırdılar, hatta biri Bibulus’un başından gübre dolu kovayı boşalttı, ona eşlik edenlerden iki tribunus plebis de (2) yaralandı. Bu şekilde forum’u muhalefet edenlerden temizledikten sonra arazilerin dağıtılması hakkındaki yasayı onayladılar. Böylelikle cezbedilen halk artık her şey için onlara boyun eğip meyilli duruma gelerek olayı hiç araştırmadan, teklif edilenlere sessizce oy verdi. (3) Böylece Lucullus’un Pompei­us’la üzerinde tartıştığı düzenlemeler, Caesar’ın beş yıllığına Alplerin bu tarafında ve diğer tarafında kalan Galya ve Illyria’yı ve dört tam donanımlı lejyon alması; Caesar’ın kayınpederi Piso ve Pompei­us’­un yaltakçılarının en önde gelen kişisi olan Gabinius’un gelecek yıl için consul olmaları karara bağlandı. (4) Bu olaylar olurken Bibulus evine kapandı ve hala consul olduğu sekiz ay zarfında ortaya çıkmadı, tersine her ikisi için de (Caesar ve Pompeius) hakaret ve suçlamalar içeren kararnameler gönderdi, Cato ise vahiy almış ve esinlenmiş biri gibi Senatus’ta kente ve Pompeius’a ilişkin gelecekte olacakları söyledi, bu arada Lucullus ise, artık politika yapmaya elverişli yaşta olmadığını anlayarak sessiz kaldı; o zaman da Pompeius, yaşlı biri için zevki sefa içinde yaşamanın politika yapmaktan (5) daha uygunsuz olacağını söyledi. Bununla birlikte kendisi de genç eşinin aşkıyla çabucak yumuşadı ve ona pek çok şey vakfetti, gününü tarlalarda ve bahçelerde onunla geçirdi, forum’da yapılanları bile öyle bir boşladı ki, o zamanlar tribunus plebis olan Clodius onu aşağılıyordu ve çok cüratkar (6) işlerle uğraşıyordu. Zira Cicero’yu kentten sürdükten ve Cato’yu da praetor’luk bahanesiyle Kıbrıs’a gönderdikten, Caesar da Galya’ya doğru yola çıktıktan sonra, yaranmak için her şeyi yapan ve yönetime katılan kendisine eğimli halkı görünce derhal Pompeius’un düzenlemelerinden bazılarını kaldırmaya girişti; esir alınan Tigra­nes’i kaçırarak yanına aldı ve Pompeius’un onlar üzerindeki gücünü denemek için, dostlarına karşı dava açtı. (7) Sonunda o (Pompeius) bir mahkeme duruşmasına gelince, (Clodius) kendisinin hizmetinde olan arsız ve çapulcu insan yığınını yanına alarak görünen bir yere dikildi ve şu soruları yöneltti: “Kontrolden çıkmış imparator kimdir? Hangi adam bir erkek arıyor? Kim bir parmağıyla başını kaşıyor?” Oradakiler de, Clodius her togasını açtığında, karşılıklı atışan bir koro gibi, her soruya bağırarak “Pompeius” diye cevap verdiler.

XLIX

Ἠνία μὲν οὖν καὶ ταῦτα Πομπήϊον ἀήθη τοῦ κακῶς ἀκούειν ὄντα καὶ μάχης τοιαύτης ἄπειρον· ἤχθετο δὲ μᾶλλον αἰσθανόμενος τὴν βουλὴν ἐπι­χαί­ρουσαν αὐτῷ προπηλα­κιζομένῳ καὶ (2) διδόντι δίκην τῆς Κικέ­ρωνος προ­δοσίας. ἐπεὶ δὲ καὶ πληγὰς ἐν ἀγορᾷ μέχρι τραυμάτων συνέβη γενέσθαι, καὶ Κλωδίου τις οἰκέτης παραδυόμενος ἐν ὄχλῳ διὰ τῶν περι­εστώτων πρὸς τὸν Πομπήϊον ἠλέγχθη ξίφος ἔχειν, ταῦτα ποιούμενος πρό­φασιν, ἄλλως δὲ τοῦ Κλωδίου τὴν ἀσέλγειαν καὶ τὰς βλασφημίας δεδιώς, οὐκέτι προῆλθεν εἰς ἀγορὰν ὅσον ἐκεῖνος ἦρχε χρόνον, ἀλλ᾽ οἰκου­ρῶν δι­ετέλει καὶ σκεπτόμενος μετὰ τῶν φίλων ὅπως ἂν ἐξακέσαιτο τῆς βουλῆς καὶ τῶν ἀρίστων τὴν πρὸς (3) αὐτὸν ὀργήν. Κουλλέωνι μὲν οὖν κελεύ­οντι τὴν Ἰουλίαν ἀφεῖναι καὶ μεταβαλέσθαι πρὸς τὴν σύγ­κλητον ἀπὸ τῆς Καίσαρος φιλίας οὐ προσέσχε, τοῖς δὲ Κικέρωνα κατ­αγαγεῖν ἀξιοῦσιν, ἄνδρα καὶ Κλωδίῳ πολεμιώτατον καὶ τῇ βουλῇ προσ­φιλέστατον, ἐπείσθη· καὶ προαγαγὼν τὸν ἀδελφὸν αὐτοῦ δεόμενον σὺν χειρὶ πολλῇ, τραυμάτων ἐν ἀγορᾷ γενομένων καί τινων ἀναιρεθέντων (4), ἐκράτησε τοῦ Κλωδίου. καὶ νόμῳ κατελθὼν ὁ Κικέρων τήν τε βουλὴν εὐθὺς τῷ Πομπηΐῳ διήλλαττε, καὶ τῷ σιτικῷ νόμῳ συνηγορῶν τρόπῳ τινὶ πάλιν γῆς καὶ θαλάττης, ὅσην ἐκέκτηντο Ῥωμαῖοι, κύριον ἐποίει Πομπήϊον. ἐπ᾽ αὐτῷ γὰρ ἐγίνοντο λιμένες, ἐμπόρια, καρπῶν διαθέσεις, ἑνὶ λόγῳ, τὰ τῶν πλεόντων πράγματα, τὰ τῶν (5) γεωρ­γούντων. Κλώδιος δὲ ᾐτιᾶτο μὴ γεγράφθαι τὸν νόμον διὰ τὴν σιτοδείαν, ἀλλ᾽ ὅπως ὁ νόμος γραφείη γεγονέναι τὴν σιτοδείαν, ὥσπερ ἐκ λιποθυμίας αὐτοῦ μαραινομένην τὴν δύναμιν ἀρχῇ νέᾳ πάλιν ἀναζω­πυροῦντος καὶ ἀναλαμ­βάνοντος. ἕτεροι δὲ τοῦ ὑπάτου Σπινθῆρος ἀποφαίνουσι τοῦτο σόφισμα, κατακλεί­σαντος εἰς ἀρχὴν μείζονα Πομπήϊον, ὅπως αὐτὸς ἐκπεμφθῇ (6) Πτολεμαίῳ τῷ βασιλεῖ βοηθῶν. οὐ μὴν ἀλλὰ καὶ Κανίδιος εἰσήνεγκε δημαρχῶν νόμον, ἄνευ στρατιᾶς Πομπήϊον ἔχοντα ῥαβδούχους δύο διαλλάττειν Ἀλεξαν­δρεῦσι τὸν βασι­λέα. καὶ Πομπήϊος μὲν ἐδόκει τῷ νόμῳ μὴ δυσχεραίνειν, ἡ δὲ σύγκλητος ἐξέβαλεν, εὐπρεπῶς σκηψαμένη δεδιέναι περὶ τἀνδρός. ἦν δὲ γράμμασιν ἐντυχεῖν διερριμμένοις κατ᾽ ἀγορὰν καὶ παρὰ τὸ βουλευτήριον ὡς δὴ Πτολεμαίου δεομένου Πομπήϊον αὐτῷ στρατηγὸν ἀντὶ τοῦ Σπινθῆρος δοθῆναι. (7) Τιμαγένης δὲ καὶ ἄλλως τὸν Πτολεμαῖον οὐκ οὔσης ἀνάγ­κης ἀπελθεῖν φησι, καὶ καταλιπεῖν Αἴγυπτον ὑπὸ Θεοφάνους πεισθέντα πράττοντος Πομπηΐῳ χρηματισμοὺς καὶ στρατηγίας καινῆς ὑπόθεσιν. ἀλλὰ τοῦτο μὲν οὐχ οὕτως ἡ Θεοφάνους μοχθηρία πιθανὸν ὡς ἄπιστον ἡ Πομπηΐου ποιεῖ φύσις, οὐκ ἔχουσα κακόηθες οὐδ᾽ ἀνελεύθερον οὕτω τὸ φιλότιμον.

XLIX

Bunlar, kötü bir şey işitmeye alışkın olmayan ve böylesi bir savaş konusunda acemi olan Pompeius’un canını sıktı. Fakat Senatus’un, ona hakaret edilmesinden ve Cicero’nun ihanetinin cezasının da ona (2) yüklenmesinden memnunluk duyduğunu hissedince daha çok üzüldü. Forum’daki kavgalar yaralanmalara kadar varınca ve Clodius’un bir kölesinin kalabalığın içinde elinde kılıçla etrafındakileri yararak Pompeius’a yaklaştığı keşfedilince, bunları bahane yaparak, ama esasen Clo­dius’un taşkınlığın­dan ve iftiralarından korktuğu için, onun hakimiyet sürdüğü süre boyunca bir daha forum’a gelmedi, evde kalıp bekledi, dostları aracılığıyla Sena­tus’­un ve aristokratların kendisine karşı duydukları (3) öfkeyi nasıl yatış­tı­rabi­lece­ğini soruşturdu. Iulia’dan boşanmasını ve Cae­sar’ın dostlu­ğundan vazgeçip Senatus tarafına geçmesini öğütleyen Culleo’ya kulak asmadı, ama Clodius’un en azılı düşmanı, Senatus­’un ise en sevdiği kişi olan Cicero’nun geri dönmesini talep edenlere ikna oldu. Kardeşinin ricası üzerine de güçlü bir grupla ona eşlik etti, forum’da pek çok yaralanma­lar olduk­tan ve bazıları da öldükten sonra (4) Clodius’u yendi. Alı­nan karar uyarınca Cicero geri geldi ve derhal Senatus’u Pompeius ile uzlaştırdı, tahıl ihtiyacının giderilmesine yönelik teklifi de destekleye­rek Pompe­ius’u yeniden, Romalıların elde etmiş oldukları tüm karalar ve deniz üzerinde yetkili kıldı. Zira limanlar, emporiai, ürünlerin kullanımı, yani tek kelime ile denizciliğe ve (5) tarıma ilişkin olaylar ona bağlı oluyordu. Fakat Clodius, söz konusu yasanın tahıl kıtlığından dolayı çıkarılmadığı, tersine tahıl sıkıntısı olmasının, yasa çıkarılabilsin ve bu suretle iktidarsızlığından dolayı kaybolan gücünü bu yeni ya­sayla ye­niden alevlendirebilsin ve yeniden kazanabilsin diye düzenlen­diği yö­nünde suçlamada bulundu. Diğerleri ise bunu, kral Ptolema­ios’a yardım edecek kişi olarak kendisi gönderilsin diye (6), Pompe­ius’u daha büyük bir göreve bağlayan consul Spinther’in bir hilesi ola­rak gösterdiler. Bununla beraber Caninus tribunus plebis iken, Pompe­ius’un ordusuz bir şekilde, iki lictor’a sahip olarak İskenderiyelilerle kralı uzlaştırmasını içeren yasa teklifini öne sürdü. Pompe­ius da bu teklife memnun olmamış gözükmez, fakat Senatus kabul edilebilir bir şekilde bu adam için endişelendiğini bahane ederek bunu reddetti. Fo­rum’da ve mecliste dağıtılmış, sözde Ptolemai­os’un, kendisine komutan olarak Spinther yerine Pompeius’un verilmesini istediğini içeren yazı­lara rastlanı­yordu. (7) Timagenes ise farklı olarak, Ptolemaios’un herhangi bir zorunluluk olmadan ayrıldığını ve Pompeius’a zengin­leşme ve yeni bir komutanlık fırsatı sağlamak iste­yen Theophanes tara­fından ikna edilerek Mısır’ı terk ettiğini söyler. Fakat Pompeius’un ne hilekarlık, ne de aşağılık içermeyen, keza onurseverliğe sahip karakte­rinin bunu güvenilmez yapması kadar Theopha­nes’in kötülüğü de bu şekilde inandırıcı yapmaz.

L

Ἐπισταθεὶς δὲ τῇ περὶ τὸ σιτικὸν οἰκονομίᾳ καὶ πραγματείᾳ, πολλαχοῦ μὲν ἀπέστειλε πρεσβευτὰς καὶ φίλους, αὐτὸς δὲ πλεύσας εἰς Σικελίαν καὶ Σαρδόνα καὶ Λιβύην ἤθροιζε σῖτον. ἀνάγεσθαι δὲ μέλλων πνεύματος με­γά­λου κατὰ θάλατ ταν ὄντος καὶ τῶν κυβερνητῶν ὀκνούντων, πρῶτος ἐμ­βὰς καὶ κελεύσας τὴν ἄγκυραν αἴρειν ἀνεβόησε· (2) “Πλεῖν ἀνάγκη, ζῆν οὐκ ἀνάγκη.”τοιαύτῃ δὲ τόλμῃ καὶ προθυμίᾳ χρώμενος μετὰ τύχης ἀγαθῆς ἐνέπλησε σίτου τὰ ἐμπόρια καὶ πλοίων τὴν θάλασσαν, ὥστε καὶ τοῖς ἐκτὸς ἀνθρώποις ἐπαρκέσαι τὴν περιουσίαν ἐκείνης τῆς παρασκευῆς, καὶ γενέσθαι καθάπερ ἐκ πηγῆς ἄφθονον ἀπορροὴν εἰς πάντας.

L

Tahıl ihtiyacına yönelik düzenleme ve tedarikleme işlerini üstlendikten sonra her yere legatus’larını ve dostlarını yolladı, kendisi de Sicilya, Sardinya ve Libya’ya yelken açıp tahıl topladı. Denize açılmak istediğinde, denizde büyük bir fırtına vardı ve dümenciler de bundan çekiniyordu, bunun üzerine ilk kişi olarak (gemiye) çıktı ve demir almalarını em­rederek, şöyle bağırdı: (2) “denize açılmak zorunludur, ama yaşamak zorunlu değil”. Böylesi bir cesaretle ve gayretle davranarak, iyi talihin de yardımıyla empo­ria’ları tahıl, denizleri de gemilerle doldurdu, öyle ki aldığı tedbirlerin çokluğu, sanki bir kaynaktan herkesin üzerine bereketli bir nehir akıyormuş gibi, (İtalya’nın) dışındaki insanlara bile yetti.

LI

Ἐν τούτῳ δὲ τῷ χρόνῳ μέγαν ἦραν οἱ Κελτικοὶ πόλεμοι Καίσαρα· καὶ δοκῶν πορρωτάτω τῆς Ῥώμης ἀπεῖναι καὶ συνηρτῆσθαι Βέλγαις καὶ Σουήβοις καὶ Βρεττανοῖς, ἐλάνθανεν ὑπὸ δεινότητος ἐν μέσῳ τῷ δήμῳ καὶ τοῖς κυριωτάτοις πράγμασι καταπολιτευόμενος τὸν Πομ­πήϊον. (2) αὐτὸς μὲν γὰρ ὡς σῶμα τὴν στρατιωτικὴν δύναμιν περ­ικείμενος, οὐκ ἐπὶ τοὺς βαρβάρους, ἀλλ᾽ ὥσπερ ἐν θήραις καὶ κυνη­γε­σίοις τοῖς πρὸς ἐκεί νους ἀγῶσι γυμνάζων, διεπόνει, καὶ κατ­εσκεύ­αζεν ἄμαχον καὶ φοβεράν, χρυσὸν δὲ καὶ ἄργυρον καὶ τἆλλα λάφυρα καὶ τὸν ἄλλον πλοῦτον τὸν ἐκ πολέμων τοσούτων περιγινό­μενον εἰς τὴν Ῥώμην ἀποστέλλων, καὶ δια­πει­ρῶν ταῖς δωροδοκίαις καὶ συγχορηγῶν ἀγορανόμοις καὶ στρατηγοῖς καὶ ὑπάτοις καὶ γυναιξὶν αὐτῶν, ᾠκειοῦτο πολλούς· (3) ὥστε ὑπερβα­λόντος αὐτοῦ τὰς Ἄλπεις καὶ διαχειμάζοντος ἐν Λούκῃ, τῶν μὲν ἄλλων ἀνδρῶν καὶ γυναικῶν ἁμιλλωμένων καὶ φερομένων πολὺ πλῆθος γενέσθαι, συγκλητικοὺς δὲ διακοσίους, ἐν οἷς καὶ Πομπήϊος ἦν καὶ Κράσσος, ἀνθυ­πά­των δὲ καὶ στρατηγῶν ἑκατὸν εἴκοσι ῥάβδους ἐπὶ (4) ταῖς Καίσαρος θύραις ὀφθῆναι. τοὺς μὲν οὖν ἄλλους ἅπαντας ἐμπλήσας ἐλπίδων καὶ χρημάτων ἀπέστελλε, Κράσσῳ δὲ καὶ Πομπηΐῳ πρὸς αὐτὸν ἐγένοντο συνθῆκαι, μετιέναι μὲν ὑπατείας ἐκείνους καὶ Καίσαρα συλλαμβάνειν αὐτοῖς, πέμποντα τῶν στρατιωτῶν συχνοὺς ἐπὶ τὴν ψῆφον, ἐπὰν δὲ αἱρεθῶσι τάχιστα, πράττειν μὲν ἑαυτοῖς ἐπαρχιῶν καὶ στρατοπέδων ἡγεμονίας, Καίσαρι δὲ τὰς (5) οὔσας βεβαιοῦν εἰς ἄλλην πενταετίαν. ἐπὶ τούτοις ἐξεν­εχθεῖσιν εἰς τοὺς πολλοὺς χαλεπῶς ἔφερον οἱ πρῶτοι· καὶ Μαρκελ­λῖνος ἐν τῷ δήμῳ καταστὰς ἀμφοῖν ἐναντίον ἠρώτησεν εἰ μετίασιν ὑπατείαν. καὶ τῶν πολλῶν ἀποκρίνασθαι κελευόντων, πρῶτος Πομπήϊος εἶπεν ὡς τάχα μὲν ἂν μετέλθοι, τάχα δὲ οὐκ ἂν μετέλθοι· Κράσσος δὲ πολιτικώτερον· οὕτω γὰρ ἔφη πράξειν ὁποτέρως (6) ἂν οἴηται τῷ κοινῷ συνοίσειν. ἐπιφυομένου δὲ Πομπηΐῳ Μαρκελλίνου καὶ σφοδρῶς λέγειν δο­κοῦντος, ὁ Πομπήϊος ἔφη πάντων ἀδικώτατον εἶναι τὸν Μαρκελλῖνον, ὃς χάριν οὐκ ἔχει λόγοις μὲν ἐξ ἀφώνου δι᾽ αὐτόν, ἐμετικὸς δὲ ἐκ πεινατικοῦ γενόμενος.

LI

Bu süre zarfında büyük Caesar’a karşı Galya Savaşı patlak verdi; o da mümkün mertebe Roma’dan uzaklaştı ve Belgalar, Suebler ve Bri­tanlarla savaşa girişti, fakat korkunç zekası sayesinde halk ve çok önemli olaylar arasında hissettirmeden Pompeius’u safdışı bıraktı. (2) Aynı zamanda ken­disi de savaş gücüne bir vücut gibi davranarak sa­vaşlarda barbarlara karşı değil de, sanki avda ya da vahşi hayvan taki­binde talim yapıyor­muş gibi savaşıyordu ve böylece savaş gücünü ye­nilemez ve korkunç yapıyordu, Roma’ya da altın, gümüşle başka ganimetler ve böylesi savaşlardan ele geçen daha başka servetleri gön­dererek rüşvetçiliğe kalkışıyor ve de aedilis, praetor ve consul’lerle onların eşlerine hediye­ler sunarak pek çoklarını taraftarı yapıyordu. (3) Bundan dolayı Alpleri aştıktan sonra kışı Luca’da geçirirken, diğer erkek ve kadın­lar yarış halinde ona koştuğu ve yanına git­tiği için büyük bir kalabalık oluştu, aralarında Pompeius ve Crassus’un da bulunduğu iki yüz senatör ile consul ve komutanların yüz yirmi lictor’u da Cae­sar’ın (4) kapıları önünde görüldü. Diğer herkesi de umutlar ve mal mülkle doldurup yolcu etti. Crassus ve Pompeius ile onun arasında ise, onların (Pompeius-Crassus) consul’lüğe başvurma­ları, Caesar’ın da, hızlı bir şekilde seçilmeleri için, askerlerinden birço­ğunu seçime gön­dererek onlara yardım etmesi, kendilerine eyaletler ve ordular üze­rinde yetki verilmesi, Caesar’a ise sahip olduğu şeyler için (5) beş yıl daha güvence verilmesi hususlarında ittifak yapıldı. Pek çokları için onaylanabilir olan bu antlaşmalara soylular çok sinirlendi­ler. Marcelli­nus da halkın önüne çıkıp her ikisine karşılıklı olarak consul’lüğe başvurup başvurmayacaklarını sordu. Pek çok kişi de ce­vap verilme­sini buyurunca ilk olarak Pompeius, belki başvuracağını, belki de baş­vur­ma­yaca­ğını söyledi. Crassus ise, daha politik bir şekilde cevap vere­rek, kamu yararına faydalı olacağını düşünürse (6) ikisin­den birini yapacağını söyledi. Daha sonra Marcellinus, Pompeius’un karşısına çıkıp da öfkeli bir şekilde konuşmaya karar verince, Pompeius, kendisi sayesinde sessizlikten dile geldiği ve aç birinden sık sık kusmak zorunda kalan bir adama dönüştüğü halde kendisine teşekkür etmeyen Marcellinus’un dünyanın en adaletsiz insanı olduğunu söyledi.

LII

Οὐ μὴν ἀλλὰ τῶν ἄλλων ἀποστάντων τοῦ παραγγέλλειν ὑπατείαν, Λεύκιον Δομέτιον Κάτων ἔπεισε καὶ παρεθάρ­ρυνε μὴ ἀπειπεῖν· οὐ γὰρ ὑπὲρ ἀρχῆς, ἀλλ᾽ ὑπὲρ ἐλευθερίας εἶναι τὸν ἀγῶνα πρὸς τοὺς τυράννους. οἱ δὲ περὶ τὸν Πομπήϊον φοβηθέντες τὸν τόνον τοῦ Κάτωνος, μὴ τὴν βουλὴν ἔχων ἅπασαν ἀποσπάσῃ καὶ μεταβάλῃ τοῦ δήμου τὸ ὑγιαῖνον, οὐκ εἴασαν εἰς ἀγορὰν (2) κατελθεῖν τὸν Δομέτιον, ἀλλ᾽ ἐπιπέμψαντες ἐνόπλους ἄνδρας ἀπέκτειναν μὲν τὸν προηγού­μενον λυχνοφόρον, ἐτρέψαντο δὲ τοὺς ἄλλους· ἔσχατος δὲ Κάτων ἀνεχώρησε, τρωθεὶς τὸν δεξιὸν πῆχυν ἀμυνόμενος πρὸ τοῦ Δομετίου. Τοιαύτῃ δὲ ὁδῷ παρελθόντες ἐπὶ τὴν ἀρχὴν οὐδὲ τἆλλα κοσμιώτερον ἔπραττον. ἀλλὰ πρῶτον μὲν τὸν Κάτωνα τοῦ δήμου στρατηγὸν αἱρουμένου καὶ τὴν ψῆφον ἐπιφέροντος, Πομπήϊος ἔλυσε τὴν ἐκκλησί­αν οἰωνοὺς αἰτιώμενος, ἀντὶ δὲ Κάτωνος Βατίνιον ἀνηγόρευ­σαν, ἀργυρίῳ τὰς (3) φυλὰς διαφθείραντες. ἔπειτα νόμους διὰ Τρεβωνίου δημαρχοῦντος εἰσέφερον, Καίσαρι μέν, ὥσπερ ὡμολόγητο, δευτέραν ἐπιμετροῦντας πενταετίαν, Κράσσῳ δὲ Συρίαν καὶ τὴν ἐπὶ Πάρθους στρατείαν διδόντας, αὐτῷ δὲ Πομπηΐῳ Λιβύην ἅπασαν καὶ Ἰβηρίαν ἑκατέραν καὶ τέσσαρα τάγματα στρατι­ωτῶν, ὧν ἐπέχρησε δύο Καίσαρι (4) δεηθέντι πρὸς τὸν ἐν Γαλατίᾳ πόλεμον. ἀλλὰ Κράσσος μὲν ἐξῆλθεν εἰς τὴν ἐπαρχίαν ἀπαλλαγεὶς τῆς ὑπατείας, Πομπήϊος δὲ τὸ θέατρον ἀναδείξας ἀγῶνας ἦγε γυμνι­κοὺς καὶ μουσικοὺς ἐπὶ τῇ καθιερώσει, καὶ θηρῶν ἁμίλλας ἐν οἷς πεντακόσιοι λέοντες ἀνῃρέθησαν, ἐπὶ πᾶσι δὲ τὴν ἐλεφαντομαχίαν, ἐκπληκτικώ­τατον θέαμα, παρέσχεν.

LII

Bununla birlikte diğerleri de consul’lüğe başvurmaktan vazgeçince Cato, Lucius Domitius’u ikna etti ve reddetmemesi için yüreklen­dirdi; zira tiranlara karşı memuriyet için değil, tersine özgürlük için mücadele edilir. Pompeius’un çevresindekiler Cato’nun, tüm Senatus’a sahip olarak halkın bozulmamış kısmını da ayırma ve kendine çekme gücünden korkarak Domitius’un forum’a (2) girmesine izin verme­dikleri gibi ona karşı silahlı adamlar gönderdikten sonra önde giden meşale taşıyıcıyı öldürdüler, diğerlerini de bozguna uğrattılar. En son olarak, Domitius’u savunurken sağ kolunu yaralayan Cato geri çe­kildi. Bu yolla yönetime geldikten sonra da daha ölçülü davranmadı­lar. Tersine ilk olarak, halk Cato’yu praetor seçince ve oyunu ona kulla­nınca, Pompeius kuşları sebep göstererek comitia’yı feshetti ve (3) cen­turia’ları rüşvetle kandırarak Cato yerine Vatinius’u (praetor) ilan ettiler. Daha sonra da tribunus plebis olan Trebonius aracılı­ğıyla, Caesar’a ikinci kez beş yıl daha görev tahsis eden, Crassus’a Suriye ve Parthlara karşı yürütülecek savaşı veren, Pompeius’un kendi­sine de tüm Libya’yı, her iki Iberia eyaletini ve Caesar’ın Galya’daki savaş için istemesi üzerine (4) ikisini ödünç verdiği dört lejyon askeri tahsis eden yasaları, sanki üzerinde anlaşmaya varmışlar gibi, geçirdi­ler. Crassus consul’lüğü bittikten sonra eyaletine gitti, Pompeius ise, tiyatrosunu törenle kutsayarak açılış merasiminde spor ve müzik ya­rışmaları ile beş yüz aslanın öldürüldüğü hayvan mücadeleleri düzen­ledi, son olarak da en korkunç gösteri olan fil savaşlarını sundu.

