Bağdat’tan Kalan Miras Yunan Bilimi Nasıl Korundu ve Geliştirildi?
I. KARLSSON
ISBN: 9786257757133
Sayfa: 222
Baskı Yılı: 2020
Baskı Yeri: İstanbul
Yayınevi: Runik Kitap
LIBRI VII (2021) 95-97
Geliş Tarihi: 16.02.2021 | Kabul Tarihi: 26.02.2021
Elektronik Yayın Tarihi: 02.03.2021
Telif Hakkı © Libri Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi, 2021
I. KARLSSON, Bağdat’tan Kalan Miras Yunan Bilimi Nasıl Korundu ve Geliştirildi?. İstanbul 2020. Runik Kitap, 222 sayfa. Çev. U. ÇOKSÜRER. ISBN: 9786257757133
Önceden olduğu gibi günümüzde de özellikle Avrupalıların Arap-İslam karşıtlığı üzerinden İslamofobi’ yi dünya üzerinde yaymak için yüzyıllardır süre gelen mitlerin başında, içinde dünya bilgi birikimini barındıran İskenderiye Kütüphanesi’nin şehrin 642’de Müslümlar tarafından ele geçirildiği esnada tahrip edildiği düşüncesidir. Bu mite gore Halife Hz. Ömer “Şayet Yunan klasikleri Kur’an’a uygun şeyleri ihtiva ediyorsa gereksizdir; yok şayet Allah C.C kelamına aykırı şeyler ihtiva ediyorsa zaten onlara hiç ihtiyaç yoktur” diyerek kütüphanedeki eserleri şehirdeki 4000 hamamın ısıtılması için 6 ay boyunca yaktırmıştır. Antik dönem tarihçisi İngiliz Edward Gibbon tarafından öne sürülen bu sav 18. Yüzyılda mesnetsiz olduğu gerekçesiyle red edilmiştir. Fakat Haçlı zihniyetin şekillendirdiği İslam’a ve Müslümanlara olan düşmanlığı nedeniyle bu büyük kültür suçunu ve iftirasını Müslüman Araplar üzerine atmaktan geri durmamaktadırlar. Çünkü böyle bir iftira ve karalama sözüm ona modern tarih yazımında bir gelenek halinde süre gelmiştir.
Takdim (9-17) ile başlayan eser 6 ana bölümden oluşmaktadır. I. Ana Bölümde Barış Şehri Hikmet Evi (19), Tarihi Arka Plan (19-29), Barış Şehri (30-38) ve Hikmet Evi (37-49) olarak üç alt başlığa ayrılmaktadır. Bu üç alt başlıkta dünyanın çeşitli yerlerinden gelen kitapların İskenderiye’de toplandığını farklı dinlere mensup olan imparatorların, din adamlarının ve dini inanışların bu eserlere ve bilime bakış açılarını anlatmaktadır.
Ana Bölüm: Bilimler ve Bilginler (45-78), Felsefe (45-49), Tıp ve Farmakoloji (50-57), Doğa Bilimleri (57-59), Astronomi (60-65), Matematik (66-70), Coğrafya (70-78), Gerileme ve Çöküş (78-83) olarak yedi alt başlığa ayrılmıştır. Bu yedi alt başlıkta: Bilim insanlarının yaşadığı coğrafyalar, ne zaman yaşadıkları ve hangi bilim dallarıyla ilgilendiklerini, eserleri arasındaki karşılaştırmaları; felsefe, tıp, doğa bilimleri, Astronomi, Coğrafya ve Matematik gibi bilimlere kattıkları yenilikleri. Gerileme ve Çöküş alt başlığıyla Padişahların, din adamlarının ve savaşların olumsuz etkilerinden dolayı bilime bakışın olumsuz bir hal almasına neden olduğuna değinilmiştir.
