Kartacalıların Kralı Hannon’un Herakles Sütunları’nın Ötesindeki Libya Topraklarının Bölümlerine İlişkin
Seyrüseferi
Translator: Erkan KURUL
DOI: 10.20480/lbr.2016004
Received Date: 22.01.2016 Acceptance Date: 10.02.2016
Online Publication Date: 17.02.2016
Copyright © Journal of Book Notices, Reviews and Translations, 2016
Kartacalıların Kralı Hannon’un Herakles Sütunları’nın Ötesindeki Libya Topraklarının Bölümlerine İlişkin Seyrüseferi. Çev.: Erkan KURUL. Libri II (2016) 74-79.
ΑΝΝΩΝΟΣ ΚΑΡΧΗΔΟΝΙΩΝ ΒΑΣΙΛΕΩΣ ΠΕΡΙΠΛΟΥΣ ΤΩΝ ΥΠΕΡ ΤΑΣ ΗΡΑΚΛΕΟΥΣ ΣΤΗΛΑΣ ΛΙΒΥΚΩΝ ΤΗΣ ΓΗΣ ΜΕΡΩΝ,
ὃν καὶ ἀνέθηκεν ἐν τῷ τοῦ Κρόνου τεμένει, δηλοῦντα τάδε.
KARTACALILARIN KRALI HANNON’UN HERAKLES SÜTUNLARI’NIN ÖTESİNDEKİ LİBYA TOPRAKLARININ BÖLÜMLERİNE İLİŞKİN SEYRÜSEFER RAPORU
… (Hannon) buralar keşfedildikten sonra ise bu seyrüsefer raporunu Kronos’un kutsal alanına dikti.
I. Ἔδοξε Καρχηδονίοις Ἅννωνα πλεῖν ἔξω Στηλῶν Ἡρακλείων καὶ πόλεις κτίζειν Λιβυφοινίκων. Καὶ ἔπλευσε πεντηκοντόρους ἑξήκοντα ἄγων, καὶ πλῆθος ἀνδρῶν καὶ γυναικῶν εἰς ἀριθμὸν μυριάδων τριῶν καὶ σῖτα καὶ τὴν ἄλλην παρασκευήν.
I. Kartacalılar Hannon’un Herakles Sütunları’nın ötesine yelken açmasına ve de Libya-Fenike kentlerini kurmasına karar verdiler. Hannon da altmış adet pentekontoros’u (= elli kürekli gemi) yaklaşık olarak otuz bin erkek ve kadınla doldurarak ve de gerekli olan erzakla birlikte diğer ihtiyaçları da temin ederek denize açıldı.
II. Ὡς δ᾽ ἀναχθέντες τὰς Στήλας παρημείψαμεν καὶ ἔξω πλοῦν δυοῖν ἡμερῶν ἐπλεύσαμεν, ἐκτίσαμεν πρώτην πόλιν, ἥντινα ὠνομάσαμεν Θυμιατήριον· πεδίον δ᾽ αὐτῇ μέγα ὑπῆν.
II. Böylece denize açıldıktan sonra [Herakles] Sütunları’nı arkamızda bıraktık ve iki gün daha denizde yol almamızın ardından ilk kenti kurduk, bu kenti de Thymiaterion olarak adlandırdık. Kentin aşağısındaysa geniş bir ova uzanıyordu.
III. Κἄπειτα πρὸς ἑσπέραν ἀναχθέντες ἐπὶ Σολόεντα, Λιβυκὸν ἀκρωτήριον λάσιον δένδρεσι, συνήλθομεν.
III. Daha sonra batıya doğru yelken açarak, ağaçlarla kaplı bir Libya burnu olan Soloi’a ulaştık.
IV. Ἔνθα Ποσειδῶνος ἱερὸν ἱδρυσάμενοι πάλιν ἐπέβημεν πρὸς ἥλιον ἀνίσχοντα ἡμέρας ἥμισυ, ἄχρι ἐκομίσθημεν εἰς λίμνην οὐ πόρρω τῆς θαλάττης κειμένην, καλάμου μεστὴν πολλοῦ καὶ μεγάλου• ἐνῆσαν δὲ καὶ ἐλέφαντες καὶ τἆλλα θηρία νεμόμενα πάμπολλα.