LIII

Ἐπὶ τούτοις δὲ θαυμαστωθεὶς καὶ ἀγαπηθείς, αὖθις οὐκ ἐλάττονα φθόνον ἔσχεν, ὅτι πρεσβευταῖς φίλοις παραδοὺς τὰ στρατεύματα καὶ τὰς ἐπαρχίας, αὐτὸς ἐν τοῖς περὶ τὴν Ἰταλίαν ἡβητηρίοις, μετιὼν ἄλλοτε ἀλλαχόσε, μετὰ τῆς γυναικὸς διῆγεν, εἴτε ἐρῶν αὐτῆς, εἴτε ἐρῶσαν οὐχ ὑπομένων ἀπολιπεῖν καὶ γὰρ καὶ τοῦτο (2) λέγεται. καὶ περιβόητον ἦν τῆς κόρης τὸ φίλαν δρον, οὐ καθ᾽ ὥραν ποθούσης τὸν Πομ­πήϊον, ἀλλ᾽ αἴτιον ἔοικεν ἥ τε σωφροσύνη τοῦ ἀνδρὸς εἶναι μόνην γινώσκοντος τὴν γεγαμη­μένην, ἥ τε σεμνότης οὐκ ἄκρατον, ἀλλ᾽ εὔχαριν ἔχουσα τὴν ὁμιλίαν καὶ μάλιστα γυναικῶν ἀγωγόν, εἰ δεῖ μηδὲ Φλώραν ἁλῶναι τὴν ἑταίραν ψευδομαρτυριῶν. (3) ἐν δ᾽ οὖν ἀγορανο­μικοῖς ἀρχαιρεσίοις εἰς χεῖράς τινων ἐλθόντων καὶ φονευθέντων περὶ αὐτὸν οὐκ ὀλίγων ἀναπλησθεὶς αἵματος ἤλλαξε τὰ ἱμάτια. πολλοῦ δὲ θορύβου καὶ δρόμου πρὸς τὴν οἰκίαν γενομένου τῶν κομιζόντων τὰ ἱμάτια θεραπόντων, ἔτυχε μὲν ἡ κόρη κύουσα, θεασαμένη δὲ καθῃμαγμένην τὴν τήβεννον ἐξέλιπε καὶ μόλις ἀνήνεγκεν, ἐκ δὲ τῆς ταραχῆς ἐκείνης καὶ τοῦ (4) πάθους ἀπήμβλωσεν. ὅθεν οὐδὲ οἱ μάλιστα μεμφόμενοι τὴν πρὸς Καίσαρα Πομπηΐου φιλίαν ᾐτιῶντο τὸν ἔρωτα τῆς γυναικός. αὖθις μέντοι κυήσασα καὶ τεκοῦσα θῆλυ παιδίον ἐκ τῶν ὠδίνων ἐτελεύτησε, καὶ τὸ παιδίον οὐ πολλὰς ἡμέρας ἐπέζησε. παρεσκευασμένου δὲ τοῦ Πομπηΐου τὸ σῶμα θάπτειν ἐν Ἀλβανῷ, βιασάμενος ὁ δῆμος εἰς τὸ Ἄρειον πεδίον κατήνεγκεν, οἴκτῳ τῆς κόρης μᾶλλον ἢ Πομπηΐῳ καὶ Καίσαρι (5) χαριζόμενος. αὐτῶν δὲ ἐκείνων μεῖζον ἐδόκει μέρος ἀπόντι Καίσαρι νέμειν ὁ δῆμος ἢ Πομπηΐῳ παρόντι τῆς τιμῆς. εὐθὺς γὰρ ἐκύμαινεν ἡ πόλις, καὶ πάντα τὰ πράγματα σάλον εἶχε καὶ λόγους διαστατικούς, ὡς ἡ πρότερον παρακαλύπτουσα μᾶλλον ἢ κατείργουσα τῶν ἀνδρῶν τὴν φιλαρχίαν (6) οἰκειότης ἀνῄρηται. μετ᾽ οὐ πολὺ δὲ καὶ Κράσσος ἐν Πάρθοις ἀπολωλὼς ἠγγέλλετο· καὶ τοῦτο κώλυ­μα ὂν μέγα τοῦ συμπεσεῖν τὸν ἐμφύλιον πόλεμον ἐκποδὼν ἐγεγόνει· δεδιότες γὰρ ἐκεῖνον ἀμφότεροι τοῖς πρὸς ἀλλήλους ἁμῶς γέ πως ἐνέμε­νον δικαίοις. ἐπεὶ δὲ ἀνεῖλεν ἡ τύχη τὸν ἔφεδρον τοῦ ἀγῶνος, εὐθὺς ἦν εἰπεῖν τὸ κωμικόν, ὡς ἅτερος πρὸς τὸν ἕτερον ὑπαλείφεται τὼ χεῖρέ θ᾽ ὑπο­κονίεται. (7) οὕτως ἡ τύχη μικρόν ἐστι πρὸς τὴν φύσιν. οὐ γὰρ ἀπο­πίμπ­λησιν αὐτῆς τὴν ἐπιθυμίαν, ὅπου τοσοῦτον βάθος ἡγεμονίας καὶ μέγεθος εὐρυχωρίας δυοῖν ἀνδροῖν οὐκ ἐπέσχεν, ἀλλ᾽ ἀκούοντες καὶ ἀναγινώσκοντες ὅτι “τριχθὰ δὲ πάντα δέδασται” τοῖς θεοῖς, “ἕκαστος δ᾽ ἔμμορε τιμῆς,” ἑαυτοῖς οὐκ ἐνόμιζον ἀρκεῖν δυσὶν οὖσι τὴν Ῥωμαίων ἀρχήν.

LIII

Bu yüzden hayranlık kazandı ve memnun karşılandı, diğer taraftan ordularını ve eyaletlerini legatus dostlarına verdiği, kendisinin ise, karı­sıyla birlikte, ya ona karşı olan aşkından, ya da diğerinin ona duyduğu sevgiden dolayı onu bırakmamak için orada kalarak, İtalya’nın en güzel yerlerinde kah orada kah burada dolaşarak, hayatını geçirdiği için, daha az olmayan bir kine de maruz kaldı. Hatta şöyle bir şey (2) anlatılır. Genç kadının koca sevgisi meşhurdu, gençlik döne­minde olmasa da Pompeius’u kalpten seviyordu, bunun sebebi, eğer heteira Flora’nın yalancı şahitliğinin ispatlanması gerekmiyorsa, sa­dece evlenmiş olduğu kişiyi tanıyan adamın nefsine hakim olması ve ciddiyetinin sert olmaması, tersine sohbetinin hoşa gitmesi ve özellikle de kadınlar için cazibeye sahip olması gibi gözükür. (3) Aedilis seçimle­rinde bazı boğuşmalar olunca ve onun etrafındaki pek çok kişi öldü­rülünce, kan bulaştığı için toga’sını değiştirdi. Hizmetliler toga’yı eve götürürken büyük bir gürültü ve koşuşturma olunca, gebe olan genç kadın bunlara rastladı ve kanla lekelenmiş toga’yı görünce düştü ve güç bela kendine getirildi, fakat sarsıntı ve (4) heyecandan dolayı erken doğum yaptı. Bundan dolayı Pompeius’un Caesar’la olan dostlu­ğunu en çok eleştirenler bile kadının aşkını suçlayamadılar. Daha sonra yeniden hamile kaldı ve bir kız çocuğu doğururken doğum san­cıları yüzünden öldü, çocuk da çok fazla yaşamadı. Pompeius cesedi Albanum’da gömmeye hazırlanırken, halk, Pompeius ve Caesar’a (5) hoş görünmekten ziyade daha çok kıza olan merhametinden dolayı onu Mars Alanı’na getirtti. Halk, orada bulunan Pompeius’tan ziyade orada bulunmayan Caesar’a onurun daha fazla kısmını vermiş gözükür. Zira derhal kent çalkalandı ve tüm olaylar sallantılı bir duruma girdi, her iki adamın makam hırsını azaltmaktan ziyade önceleri gizleyen (6) akrabalığın artık feshedildiğine yönelik sert tartışmalar sürdürülü­yordu. Kısa süre sonra Crassus’un Parth savaşlarında öldüğü ha­beri geldi. İç Savaş çıkmasına mani olan en büyük engel de böylece orta­dan kalktı. Zira her ikisi de ondan çekindik­leri için birbirlerine karşı bir şekilde kurallara uyuyorlardı. Fakat kader bu mücadelenin önünde duran kişisini ortadan kaldırınca, hemen bir komedyenin söylediği, “biri diğerine karşı savaş için yağlanıyor ve ellerini tozla ovuşturuyor” sözü zikredildi. (7) Doğaya karşı kader böylesine küçük olabi­lir. Zira bu onun arzusunu karşılamıyordu, çünkü hakimiye­tin böylesi büyük boyutu ve alanın genişliği iki adama yet­mi­yordu, tersine tanrılar ara­sında bile “her şeyin üç kişilik paylaştırıldığını ve her birinin onur payını aldığını” duyu­yor ve okuyorlardı, bundan dolayı da Roma devletinin iki kişi oldukları için kendilerine yetmeyeceğini düşünü­yor­lardı.

LIV

Καίτοι Πομπήϊος εἶπέ ποτε δημηγορῶν ὅτι πᾶσαν ἀρχὴν λάβοι πρό­τερον ἢ προσεδόκησε καὶ κατάθοιτο θᾶττον ἢ προσεδοκήθη. καὶ νὴ Δία μαρτυρούσας εἶχεν ἀεὶ τὰς διαλύσεις τῶν στρατοπέδων. τότε δὲ τὸν Καίσαρα δοκῶν οὐ προήσεσθαι τὴν δύναμιν ἐζήτει ταῖς πολιτικαῖς ἀρχαῖς ὀχυρὸς εἶναι πρὸς αὐτόν, ἄλλο δὲ οὐδὲν ἐνεωτέριζεν, οὐδὲ ἐβού­λετο δοκεῖν ἀπιστεῖν, ἀλλ᾽ (2) ὑπερορᾶν μᾶλλον καὶ καταφρονεῖν. ἐπεὶ δὲ τὰς ἀρχὰς οὐ κατὰ γνώμην ἑώρα βραβευομένας, δεκαζομένων τῶν πολιτῶν, ἀναρχίαν ἐν τῇ πόλει περιεῖδε γενομένην· καὶ λόγος εὐθὺς ἐχώρει πολὺς ὑπὲρ δικτάτορος, ὃν πρῶτος εἰς μέσον ἐξενεγκεῖν ἐτόλ­μησε Λουκίλλιος ὁ δήμαρχος, τῷ δήμῳ παραινῶν ἑλέσθαι δικτάτορα Πομ­πήϊον. ἐπιλαβο­μένου δὲ Κάτωνος οὗτος μὲν ἐκινδύνευσε τὴν δημ­αρ­χίαν ἀποβαλεῖν, ὑπὲρ δὲ Πομπηΐου πολλοὶ τῶν φίλων ἀπελογοῦντο παριόν­τες ὡς οὐ δεομένου τῆς ἀρχῆς ἐκείνης οὐδὲ βουλομένου. (3) Κάτωνος δὲ Πομπήϊον ἐπαινέσαντος καὶ προτρεψα­μένου τῆς εὐκοσμίας ἐπιμελη­θῆναι, τότε μὲν αἰδεσθεὶς ἐπεμελήθη, καὶ κατεστάθησαν ὕπατοι Δομέ­τιος καὶ Μεσσάλας, ὕστερον δὲ πάλιν ἀναρχίας γινομένης καὶ πλει­όνων ἤδη τὸν περὶ τοῦ δικτάτορος λόγον ἐγειρόντων ἰταμώτερον, φοβη­θέντες οἱ περὶ Κάτωνα μὴ βιασθῶσιν, ἔγνωσαν ἀρχήν τινα τῷ Πομπηΐῳ προέμενοι νόμιμον ἀποτρέψαι τῆς ἀκράτου καὶ τυραννικῆς (4) ἐκείνης. καὶ Βύβλος ἐχθρὸς ὢν Πομπηΐῳ πρῶτος ἀπεφήνατο γνώμην ἐν συγκλήτῳ Πομπήϊον μόνον ἑλέσθαι ὕπατον· ἢ γὰρ ἀπαλλαγήσεσθαι τῆς παρούσης τὴν πόλιν ἀκοσμίας, ἢ δουλεύσειν τῷ κρατίστῳ. φανέντος δὲ παραδόξου τοῦ λόγου διὰ τὸν εἰπόντα, Κάτων ἀναστὰς καὶ παρασχὼν δόκησιν ὡς ἀντιλέξοι, γενομένης σιωπῆς εἶπε τὴν προ­κειμένην γνώμην αὐτὸς μὲν οὐκ ἂν εἰσενεγκεῖν, εἰσενηνεγμένῃ δὲ ὑφ᾽ ἑτέρου πείθεσθαι κελεύειν, πᾶσαν μὲν ἀρχὴν μᾶλλον αἱρούμενος ἀναρχίας, Πομπηΐου δὲ μηδένα βέλτιον ἄρξειν (5) ἐν ταραχαῖς τηλι­καύ­ταις νομίζων. δεξα­μένης δὲ τῆς βουλῆς, καὶ ψηφισαμένης ὅπως ὕπατος αἱρεθεὶς ὁ Πομπήϊος ἄρχοι μόνος, εἰ δὲ αὐτὸς συνάρχοντος δεηθείη, μὴ θᾶττον δυοῖν μηνοῖν δοκιμάσας ἕλοιτο, κατασταθεὶς οὕτως καὶ ἀποδειχθεὶς διὰ Σουλπικίου μεσοβασιλέως ὕπατος ἠσπάζετο φιλοφρόνως τὸν Κάτωνα, πολλὴν ὁμολογῶν χάριν ἔχειν καὶ παρακαλῶν γίνεσθαι (6) σύμβουλον ἰδίᾳ τῆς ἀρχῆς. Κάτων δὲ χάριν μὲν ἔχειν αὐτῷ τὸν Πομπήϊον οὐκ ἠξίου· δι᾽ ἐκεῖνον γὰρ ὧν εἶπεν οὐδὲν εἰπεῖν, διὰ δὲ τὴν πόλιν· ἔσεσθαι δὲ σύμβουλος ἰδίᾳ παρα­κα­λούμενος, ἐὰν δὲ μὴ παρακαλῆται, δημοσίᾳ φράσειν τὸ φαινόμενον. τοιοῦτος μὲν οὖν Κάτων ἐν πᾶσι.

LIV

Bununla beraber Pompeius bir keresinde halka konuşma yaptığı sı­rada, her bir göreve umduğundan daha erken ulaş­tığını ve umuldu­ğundan daha hızlı ayrıldığını söyledi. Ger­çekten de ordularının daima terhis edilmesini şahit olarak gösterdi. Fakat o zamanlar Caesar’ın kendi gücünü bırak­mayacağını görünce yüksek memuriyetler aracılı­ğıyla ona karşı sağlam durmaya çalıştı, ayrıca yenilik de yapmadı, zira güvensiz gözükmek istemiyordu, tersine (2) daha çok ona göz yum­mak ve az değer vermek istiyordu. Fakat vatandaş­lar rüşvet yediği için memurlukların kendi kararına göre dağıtılmadığını görünce, kentte anarşi çıkmasına ses çıkar­madı. Bunun üzerine derhal bir diktatör lafı ortaya çıktı, ilk olarak tribunus plebis Lucilius, halkı Pom­peius’un diktatör seçilmesi için teşvik ederek, bunu ortaya atmaya cesaret etti. Cato buna çıkışınca (Lucilius) tribunus plebis’liğini kaybetme tehlikesiyle karşılaştı, fakat pek çok dostu onun bu memuri­yete ihtiyacı olmadığı ve de istemediği hususunda Pompeius’u müdafa ederek, bunu inkar ettiler. (3) Cato da Pompeius’u takdir etti ve iyi düzeni sağlamaya davet etti, o zaman Pompeius da utandı ve yeniden düzeni sağladı, Domitius ve Messalla consul seçildiler, fakat daha sonra anarşi yeniden ortaya çıktı ve artık daha çok kişi daha cüret­kar bir şekilde diktatörlük hakkındaki söylentiyi yeniden canlandırdı, bunun üzerine Cato’nun çevresindekiler baskı altına alınmaktan kor­karak, onu mutlak güç ve tiranlıktan uzak tutmak için, Pompeius’a yasal bir memuriyet vermeye (4) karar verdiler. İlk olarak da, Pom­peius’a düşman olan Bibulus Senatus’ta Pompeius’un tek başına consul seçilmesini teklif etti; zira ya kenti var olan düzensizlikten kurtara­cak ya da onu en güçlü olana köle yapacaktı. Bu teklif, onu söyleyen kişi dolayısıyla şaşırtıcı görününce, Cato itiraz edecekmiş gibi fikrini sunmak üzere ayağa kalktı ve sessizlik olunca da önerilen yasa tekli­fini bizzat yapmadığını, fakat anarşiden ziyade herhangi bir memuri­yeti tercih ettiği ve böylesi bir karmaşada hiç kimsenin yönetimi Pompei­us’tan daha iyi sürdüremeyeceğini (5) düşündüğü için, başka biri tarafından önerilmiş olan bu teklife inanmalarını tavsiye ettiğini söy­ledi. Senatus da kabul ettikten ve kararı onayladıktan sonra bu şekilde Pompeius tek başına yönetsin diye consul seçilince, eğer kendisi yönetimi birlikte yapacağı birisine ihtiyaç duyarsa, önceki denemeden sonra iki aydan daha kısa olmamak kaydıyla böyle birini seçebilecekti, böylece interrex Sulpicius aracılığıyla consul olarak ilan edilip atandıktan sonra Cato’yu dostça selamlayarak ona çok teşekkür borçlu olduğunu açıkladı ve bu görevde kendisine (6) kişisel olarak danışman olmasını rica etti. Fakat Cato, Pompeius’un kendisine şükran borçlu olmadığını iddia etti; zira bunların hiç birini onun hatırına değil, kent için söylediğini bildirdi. Fakat o istese de istemese de kendisine kişisel danışman olacak, doğruları açıkça gösterecekti. Zira Cato her şeyde böyleydi.

LV

Πομπήϊος δὲ παρελθὼν εἰς τὴν πόλιν ἔγημε Κορνηλίαν θυγατέρα Μετέλλου Σκηπίωνος, οὐ παρθένον, ἀλλὰ χήραν ἀπολελειμμένην νεωστὶ Ποπλίου τοῦ Κράσσου παιδός, ᾧ συνῴκησεν ἐκ παρθενίας, ἐν Πάρθοις τεθνηκότος. ἐνῆν δὲ τῇ κόρῃ πολλὰ φίλτρα δίχα τῶν ἀφ᾽ ὥρας. καὶ γὰρ περὶ γράμματα καλῶς ἤσκητο καὶ περὶ λύραν καὶ γεωμετρίαν, καὶ λόγων φιλοσόφων εἴθιστο (2) χρησίμως ἀκούειν. καὶ προσῆν τούτοις ἦθος ἀηδίας καὶ περιεργίας καθαρόν, ἃ δὴ νέαις προστρίβεται γυναιξὶ τὰ τοιαῦτα μαθήματα· πατὴρ δὲ καὶ γένους ἕνεκα καὶ δόξης ἄμεμπτος. ἀλλ᾽ ὅμως τοῦ γάμου τοῖς μὲν οὐκ ἤρεσκε τὸ μὴ καθ᾽ ἡλικίαν· υἱῷ γὰρ αὐτοῦ συν­οικεῖν ὥραν εἶχεν ἡ (3) Κορνηλία μᾶλλον· οἱ δὲ κομψότεροι τὸ τῆς πόλεως ἡγοῦντο παρεωρακέναι τὸν Πομπήϊον ἐν τύχαις οὔσης, ὧν ἐκεῖ­νον ἰατρὸν ᾕρηται καὶ μόνῳ παρα­δέδωκεν αὑτήν· ὁ δὲ στεφανοῦται καὶ θύει γάμους, αὐτὴν τὴν ὑπατείαν ὀφείλων ἡγεῖσθαι συμφοράν, οὐκ ἂν οὕτω παρανόμως δοθεῖσαν (4) εὐτυχούσης τῆς πατρίδος. ἐπεὶ δὲ ταῖς δίκαις τῶν δωροδοκιῶν καὶ δεκασμῶν ἐπιστάς, καὶ νόμους γράψας καθ᾽ οὓς αἱ κρίσεις ἐγίνοντο, τὰ μὲν ἄλλα σεμνῶς ἐβράβευε καὶ καθαρῶς, ἀσ­φά­λειαν ἅμα καὶ κόσμον καὶ ἡσυχίαν αὐτοῦ προσκαθημένου μεθ᾽ ὅπλων τοῖς δικασ­τη­ρίοις παρέχων, Σκηπίωνος δὲ τοῦ πενθεροῦ κρινομένου, μετα­πεμ­ψά­μενος οἴκαδε τοὺς ἑξήκοντα καὶ τρια­κο­σίους δικαστὰς ἐνέτυχε βοηθεῖν, ὁ δὲ κατήγορος ἀπέστη τῆς δίκης ἰδὼν τὸν Σκηπίωνα προπεμπόμενον ἐξ ἀγορᾶς ὑπὸ τῶν δικαστῶν, πάλιν οὖν ἤκουε (5) κακῶς, ἔτι δὲ μᾶλλον ὅτι λύσας νόμῳ τοὺς γινομένους περὶ τῶν κρινομένων ἐπαίνους, αὐτὸς εἰσῆλθε Πλάγκον ἐπαινεσόμενος. καὶ Κάτων (ἔτυχε γὰρ κρίνων) ἐπισχόμενος τὰ ὦτα ταῖς χερσὶν οὐκ ἔφη καλῶς ἔχειν αὐτῷ παρὰ τὸν (6) νόμον ἀκούειν τῶν ἐπαίνων. ὅθεν ὁ μὲν Κάτων ἀπεβλήθη πρὸ τοῦ φέρειν τὴν ψῆφον, ἑάλω δὲ ταῖς ἄλλαις ὁ Πλάγκος σὺν αἰσχύνῃ τοῦ Πομπηΐου. καὶ γὰρ ὀλίγαις ὕστερον ἡμέραις Ὑψαῖος, ἀνὴρ ὑπατικός, δίκην φεύγων καὶ παραφυλάξας τὸν Πομπήϊον ἐπὶ δεῖπνον ἀπιόντα λελουμένον, ἱκέτευε τῶν γονάτων λαβόμενος. ὁ δὲ παρῆλθεν ὑπεροπτικῶς εἰπὼν διαφθείρειν τὸ δεῖπνον αὐτόν, ἄλλο δὲ μηδὲν περαίνειν. οὕτως οὖν ἄνισος εἶναι (7) δοκῶν αἰτίας εἶχε. τὰ δ᾽ ἄλλα καλῶς ἅπαντα κατέσ­τησεν εἰς τάξιν, καὶ προσείλετο συνάρχοντα τὸν πενθερὸν εἰς τοὺς ὑπολοίπους πέντε μῆνας. ἐψηφίσθη δὲ αὐτῷ τὰς ἐπαρχίας ἔχειν εἰς ἄλλην τετραετίαν, καὶ χίλια τάλαντα λαμβάνειν καθ᾽ ἕκαστον ἐνιαυτόν, ἀφ᾽ ὧν θρέψει καὶ διοικήσει τὸ στρατιωτικόν.

LV

Pompeius kente geldikten sonra Metellus Scipio’nun kızı Cornelia ile evlendi, bu kadın bakire değildi, tersine, genç kızken evlendiği ve Parth savaşlarında ölen Crassus’un oğlu Publius’un kısa süre önce dul kalan karısı idi. Genç kadın gençliğinden gelen güzellik dışında pek çok cazibe daha barındırıyordu. Zira o edebi eserler, müzik ve geometri alanlarını güzel bir şekilde icra etmiş ve felsefi yazıları (2) yararlı bir şekilde tecrübe etmeye alışmıştı. Nazdan ve kibirden arınmış olan ka­rakteri, bu tür bilimlerin genç kadınlara yüklediği özelliklere sahipti. Babası da soy ve ün bakımından kusursuzdu. Buna rağmen bu evlilikte yaşına uygun olmama durumu bazılarının hoşuna gitmiyordu; zira Cornelia daha çok (3) onun oğluyla bir arada yaşayacak yaştaydı. Bi­raz daha dikkatli olanlar, Pompeius’un, içine düştüğü zor durumda onu hekim olarak seçen ve kendini sadece ona teslim eden kentin iyiliğini göz ardı ettiğini düşünüyorlardı. O ise, eğer devlet iyi durumda olsaydı kanuna aykırı bir şekilde kendisine verilmeyecek olan (4) consul’lü­ğünü bu talihsizliğe borçlu olduğunu düşünmesi gerekirken, çelenk takıyor ve evlilik kutlaması yapıyordu. Dikkatini ise rüşvetçilik ve adam kayırma davalarına verince ve davaların onlara göre sürdürüle­ceği kanunlar koyunca, diğer her şeyi ciddi ve açık bir şekilde ayarladı ve aynı zamanda mahkemeleri silahlarla muhasara altına alarak güven­li­ği, düzeni ve sessizliği sağladı, fakat kayınpederi Scipio yargılanır­ken üç yüz yetmiş hakimi evine davet ederek yardım etmelerini rica etti, davacı olan kişi ise hakimler tarafından forum’dan çıkarılan Scipio’yu görünce davayı düşürdü, (5) ayrıca yargılananlar için düzülen methi­yeleri yasa ile kaldırdıktan sonra kendisi Plancus’u övmek üzere mahkemeye çıkınca, adı yeniden kötüye çıktı. Yargılamak üzere orada bulunan Cato elleriyle kulaklarını tıkayarak, yasaya karşı (6) övgüleri dinlemenin kendisi için iyi bir şey olmadığını söyledi. Bundan dolayı Cato oylamaya geçilmeden önce dışarıya çıkarıldı, fakat Plancus diğer hakimler aracılığıyla Pompeius’un ayıbıyla mahkum edildi. Birkaç gün sonra, davayı kaybetmiş bir consul olan Hypsaeus, Pom­peius’un banyo yaptıktan sonra yemeğe gitmesini bekledi ve dizlerine sarılarak yalvardı. Fakat Pompeius onun yanına gelince küçümseye­rek, yemeğini mahvettiğini, ayrıca da hiçbir şeyi beceremediğini söy­ledi. Bu kadar dengesiz (7) göründüğü için suçlanmıştır. Bundan başka diğer alanlarda güzel bir şekilde düzen sağlamış ve geri kalan beş ay için de kayınpederini meslektaşı olarak seçmiştir. Diğer dört yıl için ise eyaletleri elinde tutması ve her yıl için, orduların iaşesini ve idare­sini sağlayacak bin talanta alması kararlaştırıldı.

LVI

Οἱ δὲ Καίσαρος φίλοι ταύτην ἀρχὴν λαβόντες ἠξίουν τινὰ γενέσθαι καὶ Καίσαρος λόγον, ἀγωνιζομένου τοσούτους ἀγῶνας ὑπὲρ τῆς ἡγεμονίας· ἢ γὰρ ὑπατείας ἄξιον εἶναι τυχεῖν ἑτέρας, ἢ προσλαβεῖν τῇ στρατείᾳ χρόνον, ἐν ᾧ τῶν πεπονημένων οὐκ ἄλλος ἐπελθὼν ἀφαιρήσεται τὴν δόξαν, ἀλλ᾽ αὐτὸς ἄρξει καὶ τιμήσεται (2) καθ᾽ ἡσυχίαν ὁ κατεργασάμενος. οὔσης δὲ περὶ τούτων ἁμίλλης, ὡς δὴ παραιτούμενος ὑπὲρ τοῦ Καίσαρος ἐπ᾽ εὐνοίᾳ τὸν φθόνον ὁ Πομπήϊος ἔφη γράμματα Καίσαρος ἔχειν βουλομένου λαβεῖν διάδοχον καὶ παύ­σασθαι τῆς στρατείας· ὑπατείας μέντοι καὶ μὴ παρόντι καλῶς ἔχειν αἴτησιν αὐτῷ (3) δοθῆναι. πρὸς ταῦτα ἐνισταμένων τῶν περὶ Κάτωνα καὶ κελευόντων ἰδιώτην γενόμενον καὶ τὰ ὅπλα καταθέμενον εὑρίσκεσθαί τι παρὰ τῶν πολιτῶν ἀγαθόν, οὐκ ἐξερίσας, ἀλλ᾽ οἷον ἡττηθεὶς ὁ Πομπήϊος ὕποπτος ἦν μᾶλλον ὧν ἐφρόνει περὶ Καίσαρος. ἔπεμψε δὲ καὶ τὰς δυνάμεις ἀπαιτῶν ἃς ἔχρησεν αὐτῷ, τὰ Παρθικὰ ποιούμενος πρόφασιν. ὁ δέ, καίπερ εἰδὼς ἐφ᾽ οἷς ἀπῃτεῖτο τοὺς στρατιώτας, ἀπέπεμψε καλῶς δωρησάμενος.

LVI

Caesar’ın dostları bunu vesile olarak aldılar ve devlet için böylesi bü­yük mücadeleler yürüten Caesar’ın da bir sözünün olmasını talep etti­ler; başka birisi ortaya çıkıp çalışarak elde edilen işlerin ününü zorla almasın, tersine kendisi göreve başlasın ve huzur içinde bunları başa­ran kişi olarak onurlandırılsın (2) diye, ya iki consul’lükten birine layık görülsün ya da askeri hizmetinde uzatma almayı elde edebilsin. Bunlar üzerine kavga devam ederken, Pompeius, iyi niyetinden dolayı Caesar’a kötülük gelmesinden kaçınıyormuş gibi, elinde Caesar’ın, ardıl almak ve askeri hizmetine son vermek istediğine dair bir mektu­bunun bulunduğunu; bununla birlikte orada olmayan birisine con­sul’lük verilmesi talebinin kendisine de isabetli göründüğünü (3) açık­ladı. Cato’nun çevresindekiler ise buna karşı çıkıp, onun ancak sade bir vatandaş olduktan ve silahlarını bıraktıktan sonra vatandaşlardan iyi bir şey beklemesini talep edince, Pompeius da güya artık baş edemi­yormuş gibi yaparak, Caesar hakkındaki düşüncelerinde daha da gü­vensizleşti. Ona haber gönderdi ve Parth savaşlarını bahane ederek, kendisine ödünç olarak verdiği güçlerini geri göndermesini istedi. O da askerlerin ne şartlar altında geri istendiğini bilse de, onlara güzelce hediyeler vererek geri gönderdi.