III. Ana bölümde; Endülüs Ütopya mı Uyarıcı bir Örnek mi? (85-91), Emevi Hilafeti (92-96), Dünyanın İncisi (97-104), Berberi Devleti ile “Yeniden Fetih” Arasında (105-112), Müslüman İspanya Mit mi Gerçek mi? (113-119) olarak beş alt başlıkta işlenmiştir. Endülüs Antikçağ’dan itibaren imparatorların, orduların, çeşitli dini inançların ve halkların hayallerini süsleyen bir yer olarak görülmüştür. Buraya sefere çıkan ordulardaki askerlerin tabiat olaylarından, deniz, kara canlılarından, kaleler ve yabancı yaratıkların mistik dünyalarından bahsedilmektedir. Endülüs’ün tarihinden ve Endülüs için savaşan komutanlardan, ordulardan hangi ordunun nasıl ve ne zaman galip geldiğinden bahsedilmektedir. Ayrıca Endülüs Emevi Devleti’nin nasıl altın çağını yaşadığını ve ne sebeple çöküşe geçtiği anlatılmaktadır. Berberi Devleti ile “Yeniden Fetih” arasındaki alt başlıkta ise Mansur’un 1002 de ölümünden sonra başlayan çöküşün nedenlerini ve bunun sebep olduğu sonuçlardan bahsetmektedir. Müslüman İspanya’ya iki bakışın olduğunu Müslümanların İspanya’dan çıkarılmasının milli, kutsal ve politik bir mücadele olması gerektiğini 16. ve 17. Yüzyıllarda Katolik İspanya Protestanlığa karşı bir karargâh olarak görüldüğünü dolayısıyla Avrupa’yı Müslüman istilasından kurtarmayı düşündüklerini günümüzde de “Yeşil Tehdit” in yeniden teşvik edilerek gündemde tutulmaya çalışıldığı vurgulanmaktadır.
Ana Bölümde Hikmet Nehirleri (121-122), Bilgin Kişiler (123-138), Bilgi Aktarımı (138-147) olarak iki alt başlıkta konu edilmiştir. Bu dönemin en iyi tanınmış bilgini olan Kurtubalı İbn Hazm’dan Avrupalıların “Albucasis” olarak bildiği Ebu’l Kasım El Zehravi, Sistersiyon keşişi olan Clairvaux Bernhard, Latince “Avenzoor” adıyla bilinen İbn Zühr, Veba’ya dair eseri olan İbnü’l Hatip, botanikçi İbnü’l Baytar, Prusyalı coğrafyacı ve kaşif Alexander Zerkali 12. Yüzyılda tanınınmış filozoflar İbn Bacce, İbn-i Tufeyl, İbn Rüşt, Muhammed İbn Batuta ve İbn Haldun gibi bilim adamlarının hangi ilimlere hâkim olduklarından nerede yaşadıklarından ve nasıl bir yaşam sürdüklerinden bilime neler kattıklarından bahsedilmiştir. Bilgi Aktarımı alt başlığında ise Roma İmparatorluğu’nun 395’te bölünmesiyle başlayan Yunan bilimi ve mirası hakkındaki olumsuz tutum neticesinde Avrupalıların uzun süre bilime susuz kaldıklarından bunun sebebiyle Preneleri aşan ilk Avrupalılar arasında bulunan, daha sonra papalığa kadar yükselen II. Sylvester olarak da bilinen Fransız Gerbert Aurillac’ın Sevilla ve Kurtuba’ya giderek burada çeşitli ilimler tahsil etmesi, Arap matematiği ilmi tahsilinden sonra Arap matematiği ile ilgili bir ders kitabı yayınlamıştır. Kitabında yer verdiği misallerle Arap rakamlarının kullanılmaya ne kadar elverişli olduğunu ispatlamasından bahsedilmiştir. Gerbert’in ülkesine döndükten sonraki süreci; Müslümanların derin kültür ortamında yetişmesinden dolayı ülkesinde papalığa kadar yükselmesi ve “Bilgili Papa” lakabını aldığını okumaktayız. Astronomi bilgisinin çok iyi olması dolayısıyla halkı tarafından Kurtuba’da kaldığı süre içerisinde şeytanla temas halinde olduğu düşünülmesi o devirde halkının bilimden ne kadar uzak olduğu anlamaktayız. Ayrıca bilim tarihi klasiklerini Arapça’dan çeviren Hristiyan Avrupa’ya tanıtarak Batı Hümanizmini filizlendirilmesini sağlayan çevirmenlerden de ayrıca bahsedilmektedir.