IV. Burada bir Poseidon tapınağı inşa etmemizin ardından, denizden çok da uzak olmayan, yoğun ve uzun sazlıklarla kaplı bir lagüne varıncaya değin yeni-den doğu istikametinde yarım gün boyunca seyrüseferi sürdürdük. Filler ve de otlamakta olan çeşitli cinsten pek çok vahşi hayvan burada (lagünün kenarında) toplanmıştı.
V. Τήν τε λίμνην παραλλάξαντες ὅσον ἡμέρας πλοῦν, κατῳκίσαμεν πόλεις πρὸς τῇ θαλάττῃ καλουμένας Καρικόν τε τεῖχος καὶ Γύττην καὶ Ἄκραν καὶ Μέλιτταν καὶ Ἄραμβυν.
V. Hemen hemen bir gün boyunca seyrüsefer ederek lagünü geride bıraktıktan sonra deniz kıyısı boyunca Karikon Teikhos, Gytte, Akra, Melitta ve Arambys olarak adlandırılan kentleri kurduk.
VI. Κἀκεῖθεν δ᾽ ἀναχθέντες ἤλθομεν ἐπὶ μέγαν ποταμὸν Λίξον, ἀπὸ τῆς Λιβύης ῥέοντα. Παρὰ δ᾽ αὐτὸν νομάδες ἄνθρωποι Λιξῖται βοσκήματ᾽ ἔνεμον, παρ᾽ οἷς ἐμείναμεν ἄχρι τινὸς, φίλοι γενόμενοι.
VI. Buradan yelken açınca da büyük bir nehir olan ve de Libya topraklarından denize dökülen Liksos Irmağı’na ulaştık. Bu nehrin kıyılarında göçmen Liksoslular sürülerini otlatıyorlardı, onlarla dost olana kadar belirli bir süre yanlarında kaldık.
VII. Τούτων δὲ καθύπερθεν Αἰθίοπες ᾤκουν ἄξενοι, γῆν νεμόμενοι θηριώδη, διειλημμένην ὄρεσι μεγάλοις, ἐξ ὧν ῥεῖν φασι τὸν Λίξον, περὶ δὲ τὰ ὄρη κατοικεῖν ἀνθρώπους ἀλλοιομόρφους, Τρωγλοδύτας• οὓς ταχυτέρους ἵππων ἐν δρόμοις ἔφραζον οἱ Λιξῖται.
VII. Bu toprakların iç kesimlerindeyse misafir sevmez Aithiopialılar ikamet et-mekteydiler, büyük dağlarla bölünmüş olan topraklarındaysa vahşi hayvanlar yaşamaktaydı. Liksos Irmağı’nın da bu dağlardan aktığı söylenmektedir. Bu dağların eteklerindeyse ilginç görünümlü insanlar olan Troglodytai (= mağara insanları) yaşamaktaydılar. Liksoslular onların koşu yarışlarında atlardan bile daha hızlı olduklarını bildirdiler.
VIII. Λαβόντες δὲ παρ᾽ αὐτῶν ἑρμηνέας, παρεπλέομεν τὴν ἐρήμην πρὸς μεσημβρίαν δύο ἡμέρας• ἐκεῖθεν δὲ πάλιν πρὸς ἥλιον ἀνίσχοντα ἡμέρας δρόμον. Ἔνθα εὕρομεν ἐν μυχῷ τινος κόλπου νῆσον μικρὰν, κύκλον ἔχουσαν σταδίων πέντε• ἣν κατῳκίσαμεν, Κέρνην ὀνομάσαντες. Ἐτεκμαιρόμεθα δ᾽ αὐτὴν ἐκ τοῦ περίπλου κατ᾽ εὐθὺ κεῖσθαι Καρχηδόνος• ἐῴκει γὰρ ὁ πλοῦς ἔκ τε Καρχηδόνος ἐπὶ Στήλας κἀκεῖθεν ἐπὶ Κέρνην.