LVII

Ἐκ τούτου δὲ Πομπήϊος ἐν Νεαπόλει νοσήσας ἐπισφαλῶς ἀνέρρωσε, Πραξαγόρου δὲ πείσαντος τοὺς Νεαπολίτας ἔθυσαν ὑπὲρ αὐτοῦ σωτήρια. μιμουμένων δὲ τούτους τῶν προσοίκων καὶ τοῦ πράγματος οὕτω περι­ϊόντος τὴν Ἰταλίαν πᾶσαν, καὶ μικρὰ καὶ μεγάλη πόλις ἐφ᾽ ἡμέρας (2) πολλὰς ἑώρταζε. τοὺς δὲ ἀπαντῶντας πανταχόθεν οὐδεὶς ἐχώρει τόπος, ἀλλὰ ὁδοί τε κατεπίμπλαντο καὶ κῶμαι καὶ λιμένες εὐωχουμένων καὶ θυόντων. πολλοὶ δὲ καὶ στεφανηφο­ροῦντες ὑπὸ λαμπάδων ἐδέχοντο καὶ παρέπεμπον ἀνθοβο­λούμενον, ὥστε τὴν κομιδὴν αὐτοῦ καὶ πορείαν (3) θέαμα κάλλιστον εἶναι καὶ λαμπρότατον. οὐδενὸς μέντοι τοῦτο λέγεται τῶν ἀπεργασαμένων τὸν πόλεμον αἰτίων ἔλαττον γενέσθαι. φρόνημα γὰρ εἰσῆλθεν ὑπεραῖρον ἅμα τῷ μεγέθει τῆς χαρᾶς τοὺς ἀπὸ τῶν πραγμάτων λογισμούς· καὶ τὴν εἰς ἀσφαλὲς ἀεὶ τὰ εὐτυχήματα καὶ τὰς πράξεις αὐτοῦ θεμένην εὐλάβειαν προέμενος εἰς ἄκρατον ἐξέπεσε θράσος καὶ περιφρόνησιν τῆς Καίσαρος δυνάμεως, ὡς οὔτε ὅπλων ἐπ᾽ αὐτὸν οὔτε τινὸς ἐργώδους πραγματείας δεησόμενος, ἀλλὰ πολὺ ῥᾷον καθαιρήσων ἢ πρότερον ηὔξησε (4) τὸν ἄνδρα. πρὸς δὲ τούτοις Ἄππιος ἀφίκετο κομίζων ἐκ Γαλατίας ἣν ἔχρησε Πομπήϊος Καίσαρι στρατιάν· καὶ πολλὰ μὲν ἐξεφλαύριζε τὰς ἐκεῖ πράξεις καὶ λόγους ἐξέφερε βλασφήμους περὶ Καίσαρος, αὐτὸν δὲ Πομπήϊον ἀπείρως ἔχειν ἔλεγε τῆς αὑτοῦ δυνάμεως καὶ δόξης, ἑτέροις ὅπλοις πρὸς Καίσαρα φραγνύμενον, ὃν αὐτοῖς κατεργάσεται τοῖς ἐκείνου στρατεύμασιν, ὅταν πρῶτον ὀφθῇ· τοσοῦτον καὶ μίσους πρὸς Καίσαρα καὶ πόθου πρὸς Πομπήϊον ἐνυπάρχειν αὐτοῖς. (5) οὕτω δ᾽ οὖν ὁ Πομπήϊος ἐπήρθη, καὶ τοιαύτης καὶ τοσαύτης ὀλιγωρίας διὰ τὸ θαρρεῖν ἐγένετο μεστὸς ὥστε καὶ τῶν δεδιότων τὸν πόλεμον κατεγέλα, καὶ τοὺς λέγοντας ἂν ἐλαύνῃ Καῖσαρ ἐπὶ τὴν πόλιν, οὐχ ὁρᾶν δυνάμεις αἷς αὐτὸν ἀμυνοῦνται, μειδιῶν τῷ προσώπῳ καὶ διακεχυμένος ἀμελεῖν ἐκέλευσεν· “Ὅπου γὰρ ἄν,” ἔφη, “τῆς Ἰταλίας ἐγὼ κρούσω τῷ ποδὶ τὴν γῆν, ἀναδύσονται καὶ πεζικαὶ καὶ ἱππικαὶ δυνάμεις.”

LVII

Bunun üzerine Pompeius Neapolis’te ağır bir şekilde hastalandı ama sonra yeniden iyileşti, Praksagoras Neapolislileri ikna edince de onun kurtulması dolayısıyla bir kurban tertiplediler. Bitişik komşuları da benzer kutlamalar yapınca bu olay tüm İtalya’ya yayıldı ve küçük büyük her kent günler boyunca (2) bayram yaptı. Her taraftan akın akın bir araya gelen insanları hiçbir yer almadı, aynı zamanda yollar, köyler ve limanlar şölen düzenleyenler ve kurban kesenlerle doldu. Pek çok kişi onu meşale ışıklarının altında çelenk takmış bir şekilde karşıladı ve üzerine çiçekler atılmış olan ona eşlik etti, öyle ki sanki onun karşılanması ve geçidi çok güzel ve parlak (3) bir gösteriydi. Fakat bunun savaşı çıkartan sebeplerin hiç birinden daha küçük olduğu söylenemez. Zira mutluluk sarhoşluğuyla birlikte yükselen özgüven gerçeklere dayanan hesaplamaları da açığa çıkardı. Daima işlerini ve başarılarını üzerine kurduğu güvenilir tedbirleri bir yana bırakarak, sanki ona karşı silahlara ve zahmetli bir çalışmaya ihtiyacı yokmuş ve o adamı daha önce yükselttiğinden (4) çok daha kolay bir şekilde devirebilecekmiş gibi Caesar’ın gücünü küçümsedi ve sınırsız bir özgüvene kapıldı. Bunların dışında Appius geldi ve Pompeius’un Caesar’a ödünç verdiği lejyonu Galya’dan geri getirdi; ayrıca oradaki pek çok olayı kötüledi ve Caesar hakkında karalayıcı sözler etti; ilk görüldüğü anda, bizzat kendisinin (Caesar’ın) ordularıyla yenebileceği Caesar karşısında kendini başka silahlarla tahkim etmeye çalışan Pompei­us’un ise, kendi gücü ve ününden habersiz olduğunu söyledi; zira onlar (askerler) arasında Caesar’a karşı öyle büyük bir nefret, Pompeius’a karşı ise büyük bir özlem vardı. (5) Böylelikle Pompeius tahrik edildi ve kendine güveni dolayısıyla öyle bir dikkatsizliğe kapıldı ki, savaştan çekinenlerle dalga geçip; eğer Caesar kente gelirse, onu püskürtebilecek güçlerin görünmediğini söyleyenlere de tebessüm edip eğlenerek bunlara kulak asmamalarını söylüyordu: “Zira” diyordu “benim İtalya’da ayağımla toprağa vurduğum yerde yaya ve atlı birlikler ortaya çıkacak”.

LVIII

῎Ηδη δὲ καὶ Καῖσαρ ἐπεφύετο τοῖς πράγμασιν ἐρρωμενέστερον, αὐτὸς μὲν οὐκέτι μακρὰν τῆς Ἰταλίας ἀπαίρων, εἰς δὲ τὴν πόλιν ἀεὶ τοὺς στρατιώτας ἀποστέλλων ἀρχαιρεσιάσοντας, χρήμασι δὲ πολλοὺς ὑποι­κου­ρῶν καὶ διαφθείρων ἄρχοντας· ὧν καὶ Παῦλος ἦν ὁ ὕπατος ἐπὶ χιλίοις καὶ πεντα­κοσίοις ταλάντοις μεταβαλόμενος, καὶ Κουρίων ὁ δήμαρχος ἀμηχά­νων πλήθει δανείων ἐλευθερωθεὶς ὑπ᾽ αὐτοῦ, καὶ Μάρκος Ἀντώνιος διὰ φιλίαν Κουρίωνος ὧν (2) ὠφελεῖτο μετέχων. ἐλέχθη μὲν οὖν ὅτι τῶν ἀφιγμένων τις ἀπὸ Καίσαρος ταξιαρχῶν ἑστὼς παρὰ τὸ βουλευτήριον, καὶ πυθόμενος ὡς οὐ δίδωσιν ἡ βουλὴ Καίσαρι χρόνον τῆς ἀρχῆς, εἶπεν ἐπι­κρούων τῇ χειρὶ τὸ ξίφος, “Ἀλλὰ τοῦτο δώσει.” καὶ τὰ πραττόμενα καὶ τὰ παρασκευαζόμενα ταύτην εἶχε τὴν διάνοιαν. (3) Αἱ μέντοι Κουρίω­νος ἀξιώσεις καὶ παρακλήσεις ὑπὲρ Καίσαρος ἐφαίνοντο δημοτικώτεραι. δυεῖν γὰρ ἠξίου θάτερον, ἢ καὶ Πομπήϊον ἀπαιτεῖν ἢ μηδὲ Καίσαρος ἀφαιρεῖσθαι τὸ στρατιωτικόν· ἢ γὰρ ἰδιώτας γενομένους ἐπὶ τοῖς δικαίοις ἢ μένοντας ἀντιπάλους ἐφ᾽ οἷς ἔχουσιν ἀτρεμήσειν· ὁ δὲ τὸν ἕτερον ἀσθενῆ ποιῶν ἣν φοβεῖται (4) δύναμιν διπλασιάζει. πρὸς ταῦτα Μαρ­κέλ­λου τοῦ ὑπάτου λῃστὴν ἀποκαλοῦντος τὸν Καίσαρα, καὶ ψηφίζεσθαι πολέμιον κελεύοντος εἰ μὴ καταθήσεται τὰ ὅπλα, Κουρίων ὅμως ἴσχυσε μετὰ Ἀντωνίου καὶ Πείσωνος ἐξελέγξαι τὴν σύγκλητον. ἐκέλευσε γὰρ μεταστῆναι τοὺς Καίσαρα μόνον τὰ ὅπλα καταθέσθαι κελεύοντας, Πομ­πήϊον δὲ (5) ἄρχειν· καὶ μετέστησαν οἱ πλείους. αὖθις δὲ μεταστῆναι κελεύσαντος ὅσοις ἀμφοτέρους ἀρέσκει τὰ ὅπλα καταθέσθαι καὶ μηδέ­τερον ἄρχειν, Πομπηΐῳ μὲν εἴκοσι καὶ δύο μόνον, Κουρίωνι δὲ πάντες οἱ λοιποὶ προσέθεντο. κἀκεῖνος μὲν ὡς νενικηκὼς λαμπρὸς ὑπὸ χαρᾶς εἰς τὸν δῆμον ἐξήλατο, κρότῳ καὶ βολαῖς στεφάνων καὶ ἀνθῶν δεξιούμενον αὐτόν. ἐν δὲ τῇ βουλῇ Πομπήϊος οὐ παρῆν· οἱ γὰρ ἄρχοντες στρατοπέδων εἰς τὴν (6) πόλιν οὐκ εἰσίασι. Μάρκελλος δὲ ἀναστὰς οὐκ ἔφη λόγων ἀκροάσεσθαι καθήμενος, ἀλλ᾽ ὁρῶν ὑπερφαινόμενα τῶν Ἄλπεων ἤδη δέκα τάγματα βαδίζειν, καὶ αὐτὸς ἐκπέμψειν τὸν ἀντιταξόμενον αὐτοῖς ὑπὲρ τῆς πατρίδος.

LVIII

Bundan böyle Caesar da, henüz İtalya’dan çok fazla uzaklaşmamışken askerlerini seçime katılmak üzere kente göndererek ve pek çok memuru parayla tahrik edip rüşvet vererek, bu olaylarla daha ciddi bir şekilde uğraşıyordu. Bin beş yüz talanta için tarafını değiştiren consul Paulus, Caesar tarafından muazzam borçlarından kurtarı­lan tribunus plebis Curio ve Curio’nun dostluğu aracılı­ğıyla bunlara katılarak zenginleşen (2) Marcus Antonius onlardan bazılarıydı. Caesar tarafından gönderilen bu su­baylardan birinin curia’da dururken Senatus’un Caesar’ın görev süresini uzatmadığını öğrenince eliyle kılı­cına vurup, “ama bu verecek” dediği anlatılır. Yapılan ve hazırlanan şeyler de bu amaca yönelikti. (3) Fakat Curio’nun Caesar için yaptığı talepler ve öneriler daha de­mokratik görünüyordu. Zira o her iki durumdan birinin ol­masını, yani ya Pompeius’un da ordusunu iade etmesini ya da Caesar’ın ordusunun da terhis edilmemesini talep edi­yordu; zira ister kanunen sıradan vatandaş olsunlar, ister sahip oldukları şeyler dolayısıyla rakip olarak kalsınlar, sakin davranmalıydılar. Diğerini zayıflatan kişi korktuğu (4) gücü ikiye katlar. Bunların üzerine consul Marcellus, Caesar’ı haydut olarak adlandırıp eğer silahlarını bırakmazsa düşman ilan edilmesini talep edince Curio, Antonius ve Piso ile bir­likte Senatus’un bu önergeyi yeniden sorgulamasını sağ­ladı. Bu sebeple de sadece Caesar’ın silahlarını bırakmasını, Pompeius’un ise (5) görevini sürdürmesini teklif edenlerin bir tarafa geçmesini istedi. Pek çok kişi de yerini değiştirdi. Bunun ardından her ikisinin de silahlarını bırakmasını ve hiç birinin komutanlığı elinde tutmamasını onaylayanların da bir yana geçmesini talep edince, sadece yirmi iki kişi Pompeius tarafına, geri kalanlar ise, Curio tarafına katıldı. O da sevinçten, sanki parlak bir zafer kazanmış gibi, kendisini alkışlarla, taç ve çiçek fırlatarak karşılayan halkın önüne attı. Pompeius ise, Senatus’ta değildi. Zira ordu komutanlarını (6) kente bırakmıyorlardı. Fakat Marcellus ayağa kalktı ve oturup da konuşulanları dinlemeyeceğini, tersine artık Alpler üzerinde beliren on lejyonun yürüyüşe geçtiğini gördükten sonra vatan uğruna kendilerine karşı koyan adamı bizzat defedeceğini söyledi.

LIX

Ἐκ τούτου τὰς ἐσθῆτας ὡς ἐπὶ πένθει μετεβάλοντο. Μάρκελλος δὲ πρὸς Πομπήϊον δι᾽ ἀγορᾶς ἐβάδιζε τῆς βουλῆς ἑπομένης, καὶ καταστὰς ἐναντίος, “Κελεύω σε,” εἶπεν, “ὦ Πομπήϊε, βοηθεῖν τῇ πατρίδι καὶ χρῆσ­θαι ταῖς παρεσκευασμέναις δυνάμεσι καὶ καταλέγειν ἑτέρας.” τὰ δ᾽ αὐτὰ ταῦτα καὶ Λέντλος ἔλεγε, (2) τῶν ἀποδεδειγμένων εἰς τὸ μέλλον ὑπάτων ἅτερος. ἀρξαμένου δὲ τοῦ Πομπηΐου καταλέγειν οἱ μὲν οὐχ ὑπήκουον, ὀλίγοι δὲ γλίσχρως καὶ ἀπροθύμως συνῄεσαν, οἱ δὲ πλείους διαλύσεις ἐβόων. καὶ γὰρ ἀνέγνω τινὰ Καίσαρος ἐπιστολὴν Ἀντώνιος ἐν τῷ δήμῳ, βιασάμενος τὴν βουλήν, ἔχουσαν ἐπαγωγοὺς ὄχλου προκλήσεις. ἠξίου γὰρ ἀμφοτέρους ἐκβάντας τῶν ἐπαρχιῶν καὶ τὰς στρατιωτικὰς δυνάμεις ἀφέντας ἐπὶ τῷ δήμῳ γενέσθαι (3) καὶ τῶν πεπραγμένων εὐθύνας ὑποσχεῖν. οἱ δὲ περὶ Λέντλον ὑπατεύοντες ἤδη βουλὴν οὐ συνῆγον· ἄρτι δὲ ἐκ Κιλικίας ἀφιγμένος Κικέρων ἔπραττε διαλλαγάς, ὅπως Καῖσαρ, ἐξελθὼν Γαλατίας καὶ τὴν ἄλλην στρατιὰν ἀφεὶς πᾶσαν, ἐπὶ δυσὶ τάγμασι καὶ τῷ Ἰλλυρικῷ τὴν δευτέραν (4) ὑπατείαν περιμένῃ. Πομπηΐου δὲ δυσκολαίνοντος ἐπείσθησαν οἱ Καίσαρος φίλοι θάτερον ἀφεῖναι· Λέντλου δὲ ἀντικρούσαντος καὶ Κάτωνος αὖθις ἁμαρτάνειν τὸν Πομπήϊον ἐξαπατώμενον βοῶντος οὐκ ἔσχον αἱ διαλύσεις πέρας.

LIX

Bundan dolayı sanki yastaymış gibi kıyafetlerini değiştirdiler. Marcel­lus ise henüz meclis sürerken forum’un arasından Pom­peius’a doğru yürüdü ve karşısında durarak “ey Pompeius, sana, vatan için yardıma koşmanı, hazırda bulunan birlikleri kullanmanı ve diğerlerini de sila­haltına çağırmanı emrediyorum” dedi. Gelecek yıl için (2) belirle­nen consul’lerden diğeri olan Lentulus da aynı şeyleri söyledi. Pompe­ius da askerleri toplamaya başlayınca bazıları bunları dinledi, bazıları ise isteksiz ve gönülsüz bir şekilde destek verdiler, ama birçoğu barışma olmalı diye bağırdı. Zira Antonius, Senatus’u zorlayarak Cae­sar’ın, kalabalığın ilgisini çekecek önerilerini içeren mektubunu halkın önünde okudu. O, halkın önüne çıkmak (3) ve yapılanların hesabını vermek için, her ikisinin de eyaletlerinden ayrılmalarını ve askeri güçlerini terhis etmelerini istiyordu. Fakat artık consul olan Lentu­lus Senatus’u toplantıya çağırmadı. Kısa süre önce Kilikia’dan dönmüş olan Cicero da, Caesar’ın Galya’dan ayrılması, ordusunu iki lejyona kadar terhis etmesi ve Illyria’da (4) ikinci consul’lüğünü beklemesi esaslarında uzlaşma yapmak için uğraştı. Pompeius memnun olmadığı için Caesar’ın dostları (her iki lejyondan) birinin terhis edilmesi husu­sunda ikna edildiler. Lentulus buna da karşı çıkınca, Cato derhal, eğer yeniden kandırılırsa Pompeius’un yanlış yapacağını haykırdı, uzlaş­malar da gerçekleşmedi.

LX

Ἐν τούτῳ δὲ ἀπαγγέλλεται Καῖσαρ Ἀρίμινον, πόλιν μεγάλην τῆς Ἰταλίας, κατειληφὼς καὶ βαδίζων ἄντικρυς ἐπὶ τὴν Ῥώμην μετὰ πάσης τῆς δυνάμεως. τοῦτο δὲ ἦν ψεῦδος. ἐβάδιζε γὰρ οὐ πλείονας ἔχων ἱππέων τριακοσίων καὶ πεντακισχιλίων ὁπλιτῶν· τὴν δὲ ἄλλην δύναμιν ἐπέκεινα τῶν Ἄλπεων οὖσαν οὐ περιέμενεν, ἐμπεσεῖν ἄφνω τεταραγ­μένοις καὶ μὴ προσδοκῶσι βουλόμενος μᾶλλον ἢ χρόνον δοὺς ἐκ παρασκευῆς μάχεσθαι. (2) καὶ γὰρ ἐπὶ τὸν Ῥουβίκωνα ποταμὸν ἐλθών, ὃς ἀφώριζεν αὐτῷ τὴν δεδομένην ἐπαρχίαν, ἔστη σιωπῇ καὶ διεμέλ­λησεν, αὐτὸς ἄρα πρὸς ἑαυτὸν συλλογιζόμενος τὸ μέγεθος τοῦ τολμήμα­τος. εἶτα, ὥσπερ οἱ πρὸς βάθος ἀφιέντες ἀχανὲς ἀπὸ κρημνοῦ τινος ἑαυ­τούς, μύσας τῷ λογισμῷ καὶ παρακαλυψάμενος πρὸς τὸ δεινόν, καὶ τοσοῦ­τον μόνον Ἑλληνιστὶ πρὸς τοὺς παρόντας ἐκβοήσας, “Ἀνερρίφθω κύβος,” διεβίβαζε τὸν στρατόν. (3) Ὡς δὲ πρῶτον ἡ φήμη προσέπεσε καὶ κατέσχε τὴν Ῥώμην μετὰ ἐκπλήξεως θόρυβος καὶ φόβος οἷος οὔπω πρότερον, εὐθὺς μὲν ἡ βουλὴ φερομένη πρὸς τὸν Πομπήϊον συνέτρεχε καὶ παρῆσαν αἱ ἀρχαί, πυθομένου δὲ τοῦ Τύλλου περὶ στρατιᾶς καὶ δυνάμεως καὶ τοῦ Πομπηΐου μετά τινος μελλήσεως ἀθαρσῶς εἰπόντος ὅτι τοὺς παρὰ Καίσαρος (4) ἥκοντας ἑτοίμους ἔχει, νομίζει δὲ καὶ τοὺς κατειλεγ­μένους πρότερον ἐν τάχει συνάξειν τρισμυρίους ὄντας, ὁ μὲν Τύλλος ἀναβοήσας, “Ἐξηπάτηκας ἡμᾶς, ὦ Πομπήϊε,” συνεβούλευεν ὡς Καίσαρα πρέσβεις ἀποστέλλειν, Φαώνιος δέ τις, ἀνὴρ τἆλλα μὲν οὐ πονηρός, αὐθαδείᾳ δὲ καὶ ὕβρει πολλάκις τὴν Κάτωνος οἰόμενος ἀπομιμεῖσθαι παρρησίαν, ἐκέλευε τὸν Πομπήϊον τῷ ποδὶ τύπτειν τὴν γῆν, ἃς ὑπισχνεῖτο δυνάμεις ἀνακαλούμενον. (5) ὁ δὲ ταύτην μὲν ἤνεγκε τὴν ἀκαιρίαν πρᾴως· τοῦ δὲ Κάτωνος ὑπομιμνήσκοντος ὧν ἐν ἀρχῇ περὶ Καίσαρος αὐτῷ προεῖπεν, ἀπεκρίνατο μαντικώτερα μὲν εἶναι τὰ Κάτωνι λεχθέντα, φιλικώτερα δὲ ὑπ᾽ αὐτοῦ πεπρᾶχθαι.

LX

Bu arada Caesar’ın, İtalya’nın büyük bir kenti olan Arimi­num’u ele geçir­diği ve tüm güçleriyle birlikte dosdoğru Roma’­ya ilerlediği ha­beri geldi. Fakat bu yalandı. Zira üç yüz atlı ve beş bin yaya asker­den daha fazla kişiyle birlikte yürümüyordu. Alplerin öbür tarafındaki geri kalan gücünü, savaş için hazırlık yapmaya zaman ver­mek­tense, hazırlıksız ve saldırı beklemeyen düşmana ansızın baskın yapmak istediği için beklemedi. (2) Kendisine verilen eyalete sınır oluşturan Rubicon Nehri’ne gelince sessizce durdu ve gerçekten de bu tehlikeli girişimin kendisi için büyüklüğünü hesapladığı için te­reddüt etti. Daha sonra, kendilerini bir kenardan sonsuz bir çukur önüne götüren insan­lar gibi umutla iç geçirdi ve gözlerini kapayarak yanındakilere sadece Hellence olarak “zar atıldı” diye haykırdıktan sonra orduyu karşı tarafa geçirdi. (3) Bu ilk söylenti ulaşınca, Roma’yı dehşetle birlikte daha önce görülmemiş derecede büyük bir kargaşa ve korku aldı, Senatus derhal Pompeius’la bir araya geldi ve memurlar da hazır bulundu. Tullus ordu ve savaş gücünü sorduğunda ve Pompeius da endişe verici bir şekilde tereddüt içinde kalarak, Caesar’ın (4) yanın­dan gelen birliklerin elinde olduğunu ve daha önce silahaltına alınan otuz bin kadar askerin de hızlı bir şekilde sevk edileceğine inandığını söyleyince, Tullus “sen bizi kandırıyorsun, ey Pompeius” diye haykır­dıktan sonra Caesar’a elçiler gönderilmesini önerdi; kötü olmayan, ama inatçılığı ve kibri yüzünden sık sık Cato’nun açık sözlülüğüne öykünülmesi gerektiğine inanan Favonius adında biri, Pompeius’un söz verdiği askeri gücünü çağırmak için toprağa ayağıyla vurmasını talep etti. (5) O ise, bu uygunsuz durumu soğukkanlılıkla karşıladı. Fakat Cato, kendisine baştan beri Caesar hakkında söylediği şeyleri hatırlatınca, Cato’ya söylenmiş olan şeylerin daha mantıklı, ama kendisi tarafından yapılanların ise, daha dostane olduğu şeklinde cevap verdi.

LXI

Κάτων δὲ συνεβούλευεν αἱρεῖσθαι στρατηγὸν αὐτοκράτορα Πομπήϊον, ἐπειπὼν ὅτι τῶν αὐτῶν ἐστι καὶ ποιεῖν τὰ μεγάλα κακὰ καὶ παύειν. οὗτος μὲν οὖν εὐθὺς ἐξῆλθεν εἰς Σικελίαν (ἔλαχε γὰρ αὐτὴν τῶν ἐπαρ­χιῶν) καὶ τῶν ἄλλων ἕκαστος εἰς ἃς ἐκληρώθη. τῆς δ᾽ Ἰταλίας σχεδὸν ὅλης (2) ἀνισταμένης ἀπορίαν εἶχε τὸ γινόμενον. οἱ μὲν γὰρ ἔξωθεν φερόμενοι φυγῇ πανταχόθεν εἰς τὴν Ῥώμην ἐνέπιπτον, οἱ δὲ τὴν Ῥώμην οἰκοῦντες ἐξέπιπτον αὐτοὶ καὶ ἀπέλειπον τὴν πόλιν, ἐν χειμῶνι καὶ ταράχῳ τοσούτῳ τὸ μὲν χρήσιμον ἀσθενὲς ἔχουσαν, τὸ δὲ ἀπειθὲς ἰσχυρὸν καὶ δυσμεταχείριστον τοῖς ἄρχουσιν. οὐ γὰρ ἦν παῦσαι τὸν φόβον, οὐδὲ εἴασέ τις χρῆσθαι τοῖς ἑαυτοῦ λογισμοῖς Πομπήϊον, ἀλλ᾽ ᾧ τις ἐνετύγ­χανε πάθει, φοβηθεὶς ἢ λυπηθεὶς ἢ διαπορήσας, τούτῳ (3) φέρων ἐκεῖνον ἀνεπίμπ­λη· καὶ τἀναντία τῆς αὐτῆς ἡμέρας ἐκράτει βουλεύματα, καὶ πυθέσθαι περὶ τῶν πολεμίων οὐδὲν ἦν ἀληθὲς αὐτῷ διὰ τὸ πολλοὺς ἀπ­αγ­γέλ­λειν ὅ τι τύχοιεν, εἶτα ἀπιστοῦντι χαλεπαίνειν. οὕτω δὴ ψηφι­σά­μενος ταραχὴν ὁρᾶν καὶ κελεύσας ἅπαντας ἕπεσθαι αὐτῷ τοὺς ἀπὸ βουλῆς, καὶ προειπὼν ὅτι Καίσαρος ἡγήσεται τὸν ἀπολειφθέντα, περὶ δείλην ὀψίαν (4) ἀπέλιπε τὴν πόλιν. οἱ δὲ ὕπατοι μηδὲ θύσαντες ἃ νομίζεται πρὸ πολέμων ἔφυγον. ἦν δὲ καὶ παρ᾽ αὐτὰ τὰ δεινὰ ζηλωτὸς ἀνὴρ τῆς πρὸς αὐτὸν εὐνοίας τῶν ἀνθρώπων, ὅτι πολλῶν τὴν στρατηγίαν μεμφομένων οὐδεὶς ἦν ὁ μισῶν τὸν στρατηγόν, ἀλλὰ πλείονας ἄν τις εὗρε τῶν διὰ τὴν ἐλευθερίαν φευγόντων τοὺς ἀπολιπεῖν Πομπήϊον μὴ δυναμένους.

LXI

Cato, bu büyük felaketi yapmak da, ortadan kaldırmak da onların işi olduğu için, Pompeius’un sınırsız hakimiyet gü­cüyle komutan olarak seçilmesini önerdi. Bundan sonra da derhal Sicilya’ya gitti (zira bu eyalet ona düşmüştü) ve di­ğerlerinden her biri de kendisi için belirle­nen eyalete gitti. Hemen hemen tüm İtalya (2) ayaklanınca ortaya çıkan du­rumda çaresizlik vardı. Dışarıdan kaçmaya sevkedilenler her yönden akın akın Roma’ya geliyorlardı; Roma’da oturanlar ise kaçıyor, böylesi bir fırtına ve karmaşa içinde faydalı olan şeylerden aciz, memur­larına karşı itaatsiz ve bildiğini okuyan bir güruha sahip olan kenti terk ediyorlardı. Zira ne bu korkuyu dindirmek mümkündü ne de Pompe­i­us’un kendi planlarını yapmasına izin verildi, tersine biri kazara korku, dert ya da çaresizliğe kapıldığında (3) olabildiğince çabuk bir biçimde onu bununla rahatsız ediyordu. Aynı gün içinde bir­biriyle çelişen karar­lar yürürlüğe girdi, yine de, pek çok kişinin duyduklarını ona iletmesi ve sonrasında onlara inanmadığı için öfkelenmesi dolayısıyla, düşman hakkında güvenilir bilgi edinmek mümkün olmadı. Bunun üzerine Pompeius kargaşayı tetkik etmeye karar vererek Senatus’un tüm üyele­rine kendisini takip etmele­rini emretti ve geride kalan her bir kişiyi de Caesar’ın dostu olarak göreceğini bildirerek gecenin geç bir saatinde (4) kenti terk etti. Consul’ler de savaş öncesinde geleneğin talep ettiği kurbanları dahi sunamadan kaçtılar. Bizzat bu olayla­rın yanında, pek çok kişi komutanı eleştirirken hiç kimse komutana kin beslemediği, tersine Pompeius’u terk etme­yenlerin özgürlük uğruna kaçanlardan daha çok kişiyi bulabileceği için, insanların ona karşı beslediği iyi niyetten dolayı kıskanılmaya değer bir adamdı.