Ana Bölümde: Sicilya Vaftiz Edilmiş Sultanların Adası (149-151), Norman Yönetimi (152-162), Berlusconni’nin Tarihsizliği (163-169) olarak üç alt başlıktan bahsedilmiştir: Bizanslıların 535’ten itibaren Messina’da askeri vali bulundurmasından ötürü Sicilya’nın Bizans askeri eyalet olarak görülmesi neticesinde buranın stratejik öneminden dolayı buranın ele geçirilmesi adına çeşitli dinlere mensup komutanların ele geçirme çabaları savaşlar, barışlar, antlaşmalar incelenmiş ve bunların yanı sıra şehirlerinin büyüklüğü, nüfuslarının yoğunluğu, halklarının çeşitliliği ve kılık kıyafetlerine değinilmiştir. Sicilya’nın bir tahıl deposu olması hasebiyle Romalıların buğday yetiştiriciliği Arapların ise pamuk, kenevir, hurma palmiyesi, şeker kamışı, dut, ıspanak, çilek ve narenciye gibi bitkilerin yetiştirilmiş olduklarından bahsedilmiştir. Arap Kültürü’nün Sicilya’da bu denli etkili olmasından fakat nasıl bu etkinin ani ve şiddetli bir şekilde yok olmasının ve bu yok olmaya etki eden Normanlar’dan ve Normanların nasıl ortaya çıkıp hangi itifaklarla gelişmelerinden sonrasında Sicilya’daki İslam ibaresinin nasıl sona ermiş olduğundan tafsilatlı bir şekilde bahsetmiştir. Berlusconni’nin Tarihsizliği alt başlığında ise Sicilya’nın gerek seyyahlar gerekse çeşitli bilim insanlarının gözünden Sicilya’da yaşayan halkın giyim kuşamının yanı sıra özellikle bilim adına Arapça’dan yapılan aktarmalardan bahsetmektedir.
Ana Bölümde; Yanlış Giden Şey Neydi (171-185), İşler Ne zaman ve Neden Yanlış Gitti? (186-205) isimli iki alt başlıkta Seyyid Cemal El-Efgani’nin çok anlamlı sorusuyla başlayan bu alt başlıkta araştırmacı bunun nedeninin tüm Arap ve Müslüman dünyasında ele alındığını konu hakkında araştırmaların yapıldığını neticede hangi konularda yetersiz kalındığının bilimsel açıdan nelerin yapılması gerektiğini anlatmış olduğunu okumaktayız. İşler Ne Zaman ve Neden Yanlış Gitti? İsimli son alt başlığında ise bu yanlışın ne kadar basit ve anlaşılır olduğundan bahsetmektedir.
Çalışmada genel itibarıyla Arap halklarının mağduriyet ve kendini acındırma duygusunu her zaman ön planda tutan bir politik geleneğe sahip olması, iç savaşlar, sultanların kendi aralarındaki çekişmeler, kendilerine karşı kurulan ittifaklara karşı çıkmamaları, bunların yanı sıra Haçlıların Müslümanların idare şekillerini benimsemeleri neticesinde yönetimi altındaki halkların barış ve huzur içinde yaşatmaları gibi durumlara vurgu yapılmaktadır.
Akdeniz Üniversitesi
Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü
Muhammet Gazi VURAL (MA.)
gazivural@gmail.com
Kalıcı bağlantı adresi: http://www.libridergi.org/2021/lbr-0307