VIII. Onlardan (Liksoslulardan) tercümanlar alarak çorak kıyı boyunca güney istikametinde iki günlük bir sefer yaptık. Oradan da tekrar bir kişinin bir gün boyunca alabileceği yol kadar doğu istikametinde sefere devam ettik. Vardığı-mız yerdeki bir körfezin ucunda çevresi beş stadia olan küçük bir ada keşfettik. Bu adayı iskan ederek Kerne olarak isimlendirdik. Bu adanın deniz yolculuğu bakımından Kartaca’nın tam hizasında (aynı paralelde) uzandığı hükmüne vardık. Öyle ki Kartaca’dan [Herakles] Sütunları’na ve oradan [Herakles Sütunları’ndan] Kerne Adası’na olan seyir güzergâhı da benzerdir.
IX. Τοὐντεῦθεν εἰς λίμνην ἀφικόμεθα, διά τινος ποταμοῦ μεγάλου διαπλεύσαντες, [ᾧ ὄνομα] Χρετης• εἶχε δὲ νήσους ἡ λίμνη τρεῖς μείζους τῆς Κέρνης. Ἀφ᾽ ὧν ἡμερήσιον πλοῦν κατανύσαντες, εἰς τὸν μυχὸν τῆς λίμνης ἤλθομεν, ὑπὲρ ἣν ὄρη μέγιστα ὑπερέτεινε, μεστὰ ἀνθρώπων ἀγρίων, δέρματα θήρεια ἐνημμένων, οἳ πέτροις βάλλοντες ἀπήραξαν ἡμᾶς, κωλύοντες ἐκβῆναι.
IX. Buradan da geniş bir nehir boyunca ilerleyerek Khretes adında bir göle ulaştık. Bu göl Kerne Adası’ndan daha büyük olan üç tane adaya sahipti. Buradan itibaren bir gün boyunca seyrettikten sonra yolculuğu sona erdirerek gölün diğer ucuna ulaştık. Bu gölün üzerinde hayvan postuna bürünmüş olan yaban insanlarla dolu yüksek dağlar uzanmaktaydı, onlar taşlar atmak suretiyle bizleri kendilerinden uzak tuttular, karaya ayak basmamızı da engellediler.
X. Ἐκεῖθεν πλέοντες εἰς ἕτερον ἤλθομεν ποταμὸν μέγαν καὶ πλατὺν, γέμοντα κροκοδείλων καὶ ἵππων ποταμίων. Ὅθεν δὴ πάλιν ἀποστρέψαντες εἰς Κέρνην ἐπανήλθομεν.
X. Oradan da yelken açarak timsahlarla ve de suaygırlarıyla dolu büyük ve geniş başka bir nehre ulaştık. Buradan tekrar geriye dönerek Kerne Adası’na vardık.
XI. Ἐκεῖθεν δὲ ἐπὶ μεσημβρίαν ἐπλεύσαμεν δώδεκα ἡμέρας, τὴν γῆν παραλεγόμενοι, ἣν πᾶσαν κατῴκουν Αἰθίοπες φεύγοντες ἡμᾶς καὶ οὐχ ὑπομένοντες• ἀσύνετα δ᾽ ἐφθέγγοντο καὶ τοῖς μεθ᾽ ἡμῶν Λιξίταις.
XI. Oradan güneye doğru on iki gün boyunca denizde yol aldık, takip ettiğimiz kıyılarda Aithiopialılar ikamet etmekteydiler ki onlar durmaksızın bizden kaçı-yorlardı. Onlar beraberimizdeki Liksoslular (tercümanlar) için bile anlaşılmaz olan şeyler (farklı bir dilde) konuşuyorlardı.