LXII

Ὀλίγαις δὲ ὕστερον ἡμέραις Καῖσαρ εἰσελάσας καὶ κατασχὼν τὴν Ῥώμην τοῖς μὲν ἄλλοις ἐπιεικῶς ἐνέτυχε καὶ κατεπράϋνε, τῶν δὲ δημάρχων ἑνὶ Μετέλλῳ κωλύοντι χρήματα λαβεῖν αὐτὸν ἐκ τοῦ ταμιείου θάνατον ἠπείλησε, καὶ προσέθηκε τῇ ἀπειλῇ τραχύτερον λόγον· ἔφη γὰρ ὡς τοῦτο φῆσαι χαλεπὸν ἦν αὐτῷ μᾶλλον ἢ (2) πρᾶξαι. τρεψάμενος δὲ τὸν Μέτελλον οὕτω, καὶ λαβὼν ὧν ἔχρῃζεν, ἐδίωκε Πομπήϊον, ἐκβαλεῖν σπεύδων ἐκ τῆς Ἰταλίας πρὶν ἀφικέσθαι τὴν ἐξ Ἰβηρίας αὐτῷ δύναμιν. ὁ δὲ τὸ Βρεντέσιον κατασχὼν καὶ πλοίων εὐπορήσας τοὺς μὲν ὑπάτους εὐθὺς ἐμβιβάσας καὶ μετ᾽ αὐτῶν σπείρας τριάκοντα προεξέπεμψεν εἰς Δυρράχιον, Σκηπίωνα δὲ τὸν πενθερὸν καὶ Γναῖον τὸν υἱὸν εἰς Συρίαν ἀπέστειλε ναυτικὸν κατασκευάσοντας. (3) αὐτὸς δὲ φραξάμενος τὰς πύλας καὶ τοῖς τείχεσι τοὺς ἐλαφροτάτους στρατιώτας ἐπιστήσας, τοὺς δὲ Βρεντεσίνους ἀτρεμεῖν κατ᾽ οἰκίαν κελεύσας, ὅλην ἐντὸς τὴν πόλιν ἀνέσκαψε καὶ διετάφρευσε, καὶ σκολόπων ἐνέπλησε τοὺς στενωποὺς πλὴν δυεῖν, δι᾽ ὧν ἐπὶ θάλατταν αὐτὸς κατῆλθεν. (4) ἡμέρᾳ δὲ τρίτῃ τὸν μὲν ἄλλον ὄχλον ἐν ταῖς ναυσὶν εἶχεν ἤδη καθ᾽ ἡσυχίαν ἐμβε­βηκότα, τοῖς δὲ τὰ τείχη φυλάττουσιν ἐξαίφνης σημεῖον ἄρας καὶ καταδραμόντας ὀξέως ἀναλαβὼν ἀπεπέ­ρασεν. ὁ δὲ Καῖσαρ, ὡς εἶδεν ἐκλελειμμένα τὰ τείχη, τὴν φυγὴν αἰσθό­μενος μικροῦ μὲν ἐδέησε διώκων τοῖς σταυροῖς καὶ τοῖς ὀρύγμασι περιπετὴς γενέσθαι, τῶν δὲ Βρεντεσίνων φρασάντων φυλαττόμενος τὴν πόλιν καὶ κύκλῳ περιϊὼν ἀνηγμένους εὗρε πάντας πλὴν δυεῖν πλοίων στρατιώτας τινὰς οὐ πολλοὺς ἐχόντων.

LXII

Bundan bir kaç gün sonra da Caesar Roma’ya girdi ve kenti ele geçirdi, geride kalanlara uygun bir şekilde yaklaştı ve onları sakinleştirdi, tribunus plebis’lerden biri olan Metellus’u, kendisinin hazineden para almasına engel olduğu için ölümle tehdit etti ve tehdidine daha sert bir söz daha ekledi: bunu yapmaktan ziyade (2) söylemenin kendisine daha zor geldiğini, söyledi. Metellus’u bu şekilde defettikten sonra ihtiyacı olan şeyleri aldı, Iberia’daki ordusunun yetişmesinden önce onu İtalya’dan çıkarmak için acele ederek Pompeius’un peşine düştü. O ise, Brundisium’u aldı ve elinde çok sayıda gemi bulunduğu için consul’leri derhal gemiye bindirdi ve otuz cohort’u da onlarla birlikte Dyrrakhion’a gönderdi, kayınpederi Scipio’yu ve oğlu Gnaeus’u donanma kurmak üzere Suriye’ye gönderdi. (3) Kendisi de kapıları tahkim ettirdi ve surlara en hızlı birliklerini koydu, Brundisiumluların da sakince evlerinde durmalarını emrederek bütün iç kenti mezarlar aracılığıyla böldürdü ve ikisi dışında aralarından denize indiği tüm geçitleri sivri kazıklarla doldurdu. (4) Üçüncü günde geri kalan orduyu sessizlik içinde gemilere bindirdi, surları koruyanlara aniden işaret kaldırdıktan sonra koşarak aşağıya inenleri de hızlıca gemiye aldı ve buradan nakletti. Caesar ise, terk edilen surları görünce kaçışı fark etti ve takibi sırasında kazıklara ve hendeklere maruz kalmaya hemen hemen gerek duymadı, zira Brundi­siumlular bilgi verdiği için dikkatli davranıp kenti kuşattıktan sonra çok fazla asker taşımayan gemilerin ikisi dışında hepsinin denize açıldığını gördü.

LXIII

Οἱ μὲν οὖν ἄλλοι τοῦ Πομπηΐου τὸν ἀπόπλουν ἐν τοῖς ἀρίστοις τίθενται στρατηγήμασιν, αὐτὸς δὲ Καῖσαρ ἐθαύμαζεν ὅτι καὶ πόλιν ἔχων ὀχυρὰν καὶ προσδοκῶν τὰς ἐξ Ἰβηρίας δυνάμεις καὶ θαλασ­σο­κρατῶν ἐξέλιπε καὶ προήκατο τὴν Ἰταλίαν. αἰτιᾶται καὶ Κικέρων ὅτι τὴν Θεμιστοκλέους ἐμιμήσατο στρατηγίαν μᾶλλον ἢ τὴν Περικλέους, τῶν πραγμάτων τούτοις (2) ὁμοίων ὄντων, οὐκ ἐκείνοις. ἐδήλωσε δὲ Καῖσαρ ἔργῳ σφόδρα φοβούμενος τὸν χρόνον. ἑλὼν γὰρ Νουμέριον Πομπηΐου φίλον ἀπέστειλεν εἰς Βρεντέσιον ἐπὶ τοῖς ἴσοις ἀξιῶν διαλλαγῆναι· Νουμέριος δὲ Πομπηΐῳ συνεξέπλευσεν. ἐντεῦθεν ὁ μὲν ἐν ἡμέραις ἑξήκοντα κύριος γεγονὼς ἀναιμωτὶ τῆς Ἰταλίας ὅλης ἐβούλετο μὲν εὐθὺς Πομπήϊον διώκειν, πλοίων δὲ μὴ παρόντων ἀποστρέψας εἰς Ἰβηρίαν ἤλαυνε, τὰς ἐκεῖ δυνάμεις προσαγαγέσθαι βουλόμενος.

LXIII

Bazıları Pompeius’un bu hareketini, üstün askeri başarıları arasına koyarlar, Caesar’ın kendisi ise, tahkimatlı bir kente sahip olması, Iberia’dan kuvvetlerinin gelmesini beklemesi ve deniz gücünü elinde bulundurmasına rağmen İtalya’yı terk etmesine ve bırakmasına şaşırdı. Cicero ise, olaylar onunkilerle değil de daha çok bunlarla (2) benzer olmasına rağmen, Perikles’den ziyade Themistok­les’in savaş planını örnek aldığı için onu suçladı. Fakat Caesar davranışıyla zamandan çok korktu­ğunu gösterdi. Zira Pompeius’un dostu olan Numerius’u ele geçirdik­ten sonra, eşit şartlarda uzlaşma yapılsın diye Brundisium’a gönder­mişti. Fakat Numerius, Pompeius’la birlikte yelken açtı. Bunun üze­rine o da yedi gün içinde kan dökmeksizin tüm İtalya’nın efendisi olduk­tan sonra derhal Pompeius’un peşine düşmek istedi, fakat elinde gemi olmadığı için fikrini değiştirdi ve orada bulunan kuvvetleri ken­dine çekmek için Iberia’ya yöneldi.

LXIV

Ἐν δὲ τῷ χρόνῳ τούτῳ μεγάλη συνέστη Πομπηΐῳ δύναμις, ἡ μὲν ναυτικὴ καὶ παντελῶς ἀνανταγώνιστος (ἦσαν γὰρ αἱ μάχιμοι πεντακόσιαι, λιβυρνίδων δὲ καὶ κατασκόπων ὑπερβάλλων ἀριθμός), ἱππεῖς δέ, Ῥωμαίων καὶ Ἰταλῶν τὸ ἀνθοῦν, ἑπτακισχίλιοι, γένεσι καὶ πλούτῳ καὶ φρονήμασι διαφέροντες· τὴν δὲ πεζὴν σύμμικτον οὖσαν καὶ μελέτης δεομένην ἐγύμναζεν ἐν Βεροίᾳ καθήμενος οὐκ ἀργός, ἀλλ᾽ ὥσπερ ἀκμάζοντι χρώμενος αὑτῷ πρὸς τὰ γυμνάσια. (2) μεγάλη γὰρ ἦν ῥοπὴ πρὸς τὸ θαρρεῖν τοῖς ὁρῶσι Πομπήϊον Μάγνον ἑξήκοντα μὲν ἔτη δυεῖν λείποντα γεγενημένον, ἐν δὲ τοῖς ὅπλοις ἁμιλλώμενον πεζόν, εἶτα ἱππότην αὖθις ἑλκόμενόν τε τὸ ξίφος ἀπραγμόνως θέοντι τῷ ἵππῳ καὶ κατακλείοντα πάλιν εὐχερῶς, ἐν δὲ τοῖς ἀκοντισμοῖς οὐ μόνον ἀκρίβειαν, ἀλλὰ καὶ ῥώμην ἐπιδεικνύ­μενον εἰς μῆκος, ὃ πολλοὶ τῶν νέων οὐχ ὑπερέβαλλον. (3) ἐπεφοίτων δὲ καὶ βασιλεῖς ἐθνῶν καὶ δυνάσται, καὶ τῶν ἀπὸ Ῥώμης ἡγεμονικῶν ἀριθμὸς ἦν ἐντελοῦς βουλῆς περὶ αὐτόν. ἦλθε δὲ καὶ Λαβιηνὸς ἀπολιπὼν Καίσαρα φίλος γεγονὼς καὶ συν­εστρατευ­μένος ἐν Γαλατίᾳ, καὶ Βροῦτος, υἱὸς ὢν Βρούτου τοῦ περὶ Γαλατίαν σφαγέντος, ἀνὴρ μεγαλόφρων καὶ μηδέποτε Πομπήϊον προσ­ειπὼν μηδὲ ἀσπασάμενος πρότερον ὡς φονέα τοῦ πατρός, τότε δὲ ὡς ἐλευθεροῦντι τὴν Ῥώμην (4) ὑπέταξεν ἑαυτόν. Κικέρων δέ, καίπερ ἄλλα γεγραφὼς καὶ βεβουλευμένος, ὅμως κατῃδέσθη μὴ γενέσθαι τοῦ προ­κιν­δυνεύοντος ἀριθμοῦ τῆς πατρίδος. ἦλθε δὲ καὶ Τίδιος Σέξτιος, ἐσχα­τόγηρως ἀνὴρ θάτερον πεπηρωμένος σκέλος, εἰς Μακεδονίαν· ὃν τῶν ἄλλων γελώντων καὶ χλευαζόντων, ὁ Πομπήϊος ἰδὼν ἐξανέστη καὶ προσέδραμε, μέγα νομίζων μαρτύριον εἶναι καὶ τοὺς παρ᾽ ἡλικίαν καὶ παρὰ δύναμιν αἱρουμένους τὸν μετ᾽ αὐτοῦ κίνδυνον ἀντὶ τῆς ἀσφαλείας.

LXIV

Bu süre zarfında Pompeius’un yanında büyük bir savaş gücü toplandı, donanma da tamamen yenilmezdi (zira beş yüz savaş gemisi ile muaz­zam sayıda keşif ve izci gemisinden oluşuyordu). Roma ve İtalyalıların çekirdeğini oluşturan atlılar yedi bin kişiydi ve soylarına, zenginliklerine ve cesaretlerine göre ayrılıyorlardı. Karışık olan ve egzersize ihtiyaç duyan yaya askerlerini ise Beroia’da konaklarken talim ettirdi, kendisi de boş durmadı, güçlü olduğu yaşlardaymış gibi talimlere katıldı. (2) İzleyenler arasında, altmış yaşını devirmesine iki yılı kalan, ama yaya olarak silahlarla mücadele eden, daha sonra bir atlı olarak, koşan bir atın üzerinde kılıcını kolayca çeken ve yeniden kolay bir şekilde onu yerine sokan, mızrak atanlar arasında sadece doğru hedefe değil, aynı zamanda gençlerden pek çoğunun dahi aşamayacağı uzak mesafeye atış yaparak gücünü ispatlayan Pompeius Magnus’a güvenme eğilimi yüksekti. (3) Yabancı halkların kralları ve beyleri de geldiler, etrafındaki önde gelen Romalıların sayısı tam bir Senatus oluşturacak kadar vardı. Caesar’ın dostu olan ve onunla Galya’da birlikte savaşan Labienus da Caesar’ı terk ederek onun yanına geldi, Galya’da öldürülen Brutus’un oğlu olan ve daha öncesinde babasının katili olarak hiçbir zaman Pompeius’la konuşmamış ve onu selamlama­yan cesur bir adam olan Brutus bile artık kendini Roma’nın kurtarı­cısı olarak onun (4) emri altına sokmuştu. Her ne kadar Cicero farklı şeyler yazsa ve planlasa da, vatanı korumak isteyenlerin sayısına dahil olmamak­tan utanıyordu. Bir bacağı sakat ve oldukça yaşlı bir adam olan Tidius Sextus da Makedonya’ya geldi. Diğerleri onunla alay edip dalga geçerken Pompeius onu görünce ayağa kalktı ve ona doğru koştu, çünkü güvenlik yerine kendisiyle birlikte tehlikeyi seçen yaşlı ve güçsüz kişilerin de büyük bir işaret olduğunu düşünüyordu.

LXV

Ἐπεὶ δὲ βουλῆς γενομένης καὶ γνώμην Κάτωνος εἰπόντος ἐψηφίσαντο μηδένα Ῥωμαίων ἄνευ παρατάξεως ἀναιρεῖν μηδὲ διαρπάζειν πόλιν ὑπήκοον Ῥωμαίοις, ἔτι μᾶλλον ἡ Πομπηΐου μερὶς ἠγαπήθη· καὶ γὰρ οἷς μηδὲν ἦν πρᾶγμα τοῦ πολέμου πόρρω κατοι­κοῦσιν ἢ δι᾽ ἀσθένειαν ἀμελουμένοις, τῷ γε βούλεσθαι συγκατετίθεντο καὶ τῷ λόγῳ συνεμά­χουν ὑπὲρ τῶν δικαίων, ἡγούμενοι θεοῖς εἶναι καὶ ἀνθρώποις ἐχθρὸν ᾧ μὴ καθ᾽ ἡδονήν ἐστι νικᾶν Πομπήϊον. (2) Οὐ μὴν ἀλλὰ καὶ Καῖσαρ εὐγνώμονα παρεῖχεν ἑαυτὸν ἐν τῷ κρατεῖν, ὃς καὶ τὰς ἐν Ἰβηρίᾳ τοῦ Πομπηΐου δυνάμεις ἑλὼν καὶ καταπολεμήσας ἀφῆκε τοὺς στρατηγούς, τοῖς δὲ στρατιώταις ἐχρῆτο. καὶ πάλιν ὑπερβαλὼν τὰς Ἄλπεις καὶ διαδραμὼν τὴν Ἰταλίαν εἰς Βρεντέσιον ἧκεν ἐν (3) τροπαῖς ἤδη τοῦ χειμῶνος ὄντος· καὶ διαπεράσας τὸ πέλαγος αὐτὸς μὲν εἰς Ὤρικον παρενέβαλεν, Οὐιβούλλιον δὲ τὸν Πομπηΐου φίλον αἰχμάλωτον ἔχων σὺν ἑαυτῷ πρὸς Πομπήϊον ἀνέστειλε, προκαλού­μενος εἰς ἓν συνελ­θόντας ἀμφοτέρους ἡμέρᾳ τρίτῃ πάντα διαλῦσαι τὰ στρατεύματα καὶ γενομένους φίλους καὶ ὀμόσαντας ἐπανελθεῖν (4) εἰς Ἰταλίαν. ταῦτα Πομπήϊος αὖθις ἐνέδραν ἡγεῖτο· καὶ καταβὰς ὀξέως ἐπὶ θάλατταν κατέλαβε χωρία καὶ τόπους ἕδρας τε τοῖς πεζοῖς στρατοπέδοις ὑπεραλκεῖς ἔχοντα, καὶ ναύλοχα καὶ κατάρσεις ἐπιφόρους τοῖς ἐπιφοιτῶσι διὰ θαλάττης, ὥστε πάντα πνεῖν ἄνεμον Πομπηΐῳ σῖτον ἢ στρατιὰν ἢ χρήματα κομίζοντα, Καίσαρα δὲ δυσχερείαις κατὰ γῆν ὁμοῦ καὶ κατὰ θάλατταν (5) περιεχόμενον ἐξ ἀνάγκης φιλομαχεῖν, καὶ προσβάλλοντα τοῖς ἐρύμασι καὶ προκαλούμενον ἑκάστοτε τὰ μὲν πλεῖστα νικᾶν καὶ κρατεῖν τοῖς ἀκροβολισμοῖς, ἅπαξ δὲ μικροῦ συντριβῆναι καὶ τὴν στρατιὰν ἀποβαλεῖν, τοῦ Πομπηΐου λαμπρῶς ἀγωνισαμένου μέχρι τροπῆς ἁπάντων καὶ φόνου δισχιλίων, βιάσασθαι δὲ καὶ συνεισπεσεῖν μὴ δυνηθέντος ἢ φοβηθέντος, ὥστε εἰπεῖν Καίσαρα πρὸς τοὺς φίλους ὅτι Σήμερον ἂν ἡ νίκη παρὰ τοῖς πολεμίοις ἦν, εἰ τὸν νικῶντα εἶχον.

LXV

Senatus toplandıktan ve Cato teklifini yaptıktan sonra, Romalılardan hiç kimsenin savaş dışında öldürülmeyeceğine ve Romalılara tabi bir kentin yağmalanmayacağına karar verilince, Pompei­us’un tarafı daha da büyük bir sevgiyle karşılandı. Her ne kadar uzakta oturdukları için ya da güçsüzlüklerinden dolayı dikkate alınmadıklarından, savaş işleriyle alakadar olmayanlar da onun isteğine katılıyor ve Pompeius’un zafer kazanmasından memnun olmayan kişinin tanrılara ve insanlara düşman olduğuna inanarak onun hakları için sözleriyle ortak mücadele veriyorlardı. (2) Bu sırada Caesar da Pompeius’un Iberia’daki güçlerini ele geçirip teslime zorladıktan sonra komutanları serbest bırakarak ve askerleri kendi ordusuna dahil ederek galibiyetinde insaflı davrandı. Ardından yeniden Alpleri aştı, İtalya’yı ortasından geçti ve dönüş sırasında (3) henüz kış gelmişti ki Brundisium’a vardı. Daha sonra da denize açıldı ve Orikos’ta karaya çıktı, kendisiyle birlikte olan Pompeius’un tutuklu dostu Vibullius’u Pompeius’a elçi olarak gönderdi ve üçüncü günde her ikisinin bir araya gelerek tüm orduları terhis etmelerini ve dost olarak ve ant içerek (4) İtalya’ya geri dönmelerini teklif etti. Pompeius ise, bunu pusu zannedip derhal oradan ayrıldı. Ardından da acele bir şekilde denize açılarak yaya askerlerinin ordugahı için sağlam arazilere ve yerleşim yerlerine sahip bölgeleri ve de denizden gidilmeye uygun gemi barınakları ve yanaşma yerlerini ele geçirdi, öyle ki bütün rüzgarlar sevk edilen buğdayı, orduyu ve mal mülkü Pompeius’a götürebilecekti, bu sırada hem karada hem de denizde (5) zorluklar içinde bulunan Caesar da ister istemez savaşı arzuladı, tahkimatlara saldırdıktan sonra her zaman pek çok şeyde zafer kazanma ve çatışmalarda üstün gelme hususunda ona meydan okuyan o (Caesar), az daha yenilecekti ve ordu da yok olacaktı; zira Pompeius, herkes kaçana ve iki bin kişi ölene kadar parlak bir şekilde savaştı, fakat daha fazla sıkıştıramadı ve içeri giremedi, ya da cesaret edemedi, öyle ki Caesar dostlarına, “eğer kazandıkları zafere sahip çıksalardı, bugün zafer düşmanların olacaktı” dedi.

LXVI

Ἐπὶ τούτῳ μέγα φρονήσαντες οἱ Πομπηΐου διὰ μάχης ἔσπευδον κριθῆναι. Πομπήϊος δὲ τοῖς μὲν ἔξω βασιλεῦσι καὶ στρατηγοῖς καὶ πόλεσιν ὡς νενικηκὼς ἔγραφε, τὸν δὲ τῆς μάχης κίνδυνον ὠρρώδει, τῷ χρόνῳ καὶ ταῖς ἀπορίαις καταπολεμήσειν νομίζων ἄνδρας ἀμάχους μὲν ἐν τοῖς ὅπλοις καὶ συνειθισμένους νικᾶν μετ᾽ ἀλλήλων (2) πολὺν ἤδη χρόνον, πρὸς δὲ τὴν ἄλλην στρατείαν καὶ πλάνας καὶ μεταβάσεις καὶ τάφρων ὀρύξεις καὶ τειχῶν οἰκοδομίας ἀπαγορεύοντας ὑπὸ γήρως, καὶ διὰ τοῦτο ταῖς χερσὶν ἐμφῦναι τάχιστα καὶ συμπλακῆναι σπεύδοντας. οὐ μὴν ἀλλὰ πρότερον ἁμῶς γέ πως παρῆγε πείθων τοὺς περὶ αὐτὸν ἀτρεμεῖν ὁ Πομπήϊος· ἐπεὶ δὲ μετὰ τὴν μάχην ὁ Καῖσαρ ὑπὸ τῶν ἀποριῶν ἀναστὰς ἐβάδιζε δι᾽ Ἀθαμάνων εἰς Θετταλίαν, οὐκέτι (3) καθεκτὸν ἦν τὸ φρόνημα τῶν ἀνδρῶν, ἀλλὰ φεύγειν Καίσαρα βοῶντες οἱ μὲν ἀκολουθεῖν καὶ διώκειν ἐκέλευον, οἱ δὲ διαβαίνειν εἰς Ἰταλίαν, οἱ δὲ θεράποντας εἰς Ῥώμην καὶ φίλους ἔπεμπον οἰκίας προκαταληψο­μένους ἐγγὺς ἀγορᾶς ὡς αὐτίκα μετιόντες ἀρχάς. ἐθελονταὶ δὲ πολλοὶ πρὸς Κορνηλίαν ἔπλεον εἰς Λέσβον εὐαγγελιζόμενοι πέρας ἔχειν τὸν πόλεμον· ἐκεῖ γὰρ αὐτὴν ὑπεξέπεμψεν ὁ Πομπήϊος. (4) Ἀθροισθείσης δὲ βουλῆς Ἀφράνιος μὲν ἀπεφαίνετο γνώμην ἔχεσθαι τῆς Ἰταλίας, ταύτην γὰρ εἶναι τοῦ πολέμου τὸ μέγιστον ἆθλον, προστιθέναι δὲ τοῖς κρατοῦσιν εὐθὺς Σικελίαν, Σαρδόνα, Κύρνον, Ἰβηρίαν, Γαλατίαν ἅπασαν· ἧς τε δὴ πλεῖστος ὁ λόγος Πομπηΐῳ πατρίδος ὀρεγούσης χεῖρας ἐγγύθεν, οὐ καλῶς ἔχειν περιορᾶν προπηλακιζομένην καὶ δουλεύουσαν οἰκέταις καὶ κόλαξι (5) τυράννων. αὐτὸς δὲ Πομπήϊος οὔτε πρὸς δόξαν ἡγεῖτο καλὸν αὑτῷ δευτέραν φυγὴν φεύγειν Καίσαρα καὶ διώκεσθαι, τῆς τύχης διώκειν διδούσης, οὔτε ὅσιον ἐγκαταλιπεῖν Σκηπίωνα καὶ τοὺς περὶ τὴν Ἑλλάδα καὶ Θετταλίαν ἄνδρας ὑπατικούς, εὐθὺς ὑπὸ Καίσαρι γενησομένους μετὰ χρημάτων καὶ δυνάμεων μεγάλων, τῆς δὲ Ῥώμης μάλιστα κήδεσθαι τὸν ἀπωτάτω πολεμοῦντα περὶ αὐτῆς, ὅπως ἀπαθὴς κακῶν οὖσα καὶ ἀνήκοος περιμένῃ τὸν κρατοῦντα.

LXVI

Bunun üzerine çok fazla gurura kapılan Pompeius’un askerleri savaşa karar vermekte acele ettiler. Pompeius da dışarıdaki krallara, komu­tanlara ve kentlere zafer kazanmış gibi yazdı, fakat savaşın tehlikesin­den de korkuyordu, ama yine de zaman ve umutsuzluk yüzünden silah başında yenilmez olan ve uzun zamandır birbirleriyle (2) idman yapan, fakat diğer savaş hizmeti, yürüyüş, yeniden organize olma, çu­kur kazma ve sur inşa etme karşısında yaşları dolayısıyla savsaklamaya başlayan ve bundan dolayı da mümkün olduğunca hızlı bir şekilde sa­vaşa girmek ve çarpışmak hususunda acele eden düşmanı sonunda yeneceğini düşünüyordu. Bununla birlikte Pompeius, daha öncesinde kendi yanındakileri sakin durmaya ikna ederek bir şekilde bunu becerebilmişti. Fakat Caesar savaş­tan sonra erzak sıkıntısı dolayısıyla harekete geçip Athamanlar ülkesi­nin içenden Thessalia’ya doğru ilerleyince, askerlerin coşkusu artık (3) zaptedilemez hale geldi, zira kimi Caesar’ın kaçtığını haykı­rarak takip etmeyi ve peşine düşmeyi, kimisi İtalya’ya geçmeyi salık veriyor, kimi ise, derhal memuriyetliklere talip olmak için, hizmet­çile­rini ve dostlarını hemen forum’un yakınında olan evleri önceden zap­tetsinler diye Roma’ya gönderiyordu. Gö­nüllü pek çok kişi de Corne­lia’ya savaşın bittiği haberini vermek için Lesbos’a yelken açıyordu. Zira Pompeius onu gizlice oraya gön­dermişti. (4) Senatus toplandıktan sonra Afranius, bu savaşın büyük mükafatı olan İtalya’yı ele geçirmeyi ve Sicilya, Sardinya, Korsika, Iberia ve tüm Galya’yı da üstün gelenlere tahsis etmeyi teklif etti. Zira hepsinden önemlisi hala Pompeius’a yakının­dan elini uzatan vatanın hükmüydü bu; hakarete uğramış, (5) köleler ve tiranların dalkavukları tarafından köleleştirilmiş bir vatana sahip olmaya göz yummak iyi bir davranış değildi. Pompeius’un kendisi ise, ne Caesar’ın önünde ikinci kez kaçmayı ve talih kendisine takip etmeyi bahşederken takip edilmeyi onuruna karşı iyi bir şey olarak gördü, ne de mülkleri ve muazzam güçleri ile anında Caesar’ın eline düşerler diye Scipio ve Hellas ile Thessalia’da consul’lük yapmış kişi­leri geride bırakmayı inançlı bir davranış olarak düşündü; Roma için çok fazla endişelendiği için onun uğruna oldukça uzakta yapılacak bir savaşa karar verdi, böylece kent zarar görmemiş ve herşeyden habersiz olarak üstün geleni bekleyecekti.

LXVII

Ταῦτα ψηφισάμενος ἐδίωκε Καίσαρα, μάχης μὲν ἐγνωκὼς ἀπέχεσθαι, πολιορκεῖν δὲ καὶ τρίβειν ταῖς ἀπορίαις ἐγγύθεν ἐπακολουθῶν. καὶ γὰρ ἄλλως ταῦτα συμφέρειν ἡγεῖτο, καὶ λόγος τις εἰς αὐτὸν ἧκεν ἐν τοῖς ἱππεῦσι φερόμενος, ὡς χρὴ τάχιστα τρεψαμένους Καίσαρα (2) συγ­κατα­λύειν κἀκεῖνον αὐτόν. ἔνιοι δέ φασι διὰ τοῦτο καὶ Κάτωνι μηδὲν ἄξιον σπουδῆς χρήσασθαι Πομπήϊον, ἀλλὰ καὶ πορευόμενον ἐπὶ Καίσαρα πρὸς θαλάσσῃ καταλιπεῖν ἐπὶ τῆς ἀποσκευῆς, φοβηθέντα μὴ Καίσαρος ἀναιρε­θέντος ἀναγκάσῃ κἀκεῖνον εὐθὺς ἀποθέσθαι τὴν ἀρχήν. οὕτω δὲ παρακολουθῶν ἀτρέμα τοῖς πολεμίοις ἐν αἰτίαις ἦν καὶ καταβοή­σεσιν ὡς οὐ Καίσαρα καταστρατηγῶν, ἀλλὰ τὴν πατρίδα καὶ τὴν βουλήν, ὅπως διὰ παντὸς ἄρχῃ καὶ μηδέποτε παύσηται τοῖς ἀξιοῦσι τῆς οἰκουμένης ἄρχειν (3) χρώμενος ὑπηρέταις καὶ δορυφόροις. Δομέτιος δὲ αὐτὸν Ἀηνόβαρβος Ἀγαμέμνονα καλῶν καὶ βασιλέα βασιλέων ἐπίφθονον ἐποίει. καὶ Φαώνιος οὐχ ἧττον ἦν ἀηδὴς τῶν παρρησιαζομένων ἀκαίρως ἐν τῷ σκώπτειν, “Ἄνθρωποι,” βοῶν, “οὐδὲ τῆτες ἔσται τῶν ἐν Τουσκλάνῳ σύκων μεταλαβεῖν;” Λεύκιος δὲ Ἀφράνιος ὁ τὰς ἐν Ἰβηρίᾳ δυνάμεις ἀποβαλὼν ἐν αἰτίᾳ προδοσίας γεγονώς, τότε δὲ τὸν Πομπήϊον ὁρῶν φυγομαχοῦντα, θαυμάζειν ἔλεγε τοὺς κατηγοροῦντας αὐτοῦ, πῶς πρὸς τὸν ἔμπορον τῶν ἐπαρχιῶν οὐ μάχονται προελθόντες. (4) Ταῦτα καὶ τὰ τοιαῦτα πολλὰ λέγοντες ἄνδρα δόξης ἥττονα καὶ τῆς πρὸς τοὺς φίλους αἰδοῦς τὸν Πομπήϊον ἐξεβιάσαντο καὶ συνεπεσπάσαντο ταῖς ἑαυτῶν ἐλπίσι καὶ ὁρμαῖς ἐπακολουθῆσαι, προέμενον τοὺς ἀρίστους λογισμούς, ὅπερ οὐδὲ πλοίου κυβερνήτῃ, μήτι γε τοσούτων ἐθνῶν καὶ δυνάμεων αὐτοκράτορι στρατηγῷ παθεῖν ἦν προσῆκον. (5) ὁ δὲ τῶν μὲν ἰατρῶν τοὺς μηδέποτε χαριζομένους ταῖς ἐπιθυμίαις ἐπῄνεσεν, αὐτὸς δὲ τῷ νοσοῦντι τῆς στρατιᾶς ἐνέδωκε, δείσας ἐπὶ σωτηρίᾳ λυπηρὸς γενέσθαι. πῶς γὰρ ἄν τις φήσειεν ὑγιαίνειν ἐκείνους τοὺς ἄνδρας, ὧν οἱ μὲν ὑπατείας ἤδη καὶ στρατηγίας ἐν τῷ στρατοπέδῳ περινοστοῦντες ἐμνῶντο, Σπινθῆρι δὲ καὶ Δομετίῳ καὶ Σκηπίωνι περὶ τῆς Καίσαρος ἀρχιερωσύνης ἔριδες ἦσαν καὶ φιλονεικίαι καὶ (6) δεξιώσεις; ὥσπερ αὐτοῖς Τιγράνου τοῦ Ἀρμενίου παραστρατο­πεδεύοντος ἢ τοῦ Ναβαταίων βασιλέως, ἀλλ᾽ οὐ Καίσαρος ἐκείνου καὶ τῆς δυνάμεως ᾗ χιλίας μὲν ᾑρήκει πόλεις κατὰ κράτος, ἔθνη δὲ πλείονα τριακοσίων ὑπῆκτο, Γερμανοῖς δὲ καὶ Γαλάταις μεμαχημένος ἀήττητος ὅσας οὐκ ἄν τις ἀριθμήσαι μάχας ἑκατὸν μυριάδας αἰχμαλώτων ἔλαβεν, ἑκατὸν δὲ ἀπέκτεινε τρεψάμενος ἐκ παρατάξεως.