XII. Τῇ δ᾽ οὖν τελευταίᾳ ἡμέρᾳ προσωρμίσθημεν ὄρεσι μεγάλοις δασέσιν. ῏Ην δὲ τὰ τῶν δένδρων ξύλα εὐώδη τε καὶ ποικίλα.
XII. Sonuncu gündeyse sık ağaçlarla kaplı büyük dağların yakınında demirledik. Bu dağdaki ağaçların kütükleri güzel kokulu ve farklı farklıydı.
XIII. Περιπλεύσαντες δὲ ταῦτα ἡμέρας δύο ἐγινόμεθα ἐν θαλάττης χάσματι ἀμετρήτῳ, ἧς ἐπὶ θάτερα πρὸς τῇ γῇ πεδίον ἦν• ὅθεν νυκτὸς ἀφεωρῶμεν πῦρ ἀναφερόμενον πανταχόθεν κατ᾽ ἀποστάσεις, τὸ μὲν πλέον, τὸ δ᾽ ἔλαττον.
XIII. Bu dağların etrafında iki gün boyunca seyrettikten sonra karaya doğru olan tarafında bir ovanın uzandığı uçsuz bucaksız bir körfeze vardık. Geceleyin buralarda aralıklı mesafelerle her yerden beliren irili ufaklı ateşler gördük.
XIV. Ὑδρευσάμενοι δ᾽ ἐκεῖθεν ἐπλέομεν εἰς τοὔμπροσθεν ἡμέρας πέντε παρὰ γῆν, ἄχρι ἤλθομεν εἰς μέγαν κόλπον, ὃν ἔφασαν οἱ ἑρμηνέες καλεῖσθαι Ἑσπέρου Κέρας. Ἐν δὲ τούτῳ νῆσος ἦν μεγάλη καὶ ἐν τῇ νήσῳ λίμνη θαλασσώδης, ἐν δὲ ταύτῃ νῆσος ἑτέρα, εἰς ἣν ἀποβάντες ἡμέρας μὲν οὐδὲν ἀφεωρῶμεν ὅτι μὴ ὕλην, νυκτὸς δὲ πυρά τε πολλὰ καιόμενα, καὶ φωνὴν αὐλῶν ἠκούομεν κυμβάλων τε καὶ τυμπάνων πάταγον καὶ κραυγὴν μυρίαν. Φόβος οὖν ἔλαβεν ἡμᾶς, καὶ οἱ μάντεις ἐκέλευον ἐκλείπειν τὴν νῆσον.
XIV. Oradan su takviyesi yaptıktan sonra büyük bir körfeze varıncaya kadar sahilin önündeki hat boyunca ileriye doğru beş günlük seyrüsefer yaptık, tercümanlar bu körfezin Batının Boynuzu olarak adlandırıldığını söylediler. Burada (körfezde) büyük bir ada, bu adadaysa deniz suyundan meydana gelmiş bir göl vardı ve bu gölün içerisinde başka bir ada daha vardı. Gündüz vakti bu adaya ayak bastığımızda hiçbir şey göremedik, ağaçlık bir alan dahi yoktu, geceleyin ise yanmakta olan birçok ateş gördük. Ayrıca hem flüt hem de tef sesleri davul gümlemeleri ve çok yoğun uğultular işittik. O zaman korkuya kapıldık ve rahipler bize adayı terk etmemizi buyurdu.
XV. Ταχὺ δ᾽ ἐκπλεύσαντες παρημειβόμεθα χώραν διάπυρον θυμιαμάτων μεστ[ήν• μέγιστ]οι δ᾽ ἀπ᾽ αὐτῆς πυρώδεις ῥύακες ἐνέβαλλον εἰς τὴν θάλατταν. Ἡ γῆ δ᾽ ὑπὸ θέρμης ἄβατος ἦν.
XV. (Oradan) çabucak yelken açtıktan sonra tütsülerle dolu bu alevli toprakların yakınından geçtik. Buralardan (sahilin üzerinden) muazzam büyüklükteki volkanik lav dalgaları denize akmaktaydı. Sıcaklık sebebiyle kara ayak basılmaz durumdaydı.