LXVII

Bunları oyladıktan sonra savaştan uzak durmaya ve tedarik malzeme­sini yakın takibe alıp onu sıkıştırmaya ve taciz etmeye karar vermiş olduğundan Caesar’ın peşine düştü. Diğer taraftan da bunların yararlı olduğunu düşünüyordu, bu arada atlıların arasında dolaşan ve derhal yönlerini Caesar’a çevirerek (2) onunla birlikte bizzat kendisini de bozguna uğ­ratmaları gerektiği yönünde bir söylenti kulağına geldi. Bazıları da, Pompeius’un bundan dolayı Cato’dan dikkate değer hiçbir hizmet isteme­diğini, tersine Caesar’a karşı sefere giriştiğinde, Caesar’ın orta­dan kaldırılmasından sonra komutayı derhal bıraktırmasından korka­rak, onu ikmal için denizde bıraktığını söylerler. Böylece düşmanı sa­kin bir şekilde yakından takip edince de, onun Caesar’ı değil tersine, sürekli yönetimi muhafaza etsin ve dünyanın değerlerine hükmetmesi hiçbir zaman sonlanmasın diye kürekçileri ve muhafızları kullanarak (3) vatanı ve Senatus’u alaşağı edeceği hususunda suçlandı ve adı çıktı. Domitius Aheno­barbus ise, onu Agamemnon ve kralların kralı olarak adlandırınca ondan nefret ettirdi. Uygunsuz bir şekilde patavatsızca konuşanlardan aşağı kalmayan ve sevimsiz biri olan Favonius da alay ederek „insanlar bu yıl Tusculum’daki incirlerden alamayacak mı?“ diye bağırdı; Iberia’daki ordularını kaybetmiş ve bundan dolayı da va­tana ihanetle suçlanmış olan Lucius Afranius, Pompeius’un savaştan uzak durduğunu görünce, eyaletlerinin bir tüccarına karşı harekete geçmeden nasıl savaşacakları hususunda ondan şüphelenenlere şaşırdı­ğını söyledi. (4) Bunları ve böylesi pek çok şeyi söyleyerek Pompe­ius’u, dostları karşısında ününü ve değerini yitirmiş bir adam konu­muna sokuyorlar ve titiz hesaplarını bir kenara bırakıp kendi istekleri ve telaşlarının peşine düşmeye mecbur edip onu zorluyorlardı, bu tu­tum böylesi halkların ve kuvvetlerin komutanı ve efendisi şöyle dur­sun bir geminin dümencisi için bile yakışık alır değildi. (5) Hiçbir zaman hastalarının isteklerine baş eğmeyen doktorları överken, şimdi bizzat kendisi, kurtuluş uğruna acı çekmekten korktuğu için ordunun rahatsız olan kısmına boyun eğiyordu. Zira herhangi biri, kimisi ordu­gahta dolaşıp sorumluluk ile komutanlık isterken, kimisi Caesar’ın başrahipliği için Spinther, Domitius ve Scipio ile kıskançlık rekabeti ve başvuru kavgası içinde olan bu adamlara iyi durumda olduklarını nasıl (6) söyleyebilirdi? Öyle ki onların hemen yanında ordugah kuran Armenialı Tigranes ya da Nebatiler kralı değil, bu orduyla bin kenti ele geçirmiş, üç yüzden fazla halk tabakasını boyunduruğu altına almış, Germenler ve Galyalılar ile yenilmeden, hiç kimsenin hesabını yapamayacağı kadar çok sayıda savaş yapmış, bir milyon düşmanı esir almış, savaş meydanından dönerken dahi bir o kadar adam öldürmüş olan Caesar’ın kendisi ve ordusuydu.

LXVIII

Ἀλλ᾽ ὅμως ἐγκείμενοι καὶ θορυβοῦντες, ἐπεὶ κατέβησαν εἰς τὸ Φαρσά­λιον πεδίον, ἠνάγκασαν βουλὴν προθεῖναι τὸν Πομπήϊον, ἐν ᾗ Λαβιη­νὸς ὁ τῶν ἱππέων ἄρχων πρῶτος ἀναστὰς ὤμοσε μὴ ἀνα­χωρήσειν ἐκ τῆς μάχης, εἰ μὴ τρέψαιτο τοὺς πολεμίους· τὰ δὲ (2) αὐτὰ καὶ πάντες ὤμνυ­σαν. τῆς δὲ νυκτὸς ἔδοξε κατὰ τοὺς ὕπνους Πομπήϊος εἰς τὸ θέατρον εἰσιόντος αὐτοῦ κροτεῖν τὸν δῆμον, αὐτὸς δὲ κοσμεῖν ἱερὸν Ἀφροδίτης νικηφόρου πολλοῖς λαφύροις. καὶ τὰ μὲν ἐθάρρει, τὰ δὲ ὑπέθραττεν αὐτὸν ἡ ὄψις, δεδοικότα μὴ τῷ γένει τῷ Καίσαρος εἰς Ἀφροδίτην ἀνήκοντι δόξα καὶ λαμπρότης ἀπ᾽ αὐτοῦ γένηται· καὶ πανικοί τινες θόρυβοι (3) διᾴττοντες ἐξανέστησαν αὐτόν. ἑωθινῆς δὲ φυλακῆς ὑπὲρ τοῦ Καίσαρος στρατοπέδου πολλὴν ἡσυχίαν ἄγοντος ἐξέλαμψε μέγα φῶς, ἐκ δὲ τούτου λαμπὰς ἀρθεῖσα φλογοειδὴς ἐπὶ τὸ Πομπηΐου κατέσκηψε· καὶ τοῦτο ἰδεῖν φησι Καῖσαρ αὐτὸς ἐπιὼν τὰς φυλακάς. ἅμα δὲ ἡμέρᾳ μέλλοντος αὐτοῦ πρὸς Σκοτοῦσαν ἀναζευγ­νύειν καὶ τὰς σκηνὰς τῶν στρατιωτῶν καθαι­ρούν­των καὶ προπεμ­πόντων ὑποζύγια καὶ θεράποντας, ἧκον οἱ σκοποὶ φρά­ζον­τες ὅπλα πολλὰ καθορᾶν ἐν τῷ χάρακι τῶν πολεμίων διαφερό­μενα, καὶ κίνησιν εἶναι καὶ θόρυβον ἀνδρῶν ἐπὶ μάχην ἐξιόντων. (4) μετὰ δὲ τούτους ἕτεροι παρ­ῆσαν εἰς τάξιν ἤδη καθίστασθαι τοὺς πρώτους λέγοντες. ὁ μὲν οὖν Καῖ­σαρ εἰπὼν τὴν προσδοκωμένην ἥκειν ἡμέραν, ἐν ᾗ πρὸς ἄνδρας, οὐ πρὸς λιμὸν οὐδὲ πενίαν μαχοῦνται, κατὰ τάχος πρὸ τῆς σκηνῆς ἐκέλευσε προ­θεῖναι τὸν φοινικοῦν χιτῶνα· τοῦτο γὰρ (5) μάχης Ῥωμαίοις ἐστὶ σύμβολον. οἱ δὲ στρατιῶται θεασάμενοι μετὰ βοῆς καὶ χαρᾶς τὰς σκηνὰς ἀφέντες ἐφέροντο πρὸς τὰ ὅπλα. καὶ τῶν ταξιαρχῶν ἀγόντων εἰς ἣν ἔδει τάξιν, ἕκαστος, ὥσπερ χορός, ἄνευ θορύβου μεμελετημένως εἰς τάξιν καὶ πρᾴως καθίστατο.

LXVIII

Buna rağmen onu sürekli baskı altında tutup taciz ettiler ve Pharsalos Ovası’na indiklerinde Pompeius’u savaş konseyi kurmaya zorladılar, konseyde ilk olarak süvarilerin başında olan Labienus ayağa kalktı ve düşmanları yenmeden savaştan çekilmeyeceğine yemin etti. Diğer herkes (2) de aynı şey için ant içti. Geceleyin Pompeius düşünde tiyatroya girdiğinde halkın kendisini alkışladığını, kendisinin ise Aphrodite Nikephoros Tapınağı’nı ganimetlerle süslediğini gördü. Bu rüya onu bir yandan cesaretlendirdi, ama bir yandan da bu ün ve ihtişamın Caesar’ın Aphrodite’ye uzanan soyunun payına düşebileceğinden korktuğu için rahatsız etti. Panik içinde ve gürültülü bir şekilde (3) karargahta dolaşanlar onu uyandırdılar. Son gece nöbeti sırasında büyük bir sessizlik içinde olan Caesar’ın karargahı üzerinde güçlü bir ışık parladı ve bundan meşale ateşine benzeyen bir alev Pompeius’un karargahına düştü. Caesar nöbetçilerin yanına gelirken kendisinin de bunu gördüğünü söyler. Ertesi gün şafakla birlikte tam Skotussa’ya ilerleme hazırlıkları yaparken, komutanların çadırları söktüğü ve yük hayvanları ile hizmetlileri önden gönderdikleri sırada gözcüler geldiler ve düşmanların siperine taşınmış çok sayıda silah gördüklerini, sanki askerler savaşa gidiyormuş gibi bir gürültü ve hareket olduğunu haber verdiler. (4) Bunlardan sonra, ön sıradakilerin savaş düzenine geçtiğini söyleyen diğerleri belirdiler. Caesar, açlığa ya da kıtlığa karşı değil de insanlara karşı savaşacakları beklenen günün geldiğini söyledi ve purpur rengi mantosunun mümkün olduğunca hızlı bir şekilde çadırının önüne asılmasını emretti. Zira bu (5) Romalılar için savaş işaretiydi. Askerler bunu görünce savaş çığlıkları ve neşeyle çadırlarından ayrılıp silahlarına koştular. Komutanları onları ait oldukları yerlere sevk edince, her biri gürültü yapmaksızın, bir koro gibi, tecrübeli ve sessiz bir şekilde sıraya geçti.

LXIX

Πομπήϊος δὲ τὸ μὲν δεξιὸν αὐτὸς ἔχων ἔμελλεν ἀνθίστασθαι πρὸς Ἀντώνιον, ἐν δὲ τῷ μέσῳ Σκηπίωνα τὸν πενθερὸν ἀντέταξε Καλβίνῳ Λευκίῳ, τὸ δὲ εὐώνυμον εἶχε μὲν Λεύκιος Δομέτιος, (2) ἐρρώσθη δὲ τῷ πλήθει τῶν ἱππέων. ἐνταῦθα γὰρ ὀλίγου δεῖν ἅπαντες ἐρρύησαν ὡς Καίσαρα βιασόμενοι καὶ τὸ δέκατον τάγμα διακόψοντες, οὗ πλεῖστος ἦν ὁ λόγος ὡς μαχιμωτάτου, καὶ Καῖσαρ ἐν ἐκείνῳ ταττόμενος εἰώθει μάχεσθαι. κατιδὼν δὲ πεφραγμένον ἵππῳ τοσαύτῃ τῶν πολεμίων τὸ εὐώνυμον, καὶ φοβηθεὶς τὴν λαμπρότητα τοῦ ὁπλισμοῦ, μετεπέμψατο σπείρας ἓξ ἀπὸ τῶν ἐπιταγμάτων καὶ κατέστησεν ὄπισθεν (3) τοῦ δεκάτου, κελεύσας ἡσυχίαν ἄγειν ἀδήλους τοῖς πολεμίοις ὄντας· ὅταν δὲ προσελαύνωσιν οἱ ἱππεῖς, διὰ τῶν προμάχων ἐκδραμόντας μὴ προέσθαι τοὺς ὑσσούς, ὥσπερ εἰώθασιν οἱ κράτιστοι σπεύδοντες ἐπὶ τὰς ξιφουλκίας, ἀλλὰ παίειν ἄνω συντιτρώσκοντας ὄμματα καὶ πρόσωπα τῶν πολεμίων· οὐ γὰρ μενεῖν τοὺς καλοὺς τούτους καὶ ἀνθηροὺς πυρριχιστὰς διὰ τὸν ὡραϊσμόν, οὐδὲ ἀντιβλέψειν πρὸς τὸν σίδηρον ἐν ὀφθαλμοῖς γινόμενον. ἐν τούτοις μὲν οὖν ὁ Καῖσαρ ἦν. (4) Ὁ δὲ Πομπήϊος ἀφ᾽ ἵππου τὴν παράταξιν ἐπισκοπῶν, ὡς ἑώρα τοὺς μὲν ἀντιπάλους μεθ᾽ ἡσυχίας τὸν καιρὸν ἐν τάξει προσμένοντας, τῆς δ᾽ ὑφ᾽ αὑτῷ στρατιᾶς τὸ πλεῖστον οὐκ ἀτρεμοῦν, ἀλλὰ κυμαῖνον ἀπειρίᾳ καὶ θορυβούμενον, ἔδεισε μὴ διασπασθῇ παντάπασιν ἐν ἀρχῇ τῆς μάχης, καὶ παράγγελμα τοῖς προτεταγμένοις ἔδωκεν ἑστῶτας ἐν προβολῇ καὶ μένοντας ἀραρότως (5) δέχεσθαι τοὺς πολεμίους. ὁ δὲ Καῖσαρ αἰτιᾶται τὸ στρατήγημα τοῦτο· τῶν τε γὰρ πληγῶν τὸν ἐξ ἐπιδρομῆς τόνον ἀμαυρῶσαι, καὶ τὴν μάλιστα τοὺς πολλοὺς ἐν τῷ συμφέρεσθαι τοῖς πολεμίοις πληροῦσαν ἐνθουσιασμοῦ καὶ φορᾶς ἀντεξόρμησιν, ἅμα κραυγῇ καὶ δρόμῳ τὸν θυμὸν αὔξουσαν, ἀφελόντα πῆξαι καὶ καταψῦξαι τοὺς ἄνδρας. ἦσαν δὲ οἱ μὲν μετὰ Καίσαρος δισχίλιοι πρὸς δισμυρίοις, οἱ δὲ μετὰ Πομπηΐου βραχεῖ πλείονες ἢ διπλάσιοι τούτων.

LXIX

Pompeius kendisi sağ kanadı alarak Antonius’a karşı savaşmaya girişti, ortada Lucius Calvinus’un karşısına kaynatası olan Scipio’yu koydu, sol kanadı ise, Lucius Domitius aldı, (2) ve sü­vari grubuyla desteklendi. Zira neredeyse herkes Caesar’ı sıkış­tırmak ve en büyük savaş gücü diye nam salan onuncu lejyonu dağıtmak için oraya saldırmıştı, Caesar da orada mevzilenip sa­vaşmaya özen gösterdi. Düşmanlar tarafından böylesi güçlü bir süvari birliğiyle çevrilen sol kanadı görünce silahlarının parlaklı­ğından korkarak arkada kalan birliklerden altı cohort getirtti ve düşmana görünmeden sessizliklerini korumalarını emrederek (3) onuncu lejyonun arkasında mevzilendirdi. Atlılar her ne zaman saldırsalar, en ön sıraların arasından ileri çıkarak en cesurların hızlıca kılıç savaşına geçerken yaptığı gibi, mızraklarını boşa har­camıyorlar, tersine düşmanların gözlerini ve yüzlerini yaralamak üzere yukarı doğru sallıyorlardı. Zira bu güzel ve zarif savaş dansçıları, güzellikleri dolayısıyla ne bunlara karşı koyabiliyor ne de gözlerinde parlayan demire doğrudan bakabiliyorlardı. Şüphe­siz Caesar o sıra bunlarla ilgilendi. (4) Pompeius ise atının üzerinde savaş hattını izliyordu, düşmanların saflarında sessizlik içinde uygun zamanı beklediğini, kendisinin yönetimindeki ordu­nun pek çoğunun sakin durmadığını, tersine bilinçsizce hareket edip gürültü yaptığını gördüğü için, ordunun daha savaşın ba­şında paramparça olmasından korktu ve ön saftakilere indiril­miş silahlarıyla durmalarını ve düşmana saldırmaya uygun bir şekilde (5) beklemeleri emrini verdi. Fakat Caesar bu savaş düzenini eleştirdi; zira bu durum, düşmanlarla savaş sırasında pek çok kişiyi büyük ölçüde heyecanlandıran ve coşkuları harekete geçiren, savaş çığlığı ve rekabetle birlikte cesareti arttıran pek çok şeye mani olarak, çarpışmaların ani hücumdan gelen etkisini azaltabilir, insanları uyuşturur ve savaştan soğutabilirdi. Caesar’la birlikte yirmi iki bin kişi vardı, Pompeius’un yanında ise bunların iki katından biraz daha fazla adam bulunuyordu.

LXX

῎Ηδη δὲ συνθήματος διδομένου παρὰ ἀμφοτέρων καὶ τῆς σάλπιγγος ἀρχομένης ἐγκελεύεσθαι πρὸς τὴν σύστασιν, τῶν μὲν πολλῶν ἕκαστος ἐσκόπει τὸ καθ᾽ αὑτόν, ὀλίγοι δὲ Ῥωμαίων οἱ βέλτιστοι καί τινες Ἑλλή­νων παρόντες ἔξω τῆς μάχης, ὡς ἐγγὺς ἦν τὸ δεινόν, ἐλογίζοντο τὴν πλεονεξίαν καὶ φιλονεικίαν, ὅπου φέρουσα (2) τὴν ἡγεμονίαν ἐξέθηκεν. ὅπλα γὰρ συγγενικὰ καὶ τάξεις ἀδελφαὶ καὶ κοινὰ σημεῖα καὶ μιᾶς πόλεως εὐανδρία τοσαύτη καὶ δύναμις αὐτὴ πρὸς ἑαυτὴν συνέπιπτεν, ἐπιδεικνυμένη τὴν ἀνθρωπίνην φύσιν, ὡς ἐν πάθει γενομένη τυφλόν ἐστι καὶ μανιῶδες. ἦν μὲν γὰρ ἤδη καθ᾽ ἡσυχίαν χρῄζουσιν ἄρχειν καὶ ἀπολαύειν τῶν κατειργασμένων τὸ πλεῖστον καὶ κράτιστον ἀρετῇ γῆς καὶ θαλάσσης ὑπήκοον, ἦν δ᾽ ἔτι τροπαίων καὶ θριάμβων ἔρωτι βουλομένους χαρίζεσθαι καὶ διψῶντας ἐμπίπλασθαι Παρθικῶν πολέμων ἢ Γερμανικῶν. (3) πολὺ δὲ καὶ Σκυθία λειπόμενον ἔργον καὶ Ἰνδοί, καὶ πρόφασις οὐκ ἄδοξος ἐπὶ ταῦτα τῆς πλεονεξίας ἡμερῶσαι τὰ βαρβαρικά. τίς δ᾽ ἂν ἢ Σκυθῶν ἵππος ἢ τοξεύματα Πάρθων ἢ πλοῦτος Ἰνδῶν ἐπέσχε μυριάδας ἑπτὰ Ῥωμαίων ἐν ὅπλοις ἐπερχομένας Πομπηΐου καὶ Καίσαρος ἡγουμένων, ὧν ὄνομα πολὺ πρότερον ἤκουσαν ἢ τὸ Ῥωμαίων; οὕτως ἄμικτα καὶ ποικίλα καὶ θηριώδη φῦλα (4) νικῶντες ἐπῆλθον. τότε δὲ ἀλλήλοις μαχούμενοι συνῄεσαν, οὐδὲ τὴν δόξαν αὑτῶν, δι᾽ ἣν τῆς πατρίδος ἠφείδουν, οἰκτείραντες, ἄχρι τῆς ἡμέρας ἐκείνης ἀνικήτων προσαγορευομένων. ἡ μὲν γὰρ γενομένη συγγένεια καὶ τὰ Ἰουλίας φίλτρα καὶ γάμος ἐκεῖνος εὐθὺς ἦν ἀπατηλὰ καὶ ὕποπτα κοινωνίας ἐπὶ χρείᾳ συνισταμένης ὁμηρεύματα, φιλίας δ᾽ ἀληθινῆς οὐ μετέσχεν.

LXX

Bunun üzerine her iki taraftan da işaret verilince ve borazanlar savaş için çalmaya başlayınca, pek çok kişiden her biri sadece kendisini düşündü, soylu Romalılardan bazısı ve savaşın dışında bulunan birkaç Hellen ise, tehlike yakınlaşınca, aç gözlülük ve zafer hırsının hegemoniayı nereye sürükleyip taşıdığını (2) muhakeme etti. Aynı türden silahlar, kardeş cepheler, ortak sancak ve tek bir kentin böylesi güçlü erkek kitlesi ve ordusu bizzat kendisine karşı savaşa giriyordu, bu durum insan doğasının ihtiras içinde kör ve gözü dönmüş olduğunu açıkça ortaya çıkarıyordu. Zira sessizlik içinde hükmetmek ve elde ettiklerinin tadını çıkarmak isteyenler için zaten karanın ve denizin en büyük ve en değerli kısmını teba yapmak mümkündü; ganimet ve triumphus arzusu içinde olanlar ve buna istek duyanlar hala susuzluklarını Parth ve Germen savaşları ile dindirebilirlerdi. (3) İskitler ve Hintlilere karşı da geride kalan çok iş vardı ve açgözlülüklerini barbarları dizginleme isteği üzerinden mazur gösterme utanç verici bir şey değildi. İskitlerin hangi süvarisi, Parthların okları ya da Hintlilerin hangi zenginliği, adları Romalılarınkinden çok daha önce gelen Pompeius ve Caesar’ın komutası altında silahlanmış olarak yaklaşan yetmiş bin Romalı’ya karşı koyabilirdi? Bu kadar vahşi, karışık ve hayvani halkı (4) yenerek gelmişlerdi. Şimdi ise o güne kadar yenilmez olarak adlandırılan bu kişilerin, uğruna vatanı bile esirgemedikleri şöhretlerine hürmet etmeden birbirleri ile savaşmak için bir araya geliyorlardı. Zira var olan akrabalık, Iulia’nın cazibesi ve o evlilik başından beri aldatıcı ve güvenilmezdi, gereksinim anında çıkarları bir araya getiren bu beraberlik gerçek dostluktan pay almamıştı.

LXXI

Ὡς δ᾽ οὖν τὸ Φαρσάλιον πεδίον ἀνδρῶν καὶ ἵππων καὶ ὅπλων ἀνεπέ­πληστο καὶ μάχης ἤρθη παρ᾽ ἀμφοτέρων σημεῖα, πρῶτος ἐκ τῆς Καίσαρος φάλαγ­γος ἐξέδραμε Γάϊος Κρασσιανός, ἀνδρῶν ἑκατὸν εἴκοσι λοχαγῶν, μεγά­λην ἀποδιδοὺς (2) ὑπόσχεσιν Καίσαρι. πρῶτον γὰρ αὐτὸν ἐξιὼν τοῦ χάρακος εἶδε, καὶ προσαγορεύσας ἤρετο πῶς φρονοίη περὶ τῆς μάχης. ὁ δὲ τὴν δεξιὰν προτείνας ἀνεβόησε· “Νικήσεις λαμπρῶς, ὦ Καῖσαρ· ἐμὲ δὲ ἢ ζῶντα τήμερον ἢ νεκρὸν ἐπαινέσεις.” τούτων τῶν λόγων μεμνημένος ἐξώρμησε καὶ συνεπε­σπά­σατο πολλοὺς καὶ προσέβαλε (3) κατὰ μέσους τοὺς πολεμίους. γενομένου δὲ τοῦ ἀγῶνος εὐθὺς ἐν ξίφεσι καὶ πολλῶν φονευομένων, βιαζόμενον πρόσω καὶ διακόπτοντα τοὺς πρώτους ὑποστάς τις ὠθεῖ διὰ τοῦ στόματος τὸ ξίφος, ὥστε τὴν αἰχμὴν περάσασαν ἀνασχεῖν κατὰ τὸ ἰνίον. Πεσόντος δὲ τοῦ Κρασσιανοῦ, κατὰ τοῦτο μὲν ἦν ἰσόρροπος ἡ μάχη, τὸ δὲ δεξιὸν ὁ Πομπήϊος οὐ ταχέως ἐπῆγεν, ἀλλὰ παπταίνων ἐπὶ θάτερα καὶ (4) τὸ τῶν ἱππέων ἀναμένων ἔργον ἐνδιέτριβεν. ἤδη δὲ ἐκεῖνοι τοὺς οὐλαμοὺς ἀνῆγον ὡς κυκλωσόμενοι τὸν Καίσαρα, καὶ τοὺς προτεταγμένους ἱππεῖς ὀλίγους ὄντας ἐμβα­λοῦντες εἰς τὴν φάλαγγα. Καίσαρος δὲ σημεῖον ἄραντος, οἱ μὲν ἱππεῖς ἐξανεχώρησαν, αἱ δὲ ἐπιτεταγμέναι σπεῖραι πρὸς τὴν κύκλωσιν ἐκδραμοῦσαι, τρισχίλιοι ἄνδρες, ὑπαντιάζουσι τοὺς πολεμίους, καὶ παριστάμενοι καθ᾽ ἵππων, ὡς ἐδιδάχθησαν, ὑψηλοῖς ἐχρῶντο (5) τοῖς ὑσσοῖς, ἐφιέμενοι τῶν προσώπων. οἱ δέ, ἅτε μάχης πάσης ἄπειροι, τοιαύτην δὲ μὴ προσδοκήσαντες μηδὲ προμαθόντες, οὐκ ἐτόλμων οὐδὲ ἠνείχοντο τὰς πληγὰς ἐν ὄμμασι καὶ στόμασιν οὔσας, ἀλλ᾽ ἀποστρε­φόμενοι καὶ προϊσχόμενοι τῶν ὄψεων τὰς χεῖρας ἀκλεῶς ἐτράποντο. φευγόντων δὲ τούτων ἀμελήσαντες οἱ Καίσαρος ἐχώρουν ἐπὶ τοὺς πεζούς, ᾗ μάλιστα τῶν ἱππέων τὸ κέρας ἐψιλωμένον περιδρομὴν ἐδίδου καὶ κύκλωσιν. (6) ἅμα δὲ τούτων ἐκ πλαγίου προσπεσόντων καὶ κατὰ στόμα τοῦ δεκάτου προσμίξαντος οὐχ ὑπέμειναν οὐδὲ συνέστησαν, ὁρῶντες ἐν ᾧ κυκλώσεσθαι τοὺς πολεμίους ἤλπιζον αὑτοὺς τοῦτο πάσχοντας.