XVI. Ταχὺ οὖν κἀκεῖθεν φοβηθέντες ἀπεπλεύσαμεν, τέτταρας δ᾽ ἡμέρας φερόμενοι, νυκτὸς τὴν γῆν ἀφεωρῶμεν φλογὸς μεστήν• ἐν μέσῳ δ᾽ ἦν ἠλίβατόν τι πῦρ, τῶν ἄλλων μεῖζον, ἁπτόμενον, ὡς ἐδόκει, τῶν ἄστρων. Τοῦτο δ᾽ ἡμέρας ὄρος ἐφαίνετο μέγιστον, Θεῶν ὄχημα καλούμενον.
XVI. O zaman korkmuş olduğumuz için oradan da ivedilikle yelken açtıktan sonra dört günlük bir sefer yapmıştık ki geceleyin alevle kaplı bir kara parçası gördük. Ortasındaysa yüksek bir alev vardı, diğer alevlerden daha büyüktü, sanki yıldızlara erişiyormuş gibi görünüyordu. Gündüz olunca (alevin olduğu) bu yerin Tanrıların Arabası olarak adlandırılan oldukça yüksek bir dağ olduğu ortaya çıktı.
XVII. Τριταῖοι δ᾽ ἐκεῖθεν πυρώδεις ῥύακας παραπλεύσαντες ἀφικόμεθα εἰς κόλπον Νότου Κέρας λεγόμενον.
XVII. Buradaki volkanik lav akıntılarını arkamızda bırakmamızın üç gün sonrasındaysa Güneyin Boynuzu olarak adlandırılan koya vardık.
XVIII. Ἐν δὲ τῷ μυχῷ νῆσος ἦν, ἐοικυῖα τῇ πρώτῃ, λίμνην ἔχουσα· καὶ ἐν ταύτῃ νῆσος ἦν ἑτέρα, μεστὴ ἀνθρώπων ἀγρίων. Πολὺ δὲ πλείους ἦσαν γυναῖκες, δασεῖαι τοῖς σώμασιν· ἃς οἱ ἑρμηνέες ἐκάλουν Γορίλλας. Διώκοντες δὲ ἄνδρας μὲν συλλαβεῖν οὐκ ἠδυνήθημεν, ἀλλὰ πάντες (μὲν) ἐξέφυγον, κρημνοβάται ὄντες καὶ τοῖς πέτροις ἀμυνόμενοι, γυναῖκας δὲ τρεῖς, αἳ δάκνουσαί τε καὶ σπαράττουσαι τοὺς ἄγοντας οὐκ ἤθελον ἕπεσθαι. Ἀποκτείναντες μέντοι αὐτὰς ἐξεδείραμεν καὶ τὰς δορὰς ἐκομίσαμεν εἰς Καρχηδόνα. Οὐ γὰρ ἔτι ἐπλεύσαμεν προσωτέρω, τῶν σίτων ἡμᾶς ἐπιλιπόντων.
XVIII. Bu koyun ucunda tıpkı önceki adayı andıran ve içinde bir göl olan (başka) bir ada vardı. Bu gölün içindeyse başka bir ada (daha) mevcuttu ve yaban insanlarla doluydu. Kadınlar açık şekilde daha büyük bir çoğunluğa sahipti, vücutlarındaysa kıllar vardı. Tercümanlar bu kadınları Goriller olarak adlandırıyordu. Erkekleriyse takip etmiş olmamıza rağmen ele geçirmemiz mümkün olmadı, zira hepsi tepelere tırmanarak ve de taşlarla kendilerini savunarak kaçtılar. (Yakalanan) üç kadın ise kendilerini götürenleri hem ısırmak ve hem de tırmalamak suretiyle onlarla gitmek istemiyorlardı. Lakin bu kadınları öldürerek derilerini yüzdük ve yüzdüğümüz derileri de Kartaca’ya götürdük. Artık erzağımız bizi idare edemeyecek durumda olduğundan daha da ileriye yelken açamadık…