LXXI

Pharsalos Ovası insan, at ve silahla dolunca ve her iki taraftan da saldırı işareti verilince, ilk olarak Caesar’ın phalanks’ından yüz yirmi askerin başı, centuria Gaius Crassianus Caesar’a verdiği büyük sözü yerine getirmek (2) için ileri atıldı. Zira Caesar karargahtan ayrılırken onu ilk gördüğünde seslenerek, savaş hakkında nasıl düşündüğünü sormuştu. O da sağ elini uzatarak şöyle haykırmıştı: “Parlak bir zafer kazanacaksın. Ey Caesar; beni ise bugün ister ölü ister canlı biri olarak öveceksin!” Bu sözleri hatırlayarak yerinden fırladı ve pek çok kişiyi de kendine çekip (3) düşmanların ortasına atıldı. Derhal kılıçlarla savaşa tutuşuldu ve pek çok kişi öldürüldü, o ise ileriye doğru atılıp ön safları yardığı sırada gizlice mevzilenmiş biri kılıcını onun ağzına öyle bir soktu ki, kılıcın ucu girdikten sonra kafasının arkasından çıktı. Crassi­anus düştükten sonra savaş eşit duruma geldi. Pompeius ise sağ kanadı öyle hızlı bir şekilde savaşa sokmadı, tersine etrafı gözetledi ve (4) süvarilerin işlerini yapmasını bekleyerek durdu. Onlar bu sıra kendi alaylarını Caesar’ı kuşatmak ve ön saflarda mevzilenmiş az sayıdaki süvariyi phalanks’a çevirmek için sevkediyorlardı. Fakat Caesar işaret verince süvariler geri çekildi, bunların arkasında mevzilenmiş üç bin kişilik cohort ise kuşatmaya doğru hareket ederek düşmanı karşıladı ve atlara yaklaşıp, öğrenmiş oldukları gibi, uzun (5) ciritleriyle yüzlerine nişan alıp saldırdılar. Bu tarz bir savaş tecrübesi olmayan süvariler böylesi bir saldırıyı beklemedikleri ve önceden öğrenmedikleri için gözlerine ve ağızlarına gelen darbelere ne dayanabildiler ne de mukavemet gösterebildiler, tersine, geri dönüp ellerini gözlerinin önüne siper ederek utanılacak biçimde geri çekildiler. Caesar’ın adamları ise kaçarken bunlarla ilgilenmeyerek, daha ziyade süvarilerden mahrum bırakılmış kanadın çevreden dolaşmasına ve kuşatma yapmasına olanak veren yerdeki yaya birliklerine doğru ilerlediler. (6) Bunlar yandan hücuma geçtikleri anda onuncu lejyon da cepheden saldırınca, düşmanları kuşatmayı umarken kendilerinin buna maruz kaldığını görünce daha fazla dayanamadılar ve karşı koyamadılar.

LXXII

Τραπομένων δὲ τούτων, ὡς κατεῖδε τὸν κονιορτὸν ὁ Πομπήϊος καὶ τὸ περὶ τοὺς ἱππέας πάθος εἴκασεν, ᾧ μὲν ἐχρήσατο λογισμῷ χαλεπὸν εἰπεῖν, μάλιστα δὲ ὅμοιος παράφρονι καὶ παραπλῆγι τὴν διάνοιαν, καὶ μηδ᾽ ὅτι Μάγνος ἐστὶ Πομπήϊος ἐννοοῦντι, μηδένα προσειπὼν ἀπῄει βάδην εἰς τὸν χάρακα, πάνυ τοῖς ἔπεσι πρέπων ἐκείνοις· (2) Ζεὺς δὲ πατὴρ Αἴανθ᾽ ὑψίζυγος ἐν φόβον ὦρσε· στῆ δὲ ταφών, ὄπιθεν δὲ σάκος βάλεν ἑπταβόειον, τρέσσε δὲ παπτήνας ἐφ᾽ ὁμίλου. τοιοῦτος εἰς τὴν σκηνὴν παρελθὼν ἄφθογγος καθῆστο, μέχρι οὗ τοῖς φεύγουσι πολλοὶ διώκοντες συνεισέπιπτον· τότε δὲ φωνὴν μίαν ἀφεὶς ταύτην, “Οὐκοῦν καὶ ἐπὶ τὴν παρεμβολήν;” ἄλλο δὲ μηδὲν εἰπών, ἀναστὰς καὶ λαβὼν ἐσθῆτα (3) τῇ παρούσῃ τύχῃ πρέπουσαν ὑπεξῆλθεν. ἔφυγε δὲ καὶ τὰ λοιπὰ τάγ­ματα, καὶ φόνος ἐν τῷ στρατοπέδῳ πολὺς ἐγένετο σκηνοφυλάκων καὶ θερα­πόν­των· στρατιώτας δὲ μόνους ἑξα­κισ­χι­λίους πεσεῖν φησιν Ἀσίννιος Πολλίων, μεμαχημένος ἐκείνην τὴν μάχην μετὰ Καίσαρος. (4) Αἱροῦν­τες δὲ τὸ στρατόπεδον ἐθεῶντο τὴν ἄνοιαν καὶ κουφότητα τῶν πολεμίων. πᾶσα γὰρ σκηνὴ μυρσίναις κατέστεπτο καὶ στρωμναῖς ἀνθιναῖς ἤσκητο καὶ τραπέζαις ἐκπωμάτων μεσταῖς· καὶ κρατῆρες οἴνου προὔ­κειντο, καὶ παρασκευὴ καὶ κόσμος ἦν τεθυκότων καὶ πανηγυ­ριζόντων μᾶλλον ἢ πρὸς μάχην ἐξοπλιζομένων. οὕτω ταῖς ἐλπίσι διεφθαρμένοι καὶ γέμοντες ἀνοήτου θράσους ἐπὶ τὸν πόλεμον ἐχώρουν.

LXXII

Bunlar kaçarken Pompeius da yukarıdan toz bulutunu görünce ve zor durumları açıklamak için kullandığı aklıyla süvarilerin orada olanları karşılaştırınca, çılgına dönmüş ve aklını kaybetmiş birine döndü, Pom­peius Magnus olduğunu bile düşünemedi ve hiç kimseye bir şey diye­meden yürüyerek karargaha geri döndü, öyle ki tam da hikayede anla­tılanlara benzedi: (2) “Göklerde hüküm süren Zeus Baba da Aias’a böyle bir korku salmıştı; hayretler içinde kalkarak yedi kat sığır deri­sinden olan kalkanını arkasına atıp, kalabalığa bakarak kaçmıştı”. Böylece çadırına geldi ve kaçanların peşine düşenler nüfuz edene kadar sessizce oturdu. İşte o zaman şu sözü söyledi: “karargaha da (geldiler) öyle mi?” Başka hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı ve o anki kadere yaraşır giysisini alıp (3) gizlice oradan ayrıldı. Geride kalan lejyonlar da kaçtı, ordugahta ise çadır bekçileri ve hizmetliler arasında büyük bir katliam vuku buldu. Bu savaşta Caesar’la birlikte savaşmış olan Asinius Pollio, askerlerden sadece altı bininin öldüğünü söyler. (4) Ordugahı ele geçirdikten sonra düşmanların akılsızlığını ve tedbirsizli­ğini gördüler. Zira her bir çadır mersin dalları ile taçlandırılmış, çiçekli örtülerle süslenmiş ve içki kabı dolu masalarla donatılmıştı. Şarap kra­terleri önceden konmuştu, hazırlık ve düzenlemeler savaş için silahla­nanlardan ziyade kurban kesmiş ve bayram düzenlemiş kişilere aitti. Böylelikle onlar umutları yüzünden gözleri bağlanmış ve akıl almaz bir cesaretle dolu olarak savaşa girmişlerdi.

LXXIII

Πομπήϊος δὲ μικρὸν ἔξω τοῦ χάρακος προελθὼν τὸν μὲν ἵππον ἀφῆκεν, ὀλίγων δὲ κομιδῇ περὶ αὐτὸν ὄντων, ὡς οὐδεὶς ἐδίωκεν, ἀπῄει καθ᾽ ἡσυχίαν, ἐν διαλογισμοῖς ὢν οἵους εἰκὸς λαμβάνειν ἄνθρωπον ἔτη τέτ­ταρα καὶ τριάκοντα νικᾶν καὶ κρατεῖν ἁπάντων εἰθισμένον, ἥττης δὲ καὶ φυγῆς τότε πρῶτον ἐν γήρᾳ λαμβάνοντα πεῖραν, ἐννοούμενον δὲ ἐξ ὅσων ἀγώνων καὶ πολέμων ηὐξημένην ἀποβαλὼν ὥρᾳ μιᾷ δόξαν καὶ δύναμιν, (2) ὁ πρὸ μικροῦ τοσούτοις ὅπλοις καὶ ἵπποις καὶ στόλοις δορυ­φορού­μενος ἀπέρχεται μικρὸς οὕτω γεγονὼς καὶ συνεσταλμένος ὥστε λανθά­νειν ζη­τοῦν­τας τοὺς πολεμίους. παραμειψάμενος δὲ Λάρισσαν, ὡς ἦλθεν ἐπὶ τὰ Τέμπη, καταβαλὼν ἑαυτὸν ἐπὶ στόμα δεδιψηκὼς ἔπινε τοῦ ποτα­μοῦ, καὶ πάλιν ἀναστὰς ἐβάδιζε διὰ τῶν Τεμπῶν, ἄχρι (3) οὗ κατῆλθεν ἐπὶ θάλατ­ταν. ἐκεῖ δὲ τῆς νυκτὸς τὸ λοιπὸν ἀναπαυσάμενος ἐν καλυβίῳ τινὶ σαγη­νέων, καὶ περὶ τὸν ὄρθρον ἐπιβὰς ποταμίου πλοίου, καὶ τῶν ἑπομέ­νων τοὺς ἐλευθέρους ἀναλαβών, τοὺς δὲ θεράποντας ἀπιέναι πρὸς Καίσα­ρα κελεύ­σας καὶ μὴ δεδιέναι, παρὰ γῆν κομιζόμενος εἶδεν εὐμεγέθη φορ­τηγὸν ἀνάγεσθαι μέλλουσαν, ἧς ἐναυκλήρει Ῥωμαῖος ἀνὴρ οὐ πάνυ Πομ­πηΐῳ συνήθης, γινώσκων δὲ τὴν ὄψιν αὐτοῦ· Πετίκιος ἐπεκαλεῖτο. (4) τούτῳ συνεβεβήκει τῆς παρῳχημένης νυκτὸς ἰδεῖν κατὰ τοὺς ὕπνους Πομπήϊον, οὐχ ὃν ἑωράκει πολλάκις, ἀλλὰ ταπεινὸν καὶ κατηφῆ, προσδιαλεγόμενον αὐτῷ. καὶ ταῦτα τοῖς συμπλέουσιν ἐτύγχανε διηγούμενος, ὡς δὴ φιλεῖ περὶ πραγμάτων τηλικούτων λόγον ἔχειν ἀνθρώπους σχολὴν (5) ἄγοντας. ἐξαίφνης δέ τις τῶν ναυτῶν ἔφρασε κατιδὼν ὅτι πλοῖον ποτάμιον ἀπὸ τῆς γῆς ἐρέσσεται καὶ κατα­σείουσί τινες ἄνθρωποι τὰ ἱμάτια καὶ τὰς χεῖρας ὀρέγουσι πρὸς αὐτούς. ἐπιστήσας οὖν ὁ Πετίκιος εὐθὺς ἔγνω τὸν Πομπήϊον, οἷον ὄναρ εἶδε καὶ πληξάμενος τὴν κεφαλὴν ἐκέλευσε τοὺς ναύτας τὸ ἐφόλκιον παραβαλεῖν, καὶ τὴν δεξιὰν ἐξέτεινε καὶ προσεκάλει τὸν Πομπήϊον, ἤδη συμφρονῶν τῷ σχήματι τὴν τύχην καὶ (6) μεταβολὴν τοῦ ἀνδρός. ὅθεν οὔτε παράκλησιν ἀναμείνας οὔτε λόγον, ἀλλ᾽ ἀναλαβὼν ὅσους ἐκέλευσε μετ᾽ αὐτοῦ (Λέντουλοι δὲ ἦσαν ἀμφότεροι καὶ Φαώνιος) ἀνήχθη· καὶ μικρὸν ὕστερον ἰδόντες ἀπὸ γῆς ἁμιλλώμενον Δηϊόταρον τὸν βασιλέα προσαναλαμβάνουσιν. ἐπεὶ δὲ καιρὸς ἦν δείπνου καὶ παρεσκεύασεν ὁ ναύκληρος ἐκ τῶν παρόντων, ἰδὼν ὁ Φαώνιος οἰκετῶν ἀπορίᾳ τὸν Πομπήϊον ἀρχόμενον αὑτὸν ὑπολύειν προσέδραμε καὶ ὑπέλυσε (7) καὶ συνήλειψε. καὶ τὸ λοιπὸν ἐκ τούτου περιέπων καὶ θεραπεύων ὅσα δεσπότας δοῦλοι, μέχρι νίψεως ποδῶν καὶ δείπνου παρασκευῆς, διετέλεσεν, ὥστε τὴν ἐλευθεριότητα τῆς ὑπουρ­γίας ἐκείνης θεασάμενον ἄν τινα καὶ τὸ ἀφελὲς καὶ ἄπλαστον εἰπεῖν· Φεῦ τοῖσι γενναίοισιν ὡς ἅπαν καλόν.

LXXIII

Pompeius kısa süre içinde ordugahtan çıktı ve atını serbest bıraktı, hiç kimse kendisini takip etmediği için etrafında sadece birkaç kişi vardı, otuz dört yıldır kazanmaya ve herkesten üstün gelmeye alışmış, ama şimdi bu yaşında ilk kez yenilgiyi ve kaçmayı tecrübe eden, böylesi mücadeleler ve savaşların büyüttüğü ününü ve gücünü bir saat içinde nasıl kaybettiğini müzakere eden bir insan için olağan olduğu şekilde düşüncelere dalarak sessizce ayrıldı, (2) öyle ki kısa süre önce böylesi silahlar, atlar ve ordularla donanmış biriyken, şimdi geri çekilecek kadar alçalmış ve kendisini takip eden düşmanlardan gizlenecek kadar küçülmüştü. Tempe Vadisi’ne ulaşmak üzere Larissa yakınların­dan geçerken susadığı için kendini nehrin ağzına attı ve nehirden su içti, daha sonra yeniden ayağa kalkıp (3) denize ulaşasıya kadar Tempe Vadisi içinden yürümeye devam etti. Gecenin geri kalanını orada, bir balıkçı barınağında dinlenerek geçirdi, ertesi sabah kendi­siyle birlikte olanlardan özgür vatandaşları yanına alıp bir mavnaya bindi, hizmetlilere ise Caesar’a gitmelerini ve korkmamalarını bu­yurdu. Kıyı boyunca giderken, hareket etmek üzere olan büyük bir yük gemisi gördü, bunu Pompeius’a çok da yakın olmayan bir Romalı sevk ediyordu, onu görünüşünden tanıdı: Peticius diye adlandırılan biriydi. (4) Bu, gecenin ilerleyen saatlerinde rüyasında Pompeius’u, daha önce sık sık gördüğü gibi değil de kendisiyle konuşan bezgin ve yenilmiş biri gibi görmüştü. Bunları kendisiyle yolculuk yapan ve boş zamanlarını böylesi şeyler hakkında konuşarak geçiren (5) gemicilere olağan bir şeymiş gibi anlatıyordu. O sıra gemicilerden biri aniden, karadan bir mavnanın kürek çekerek geldiğini ve içindeki insanların kıyafetlerini sallayıp ellerini onlara doğru uzattıklarını görünce, bun­ları işaret etti. Peticius ayağa kalkar kalkmaz bu kişinin düşünde gördüğü Pompeius olduğunu anladı ve alnına vurarak, gemicilere filikaya yaklaşmayı emretti ve dış görünüşünde bir erkeğin kaderini ve (6) değişimini fark ederek sağ elini uzattı ve Pompeius’a seslendi. Bundan dolayı ne bir rica ne de bir söz beklemeksizin onu ve ricada bulunduğu onunla birlikte olanları (her iki Lentulus ve Favonius onunlaydı) bordaya aldı ve denize açıldı. Kısa süre sonra, karadan zorlukla yanaşan kral Deiotaros’u gördüler ve onu da yanlarına aldılar. Akşam yemeği vakti geldiğinde ve bir gemici orada bulunanlara göre hazırlık yapar­ken Favonius, Pompeius’un hizmetliler olmaksızın ayakkabılarını çıkar­maya başladığını görünce yanına yaklaştı ve ayakkabılarını çıka­rarak (7) krem sürdü. Bunun ardından da onun etrafında pervane oldu ve kölele­rin efendilerine yaptığı gibi ayaklarını yıkamaya ve ye­meğini hazırla­maya kadar ona hizmet etti ve bunu öyle bir yaptı ki, onun hizmetinin samimiyetini, düzgünlüğünü ve doğallığını izleyen biri şöyle söyleyebi­lirdi: “tam da soylulara yakışacak kadar güzel”.

LXXIV

Οὕτω δὲ παραπλεύσας ἐπ᾽ Ἀμφιπόλεως ἐκεῖθεν εἰς Μιτυλήνην ἐπεραι­οῦτο, βουλόμενος τὴν Κορνηλίαν ἀναλαβεῖν καὶ τὸν υἱόν. ἐπεὶ δὲ προσέσχε τῇ νήσῳ κατ᾽ αἰγιαλόν, ἔπεμψεν εἰς πόλιν ἄγγελον, οὐχ ὡς ἡ Κορνηλία προσεδόκα τοῖς πρὸς χάριν ἀπαγγελ­λομένοις καὶ γραφομένοις, ἐλπίζουσα τοῦ πολέμου κεκριμένου περὶ Δυρράχιον ἔτι λοιπὸν ἔργον εἶναι Πομπηΐῳ (2) τὴν Καίσαρος δίωξιν. ἐν τούτοις οὖσαν αὐτὴν κατα­λαβὼν ὁ ἄγγελος ἀσπάσασθαι μὲν οὐχ ὑπέμεινε, τὰ δὲ πλεῖστα καὶ μέγιστα τῶν κακῶν τοῖς δάκρυσι μᾶλλον ἢ τῇ φωνῇ φράσας σπεύδειν ἐκέλευσεν, εἰ βούλεταί πως Πομπήϊον ἰδεῖν ἐπὶ νεὼς μιᾶς καὶ ἀλλοτρίας. ἡ δὲ ἀκούσασα προήκατο μὲν αὑτὴν χαμᾶζε καὶ πολὺν χρόνον ἔκφρων καὶ ἄναυδος ἔκειτο, μόλις δέ πως ἔμφρων γενομένη καὶ συννοήσασα τὸν καιρὸν οὐκ ὄντα θρήνων καὶ δακρύων, ἐξέδραμε διὰ τῆς πόλεως (3) ἐπὶ θάλατταν. ἀπαντήσαντος δὲ τοῦ Πομπηΐου καὶ δεξαμένου ταῖς ἀγκάλαις αὐτὴν ὑπερειπομένην καὶ περι­πίπτουσαν, “Ὁρῶ σε,” εἶπεν, “ἄνερ, οὐ τῆς σῆς τύχης ἔργον, ἀλλὰ τῆς ἐμῆς, προσερριμμένον ἑνὶ σκάφει τὸν πρὸ τῶν Κορνηλίας γάμων πεντακοσίαις ναυσὶ ταύτην περιπλεύσαντα τὴν θάλασσαν. τί μ᾽ ἦλθες ἰδεῖν καὶ οὐκ ἀπέλιπες τῷ βαρεῖ δαίμονι τὴν καὶ σὲ δυστυχίας ἀναπλήσασαν τοσαύτης; ὡς εὐτυχὴς μὲν ἂν ἤμην γυνὴ πρὸ τοῦ Πόπλιον ἐν Πάρθοις ἀκοῦσαι τὸν παρθένιον ἄνδρα κείμενον ἀπο­θανοῦσα, σώφρων δὲ καὶ μετ᾽ ἐκεῖνον, ὥσπερ ὥρμησα, τὸν ἐμαυτῆς προεμένη βίον· ἐσωζόμην δ᾽ ἄρα καὶ Πομπηΐῳ Μάγνῳ συμφορὰ γενέσθαι.”

LXXIV 

Böylece sahil boyunca Amphipolis üzerine seyahat etti, Cornelia ve oğlunu almak istediği için de oradan Mytilene’ye geçti. Adanın sahiline yanaştı ve kente, hatırı için kendisine getirilen yazılı ve sözlü haberlerden dolayı Dyrrakhion’daki savaşın kesinleşmesinin ardından Pompeius için (2) Caesar’ı takip etmekten başka yapacak bir iş kalmadığını düşünen Cornelia’nın beklemediği bir haberci gönderdi. Bu düşünceler içinde bulunan Cornelia’nın yanına ulaşan haberci onu selamlamaya dahi cesaret edemedi ve normal bir sesten ziyade ağlayarak kötü durumun azametini ve büyüklüğünü anlattıktan sonra, eğer Pom­peius’u yabancı bir gemide görmek istiyorsa acele etmesini tavsiye etti. Bunları duyunca kendini yere bıraktı ve uzun süre bilinçsizce ve konuşmadan öylece yattı, ama zorla da olsa bir şekilde aklı başına gelince, ağıtlar ve gözyaşları için uygun zaman olmadığını düşünüp kentin içinden (3) denize doğru koştu. Pompeius da onu karşıladı ve yere yığılıp düşerken onu kollarıyla yakalayınca ona şöyle dedi: “Seni görüyorum kocacığım, Cornelia ile evlenmeden önce bu denizde beş yüz gemiyle seyahat eden seni tek bir gemiye koyan bu iş senin değil, benim kaderim. Neden beni görmeye geldin, seni böylesi kötü bir kadere sürükleyen beni neden kötü şansıma terk etmedin? Gençlik kocam Publius’un Parthia’da öldüğünü duymadan ölseydim, ne kadar mutlu bir kadın olurdum, ya da en azından ondan sonra, niyet ettiğim gibi kendi yaşamıma son verseydim ne kadar bahtiyar olurdum. Demek ki Pompeius Magnus’un felaketi olmak için hayatta kaldım”.

LXXV

Ταῦτα εἰπεῖν τὴν Κορνηλίαν λέγουσι, τὸν δὲ Πομπήϊον ἀποκρίνασθαι· “Μίαν ἄρα, Κορνηλία, τύχην ᾔδεις τὴν ἀμείνονα, ἣ καὶ σὲ ἴσως ἐξηπάτησεν, ὅτι μοι χρόνον πλείονα τοῦ συνήθους παρέμεινεν. ἀλλὰ καὶ ταῦτα δεῖ φέρειν γενομένους ἀνθρώπους, καὶ τῆς τύχης ἔτι πειρατέον. οὐ γὰρ ἀνέλπιστον ἐκ τούτων ἀναλαβεῖν ἐκεῖνα τὸν ἐξ ἐκείνων ἐν τούτοις γενόμενον.” (2) Ἡ μὲν οὖν γυνὴ μετεπέμπετο χρήματα καὶ θεράποντας ἐκ πόλεως· τῶν δὲ Μιτυληναίων τὸν Πομπήϊον ἀσπασαμένων καὶ παρακαλούντων εἰσελθεῖν εἰς τὴν πόλιν, οὐκ ἠθέλησεν, ἀλλὰ κἀκείνους ἐκέλευσε τῷ κρατοῦντι πείθεσθαι καὶ θαρρεῖν· εὐγνώμονα γὰρ εἶναι Καίσαρα καὶ (3) χρηστόν. αὐτὸς δὲ πρὸς Κράτιππον τραπόμενος τὸν φιλόσοφον (κατέβη γὰρ ἐκ τῆς πόλεως ὀψόμενος αὐτόν), ἐμέμψατο καὶ συνδιηπόρησε βραχέα περὶ τῆς προνοίας, ὑποκατακλινομένου τοῦ Κρατίππου καὶ παράγοντος αὐτὸν ἐπὶ τὰς ἀμείνονας ἐλπίδας, ὅπως μὴ λυπηρὸς μηδὲ ἄκαιρος (4) ἀντιλέγων εἴη. ἐπεὶ τὸ μὲν ἐρέσθαι τὸν Πομπήϊον ἦν ὑπὲρ τῆς προνοίας, τὸν δ᾽ ἀποφαίνεσθαι ὅτι τοῖς πράγμασιν ἤδη μοναρχίας ἔδει διὰ τὴν κακοπολιτείαν· ἐρέσθαι δέ· “Πῶς, ὦ Πομπήϊε, καὶ τίνι τεκμηρίῳ πεισθῶμεν ὅτι βέλτιον ἂν σὺ τῇ τύχῃ Καίσαρος ἐχρήσω κρατήσας;” ἀλλὰ ταῦτα μὲν ἐατέον ὥσπερ ἔχει, τὰ τῶν θεῶν.

LXXV

Cornelia’nın bunları söylediğini, Pompeius’un da şöyle cevap verdiğini söylerler: “Sen henüz tek bir şeyi, alışılmış olandan daha uzun süre bana sadık kaldığın için seni de benzer şekilde aldatan daha iyi olan kaderi öğrendin Cornelia. Ama bizler insan olduğumuz için bunları taşımak ve hala mutluluk için uğraşmak zorundayız. Zira bizi oralardan bu duruma sokan şeyin bizi tekrar oraya yükselteceğini ummalıyız. (2) Bunun üzerine kadın, eşyalarını ve hizmetlilerini kentten gönderdi. Mytileneliler Pompeius’u hoş karşıladılar ve onu kente girmeye davet ettiler, fakat o kabul etmedi ve daha güçlü olana itaat etmelerini ve cesur olmalarını emretti. Zira Caesar da o zaman yüce gönüllü ve (3) ılımlı olurdu. Kendisi de filozof Kratippos’a yöneldi (zira o, kendisini görmek için kentten geliyordu), ona yakındı ve alınyazısı hakkında kısa bir münakaşaya girdi, bunun üzerine Kratippos, bunlara karşı çıkarak can sıkıcı ve zamansız (4) davranmış olmamak için, uysallık gösterdi ve onu daha iyi umutlara teşvik etti. Pompeius’un bu olanlar hakkındaki öngörüsünü sorması üzerine, kötü idare yüzünden bundan böyle monarşinin gerekli olacağı yönünde açıklama yaptı. Diğer taraftan da şöyle bir soru sordu: “Ey Pompeius, biz nasıl ve hangi gerekçeye inanıyoruz ki, eğer sen kazanmış olsaydın, kaderinden Caesar’dan daha iyi mi yararlanacaktın? Biz sadece tanrıların elinde olan bu şeylere boyun eğmeliyiz”.

LXXVI

Ἀναλαβὼν δὲ τὴν γυναῖκα καὶ τοὺς φίλους ἐκομίζετο, προσίσχων ὅρμοις ἀναγκαίοις ὕδωρ ἢ ἀγορὰν ἔχουσιν. εἰς δὲ πόλιν εἰσῆλθε πρώτην Ἀττά­λειαν τῆς Παμφυλίας. ἐνταῦθα δὲ αὐτῷ καὶ τριήρεις τινὲς ἀπήντησαν ἐκ Κιλικίας καὶ στρατιῶται συνελέγοντο καὶ τῶν συγκλητικῶν (2) πάλιν ἑξή­κοντα περὶ αὐτὸν ἦσαν. ἀκούων δὲ καὶ τὸ ναυτικὸν ἔτι συνεστάναι, καὶ Κάτωνα πολλοὺς στρατιώτας ἀνειληφότα περαιοῦν εἰς Λιβύην, ὠδύ­ρετο πρὸς τοὺς φίλους, καταμεμφόμενος ἑαυτὸν ἐκβιασθέντα τῷ πεζῷ συμ­βαλεῖν, τῇ δὲ κρείττονι ἀδηρίτως δυνάμει πρὸς μηδὲν ἀποχρήσασθαι μηδὲ περιορμίσαι τὸ ναυτικόν, ὅπου κατὰ γῆν σφαλεὶς εὐθὺς ἂν εἶχεν ἀντίπαλον ἐκ θαλάττης παρεστῶσαν ἀλκὴν καὶ δύναμιν (3) τοσαύτην. οὐδὲν γὰρ ἁμάρτημα Πομπηΐου μεῖζον οὐδὲ δεινότερον στρατήγημα Καίσαρος ἢ τὸ τὴν μάχην οὕτω μακρὰν ἀποσπάσασθαι τῆς ναυτικῆς βοη­θεί­ας. οὐ μὴν ἀλλ᾽ ἐκ τῶν παρόντων κρίνειν τι καὶ πράττειν ἀναγκαζό­μενος, ἐπὶ τὰς πόλεις περιέπεμπε· τὰς δ᾽ αὐτὸς περιπλέων ᾔτει χρήματα καὶ ναῦς ἐπλήρου. τὴν δ᾽ ὀξύτητα τοῦ πολεμίου καὶ τὸ τάχος δεδοικώς, μὴ προαναρπάσῃ τῆς παρασκευῆς αὐτὸν ἐπελθών, ἐσκόπει καταφυγὴν (4) ἐπὶ τῷ παρόντι καὶ ἀνα­χώρησιν. ἐπαρχία μὲν οὖν οὐδεμία φύξιμος ἐφαί­νετο βουλευομένοις αὐτοῖς, τῶν δὲ βασιλειῶν αὐτὸς μὲν ἀπέφαινε τὴν Πάρθων ἱκανωτάτην οὖσαν ἔν τε τῷ παρόντι δέξασθαι καὶ περιβαλεῖν σφᾶς ἀσθενεῖς ὄντας, αὖθίς τε ῥῶσαι καὶ προπέμψαι μετὰ πλείστης (5) δυνάμεως· τῶν δ᾽ ἄλλων οἱ μὲν εἰς Λιβύην καὶ Ἰόβαν ἔτρεπον τὴν γνώ­μην, Θεοφάνει δὲ τῷ Λεσβίῳ μανικὸν ἐδόκει τριῶν ἡμερῶν πλοῦν ἀπ­έχου­σαν Αἴγυπτον ἀπολιπόντα καὶ Πτολεμαῖον, ἡλικίαν μὲν ἀντίπαιδα, φιλίας δὲ καὶ χάριτος πατρῴας ὑπόχρεων, Πάρθοις ὑποβαλεῖν ἑαυτόν, ἀπιστοτάτῳ γένει, καὶ Ῥωμαίῳ μὲν ἀνδρὶ κηδεστῇ γενομένῳ τὰ δεύτερα λέγοντα πρῶτον εἶναι τῶν ἄλλων μὴ θέλειν μηδὲ πειρᾶσθαι τῆς (6) ἐκείνου μετριότητος, Ἀρσάκην δὲ ποιεῖσθαι κύριον ἑαυτοῦ τὸν μηδὲ Κράσσου δυνηθέντα ζῶντος· καὶ γυναῖκα νέαν οἴκου τοῦ Σκηπίωνος εἰς βαρβάρους κομίζειν ὕβρει καὶ ἀκολασίᾳ τὴν ἐξουσίαν μετροῦντας, ᾗ, κἂν μὴ πάθῃ, δόξῃ δὲ παθεῖν, δεινόν ἐστιν ἐπὶ τοῖς ποιῆσαι δυναμένοις γενομένῃ. τοῦτο μόνον, ὥς φασιν, ἀπέτρεψε τῆς ἐπὶ τὸν Εὐφράτην ὁδοῦ Πομπήϊον· εἰ δή τις ἔτι Πομπηΐου λογισμός, ἀλλ᾽ οὐχὶ δαίμων ἐκείνην ὑφηγεῖτο τὴν ὁδόν.

LXXVI

Karısını ve arkadaşlarını gemiye aldıktan sonra denize açıldı, sa­dece zorunlu olarak yiyecek ve su almak için limanlarda demirledi. İlk geldiği kent Pamphylia’nın Attaleia’sıydı. Orada ona Ki­li­kia’dan bazı savaş gemileri rastladı, askerler de bir araya geldiler ve senatörlerden altmışı (2) yeniden onun çevresinde toplandı. Do­nanmanın hala bir arada olduğunu ve Cato’nun birçok asker toplayıp Libya’ya geçtiğini duyunca dostlarına yakınarak onun kendisini sadece kara ordusuyla hareket etmeye zorlaması, tartışmasız daha güçlü olan orduyu kullandırmaması ve kara savaşını kaybettikten sonra derhal denizden yanına gelen böylesi bir yardım ve donanmayı (3) düşmana karşı kullanabileceği yerde donanmayı yanaştır­maması hususlarında serzenişte bulundu. Zira ne Pompeius’un daha büyük bir hatası vardı ne de Caesar’ın savaşı donanma yardımından böylesi uzağa taşımaktan daha mükemmel bir stratejisi vardı. Bununla beraber var olan durumda kendini bir karar vermeye ve bir şeyler yapmaya mecbur hissettiği için kentlere devriye gönderdi. Bazılarına bizzat kendisi giderek para istedi ve gemilerini tayfalandırdı. Düşmanın atikliği ve hızı yanında, kendisi henüz hazırlıklarını yaparken saldırıya uğramaktan korktuğu için, şimdilik kaçış yeri (4) ve geri çekilme imkanlarını araştırıyordu. Yaptıkları müzakereler sırasında kaçmaya uygun herhangi bir eyalet görünmüyordu, krallıklar arasından, kendilerini derhal kabul etmeye, güçsüz duruma düşerlerse onları korumaya ve hemen ardından güçlendirmeye ve de oldukça büyük bir güçle (5) geri göndermeye en uygununun Parthların krallığı olduğuna işaret ediyordu. Diğerleri arasından bazıları umutlarını Libya’ya ve Iuba’ya yöneltmişlerdi, Lesboslu Theophanes ise üç günlük deniz yolculuğu mesafesinde olan Mısır’ı ve babadan kalan bir dostluk ve şükran borçlu olduğu, hala çocuk yaştaki Ptolemai­os’u bir yana bırakıp, kendisini çok daha güvenilmez bir soy olan Parthların eline teslim etmesini; kayınpederi olmuş bir Romalının yanında ikinci mevkiyi almak istemeyip diğerlerinin başı olmasını; (6) onun (Caesar’ın) yüce gönüllülüğü için çabalamazken, Arsakes’i, Crassus’un hayatı boyunca elde edemediği rütbeye getirip kendisinin efendisi yapmasını çılgınlık olarak yorumladı; genç karısını Scipio’nun evinden alıp, güçleri ölçüsünde küstahlık ve taşkınlık yapan barbarlara göndermesini de öyle; zira orada herhangi bir kötülük yaşamasa da, kötülük yapabilme gücüne sahip kişilerin elinde bulunan bir kadın için bunun olabileceğini düşünmek bile korkunçtur. Söylendiğine göre, sadece bu durum Pompeius’u Euphrates’e doğru olan yolundan döndürdü; eğer Pompeius’un planında ısrar edilirse, o zaman ona daimon’lar tarafından yol gösterilmezdi.

LXXVII

Ὡς δ᾽ οὖν ἐνίκα φεύγειν εἰς τὴν Αἴγυπτον, ἀναχθεὶς ἀπὸ Κύπρου Σελευ­κίδι τριήρει μετὰ τῆς γυναικός (τῶν δ᾽ ἄλλων οἱ μὲν ἐν μακραῖς ὁμοίως ναυσίν, οἱ δὲ ἐν ὁλκάσιν ἅμα συμπαρέπλεον), τὸ μὲν πέλαγος διεπέρασεν ἀσφαλῶς, πυθόμενος δὲ τὸν Πτολεμαῖον ἐν Πηλουσίῳ καθῆσθαι μετὰ στρατιᾶς, πολεμοῦντα πρὸς τὴν ἀδελφήν, ἐκεῖ κατέσχε, προπέμψας (2) τὸν φράσοντα τῷ βασιλεῖ καὶ δεησόμενον. ὁ μὲν οὖν Πτολεμαῖος ἦν κομιδῇ νέος· ὁ δὲ πάντα διέπων τὰ πράγματα Ποθεινὸς ἤθροισε βουλὴν τῶν δυνατωτάτων· ἐδύναντο δὲ μέγιστον οὓς ἐκεῖνος ἐβούλετο· καὶ λέγειν ἐκέλευσεν ἣν ἔχει γνώμην ἕκαστος. ἦν οὖν δεινὸν περὶ Πομπηΐου Μάγ­νου βουλεύεσθαι Ποθεινὸν τὸν εὐνοῦχον καὶ Θεόδοτον τὸν Χῖον, ἐπὶ μισθῷ ῥητορικῶν λόγων διδάσκαλον ἀνειλημμένον, καὶ τὸν Αἰγύπτιον Ἀχιλλᾶν· κορυφαιότατοι γὰρ ἦσαν ἐν κατευνασταῖς καὶ τιθηνοῖς τοῖς ἄλλοις οὗτοι σύμβουλοι. (3) καὶ τοιούτου δικαστηρίου ψῆφον Πομπήϊος ἐπ᾽ ἀγκυρῶν πρόσω τῆς χώρας ἀποσαλεύων περιέμενεν, ὃν Καίσαρι σωτηρίας χάριν οὐκ ἦν ἄξιον ὀφείλειν. Τῶν μὲν οὖν ἄλλων τοσοῦτον αἱ γνῶμαι διέστησαν ὅσον οἱ μὲν ἀπελαύνειν ἐκέλευον, οἱ δὲ (4) καλεῖν καὶ δέχεσθαι τὸν ἄνδρα· Θεόδοτος δὲ δεινότητα λόγου καὶ ῥητορείαν ἐπιδεικνύμενος οὐδέτερον ἀπέφηνεν ἀσφαλές, ἀλλὰ δεξαμένους μὲν ἕξειν Καίσαρα πολέμιον καὶ δεσπότην Πομπήϊον, ἀπωσαμένους δὲ καὶ Πομπηΐῳ τῆς ἐκβολῆς ὑπαιτίους ἔσεσθαι καὶ Καίσαρι τῆς διώξεως· κράτιστον οὖν εἶναι μεταπεμψα­μένους ἀνελεῖν τὸν ἄνδρα·καὶ γὰρ ἐκείνῳ χαριεῖσθαι καὶ τοῦτον οὐ φοβήσεσθαι. προσεπεῖπε δὲ διαμειδιάσας, ὥς φασιν, ὅτι νεκρὸς οὐ δάκνει.

LXXVII

Mısır’a kaçmayı düşünüp taşındıktan sonra, karısı ile birlikte Seleukeia’dan gelen bir trieres ile Kıbrıs’tan ayrıldı (onlardan kimisi aynı şekilde savaş gemileri içinde, kimisi de tüccar gemileriyle yan yana seyahat ediyorlardı), denizi güvenli bir şekilde aştı, o sıra kız kardeşiyle savaşan Ptolemaios’un Pelusion’da karargah kurduğunu öğrendiği için orada durdu ve (2) krala kendisini bildirmek ve kabul edilmesini rica etmek üzere önden elçi gönderdi. Ptolemaios oldukça gençti. Bütün işleri takip eden kişi olan Potheinos önde gelenlerden bir meclis topladı. Bunlar onun isteklerini yapabilecek kişilerdi; her birinden onun kararını söylemelerini talep etti. Pompeius Magnus hakkında, bir hadım olan Potheinos’un, para karşılığında rhetorik hocalığı yapan Khioslu Theodotos’un ve Mısırlı Akhillas’ın hükümde bulunuyor olması gerçekten korkunçtu. Zira bu seçkin akıl hocaları kralın diğer hizmetlileri ve yetiştiricileri arasındaki önde gelenlerdi. (3) Hayatta kalma lütfunu Caesar’a borçlu olmayı kendine yediremeyen Pompeius şimdi kıyının açıklarında demir atarak bu kurulun kararını bekliyordu. Diğerlerinin görüşleri böylesi bir konuda birbirinden ayrılıyordu, bir kısmı onun defedilmesini, diğer kısmı ise (4) çağrılmasını ve kabul edilmesini talep ediyordu. Theodotos ise, konuşma gücü ve rhetoriğini gösterip, her bir görüşün diğerinden güvenilmez olduğunu ortaya koydu, zira kabul ederlerse Caesar’ı düşman, Pompeius’u ise efendi yapacaklardı, yok kabul etmezlerse de Pompeius tarafından kendisini kovmakla, Caesar tarafından ise, uygulamalarından dolayı suçlanacaklardı. Şu halde en iyisi adamı getirip öldürmekti. Böylece ona (Caesar’a) hoş görünecek, bundan da (Pompeius) korkmayacaklardı. Söylendiğine göre, o gülüm­seyerek sözlerine, bir ölünün ısırmadığını eklemiştir.

LXXVIII

Ταῦτα κυρώσαντες ἐπ᾽ Ἀχιλλᾷ ποιοῦνται τὴν πρᾶξιν. ὁ δὲ Σεπτίμιόν τινα πάλαι γεγονότα Πομπηΐου ταξίαρχον παραλαβών, καὶ Σάλβιον ἕτερον ἑκατοντάρχην καὶ τρεῖς ἢ τέτταρας ὑπηρέτας, ἀνήχθη πρὸς τὴν Πομπηΐου ναῦν. ἔτυχον δὲ πάντες εἰς αὐτὴν οἱ δοκιμώτατοι τῶν συμπλεόντων ἐμβεβηκότες, ὅπως εἰδεῖεν τὸ (2) πραττόμενον. ὡς οὖν εἶδον οὐ βασιλικὴν οὐδὲ λαμπρὰν οὐδὲ ταῖς Θεοφάνους ἐλπίσιν ὁμοίαν ὑποδοχήν, ἀλλ᾽ ἐπὶ μιᾶς ἁλιάδος προσπλέοντας ὀλίγους ἀνθρώπους, ὑπείδοντο τὴν ὀλιγωρίαν καὶ τῷ Πομπηΐῳ παρῄνουν εἰς πέλαγος ἀνακρούεσθαι τὴν ναῦν, ἕως ἔξω βέλους εἰσίν. ἐν τούτῳ δὲ πελαζούσης τῆς ἁλιάδος φθάσας ὁ Σεπτίμιος ἐξανέστη καὶ Ῥωμαϊστὶ τὸν Πομπήϊον αὐτοκράτορα (3) προσηγόρευσεν. ὁ δὲ Ἀχιλλᾶς ἀσπασάμενος αὐτὸν Ἑλληνιστὶ παρεκάλει μετελθεῖν εἰς τὴν ἁλιάδα· τέναγος γὰρ εἶναι πολύ, καὶ βάθος οὐκ ἔχειν πλόϊμον τριήρει τὴν θάλατταν ὑπόψαμμον οὖσαν. ἅμα δὲ καὶ ναῦς τινες ἑωρῶντο τῶν βασιλικῶν πληρούμεναι, καὶ τὸν αἰγιαλὸν ὁπλῖται κατεῖχον, ὥστ᾽ ἄφυκτα καὶ μεταβαλλομένοις ἐφαίνετο, καὶ προσῆν τὸ διδόναι τοῖς φονεῦσι (4) τὴν ἀπιστίαν αὐτὴν τῆς ἀδικίας ἀπολογίαν. ἀσπασάμενος οὖν τὴν Κορνηλίαν προαποθρηνοῦσαν αὐτοῦ τὸ τέλος, καὶ δύο ἑκατοντάρχας προεμβῆναι κελεύσας καὶ τῶν ἀπελευθέρων ἕνα Φίλιππον καὶ θεράποντα Σκύθην ὄνομα, δεξιουμένων αὐτὸν ἤδη τῶν περὶ τὸν Ἀχιλλᾶν ἐκ τῆς ἁλιάδος, μεταστραφεὶς πρὸς τὴν γυναῖκα καὶ τὸν υἱὸν εἶπε Σοφοκλέους ἰαμβεῖα· Ὅστις δὲ πρὸς τύραννον ἐμπορεύ­εται, κείνου ᾽στὶ δοῦλος, κἂν ἐλεύθερος μόλῃ.

LXXVIII

Onlar bu kararı aldıktan sonra uygulamayı Akhillas’a yaptırdılar. O da, eskiden Pompeius’un emrinde tribunus olarak hizmet etmiş Septimius adında birini ve centurion olan Salvius adında bir diğerini ve de üç ya da dört hizmetliyi yanına alarak Pompeius’un gemisine gitti. Bu sırada birlikte denize açılanların en hatırı sayılırları hep beraber olup biteni öğrenmek için (2) bordaya çıkmışlardı. Onlar bu karşılamanın ne krali, ne parlak, ne de Theophanes’in umutlarına benzer bir karşılama olmadığını, tersine bir kayık üzerinde birkaç adamın kendilerine yaklaştığını görünce bu saygısızlıktan şüphelendiler ve Pompeius’a, gemiyi atış menzili kadar denize geri çekmesi tavsiyesinde bulundular. Bu sırada kayık yaklaşırken Septimius öne çıkıp ayağa kalktı ve Pompeius’a Latince imperator (3) diye hitap etti. Akhillas da onu Hellence selamladı ve kayığa gelmeye davet etti; zira su çok sığdı ve deniz kumlu olduğu için trieres ile seyahat etmeye uygun derinliğe sahip değildi. Aynı zamanda krali şeylerle donanımlı birkaç gemi göründü ve hoplitai da sahile çıktı, öyle ki karar değiştirseler de artık kaçmak imkansız görünüyordu, buna ilaveten (4) bu güvensizliğin kendisi de katillerine bu adaletsizliği savunma fırsatı verebilirdi. Onun sonu için önceden ahlanmaya başlayan Cornelia ile vedalaştı, Akhillas’ın etrafındakiler onu kayıktan karşılarken iki centurion’un, biri azatlılardan Philippus, diğeri de Skythes adındaki kölesinin, birlikte binmesini buyurdu ve dönüp karısı ile oğluna bakarak Sophokles’in şu iambik mısralarını söyledi: “Her kim tiranın ayağına giderse, o artık onun kölesidir ve özgür olarak geri gelemez”.

LXXIX

Ταῦτα δ᾽ ἔσχατα πρὸς τοὺς ἑαυτοῦ φθεγξάμενος ἐνέβη· καὶ συχνοῦ δια­στή­ματος ὄντος ἐπὶ τὴν γῆν ἀπὸ τῆς τριήρους, ὡς οὐδεὶς παρὰ τῶν συμ­πλε­όντων ἐγίνετο λόγος φιλάνθρωπος πρὸς αὐτόν, ἀποβλέψας εἰς τὸν Σεπτίμιον, “Οὐ δή πού σε,” εἶπεν, “ἐγὼ γεγονότα συστρατιώτην (2) ἐμὸν ἀμφιγνοῶ;” κἀκεῖνος ἐπένευσε τῇ κεφαλῇ μόνον, οὐδὲν προσ­ειπὼν οὐδὲ φιλοφρονηθείς. πολλῆς οὖν πάλιν οὔσης σιωπῆς ὁ Πομ­πήϊος ἔχων ἐν βιβλίῳ μικρῷ γεγραμμένον ὑπ᾽ αὐτοῦ λόγον Ἑλληνι­κόν, ᾧ παρεσκεύ­αστο χρῆσθαι πρὸς τὸν (3) Πτολεμαῖον, ἀνεγίνωσκεν. ὡς δὲ τῇ γῇ προσεπέλαζον, ἡ μὲν Κορνηλία μετὰ τῶν φίλων ἐκ τῆς τριήρους περιπαθὴς οὖσα τὸ μέλλον ἀπεσκοπεῖτο, καὶ θαρρεῖν ἤρχετο πολλοὺς ὁρῶσα πρὸς τὴν ἀπόβασιν τῶν βασιλικῶν οἷον ἐπὶ τιμῇ καὶ δεξιώσει συνερχομένους. ἐν τούτῳ δὲ τὸν Πομπήϊον τῆς τοῦ Φιλίππου λαμβα­νόμενον χειρός, ὅπως ῥᾷον ἐξανασταίη, Σεπτίμιος ὄπισθεν τῷ ξίφει διελαύνει πρῶτος, εἶτα Σάλβιος μετ᾽ ἐκεῖνον, εἶτα (4) Ἀχιλλᾶς ἐσπά­σαντο τὰς μαχαίρας. ὁ δὲ ταῖς χερσὶν ἀμφοτέραις τὴν τήβεννον ἐφελκυσάμενος κατὰ τοῦ προσώπου, μηδὲν εἰπὼν ἀνάξιον ἑαυτοῦ μηδὲ ποιήσας, ἀλλὰ στενάξας μόνον, ἐνεκαρτέρησε ταῖς πληγαῖς, ἑξήκοντα μὲν ἑνὸς δέοντα βεβιωκὼς ἔτη, μιᾷ δ᾽ ὕστερον ἡμέρᾳ τῆς γενεθλίου τελευτήσας τὸν βίον.

LXXIX

Kendisi için en son bunları söyledikten sonra kayığa bindi. Trieres’ten karaya doğru mesafe açıldıkça, birlikte seyahat ettikleri kişilerden hiç biri ona karşı dostça bir söz etmeyince Septimius’a bakarak “seni tanımıyor muyum?” dedi “herhangi bir yerde silah arkadaşım (2) olmadın mı?”. O ise, sadece başını salladı, ne adını andı, ne de dostça davrandı. Yine böyle uzun bir sessizlik olunca Pompeius, burada Ptolemaios’a karşı kullanılmak üzere hazırlanmış olan küçük yazı rulosunu aldı ve üzerine kendisi tarafından yazılmış olan Hellence (3) hitabı okudu. Onlar karaya yaklaşırlarken Cornelia da dostları ile birlikte gerginlik içinde trieres’ten olacakları izliyordu, karaya çıkışı için onurlu bir karşılamaya uygun bir şekilde koşuşturan pek çok kraliyet hizmetlisi görünce cesaretini topladı. Bu sırada, Pompeius, daha kolay ayağa kalkabilmek için Philippus’un elini tutunca ilk olarak Septimius arkadan kılıcıyla vurdu, ardından Salvius ve onun ardından da (4) Akhillas kılıçlarını çektiler. Pompeius her iki eliyle togasını yüzüne doğru çekti, kendisine yakışmayan ne bir söz söyledi, ne de bir şey yaptı, sadece inleyerek darbelere sessizce katlandı, elli dokuz yaşında, doğum gününe bir gün kala yaşamını yitirdi.

LXXX

Οἱ δ᾽ ἀπὸ τῶν νεῶν ὡς ἐθεάσαντο τὸν φόνον, οἰμωγὴν ἐξάκουστον ἄχρι τῆς γῆς ἐκχέαντες ἔφυγον, ἀράμενοι τὰς ἀγκύρας κατὰ τάχος. καὶ πνεῦμα λαμπρὸν ἐβοήθει πελαγίοις ὑπεκθέουσιν, ὥστε βουλομένους διώκειν ἀπο­τρα­πέσθαι τοὺς Αἰγυπτίους. τοῦ δὲ Πομπηΐου τὴν μὲν κεφαλὴν ἀποτέμ­νουσι, τὸ δὲ ἄλλο σῶμα γυμνὸν ἐκβαλόντες ἀπὸ τῆς ἁλιάδος τοῖς δεομένοις τοιούτου (2) θεάματος ἀπέλιπον. παρέμεινε δὲ αὐτῷ Φίλιπ­πος, ἕως ἐγένοντο μεστοὶ τῆς ὄψεως· εἶτα περιλούσας τῇ θαλάσσῃ τὸ σῶμα καὶ χιτωνίῳ τινὶ τῶν ἑαυτοῦ περιστείλας, ἄλλο δὲ οὐδὲν ἔχων, ἀλλὰ περισκο­πῶν τὸν αἰγιαλὸν εὗρε μικρᾶς ἁλιάδος λείψανα, παλαιὰ μέν, ἀρκοῦντα δὲ νεκρῷ γυμνῷ καὶ οὐδὲ ὅλῳ πυρκαϊὰν ἀναγκαίαν παρασχεῖν. (3) ταῦτα συγκομίζοντος αὐτοῦ καὶ συντιθέντος ἐπιστὰς ἀνὴρ Ῥωμαῖος ἤδη γέρων, τὰς δὲ πρώτας στρατείας ἔτι νέος Πομπηΐῳ συνεστρατευμένος, “Τίς ὤν, ὦ ἄνθρωπε,” ἔφη, “θάπτειν διανοῇ Μάγνον Πομπήϊον;” ἐκείνου δὲ φήσαντος ὡς ἀπελεύθερος, “Ἀλλ᾽ οὐ μόνῳ σοί,” ἔφη, “τοῦτο τὸ καλὸν ὑπάρξει· κἀμὲ δὲ ὥσπερ εὑρήματος εὐσεβοῦς δέξαι κοινωνόν, ὡς μὴ κατὰ πάντα μέμφωμαι τὴν ἀπο­ξένωσιν, ἀντὶ πολλῶν ἀνιαρῶν τοῦτο γοῦν εὑράμενος, ἅψασθαι καὶ περιστεῖλαι ταῖς ἐμαῖς χερσὶ τὸν μέγιστον αὐτοκράτορα (4) Ῥωμαίων.” οὕτω μὲν ἐκηδεύετο Πομ­πήϊος. τῇ δ᾽ ὑστεραίᾳ Λεύκιος Λέντλος οὐκ εἰδὼς τὰ πεπραγμένα, πλέων ἀπὸ Κύπρου καὶ παρὰ γῆν κομιζόμενος, ὡς εἶδε νεκροῦ πυρὰν καὶ παρ­εστῶτα τὸν Φίλιππον, οὔπω καθορώμενος· “Τίς ἄρα,” ἔφη, “τὸ πεπρωμέ­νον ἐνταῦθα τελέσας ἀναπέπαυται;” καὶ μικρὸν διαλιπὼν καὶ στενάξας, “Τάχα δέ,” εἶπε, “σύ, Πομπήϊε Μάγνε.” καὶ μετὰ μικρὸν ἀποβὰς καὶ συλληφθεὶς ἀπέθανε. (5) Τοῦτο Πομπηΐου τέλος. οὐ πολλῷ δὲ ὕστερον Καῖσαρ ἐλθὼν εἰς Αἴγυπτον ἄγους τοσούτου καταπεπλησ­μένην τὸν μὲν προσφέροντα τὴν κεφαλὴν ὡς παλαμναῖον ἀπεστράφη, τὴν δὲ σφραγῖδα τοῦ Πομπηΐου δεξάμενος ἐδάκρυσεν· ἦν δὲ γλυφὴ λέων ξιφήρης. Ἀχιλλᾶν δὲ καὶ Ποθεινὸν ἀπέσφαξεν· αὐτὸς δὲ ὁ βασιλεὺς μάχῃ λειφθεὶς (6) περὶ τὸν ποταμὸν ἠφανίσθη. Θεόδοτον δὲ τὸν σοφιστὴν ἡ μὲν ἐκ Καίσαρος δίκη παρῆλθε· φυγὼν γὰρ Αἴγυπτον ἐπλανᾶτο ταπεινὰ πράττων καὶ μισούμενος· Βροῦτος δὲ Μάρκος, ὅτε Καίσαρα κτείνας ἐκράτησεν, ἐξευρὼν αὐτὸν ἐν Ἀσίᾳ καὶ πᾶσαν αἰκίαν αἰκισάμενος ἀπέκτεινεν. τὰ δὲ λείψανα τοῦ Πομπηΐου Κορνηλία δεξαμένη κομισθέντα, περὶ τὸν Ἀλβανὸν ἔθηκεν.

LXXX

Gemideki insanlar bu olayı görünce karadan bile duyulan bir haykırış ve feryat kopardılar, ardından da hızlıca demir aldılar ve kaçtılar. Serin rüzgar denizden kaçanlara yardım etti, öyle ki onları takip etmek isteyen Mısırlılar geri döndüler. Pompeius’un kafasını kesip kopardılar, vücudunu ise çıplak olarak kayıktan aşağı attılar ve böylesi bir manzarayı izlemeye (2) değer bulanlara bıraktılar. Philippus, insanlar bakmaya doyuncaya kadar onun yanında kaldı. Daha sonra vücudu denizde yıkadı ve kendisinin olanlardan bir khiton’a sardı, başka da hiçbir şeyi yoktu, ama sahile göz gezdirince küçük bir kayığın, tamamen olmasa da çıplak olan cesedi yakmak için gerekli odun yığı­nına yetecek kadarki eski kalıntılarını keşfetti. (3) Bunları bir araya getirdikten sonra üst üste yığarken, gençken Pompeius’un ilk seferle­rinde onunla birlikte savaşmış, ama şu an yaşlı olan bir Romalı yaklaştı ve „kimsin sen, ey insan?” dedi „Pompeius Magnus’u gömmeyi düşünü­yorsun“. O da azatlısıyım diye cevap verince, diğeri şöyle dedi: „bu onur sadece sana nasip olmamalı. Bu dini bütün kazanıma beni de ortak et ki ben de, pek çok üzücü duruma karşı Romalıların en büyük komu­tanını (4) kendi ellerimle tutma ve sarmaya haiz olarak, yabancı bir ülkede yaşamaktan şikayet etmeyeyim”. Böylece Pompeius defne­dildi. Ertesi gün Lucius Lentulus, olanlardan habersiz bir şekilde Kıbrıs’tan yelken açmış sahil boyu gelirken bir cenaze ateşi ve onun ya­nında duran Philippus’u gördü, ama hala farketmedi. “Acaba burada kaderini sonlandıran ve huzura çekilen kim?” dedi. Bundan hemen sonra da „belki de sen Pompeius Magnus’sun“ diyerek içini çekti. Kısa süre sonra karaya çıktı ve yakalanarak öldürüldü. (5) Pompeius’un sonu budur. Çok zaman geçmeden Caesar böylesi bir cinayet yüzünden rezil olmuş olan Mısır’a geldi, Pompeius’un kafasını getiren kişiye, lanetliymiş gibi, sırtını döndü ve Pompeius’un mühür yüzüğünü teslim alırken ağladı. Kılıç taşıyan bir aslan gravürüydü. Akhillas ve Pothei­nos’u ise idam ettirdi. Kralın kendisi ise, (6) nehir kıyısındaki sa­vaşta yenildikten sonra ortadan kaybolmuştu. Caesar’ın adaleti sofist Theodotos’u ise es geçti. Zira o Mısır’dan kaçmış ve hakir işler yaptığı için yolunu kaybetmiş ve nefret edilen biri olmuştu. Fakat Marcus Brutus, Caesar’ı öldürdükten sonra iktidarda iken onu Asya’da bulup çıkarmış ve her türlü işkenceyi yaparak öldürtmüştü. Pompeius’tan arta kalanları teslim alan Cornelia ise, onları Albanum taraflarına getirtti ve oraya defnettirdi.

ΑΓΗΣΙΛΑΟΥ ΚΑΙ ΠΟΜΠΗΙΟΥ ΣΥΓΚΡΙΣΙΣ

AGESILAOS VE POMPEIUS’UN KARŞILAŞTIRILMASI

I

Ἐκκειμένων οὖν τῶν βίων ἐπιδράμωμεν τῷ λόγῳ ταχέως τὰ ποιοῦντα τὰς διαφοράς, παρ᾽ ἄλληλα συνάγοντες, ἔστι δὲ ταῦτα· πρῶτον, ὅτι Πομπήϊος ἐκ τοῦ δικαιοτάτου τρόπου παρῆλθεν εἰς δύναμιν καὶ δόξαν, αὐτὸς ὁρμηθεὶς ἀφ᾽ ἑαυτοῦ καὶ πολλὰ καὶ μεγάλα Σύλλᾳ τὴν Ἰταλίαν ἀπὸ τῶν τυράννων ἐλευθεροῦντι συγκατεργασάμενος, (2) Ἀγησίλαος δὲ τὴν βασιλείαν ἔδοξε λαβεῖν οὔτε τὰ πρὸς θεοὺς ἄμεμπτος οὔτε τὰ πρὸς ἀνθρώπους, κρίνας νοθείας Λεωτυχίδην, ὃν υἱὸν αὑτοῦ ἀπέδειξεν ὁ ἀδελφὸς γνήσιον, τὸν δὲ χρησμὸν κατειρωνευσάμενος τὸν περὶ τῆς χωλότητος. δεύτερον, ὅτι Πομπήϊος Σύλλαν καὶ ζῶντα τιμῶν διετέλεσε καὶ τεθνηκότος ἐκήδευσε βιασάμενος Λέπιδον τὸ σῶμα, καὶ τῷ παιδὶ Φαύστῳ τὴν αὑτοῦ θυγατέρα συνῴκισεν, Ἀγησίλαος δὲ Λύσανδρον ἐκ τῆς τυχούσης προφάσεως ὑπεξέρριψε καὶ καθύβρισε. (3) καίτοι Σύλλας μὲν οὐκ ἐλαττόνων ἔτυχεν ἢ Πομπηΐῳ παρέσχεν, Ἀγησίλαον δὲ Λύσανδρος καὶ τῆς Σπάρτης βασιλέα καὶ τῆς Ἑλλάδος στρατηγὸν ἐποίησε. τρίτον δέ, αἱ περὶ τὰ πολιτικὰ τῶν δικαίων παραβάσεις Πομπηΐῳ μὲν δι᾽ οἰκειότητας ἐγένοντο· τὰ γὰρ πλεῖστα Καίσαρι καὶ Σκηπίωνι συνεξήμαρτε κηδεσταῖς οὖσιν (4) Ἀγησίλαος δὲ Σφοδρίαν μὲν ἐφ᾽ οἷς Ἀθηναίους ἠδίκησεν ἀποθανεῖν ὀφείλοντα τῷ τοῦ παιδὸς ἔρωτι χαριζόμενος ἐξήρπασε, Φοιβίδᾳ δὲ Θηβαίους παρασπονδήσαντι δῆλος ἦν δι᾽ αὐτὸ τὸ ἀδίκημα προθύμως βοηθῶν· καθόλου δὲ ὅσα Ῥωμαίους δι᾽ αἰδῶ Πομπήϊος ἢ ἄγνοιαν αἰτίαν ἔσχε βλάψαι, ταῦτα θυμῷ καὶ φιλονεικίᾳ Λακεδαιμονίους Ἀγησίλαος ἔβλαψε τὸν Βοιώτιον ἐκκαύσας πόλεμον.

I

Hayatları böylece tanıtıldıktan sonra, yaptıkları şeyleri aralarındaki farklılık olarak yan yana getirerek hızlıca değinmek istedik; bunlar da şöyledir: İlki, Pompeius’un oldukça dürüst olan karakterinden dolayı güç ve ün kazanması, kendiliğinden işe başlayıp İtalya’yı tiranlardan kurtaran Sulla’ya pek çok ve büyük yardımlarda bulunması; (2) buna karşı Agesilaos’un ise kardeşinin kendi meşru oğlu olarak gösterdiği Leotykhides’i gayri resmi olarak ayırarak ve topallığı hakkındaki kehanetle de alay ederek ne tanrılara ne de insanlara karşı davranışlarında masum olmayan bir şekilde hakimiyeti almayı kabul etmesidir. İkincisi ise Pompeius’un Sulla’yı yaşadığı sürece onurlandırmaya devam etmesi, ölümünden sonra da Lepidus’a karşı zor kullanarak cesedini defnetmesi, kendi kızını onun oğlu Faustus’a eş olarak vermesi; Agesilaos’un ise, Lysandros’u alelade bir gerekçe yüzünden kapı dışarı etmesi ve ona kötü davranmasıdır. (3) Gerçekte ise Sulla, Pompeius’a sağladıklarından daha azını elde etmemişken Lysandros, Agesilaos’u Sparta kralı ve Hellas’ın komutanı yapmıştır. Üçüncüsü de akrabaları yüzünden Pompeius’un hissesine düşen, devletle ilgili şeylerde hukukun ihlal edilmesidir. Zira kayınpederleri olan Caesar ve Scipio’nun hatırı için pek çok kusur işledi, (4) Agesilaos ise, bu şartlar altında Atinalılara haksızlık etmesi dolayısıyla ölüme mahkum olan Sphodrias’ı oğlunun aşkı dolayısıyla hoş görüp azat ederken, Thebailılara karşı antlaşmayı bozan Phoibidas’a da bizzat bu haksızlıktan dolayı istekli bir şekilde yardım etmişti. Esasen Pompeius aşırı sevgisinden ya da bilinçsiz nedenlerden dolayı Romalılara zarar verebiliyordu, Agesilaos ise hırsı ve zaferseverliği dolayısıyla Boiotia Savaşı için kışkırtarak Lakedaimonialılara bu zararları veriyordu.

II
εἰ δὲ καὶ τύχην τινὰ τῶν ἀνδρῶν ἑκατέρου τοῖς σφάλμασι προσοιστέον, ἀνέλπιστος μὲν ἡ Πομπηΐου Ῥωμαίοις, Ἀγησίλαος δὲ Λακεδαιμονίους ἀκούοντας καὶ προειδότας οὐκ εἴασε φυλάξασθαι τὴν χωλὴν βασιλείαν. καὶ γὰρ εἰ μυριάκις ἠλέγχθη Λεωτυχίδης ἀλλότριος εἶναι καὶ νόθος, οὐκ ἂν ἠπόρησαν Εὐρυπωντίδαι γνήσιον καὶ ἀρτίποδα τῇ Σπάρτῃ βασιλέα παρασχεῖν, εἰ μὴ δι᾽ Ἀγησίλαον ἐπεσκότησε τῷ χρησμῷ Λύσανδρος. (2) οἷον μέντοι τῇ περὶ τῶν τρεσάντων ἀπορίᾳ προσήγαγεν ὁ Ἀγησίλαος ἴαμα μετὰ τὴν ἐν Λεύκτροις ἀτυχίαν, κελεύσας τοὺς νόμους ἐκείνην τὴν ἡμέραν καθεύδειν, οὐ γέγονεν ἄλλο σόφισμα πολιτικόν, οὐδ᾽ ἔχομέν τι τοῦ Πομπηΐου παραπλήσιον, ἀλλὰ τοὐναντίον οὐδ᾽ οἷς αὐτὸς ἐτίθει νόμοις ᾤετο δεῖν ἐμμένειν, τὸ δύνασθαι μέγα τοῖς φίλοις ἐνδεικνύμενος, ὁ δὲ εἰς ἀνάγκην καταστὰς τοῦ λῦσαι τοὺς νόμους ἐπὶ τῷ σῶσαι τοὺς πολίτας, ἐξεῦρε τρόπον ᾧ μήτε ἐκείνους βλάψουσι μήτε ὅπως οὐ βλάψωσι λυθήσονται. (3) τίθεμαι δὲ κἀκεῖνο τὸ ἀμιμητον ἔργον εἰς πολιτικὴν ἀρετὴν τοῦ Ἀγησιλάου, τὸ δεξάμενον τὴν σκυτάλην ἀπολιπεῖν τὰς ἐν Ἀσίᾳ πράξεις, οὐ γάρ, ὡς Πομπήϊος, ἀφ᾽ ὧν ἑαυτὸν ἐποίει μέγαν ὠφέλει τὸ κοινόν, ἀλλὰ τὸ τῆς πατρίδος σκοπῶν τηλικαύτην ἀφῆκε δύναμιν καὶ δόξαν ἡλίκην οὐδεὶς πρότερον οὐδὲ ὕστερον πλὴν Ἀλέξανδρος ἔσχεν.

II

Eğer her iki adamın başarısızlıklarında herhangi bir kaderin hesaba katılması gerekiyorsa, Pompeius’un kaderi Romalılar için beklenmedik bir şeydi, Agesilaos ise (onun kaderini) duyan ve öngören Lakedaimonialıların topal bir kraliyetten sakınmalarına müsaade etmedi. Zira eğer Leotykhides’in yabancı ve gayri meşru olduğu sayısız kez ispatlansaydı, Lysandros da Agesilaos hatırına kehaneti gölgelememiş olsaydı, Eurypontidler Sparta’ya meşru ve ayağı sağlam olan bir kral atama hususunda kararsızlığa düşmezlerdi. (2) Fakat bununla birlikte Agesilaos, Leuktra’daki başarısızlığın ardından korkudan kaçanlar hakkındaki kötü durumda, o gün boyunca yasaların askıya alınmasını emrederek böylesi bir çare getirmişti, daha başka böyle bir politik hile olmamıştı; Pompei­us’un ise ne benzer bir olayına sahibiz, ne de dostlarına gücünün büyüklüğünü göstermek için kendisinin koyduğu yasalara sadık kalınması gerektiğini düşündüğüne rastlarız; öbürü ise vatandaşları kurtarmak için yasaları kaldırmaya mecbur kalınca böyle bir usul keşfetmiştir, buna göre (yasalar) ne onlara zarar veriyordu, ne de zarar vermesinler diye kaldırılıyordu. (3) Skythale’yi kabul ederek Asya’daki işleri bırakmasını Agesilaos’un politik erdemi için emsalsiz bir örnek olarak kabul ediyorum, zira o Pompeius gibi, kendisini güçlü yapan şeylerden dolayı devletten çıkar sağlamadı, tersine vatanın olanı gözeterek, Aleksandros dışında ne sonra ne de daha önce hiç kimsenin sahip olmadığı böylesi büyük bir güç ve ünden vazgeçti.

III
ἀπ᾽ ἄλλης τοίνυν ἀρχῆς, ἐν ταῖς στρατηγίαις καὶ τοῖς πολεμικοῖς, ἀριθμῷ μὲν τροπαίων καὶ μεγέθει δυνάμεων ἃς ἐπηγάγετο Πομπήϊος, καὶ πλήθει παρατάξεων ἃς ἐνίκησεν, οὐδ᾽ ἂν ὁ Ξενοφῶν μοι δοκεῖ παραβαλεῖν τὰς Ἀγησιλάου νίκας, ᾧ διὰ τἆλλα καλὰ καθάπερ γέρας ἐξαίρετον δέδοται καὶ γράφειν ὃ βούλοιτο καὶ λέγειν περὶ τοῦ ἀνδρός, (2) οἶμαι δὲ καὶ τῇ πρὸς τοὺς πολεμίους ἐπιεικείᾳ διαφέρειν τὸν ἄνδρα τοῦ ἀνδρός. ὁ μὲν γὰρ ἀνδραποδίσασθαι Θήβας καὶ Μεσσήνην ἐξοικίσασθαι βουλόμενος, ἣν μὲν ὁμόκληρον τῆς πατρίδος, ἣν δὲ μητρόπολιν τοῦ γένους, παρ᾽ οὐδὲν ἦλθε τὴν Σπάρτην ἀποβαλεῖν, ἀπέβαλε δὲ τὴν ἡγεμονίαν ὁ δὲ καὶ τῶν πειρατῶν τοῖς μεταβαλομένοις πόλεις ἔδωκε, καὶ Τιγράνην τὸν Ἀρμενίων βασιλέα γενόμενον ἐφ᾽ ἑαυτῷ θριαμβεῦσαι σύμμαχον ἐποιήσατο, φήσας ἡμέρας μιᾶς αἰῶνα προτιμᾶν. (3) εἰ μέντοι τοῖς μεγίστοις καὶ κυριωτάτοις εἰς τὰ ὅπλα πράγμασι καὶ λογισμοῖς προστίθεται πρωτεῖον ἀρετῆς ἀνδρὸς ἡγεμόνος, οὐ μικρὸν ὁ Λάκων τὸν Ῥωμαῖον ἀπολέλοιπε. πρῶτον μὲν γὰροὐ προήκατο τὴν πόλιν οὐδ᾽ ἐξέλιπεν ἑπτὰ μυριάσι στρατοῦ τῶν πολεμίων ἐμβαλόντων, ὀλίγους ἔχων ὁπλίτας καὶ προνενικημένους ἐν Λεύκτροις· Πομπήϊος δέ, (4) πεντακισχιλίοις μόνοις καὶ τριακοσίοις μίαν Καίσαρος πόλιν Ἰταλικὴν καταλαβόντος, ἐξέπεσε τῆς Ῥώμης ὑπὸ δέους, ἢ τοσούτοις εἴξας ἀγεννῶς ἢ πλείονας ψευδῶς εἰκάσας· καὶ συσκευασάμενος τὰ τέκνα καὶ τὴν γυναῖκα αὑτοῦ, τὰς δὲ τῶν ἄλλων πολιτῶν ἐρήμους ἀπολιπὼν ἔφυγε, δέον ἢ κρατεῖν μαχόμενον ὑπὲρ τῆς πατρίδος ἢ δέχεσθαι διαλύσεις παρὰ τοῦ κρείττονος· ἦν γὰρ πολίτης καὶ οἰκεῖος· (5) νῦν δὲ ᾧ στρατηγίας χρόνον ἐπιμετρῆσαι καὶ ὑπατείαν ψηφίσασθαι δεινὸν ἡγεῖτο, τούτῳ παρέσχε λαβόντι τὴν πόλιν εἰπεῖν πρὸς Μέτελλον ὅτι κἀκεῖνον αἰχμάλωτον αὑτοῦ νομίζει καὶ τοὺς ἄλλους ἅπαντας.

III

Şu halde diğer taraftan başlayarak komutanlıklara ve savaşlara gelince, bana öyle görünüyor ki, diğer güzel şeyler dolayısıyla adeta kahraman hakkında istediği şeyleri söyleme ve yazma imtiyazı verilen Ksenophon dahi Agesilaos’un zaferlerini, zafer alaylarının sayısı ve komutanlık yaptığı güçlerin büyüklüğü, kazandığı savaşların miktarı açısından Pompeius’unkilere yaklaştıramamıştır. (2) Ben ise, Pompeius’un düşmanlar karşısındaki ılımlılığı ile Agesila­os’tan farklı olduğunu düşünüyorum. Biri Thebailıların köleleştirilmesini ve vatanın hissedarı ve soyun başkenti olmasına rağmen Messene’nin nüfuzunu azaltmak istediği için Sparta’yı kaybetmeye hiçbir şey kadar çok yaklaşmadı, egemenliği ise bıraktı; diğeri ise korsanlardan taraf değiştirenlere kentler verdi, Armenia kralı Tigranes’i zafer alayında sergileyebileceği halde, bir günlük yerine sonsuzluğu tercih ettiğini söyleyerek kendisine müttefik yaptı. (3) Bununla birlikte eğer yiğit bir komutanın yeteneğinin değeri, silahlarla ilgili en büyük ve en kritik olaylara göre veriliyorsa, Lakedaimonialı Romalıyı çok geride bırakır. Zira o ne başlangıçta kentini terk etti ne de düşmanlar yetmiş bin kişilik bir orduyla saldırdığında, kendisi Leuktra’da daha önce yenilmiş az sayıda hoplites’e sahip olmasına rağmen onu bıraktı. Pompeius ise, (4) Caesar sadece beş bin üç yüz kişiyle İtalya’nın tek bir kentini işgal edince, ya alçakça boyun eğerek ya da yanlış bir şekilde daha fazla olduklarını düşünerek, korku içinde Roma’dan ayrıldı; vatan için savaşarak üstün gelmesi ya da aynı zamanda bir yurttaş ve karısı dolayısıyla akrabası olan kazanandan gelen anlaşma teklifini kabul etmesi gerekirken, kendini düşünerek karısını ve çocuklarını hazırlayıp, diğer vatandaşlarınkileri savunmasız bırakarak kaçtı. (5) Şimdi ise, komutanlık süresinin uzatılması ve consul’lüğünün onaylanmasını tehlikeli gördüğü ve kenti alan ona, Metellus’a onu ve diğer herkesi onun savaş esiri olarak gördüğünü söyleme imkanı sundu.

IV
ὃ τοίνυν ἔργον ἐστὶν ἀγαθοῦ στρατηγοῦ μάλιστα, κρείττονα μὲν ὄντα βιάσασθαι τοὺς πολεμίους μάχεσθαι, λειπόμενον δὲ δυνάμει μὴ βιασθῆναι, τοῦτο ποιῶν Ἀγησίλαος ἀεὶ διεφύλαξεν ἑαυτὸν ἀνίκητον· Πομπήϊον δὲ Καῖσαρ, οὗ μὲν ἦν ἐλάττων, διέφυγε μὴ βλαβῆναι, καθὸ δὲ κρείττων ἦν, ἠνάγκασεν ἀγωνισάμενον τῷ πεζῷ περὶ πάντων σφαλῆναι, καὶ κύριος εὐθὺς ἦν χρημάτων καὶ ἀγορᾶς καὶ θαλάττης, ὑφ᾽ ὧν διεπέπρακτο ἂν ἄνευ μάχης ἐκείνοις προσόντων, (2) τὸ δ᾽ ὑπὲρ τούτων ἀπολόγημα μέγιστόν ἐστιν ἔγκλημα στρατηγοῦ τηλικούτου. νέον μὲν γὰρ ἄρχοντα θορύβοις καὶ καταβοήσεσιν εἰς μαλακίαν καὶ δειλίαν ἐπιταραχθέντα τῶν ἀσφαλεστάτων ἐκπεσεῖν λογισμῶν εἰκός ἐστι καὶ συγγνωστόν Πομπήϊον δὲ Μάγνον, οὗ Ῥωμαῖοι τὸ μὲν στρατόπεδον πατρίδα, σύγκλητον δὲ τὴν σκηνήν, ἀποστάτας δὲ καὶ προδότας τοὺς ἐν Ῥώμῃ πολιτευομένους καὶ στρατηγοῦντας καὶ ὑπατεύοντας ἐκάλουν, ἀρχόμενον δὲ ὑπ᾽ οὐδενὸς ἔγνωσαν, (3) πάσας δὲ αὐτοκράτορα στρατευσάμενον ἄριστα τὰς στρατείας, τίς ἂν ἀνάσχοιτο τοῖς Φαωνίου σκώμμασι καὶ Δομετίου, καὶ ἵνα μὴ Ἀγαμέμνων λέγηται, παρ᾽ ἐλάχιστον ἐκβιασθέντα τὸν περὶ τῆς ἡγεμονίας καὶ ἐλευθερίας ἀναρρῖψαι κίνδυνον; ὃς εἰ μόνον ἐσκόπει τὸ παρ᾽ ἡμέραν ἄδοξον, ὤφειλεν ἀντιστὰς ἐν ἀρχῇδιαγωνίσασθαι περὶ τῆς Ῥώμης, ἀλλὰ μὴ τὴν φυγὴν ἐκείνην ἀποφαίνων στρατήγημα Θεμιστόκλειον ὕστερον ἐν αἰσχρῷ τίθεσθαι τὴν ἐν Θετταλίᾳ πρὸ μάχης διατριβήν. (4) οὐ γὰρ ἐκεῖνό γε στάδιον αὐτοῖς καὶ θέατρον ἐναγωνίσασθαι περὶ τῆς ἡγεμονίας ὁ θεὸς ἀπέδειξε τὸ Φαρσάλιον πεδίον, οὐδὲ ὑπὸ κήρυκος ἐκαλεῖτο μάχεσθαι κατιὼν ἢ λιπεῖν ἑτέρῳ τὸν στέφανον, ἀλλὰ πολλὰ μὲν πεδία μυρίας δὲ πόλεις καὶ γῆν ἄπλετον ἢ κατὰ θάλατταν εὐπορία παρέσχε βουλομένῳ μιμεῖσθαι Μάξιμον καὶ Μάριον καὶ Λεύκολλον καὶ αὐτὸν Ἀγησίλαον, (5) ὃς οὐκ ἐλάττονας μὲν ἐν Σπάρτῃ θορύβους ὑπέμεινε βουλομένων Θηβαίοις ὑπὲρ τῆς χώρας μάχεσθαι, πολλὰς δ᾽ ἐν Αἰγύπτῳ διαβολὰς καὶ κατηγορίας καὶ ὑπονοίας τοῦ βασιλέως ἤνεγκεν ἡσυχίαν ἄγειν κελεύων, χρησάμενος δὲ τοῖς ἀρίστοις ὡς ἐβούλετο λογισμοῖς, (6) οὐ μόνον Αἰγυπτίους ἄκοντας ἔσωσεν, οὐδὲ τὴν Σπάρτην ἐν τοσούτῳ σεισμῷ μόνος ὀρθὴν ἀεὶ διεφύλαξεν, ἀλλὰ καὶ τρόπαιον ἔστησε κατὰ Θηβαίων ἐν τῇ πόλει, τὸ νικῆσαι παρασχὼν αὖθις ἐκ τοῦ τότε μὴ προαπολέσθαι βιασαμένους. ὅθεν Ἀγησίλαος μὲν ὑπὸ τῶν βιασθέντων ὕστερον ἐπῃνεῖτο σωθέντων, Πομπήϊος δὲ δι᾽ ἄλλους ἁμαρτών, αὐτοὺς οἷς ἐπείσθη κατηγόρους εἶχε. (7) καίτοι φασί τινες ὡς ὑπὸ τοῦ πενθεροῦ Σκηπίωνος ἐξηπατήθη· τὰ γὰρ πλεῖστα τῶν χρημάτων ὧν ἐκόμιζεν ἐξ Ἀσίας βουλόμενον αὐτὸν νοσφίσασθαι καὶ ἀποκρύψαντα κατεπεῖξαι τὴν μάχην, ὡς οὐκέτι χρημάτων ὄντων, ὃ κἂν ἀληθὲς ἦν, παθεῖν οὐκ ὤφειλεν ὁ στρατηγός, οὐδὲ ῥᾳδίως οὕτω παραλογισθεὶς ἀποκινδυνεῦ­σαι περὶ τῶν μεγίστων, ἐν μὲν οὖν τούτοις οὕτως ἑκάτερον ἀποθεωροῦμεν.

IV

Şüphesiz kabiliyetli bir komutanın asıl görevi, eğer daha güçlü ise düşmanları savaşmaya zorlamak; güç açısından geride ise, buna mecbur edilmemektir, Agesilaos daima bunu yaparak kendini yenilmez olarak korudu; Caesar, ondan daha güçsüz olduğu yerde herhangi bir zarara uğratılmamak için Pompeius’tan kaçındı, daha güçlü duruma geldiğinde ise, savaşta kara ordusuyla mücadele eden onu yenilmeye mecbur etti ve derhal, eğer onların (düşmanların) elinde kalsalardı, savaş yapmaksızın yenilmesine (2) neden olacak para, erzak ve deni­zin efendisi oldu, bunlar hakkında savunma olarak ileri sürülen mazeret böylesi bir komutana yönelik en büyük suçlamadır. Genç yaşta yöneticilik yapan biri­nin gürültü patırtı içinde cesaretini yitirip korkaklığa kapılarak dikkatli muha­keme yeteneğini kaybetmesi bağışlanabilir ve anlaşılabilir bir durumdur, fakat Romalıların Roma’da devlet işlerinde bulunmuş, komutanlık ve consul’lük yap­mış kişileri isyancı ve hain olarak adlandırırken, karargahını vatan, çadırını ise Senatus olarak beyan ettikleri, hiç kimse tarafından yönetilmeyen, (3) bütün seferleri mükemmel bir şekilde yürütmüş bir imparator olarak tanıdıkları Pompe­ius Magnus’un, Favonius ve Domitius’un iğneli sözleri yüzünden, bir Agamemnon olarak anılmamak için, oldukça zayıf bir duruma sokulmuşken egemenlik ve özgürlük uğruna kendini tehlikeye atmasını kim hazmedebilir? Eğer o sadece o günün prestij kaybını düşünseydi, başlangıçta karşı koyarak Roma uğruna sonuna kadar mücadele etmeli, fakat bu kaçışı Themis­toklesvari bir kurnazlık olarak göstermeden, daha sonra utanç içinde savaş öncesi Thessa­lia’daki gecikmeyi kabul etmeliydi. (4) Zira ne tanrı egemenlik uğruna müca­dele etmek için onlara bu stadion ve tiyatroyu değil de Pharsalos Ovası’nı gös­terdi, ne de o tellal tarafından geri dönüp savaşmaya ya da tacı bir başkasına bırakmaya çağrıldı, tersine Maximus, Marius, Lucullus ve Agesilaos’un kendi­sine öykünmek isteseydi, ona pek çok ova, binlerce de kent, sınırsız arazi ya da deniz kıyısında bolluk sunuyordu, (5) Agesilaos Sparta’da ülkeleri için Thebailılar ile savaşmak isteyenlerin daha az olmayan gürültüsüne tahammül etmiş, Mısır’da ise sakin olunmasını rica ederek kralın pek çok suçlama, itham ve varsayımlarına katlanmıştı, istediği kadar asil düşüncelerle hareket ederek (6) sadece (onun isteklerine) karşı koyan Mısırlıları korumadı, böylesi bir sarsıntıda her zaman yalnız olan cesur Sparta’yı gözetmedi, aynı zamanda o andan itibaren hemen telef olmamak için baskı kuranlara zafer kazanma imkanı sunarak Thebailılara ilişkin kentlerde zafer anıtı da dikti. (7) Bununla birlikte kimisi onun, kayınpederi Scipio tarafından kandırıldığını söyler; zira Asya’dan getirdiği malların pek çoğunu saklayarak zimmetine geçirmek istediğinden onu savaşa kışkırtmış olmalı, çünkü aksi taktirde para olmayacaktı, her ne kadar bu gerçekse de, bir komutan böyle bir durumda olmak zorunda değildi, bu şekilde, daha büyük şeyler uğruna ümitsiz bir girişimde bulunma hususunda kolayca kandırılmamalıydı. Biz böylece her iki adamı da inceledik.

V

εἰς Αἴγυπτον δ᾽ ὁ μὲν ἐξ ἀνάγκης ἔπλευσε φεύγων, ὁ δὲ οὔτε καλῶς οὔτε ἀναγκαίως ἐπὶ χρήμασιν, ὅπως ἔχῃ τοῖς Ἕλλησι πολεμεῖν ἀφ᾽ ὧν τοῖς βαρβάροις ἐστρατήγησεν. εἶτα ἃ διὰ Πομπήϊον Αἰγυπτίοις ἐγκαλοῦμεν, ταῦτα Αἰγύπτιοι κατηγοροῦσιν Ἀγησιλάου, ὁ μὲν γὰρ ἠδικήθη πιστεύσας, ὁ δὲ πιστευθεὶς ἐγκατέλιπε καὶ μετέστη πρὸς τοὺς πολεμοῦντας οἷς ἔπλευσε συμμαχήσων.

V

Biri zorunluluktan kaçarak Mısır’a yelken açtı, diğeri ise ne şöhretli ne de zoraki şekilde mal mülk için değil, barbarlara komutanlık yaptıklarından elde ettikleriyle Hellenlere savaş açmak uğruna gitti. Pompeius yüzünden Mısırlılarda kabahat bulduğumuz bu şeyleri Mısırlılar da Agesilaos’un üzerine attılar, zira birincisi (Pompeius) onlara güvendiği için haksızlığa uğradı; diğeri ise (Agesilaos) kendisine güvenildiği halde onları terk etti ve müttefik olmak üzere yelken açtığı kişilerin düşmanları olan kişilerin tarafına geçti.

  • Citation
  • Link

Plutarkhos, Bioi Paralleloi: Pompeius & Synkrisis [Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Pompeius & Karşılaştırma]. LIBRI I (2015) 285-428.

Permanent Link: http://www.libridergi.org/2015/lbr-0024

27 July 2016 Aykan A.
← Plutarkhos, Paralel Yaşamlar: Agesilaos
Arrianus, İskender’den Sonraki Olaylar →

eISSN: 2458-7826

SCImago Journal & Country Rank

eISSN: 2458-7826

    PhaseKapakWeb
    PhaseKapakWeb
    PhaseKapakWeb PhaseKapakWeb PhaseKapakWeb

    ISSUE I (2015)

    ISSUE II (2016)

    ISSUE III (2017)

    ISSUE IV (2018)

    Search for Publication

    Popular Posts

    • Rome Versus Carthage: The War at Sea
      Rome Versus Carthage: The War at Se...
    • Orta Deniz’in Yapımı
      Orta Deniz’in Yapımı
    • Ortaçağ’da İslam Mutfağı
      Ortaçağ’da İslam Mutfağı
    • Afganistan ve Hindistan’da Bir Türk Devleti Gazneliler (Siyaset, Teşkilât, Kültür) Makaleler
      Afganistan ve Hindistan’da Bir Türk...
    • In Pursuit of Excellence: Works of Art from The Museum of Turkish and Islamic Arts İstanbul
      In Pursuit of Excellence: Works of ...
    • Hesykhios Illustrius Patria Konstantinopoleos
      Hesykhios Illustrius Patria Konstan...
    • Yunan ve Roma’da Ölü Kültü
      Yunan ve Roma’da Ölü Kültü
    • Orta Çağ’da Venedik, Papalık ve Türkler 1243-1353
      Orta Çağ’da Venedik, Papalık ve Tür...
    • Arrianus’un Karadeniz Seyahati
      Arrianus’un Karadeniz Seyahati
    • (Khioslu Skymnos’a Ait Olduğu Söylenen) Anonymus Periegesis
      (Khioslu Skymnos’a Ait Olduğu Söyle...
    • Selçuklu Sarayları ve Köşkleri
      Selçuklu Sarayları ve Köşkleri
    • Derinlerdeki Portreler – Portraits of the Deep: Underwater Tales of Anatolia
      Derinlerdeki Portreler – Port...
    • Dirty Wars: The World is a Battlefield
      Dirty Wars: The World is a Battlefi...
    • Susuzluk Antik Dünyada Su ve İktidar
      Susuzluk Antik Dünyada Su ve İktida...
    • Ortaçağ Türk Devletlerinde Hanedan Evlilikleri
      Ortaçağ Türk Devletlerinde Hanedan ...

    PhaseKapakWeb

    eISSN: 2149-7826

    Libri

    • Home
    • About
    • Current Issue
    • Archive
    • Publication Policies
    • Publication Process
    • Contact

    Creative Commons Lisansı
    Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari-AynıLisanslaPaylaş 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.

    Popular Publications

    • Rome Versus Carthage: The War at...
    • Orta Deniz’in Yapımı
    • Ortaçağ’da İslam Mutfağı
    • Afganistan ve Hindistan’da Bir T...
    • In Pursuit of Excellence: Works ...
    • Hesykhios Illustrius Patria Kons...
    • Yunan ve Roma’da Ölü Kültü

    Recent Publications

    • Strabon, Geographika (Coğrafya): Kitap XI.1-14 20 March 2025
    • Stamped Amphora Handles from Magarsus 18 February 2025
    • New Dedications from Phaselis to Apollon Epidamos, Artemis Pergaia and Hephaistos 28 December 2024
    • New Inscriptions from Olympos (Lykia) 21 December 2024
    • New Inscriptions from Nikaia XVI: Votives to Zeus (Bronton and Gorzaios) 18 December 2024
    • New Reading of I.Mylasa I, 403 15 December 2024
    • A Wandering Jewish Tombstone 9 December 2024

    Search for Publication

    Archive

    Flag Counter
    • Home
    • About
    • Current Issue
    • Archive
    • Malpractice
    • Submission
    • Policies
    • Process
    • Contact
    Copyright © 2015 www.libridergi.org
    • Türkçe (Turkish)
    • English